Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 4.çeyrek 2017 – Yalnızca İman Yoluyla Kurtuluş: Romalılar Kitapçığı

PDF İndir - - Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 4.çeyrek 2017 – Yalnızca İman Yoluyla Kurtuluş: Romalılar Kitapçığı

Kutsal Kitap Çevirileri Tablosu


Bu çalışma rehberinde, 2017 Yılı Dördüncü Çeyreği için izinle kullanılan Kutsal Kitap alıntıları, aşağıdaki gibidir:


(Aksi belirtilmedikçe tüm alıntılar Yeni Çeviri’den yapılmıştır.)


YÇ. Yeni Çeviri: Kutsal Kitap: Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur, İncil). Eski Antlaşma ©2001, 2009 Kitabı Mukaddes Şirketi; Yeni Antlaşma ©1987, 1994, 2001, 2009 Yeni Yaşam Yayınları. Bütün Hakları Saklıdır.


  1. Kitabı Mukaddes: Kitabı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve İncil): İbrani, Kildani ve Yunani dillerinden son tashih edilmiş tercümedir. ©1941 Kitabı Mukaddes Şirketi.

COSMADES. Thomas Cosmades: İncil (Sevinç Getirici Haber) - İncil’in Yunanca Aslından Çağdaş Türkçe’ye Çevirisi. ©2010 Kutsal Söz Yayınları.


CANDEMİR. Bünyamin Candemir: Kutsal İncil ©2003 Lütuf Yayıncılık, ©2013 Gerçeğe Doğru Kitapları.


© 2017 Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı®. Her hakkı saklıdır. Yetişkinler İçin Sebt Okulu Çalışma Kitapçığı (Standart Versiyon)’un hiçbir bölümü, Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı®’nın yazılı izni olmadan hiçbir kişi ya da kurum tarafından düzenlenemez, değiştirilemez, uyarlanamaz, tercüme edilemez, çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı®’nın bölüm ofisleri, belirli ilkelere göre, Yetişkinler İçin Sebt Okulu Çalışma Kitapçığı’nın tercüme ettirilmesine yetkilidirler. Bu tercümelerin telif ve yayın hakları Genel Konferans’ta kalacaktır. “Yedinci Gün Adventist,” “Adventist” ifadeleri ve alevli logo Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı®’nın tescilli markalarıdır ve Genel Konferans’ın izni olmadan kullanılamazlar.


Bu kitapçık Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı® Yetişkinler İçin Sebt Okulu Çalışma Kitapçığı Ofisi tarafından hazırlanmıştır. Bu kitapçığın hazırlanması, Genel Konferans Yönetim Komisyonu (ADCOM)’un bir alt komisyonu olan Sebt Okulu Yayın Kurulu’nun yönetimi altında olmuştur. Yayınlanan bu kitapçık dünya çapında bir değerlendirme kurulunun katkılarını ve Sebt Okulu Yayın Kurulu’nun onayını yansıtmakta olup, sadece veya mutlaka yazarın (veya yazarların) görüşleriyle sınırlı değildir.


İstek Adresi Web: www.menapa.com | E–mail: info@menapa.com


1 Elçi Pavlus Roma’da — 30 Eylül–6 Ekim 4


2 Anlaşmazlık — 7–13 Ekim 11


3 İnsanın Durumu — 14–20 Ekim 18


4 İmanla Aklanma — 21–27 Ekim 25


5 İbrahim’in İmanı— 28 Ekim–3 Kasım 32


6 Adem ve İsa—4–10 Kasım 39


7 Günahı Yenmek—11–17 Kasım 46


8 Romalılar 7. Bölümün Kahramanı Kim?—18–24 Kasım 53


9 Mahkûmiyet Yok—25 Kasım–1 Aralık 60


10 Vaadin Çocukları—2–8 Aralık 67


11 Seçilmişler—9–15 Aralık 74


12 Kötülüğü İyilikle Yenmek—16–22 Aralık 81


13 Hristiyan Yaşamı—23–29 Aralık 88


Editör Ofisi 12501 Old Columbia Pike, Silver Spring, MD 20904


Web sayfamızı ziyaret edin: http://www.menapa.com


Yazar


Yetişkinler İçin Kutsal Kitap Çalışma Rehberi Personeli


Editör (English)


Clifford R. Goldstein


Kapak ve Sayfa Tasarımı


Lars Justinen


Sayfa Tasarım


Marisa Ferreira


Çeviri


Şahin Kama


Redaksiyon


Bilek Güler


İçindekiler


Beş yüz yıl önce bu ay, 33 yaşındaki ilahiyat profesörü Martin Luther 95 Tezi’ni açıkladı. Her ne kadar başlangıçta Luther’in tek amacı kendi cemaatini cennetten tapu satarak sömüren şarlatan bir papayı haksız çıkarmak olsa da, başkaldırısı Protestan Reformu’nu tutuşturan kıvılcım oldu ve o günden beri dünya bir daha eskisi gibi olmadı.


Beş yüz yıl önce bu ay, 33 yaşındaki ilahiyat profesörü Martin Luther 95 Tezi’ni açıkladı. Her ne kadar başlangıçta Luther’in tek amacı kendi cemaatini cennetten tapu satarak sömüren şarlatan bir papayı haksız çıkarmak olsa da, başkaldırısı Protestan Reformu’nu tutuşturan kıvılcım oldu ve o günden beri dünya bir daha eskisi gibi olmadı.


Tabi ki 1517 yılındaki o günden bugüne birçok şey değişti. Fakat Allah’ın Sözü ve Söz’ün içinde yer alan, Luther’e Roma’ya kafa tutacak teolojik temeli veren ve yalnızca iman yoluyla kurtuluşa ilişkin harika mesajı milyonlara ulaştırmasını sağlayan gerçekler değişmedi.


Bu temelin odak noktası bu çeyrekteki konumuzu oluşturmaktadır: Romalılar kitapçığı. Luther Romalılar Şerhi adlı eserinde şöyle yazdı: “Bu Mektup Yeni Ahit’in başlıca kısmıdır ve Müjde’nin en saf halidir, her Hristiyanın sadece her kelimesini ezbere bilmesini gerektirecek kadar değil, her gün ruhunun gündelik ekmeği olarak kendini onunla meşgul edecek kadar değerlidir.”—Martin Luther, Commentary on Romans [Romalılar Şerhi], İngilizceye çeviren: J. Theodore Mueller (Grand Rapids, Mich.: Kregel Publications, 1976), s. 8.


Evet, Luther “yalnızca iman yoluyla aklanma” harika gerçeğini Romalılar kitapçığında bulmuştu. Bu adam, kurtuluş güvencesi konusunda sıkıntılıyken, sadece Romalılar’ın değil, sadece Yeni Ahit’in değil, fakat tüm Kutsal Kitap’ın harika gerçeğini burada keşfetti: “bize zamanın başlangıcından önce Mesih İsa’da bağışlanmış” (2Ti. 1:9) olan kurtuluş planı hakkındaki gerçeği. Bu gerçek, kurtuluşun yalnızca Mesih’in doğruluğunda bulunduğudur. Bu doğruluk iman aracılığıyla bize sayılan, yasayı tutmaktan ayrı olarak bize bahşedilen bir doğruluktur. Ya da Pavlus’un Romalılar’da açıkça ifade ettiği gibi: “Çünkü insanın, Yasa’nın gereklerini yaparak değil, iman ederek aklandığı kanısındayız” (Rom. 3:28).


Luther de bu gerçeğe göre, dünyanın ve Roma hiyerarşisinin yönetimleriyle hükümranlıklarına meydan okuyarak, 1521 yılında Worms Kurultayı’nın huzuruna çıktı ve şöyle ilân etti: “Öğretilerimi geri alamam ve almayacağım, zira bir Hristiyanın vicdanına aykırı olarak konuşması tehlikelidir... Burada duruyorum, başka bir şey yapamam.”—J. H. Mede D’Aubigné D. D., History of the Reformation [Reform Tarihi], İngilizceye çeviren: H. White (New York: American Tract Society, 1848), s. 249.


Bugün imanlı Protestanlar da Kutsal Kitap’a dayanmayan geleneklere ve doğmalara karşı Allah’ın Sözü’nde ısrar etmekten başka bir şey yapamazlar.


Şüphesiz, Hristiyanlık Luther’den beri Müjdeyi tahrif etmekle kalmayıp gasp da etmiş olan yüzyılların batıl inançlarından ve sahte öğretilerinden kendisini kurtararak büyük bir ilerleme kaydetti.


Fakat Reform uzun yıllar boyunca durdu. Bazı yerlerde sürecin yerini soğuk bir şekilcilik aldı, başka yerlerde ise insanlar Roma’ya geri döndüler. Şimdiyse, ekümenizm (evrenselcilik) ve çoğulculuk çağında, Reform’u harekete geçiren birçok ayırıcı gerçeğin üzeri, günümüzde de Luther’in zamanında olduğundan daha fazla çözülmemiş olan temel farkları gizlemeye çalışan anlamsal aldatmacaların yaylım ateşi altında örtülerek, bulanık hale getirildi. Daniel 7:23–25 ve 8:9–12 ayetlerindeki ve Vahiy 13. ve 14. bölümlerdeki peygamberlik sözleri, ayrıca Romalılar’da bulunan imanla kurtuluşun harika haberi, Kutsal Kitap’a sadık olanların Protestan atalarımızın hayatları pahasına savunduğu doğrulara neden sıkı sıkıya bağlı kalmaları gerektiğini ortaya koymaktadır.


Biz Yedinci Gün Adventistleriyiz ve sola scriptura, yani yalnızca Kutsal Yazılar ilkesine dayanıyoruz; bu yüzden Hristiyanları Roma’ya ve Reform öncesi inanca geri çekme amaçlı tüm girişimleri kesinlikle reddediyoruz. Aksine, Kutsal Yazı bize karşıt yönü gösteriyor (Va. 18:4), biz de “sonsuza dek kalıcı olan Müjde’yi” (Va. 14:6) dünyaya duyurarak bu yönde ilerliyoruz; bu 500 yıl önce Luther’e ilham vermiş olan aynı sonsuza dek kalıcı müjdedir.


İşte Buradayız:

Luther’in Romalılar Yorumu


*30 Eylül–6 Kasım


Elçi Pavlus Roma’da




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Rom. 15:20–27, Elç. 28:17–31, Flp. 1:12, Rom. 1:7, Efesliler 1, Rom. 15:14.


HATIRLAMA METNİ: “İlkin hepiniz için İsa Mesih aracılığıyla Tanrım’a şükrediyorum. Çünkü imanınız bütün dünyada duyuruluyor” (Romalılar 1:8).


Romalılar kitapçığını çalışan bir öğrencinin, bu kitapçığın tarihsel arka planını anlaması önemlidir. Allah’ın Sözü’nü anlamaya çalışırken bağlam her zaman çok önemlidir. Ele alınan konuları bilmeli ve anlamalıyız. Pavlus belirli bir zamandaki belirli bir grup Hristiyan’a, belirli bir sebeple yazıyordu; bu sebebi mümkün olduğunca bilmek çalışmamıza oldukça faydalı olacaktır.


Öyleyse, haydi zamanda geriye gidelim. Kendimizi birinci yüzyıldaki Roma’ya taşıyalım, oradaki topluluğun üyeleri olalım, sonra da birinci yüzyıl kilisesinin üyeleri gibi Pavlus’u ve Kutsal Ruh’un Roma’daki imanlılara iletmesi için ona verdiği sözleri dinleyelim.


Pavlus’un ele aldığı güncel konular her ne kadar yerel olsa da, bunların arkasındaki ilkeler (bu durumda, Kişi nasıl kurtulur? sorusu) evrenseldir. Evet, Pavlus belirli bir grup insana konuşuyordu; ve bu mektubu yazarken aklında belirli bir konu vardı. Fakat bildiğimiz üzere, yüzyıllar sonra tümüyle farklı bir zamanda ve bağlamda, bu sözler Pavlus’un onları ilk yazdığı zaman kendisi için olduğu kadar, Martin Luther için de geçerliydiler. Bugün bizim için de geçerlidirler.


*7 Ekim Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

1 Ekim


Elçi Pavlus’un Mektubu


Romalılar 16:1 ve 2 ayetleri, Pavlus’un Romalılara muhtemelen Korint’e yakın bir Yunan şehri olan Kenhere’den yazdığını gösteriyor. Pavlus’un büyük bir şehir olan Korint’te oturan Fibi’den bahsetmesi, Korint’i Romalılara mektubun muhtemel arka planı olarak belirliyor.


Yeni Ahit mektuplarının yazıldığı şehirlerin tespit edilmesinin bir amacı da yazılış tarihini belirlemektir. Pavlus çok fazla seyahat ettiği için, belirli bir zamanda bulunduğu yeri bilmek bize tarihle ilgili bir ipucu veriyor.


Pavlus Korint şehrindeki kiliseyi MS 49–52 yıllarındaki ikinci müjdeleme seyahatinde kurmuştu (bkz. Elç. 18:1–18). MS 53–58 yılları arasındaki üçüncü seyahatinde Yunanistan’ı tekrar ziyaret etti (Elç. 20:2, 3) ve seyahatinin sonuna yakın Yeruşalim’deki kutsallar için bağış topladı (Rom. 15:25, 26). Dolayısıyla Romalılara Mektup muhtemelen MS 58 yılının ilk aylarında yazılmıştı.


Pavlus üçüncü müjdeleme seyahatinde başka hangi önemli kiliseleri ziyaret etti? Elçilerin İşleri 18:23.


Pavlus Galatya’daki kiliseleri ziyareti sırasında, yokluğunda sahte öğretmenlerin üyeleri sünnet olmaya ve Musa’nın yasasının diğer kaidelerini tutmaya ikna ettiklerini öğrendi. Muhaliflerinin kendisinden önce Roma’ya varmasından korkan Pavlus, aynı trajedinin Roma’da da yaşanmasının önüne geçmek için bir mektup (Romalılar) yazdı. İnanışa göre Galatyalılara Mektup da Pavlus’un üçüncü müjdeleme seyahatinde üç ay boyunca kaldığı Korint şehrinde, muhtemelen varışından hemen sonra yazılmıştı.


“Pavlus Romalılara mektubunda müjdenin önemli ilkelerini ortaya koydu. Yahudilerin ve Uluslardan olanların kiliselerini kışkırtan sorular hakkında kendi görüşünü belirtti ve bir zamanlar bilhassa Yahudilere ait olan umutların ve vaatlerin şimdi Uluslara da sunulmakta olduğunu gösterdi.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 343.


Söylediğimiz gibi, Kutsal Kitap’taki herhangi bir kitapçığı çalışırken onun neden yazıldığını, yani hangi durumu ele aldığını bilmek önemlidir. Bu nedenle, Romalılara Mektup’u anlayabilmemiz için Yahudilerin ve Uluslardan olanların kiliselerini çalkalayan soruların neler olduğunu bilmemiz önemlidir. Gelecek haftanın dersi bu soruları ele alacak.


Şu anda senin kiliseni ne tür meseleler çalkalıyor? Tehditler daha çok içeriden mi, yoksa dışarıdan mı? Bu tartışmalarda sen hangi rolü oynuyorsun? Karşılaştığın sorunlarda ne kadar sıklıkla rolünü, konumunu ve tavırlarını sorgulamayı kestin? Bu tür bir kendi kendini yoklama neden çok önemlidir?


PAZAR


2 Ekim


Pavlus’un Roma’yı Ziyaret Etme Arzusu


Şüphesiz, bir çok durumda kişisel temas en iyi iletişim yoludur. Telefonla arayabiliriz, e-posta gönderebiliriz, kısa mesaj atabiliriz, hatta Skype yoluyla konuşabiliriz, fakat en iyi iletişim kurma yolu yüz yüze, bizzat görüşmektir. İşte bu yüzden Pavlus Romalılara mektubunda onlarla bizzat görüşmek istediğini bildirdi. Kendisinin gelmekte olduğunu ve bunun nedenini bilmelerini istedi.


Romalılar 15:20–27 ayetlerini oku. Pavlus Roma’yı daha önce ziyaret etmeyişi için hangi nedenleri gösteriyor? Gelmeye karar verdiğinde bunu sağlayan neydi? Düşünme tarzında müjdeleme ne kadar merkezî bir önemdeydi? Pavlus’un buradaki sözlerinden müjdeleme ve tanıklık hakkında ne öğrenebiliriz? Romalılar 15:27 ayetinde Pavlus Yahudiler ve Uluslar hakkında hangi ilginç (ve önemli) noktayı vurguluyor?


