Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 4.çeyrek 2016 – Eyüp Kitabı

PDF İndir - Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 4.çeyrek 2016 – Eyüp Kitabı

 

Bu kitapçık Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı® Yetişkinler İçin Sebt Okulu Çalışma Kitapçığı Ofisi tarafından hazırlanmıştır. Bu kitapçığın hazırlanması, üyeleri danışman editörler olarak görev yapan, dünya çapındaki Sebt Okulu Elyazması Değerlendirme Kurulu’nun yönetimi altında olmuştur. Yayınlanan bu kitapçık kurulun katkılarını yansıtmakta olup, sadece veya mutlaka yazarın (veya yazarların) görüşleriyle sınırlı değildir.


Kutsal Kitap Çevirileri Tablosu


Bu çalışma rehberinde, Standart Versiyon 2016 Yılı Dördüncü Çeyreği için izinle kullanılan Kutsal Kitap alıntıları, aşağıdaki gibidir: (Aksi belirtilmedikçe tüm alıntılar Yeni Çeviri’den yapılmıştır.)


YÇ. Yeni Çeviri: Kutsal Kitap: Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur, İncil). Eski Antlaşma ©2001, 2009 Kitabı Mukaddes Şirketi; Yeni Antlaşma ©1987, 1994, 2001, 2009 Yeni Yaşam Yayınları. Bütün Hakları Saklıdır.


  1. Kitabı Mukaddes: Kitabı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve İncil): İbrani, Kildani ve Yunani dillerinden son tashih edilmiş tercümedir. ©1941 Kitabı Mukaddes Şirketi.

Cosmades. Thomas Cosmades: İncil (Sevinç Getirici Haber) - İncil’in Yunanca Aslından Çağdaş Türkçe’ye Çevirisi. ©2010 Kutsal Söz Yayınları.


Candemir. Bünyamin Candemir: Kutsal İncil ©2003 Lütuf Yayıncılık, ©2013 Gerçeğe Doğru Kitapları.


1 Son—24–30 Eylül 4


2 Büyük Mücadele—1–7 Ekim 11


3 “Eyüp Allah’tan Boşuna mı Korkuyor?”—8–14 Ekim 18


4 Allah ve İnsanın Acıları—15–21 Ekim 25


5 Günü Lanetle—22–28 Ekim 32


6 Lanet Sebepsiz mi?—29 Ekim–4 Kasım 39


7 İntikamcı Ceza—5–11 Kasım 46


8 Suçsuz Kanı—12–18 Kasım 53


9 Umudun Haberleri—19–25 Kasım 60


10 Elihu’nun Öfkesi—26 Kasım–2 Aralık 67


11 Kasırganın İçinden—3–9 Aralık 74


12 Eyüp’ün Kurtarıcısı—10–16 Aralık 81


13 Eyüp’ün Karakteri—17–23 Aralık 88


14 Eyüp’ten Birkaç Ders—24–30 Aralık 95


İstek Adresi Web: www.menapa.com | E–mail: info@menapa.com


Çeviri


Şahin Kama


Redaksiyon

Bilek Güler


Sayfa Tasarım


Marisa Ferreira


Eilen Citalán


Editör Ofisi 12501 Old Columbia Pike, Silver Spring, MD 20904


Web sayfamızı ziyaret edin: http://www.menapa.com


Yazar


Clifford R. Goldstein


Editör


Clifford R. Goldstein


Kapak ve Sayfa Tasarımı


Lars Justinen


İçindekiler


Aksi yöndeki tüm popüler propagandalara rağmen, Hristiyanların Allah’a inanmak için çok mantıklı ve akılcı sebepleri var. Bazı “en iyi ve en akıllı” kişiler evrimin “doğal ayıklama” ve “rastlantısal mutasyon” kavramlarının hayatın karmaşıklığını, mucizelerini ve güzelliğini açıklayabileceğinden emin olsa da, birçok insan bunu (gayet mantıklı olarak) kabul etmiyor. En son “bilimsel” beyanlar evrenin “hiçlik”ten doğduğunu ilan etse de, insanların birçoğu “hiçlik” yerine sonsuz bir Allah’ın varlığını, Yaratılışın daha mantıklı ve doyurucu bir açıklaması olarak kabul ediyorlar.Hal böyleyken, akıl ve mantık kesinlikle bizim tarafımızda olsa da, hala kadim kötülük problemi var. Bu nedenle daimî soru şu: Eğer Allah varsa ve çok iyiyse, çok sevgi doluysa ve çok güçlüyse, neden çok fazla acı var?Bu nedenle bu çeyreğin konusu Eyüp kitapçığı. Bu daimî soru ile ilgilenen Eyüp’ün, Kutsal Kitap’ın ilk yazılan kitapçıklarından biri olması ne kadar da etkileyici. Allah bize tüm meselelerin en zoruna ilişkin bazı cevapları en başlarda verdi.


Bazı cevapları, fakat hepsini değil. Belki de Kutsal Kitap’ın hiçbir kitapçığı tümünü cevaplayamaz; hatta Kutsal Kitap’ın tamamı bile cevaplamıyor. Yine de, Eyüp bir perdeyi çekiyor ve duyularımızın (bilimsel araçların yardımını alarak bile olsa) bize gösterebileceğinin ötesindeki gerçeğin varlığını okura açıyor. Bizi, bir bakıma bizden çok uzaklaşmış, diğer bir yöndense bize inanılmaz derecede yakın olan, başka bir âleme götürüyor. Kutsal Kitap’ın diğer bölümlerinin çoğu gibi, Eyüp kitapçığı da bize doğal ve doğaüstü olan şeylerin ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğunu gösteriyor. Eyüp, Pavlus’un çağlar sonra ifade ettiği ilke ve uyarının resmedilmiş dramasıdır: “Çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır” (Efesliler 6:12).


Büyük ölçüde bir adam hakkında olsa da, Eyüp kitapçığı genelde anlamsız gibi gözüken şekillerde acı çeken hepimizin hikâyesidir. Hatta ona gelen dört adamın hikâyesi bile bizim durumumuzu yansıtır, çünkü aramızda kim diğerlerinin acılarına çare bulmayı denemedi ki?


Yine de, Eyüp kitapçığının konusunu acı çeken insanlığın acı çeken insanlığı anlama teşebbüsleriyle sınırlı tutarsak, asıl önemli noktasını gözden kaçırmış oluruz. Hikâye, burada en gerçek anlamıyla resmedilen, Mesih ile Şeytan arasındaki büyük mücadele bağlamında ortaya çıkıyor. Bunun nedeni, bu mücadelenin gökte başlayıp yeryüzündeki her insanın kalbinde, zihninde ve bedeninde devam eden, savaşların en gerçeği olmasıdır.


Bu çeyreğin derslerinde Eyüp’ün hikâyesi işleniyor. Yakından, hikâyenin anlık olaylarına bakıyoruz. Uzaktan ise, sadece hikâyenin nasıl bittiğini değil, fakat içinde sergilendiği daha büyük arka planı da biliyoruz. Sonra, okuyucular olarak, sadece Eyüp kitapçığına değil tüm Kutsal Kitap’a ilişkin bilgimizle, tüm bunları bir araya getirmek bizim için çok önemli bir mesele oluyor. Sadece neden kötülükle dolu bir dünyada yaşadığımızı değil, aynı zamanda böyle bir dünyada nasıl yaşamamız gerektiğini de mümkün olduğunca anlamaya çalışıyoruz.


Tabi ki, Eyüp kitapçığını çalıştıktan sonra dahi, Kutsal Kitap’ın diğer bölümleri bağlamı içinde bile, daimî soru aynen kalıyor. Ancak biz daimî cevaptan eminiz: “kanı aracılığıyla kurtuluşa kavuştuğumuz” (Ef. 1:7); aracılığıyla tüm cevapların geldiği İsa Mesih.


Clifford Goldstein, Yetişkinler İçin Kutsal Kitap Çalışma Rehberi’nin editörüdür. 1984 yılından beri Genel Konferans’ta görev yapmaktadır.


Daimî Soru


*24–30 Eylül


“Son”




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Eyü. 42:10–17; Yar. 4:8; Mat. 14:10; 1Ko. 4:5; Dan. 2:44; Eyü. 14:14, 15.


HATIRLAMA METNİ: “İsa ona, Diriliş ve yaşam Benim dedi. Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır” (Yuhanna 11:25).


Yazım (kompozisyon) derslerinde öğrencilere sonuç bölümünün önemi öğretilir. Özellikle her şeyin uydurulduğu kurgu türlerinde, yazarın tatmin edici bir sonla öyküyü bağlaması gerekir. Fakat kurgusal olmayan yazılarda bile iyi bir son önemlidir.


Peki ya gerçeklik? Ya kitap sayfalarında veya film senaryolarında değil, fakat etten–kemikten hakikatte yaşanan hayatın kendisine ne demeli? Ya kendi hikâyelerimiz? Bunların bitişleri nasıl? Nasıl sonuçlanıyorlar? İyi bir yazı parçasında olduğu gibi, yarım kalan konular birbirine güzelce bağlanmış mı?