Uluslara gönderilen büyük müjdeci kendisini sürekli olarak müjdeyi yeni bölgelere götürme zorunluluğunda hissediyor, müjdenin yayıldığı bölgelerde çalışmak üzere başkalarını bırakıyordu. Hristiyanlığın yeni ve işçilerin az olduğu o günlerde, daha önce girilmiş bölgelerde çalışmak Pavlus için değerli müjdecilik işgücünü heba etmek olurdu. “Bir başkasının attığı temel üzerine inşa etmemek için Müjde’yi Mesih’in adının duyulmadığı yerlerde yaymayı amaç edindim” dedi; böylece “duymamış olanlar anlayacaklar”dı (Rom. 15:20, 21).


Pavlus’un amacı Roma’ya yerleşmek değildi. Onun hedefi İspanya’da müjdeyi duyurmaktı. Bu teşebbüs için Roma’daki Hristiyanlardan destek almayı umuyordu.


Pavlus’un kurulu bir kiliseden yeni bölgelerde müjdeyi duyurmak için yardım istemesinden müjdeleme hizmetinin bütününe ilişkin hangi önemli ilkeyi çıkarabiliriz?


Romalılar 15:20–27 ayetlerini tekrar oku. Pavlus’un müjdeleme ve hizmet etme arzusunun ne kadar büyük olduğuna dikkat et. Seni ve hareketlerini teşvik eden nedir? Ne ölçüde bir hizmet ruhuna sahipsin?


PAZARTESI


3 Ekim


Pavlus Roma’da


“Roma’ya geldiğimiz zaman yüzbaşı tutukluları ordugâh komutanına teslim etti; ama Pavlus’a, kendisini göz altında tutan askerlerle birlikte yalnız başına kalmasına izin verildi” (Elç. 28:16, CANDEMİR). Bu ayet bize Pavlus’un sonunda Roma’ya nasıl vardığını söylüyor? Buradan, sık sık yolumuza çıkan beklenmeyen ve istenmeyen şeylere ilişkin ne gibi dersler çıkarabiliriz?


Evet, Pavlus tutuklu olarak da olsa, sonunda Roma’ya vardı. En iyi niyetle hazırlanmış planlarımız bile, sıklıkla beklediğimiz ve umut ettiğimiz gibi gerçekleşmiyor.


Pavlus üçüncü müjdeleme seyahatinin sonunda, Avrupa ve Anadolu’daki topluluklardan fakirler için topladığı bağışlarla Yeruşalim’e vardı. Fakat beklenmedik olaylar yolunu gözlüyordu. Tutuklanmış ve zincire vurulmuştu. Sezariye’de iki yıl tutuklu olarak kaldıktan sonra Sezar’a başvurdu. Tutuklandıktan yaklaşık üç yıl sonra Roma’ya vardı, fakat muhtemelen yıllar önce Roma kilisesine oradaki topluluğu ziyaret niyetini ilk yazdığı zaman amaçladığı şekilde değil.


Elçilerin İşleri 28:17–31 ayetleri Pavlus’un Roma’daki zamanı hakkında bize ne anlatıyor? Daha da önemlisi, bunlardan hangi dersi çıkarabiliriz?


“Sarayın dikkati Hristiyanlığa Pavlus’un vaazlarıyla değil, zincirleriyle çekildi. O, pek çok canı kendilerini günahın esaretinde tutan zincirlerden, kendisi bir tutsakken kurtardı. Hepsi bu da değildi. Şöyle beyan etti: ‘Kardeşlerin çoğu da zincire vuruluşumdan ötürü Rabb’e güvenerek Tanrı’nın sözünü korkusuzca söylemekte daha da cesur davranıyorlar.’ (Filipililer 1:14).”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 429, 430.


Hayatında kaç defa sonunda iyilik çıkan beklenmeyen gelişmeler tecrübe ettin? (Bkz. Flp. 1:12.) Bu tecrübelerden, iyi sonuçlar getirmiyor gibi gözüken şeyler için Allah’a güvenme yönünde imanını nasıl güçlendirebilirsin yada güçlendirmelisin?


SALI


4 Ekim


Roma’daki “Kutsallar”


Pavlus Roma’daki kiliseyi şöyle selamlıyor: “Tanrı’nın Roma’da bulunan, kutsal olmaya çağrılan bütün sevdiklerine, Babamız Tanrı’dan ve Rab İsa Mesih’ten size lütuf ve esenlik olsun” (Rom. 1:7). Bu sözlerden gerçeğin, ilahiyatın ve imanın hangi ilkelerini çıkarabiliriz?


Tanrı’nın sevdikleri. Allah’ın dünyayı sevdiği doğru olsa da, özel bir anlamda Allah Kendisini seçenleri, O’nun sevgisine karşılık verenleri sever.


Bunu insanların dünyasında görürüz. Bizi sevenleri özel bir şekilde severiz; onlarla karşılıklı duygu alışverişimiz vardır. Sevgi karşılık talep eder. Karşılık olmadığında, sevginin en mükemmel ifadesi kısıtlanır.


Kutsal[lar] olmaya çağrılan. Bazı çevirilerde, Türkçe çeviride “olmaya” şeklinde çevrilen sözcüğü karşılayan ifadeler eğik yazıyla yazılır, bu da sözcüğü [ya da sözcükleri] çevirmenlerin eklediği anlamına gelir. Ancak bu sözcük anlamı bozmadan cümleden çıkarılabilir. Çıkarıldığında, geriye “kutsal çağrılanlar” ifadesi kalır; yani “kendilerine kutsallar denilenler.” [Örneğin, CANDEMİR çevirisine bakınız.]


Kutsallar, sözlük anlamıyla “kutsal kişiler” demek olan Grekçe hagioi sözcüğünün tercümesidir. Kutsal “adanmış” demektir. Kutsal kişi Allah tarafında “ayrılmış” birisidir. Bu kişinin kutsanma sürecinde hâlâ uzun bir yolu olabilir, fakat onu Kutsal Kitap’taki anlamıyla kutsal [kişi] yapan, onun Mesih’i Rab olarak seçmiş olmasıdır.


Pavlus okuyucularının “kutsal olmaya çağrıldıklarını” söylüyor. Bu bazı insanların çağrılmadığı anlamına mı gelir? Efesliler 1:4, İbraniler 2:9 ve 2. Petrus 3:9 ayetleri Pavlus’un ne demek istediğini anlamamıza nasıl yardımcı olmaktadır?


Müjdenin harika haberi Mesih’in ölümünün evrensel olmasıdır; tüm insanlar içindi. Daha dünyanın kuruluşundan önce, herkes O’nda kurtulmaya, “kutsallar olmaya” çağrılmıştı. Allah’ın başlangıçtaki amacı tüm insanlığın İsa’da kurtuluş bulmasıydı. Nihaî cehennem ateşi şeytan ve onun melekleri için hazırlanmıştı (Matta 25:41). Bazı insanların sunulandan faydalanmamaları bu armağanın harikalığından bir şey eksiltmiyor, tıpkı pazar yerinde açlık grevi yapan birinin orada bulunan harika nimetlerden bir şey eksiltmediği gibi.


Daha dünyanın kuruluşundan önce, Allah seni O’nda kurtuluşa sahip olman için çağırdı. Hiçbir şeyin, kesinlikle hiçbir şeyin seni bu çağrıya kulak vermekten alıkoymasına neden izin vermemelisin?


ÇARŞAMBA


5 Ekim


Roma’daki İmanlılar


“İlkin hepiniz için İsa Mesih aracılığıyla Tanrım’a şükrediyorum. Çünkü imanınız bütün dünyada duyuruluyor” (Romalılar 1:8).


Roma’daki topluluğun nasıl kurulduğu bilinmiyor. Kilisenin Petrus ya da Pavlus tarafından kurulduğu şeklindeki geleneksel inancın tarihsel temeli yoktur. Belki Yeruşalim’deki Pentikost Gününde iman edip (Elç. 2) daha sonra Roma’ya giden sıradan kişiler tarafından kurulmuştur. Belki de daha sonraki dönemlerde iman edip Roma’ya giden ve o zamanki dünyanın başkentinde kendi imanlarına tanıklıkta bulunanlar tarafından kurulmuştur.


Görünürde hiçbir elçinin ziyaret etmediği bir topluluğun, Pentikost’tan sadece yirmi–otuz yıl sonra bu kadar yaygınlıkla tanınması şaşırtıcı. “Gösterilen karşıtlığa rağmen, Mesih’in çarmığa gerilmesinden yirmi yıl sonra Roma’da diri ve azimli bir kilise vardı. Bu kilise güçlü ve gayretliydi, Rab de onun için çalışıyordu.”—Ellen G. White Yorumları, The SDA Bible Commentary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Şerhi], cilt 6, s. 1067.


“İman” sözcüğü burada muhtemelen bağlılığın daha geniş bir anlamını içeriyor; yani Mesih’te keşfetmiş oldukları yeni yaşam tarzına bağlılık.


Romalılar 15:14 ayetini oku. Pavlus Roma’daki kiliseyi nasıl tanımlıyor?


Pavlus’un Roma Hristiyanların yaşamlarında dikkate değer olarak seçtiği üç özellik şunlar:


  1. “İyilikle dolu.” İnsanlar bunu bizim yaşamlarımız hakkında söyleyebilir mi? Onlarla ilişkilerimizde, içimizdeki iyiliğin bolluğu dikkatlerini çekiyor mu?

  1. “Her bilgiyle donanmış.” Kutsal Kitap aydınlanmanın, haberdarlığın ve bilginin önemini tekrar tekrar vurguluyor. Hristiyanlar Kutsal Kitap’ı araştırmaya ve öğretilerine ilişkin geniş bilgi sahibi olmaya teşvik ediliyor. “‘Size yeni yürek vereceğim’ sözleri ‘Size yeni bir zihin vereceğim’ anlamına gelir. Kalbin değişimine her zaman Hristiyan sorumluluğuna dair net bir kanaat, gerçeğe ilişkin bir anlayış eşlik eder.”—Ellen G. White, My Life Today [Bugünkü Hayatım], s. 24.

  1. “Birbirinize öğüt verebilecek durumdasınız.” Hiç kimse imanlı kardeşlerinden soyutlanmış halde ruhsal olarak gelişemez. Başkalarını cesaretlendirebilmeli ve aynı zamanda başkaları tarafından cesaretlendirilebilir olmalıyız.

Senin yerel kilisen ne durumda? Nasıl bir itibara sahip? Ya da daha da önemlisi, hiç itibarı var mı? Yanıtın yerel kilisen hakkında sana ne söylüyor? Daha da önemlisi, gerekirse durumu iyileştirmeye nasıl yardımcı olabilirsin?


PERŞEMBE


6 Ekim


EK ÇALIŞMA: Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise için Tanıklıklar], 5. cilt, 706. sayfadaki “The Mysteries of the Bible [Kutsal Kitap’ın Sırları]” ve Elçilerin İşleri kitabında 342–351. sayfalardaki “Yahudilere Kurtuluş” bölümlerini oku. Ayrıca The SDA Bible Dictionary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Sözlüğü]’nde 922. sayfayı ve The SDA Bible Commentary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Şerhi], 6. ciltte 467. ve 468. sayfaları oku.


“İnsanlığın kurtuluşu, günah ortaya çıktıktan sonra olayların beklenmedik bir şekilde değişmesi nedeniyle gerekli hale gelen ilahî bir doğaçlamanın ya da sonradan akla gelen düşüncenin sonucu değildir. Aksine, insanın kurtuluşu için bu dünyanın kuruluşundan önce hazırlanmış olan ilahî bir plandan kaynaklanır (1Ko. 2:7; Ef. 1:3, 14; 2Se. 2:13, 14) ve kökü Allah’ın insanlığa karşı duyduğu sonsuz sevgiye dayanır (Yer. 31:3).


“Bu plan ezelî geçmişi, tarihsel bugünü ve ebedî geleceği kapsar. Allah’ın kutsal halkı olmak ve Mesih’e benzemek üzere seçilmiş ve önceden belirlenmiş olmak, kurtuluş ve bağışlanma, Mesih’te her şeyin birliği, Kutsal Ruh’la mühürlenmiş olmak, ebedî mirası almak ve yüceltilmek gibi hakikatleri ve bereketleri içerir (Ef. 1:3–14). Bu planın odak noktasında, ne tarihin bir kazası ne de sadece insanî bir kararın ürünü olan, fakat kökü Allah’ın kurtarma amacına dayanan, İsa’nın acıları ve ölümü vardır (Elç. 4:27, 28). İsa gerçekten ‘dünya kurulalı beri boğazlanmış Kuzu’ydu (Vahiy 13:8).”—The Handbook of Seventh-day Adventist Theology [Yedinci Gün Adventist İlahiyatı El Kitabı] (Hagerstown, Md.: Review and Herald Publishing®, 2000), s. 275, 276.


TARTIŞMA SORULARI:


Derste Protestan Reformu’nun anlamı hakkında konuşun. Şu soru hakkında özellikle düşünün: Olmasaydı dünyamız bugün ne kadar farklı olurdu?


Daha dünyanın kuruluşundan önce kurtuluşa sahip olmak için çağrılmış olduğumuz fikri üzerinde biraz daha düşünün. (ayrıca bkz. Titus 1:1, 2; 2Ti. 1:8, 9). Bunu neden çok cesaret verici bulmalıyız? Bu bize Allah’ın tüm insanlara karşı sevgisi hakkında ne söylüyor? Öyleyse, insanların büyük bir merhametle kendilerine sunulan şeylere sırt çevirmeleri neden bu kadar üzücü?


Perşembe gününün dersinin sonundaki soru hakkında düşün. Sınıfın gerekirse kilisenizin itibarını arttırmak için nasıl yardımcı olabilir?


CUMA


*7–13 Ekim


Anlaşmazlık




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: İbr. 8:6, Mat. 19:17, Va. 12:17, Lev. 23, Elç. 15:1–29, Gal. 1:1–12.


HATIRLAMA METNİ: “Kutsal Yasa Musa aracılığıyla verildi, ama lütuf ve gerçek İsa Mesih aracılığıyla geldi” (Yuhanna 1:17).


İlk kilise çoğunlukla Yahudilerden oluşuyordu ve onlar Yahudi Mesihi olan İsa’yı kabul ederken atalarının imanından ve Allah’ın Kendi halkına vermiş olduğu antlaşma vaatlerinden bir şekilde uzaklaştıklarını bir an bile düşünmediler. Haklı oldukları anlaşıldı. İlk Yahudi imanlılar için mesele, Yahudilerin İsa’yı kabul etmek için Hristiyan olmak zorunda olup olmamalarıydı. Pek çoğu için mesele, Uluslardan olanların Mesih’i kabul edebilmeleri için Yahudi olmak zorunda olup olmamalarıydı.


Kesin bir cevap ancak daha sonra, Yeruşalim kurulunda verildi. Uluslardan olanları yönetmelik ve yasalar kalabalığıyla sıkıntıya sokmamaya karar verdiler. Yani Uluslardan olanların İsa’yı kabul edebilmek için önce Yahudi olmalarına gerek yoktu.


Ne var ki, bu karara rağmen bazı öğretmenler Uluslardan olup imana ihtida edenlerin (yetişkinler için Hristiyanlığa katılmayı pek de cazip hale getirmeyen bir uygulama olan) sünnet dahil olmak üzere bu kuralları ve yasaları tutmaları gerektiği konusunda ısrar ederek, kiliselerin başını ağrıtmaya devam ediyorlardı. Yani bu kişiler, Uluslardan olanların antlaşma vaadine ortak olabilmeleri için İsrail vatandaşları için tutulması zorunlu görülen birçok kural ve yönetmeliğe uymak zorunda olduklarını düşünüyorlardı.


Bu sorunlar nelerdi ve nasıl çözümlenmeliydiler?


*14 Ekim Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. DERS

8 Ekim


Daha İyi Bir Antlaşma


İbraniler 8:6 ayetini oku. Buradaki mesaj nedir? Bu “daha iyi vaatler”in neler olduğunu nasıl anlıyoruz?


Belki Eski Ahit ve Yeni Ahit dinleri arasındaki en büyük fark, Yeni Ahit döneminin Mesih’in, yani Nasıralı İsa’nın gelişiyle açılmış olmasıdır. O Allah tarafından Kurtarıcı olmak üzere gönderilmişti. İnsanlar O’nu görmezden gelerek kurtulmayı bekleyemezdi. Günahları ancak O’nun sağladığı kefaretle affedilebilirdi. Ancak O’nun mükemmel yaşamını üstlerine alarak Allah’ın önünde mahkûm edilmeden durabilirlerdi. Başka bir deyişle, kurtuluş başka hiçbir şeyle değil, yalnızca İsa’nın doğruluğu ileydi.


Eski Ahit kutsalları, Mesih’in çağının ve kurtuluş vaadinin bereketlerini özlemle beklediler. Yeni Ahit zamanında insanların karşılaştığı soru şuydu: Allah’ın Mesih olarak göndermiş olduğu Nasıralı İsa’yı kendi Kurtarıcıları olarak kabul etmeli miydiler? O’na inanırlarsa (yani O’nu gerçekten olduğu Kişi olarak kabul edip kendilerini O’na adarlarsa) O’nun kendilerine bedelsiz olarak sunduğu doğruluk aracılığıyla kurtulacaklardı.


Bu arada, ahlâki yasaların temeli Allah’ın ve Mesih’in karakterinde olduğundan, bunlar Yeni Ahit’te değişmeden kalmışlardır. Allah’ın ahlâki yasasına itaat Eski Ahit’in olduğu kadar Yeni Ahit’in de bir parçasıdır.


Matta 19:17; Vahiy 12:17; 14:12; ve Yakup 2:10, 11 ayetlerini oku. Bu ayetler Yeni Ahit’teki ahlâki yasa hakkında bize ne söylüyorlar?


Aynı zamanda, belirgin bir şekilde İsraillilere ait ve belirgin bir şekilde Eski Antlaşma’ya bağlı olan, tümü İsa’ya, O’nun ölümüne ve Başrahip olarak hizmetine işaret eden tüm ritüel ve törensel yasalar sona ermiş ve “daha iyi vaatler”e dayanan yeni bir düzen başlatılmıştı.


Pavlus’un Romalılar kitapçığındaki başlıca hedeflerinden biri, Yahudilikten Hristiyanlığa geçişin neler içerdiğini hem Yahudilerin hem de Uluslardan olanların anlamalarına yardımcı olmaktı. Geçiş yapmak zaman alacaktı. İsa’yı kabul etmiş olan birçok Yahudi gelmekte olan büyük değişiklikler için hâlâ hazır değillerdi.


Senin en sevdiğin Kutsal Kitap vaatlerinin bazıları neler? Ne kadar sıklıkla onları talep ediyorsun? Bu vaatlerin hayatında yerine gelmesini engelleyebilecek hangi seçimleri yapıyorsun?


PAZAR


9 Ekim


Yahudi Yasaları ve Yönetmelikleri


Zamanın elverdiği ölçüde Levililer kitapçığına göz at. (Örneğin Levililer 12., 16. ve 23. bölümlere bak.) Tüm bu kuralları, yönetmelikleri ve ritüelleri okuduğunda aklına hangi düşünceler geliyor? Bunların çoğunu Yeni Ahit zamanında yerine getirmek neden neredeyse imkânsız olurdu?


Eski Ahit yasalarını çeşitli kategorilere ayırmak bizim için pratik olur: (1) ahlâki yasa, (2) törensel yasa, (3) medenî yasa, (4) kurallar ve hükümler ve (5) sağlık yasaları.


Bu sınıflandırma kısmen yapaydır. Aslında bu kategorilerden bazıları birbiriyle bağlantılıdır ve önemli miktarda örtüşme vardır. Eskiler bunları birbirlerinden ayrı ve farklı görmüyorlardı.


Ahlâki yasa On Emir’de özetlenmiştir (Çık. 20:117). Bu yasa insanlığın tâbi olduğu ahlâki gereklilikleri özetlemektedir. Bu on ilke, Kutsal Kitap’ın ilk beş kitapçığı boyunca çeşitli kurallar ve hükümler halinde genişletilmiş ve uygulanmışlardır. Bu genişletmeler, çeşitli durumlarda Allah’ın yasasını tutmanın ne anlama geldiğini göstermektedir. Medenî yasalar da bağlantısız değildir. Bunlar da ahlâki yasa üzerine kuruludurlar. Bunlar bir vatandaşın mülkî idareyle ve diğer vatandaşlarla ilişkilerini tanımlarlar. Çeşitli suçlar için cezalar öngörürler.


Törensel yasalar tapınak ritüellerini düzenleyerek, çeşitli sunuları ve bir vatandaşın sorumluluklarını tanımlıyordu. Bayram günleri belirlenmiş ve nasıl kutlanacağı tanımlanmıştı.


Sağlık yasaları diğer yasalarla örtüşür. Kirlilikle ilgili çeşitli yasalar törensel kirliliği tanımlar, hatta bunun ötesine geçerek hijyen ve sağlık ilkelerini içerir. Temiz ve kirli etlere ilişkin yasalar fiziksel faktörlere dayanmaktadır.


Bir Yahudi muhtemelen bu yasaların tümünü Allah tarafından verilmiş bir paket olarak kabul etse de, düşünsel olarak belirli bir ayrım yapmış olmalıdır. On Emir Allah tarafından doğrudan halka söylenmişti. Bu durum onları bilhassa önemli olarak bir kenara ayırmalıdır. Diğer yasalar Musa aracılığıyla bildirilmişti. Tapınak ritüelleri sadece işlevsel bir tapınak varken tutulabilirdi.


Medenî yasalar, en azından büyük bir bölümü, Yahudilerin bağımsızlıklarını kaybedip başka bir ulusun mülkî yönetimi altına girmesinden sonra artık uygulanamazdı. Törensel kuralların birçoğu tapınak yıkıldıktan sonra artık yerine getirilemezdi. Ayrıca, Mesih geldikten sonra birçok örnek aslıyla buluştu ve artık geçerlilikleri kalmadı.


PAZARTESI


10 Ekim


Musa’nın Töresi Uyarınca


Elçilerin İşleri 15:1 ayetini oku. Anlaşmazlığa sebep olan mesele neydi? Neden bazı insanlar bunun sadece Yahudi ulusu için olmadığına inanıyordu? Bkz. Yar. 17:10.


Elçiler Mesih’e pek çok can kazanmak için ciddi bir gayretle Antakya’daki din görevlileriyle ve din görevlisi olmayan üyelerle bir araya geldiklerinde, Yahudiyeli “Ferisi mezhebinden” bazı imanlılar ortaya bir soru attılar, bu soru çok geçmeden kilisede yaygın bir çatışmaya yol açarak, Uluslardan olan imanlıları şaşkınlığa düşürdü. Bu öğretmenler kendilerinden son derece emin bir şekilde, kurtulabilmek için sünnet olmanın ve tüm törensel yasayı tutmanın şart olduğunu öğretiyorlardı. Sonuçta Yahudiler ilahî olarak belirlenmiş olan ibadetleriyle her zaman gurur duymuşlardı, Mesih inancına ihtida etmiş olanlarınsa pek çoğu, Allah’ın İbrani ibadet tarzını bir kez açıkça belirlemiş olduğundan dolayı, O’nun bu ibadetin niteliklerinde herhangi bir değişikliğe izin vermesini ihtimal dışı olarak görüyorlardı. Yahudi yasalarının ve törenlerinin Hristiyan dininin ibadetlerine dahil edilmesi gerektiğinde ısrar ediyorlardı. Tüm kurban sunularının yalnızca Allah’ın Oğlu’nun ölümünün önceden örneklenmesi olduğunu, bu olayda örneğin aslıyla buluştuğunu ve bundan sonra Musa’nın dönemine ait ayinlerin ve törenlerin artık bağlayıcı olmadığını kavramakta zorlanıyorlardı.


Elçilerin İşleri 15:2–12 ayetlerini oku. Bu tartışma nasıl çözümlenmeliydi?


“Doğrudan yönlendirme almak için Allah’a bakarken, [Pavlus] kilise kardeşliğinde bir araya gelmiş olan imanlılar topluluğunda bulunan yetkiyi tanımaya her zaman hazırdı. Tavsiye ihtiyacını hissediyordu, önemli konular ortaya çıktığındaysa bunları kilisenin önüne getirmekten ve doğru kararları vermek için Allah’tan bilgelik istemekte kardeşleriyle birlik olmaktan memnun oluyordu.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 182.


Sık sık aldığı peygamberlik çağrısından ve İsa’nın kendisini nasıl çağırdığı ve hizmeti teslim ettiğinden bahseden Pavlus’un, daha geniş kilise bedeniyle çalışmaya bu kadar istekli olması ilginç. Yani, aldığı çağrı her ne idiyse, kendisinin tüm kilisenin bir parçası olduğunu ve mümkün olduğunca onunla birlikte çalışması gerektiğini fark etmişti.


Kilise yönetimine karşı senin tavrın nasıl? İşbirliğine ne kadar açıksın? İşbirliği neden çok önemli? Herkes büyük bedenden bağımsız olarak yalnızca kendi istediğini yapsaydı, nasıl işleyebilirdik?


SALI


11 Ekim


Uluslardan Olan İmanlılar


Elçilerin İşleri 15:5–29 ayetlerini oku. Kurul hangi karara vardı ve gerekçeleri neydi?


Karar Yahudileştirme yanlılarının görüşlerine karşıydı. Bu grup Uluslardan olan mühtedilerin sünnet edilerek tüm törensel yasayı tutmalarında ve “Yahudi yasalarının ve törenlerinin Hristiyan dininin ibadetlerine dahil edilmesi gerektiğinde ısrar ediyorlardı.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 172.


Elçilerin İşleri 15:10 ayetinde Petrus’un bu eski yasaları taşınması mümkün olmayan “boyunduruk” olarak tanımlaması da ilginç. Bu yasaları tesis eden Rab, onları Kendi halkının boynunda bir boyunduruk mu yapacaktı? Bu pek mümkün değildi. Aksine, yıllar içinde bazı önderler kendi sözel gelenekleri aracılığıyla bir çok yasayı olmaları amaçlanan bereketten yüke çevirdiler. Kurul Uluslardan olanları bu yüklerden korumaya çalıştı.


Ayrıca, Uluslardan olanların On Emir’e uymaları gerekmediği bahsi ya da sorusu geçmediğine de dikkat edin. Sonuçta, kurulun onlara kan yememelerini bildirip, zina, adam öldürme ve benzeri konulardaki emirleri görmezden gelmenin kabul edilebilir olduğunu söylediklerini hayal edebilir miyiz?


Uluslardan olan imanlılara hangi kurallar verildi (Elç. 15:20, 29) ve neden bu özel kurallar verildi?


Yahudi imanlılar kendi kurallarını ve geleneklerini Uluslardan olanlara dayatmasalar da, kurul Uluslardan olanların İsa’da kendileriyle birleşen Yahudileri rahatsız edecek şeyleri yapmayacaklarından emin olmak istedi. Bu nedenle elçiler ve ihtiyarlar mektup yazarak, Uluslara putlara sunulan etlerden, zinadan, boğulmuş hayvanlardan ve kandan kaçınmaları gerektiğini öğretmek üzerinde anlaştılar. Bazıları Sebt gününü tutmak bilhassa belirtilmediğinden, Uluslar için geçerli olmadığını söylüyorlar (tabi ki yalan söylemeye ve adam öldürmeye karşı olan emirlerden de bilhassa bahsedilmediği için, bu iddia hiçbir anlam ifade etmiyor).


Biz de, bazı açılardan, insanların üzerine ilahî emirden çok gelenekten kaynaklanan gereksiz yükler yüklüyor olabilir miyiz? Öyle ise, nasıl? Düşüncelerini Sebt günü derste söyle.


ÇARŞAMBA


12 Ekim


Pavlus ve Galatyalılar


Karar ne kadar açık olsa da, kendi bildiklerini okumak isteyen ve Uluslardan olanların Yahudi töre ve yasalarını tutmaları gerektiğini savunmaya devam eden kişiler vardı. Pavlus için bu çok ciddi bir konu haline geldi; yani bu imanın ince ayrıntıları üzerinde oyalanmak değildi. Bizzat Mesih’in müjdesinin reddi haline gelmişti.


Galatyalılar 1:1–12 ayetlerini oku. Pavlus Galatya’da karşılaştığı bu sorunu ne kadar ciddiye aldı? Bu bize bu meselenin önemi konusunda ne söylemeli?


Daha önce belirtildiği üzere, Roma’ya mektubun içeriği büyük ölçüde Galatya’daki durumdan dolayı yazılmıştı. Pavlus Romalılara Mektup’ta Galatya mektubunun konusunu daha da geliştiriyor. Bazı Yahudi imanlılar Allah’ın Musa aracılığıyla kendilerine verdiği yasanın önemli olduğunu ve Uluslardan olan mühtedilerin de onu tutmaları gerektiğini ileri sürüyorlardı. Pavlus onun gerçek yerini ve işlevini göstermeye çalışıyordu. Bu insanların Galatya’da olduğu gibi Roma’da da kendilerine yer edinmelerini istemiyordu.


Pavlus’un Galatyalılar’da ve Romalılar’da törensel yasalardan mı yoksa ahlâki yasalardan mı bahsettiğini sormak konuyu fazla basitleştirmektir. Tarihsel olarak tartışma, Uluslardan olan mühtedilerin sünnet olup Musa’nın yasasını tutmak zorunda olup olmamalarıydı. Yeruşalim kurulu bu soruya zaten cevap vermişti, fakat bazıları kurulun kararını tanımayı reddetti.


Bazıları Pavlus’un Galatyalılara ve Romalılara mektuplarını ahlâki yasanın, yani On Emir’in (aslında sadece dördüncü emrin) artık Hristiyanları bağlamadığının kanıtı olarak okuyor. Fakat onlar tarihsel bağlamı ve Pavlus’un bahsettiği meseleleri gözden kaçırarak, mektupların amacını anlayamıyorlar. Göreceğimiz üzere, Pavlus kurtuluşun yasayı (ahlâki yasayı dahi) tutarak değil, sadece iman yoluyla olduğunu vurguluyordu. Fakat bu ahlâki yasa tutulmamalı demekle aynı şey değildir. On Emir’e itaat asla mesele değildi; bunu mesele yapanlar metinlerde olmayan bir anlamı, Pavlus’un ele almadığı günümüze ait bir sorunu çıkarıyorlar.


Sebt gününün artık Hristiyanları bağlamadığını savunanlara nasıl cevap veriyorsun? Sebt günü gerçeğini müjdenin bütünlüğünden ödün vermeyecek bir şekilde nasıl gösterebilirsin?


PERŞEMBE


13 Ekim


EK ÇALIŞMA: Ellen G. White, Elçilerin İşleri kitabında “Yahudiler ve Uluslar” (s. 171–179); “Galatya’daki Sapkınlık” (s. 352–357); Atalar ve Peygamberler kitabında “The Law Given to Israel (İsrail’e Yasa Veriliyor)” (orijinalde s. 310–312; Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt’te s. 170–172), “The Law and the Covenants (Yasa ve Ahitler)” (orijinalde s. 370–373; Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt’te s. 204–207); Çağların Arzusu kitabında “Seçilmiş Halk” (orijinalde s. 27–30; Sevgi Öğretmeni’nde s. 23–26) bölümlerinde belirtilen sayfaları oku.


Şüphesiz, kilisemiz münakaşa ve anlaşmazlık zamanlarıyla karşılaşıyor. Fakat bu yeni bir şey değil. Şeytan her zaman kiliseye karşı savaş halinde oldu. Hristiyanlığın ilk günlerinde bile, imanlıların safları arasından münakaşa ve anlaşmazlıklar yükseldi. Öyle bir anlaşmazlık vardı ki, çözülmemesi halinde kiliseyi daha başlangıç döneminde dağıtabilirdi.


“Yeruşalim’de imanlılar arasında ortaya çıkan sahte öğretmenlerin etkisiyle, Galatya’daki imanlılar arasında bölünme, sapkınlık ve şehvet düşkünlüğü hızla yaygınlaşmaktaydı. Bu sahte öğretmenler Yahudi geleneklerini müjdenin gerçekleriyle karıştırıyorlardı. Yeruşalim’deki genel kurulun kararını hiçe sayarak, Uluslardan olan mühtedileri törensel yasayı yerine getirmeye teşvik ediyorlardı.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 352.


TARTIŞMA SORULARI:


Çarşamba gününün son sorusuna cevabınızı derste gözden geçirin. Yerel kilisen sana ve başkalarına, ya da kendi evinde sen başkalarına, hatta belki de kendi kendine, ne şekilde gereksiz yükler yüklüyor olabilirsiniz? Bu şeyleri gerçekten yapıp yapmadığımızı nasıl fark edebiliriz? Ya da aksi yönde çok ileri gitme tehlikesiyle karşı karşıya olabilir miyiz? Yani, yaşam tarzımızın ve standartlarımızın, hayatımızın Mesih’teki yüce çağrımızı yansıtmayacağı kadar gevşek hale gelip gelmediğini nasıl anlayabiliriz?