Konuyla alakası yok gibi gözüküyor, yoksa alakalı mı? Hikâyelerimiz her zaman ölümle biterken, nasıl iyi sonlanabilirler ki? Bu anlamda hiç bir zaman mutlu bir sona sahip değiliz, öyle değil mi? Zira ölüm ne zaman mutlu bir şey oldu ki?


Aynı şey Eyüp’ün hikâyesi için de geçerli. Gerçi bu hikâyenin sonu, en azından Eyüp’ün çektiği onca çileye tezat olarak, genelde mutlu bir son olarak resmedilse de, aslında bu hikâye de ölümle bittiğinden bu o kadar da mutlu bir son değil.


Bu hafta, Eyüp kitapçığına başlarken kitabın sonundan başlayacağız, çünkü bu kitap sadece şu an için değil fakat ebediyet söz konusu olduğunda da sonlarımızın nasıl olacağına ilişkin bazı soruları gündeme getiriyor.


*1 Ekim Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

25 Eylül


Sonsuza Dek Mutlu mu?


Çocuk hikâyeleri çoğunlukla şu şekilde biter: “Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar.” Bazı dillerde bu neredeyse bir klişe olmuştur. Fikrin özü şudur: konu ne olursa olsun (kaçırılan bir prenses, kötü bir kurt, kötü yürekli kral), hikâyenin kahramanı ve muhtemelen onun yeni eşi en sonunda zafer kazanırlar.


Eyüp kitapçığı da aynı bu şekilde bitiyor, en azından ilk bakışta. Başına gelen onca felâket ve denemelerden sonra, Eyüp kitapçığı ancak nispeten olumlu olarak niteleyebileceğimiz bir şekilde bitiyor.


Eyüp kitapçığının son ayetleri olan 42:10–17 ayetlerini oku. Bu ayetler bize Eyüp’ün son günlerini nasıl geçirdiğini söylüyor?


Şüphesiz, insanlara ana karakteri için iyi biten bir Kutsal Kitap kitapçığını, yani sonunda “sonsuza kadar mutlu” olan kitapçığın hangisi olduğunu sorsanız, birçok kişi Eyüp kitapçığını söylerdi.


Ne de olsa, hikâye biterken Eyüp’ün sahip olduklarına bakın. Denemeler süresince ortalıkta olmayan arkadaşları ve akrabaları (Elifaz, Bildat, Sofar, Elihu ve Eyüp’ün karısı dışında), gelip onu teselli ediyor. Üstelik açık elliydiler de, ona para verdiler. Hikâye bittiğinde Eyüp başlangıçta olduğundan (en azından maddi olarak) iki kat daha zengindi (Eyüp 42:12 ile 1:3 ayetlerini karşılaştırın). Ölen yedi oğlu ve üç kızı yerine tekrar yedi oğlu ve üç kızı oldu (bkz. Eyüp 1:2, 18, 19), üstelik “ülkenin hiçbir yerinde Eyüp’ün kızları kadar güzel kızlar yoktu” (Eyüp 42:15), bu ifadeler daha önceki çocukları hakkında söylenmiyor. Dahası, çok yakında öleceğinden emin olan bu adam, bir 140 yıl daha yaşadı. “Ve Eyüp kocamış ve günlere doymuş olarak öldü” (Eyüp 42:17–KM). “Günlere doymuş olarak” (bazen ilginç bir şekilde “yıllara doymuş olarak” veya “yaşama doymuş olarak”) şeklinde çevrilen İbranice ifade, İbrahim’in (Yar. 25:8), İshak’ın (Yar. 35:29), ve Davut’un (1Ta. 29:28) son günlerini tanımlamak için kullanılmıştır. Bu, kesinlikle üzücü olan bir olay olan ölüm anında, kişinin nispeten daha iyi ve mutlu bir yerde olduğu düşüncesini verir.


Hepimiz mutlu sonla biten hikâyeleri severiz, öyle değil mi? Mutlu sonla biten bildiğin bazı hikâyeler neler? Onlardan ne gibi dersler alabiliriz?


Pazar


26 Eylül


Mutsuz Sonlar


Eyüp kitapçığı, “kocamış ve günlere doymuş olarak” ölen Eyüp için işler iyi giderken son buldu. Hepimizin bildiği gibi (üstelik bunu çok iyi biliyoruz), diğer pek çokları için hikâye böyle bitmiyor. İmanlı, şerefli ve erdemli olan kişiler bile her zaman Eyüp’ünki gibi bir duruma gelmiyor.


Aşağıdaki Kutsal Kitap karakterlerinin hikâyesi nasıl bitti?


Habil (Yar. 4:8)


Uriya (2Sa. 11:17)


Eli (1Sa. 4:18)


Kral Yoşiya (2Ta. 35:22–24)


Vaftizci Yahya (Mat. 14:10)


İstefanos (Elç. 7:59, 60)


Görebileceğimiz üzere, Kutsal Kitap mutlu sonla bitmeyen hikâyelerle dolu. Çünkü hayatın kendisi mutlu sonla bitmeyen hikâyelerle dolu. İster iyi bir amaç uğruna şehit olanlar olsun, ister korkunç bir hastalıkla ölmüş, veya hayatı acı ve sefalet içinde sıkışmış olanlar olsun, birçok insan denemelerinden Eyüp gibi zaferle çıkmıyor. Hatta açıkçası, işler ne sıklıkla Eyüp’te olduğu gibi iyi yürüyor ki? Üstelik bu korkunç gerçeği bilmek için Kutsal Kitap’a ihtiyacımız yok. Hangimiz kötü sonları bilmiyor ki?


Mutsuz sonla biten bildiğin bazı hikâyeler neler? Onlardan ne öğrendin?


Pazartesi


27 Eylül


(Kısmi) Onarım


Evet, Eyüp’ün hikâyesi, diğer Kutsal Kitap karakterlerinin ve genel olarak diğer insanların hikâyelerinin aksine, olumlu şekilde bitti. Kutsal Kitap uzmanları zaman zaman Eyüp’ün “eski haline getirilmesi”nden bahseder. Gerçekten de, bir ölçüde, onun için birçok şey eski haline getirildi.


Fakat hikâyenin sonu tamamen buysa, bu durumda hikâyenin gerçekten tamamlanmış olduğu haklı olarak söylenebilir mi? Kesinlikle Eyüp için işler daha iyi, çok daha iyi gitti, fakat sonunda yine de öldü. Onun tüm çocukları da öldü. Ayrıca tüm torunları da, onların çocukları ve torunları da, hepsi öldü. Şüphesiz hepsi, hepimizin karşılaştığı, bu düşmüş dünyada hayatın gerçekleri olan travmalar ve denemelerle bir ölçüde karşılaştılar.


Bildiğimiz kadarıyla, Eyüp başına gelen felâketlerin nedenini hiçbir zaman öğrenmedi. Evet, daha fazla çocuğu oldu, peki ya kaybettikleri için çektiği acıya ve kedere ne demeli? Şüphesiz hayatının geri kalanında taşıdığı yara izlerine ne demeli? Eyüp’ün hikâyesi mutlu sonla bitti, fakat bu tamamen mutlu bir son değil. Geriye çok fazla yarım kalan konular ve cevaplanmamış sorular kaldı.


Kutsal Kitap, Eyüp için “Rab onu eski gönencine kavuştur” (Eyüp 42:10) diyor; gerçekten de Rab bunu yaptı, özellikle de daha önce olanlarla karşılaştırılırsa. Fakat hâlâ tamamlanmamış, cevaplanmamış ve yerine gelmemiş birçok şey kalmıştı.


Bu şaşırtıcı olmamalı, değil mi? Ne de olsa, dünyanın şu anki durumunda, “sonumuz” ister iyi ister kötü olsun, bazı şeyler tamamlanmamış, cevaplanmamış ve yerine getirilmemiş olarak kalırlar.


Bu nedenle, bir anlamda Eyüp’ün sonu tüm insani üzüntü ve acıların gerçek sonunun (sönük de olsa) bir örneği olarak görülebilir. Bu, İsa Mesih’in müjdesi aracılığıyla sahip olduğumuz nihaî umut ve vaadin, Eyüp’ün eski hale getirilmesini gölgede bırakacak tam ve eksiksiz bir onarımın habercisidir.


  1. Korintliler 4:5 ayetini oku. Bu ayet şu an için, bu hayatta bazı şeylerin nasıl hâlâ cevaplanmamış, yerine getirilmemiş ve tamamlanmamış olarak kalacağı hakkında ne diyor? Bunun yerine bizi hangi umuda yönlendiriyor?