On Emir’in artık Hristiyanları bağlamadığını kanıtlamak için kullanılan bazı iddialar neler? Bu iddialara nasıl cevap veriyoruz? Görünüşte bu iddialar neden çok yanlış ve neden birçok durumda bu iddialarda bulunanlar On Emir’in artık bağlayıcı olmadığını düşünüyorlarsa da gerçekten öyle yaşamıyorlar?


Galatyalılar 1:1–12 ayetlerini tekrar oku. Pavlus’un müjde anlayışının ne kadar tavizsiz, ne kadar kesin ve ne kadar ateşli olduğuna dikkat et. Bu bize, özellikle çoğulculuk ve görelilik çağında yaşadığımız şu günlerde, belirli inançlarda kesinlikle tereddütsüz olmamız gerektiği konusunda bize ne söylemeli? Bu bize belirli öğretilerden hiçbir şekilde taviz verilemeyeceğini nasıl gösteriyor?


Derste Protestan Reformu’na neden olan konular hakkında konuşun. Hangi temel farklılıklar çözülmediler?


CUMA



*14–20 Ekim


İnsanın Durumu




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Rom. 1:16, 17, 22–32; 2:1–10, 17–23; 3:1, 2, 10–18, 23.


HATIRLAMA METNİ: “Herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı” (Romalılar 3:23).


Pravlus Romalılar kitapçığının başlarında çok önemli bir gerçeği, müjdenin merkezî konularından biri olan insanlığın üzücü durumunu saptamaya çalışıyor. Bu gerçek yürürlüktedir, çünkü ilk günahtan beri hepimiz günahla kirlendik. Günah gözlerimizin rengi gibi genlerimize nüfuz etmiştir.


denetimindedir” ifadesi ruhsal olarak anlaşılmalı; yani, insanlar kendi gözlerinde yada diğer insanların gözünde değil, Allah’ın önünde günahlı durumdadırlar. İnsanların gözünde açıkça günahkârlar olanlar ve aynı şekilde kendi gözünde ve başkalarının gözünde doğru görünenler, hepsi günahın denetimindedir. Dışarıdan iyi gözüken işler yapanlar, istekli ve hazır bir iradeyle değil, ceza korkusuyla ya da kazanç ve yücelik sevgisiyle, veya belli bir nesneden zevk almak amacıyla yaparlar. Bu şekilde kişi dışarıdan iyi gözüken işler yapmaya devam eder, fakat içerden tamamıyla iyi işlerin tersi olan günahlı arzulara ve kötü heveslere batmıştır.”—Martin Luther, Commentary on Romans [Romalılar Şerhi], s. 69.


*21 Ekim Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

15 Ekim


Allah’ın Gücü


“Çünkü Müjde’den utanmıyorum. Müjde iman eden herkesin –önce Yahudiler’in, sonra Yahudi olmayanların– kurtuluşu için Tanrı gücüdür. Tanrı’nın insanı akladığı, Müjde’de açıklanır. Aklanma yalnız imanla olur. Yazılmış olduğu gibi, ‘İmanla aklanan yaşayacaktır.’” (Rom. 1:16, 17). Romalılar 1:16, 17 ayetleri sana ne söylüyor? Bu ayetlerdeki vaatleri ve umudu nasıl tecrübe ettin?


Bu bölümde birkaç anahtar kelime bulunmaktadır:


  1. Müjde. Bu sözcük, sözlük anlamıyla “iyi mesaj” ya da “iyi haber” anlamına gelen Grekçe bir kelimenin tercümesidir. Yalnız kullandığında herhangi bir iyi haberi belirtebilir; fakat bu metindeki gibi “Mesih’in” ifadesiyle tamlandığında “Mesih hakkındaki iyi haber” anlamına gelmektedir. İyi haber Mesih’in gelmiş olduğu ve insanların O’na inanarak kurtulabilecekleridir. Bir kimse kurtuluşu kendinde değil, hatta Allah’ın yasasında bile değil, yalnızca İsa’da ve O’nun mükemmel doğruluğunda bulabilir.

  1. Doğruluk. Bu sözcük Allah nezdinde “doğru” olma niteliğine işaret eder. Romalılar kitapçığını çalışmaya devam ederken, sözcüğün bu kitapçık içinde kazandığı özel bir anlam üzerinde duracağız. Romalılar 1:17 ayetinde bu sözcüğün “Tanrı’nın” ifadesiyle nitelendirildiğine dikkat edilmeli [Kitabı Mukaddes ve Candemir çevirilerinde, “Allah’ın salâhı” şeklinde]. Bu, Allah’tan gelen, bizzat Allah’ın sağladığı bir doğruluktur. Göreceğimiz üzere, bu bize sonsuz hayat vaadini getirmeye yeterli olan tek doğruluktur.

  1. İman. Bu metinde “iman” ve “iman etmek” olarak tercüme edilmiş olan sözcüklerin Grekçe asılları, aynı sözcüğün fiil ve isim biçimleridir: pisteuo (iman etmek, inanmak) ve pistis (inanç veya iman). İmanın kurtuluşla ilgili olan anlamını Romalılar kitapçığını çalışmaya devam ederken açacağız.

Hiç güvence sorunu yaşadın mı? Kurtulmuş olup olmadığını, hatta kurtarılabilecek olup olmadığını gerçekten sorguladığın zamanlar oluyor mu? Bu korkuları getiren nedir? Bunların temelinde ne vardır? Bunların gerçeklik payı olabilir mi? Yani, iman ikrarına aykırı bir hayat yaşıyor olabilir misin? Öyle ise, senin için İsa’da olan vaat ve güvencelere sahip olmak için hangi seçimleri yapmalısın?


PAZAR


16 Ekim


Herkes Günah İşledi


Romalılar 3:23 ayetini oku. Bugün biz Hristiyanlar için bu mesaja inanmak neden çok kolay? Aynı zamanda, bazı insanların bu ayetin doğruluğunu sorgulamasına ne neden olabilir?


Şaşırtıcı bir şekilde, bazı kişiler insanların temelde iyi olduğunu iddia ederek insanın günahkâr olduğu fikrini sorgularlar. Fakat sorun gerçek iyiliğin ne olduğunu anlamamaktan kaynaklanmaktadır. İnsanlar kendilerini başkalarıyla kıyaslayarak kendilerini iyi hissederler. Ne de olsa, kendimizi kıyaslamak için her zaman bizden daha kötü birilerini bulabiliriz. Fakat bu bizi iyi yapmaz. Kendimizi Allah’la ve Allah’ın kutsallığı ve doğruluğuyla karşılaştırdığımızda, hiçbirimiz bunaltıcı bir kendinden nefret etme ve iğrenme duygusundan başka bir sonuçla karşılaşmayız.


Romalılar 3:23 ayeti ayrıca “Allah’ın yüceliğinden” de bahseder. Bu ifade çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Belki de en basit yorum, ifadeye 1. Korintliler 11:7 ayetindeki anlamı vermektir: “Erkek... Tanrı’nın benzeri ve yüceliğidir.” “Yücelik” sözcüğünün Grekçe aslı belki de geniş anlamıyla “suret” (ya da “benzerlik”) sözcüğüne karşılık gelir. Günah insanlardaki Allah’ın suretine (benzerliğine) zarar vermiştir. Günahkâr insanlar Allah’ın benzerliğini ya da yüceliğini yansıtmada yetersiz kalmaktadır.


Romalılar 3:10–18 ayetlerini oku. Bugün herhangi bir şey değişti mi? Bu tasvirlerden hangisi seni en iyi şekilde tanımlıyor, ya da Mesih hayatında olmasaydı hangisi olurdun?


Ne kadar kötü olursak olalım, durumumuz umutsuz değildir. İlk adım mutlak günahkârlığımızı ve bu konuda kendi başımıza hiçbir şey yapamayacağımızı kabul etmemizdir. Bu kanaati sağlamak Kutsal Ruh’un işidir. Günahkâr O’na direnmezse, Ruh günahkârı kendini savunma, bahane ve kendini aklama maskesini yırtmaya ve kendini Mesih’e bırakarak O’nun merhametini istemeye yöneltir: “Tanrım, ben günahkâra merhamet et!” (Luka 18:13).


En son ne zaman kendine, güdülerine, işlerine ve duygularına sert ve soğuk bir bakış attın? Bu çok sıkıntı verici bir tecrübe olabilir, öyle değil mi? Tek umudun nedir?


PAZARTESI


17 Ekim


Gelişim?


Yirminci yüzyılın başında, insanlar insanlığın gelişmekte olduğu, ahlâkın yükseleceği, bilim ve teknolojinin bir ütopyayı müjdeleyeceği fikriyle yaşadılar. İnsanlığın esasen mükemmelliğe giden yolda olduğuna inanılıyordu. Doğru türde ve ahlâki bir eğitim yoluyla, insanların kendilerini ve toplumlarını büyük ölçüde geliştirebileceği düşünülüyordu. Tüm bunlar, yirminci yüzyılın güzel yeni dünyasına girdiğimizde toplu halde başlamalıydı.


Maalesef, işler böyle yürümedi, öyle değil mi? Yirminci yüzyıl tüm tarihin en şiddetli ve en barbar yüzyıllarından biri oldu; bunun da nedeni büyük ölçüde (ne ironiktir ki) insanların birbirlerini öldürebilmelerini geçmişte yaşamış ahlâksız çılgınların hayal bile edemeyeceği ölçüde mümkün kılan bilimdeki ilerlemelerdi.


Sorun neydi?


Romalılar 1:22–32 ayetlerini oku. Bugün birinci yüzyılda yazılmış olan şeylerin yirmi birinci yüzyılda ortaya çıktıklarını hangi şekilde görüyoruz?


Hristiyanlıktaki bir çok şeye inanmak için imana ihtiyacımız olabilir; bunlar arasında ölülerin dirilişi, İkinci Geliş, ve yeni gökle yeni yer olabilir. Fakat insanlığın düşmüş durumuna inanmak için kimin imana ihtiyacı var? Bugün her birimiz düşmüş olmanın getirdiği sonuçlarla yaşıyoruz.


Özellikle Romalılar 1:22, 23 ayetlerine odaklan. Bu ilkenin şimdi nasıl tezahür ettiğini görüyoruz? Çağımızda yaşayan insanlar Allah’ı reddederek O’nun yerine nelere tapıyor ve putlaştırıyorlar? Bunu yaparak nasıl akılsız hale geliyorlar? Cevabını Sebt günü derste söyle.


SALI


18 Ekim


Yahudilerin ve Ulusların Ortak Noktası


Romalılar 1. bölümde Pavlus Allah’ı uzun süre önce gözden kaybetmiş ve böylece en alçaltıcı uygulamalara düşmüş olan pagan Ulusların günahlarını özellikle ele alıyor.


Fakat kendi halkını, kendi yurttaşlarını da o kadar rahat bırakmayacaktı. Kendilerine verilen tüm avantajlara rağmen (Rom. 3:1, 2), onlar da Allah’ın yasası tarafından mahkûm edilmiş günahkârlardı ve Mesih’in kurtarıcı lütfuna muhtaçtılar. Bu anlamda (günahkâr olma, Allah’ın yasasını çiğneme ve kurtuluş için ilahî lütfa ihtiyaç duyma konusunda) Yahudiler ve Uluslar aynı durumdadır.


Romalılar 2:1–3, 17–24 ayetlerini oku. Pavlus burada neye karşı uyarıyor? İster Yahudi ister Uluslardan olalım, hepimizin bu uyarıdan alması gereken mesaj nedir?


“Elçi tüm putperestlerin günahkâr olduğunu gösterdikten sonra, şimdi Yahudilerin de, her şeyden önce Yasa’yı yalnızca dışarıdan, yani ruha göre değil yazıya göre yerine getirdikleri için, günah içinde yaşadıklarını özel ve güçlü bir şekilde gösteriyor.”—Martin Luther, Commentary on Romans [Romalılar Şerhi], s. 61.


Genelde başkalarının günahlarını görmek ve göstermek çok kolaydır. Ne kadar da sık, aynı şeyleri ya da daha kötülerini yapmaktan dolayı biz de suçluyuz? Sorun şu ki, biz kendi hatalarımıza karşı göz yummaya, ya da kendimizi başkalarıyla karşılaştırıp onların ne kadar kötü olduklarını görüp kendimizi iyi hissetmeye meyilliyizdir.


Pavlus bunlardan hiçbirini yapmayacaktı. O yurttaşlarını Ulusları yargılamakta hızlı davranmamaları konusunda uyarıyor, zira Yahudiler de (seçilmiş halk olmalarına rağmen) günahkârdılar. Bazı durumlarda, onlara Uluslardan daha fazla ışık verildiği için, kınamakta ecele ettikleri paganlardan daha suçluydular.


Pavlus’un tüm bunlarla demek istediği, hiçbirimizin doğru olmadığı, hiçbirimizin ilahî standartlara uymadığı, hiçbirimizin özünde iyi veya doğuştan kutsal olmadığıdır. Yahudi ya da Uluslardan, erkek ya da kadın, zengin ya da fakir, Allah’tan korkan ya da Allah’ı reddeden, hepimiz mahkûm edildik. Allah’ın müjdede açıklanan lütfu olmasaydı, hiçbirimiz için umut olmazdı.


Ne kadar sıklıkla, içinden de olsa, kendinin de suçlu olduğun konularda başkalarını yargılıyorsun? Pavlus’un burada yazdıklarını dikkate alarak nasıl değişebilirsin?


ÇARŞAMBA


19 Ekim


Müjde ve Tövbe


“Tanrı’nın sınırsız iyiliğini, hoşgörüsünü, sabrını hor mu görüyorsun? O’nun iyiliğinin seni tövbeye yönelttiğini bilmiyor musun?” (Rom. 2:4). Tövbe konusunun bütünü hakkında burada bizim için hangi mesaj var?


Allah’ın iyiliğinin günahkârların tövbeye zorladığını değil, yönlendirdiğini görmeliyiz. Allah baskı yapmaz. O’nun sabrı sonsuzdur ve tüm insanları sevgisiyle çekmek ister. Zorla edilmiş bir tövbe, tövbenin tüm amacını yok ederdi, öyle değil mi? Allah tövbeye zorlasaydı herkes kurtulamaz mıydı, zira neden bazılarını zorlayıp diğerlerini zorlamasın ki? Tövbe, Kutsal Ruh’un yaşamlarımızdaki işlerine cevap olarak, özgür iradenin eylemi olmalı. Evet, tövbe Allah’tan bir hediyedir, fakat biz onu kabul etmeye hazır ve açık olmalıyız. Bu seçimi yalnızca kendimiz yapabiliriz.


Allah’ın sevgisine karşı direnenleri, tövbe etmeyi reddedenleri ve itaatsizlikte kalanları ne bekliyor? Rom. 2:5–10.


Romalılar 2:5–10 ayetlerinde ve Romalılar kitapçığının pek çok başka yerinde Pavlus iyi işlerin yerini vurguluyor. Yasanın işleri olmaksızın imanla aklanma, hiçbir zaman iyi işlerin Hristiyan yaşamında yeri yoktur şeklinde algılanmamalıdır. Örneğin, Romalılar 2:7 ayetinde kurtuluşun “sürekli iyilik edenlere” verileceği belirtiliyor. İnsan çabası kurtuluş sağlayamasa da, kurtuluş tecrübesi bütününün bir parçasıdır. Bir kişinin Kutsal Kitap’ı okuyup işlerin önemli olmadığı kanısına nasıl vardığını anlamak zor. Gerçek tövbeyi, gönüllü olarak kalpten gelen tövbeyi her zaman tövbe etmemiz gereken şeyleri yenme ve bir kenara koyma kararlılığı takip eder.


Ne kadar sıklıkla tövbe ediyorsun? Kalpten bir tövbe mi, yoksa sadece hatalarını, eksikliklerini ve günahlarını başından savma eğilimi mi? İkincisiyse, nasıl değişebilirsin? Neden değişmelisin?


PERŞEMBE


20 Ekim


EK ÇALIŞMA: “Dolayısıyla Kutsal Kitap terminolojisi günahın insanın başına farkına varmadan gelmiş bir felâket olmadığını, etkin bir tavrın ve insanın seçiminin bir sonucu olduğunu göstermektedir. Dahası, günah iyiliğin yokluğu değil, Allah’ın beklentilerinin ‘karşılanmamasıdır.’ İnsanın bilerek seçtiği bir kötülük yoludur. İnsanların sorumlu tutulamayacağı bir zayıflık değildir, zira günah tavrında ya da eylemindeki insan bilerek Allah’a karşı isyankâr bir yol seçerek O’nun yasasını çiğner ve Allah’ın Sözü’nü duyamaz. Günah, Allah’ın koyduğu kısıtlamaları aşmaya teşebbüs eder. Kısacası, günah Allah’a karşı isyandır.”—The Handbook of Seventh-day Adventist Theology [Yedinci Gün Adventist İlahiyatı El Kitabı] (Hagerstown, Md.: Review and Herald Publishing Association, 2000), s. 239.


“Dünyanın durumunun korkunç bir resmi bana gösterildi. Her yerde ahlâksızlık çoğalıyor. Şehvet düşkünlüğü bu çağın özel günahıdır. Kötülük, çirkin başını hiçbir zaman bugünkü kadar cesurca kaldırmamıştı. İnsanlar uyuşmuş gibi görünüyor ve kötülüğün cesareti, gücü ve hâkimiyeti nedeniyle erdemi ve gerçek iyiliği sevenler neredeyse bezmiş durumdalar. Çoğalan günah sadece inançsızlar ve alaycılarla sınırlı kalmıyor. Keşke durum böyle olsaydı, ama değil. Mesih’in dinine ait olduğunu söyleyen birçok erkek ve kadın suçludur. O’nun dönüşünü beklediğini söyleyen bazı kişiler dahi bu olaya bizzat Şeytan kadar hazır değiller. Kendilerini tüm kirliliklerden arındırmıyorlar. Kendi arzularına o kadar çok hizmet etmişler ki, düşüncelerinin kirliliği ve hayallerinin bozukluğu onlara doğal geliyor.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise için Tanıklıklar], 2. cilt, s. 346.


TARTIŞMA SORULARI:


Tüm olanlara rağmen, hâlâ insanlığın geliştiğinde ısrar edenlere nasıl bir cevap verirsin? Onlar hangi iddialarda bulunuyorlar ve sen onları nasıl cevaplıyorsun?


Cuma günkü derste Ellen G. White alıntısına bak. Kendini orada görüyorsan cevap nedir? Çaresizlik içinde vazgeçmek yerine, Allah’ın ilk olarak af, ikinci olarak da aklama vaatlerini talep etmek neden çok önemlidir? İlk ve son kez “Faydası yok. Ben çok kirliyim. Asla kurtulamam, o yüzden vazgeçmeliyim” demeni kim istiyor? Onu mu, yoksa “Ben de seni yargılamıyorum. Git, artık bundan sonra günah işleme!” (Yuhanna 8:11) diyen İsa’yı mı dinlersin?


Hristiyanlar olarak, insanın esasen günahkâr ve ahlâken bozulmuş olduğunu anlamamız neden çok önemlidir? Bu acı gerçeği gözden kaçırdığımız zaman ne olabilir? Gerçek durumumuzu yanlış anlayışımız bizi hangi hatalara sevk edebilir?


İmanlarından vazgeçmek yerine ölmeyi yeğleyen sayısız Protestanları düşün. İmanımızda ne kadar güçlüyüz? Uğrunda ölecek kadar güçlü mü?


CUMA


*21–27 Ekim


İmanla Aklanma




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Rom. 3:19–28.


HATIRLAMA METNİ: “Çünkü insanın, Yasa’nın gereklerini yaparak değil, iman ederek aklandığı kanısındayız” (Romalılar 3:28).


Bu derste Romalılar kitabının ana konusuna geliyoruz: tüm diğer gerçeklerden daha fazla Protestan Reformu’na yol açan, muhteşem imanla aklanma gerçeği. Aksine tüm iddialara rağmen, Roma bu inanç hakkında 1520 yılında Papa Leo’nun Luther’i ve öğretilerini kınayan papalık fermanı çıkardığı zamandan daha fazla değişmiş değil. Luther bu fermanın bir nüshasını yaktı, zira asla taviz verilemeyecek bir öğreti varsa bu imanla aklanmaydı ve bugün de öyledir.


İfadenin kendisi yasadan yola çıkılarak oluşturulmuş bir mecazdır. Yasayı çiğneyen kişi bir yargıcın önüne çıkar ve suçlarından dolayı ölüme mahkûm olur. Fakat bir temsilci ortaya çıkar ve günahkârın suçlarını kendi üzerine alır, böylece suçlu aklanır. Suçlu, temsilciyi kabul ederek suçundan aklanmakla kalmaz, yargıcın huzurunda sanki mahkemeye getirilmesinin nedeni olan suçları hiç işlememiş gibi durur. Bu da, temsilcinin (mükemmel bir sicile sahip olan kişinin) yasayı kendisinin mükemmel olarak tutuşunu affedilmiş suçluya sunmasından ötürüdür.


Kurtuluş tasarısında suçlu her birimiziz. Vekil, yani İsa, mükemmel bir sicile sahiptir ve bizim yerimizde mahkemede O durur; bizim günahkârlığımızın yerine O’nun doğruluğu kabul edilir. Böylece biz, kendi işlerimizden dolayı değil, Kendi doğruluğu “imanla” kabul ettiğimizde bizim olan İsa’dan dolayı, Allah’ın önünde aklanırız. İşte size iyi haber! Gerçekten, haber bundan daha iyi olamazdı.


*28 Ekim Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. DERS

22 Ekim


Yasa’nın İşleri


Romalılar 3:19, 20 ayetlerini oku. Pavlus burada yasa hakkında, yasanın ne yaptığı hakkında ve ne yapmadığı ya da yapamadığı hakkında ne diyor? Tüm Hristiyanların bu konuyu anlaması neden çok önemli?


Pavlus yasa terimini kendi zamanındaki bir Yahudi’nin anladığı gibi geniş bir anlamda kullanıyor. Tora (İbranice “yasa” anlamındaki sözcük) deyince bugün bile bir Yahudi, özellikle Musa’nın ilk beş kitabındaki, fakat daha genel olarak tüm Eski Ahit’teki Allah’ın emirlerini anlıyor. Ahlâki yasa, ek olarak bunun kurallar ve hükümlerle genişletilmiş hali, ayrıca törensel kaideler de, bu emirlerin bir parçasıydı. Bu yüzden yasayı burada Yahudiliğin sistemi olarak algılayabiliriz.


Yasa altında olmak, yasanın yetkisi altında olmak demektir. Fakat yasa bir kişinin Allah’ın önünde yetersizliklerini ve suçunu ortaya çıkarır. Yasa suçu ortadan kaldırmaz; onun yapabileceği günahkârı buna çare aramaya yönlendirmektir.


Romalılar kitapçığını Yahudi yasalarının artık bir etmen olmadığı günümüze uyguladığımızda, biz yasayı bilhassa ahlâki yasa açısından düşünüyoruz. Yahudi sistemi Yahudileri kurtaramadığı gibi, bu yasa da bizi kurtaramaz. Bir günahkârı kurtarmak ahlâki yasanın işlevi değildir. Onun işlevi Allah’ın karakterini açıklamak ve insanlara bu karakteri yansıtmada nerede yetersiz kaldıklarını göstermektir.


Hangi yasa olursa olsun (ahlâki, törensel, medeni, veya tümü bir arada), birini veya hepsini tutmak başlı başına kişiyi Allah’ın gözünde doğru çıkarmayacaktır. İşin doğrusu, yasa asla bunu hedeflememişti. Aksine, yasa yetersizliklerimize işaret etmeli ve bizi Mesih’e yönlendirmeliydi.


Bir hastalığın belirtileri nasıl o hastalığı iyileştirmezse, yasa da bizi kurtaramaz. Belirtiler iyileştirmez; onlar tedaviye ihtiyaç olduğunu gösterirler. Yasa işte bu şekilde işlev görür.


Yasayı tutma çabalarında ne kadar başarılı oldun? Yanıtın yasayı tutarak kurtulmaya çalışmanın faydasızlığı hakkında sana ne demeli?


PAZAR


23 Ekim


Allah’ın Doğruluğu


“Ama şimdi Yasadan bağımsız olarak Tanrının insanı nasıl aklayacağı açıklandı. Yasa ve peygamberler buna tanıklık ediyor” (Rom. 3:21). Bu ayeti nasıl anlamalıyız?


Bu yeni doğruluk, Yahudilerin alışkın olduğu doğruluk olan yasanın doğruluğuyla karşılaştırılıyor. Bu yeni doğruluğa “Allah’ın doğruluğu” denir; yani, Allah’tan gelen bir doğruluk, Allah’ın sağladığı bir doğruluk ve O’nun gerçek doğruluk kabul ettiği tek doğruluktur.


Tabi ki bu, İsa’nın yeryüzünde insan bedeninde yaşadığı hayatında işlediği doğruluktur; O bu doğruluğu hak ettikleri için değil ihtiyaçları olduğu için isteyip imanla kabul eden herkese sunar.


“Doğruluk yasaya itaattir. Yasa doğruluk talep eder ve günahkâr bunu yasaya borçludur; ancak bunu verebilecek durumda değildir. Doğruluğu elde edebileceği tek yol imandır. İman aracılığıyla Mesih’in erdemlerini Allah’a getirebilir, böylece Rab Kendi Oğlu’nun itaatini günahkârın hesabına yazar. Mesih’in doğruluğu insanın hatasının yerine kabul edilir, Allah tövbekâr ve imanlı canı kabul eder, bağışlar ve aklar, ona doğruymuş gibi davranır ve onu Kendi Oğlu’nu sevdiği gibi sever.”—Ellen G. White, Selected Messages [Seçme Mesajlar], 1. kitap, s. 367. Bu harika gerçeği kendin için kabul etmeyi nasıl öğrenebilirsin? Ayrıca bkz. Rom. 3:22.


Buradaki İsa Mesih’in imanı, şüphesiz İsa Mesih’e imandır. Hristiyan yaşamında işleyen iman, zihinsel kabulden çok daha fazlasıdır; Mesih’in hayatı ve ölümü hakkındaki belli gerçeklerin salt ikrarından daha fazlasıdır. Aksine, İsa Mesih’e gerçek iman O’nu Kurtarıcı, Vekil, Teminat ve Rab olarak kabul etmektir. O’nun yaşam tarzını seçmektir. O’na güvenmek ve imanla O’nun emirlerine göre yaşamayı istemektir.


PAZARTESI


24 Ekim


O’nun Lütfuyla


Yasa hakkında ve yasanın yapamayacakları hakkında şimdiye dek işlediklerimizi akılda tutarak, Romalılar 3:24 ayetini oku. Pavlus burada ne diyor? Kurtuluşun İsa’da olması ne demektir?


Metinde bulunan “aklanma” fikri nedir? “Aklanma” olarak tercüme edilen Grekçe dikaioo sözcüğü, “birini doğru hale getirme,” “doğruluğunu ilân etme” veya “doğru sayma” anlamlarına gelebilir. Bu sözcük, “doğruluk” anlamına gelen dikaiosüne ve “doğruluğun gereği” anlamındaki dikaioma sözcükleriyle aynı köktendir. Dolayısıyla, “aklanma” ile “doğruluk” arasında, çeşitli tercümelerde her zaman ortaya çıkmayan yakın bir ilişki vardır. Biz Allah tarafından “doğru olarak ilân edildiğimizde” aklanırız.


Bu aklanma öncesinde bir kişi doğru değildir ve Allah tarafından kabul edilemez; aklanmadan sonra kişi doğru sayılır ve böylece O’na makbul olur.


Bu da ancak Allah’ın lütfuyla olur. Lütuf iyilik demektir. Bir günahkâr kurtuluş için Allah’a döndüğü zaman, kişiyi doğru olarak ilân etmek veya saymak bir lütuf eylemidir. Bu hak edilmeyen bir iyiliktir ve imanlı kendisinin hiçbir erdemi olmadan, kendi adına Allah’a mutlak çaresizliği dışında kendisine ait hiçbir şey sunma iddiasında bulunmadan aklanır. Kişi Mesih İsa’da olan kurtuluşla, İsa’nın günahkârın vekili ve teminatı olarak sunduğu kurtuluşla aklanır.


Romalılar kitapçığında aklanma noktasal bir eylem olarak sunulur; yani zamanın belli bir noktasında meydana gelir. Bir an günahkâr dışarıdadır, haksızdır ve kabul edilmemiştir; bir sonraki anda, aklanmanın ardından, kişi içeridedir, kabul edilmiştir ve doğrudur.


Mesih’te olan kişi aklanmaya geçmişteki bir eylem, kendisini tümüyle Mesih’e teslim ettiğinde gerçekleşen bir iş olarak bakar. “Aklandığımıza göre” (Rom. 5:1) tam anlamıyla “aklanmış olmak” demektir.


Tabi ki, aklanmış kişi düşerse ve tekrar Mesih’e dönerse, aklanma tekrarlanacaktır. Ayrıca, yeniden ihtida günlük bir tecrübe olarak kabul edilirse, aklanma da bir anlamda tekrar eden bir tecrübe sayılabilir.


Kurtuluşun iyi haberi çok iyi olmasına rağmen, insanları onu kabul etmekten alıkoyan nedir? Kendi yaşamında ne gibi şeyler seni Rabb’in sana vaat ettiği ve sunduğu şeylerden alıkoyuyor?


SALI


25 Ekim


Mesih’in Doğruluğu


Romalılar 3:25 ayetinde Pavlus kurtuluşun harika haberini daha da açıyor. Burada süslü bir sözcük kullanıyor: kefaret [CANDEMİR]. Grekçe orijinali olan hilasterion sözcüğü Yeni Ahit’te sadece burada ve “merhamet oturağı” [CANDEMİR], yada “bağışlanma kapağı” [YÇ] olarak tercüme edildiği İbraniler 9:5 ayetinde geçer. Romalılar 3:25 ayetinde Mesih aracılığıyla aklanmanın ve kurtuluşun sunusu olarak tanımlanan kefaret sözcüğünün, Eski Ahit tapınağında bağışlanma kapağıyla örneklenen her şeyin yerine gelişini temsil ettiği anlaşılıyor. Öyleyse bunun anlamı, İsa’nın kurban olarak ölümüyle kurtuluş aracı olarak ortaya konduğu ve kefareti sağlayan Kişi olarak temsil edilişidir. Kısacası, Allah’ın kurtuluşumuz için gerekli olan şeyi yaptığı anlamına geliyor.


Ayet ayrıca “günahların cezasız bırakıldığından” da bahsediyor. Bizi Allah tarafından kabul edilemez hale getiren günahlarımızdır. Günahlarımızın silinmesi için kendimiz hiçbir şey yapamayız. Fakat kurtuluş tasarısında, Allah Mesih’in kanına iman aracılığıyla bu günahların silinmesi için bir yol sağladı.


“Cezasız bırakma” kavramının Grekçe karşılığı olan paresis sözcüğü, sözlük anlamıyla “göz yummak” ya da “yanından geçmek” anlamına gelir. “Göz yummak” hiçbir şekilde günahların görmezden gelinmesi demek değildir. Mesih ölümü vasıtasıyla tüm insanların günahlarının bedelini ödediği için, Allah geçmişteki günahlara göz yumabilir. Dolayısıyla, O’nun “kanına iman eden” herkes günahlarını sildirebilir, zira Mesih zaten onlar için öldü (1Ko. 15:3).


Romalılar 3:26, 27 ayetlerini oku. Pavlus burada hangi hususu vurguluyor?


Pavlus’un dinleyecek olan herkesle paylaşmaya can attığı iyi haber, “[Allah’ın] adaletinin” (doğruluğunun) herkes için ulaşılabilir olduğu ve bunun bize işlerle değil, kendi erdemimizle değil, fakat İsa’ya ve O’nun bizim için yaptıklarına imanla bize verildiğidir.


Golgota’daki Çarmıh sayesinde Allah günahkârları doğru ilân edebilir ve buna rağmen evrenin gözünde adil ve haklı olarak kabul edilir. Allah en yüce kurbanı verdiği için, Şeytan Allah’ı suçlayamaz. Şeytan Allah’ı insanlığa vermek istediğinden daha çoğunu onlardan istemekle suçluyordu. Çarmıh bu iddiayı çürütüyor.


Şeytan büyük bir ihtimalle günahtan sonra Allah’ın dünyayı yok edeceğini umdu; aksine, Allah dünyayı kurtarmak için İsa’yı gönderdi. Bu bize Allah’ın karakteri hakkında ne diyor? O’nun karakteri hakkındaki bilgimiz yaşam biçimimizi nasıl etkilemeli? Allah’ın karakterinin nasıl olduğunu bilmenin doğrudan sonucu olarak, önümüzdeki 24 saat içinde neleri farklı yapacaksın?