Salı


28 Eylül


Son Krallık


Diğer konularıyla birlikte, Kutsal Kitap tarih hakkında bir kitaptır. Fakat alelade bir tarih kitabı değildir. Geçmişte meydana gelmiş olayları ve tarihsel olayları anlatarak, bunları bize ruhsal dersler vermek için (ve diğer amaçlarla) kullanır. Geçmişteki olayları kullanarak, şimdi ve burada nasıl yaşamamız gerektiği hakkındaki gerçekleri bize öğretir. (bkz. 1Ko. 10:11.)


Fakat Kutsal Kitap sadece geçmişi anlatmaz. Aynı şekilde gelecekten de bahseder. Bize yalnızca gerçekleşmiş olayları değil, gerçekleşecek olayları da anlatır. Bize geleceği, hatta zamanın sonuna kadar gösterir. Son günlerdeki olayları ifade eden, son zamanlara ilişkin teolojik terim, “sonuncu” anlamına gelen Grekçe bir sözcükten türeyen “eskatoloji”dir. Bazen ölüm, yargı, cennet ve cehennem hakkındaki inancı kapsayacak şekilde de kullanılır. Ayrıca yeni bir dünyada yeniden varoluşa ilişkin sahip olduğumuz umut vaadiyle de ilgilenir.


Kutsal Kitap bize son zamanlarla ilgili birçok şey söyler. Evet, Eyüp kitapçığı Eyüp’ün ölümüyle sona erdi; bu bir kişinin okuması gereken tek kitap olsaydı, o kişi Eyüp’ün hikâyesinin (hepimizinki gibi) ölümle sona erdiğini düşünebilirdi, işte hepsi bu kadardı. Umut edilecek başka hiçbir şey yoktu, zira bildiğimiz kadarıyla ve buraya kadar gördüklerimize bakarak, arkadan gelen hiçbir şey yok.


Fakat Kutsal Kitap bize başka bir şey öğretiyor. Zamanın sonunda Allah’ın ebedî krallığının kurulacağını, bunun sonsuza kadar süreceğini ve kurtarılanların ebedî evi olacağını öğretiyor. Gelip geçen dünyevî krallıkların aksine, bu sonsuza dek kalıcıdır.


Daniel 2:44 ve 7:18 ayetlerini oku. Bu ayetler son hakkında hangi umuda işaret ediyorlar?


“Büyük kurtuluş planı, dünyanın Allah’ın lütfuna tümüyle geri getirilmesiyle sonuçlanır. Günah yüzünden kaybedilen her şey tekrar bulunur. Sadece insanoğlu değil, dünya da, itaat edenlerin ebedî ikametgâhı olmak üzere, kurtarılır. Şeytan altı bin yıl boyunca dünya üzerindeki egemenliğini sürdürmek için uğraşmıştır. Şimdiyse, Allah’ın dünyayı yaratmasının asıl amacı yerine gelmiştir. ‘Ama Yüceler Yücesi’nin kutsalları krallığı alacak, sonsuza dek ellerinde tutacaklar. Evet, sonsuzlara dek.’ Daniel 7:18.”—Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler, s. 342 [Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt, s. 188].


Gerçekten de, Eyüp kitapçığı Eyüp’ün ölümüyle sona erdi. Bizim için ve Eyüp için iyi haber şu ki, Eyüp kitapçığının sonu Eyüp’ün hikâyesinin sonu değil. Bizim ölümümüz de bizim sonumuz değil.


Çarşamba


29 Eylül


Diriliş ve Yaşam


Eyüp 14:14, 15 ayetlerini oku. Eyüp ne soruyor ve bu soruyu kendince nasıl cevaplıyor?


Eyüp kitapçığının temalarından birinde ölüm sorusuyla ilgilenilmektedir. Nasıl ilgilenilmesin ki? Tabi ki, insanî acıları söz konusu eden her kitap, acılarımızın büyük kısmının kaynağı olan ölümü de söz konusu etmelidir. Eyüp ölülerin tekrar yaşayıp yaşamayacağını soruyor ve sonra kendi nöbet değişiminin gelmesini beklediğini söylüyor. “Beklemek” anlamına gelen İbranice sözcük aynı zamanda umut fikrini de içerir. Bir şeyi sadece beklemek değildir, aynı zamanda onu umut etmek demektir.


Onun umut ettiği şey ise kendi “nöbet değişimi”ydi. Bu sözcük “yenilenme” veya “yenisiyle değiştirme” fikrini verebilen İbranice bir kavramdan gelmektedir. Genellikle giysi değiştirmek demektir. Sözcüğün anlam yelpazesi geniş olmasına rağmen, bağlamı düşünülünce (ölümden sonra nasıl bir “yenilenme” geldiği sorusu, Eyüp’ün umut ettiği türden bir “yenilenme” bağlamında) “[Allah’ın] elleriyle yaptığı yaratığı özlediği” (Eyüp 14:15) zaman, ölümden yaşama geçişten başka ne tür bir değişim olabilir ki?


Tabi ki, büyük umudumuz, ölümün son olmayacağına dair harika vaat, İsa’nın hayatı, ölümü ve hizmetinden gelmektedir. “[Yeni Ahit] Mesih’in insanoğlunun en azılı düşmanı olan ölümü yendiğini ve Allah’ın ölüleri son yargı için dirilteceğini öğretir. Fakat bu doktrin... Mesih’in dirilişinden sonra Kutsal Kitap imanının merkezi haline gelir, zira geçerliliğini Mesih’in ölüm üzerindeki zaferi sayesinde kazanmıştır.”—John E. Hartley, The Book of Job [Eyüp kitapçığı], NICOT, Elektronik uyumlu nüshası (Grand Rapids: Eerdmans, 1988), s. 237.


“İsa ona, ‘Diriliş ve yaşam Ben’im’ dedi. ‘Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır’” (Yuhanna 11:25). İsa burada bize “son” hakkında umut ve güven veren ne söylüyor? Yani, Eyüp’ün bilmediği neyi biliyoruz?


Perşembe


30 Eylül


EK ÇALIŞMA: Eyüp’ün başına gelen onca korkunç felaketten sonra, hikâyesi sadece Allah’a sadık kalmakla bitmedi, kaybettiklerinin çok daha fazlası da kendisine geri verildi. Yine de burada bile, Eyüp kitapçığının büyük çoğunluğunda olduğu gibi, cevaplanmamış sorular kaldı. Tabi ki Eyüp kitapçığı Kutsal Kitap’ın kitapçıklarından sadece biri ve tüm teolojiyi bir kitap üzerine inşa etmek yanlış olurdu. Elimizde Kutsal Yazılar’ın geri kalanı da var, bunlar Eyüp kitapçığında ele alınan birçok zor soruyla ilgili olarak çok daha fazla anlayış veriyorlar. Özellikle Yeni Ahit, Eski Ahit zamanında tam olarak anlaşılamamış birçok konuya ışık tutuyor. Bunun belki en büyük örneği, tapınak hizmetinin anlamı olurdu. Her ne kadar imanlı bir İsraillinin hayvanların ölümünü ve tüm kurban hizmetini anlamış olması mümkünse de, bu sistem sadece İsa’nın ortaya çıkması ve çarmıhtaki ölümü aracılığıyla daha yetkin bir şekilde anlaşılıyor. İbraniler kitapçığı tüm hizmetin gerçek anlamını büyük ölçüde aydınlatmaya yardımcı oluyor. Her ne kadar bugün biz “mevcut olan gerçeği” (2Pe. 1:12–Candemir) bilme ayrıcalığına sahipsek de ve kesinlikle bize meseleler hakkında Eyüp’e verilenden daha fazla ışık verilmiş olsa da, halen bizim de cevaplanmamış sorularla birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Gerçek aşamalı olarak açılıyor ve şu anda bize verilmiş olan büyük ışığa rağmen daha öğrenecek çok şey var. Hatta bize şöyle denildi: “kurtarılmış kalabalık dünyadan dünyaya gezecek ve zamanlarının çoğunu kurtuluşun sırlarını araştırmak için kullanacaklar. Sonsuzluk boyunca bu konu sürekli olarak zihinlerinde açılacak.”—Ellen G. White, Advent Review and Sabbath Herald, 9 Mart 1886.


TARTIŞMA SORULARI:


Kademeli bildirim kavramı ne anlama gelir? Bu kavramın nasıl çalıştığına dair diğer örnekler nelerdir? Mesela, aritmetiğe başlarken rakamlar ve sayma öğrenilir. Daha sonra bu sayıları nasıl toplayacağımızı, çıkaracağımızı, çarpacağımızı ve böleceğimizi öğreniriz. Daha sonra cebir, geometri ve yüksek matematik gibi ağır konulara geçeriz ki, bunlar yine temel sayılar ile yapılır. Bu karşılaştırma, teolojide kademeli bildirim kavramını da anlamamıza nasıl yardımcı olur?


Eyüp 42:11 ayetini oku. Çağlar boyunca yorumcular, Eyüp’ün en çok ihtiyacı olduğu anda akrabalarının ve arkadaşlarının nerede olduğunu sordular. Yani, onlar Eyüp’ün şansı döndükten ve işleri daha iyi gitmeye başladıktan sonra geldiler. Bu resimde yanlış olan nedir?


Kaç tane kötü son biliyorsun ve bu kötü sonların gerçekten hikâyenin sonu olmadığına ilişkin Çarmıh sana ne umut veriyor?


Cuma



*1–7 Ekim


Büyük Mücadele


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Eyü. 1:1–5, Eyü. 1:6–12, Zek. 3:2, Mat. 4:1, Hez. 28:12–16, Rom. 3:26, İbr. 2:14.


HATIRLAMA METNİ: “Ve Rab Şeytan’a dedi: Seni Rab azarlasın, ey Şeytan; evet, Yeruşalim’i seçmiş olan Rab seni azarlasın; bu adam ateşten çekilen yarı yanmış odun parçası değil midir?”


(Zekeriya 3:2–KM).


Hem [Eski Ahit’in] hem de [Yeni Ahit’in] sayfaları boyunca dağıtılmış, Allah ile Şeytan arasındaki amansız savaşa, iyi ve kötü arasındaki hem kozmik hem de kişisel seviyedeki savaşa birçok gönderme ve ima vardır. Bu bölümleri karşılaştırarak, onlardaki anlayışları tek tek işleyerek, Kutsal Yazılar’ın bütüncül mesajını diğer yollardan çok daha net bir şekilde algılayabileceğimiz, gerçeğin mozaik penceresini şekillendiriyoruz.”—The Handbook Of Seventh-day Adventist Theology [Yedinci Gün Adventist İlahiyatı El Kitabı], s. 969.


Büyük mücadele teması Kutsal Kitap’ın “bütüncül mesajını,” özellikle de kurtuluş planını daha iyi anlamamızı sağlayan bir şablon oluşturur. Bu tema Yeni Ahit’te çok daha belirgin olsa da, Eski Ahit’te de bulunur. Belki de Eski Ahit’in hiçbir yerinde, Şeytan’ı ve bu çatışmayı, bu çatışmanın buradaki hayatı güçlü bir şekilde nasıl etkileyebileceğini, Eyüp kitapçığında olduğundan daha net bir biçimde görmüyoruz.


Bu hafta Eyüp kitapçığının odak noktası olan, anlık gerçekliğin ardındaki daha büyük gerçekliği inceleyeceğiz. Hayatlarımız ve hikâyelerimiz Eyüp’ün hikâyesinden farklı olsa da, bir şeyimiz ortak: Eyüp gibi hepimiz bu mücadelenin içindeyiz.


*8 Ekim Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. Ders

2 Ekim


Yeryüzünde Küçük Bir Cennet


Eyüp kitapçığı nispeten olumlu bir şekilde başlar. En azından dünyasal bir bakış açısıyla, her yönden bereketlenmiş bir adam görüyoruz.


Eyüp 1:1–4 ayetlerini oku. Bu sözler Eyüp’ün yaşadığı hayat tarzı hakkında neyi ortaya koyuyor? Eyüp’ün yaşamının olumlu yönleri nelerdi?


Eyüp, doğru bir karakter dâhil olmak üzere, gereken her şeye sahip görünüyor. Eyüp 1:1 de “kusursuz” olarak tercüme edilen sözcük, “tam” veya “doğrulukla dolu” anlamlarına gelebilecek bir sözcükten türemiştir. “Doğru” olarak çevrilen sözcük de, “düzgün” anlamında, doğru yolda yürüme fikrini veren bir sözcükten gelir. Kısacası, kitap neredeyse Aden bahçesinden bir sahneymiş gibi, doğru ve dürüst, her şeye sahip zengin bir adamı tasvir ederek başlıyor.


Fakat o tüm bu şeylere düşmüş bir dünyada sahip.


Eyüp 1:5, 6 ayetlerini oku. Bu ayetler Eyüp’ün yaşadığı düşmüş dünya hakkındaki hangi gerçeği ortaya koyuyor?


“Oğullarının ve kızlarının verdiği şölenlerin arasında, o çocuklarının Allah’ı hoşnutsuz etmesinden korkarak titrerdi. Ev halkının sadık rahibi olarak, onların her biri için kurbanlar sunuyordu. Günahın çirkin karakterini biliyordu ve çocuklarının ilahî hükümleri unutabilecekleri düşüncesi onu Allah’ın huzurunda onlar adına aracılık yapmaya sevk ediyordu.”—Ellen G. White Yorumları, The SDA Bible Commentary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Şerhi], cilt 3, s.1140.


Şüphesiz, Eyüp’ün hayatı burada mümkün olabileceği kadar iyiydi. Sahne Aden bahçesinden bir görünüm gibi sunulsa da (dolu bir hayatı, büyük bir ailesi, itibarı ve birçok malı olan bir adam), o hayat yine de günaha batmış, düşmüş bir dünyada yaşanıyordu ve Eyüp’ün çok geçmeden göreceği üzere, buradaki varoluşun getirdiği tüm tehlikeleri içeriyordu.


Şu an hayatındaki iyi şeyler neler? Her zaman bu şeyler için şükran dolu bir tutum içinde olmayı nasıl öğrenebilirsin?


Pazar


3 Ekim


Evrensel Çatışma


Eyüp kitapçığı yeryüzünde, barış ve huzur içindeki bir yerde başlar.


Ancak birinci bölümün altıncı ayetinden itibaren mekân değişir. Hemen o anda gerçeğin tamamen farklı bir boyutuna, insanlar tarafından yalnızca ilahî esinleme aracılığıyla görülebilen bir boyuta geçilir. İlginç bir şekilde, gerçeğin bu diğer boyutu, yani gökteki gidişat, dünyadaki gidişat kadar huzurlu ve barış içinde görünmüyor; en azından burada ilk etapta takdim edildiği kadarıyla.


Eyüp 1:6–12 ayetlerini oku. Her ne kadar bu ayetleri bu çeyreğin ilerleyen konularında daha ayrıntılı işleyecek olsak da, burada ne oluyor? Bu, henüz görmüş olduğumuz Eyüp’ün dünyada yaşadıkları ile nasıl bir zıtlık oluşturuyor?


Bu birkaç ayette keşfedilecek pek çok şey var. Tüm uzay teleskoplarımızın saptamadığı ve insanî biliminin idrak etmeye bile başlamadığı evrenimizin boyutlarını ortaya koyuyorlar. Daha da etkileyici olan, aynı zamanda evrensel bir çatışmayı da açığa çıkarıyorlar. Bu ayetlerde bulduğumuz, sakin, barışçıl ve huzurlu bir sohbet değil. Allah, Eyüp hakkında (insanî bir kavram kullanacak olursak) gurur duygusuyla, oğluyla gurur duyan bir baba gibi konuşuyor. Şeytan ise, aksine, Allah’ın Eyüp hakkında söyledikleriyle alay ediyor. “Şeytan, ‘Eyüp Tanrı’dan boşuna mı korkuyor?’ diye yanıtladı” (Eyüp 1:9). Şeytan’ın Allah’a söylediklerindeki küçümseyici dokundurmayla alaycı hava neredeyse duyulabiliyor.


Ayetler bu karşılaşmanın gökte olduğunu açıkça söylemese de, kesinlikle gökteydi. Böylece, bu yaratılmış canlı, bir melek, gökte Allah’ın önünde duruyor ve diğer “Allah oğulları”nın önünde, yüzüne karşı O’na meydan okuyordu. Birinin dünyasal bir lidere karşı bu şekilde konuşmasını hayal etmek bile güçtür, fakat burada Allah’ın Kendisi ile bu şekilde konuşan biri var. Bu nasıl olabilirdi?


Cevap, tüm Kutsal Kitap boyunca çeşitli yerlerde ve çeşitli şekillerde ortaya çıkan bir temada bulunabilir. Bunun adı büyük mücadeledir ve sadece Eyüp kitapçığını değil tüm Kutsal Kitap’ı ve onun yeryüzündeki günah ve acının tüm üzücü hikâyesine ilişkin açıklamasını anlamamıza yardım eden bir güçlü bir çerçeve sağlar. Daha da önemlisi, İsa’nın yeryüzündeki günah ve acı sorununu çözmek amacıyla çarmıhta bizim için neyi başardığını daha iyi anlamamıza yardımcı olur.


Pazartesi


4 Ekim


Yeryüzündeki Çatışma


Eyüp kitapçığı bir perdeyi çekiyor ve gözlerimizin, kulaklarımızın ve dünyasal felsefimizin bize asla gösteremeyeceği bir varoluş boyutunu ortaya çıkarıyor. (Bilakis, bu ayetler büyük resmi anlamaya çalıştığımızda gözlerimizin, kulaklarımızın ve dünyasal felsefemizin ne kadar da kısıtlı olduğunu bize göstermeli!) Bu birkaç ayetin gösterdiği diğer bir şey de, Allah ile diğer varlık (yani Şeytan) arasındaki bir çatışmadır. Her ne kadar bu çatışma Eyüp kitapçığında başta gökte gerçekleşiyor olarak sunulsa da, çabucak yeryüzüne geçiyor. Tüm Kutsal Kitap boyunca, bizi de içeren bu süregelen çatışmaya işaret eden ayetler buluyoruz.