ÇARŞAMBA


26 Ekim


Yasa’nın İşleri Olmadan


“Çünkü insanın, Yasa’nın gereklerini yaparak değil, iman ederek aklandığı kanısındayız” (Rom. 3:28). Bu, yasa bizi kurtarmadığı için yasaya uymamızın gerekmediği anlamına mı geliyor? Cevabını açıkla.


Tarihsel bağlamda, Romalılar 3:28 ayetinde Pavlus yasadan geniş anlamda Yahudilik sistemi olarak söz ediyordu. Bir Yahudi bu sistem altında ne kadar özenle yaşamaya çalışırsa çalışsın, İsa’yı Mesih olarak kabul etmezse aklanamaz.


Romalılar 3:28 ayeti, Pavlus’un iman yasasının övünmeyi barındırmadığı şeklindeki iddiasının özetidir. Bir kişi kendi işleriyle aklanmış olsaydı, bununla övünebilirdi. Fakat onun imanının odağı İsa olduğu için aklandığından, şüphesiz bu şeref günahkârı aklayan Allah’a aittir.


Ellen G. White “İmanla aklanma nedir?” sorusuna ilginç bir cevap veriyor. Şöyle yazdı: “Bu, insanın yüceliğini yere çalan ve onun için kendisinin kendi gücüyle yapamadığını yapan Allah’ın işidir.”—Ellen G. White, Testimonies to Ministers and Gospel Workers [Din Görevlilerine ve Müjde İşçilerine Tanıklıklar], s. 456.


Yasanın işleri geçmiş günahlara kefaret edemez. Aklanma kazanılamaz. Yalnızca Mesih’in kefaret edici kurbanlığına iman yoluyla alınabilir. Dolayısıyla, bu anlamda yasanın işlerinin aklanmayla bir ilgisi yoktur. İşler olmadan aklanmak demek, kendimizde aklanmayı hak edecek hiçbir şey olmadan aklanmak demektir.


Fakat birçok Hristiyan bu ayeti yanlış anlıyor ve yanlış uyguluyor. İşleri ya da itaati, hatta ahlâki yasaya itaati dahi önemsiz gibi göstererek, insanın tek yapması gereken inanmaktır diyorlar. Bu şekilde Pavlus’u tamamen yanlış yorumluyorlar. Pavlus, Romalılar kitapçığında ve başka yerlerde ahlâki yasanın tutulmasına büyük önem atfediyor. İsa kesinlikle böyle yaptı, Yakup ve Yuhanna da (Mat. 19:17; Rom. 2:13; Yak. 2:10, 11; Va. 14:12). Pavlus’un burada vurguladığı husus, yasaya itaat aklanmanın aracı olmasa da, imanla aklanmış olan kişinin Allah’ın yasasını tutmaya devam edeceği ve aslında yasayı ancak bu kişinin tutabilecek olduğudur. Aklanmamış olan yeniden doğmamış kişi yasanın gereklerini hiçbir zaman yerine getiremez.


Yasa bizi kurtarmadığı için yasayı tutma konusunda endişelenmemize gerek olmadığı şeklinde düşünme tuzağına düşmek neden çok kolaydır? Hiç imanla aklanmayı öne sürerek günaha bahane buldun mu? Bu neden çok tehlikeli bir düşünce? Aynı zamanda, istismar etmeye ayartılmamıza rağmen, kurtuluş vaadi olmasaydı nerede olurduk?


PERŞEMBE


27 Ekim


EK ÇALIŞMA: Ellen G. White, Selected Messages [Seçme Mesajlar], 1. kitapta “The Righteousness of Christ in the Law [Yasada Mesih’in Doğruluğu]” (s. 236–239); “Come and Seek and Find [Gel, Ara ve Bul]” (s. 331–335); “Perfect Obedience Through Christ [Mesih Aracılığıyla Mükemmel İtaat] (s. 373, 374); Christ’s Object Lessons [Mesih’in Örnek Dersleri] kitabında “Things New and Old [Yeni ve Eski Şeyler]” (s. 128, 129) bölümlerinde belirtilen sayfaları oku.


“Yasa günahın cezasını bağışlatamayıp günahkârın tüm borçlarını hesabına yazsa da, Mesih tövbe eden ve O’nun lütfuna inanan herkes için bol af vaat etmiştir. Allah’ın sevgisi tövbe eden ve inanan canın üzerine bol bol dökülür. Günahın canın üzerindeki lekesi ancak kefaret edici Kurbanlığın [yani, Baba’yla eşit olan Kişi’nin] kanı aracılığıyla temizlenebilir. Mesih’in işi (O’nun hayatı, aşağılanması, ölümü ve kayıp insan için aracılığı) yasayı büyük ve yüce kılar.”—Ellen G. White, Selected Messages [Seçme Mesajlar], 1. kitap, s. 371.


“Mesih’in karakteri sizin karakterinizin yerinde durur ve siz Allah’ın önünde sanki günah işlememişsiniz gibi kabul edilirsiniz.”—Ellen G. White, Yol, Gerçek ve Yaşam, s. 70.


“Elçi ‘yasa işleri olmaksızın’ aklandığımızı söylerken imanın ve lütfun işlerinden bahsetmiyor; zira bu işleri yapan kişi, bu işleri yaptığı için aklandığına inanmaz. İmanlı kişi (böyle iman işlerini yerine getirirken), (iman yoluyla) aklanmayı ister. Elçi’nin ‘yasa işleri’nden kastı, kendini üstün görenlerin bu işleri yaptıklarında sanki aklanacaklarmış ve kendi işlerinden ötürü doğru sayılacaklarmış gibi güvendikleri işlerdir. Başka bir deyişle, onlar iyilik yaparken doğruluğun peşinde değiller, fakat yalnızca işleri aracılığıyla doğruluğu kazanmış olmakla övünmeyi arzuluyorlardır.”—Martin Luther, Commentary on Romans [Romalılar Şerhi], s. 80.


TARTIŞMA SORULARI:


Bu haftanın ayetlerini tekrar oku ve ayetlerin söylediklerini kendi sözlerinle bir paragrafta özetle. Paragraflarınızı derste birbirinizle paylaşın.


Yukarıdaki Luther’den yapılan alıntıyı oku. Böyle bir gerçek onu neden teşvik etmiştir? Söyledikleri neden bugün bizim için dahi anlaşılması gereken çok önemli bir noktadır?


“Yedinci Gün Adventistleri kendilerini bir Kutsal Kitap öğretisi olan yalnızca iman yoluyla aklanma hakkında Reform’un anlayışının üzerine inşa eden mirasçılar, elçisel müjdenin mükemmelliğinin, açıklığının ve dengesinin yenileyicileri ve savunucuları olarak görürler.”—Ivan T. Blazen, “Salvation (Kurtuluş),” Handbook of Seventh-day Adventist Theology [Yedinci Gün Adventist İlahiyatı El Kitabı] (Hagerstown, Md.: Review and Herald® Publishing Association, 2000), s. 307. Kendimiz hakkında burada yazılanlara inanmamız için gerekçelerimiz nelerdir?


CUMA


*28 Ekim–3 Kasım


İbrahim’in İmanı




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Yar. 15:6; 2. Samuel 11, 12; Rom. 3:20, 31; 4:1–17; Gal. 3:21–23; 1. Yuhanna 3:4.


HATIRLAMA METNİ: “Öyleyse biz iman aracılığıyla Kutsal Yasa’yı geçersiz mi kılıyoruz? Hayır, tam tersine, Yasa’yı doğruluyoruz” (Romalılar 3:31).


Romalılar 4. bölüm birçok açıdan Kutsal Kitap’ın yalnızca iman yoluyla kurtuluş öğretisinin temeline ve Reform’u başlatan şeyin özüne iner. Gerçekten de, her şey 500 yıl önce bu hafta Luther’le başladı ve sadık Protestanlar asla geriye dönüp bakmadılar.


Kutsallık ve erdem örneği İbrahim’i yasanın işlerine dayanmadan lütuf aracılığıyla kurtulma ihtiyacı olan kişi örneği olarak kullanan Pavlus, okuyucularının yanlış anlamasına sebep olacak bir alan bırakmıyor. En iyi olanın bile işleri ve yasayı tutması onu Allah’ın önünde aklamaya yetmiyorsa, başkasının ne umudu olabilir ki? İbrahim için lütuf gerekiyorduysa, Yahudi olsun Uluslardan olsun herkes için aynısı geçerli olmalıdır.


Pavlus Romalılar 4. bölümde kurtuluş tasarısındaki üç ana aşamayı ortaya koyuyor: (1) ilahî bereket vaadi (lütuf vaadi), (2) insanın bu vaade karşılığı (iman cevabı) ve (3) iman edenlerin hesabına yazılan doğruluğun ilahî olarak ilânı (aklanma). İbrahim’in kurtuluşunun ve bizim kurtuluşumuzun yolu budur.


Pavlus’a göre kurtuluşun lütufla olduğunu hatırlamak çok önemli; bu lütuf ne kadar hak etmesek de bize verilir. Hak etmiş olsaydık, bizim alacağımız olurdu, bu bizim alacağımız olsaydı da hediye değil borç olurdu. Bizim gibi bozulmuş ve günahlı varlıklar içinse kurtuluş bir hediye olmalıdır.


Pavlus yalnızca imanla kurtuluş hakkındaki tezini kanıtlamak için Yaratılış kitapçığına kadar gidiyor ve Yaratılış 15:6 ayetini alıntılıyor: “Avram Rabb’e iman etti, Rab bunu ona doğruluk saydı.” İşte, Kutsal Kitap’ın daha ilk sayfalarında imanla kurtuluş öğretisi.


*4 Kasım Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. DERS

29 Ekim


Yasa


Romalılar 3:31 ayetini oku. Pavlus’un burada vurguladığı husus nedir? Bu husus Adventistler olarak bizim için neden önemli?


Bu bölümde Pavlus imanın Allah’ın yasasını geçersiz kılmadığını kesin olarak belirtiyor. Yasayı, hatta tüm Eski Ahit külliyatını yerine getirenlerin hiçbiri, yasa aracılığıyla kurtulmadı. Eski Ahit inancı ve aynı şekilde Yeni Ahit inancı, her zaman günahkârlara iman yoluyla verilen Allah’ın lütfuyla ilgili olmuştur.


Romalılar 4:1–8 ayetlerini oku. Bu ayetler Eski Ahit’te dahi kurtuluşun yasanın işleriyle değil de imanla olduğunu nasıl ortaya koyuyor?


Eski Ahit’te yer alan bu anlatıma göre, İbrahim doğru sayıldı, çünkü “Tanrı’ya iman etti.” Dolayısıyla, Eski Ahit de iman yoluyla doğruluğu öğretir. Öyleyse, imanın yasayı “geçersiz kıldığı” [Rom. 3:31] (Grekçe katargeo: “yararsız hale getirmek,” “iptal etmek”) şeklindeki herhangi bir çıkarım hatalıdır; imanla kurtuluş kesinlikle Eski Ahit’in bir parçasıdır. Lütuf tüm Eski Ahit boyunca öğretilir. Örneğin tüm tapınak törenleri, günahkârların kendi işleriyle değil, bir vekilin kendilerinin yerine ölümüyle kurtulduklarının temsili değildilerse, neydiler?


Ayrıca, Davut’un Bat-Şeva’yla yaşadığı kirli ilişkiden sonra affedilişi başka nasıl açıklanabilir? Şüphesiz onu kurtaran yasayı tutmak değildi, zira yasanın o kadar çok kuralını ihlal etmişti ki, yasa onu defalarca mahkûm etmişti. Davut yasa aracılığıyla kurtulacak olsaydı, hiç kurtulamazdı.


Pavlus Davut’un ilahî lütfa yeniden kavuşmasını imanla aklanmanın örneği olarak ortaya koyuyor. Affetmek Allah’ın bir lütuf eylemiydi. Öyleyse burada Eski Ahit’te imanla aklanmanın başka bir örneğini görüyoruz. Aslında, eski İsrail’de pek çok kişi ne kadar kuralcı olduysa da, Yahudi dini her zaman bir lütuf diniydi. Kuralcılık bu dinin temeli değil, saptırılmasıydı.


Davut’un günahı ve iyileştirilmesi üzerine birkaç dakika düşün (2. Samuel 11, 12; Mezmur 51). Bu üzücü hikayeden kendin için nasıl bir umut çıkarabilirsin? Burada kilisedekiler olarak düşmüş kişilere karşı nasıl davranmamız gerektiği konusunda bir ders var mı?


PAZAR


30 Ekim


Borç mu Yoksa Lütuf mu?


Pavlus’un burada ele aldığı konu salt teolojiden çok daha fazlasıdır. Kurtuluşun ve Allah’la olan ilişkimizin özüne ve derinliklerine iner. Bir kimse kabul edilmeyi kazanması gerektiğine (yani aklanmak veya affedilmek için belli bir kutsallık standardına ulaşması gerektiğine) inanırsa, içe dönüp kendisine ve işlerine bakması çok doğaldır. Din fazlasıyla benlik merkezli bir hal alabilir, bu da kişinin ihtiyacı olan son şeydir.


Aksine, kişi kurtuluşun tümüyle hak edilmemiş olarak Allah’tan bir hediye olduğu harika haberini kavrarsa, benlik yerine Allah’ın sevgisine ve merhametine odaklanması ne kadar daha kolay ve ne kadar daha doğaldır.


Nihayetinde, hangisinin Allah’ın sevgisini ve karakterini daha iyi yansıtması daha muhtemeldir, kendine odaklanmış olanın mı, Allah’a odaklanmış olanın mı?


Romalılar 4:6–8 ayetlerini oku. Pavlus burada imanla aklanma konusunu nasıl açıklıyor?


“Günahkâr imanla Mesih’e gelmeli, O’nun erdemlerine sarılmalı, günahlarını Günah Taşıyıcı’ya yüklemeli ve O’nun affını almalıdır. Mesih dünyaya bu nedenle geldi. Böylece Mesih’in doğruluğu tövbe eden ve inanan günahkâra atfedilir. Kraliyet ailesinin bir üyesi olur.”—Ellen G. White, Selected Messages [Seçme Mesajlar], 1. kitap, s. 215.


Pavlus bundan sonra imanla kurtuluşun sadece Yahudiler için değil Uluslar için de geçerli olduğunu açıklayarak sözlerine devam ediyor (Rom. 4:9–12). Aslında teknik olarak İbrahim Yahudi değildi; pagan bir aileden geliyordu (Yeşu 24:2). Onun zamanında Uluslar–Yahudiler ayrımı henüz yoktu. İbrahim aklandığında (Yar. 15:6) sünnet bile olmamıştı. Böylece İbrahim hem sünnetlilerin hem de sünnetsizlerin babası, ayrıca Pavlus’un kurtuluşun evrenselliğini vurgulamak için kullandığı harika bir örnek oldu. Mesih’in ölümü, ırka ya da milliyete bakmaksızın herkes içindi (İbr. 2:9).


Çarmıhın evrenselliğini düşünerek, Çarmıhın her insanın değeri hakkında bize ne söylediğini göz önünde tutarak, ırkçı, etnik ya da ulusçu önyargı neden korkunç bir şeydir? Kendimizde olan önyargıyı fark etmeyi ve onu Allah’ın lütfuyla aklımızdan silmeyi nasıl öğrenebiliriz?


PAZARTESI


31 Ekim


Vaat


500 yıl önce bugün Martin Luther 95 tezini Wittenberg kilisesinin duvarına astı. Bugünün konusunun da imanla kurtuluşun özüne inmesi ne kadar heyecan verici.


Romalılar 4:13 ayetinde “vaat” ve “yasa” karşılaştırılıyor. Pavlus ortaya koyduğu imanla aklanma öğretisi için bir Eski Ahit zemini tesis etmeye çalışıyor. Tüm Yahudilerin ataları olarak kabul ettikleri İbrahim’de bir örnek buluyor. Kabul edilme, ya da aklanma, İbrahim’e yasadan epey ayrı olarak gelmişti. Allah İbrahim’e “dünyanın mirasçısı” olacağını vaat etti. İbrahim bu vaade güvendi; yani bu vaadin gerektirdiği rolü kabul etti. Bunun sonucunda Allah onu kabul etti ve dünyayı kurtarmak için onun aracılığıyla çalıştı. Bu, Eski Ahit zamanında lütfun nasıl etkin olduğunun güçlü bir örneğidir; şüphesiz Pavlus da bu örneği bu nedenle kullandı.