Aşağıdaki ayetleri oku. Yeryüzünde kötülüğün doğaüstü güçleriyle savaşılan bir çatışmanın gerçekliğini nasıl ortaya koyuyorlar?


Yar. 3:1–4


Zek. 3:2


Mat. 4:1


1Pe. 5:8


1Yu. 3:8


Va. 12:9


Bu ayetler gerçek bir şeytana, kötü niyetli doğaüstü bir varlığa açık veya dolaylı bir şekilde işaret eden birçok bölümden sadece küçük örneklerdir. Birçok kişi Şeytan kavramını ilkel bir efsane olarak görse de, Kutsal Kitap’ın böylesi net tanıklığı varken bu aldatmacaya düşmemeliyiz.


Şeytan’ın dünyamızdaki işlerinin gerçekliğini, şu anda bile, hangi şekillerde görüyorsun? Tek korunağımız nedir?


Salı


5 Ekim


Bir Mikroevren Olarak Eyüp


Eyüp kitapçığının açılış sahneleri bize çok önemli bir kaç noktayı gösteriyor. İlk olarak, daha önce belirttiğimiz gibi, bu ayetler şu anda kendi başımıza bilebileceğimizin ötesinde var olan başka bir boyutun gerçekliğini ortaya koyuyorlar: Allah’tan başka göksel varlıkların bulunduğu göksel boyut. İkincisi, bu ayetler bizim dünyasal yaşamımızın göksel âlemle nasıl bağlantılı olduğunu da gösteriyorlar. Yeryüzünde olanlar o âlemdeki göksel varlıklardan kopuk değil. Üçüncüsü, bu ayetler yeryüzünde olanlar ile gerçekten bağlantılı olan gökteki ahlâkî bir çatışmayı ortaya koyuyorlar.


Kısacası, bu açılış ayetleri ve takip eden ayetler büyük mücadelenin bir çeşit mini tasviridirler. Bu ayetler büyük mücadelenin, kozmik ölçekte olmasına rağmen, bir adamın, yani Eyüp’ün, hayatında bir şekilde tezahür ettiğini gösteriyorlar. Göreceğimiz üzere, dâhil olan konular hepimizi kapsıyor.


Eyüp kitapçığı Şeytan’ı Allah’a meydan okurken gösteriyor. Gösterilmeyen şey, bunun ilk olarak nasıl başladığı. Aşağıdaki ayetler mücadele hakkında biraz anlayış edinmemize nasıl yardımcı oluyorlar? Yşa. 14:12–14, Hez. 28:12–16, 1Ti. 3:6.


Ellen G. White, Allah’ın yönetiminin temeli “sevgi yasası” olduğundan bahsetti. Allah’ın “zoraki itaat” istemediği için tüm ahlâklı yaratıklarına “özgür irade verdiğini” belirtti. Ne var ki, “Allah’ın Kendi yaratıklarına bahşettiği özgürlüğü kötüye kullanan biri vardı. Günah, Allah tarafından Mesih’ten sonra en çok şereflendirilen ve göğün sakinleri arasında en güçlü ve en görkemli olan kişi ile başladı.”—Atalar ve Peygamberler, s. 34–35 [Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt, s. 9]. Daha sonra Şeytan’ın düşüşünü tanımlamak için, yukarıda belirttiğimiz Yeşaya ve Hezekiel kitapçığındaki ayetlerden alıntı yapıyor.


Buradaki önemli kavram “sevgi yasası” ve özgür irade gerçeğidir. Kutsal Kitap bize Şeytan’ın kendi güzelliği ve görkeminden dolayı kendini yücelterek gurura kapıldığını söylüyor. Bunun neden olduğunu bilmiyoruz; 2. Selanikliler 2:7 ayetinde “yasasızlık sırrı” (Candemir) denilen şeyin bir parçası olmalı; Allah’ın yasasının O’nun yönetiminin temeliyle nasıl yakından bağlantılı olduğunu anladığımızda bu ilişki mükemmel anlam kazanır. Mesele şu ki, Şeytan Eyüp kitapçığında tanıtılırken onun düşüşü çoktan gerçekleşmişti ve mücadele de uzun süredir devam etmekteydi.


Şu anda karşı karşıya olduğun bazı önemli seçimler neler ve doğru seçimleri yaptığından emin olmak için hangi Kutsal Kitap vaatlerini talep edebilirsin?


Çarşamba


6 Ekim


Çarmıhtaki Cevaplar


Eyüp kitapçığı birçok önemli konuyu gündeme getiriyor. Fakat bu konuların birçoğu cevabını orada bulmuyor. Kutsal Kitap’ın geri kalanına ihtiyacımız var. Öyle dahi, yine de “her şeyi aynadaki silik görüntü gibi görüyoruz” (1Ko. 13:12).


Dün de gördüğümüz üzere, Eyüp kitapçığı örneğin Şeytan’ın isyanının nasıl başladığı hakkında hiçbir şey söylemiyor. Ayrıca, Şeytan’ın büyük mücadelenin sonunda nasıl yenildiği hakkında da bir şey söylemiyor. Hatta, kitapta meydana gelen olaylarda büyük rolü olmasına rağmen, Eyüp kitapçığında sadece iki kere gözüktükten sonra (Eyüp 1:6–12, 2:1–7) Şeytan bir daha karşımıza çıkmıyor. Sebep olduğu yıkım geriye kalsa bile, kendisi resmen ortadan kayboluyor. Kitabın kalan kısmı ondan bahsetmiyor bile; aksine, kitabın geri kalanında neredeyse her şey Allah hakkında, Şeytan değil. Bu bir anlam ifade eder, zira nihayetinde Eyüp kitapçığı Allah ve O’nun gerçek karakteri hakkındadır.


Yine de, Kutsal Kitap Şeytan’ın büyük mücadeledeki yenilgisi hakkındaki soruyu bizim için yanıtsız bırakmıyor. Bu yenilgideki odak noktası ise İsa’nın çarmıhtaki ölümüdür.


Aşağıdaki ayetler İsa’nın büyük mücadeleyi sona getirecek olan neyi yaptığını açıklamaya nasıl yardımcı oluyorlar? Yu. 12:31, 32; Va. 12:10–12, Rom. 3:26; İbr. 2:14.


Çarmıhta, Şeytan evrene gerçekte olduğu şey, yani bir katil olarak tümüyle ifşa oldu. İsa’yı gökte hüküm sürerken tanıyanlar, O’nu Şeytan’ın yardakçıları tarafından feci şekilde aşağılanmış olarak gördüklerinde çok şaşırmış olmalılar. İsa’nın Yuhanna 12. bölümde kayıtlı olan sözlerinde bahsettiği Şeytan’ın “yargılanması” işte budur. Kurtarıcı çarmıhta “bütün dünyanın günahları” için (1Yu. 2:2) öldükten sonra, kurtuluşun şimdi geldiğini gök ancak o zaman ilân edebildi. Burada ve bu anda, zamanın başlangıcından önce (2Ti. 1:9) verilmiş olan ilahî söz gerçeğe dönüştü. Mesih, bizim yerimize ölümü sayesinde “adil kaldı ve İsa’ya iman edeni akladı” (Rom. 3:26). Yani İsa, iblisin yönelttiği, Allah’ın kendi yasasını tutarken (adil kalmak), aynı zamanda bu yasayı çiğneyenleri kurtaramayacağı (aklamak) suçlamalarını çarmıhta boşa çıkardı. Golgota’dan sonra, Şeytan’ın mahkûmiyeti kesinleşti.


Şu anda, büyük mücadelede karşılaştığımız denemelerin ortasında bile, Mesih’in çarmıhta bizim için yaptıklarına sevinmeyi nasıl öğrenebiliriz?


Perşembe


7 Ekim


EK ÇALIŞMA: İyi ile kötü arasındaki bir çatışma, bir mücadele kavramı birçok kültürde bulunur. Bu fikir çoğunlukla efsanelerde ifade edilerek binlerce yıl varlığını sürdürdü. Günümüzde, ileri tenkitin ve modernist akılcılığın etkisiyle, birçok Hristiyan Şeytan ve kötü meleklerin var olduğu gerçeğini reddetmektedir. İleri sürüldüğüne göre, bunlar sadece ilkel bir kültürde insanı ve doğal kötülüğü temsil eden simgelerdi. Adventistler olarak bizim açımızdan, Şeytan’ın ve meleklerinin gerçekliğine inanç olmadan bir kişinin Kutsal Kitap’ın anlamını nasıl kavrayabildiğini hayal etmek zor.