Romalılar 4:14–17 ayetlerini oku. Pavlus burada imanla kurtuluşun Eski Ahit’te ne kadar merkezî bir önemde olduğunu göstermeye nasıl devam ediyor? Ayrıca bkz. Gal. 3:7–9.


Başlangıçta söylediğimiz gibi, Pavlus’un kime yazdığını hatırlamamız önemlidir. Bu Yahudi imanlılar dört bir yandan Eski Ahit yasasıyla kuşatılmışlardı ve birçoğu kurtuluşlarının yasayı ne kadar iyi tuttuklarına bağlı olduğuna inanmışlardı, halbuki Eski Ahit bunu öğretmiyordu.


Bu yanlış anlayışı düzeltmeye çalışan Pavlus, İbrahim’in, daha yasanın Sina Dağı’nda verilmesinden önce, vaatlere yasanın işleriyle değil (tüm Tora’yı ve törensel sistemi içeren yasa henüz mevcut olmadığından, tutması zor olurdu), fakat imanla kavuştuğunu belirtiyor.


Pavlus burada bilhassa ve yalnızca (prensipte Sina Dağı’nda verilen yasadan bile önce var olan) ahlâki yasadan bahsetse bile sonuç değişmez. Hatta belki de bunu pekiştirir! Pavlus, Allah’ın vaatlerine yasa aracılığıyla kavuşmaya çalışmak imanı etkisiz, hatta yararsız hale getirir diyor. Bunlar güçlü ifadeler, fakat vurgulamak istediği nokta imanın kurtarıyor, yasanın ise mahkûm ediyor oluşu. Pavlus, kurtuluşu aslında mahkûmiyete götüren şeyler aracılığıyla aramanın beyhude olduğunu öğretmeye çalışıyor. İster Yahudi, ister Uluslardan olalım, hepimiz yasayı çiğnedik, bu nedenle hepimiz İbrahim’in de muhtaç olduğu şeye muhtacız: bize iman aracılığıyla verilmiş olan İsa’nın kurtarıcı doğruluğuna. Bu gerçek nihayetinde Protestan Reformu’na yol açmıştır.


SALI


1 Kasım


Yasa ve İman


Dün gördüğümüz üzere, Pavlus Allah’ın İbrahim’le ilişkisinin kurtuluşun yasayla değil, lütuf vaadi aracılığıyla geldiğini kanıtladığını gösterdi. Dolayısıyla, Yahudiler kurtulmak istiyorlardıysa, kurtuluş için kendi işlerine güvenmeyi bırakıp, Mesih’in gelişiyle yerine gelmiş olan İbrahimî vaadi kabul etmeliydiler. Gerçekten, bu durum Yahudi olsun Uluslardan olsun, yalnızca “iyi” işlerinin kendilerini Allah’ın önünde doğru çıkaracağını sanan herkes için geçerlidir.


“Her putperest dinin temelinde, kişinin kendi yaptıklarıyla kendisini kurtarabileceği prensibi yatar... Bu prensibe uyulduğunda, günah işlemeye karşı hiçbir engel kalmaz.”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 35, 36 [Sevgi Öğretmeni, s. 31]. Bunun anlamı nedir? Kendimizi kendi işlerimizle kurtarabileceğimiz düşüncesi bizi neden günaha bu kadar açık hale getirir?


Pavlus Galatyalılar’da yasa ile iman arasındaki ilişkiyi nasıl açıkladı? Gal. 3:21–23.


Eğer hayat verebilecek bir yasa olsaydı, bu kesinlikle Allah’ın yasası olurdu. Ancak Pavlus Allah’ın yasası bile olsa hiçbir yasanın hayat veremeyeceğini, zira herkesin bu yasayı çiğnediğini ve bu yüzden yasa tarafından mahkûm edildiğini söylüyor.


Fakat Mesih aracılığıyla daha mükemmel bir şekilde açıklanmış olan iman vaadi, inanan herkesi “yasanın altında” olmaktan, yani kurtuluşu yasa aracılığıyla kazanmaya çalışarak yasanın mahkûmiyeti ve yükü altında olmaktan özgür kılar. Yasa iman olmadan sunulduğu zaman bir yük haline gelir, zira iman olmadan, lütuf olmadan, imanla gelen doğruluk olmadan, yasa altında olmak demek günahın yükü ve mahkûmiyeti altında olmak demektir.


İman aracılığıyla doğruluk Allah’la birlikte yürüyüşünde ne kadar merkezi önemde? Yani, gerçeğin diğer yönleri nedeniyle, görüşünün bu önemli öğretiyi gözden kaçıracağın kadar bulanıklaşmaması için ne yapabilirsin? Sonuçta, bu öğreti olmadan diğerlerinden ne fayda var?


ÇARŞAMBA


2 Kasım


Yasa ve Günah


Sıklıkla insanların Yeni Antlaşma’da yasanın iptal edildiğini söylediklerini duyarız, sonra da bunu kanıtladığına inandıkları ayetleri gösterir ya da okurlar. Fakat bu ifadenin arkasındaki mantık da, teoloji de pek sağlam değildir.


  1. Yuhanna 2:3–6, 3:4 ve Romalılar 3:20 ayetlerini oku. Bu ayetler yasa ile günah arasındaki ilişki hakkında bize ne söylüyor?

Birkaç yüzyıl önce, İrlandalı yazar Jonathan Swift şunları yazdı: “Fakat içmek, aldatmak, yalan söylemek ve çalmak sözcükleri Parlamentodan geçen bir kanunla İngiliz dilinden ve sözlüklerinden çıkarılsa, ertesi sabah hepimizin içki içmeyen, dürüst, adil ve gerçeği sever kişiler olarak uyanacağı söylenebilir mi? Bu adil bir sonuç mu?”—Jonathan Swift, A Modest Proposal and Other Satires [Alçakgönüllü Bir Öneri ve Diğer Taşlamalar] (New York: Prometheus Books, 1995), s. 205.


Aynı şekilde, Allah’ın yasası iptal edildiyse, yalan söylemek, öldürmek ve çalmak neden hâlâ günah veya yanlış? Allah’ın yasası değiştiyse, günahın tanımı da değişmiş olmalı. Ya da, Allah’ın yasası yürürlükten kalktıysa, günah da aynı şekilde kalkmış olmalı, peki buna kim inanıyor? (Ayrıca bkz. 1. Yuhanna 1:7–10; Yakup 1:14, 15).


Yeni Ahit’te hem yasa hem de müjde vardır. Yasa günahın ne olduğunu gösterir; müjde ise bu günahın çaresine işaret eder, bu da İsa’nın ölümü ve dirilişidir. Yasa yoksa günah da yoktur, öyleyse biz neyden kurtarılıyoruz? Müjde ancak yasa bağlamında ve onun geçerliliği sürdüğünde bir anlam ifade eder.


Sıklıkla Çarmıh’ın yasayı hükümsüz kıldığını duyarız. Bu aslında ironiktir, zira Çarmıh yasanın feshedilemeyeceğini ya da değiştirilemeyeceğini gösterir. Allah yasayı Mesih çarmıhta ölmeden önce iptal etmediyse, hiç olmazsa değiştirmediyse, neden daha sonra yapsın? İnsanlık günah işledikten sonra yasa neden kaldırılmadı ki, böylece insanlar yasanın ihlâlinin getirdiği yasal cezadan da kurtulurlardı? Bu sayede İsa’nın ölmesine hiç gerek kalmazdı. İsa’nın ölümü, yasa değiştirilebilecek ya da feshedilebilecek olsaydı bunun Çarmıh’tan sonra değil, Çarmıh’tan önce olabileceğini gösteriyor. Dolayısıyla, yasanın geçerliliğinin devam ettiğini hiçbir şey İsa’nın ölümü kadar iyi gösteremez, bu ölüm tam da bu nedenle, yasa değiştirilemediği için gerçekleşti. Yasa bizim düşmüş durumumuza uygun hale gelecek şekilde değiştirilmiş olsaydı, bu günah sorununa İsa’nın ölmek zorunda kalmasından daha iyi bir çözüm olmaz mıydı?


Zinaya karşı ilahî bir yasa olmasaydı, kurbanları şimdi olduğundan daha mı az acıya ve yaraya maruz kalırdı? Cevabın Allah’ın yasasının hâlâ yürürlükte olduğunu anlamana nasıl yardımcı oluyor? Allah’ın yasasını çiğnemenin sonuçları hakkında senin tecrübelerin nelerdi?


PERŞEMBE


3 Kasım


EK ÇALIŞMA: “Ellen G. White, Selected Messages [Seçme Mesajlar], 1. kitapta “Christ the Center of the Message (Mesajın Merkezi Mesih)” (s. 388), Atalar ve Peygamberler kitabında “The Call of Abraham (İbrahim’in Çağrılması)” (orijinalde s. 125–127; Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt’te s. 61, 62), “The Law and the Covenants (Yasa ve Ahitler)” (orijinalde s. 363, 364; Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt’te s. 201), Çağların Arzusu kitabında “Dağdaki Vaaz” (orijinalde s. 307, 308; Sevgi Öğretmeni’nde s. 286–288), “Mücadele” (orijinalde s. 608; Sevgi Öğretmeni’nde s. 597, 598), ve “Tamamlandı” (orijinalde s. 762, 763; Sevgi Öğretmeni’nde s. 753–755) bölümlerinde belirtilen sayfaları oku.


“Çalışana verilen ücret lütuf değil, hak sayılır. (4:4). Elçi, burada alıntı yaptığı Yaratılış 15:4–6 ayetlerini bir sonuca varmak ve aklanmanın işlerle değil imanla olduğunu kanıtlamak için açıklıyor. Bunu öncelikle ‘bu ona doğruluk sayıldı [Cosmades] sözlerinin anlamını açıklayarak yapıyor. Bu sözler Allah’ın (günahkârları) işleri dolayısıyla değil lütufla kabul ettiğini açıklıyor.”—Martin Luther, Commentary on Romans [Romalılar Şerhi], s. 82.


“Şeytan insanı kendi işlerine doğruluk ve erdem işleri olarak değer vermeye yönlendirmede başarılı olabilirse, aldatmacalarıyla onu yenebileceğini ve tuzağına düşürebileceğini bilmektedir... Kapı sövelerine Golgota’daki Kuzu’nun kanını sürün, böylece güvende olursunuz.”—Ellen G. White, Advent Review and Sabbath Herald, 3 Eylül 1889.


TARTIŞMA SORULARI:


Yasanın işlerine dayanmadan yalnızca imanla kurtuluşu anlamak neden çok önemlidir? Bu bilgi bizi ne tür hatalardan koruyabilir? Bu çok önemli Kutsal Kitap öğretisini gözden kaybedenleri hangi tehlikeler bekliyor?


Yasanın ve ona itaatin bizi kurtarmadığını bilsek de, Allah’ın yasasının geçerliliğinin sürmesi için başka hangi sebepleri gösterebilirsin?


Reform’un merkezindeki temel mesele Nasıl kurtuluyoruz? konusudur. Kimseye kişisel olarak saldırmadan, bu önemli konuda Katoliklerle Protestanlar arasındaki farkları açıkça ve doğrudan hangi şekillerde konuşabiliriz?


Biz, aklanmış günahkârlar olarak, Kendisine karşı günah işlediğimiz Allah’tan lütuf ve hak edilmemiş iyilik alanlar haline getirildik. Bu gerçek başkalarına karşı davranışlarımızı nasıl etkilemeli? Bize haksızlık eden ve gerçekten lütfumuzu ve iyiliğimizi hak etmeyenlere karşı ne kadar lütufla ve iyilikle doluyuz?


CUMA


*4–10 Kasım


Adem ve İsa






Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Romalılar 5.


HATIRLAMA METNİ: “Böylece imanla aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış oluyoruz. İçinde bulunduğumuz bu lütfa Mesih aracılığıyla, imanla kavuştuk ve Tanrının yüceliğine erişmek umuduyla övünüyoruz.” (Romalılar 5:1, 2).


PPavlus aklanmanın (ya da Allah tarafından kabul edilmenin) sadece İsa Mesih’e iman yoluyla gerçekleştiği, zira O’nun yalnızca doğruluğunun bize Rabbimiz’in yanında itibar kazandırmaya yeterli olduğu hususunu tespit etti. Pavlus şimdi bu harika gerçek üzerine inşa ederek konuyu daha da açıklıyor. Kurtuluşun, İbrahim gibi “doğru” biri için bile, işlerle değil imanla olması gerektiğini gösteren Pavlus, büyük resme bakmak üzere geri çekiliyor: yani, günaha, acıya ve ölüme neyin sebep olduğuna ve çözümün Mesih’te ve O’nun insan nesli için yaptıklarında nasıl bulunduğuna.


Bir adamın, yani Adem’in düşüşüyle tüm insanlık hüküm giydi, yabancılaştı ve ölümle yüzleşti; bir adamın, yani İsa’nın zaferiyle de tüm dünya Allah’ın önünde yeni bir mevkiye yerleşti. İsa’ya imanla günahlarının kaydı ve bu günahların cezası silinebilir, affedilebilir ve sonsuza kadar bağışlanabilir.


Pavlus Adem’le İsa’yı karşılaştırarak, Mesih’in Adem’in verdiği zararı telafi etmeye geldiğini ve Adem’in günahının kurbanlarının iman yoluyla Kurtarıcı İsa tarafından kurtarılabileceklerini gösteriyor. Tüm bunların temeli Mesih’in çarmıhı ve O’nun çarmıh üzerinde vekâleten ölümüdür. Bu ölüm, ister Yahudi ister Uluslardan olsun her insanoğlunun, kanıyla Kendisini kabul eden herkese aklanma getirmiş olan İsa tarafından kurtarılmalarının yolu açar.


Muhakkak bu konu açmaya değer bir konudur, zira tüm umudumuzun temelidir.


*11 Kasım Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

5 Kasım


İmanla Aklanmış


Romalılar 5:1–5 ayetlerini oku. Aşağıdaki boş satırlarda Pavlus’un mesajını özetle. Bundan şimdi kendin için ne çıkarabilirsin?


“Aklanmış olarak” tam anlamıyla “başkası tarafından aklanmış olmak” demektir. Buradaki Grekçe fiil eylemin tamamlandığını gösterir. Biz yasanın işleriyle değil, fakat Mesih İsa’yı kabul etmemizle, doğru sayıldık ya da doğru ilân edildik. İsa’nın bu dünyada yaşadığı mükemmel hayat ve yasayı mükemmel olarak tutuşu bizim hesabımıza yazıldı.


Aynı zamanda, tüm günahlarımız İsa’nın üzerine yüklendi. Allah bu günahları biz değil İsa işlemiş gibi saydı, böylece biz hak ettiğimiz cezadan kurtulabiliriz. Ceza, bir daha asla yüzleşmek zorunda kalmamamız için, bizim yerimize Mesih’e verildi. Günahkâr için bundan daha muhteşem bir haber olabilir mi?


Romalılar 5:3 ayetinde “övünmek” olarak çevrilen Grekçe sözcük, Romalılar 5:2 ayetinde [İngilizce tercümede] “sevinmek” olarak çevrilen sözcükle aynı [Türkçe tercümelerde iki ayette de “övünmek” olarak çevrilmiş. Ed.]. Romalılar 5:3 ayetinde de “sevinmek” olarak çevrilirse (bazı İngilizce çevirilerde olduğu gibi), Romalılar 5:2 ile Romalılar 5:3 ayetleri arasındaki bağlantı açıkça görülür. Aklanmış kişiler sıkıntıda sevinebilirler, zira onlar İsa Mesih’e sağlam bir imana ve güvene sahiptirler. Allah’ın her şeyi iyilik için yoluna koyacağına güvenirler. Mesih uğruna acı çekmeyi şeref olarak görürler. (Bkz. 1Pe. 4:13.)


Ayrıca Romalılar 5:3–5 ayetlerindeki gelişmeye de dikkat edin.


  1. Sabır. Bu şekilde tercüme edilen Grekçe sözcük hüpomone, “sarsılmaz dayanma gücü” anlamına gelir. Bu tür dayanma gücü, hayatı zaman zaman korkunç bir hale getiren denenmelerin ve sıkıntıların ortasında bile imanını sürdüren ve Mesih’e umudunu gözden kaybetmeyen kişilerde, sıkıntının geliştirdiği bir dayanma gücüdür.

  1. Tecrübe. Bu şekilde tercüme edilen Grekçe sözcük dokime, sözlük anlamıyla “onaylanmış olma niteliği” demektir; dolayısıyla “karakter,” ya da daha spesifik olarak “onaylanan karakter” anlamına gelir. Denenmelere sabırla dayanan kişi, onaylanan bir karakter geliştirebilir.