İyiliğin ve kötülüğün doğaüstü güçleri arasındaki bu evrensel çatışma gerçeğini reddetme aldatmacasına tüm Hristiyanlar düşmedi. Mesela evanjelik bir âlim olan Gregory Boyd, Allah ile Şeytan arasında çağlar boyu süren (fakat sonsuz değil) savaş gerçeği üzerine kapsamlı olarak yazdı. Boyd, kitabı God at War [Tanrı Savaşta]’nın giriş bölümünde, Daniel 10. bölümdeki bazı ayetleri yorumladıktan sonra şöyle yazdı: “Kutsal Kitap, baştan sona kadar, insanlar ile Tanrı ‘arasında’ yer alan ve davranışlarıyla insan mevcudiyetini iyi ya da kötü yönde önemli ölçüde etkileyen ruhsal varlıkların var olduklarını önceden varsayar. Gerçekten, bu çalışmada, Kutsal Kitap’ın dünya görüşünün merkezinde tam da böyle bir anlayışın yattığını ileri sürüyorum.”—Gregory A. Boyd, God at War [Tanrı Savaşta] (Downer’s Grove, Ill.: InterVarsity Press, 1997), s. 11. Ne kadar da haklı.


TARTIŞMA SORULARI:


Şeytan’dan ve diğer şeytanî güçlerden bahseden diğer ayetler neler? Bunlar sadece insanlığın karanlık tarafının simgeleri olarak yorumlanırsa, neyi kaybederiz?


On altıncı yüzyılda Floransa’da yaşayan yazar Niccolo Machiavelli, bir hükümdarın tebaasının kendisinden korkmasının onu sevmelerinden çok daha iyi olduğunu söyledi. Bunun aksine, Ellen G. White ise şöyle yazdı: “Sınırsız Bilgeliğin Sahibi, Şeytan’ın artık gökte kalamayacağına karar verdiği zaman dahi onu hemen yok etmedi. Ancak sevgiyle yapılan hizmet Allah’a makbul olacağından, yaratıklarının O’na bağlılığı da O’nun adaletine ve iyiliğine ikna olma temeline dayanmalıdır. Göğün ve diğer dünyaların sakinleri, günahın niteliğini veya sonuçlarını kavramaya hazırlıksız olduklarından, Allah’ın Şeytan’ı yok etmesindeki adaleti ve merhameti göremeyebilirlerdi. Varlığına hemen son verilseydi, onlar Allah’a sevgiden çok korkudan ötürü kulluk edeceklerdi.”—Büyük Mücadele, s. 498, 499. Allah neden O’na korkuyla değil de sevgiyle kulluk etmemizi istiyor?


Cuma


*8–14 Ekim


“Eyüp Allah’tan Boşuna mı Korkuyor?”


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Eyüp 1, Eyüp 2, 1Ko. 4:9, Yar. 3:1–8, Flp. 4:11–13, Mat. 4:1–11, Flp. 2:5–8.


HATIRLAMA METNİ: “Eyüp, ‘Aptal kadınlar gibi konuşuyorsun’ diye karşılık verdi, ‘Nasıl olur? Tanrı’dan gelen iyiliği kabul edelim de kötülüğü kabul etmeyelim mi?’ Bütün bu olaylara karşın Eyüp’ün ağzından günah sayılabilecek bir söz çıkmadı” (Eyüp 2:10).


Eyüp kitapçığı gözümüzün önünde gerçeğin bambaşka bir boyutunu açıyor. Mesih ile Şeytan arasındaki büyük mücadeleye bir göz atmamızı sağlıyor. Bunu yaparken de, içinde yaşadığımız dünyayı daha iyi anlamamız için de bize bir şablon, bir çerçeve sağlıyor. Bu, yolumuza çıkardıklarıyla bizi çok sık şaşırtan, sersemleten, hatta korkutan bir dünya. Fakat Eyüp kitapçığı bize ayrıca bu büyük mücadelenin bizi ilgilendirmeyen, başka birilerinin kavgası olmadığını gösteriyor. Keşke durum sadece bu olsaydı; maalesef öyle değil: “Vay halinize, yer ve deniz! Çünkü İblis zamanının az olduğunu bilerek büyük bir öfkeyle üzerinize indi.” (Vahiy 12:12). Şeytan denize ve karaya indi ve biz onun öfkesinin gerçekten çok büyük olduğunu kendimiz de biliyoruz. Aramızda, insan olarak, bu öfkeyi hissetmeyen var mı?


Bu hafta, büyük mücadele kızışırken bu mücadelenin neresinde olduğumuzu daha iyi anlama çabamızda, Eyüp kitapçığın ilk iki bölümünü işlemeye devam edeceğiz.


*15 Ekim Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın..



  1. Ders

9 Ekim


Allah’ın Kulu Eyüp


Eyüp 1. bölümü oku. Özellikle Şeytan’ın Eyüp’e karşı suçlamalarına odaklan. Şeytan ne diyor? Saldırılarında ima edilen nedir? Nihayetinde, Şeytan gerçekte kime saldırıyor?


“Onu, ev halkını, sahip olduğu her şeyi Sen çitle çevirip korumadın mı? Elleriyle yaptığı her şeyi bereketli kıldın. Sürüleri bütün ülkeye yayıldı” (Eyüp 1:10). Eyüp kitapçığı sadece Eyüp’ün doğruluğundan ve iyi karakterinden değil, aynı zamanda maddi zenginliğinden ve ev halkının bereketinden de söz ederek başlıyor. Bunun gibi şeyler, Eyüp’ün “bütün şark oğullarından [...] en büyük” (Eyüp 1:3–KM) olarak saygı duyulan biri olmasını sağladılar. Şeytan’ın esasen “bunların hepsini onun için Sen yaptın, bu yüzden Sana hizmet ediyor” diyerek Allah’ın yüzüne vurduğu şeyler de bunlardı.


Öyleyse, Şeytan’ın suçlamasında, Allah’ın bu şeyleri Eyüp’ten alması halinde Eyüp “[Allah’ın] yüzüne karşı sövecektir” (Eyüp 1:11) dediğinde ima edilen neydi? Bu saldırı gerçekten de bizzat Allah’a karşı yapılan bir saldırıydı. (Aslında büyük mücadelenin tümü de bunun hakkındadır.) Allah çok harika, çok iyi idiyse, Eyüp O’na itaatini, korkusunu ve ibadetini sadece sevgi ve minnettarlıktan dolayı yerine getirmeliydi. Ne de olsa, onun için o kadar çok şey yapan bir Tanrı’yı kim sevmezdi ki? Bir bakıma Şeytan, Allah’ın Eyüp’e bunları yalnızca Kendisine sadakatini sağlamak için rüşvet olarak verdiğini söylüyordu. Böylece, Eyüp’ün Allah’a O’nu sevdiği için değil, kendi bencilliğinden dolayı kulluk ettiğini ileri sürüyordu.


Kendilerine iyi davrandığı için uğrunda ölebilecek sadık dostlara sahip olan, en kötü ve en çok nefret edilen bazı siyasi liderleri düşün. Rab gerçekten de resmedildiği gibi müşfik, sevgi dolu ve ilgili Tanrı idiyse, Eyüp tüm bu iyi şeyleri kaybettikten sonra bile hâlâ Rabb’e kulluk etmeliydi. Fakat Şeytan, Eyüp’ün sadık kalmayacağını iddia ederek, Eyüp’ün bile Allah’a tamamen güvenmediğini ve sadece ona verdiği şeylerden ötürü bağlı olduğunu ima ediyordu. Yani, nihayetinde (Şeytan’a göre), Eyüp’ün bağlılığı büyük ölçüde arada kendisi için iyi bir iş ilişkisi olmasına bağlıydı.


Rabb’e neden kulluk ediyorsun? Diyelim ki sebeplerin mükemmel değil. Sebeplerin (mükemmel değilseler) mükemmel olana kadar beklemek zorunda olsaydın, sana ve imanına ne olabilirdi?


Pazar


10 Ekim


Cana Can: Savaş Devam Ediyor


Eyüp 2:1–3 ayetleri, Eyüp 1:6–8 ayetlerinin bir kısmını neredeyse tekrar ederek başlıyor. Büyük fark, Eyüp’ün üzerine gelen onca felakete rağmen nasıl sadık kaldığını bizzat Rabb’in söylediği, Eyüp 2:3 ayetinin son kısmıdır. Böylece Eyüp 2:3 ayetine geldiğimizde, anlaşılan Şeytan’ın suçlamalarının asılsız olduğu gösterilmiştir. Eyüp Allah’a sadık kaldı ve Şeytan’ın beklediği gibi Rabb’i lanetlemedi.


Eyüp 2. bölümü oku. Bu yazılarda neler oluyor? Ayrıca Eyüp kitapçığının hem 1. hem de 2. bölümlerinde, Allah’la Şeytan arasında geçen konuşmaya tanık olarak “Allah oğulları”nın bulunmasının önemi nedir?


Deyimsel bir ifade olan “cana can” yorumcuları şaşırtmıştır. Oysa fikir şudur: Eyüp’ün kendi başına bir şeyler gelsin, o zaman onun bağlılığının aslında kime olduğunu göreceğiz. Eyüp’ün bedenini, yani sağlığını mahvet ve ne olacağını gör.


Çok ilginçtir ki, olanlar dış dünyadan kopuk bir şekilde de gerçekleşmiyor. Eyüp kitapçığında ortaya konduğu üzere, gökteki her iki çatışma durumu da bu göksel varlıklar ile Allah arasındaki bir çeşit toplantı bağlamında gerçekleşiyor. Şeytan suçlamalarını “halka açık” bir şekilde, yani diğer varlıkların önünde yapıyor. Bu fikir büyük mücadele hakkında bildiklerimize tam olarak uyuyor. Bu, tüm evrenin önünde gerçekleşen bir şey. (Bkz. 1Ko. 4:9, Dan. 7:10, Va. 12:7–9)


“Fakat kurtuluş planının insanın kurtuluşundan daha geniş ve derin bir amacı vardı. Mesih dünyaya yalnızca bunun için gelmedi; sadece bu küçük dünyanın sakinlerinin Allah’ın yasasına gereken değeri vermeleri değildi; ancak bir de Allah’ın karakterini evrenin huzurunda temize çıkarmaktı... Mesih’in insanın kurtuluşu için ölmesi insanın göğe ulaşabilmesini sağlamakla kalmayacak, tüm evrenin önünde Allah’ın ve Oğlu’nun Şeytan’ın isyanına karşı davranışlarını da haklı çıkaracaktı. Allah’ın yasasının sürekliliğini tesis edecek ve günahın niteliği ile sonuçlarını gözler önüne serecekti.”—Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler, s. 68, 69 [Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt, s. 30].


Pazartesi


11 Ekim


Rabb’in Adına Övgüler Olsun


Şeytan’ın Eyüp’e ilk saldırısından sonra, başına gelen tüm felâketleri duyduktan sonra, Eyüp nasıl tepki verdi? (Bkz. Eyüp 1:20–22.) Böyle bir trajedinin ortasında bile Eyüp’ün “günah işlememesi ve Tanrı’yı suçlamaması”nın önemi nedir?


Allah’ın sevgi temeline kurulu yönetiminin odak noktası seçme özgürlüğüdür. Allah, O’na kulluk etmeye mecbur edildiğimiz için değil, O’nu sevdiğimiz için kulluk etmemizi ister. “Şeytan Eyüp’ün Allah’a bencilliğinden dolayı kulluk ettiğini dillendiriyordu. ... O, gerçek inancın sevgiden ve Allah’ın karakterinin akılla takdir edilmesinden kaynaklandığını, gerçek ibadet edenlerin inancı ödül için değil, iyi olduğu için sevdiklerini, Allah’a kulluk etmelerinin nedeninin sırf göğün yücelikle dolu olması değil, böyle bir kulluğun özünde doğru olması olduğunu, Allah’ı sevmelerinin nedeninin ise sırf onları bereketlemesi değil, O’nun onların sevgisine ve itimadına lâyık olması olduğunu reddetmeye kalktı.”—The SDA Bible Commentary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Şerhi], cilt 3, s. 500.


Eyüp kitapçığında, Eyüp Şeytan’ın suçlamalarının yanlış olduğunu kanıtladı. Ancak Allah ne olacağını bilmesine rağmen, Eyüp yine de farklı davranabilirdi. Günah işleyebilir, “Tanrı’yı suçlayabilirdi”. Eyüp, bu şekilde davranması için Allah tarafından zorlanmamıştı. Olayları göz önünde bulunduracak olursak, onun değişmeyen sadakati insanların ve meleklerin önünde muhteşem bir tanıklıktı.


Yaratılış 3:1–8 ayetlerinde Adem ve Havva’nın başından geçenleri, Eyüp 1. bölümde Eyüp’ün başından geçenlerle karşılaştır. Bu zıtlık, günahlarının neden çok korkunç gözükmesine neden oluyor?


Gerçek bir cennetin ortasında yaşayan günahsız varlıklar olan Adem ile Havva, Şeytan’ın saldırısıyla yasayı çiğnediler ve günaha düştüler; Eyüp ise mutlak acının, felâketin ve tahribatın içinde, Şeytan’ın saldırılarına rağmen Rabb’e sadık kaldı. Her iki durumda da, özgür iradeyle ilgili söz konusu olan büyük meselelere güçlü birer örneğimiz var.


Eyüp’ün buradaki tepkisi günaha bulduğumuz bahanelerin sıklıkla ne kadar ucuz, kolay ve yanlış olduğunu nasıl gösteriyor?


Salı


12 Ekim


Eyüp’ün Karısı


Belki de Eyüp’ün hikâyesindeki diğer bir kurbanla, yani karısıyla ilgilenmenin zamanı gelmiştir. Yalnızca Eyüp kitapçığının 2:9, 10 ayetlerinde gözüküyor. Ondan sonra hikâyeden ve tarihten siliniyor. Kendisi hakkında bize verilen başka bir bilgi yok. Yine de, tüm olanları düşündüğümüzde, bu talihsiz kadının yaşadığı kederi kim tahmin edebilir? 1.bölümde kendisinin, çocuklarının ve diğer kurbanların başına gelen felâketler, acının evrenselliğini gösteriyor. Hepimiz büyük mücadeleye dâhiliz; kimse kaçamaz.


Eyüp 2:3 ile 2:9 ayetlerini karşılaştır. Hem Allah hem de Eyüp’ün karısı tarafından hangi benzer ifade kullanılıyor ve her ikisinin de bunu kullanış biçiminin önemi nedir?


Eyüp’ün “doğruluğunu” sürdürmesine ilişkin aynı ifadenin her iki ayette de bulunması tesadüf değil. “Doğruluk” olarak tercüme edilen sözcük, Eyüp 1:1 ve 1:8 ayetlerinde kullanılan ve çoğunlukla “kusursuz” olarak tercüme edilen sözcükle aynı kökten gelmektedir. Kök sözcüğün kendisi “tamlık” ve “doluluk” anlamını verir.


Eyüp’ün karısının tam da Allah’ın Eyüp’ü takdir ettiği konuda Eyüp’ü suçlayan birine dönüşmesi ne kadar da üzücü. Acısı ve kederi içinde, Eyüp’ü tam da Allah’ın onun yapmayacağını söylediği şeyi yapmaya itiyor. Kesinlikle kendisini yargılayamayacak olsak da, başkalarına sürçme taşı olmamak için ne kadar dikkatli olmamız gerektiği konusunda hepimize önemli bir ders. (Bkz. Luka 17:2).


Eyüp 2:10 ayetini oku. Eyüp burada da hangi güçlü tanıklıkta bulunuyor? Ayrıca bkz. Flp. 4:11–13.


Eyüp imanının içtenliğini ortaya koyuyor. O hem iyi hem de kötü zamanlarda Rabb’e kulluk edecektir. Daha da etkileyici olan, Şeytan bu noktada hikâyeden kayboluyor ve bir daha gözükmüyor. Metinde belirtilmese de, Eyüp’ün yanıtı karşısında Şeytan’ın hüsranını ve kızgınlığını gözümüzde canlandırabiliriz. Ne de olsa, Adem ile Havva’yı ve diğer birçoklarını ne kadar da kolay düşürmüştü. “Kardeşlerimizin suçlayıcısı”nın (Va. 12:10) suçlamak için Eyüp’ten başka birini bulması gerekecekti.


Hem iyi hem de kötü zamanlarda Allah’a sadık kalmayı nasıl öğreniriz?


Çarşamba


13 Ekim


Ölüme Kadar İtaat


Eyüp 1:22 ayeti şöyle diyor: “Bütün bu olaylara karşın Eyüp günah işlemedi ve Tanrı’yı suçlamadı.” Eyüp 2:10 ayeti şöyle diyor: “Bütün bu olaylara karşın Eyüp’ün ağzından günah sayılabilecek bir söz çıkmadı.” Her iki durumda da Eyüp, saldırılara rağmen, Rabb’e sadık kaldı. Her iki ayette de, Eyüp’ün hareketleriyle veya sözleriyle günah işlemediği gerçeği vurgulanıyor.


Tabi ki ayetler Eyüp’ün günahkâr olmadığını söylemiyor. Bunu asla söyleyemezlerdi, zira Kutsal Kitap hepimizin günahkâr olduğumuzu öğretiyor. “Günah işlemedik dersek, O’nu yalancı durumuna düşürmüş oluruz; O’nun sözü içimizde olmaz” (1Yu. 1:10). “Kusursuz ve doğru” olmak, Allah’tan korkmak ve kötülükten sakınmak (Eyüp 1:1) bir kişiyi günahsız yapmaz. Diğer herkes gibi, Eyüp de günah içinde doğmuştu ve bir Kurtarıcı’ya ihtiyacı vardı.