  1. Umut. Dayanma gücü ve onay, doğal olarak umuda yol açar: İsa’da ve O’nda kurtuluş vaadinde bulunan umuda. İmanla, tövbeyle ve itaatle İsa’ya tutunmaya devam ettiğimiz sürece, her şeyi umut edebiliriz.

Tüm hayatın boyunca her şeyden çok umut ettiğin şey nedir? Bu umut İsa’da nasıl yerine gelebilir? Ya da, gelebilir mi? Cevap hayırsa, bunu bu kadar çok umut etmek istediğinden emin misin?


PAZAR


6 Kasım


Daha Günahkârken


Romalılar 5:6–8 ayetlerini oku. Bu ayetler bize Allah’ın karakteri hakkında ne söylüyorlar ve neden bizim için umut dolular?


Adem ile Havva ilahî emri utanç verici ve affedilmeyecek şekilde çiğnediğinde, barışma için ilk adımları Allah attı. O günden beri, Allah kurtuluş için bir yol sunarak ve insanları bunu kabul etmeye davet ederek inisiyatif almıştır. “Ama zaman dolunca Tanrı... öz Oğlu’nu gönderdi.” (Gal. 4:4).


Romalılar 5:9 ayeti Allah’ın gazabından İsa aracılığıyla kurtulabileceğimizi söylüyor. Bunun ne demek olduğunu nasıl anlıyoruz?


İsraillilerin Mısır’dan ayrılmalarının hemen öncesinde kapı sövelerine sürdükleri kan, Mısır’ın ilk doğan oğullarını vuran gazaptan İsraillilerin ilk doğanlarını korudu. Aynı şekilde İsa Mesih’in kanı da, dünyanın sonunda Allah’ın gazabı günahı yok ettiğinde, aklanmış olan ve bu durumunu sürdüren kişinin korunmasını sağlar.


Bazı insanlar sevgi dolu Allah’ın gazabının olmasını anlamakta zorluk çekiyorlar. Fakat bu gazap tam da bu sebepten, O’nun sevgisi nedeniyle vardır. Dünyayı seven Allah’ın nasıl günaha karşı gazabı olmaz? Allah bizi umursamasaydı burada olanlarla ilgilenmezdi. Dünyaya bir bak ve günahın O’nun yaratılışına ne yaptığını gör. Allah böyle bir kötülüğe ve yıkıma karşı nasıl gazap dolu olmasın?


Bize sevinmek için başka hangi nedenler veriliyor? Rom. 5:10, 11.


Bazı yorumcular Romalılar 5:10 ayetini Mesih’in bu dünyada yaşadığı hayata bir atıf olarak görmüşlerdir; Mesih yaşamı boyunca mükemmel bir karakter ortaya koydu ve şimdi onu bizim hesabımıza yazmayı teklif ediyor. Mesih’in mükemmel hayatının başardığı şey muhakkak bu olsa da, Pavlus Mesih’in ölmüş olmasına rağmen dirildiği ve artık sonsuza dek canlı olduğu gerçeğine vurgu yapıyor gibi görünüyor (bkz. İbr. 7:25). O yaşadığı için biz kurtuluyoruz. O mezarda kalsaydı, bizim umutlarımız da O’nunla birlikte çürürdü. Romalılar 5:11 ayeti Rab’de sevinmek için sahip olduğumuz nedenlerle devam ediyor, bu da İsa’nın bizim için gerçekleştirdikleridir.


PAZARTESİ


7 Kasım


Günah Aracılığıyla Ölüm


Ölüm bir düşmandır, en büyük düşmanımızdır. Allah insanlık ailesini yarattığı zaman, üyelerinin sonsuza dek yaşamalarını tasarladı. İnsanlar, bazı az sayıdaki istisnalar dışında, ölmek istemezler; isteyenlerse bunu ancak en büyük acı ve ızdırapları çektikten sonra isterler. Ölüm bizim temel doğamıza karşıdır. Bunun nedeni başlangıçta sonsuza dek yaşamak üzere yaratılmış olmamız. Ölüm bizim için bilinmeyen bir şey olmalıydı.


Romalılar 5:12 ayetini oku. Pavlus burada neyi tanımlıyor? Bu neyi açıklıyor?


Yorumcular bu ayet üzerinde Kutsal Kitap’taki diğer pek çok bölümden daha fazla tartıştılar. Belki de sebebi, Yedinci Gün Adventist Şerhi, 6. cilt, s. 529’da belirtildiği gibi, bu yorumcuların “bu ayette yazılanları Pavlus’un kast ettiğinden başka amaçlarla kullanmaya çalışmaları”dır.


Tartıştıkları noktalardan birisi şudur: Adem’in günahı soyuna hangi yolla geçti? Adem’in soyundan gelenler onun günahının suçunu mu paylaştılar, yoksa kendi günahlarından dolayı mı Allah’ın önünde suçludurlar? İnsanlar bu sorunun cevabını bu ayetten bulmaya çalıştılar, fakat Pavlus’un ele aldığı konu bu değildi. Onun aklında bambaşka bir konu vardı. Daha önce söylemiş olduğu bir şeyi tekrar vurguluyor: “çünkü herkes günah işledi” (Rom. 3:23). Günahkâr olduğumuz kabul etmemiz gerekir çünkü bir Kurtarıcıya ihtiyacımız olduğunu anlamamızın tek yolu budur. Pavlus burada okuyucularının günahın gerçekten ne kadar kötü olduğunu ve Adem aracılığıyla bu dünyaya ne getirdiğini görmelerini sağlamaya çalışıyordu. Sonra Allah’ın Adem’in günahı aracılığıyla dünyaya gelen felâketin tek çaresi olarak İsa’da bize ne sunduğunu gösteriyor.


Ancak bu ayet çözümden, yani Mesih’teki yaşamdan değil, yalnızca sorundan, yani Adem’de ölümden bahsediyor. Müjdenin en muhteşem yönlerinden biri, ölümün yaşam içinde yok edilmiş olmasıdır. İsa mezarın kapılarından geçti ve onun bağlarını kopardı. Şöyle diyor: “Diri Olan Ben’im. Ölmüştüm, ama işte sonsuzluklar boyunca diriyim. Ölümün ve ölüler diyarının anahtarları bendedir” (Vahiy 1:18). İsa anahtarlara sahip olduğu için, düşman artık kurbanlarını mezarda tutamaz.


Ölüm gerçeği ve acısı hakkındaki senin tecrübelerin nelerdi? Böylesine acımasız bir düşman karşısında neden kendimizden daha büyük ya da bu dünyanın sağladığı her şeyden daha büyük bir şeye umut bağlamalıyız?


SALI


8 Kasım


Adem’den Musa’ya


Romalılar 5:13, 14 ayetlerini oku. Pavlus burada bize yasa hakkında ne öğretiyor?


Pavlus burada neden söz ediyor? “Kutsal Yasa’dan önce” ifadesi, “Adem’den Musa’ya” ifadesine paralel olarak kullanılıyor. Pavlus dünya tarihinin Yaratılış’la Sina Dağı arasındaki döneminden, İsrail sisteminin kurallarının ve yasalarının resmî olarak verilmesinden önceki dönemden söz ediyor; tabi ki bu sistem On Emir’i de içeriyordu.


“Kutsal Yasa’dan önce” ifadesi, Allah’ın isteklerinin Sina Dağı’nda İsrail’e verilen çeşitli yasalarla detaylandırılmasına dek anlamına gelir. Günah Sina Dağı’ndan önce de vardı. Nasıl olmasın ki? Yalan söylemek, adam öldürmek, zina etmek ve putperestlik ondan önce günah değil miydi? Tabi ki öyleydiler.


Sina Dağı’ndan önce insan neslinin Allah’ın vahyini çoğunlukla çok kısıtlı bir şekilde aldığı doğru, fakat sorumlu tutulacak kadar bildikleri de belli oluyor. Allah adildir ve hiç kimseyi haksız yere cezalandırmaz. Pavlus’un burada belirttiği gibi, Sina öncesi dünyada da insanlar ölüyordu. Ölüm herkese geçti. Onlar açıkça ifade edilmiş emirlere karşı günah işlemiş olmasalar da, nihayetinde günah işlemişlerdi. Onların Allah’ın doğadaki vahyine sahiptiler ve buna karşılık vermedikleri için suçlu sayıldılar. “Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri... dünya yaratılalı beri O’nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, açıkça görülmektedir. Bu nedenle özürleri yoktur” (Rom. 1:20).


Allah Kendisini “yasa”da daha mükemmel şekilde açıklayarak neyi amaçladı? Rom. 5:20, 21.


Sina Dağı’nda verilen talimatlar, daha önceden var olmasına rağmen ahlâki yasayı da içeriyordu. Fakat Kutsal Kitap’a göre, bu yasa Sina Dağı’nda ilk defa yazılı hale getirilmiş ve yaygın şekilde ilân edilmişti.


İsrailliler kendilerini ilâhi yasanın gerekleriyle kıyasladıklarında, çok yetersiz kaldıklarını keşfettiler. Başka bir deyişle “suç” çoğaldı. Birdenbire kendi günahlarının çokluğunu fark ettiler. Böyle bir açığa çıkarmanın amacı, bir Kurtarıcı’ya ihtiyaçları olduğunu görmelerini sağlamak ve onları Allah’ın karşılıksız verdiği lütfu kabul etmeye yönlendirmekti. Daha önce de vurgulandığı gibi, Eski Ahit imanının gerçek hali kuralcı değildi.


Kendi ülkendeki yasalar insanların doğru ve yanlış anlayışını sana nasıl gösteriyor? İnsan yasası bunu yapabiliyorsa, Allah’ın sonsuz yasası daha ne yapabilir?


ÇARŞAMBA


9 Kasım


İkinci Adem: İsa


“İşte, tek bir suçun bütün insanların mahkûmiyetine yol açtığı gibi, bir doğruluk eylemi de bütün insanlara yaşam veren aklanmayı sağladı. Çünkü bir adamın sözdinlemezliği yüzünden nasıl birçoğu günahkâr kılındıysa, bir adamın söz dinlemesiyle birçoğu da doğru kılınacaktır” (Rom. 5:18, 19). Burada bize nasıl bir karşıtlık gösteriliyor? Mesih’te bize hangi umut sunuluyor?


İnsanlar olarak, Adem’den ölüme mahkûmiyetten başka bir şey almadık. Fakat Mesih devreye girerek Adem’in düştüğü yerde yürüdü ve insanların yerine tüm denenmelere dayandı. Adem’in utanç verici başarısızlığının ve düşüşünün fidyesini ödedi, böylece Vekilimiz olarak bizi Allah’ın önünde avantajlı bir konuma getirdi. Bu yüzden İsa “İkinci Adem”dir.


“İkinci Adem, davranışlarının sorumluluğunu taşıyan özgür ve ahlâklı bir varlıktı. Son derece ince ve yanıltıcı etkilerle etrafı sarılmış olarak, günahsız bir hayat yaşamak için Adem’den çok daha dezavantajlı bir konumdaydı. Günahkârların ortasında olmasına rağmen günaha götürecek her ayartıya karşı direndi ve masumiyetini korudu. O her zaman günahsızdı.”—Ellen G. White Yorumları, The SDA Bible Commentary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Şerhi], cilt. 6, s. 1074.


Romalılar 5:15–19 ayetlerinde Adem’in ve Mesih’in eylemleri nasıl karşılaştırılıyor?


Buradaki karşıt fikirlere bakın: ölüm–hayat; itaatsizlik–itaat; mahkûmiyet–aklanma; günah–doğruluk. İsa geldi ve Adem’in tüm yaptıklarını geri aldı!


Ayrıca, armağan sözcüğünün Romalılar 5:15–17 ayetlerinde beş kez geçmesi heyecan verici. Beş kez! Konu çok basit: Pavlus aklanmanın hak olarak kazanılmadığına vurgu yapıyor; aksine, hediye olarak gelir. Bizim lâyık olmadığımız, hak etmediğimiz bir şeydir. Tüm hediyeler gibi elimizi uzatıp onu almamız gerekiyor, bu durumda bu hediyeyi iman yoluyla talep ediyoruz.


Hayatında aldığın en iyi hediye neydi? Onu çok iyi ve çok özel yapan neydi? Kazandığın bir şey olmasının aksine hediye olması, onun değerini nasıl daha fazla takdir etmeni sağladı? Yine de, bu hediye İsa’da sahip olduğumuz hediyeyle ne kadar kıyaslanabilir?


PERŞEMBE


10 Kasım


EK ÇALIŞMA: Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti] kitabında “Help in Daily Living (Günlük Yaşamda Yardım)” (s. 470–472), Selected Messages [Seçme Mesajlar] 1. kitapta “Christ the Center of the Message (Mesajın Merkezi Mesih)” (s. 383, 384), Atalar ve Peygamberler kitabında “The Temptation and Fall (Ayartılma ve Düşüş)” (orijinalde s 60–62, Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt’te s. 25, 26) bölümlerinde belirtilen sayfaları ve The SDA Encyclopedia [Yedinci Gün Adventist Ansiklopedisi] 712–714. sayfalardaki “Justification (Aklanma)” maddesini oku.


“Birçokları kalplerinin durumuna dair aldatılıyorlar. Doğal kalbin her şeyden daha aldatıcı ve son derecede kötü olduğunu unutuyorlar. Kendi doğrulukları ile sarmalanıyorlar ve kendi insanî karakter standartlarına erişmekle tatmin oluyorlar.”—Ellen G. White, Selected Messages [Seçme Mesajlar], 1. kitap, s. 320.


“İsa’nın tek umut ve kurtuluş olarak vaaz edilmesine büyük ihtiyaç var. İmanla aklanma öğretisi ortaya konduğu zaman... birçoklarına susamış yolcuya gelen su gibi geldi. Mesih’in doğruluğunun bize sahip olduğumuz herhangi bir erdemden ötürü değil, Allah’tan karşılıksız bir armağan olarak verildiği düşüncesi, değerli bir düşünce gibi gözüktü.”—Sayfa 360.


“Gelecek kişinin örneği olan (5:14). Adem nasıl Mesih’in örneği olur? Adem soyundan gelenlerin –yasak meyveden yemedikleri halde– ölümüne sebep olduğu gibi, Mesih de Kendisinden olanlar için –herhangi bir doğruluk kazanmadıkları halde– doğruluğun Dağıtıcısı oldu; zira Çarmıh aracılığı ile tüm insanlar için (doğruluk) sağladı. Adem’in günahının örneği içimizdedir, zira onun günah işlediği gibi sanki biz de işlemişçesine ölüyoruz. Mesih’in örneği içimizdedir, zira O’nun tüm doğruluğu yerine getirdiği gibi sanki biz de getirmişçesine yaşıyoruz.”—Martin Luther, Commentary on Romans [Romalılar Şerhi], s. 96, 97.


TARTIŞMA SORULARI:


Aşağıdaki Ellen G. White alıntısını nasıl anlıyoruz? “Allah’ın Sözü’nü daha yakından incelemeye ihtiyaç vardır; bilhassa Daniel ve Vahiy kitapçıklarına çalışmamızın tarihinde hiçbir zaman gösterilmediği kadar dikkat gösterilmelidir. Bazı konularda, Roma’nın gücü ve papalığa ilişkin söyleyecek daha az sözümüz olabilir; fakat peygamberlerin ve elçilerin Allah’ın Kutsal Ruhu’nun verdiği ilhamla yazdıklarına dikkat çekmemiz gerekiyor.”—Ellen G. White, Evangelism [Müjdecilik], s. 577.


Ölüm gerçekliği hakkında, ölümün sadece hayata değil, hayatın anlamına da ne yaptığını düşün. Birçok yazar ve filozof, sonsuz ölümle bittiği için hayatın nihaî anlamsızlığından yakındılar. Hristiyanlar olarak onlara cevabımız nedir? İsa’da sahip olduğumuz umut neden bu anlamsızlığın tek cevabıdır?


Tıpkı Adem’in düşüşünün hepimize günahkâr bir doğa verdiği gibi, İsa’nın zaferi de onu imanla kabul eden istisnasız hepimize sonsuz hayat vaadini sunar. Böyle harika bir sağlayışın bize verilmesine rağmen, insanları ona el uzatmaktan ve onu kendileri için heyecanla talep etmekten alıkoyan nedir? Mesih’in sunduğu şeyi ve onlar için yaptığını daha iyi anlamaya çalışanlara her birimiz nasıl yardımcı olabiliriz?