Yine de, başına gelen her şeye rağmen, Rabb’e sadık kaldı. Bu anlamda, Eyüp kendi tarzında bir sembol, İsa’nın sönük bir örneği olarak görülebilir (14. derse bakın), korkunç denemeler ve sıkıntılar içinde vazgeçmedi, günaha düşmedi ve böylece Şeytan’ın Allah’a karşı suçlamalarını çürüttü. Tabi ki, Mesih’in yaptığı Eyüp’ün yaptığından çok daha büyük, çok daha mühim ve daha fazla sonuç getiren bir şeydi. Yine de basit benzerlikler var.


Matta 4:1–11 ayetlerini oku. Eyüp’ün tecrübesi burada olanları nasıl yansıttı?


Korkunç bir çevrede olmasına ve vücudu besin yetersizliğinden zayıf düşmesine rağmen, İsa insan bedeninde, “günahlı insan benzerliğinde” (Rom. 8:3) iken, Şeytan’ın Kendisinden yapmasını istediği şeyleri, tıpkı Eyüp’ün de yapmadığı gibi, yapmadı. Ayrıca tıpkı Eyüp sadık kaldıktan sonra Şeytan’ın ortadan kaybolması gibi, İsa Şeytan’ın kendisine karşı son çabasına direndiğinde, Kutsal Yazı’nın dediği gibi “İblis İsa’yı bırakıp gitti” (Mat. 4:11, ayrıca bkz. Yakup 4:7).


Ancak İsa’nın çölde karşılaştığı sadece başlangıçtı. Onun gerçek sınavı çarmıhta gelecekti, burada da önüne konulan (Eyüp’ün karşılaştıklarından da beter) her şeye karşın, İsa ölüm pahasına sadık kaldı.


Filipililer 2:5–8 ayetlerini oku. Mesih’in “ölüme kadar itaat”i bize nasıl bir umut sağlıyor ve O’nun itaatine karşılık olarak nasıl yaşamamız gerektiği hakkında bize ne diyor?


Perşembe


14 Ekim


EK ÇALIŞMA: Eyüp kitapçığını İbranicesinden araştıran öğrenciler çok ilginç bir olguyla karşılaştılar. Karısının Eyüp’e söylediği sözler “Allah’a lanet et de öl” şeklinde çevrilmiştir (Eyüp 2:9–KM). Eyüp 1:5 ayeti “Belki oğullarım suç işlemişler ve yüreklerinden Allah’a lanet etmişlerdir” şeklinde çevrilmiştir (KM). Eyüp 1:11 ayeti de “Fakat şimdi elini uzat da, nesi varsa hepsine dokun, ve yüzüne karşı Sana lanet edecektir” şeklinde çevrilmiştir (KM). Ancak her durumda, “lanet etmek” olarak çevrilen sözcük, “bereketleme, takdis etme” anlamına gelen bir sözcükten türemiştir. “Brk” kökünden gelen bu sözcük, tüm Kutsal Kitap boyunca “bereketleme” (takdis etme, mübarek kılma, kutsama) anlamında kullanılmıştır. Yaratılış 1:22 ayetinde, Allah’ın yarattıklarını “mübarek kıldığını” (KM) ifade etmek için kullanılan kökle aynıdır. Aynı kök Mezmur 66:8 ayetinde de kullanılır: “Ey kavmlar, Allahımızı takdis edin” (KM). Öyleyse, “takdis etmek, bereketlemek” anlamına gelen bu fiil, bu bir kaç ayette neden “lanet etmek” olarak çevrilmiş? Her şeyden önce, Eyüp kitapçığındaki bu kısımlarda “takdis etme/bereketleme” fikri kastedilseydi, bu kısımlar anlamsız olurdu. Eyüp 1:5 ayetinde, Eyüp neden oğulları içlerinden Allah’ı “takdis etmiş (ya da övmüş)” oldukları için Allah’a kurbanlar sunsun ki? Bağlam başka bir anlam gerektiriyor. Aynısı Eyüp 1:11 ve 2:5 ayetleri için de geçerli. Şeytan neden Eyüp’ün başına felâketler gelirse Allah’ı takdis edeceğini (veya öveceğini) düşünsün ki? Bağlam bunun yerine “lanet etmek” anlamını gerektiriyor. Ayrıca, karısı ona Allah’ı öv dediği için Eyüp neden onu azarlasın (Eyüp 2:9, 10)? Bağlamı dikkate aldığımızda, metin yalnızca “lanet etmek” fikri kastedilirse bir anlam ifade ediyor. Öyleyse, yazar neden “lanet etmek” anlamına gelen yaygın kelimelerden birini kullanmadı? Âlimler bunun bir örtmece (hüsnütabir, öfemizm) olduğuna inanıyorlar, zira Allah’ı lanetleme fikrinin yazılması yazarın dini hassasiyetlerine göre yakışık almazdı (aynı şeyi 1 Krallar 21:10, 13 ayetlerinde de görebiliriz; “sövmek” olarak tercüme edilen kelime brk, yani “takdis etme” kökünden gelmiştir). Yani Musa, lanet etmek fikrinin kastedildiği açık olmasına rağmen, “lanet etmek” anlamındaki asıl sözcük yerine “takdis etmek” sözünü kullandı.


TARTIŞMA SORULARI:


Kriz zamanlarında insanların Allah’ın gerçekliğini ve Allah’ın nasıl biri olduğunu sorgulamaları neden çok doğal? Düşkün bir dünyada, büyük mücadelenin gerçek olduğu bir dünyada yaşamanın anlamından kaynaklanan sert gerçekliğinin içinde, Çarmıh gerçeğini neden her zaman göz önünde bulundurmalıyız?


Eyüp’ün hikâyesinde olanların arka planını biz bilsek de, bildiğimiz kadarıyla Eyüp bunu bilmiyordu. Onun tek bildiği başına gelen felâketlerdi. O büyük resmi bilmiyordu. Denemelerin içinde, genellikle bizim görmediğimiz veya anlamadığımız daha büyük bir resim olduğunu hatırlamamız gerektiği konusunda bu bize ne demeli ve bu kavrayıştan teselli bulmayı nasıl öğrenebiliriz?


Cuma


*15–21 Ekim


Allah ve

İnsanın Acıları


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Rom. 1:18–20; Eyü. 12:7–10; Va. 4:11; Kol. 1:16, 17; Mat. 6:34; Eyü. 10:8–12; Rom. 3:1–4.


HATIRLAMA METNİ: “O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter” (Matta 6:34).


Kutsal Kitap’ın diğer bütün kitapçıklarının aksine, Eyüp kitapçığı İsrail halkı ve toprakları bağlamından bütünüyle ayrıdır. Yaratılış kitabında, Rabb’in İbrahim’e verdiği “seni büyük bir ulus yapacağım” (Yar. 12:2) vaadinden, “kutsal kent” Yeruşalim’in tanımlandığı (Va. 22:19) Vahiy’e kadar, İsrail ve onun Allah’la olan antlaşma ilişkisi bir şekilde, doğrudan veya dolaylı olarak, her kitabı biçimlendirmeye yardımcı oluyor.


Eyüp kitapçığında bunların hiçbiri yok, hatta eski İsrail’in tarihindeki belirleyici olay Mısır’dan Çıkış bile yok. En makul sebep, Musa’nın Yaratılış kitapçığıyla birlikte Eyüp kitapçığını da Midyan’da yazmış olmasıdır (ayrıca bkz. The SDA Bible Commentary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Şerhi], cilt 3, s. 1140); Çıkış’ın henüz gerçekleşmemiş olması ondan neden bahsedilmediğini açıklıyor.


Fakat belki de daha önemli olan başka bir sebep vardır. Eyüp kitapçığının kilit temalarından biri olan insanî acılar evrenseldir. Herhangi bir kişiyle veya zamanla sınırlanmamıştır. İster Yahudi, ister diğer uluslardan olalım, hepimiz Eyüp’ün dertlerine ve düşmüş dünyada bulunmanın acılarına dair bir şeyler biliyoruz. Acısı benzersiz olsa da, Eyüp tüm sıkıntılarımız içindeki hepimizi temsil ediyor.


*22 Ekim Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

16 Ekim


Doğada Allah


Romalılar 1:18–20 ayetlerini oku. Pavlus burada ne diyor?


Ne kadar güçlü cümleler. Allah’ın varlığı ve gerçekliği “yapılan şeylerle ” (KM) yeterince açıklanmıştır, yani yaratılmış dünya sayesinde insanların inançsızlıkları için “özürleri yoktur” (YÇ). Pavlus insanların sadece yaratılışa bakarak Allah’ın varlığı ve niteliği konusunda yargı gününde haklı olarak mahkûm edilecekleri ölçüde bilgi sahibi olabileceklerini söylüyor.


Kuşkusuz, doğal dünya Allah’ın varlığı hakkında bize çok fazla şey gösteriyor. Ayrıca modern bilim de 3.000 yıl, hatta 300 yıl önceki atalarımızın hayal bile edemediği, Yaratılış harikaları hakkındaki detayları bize gösterdi. Burada ilginç bir çelişki de var: bilim yaşamın daha karmaşık olduğunu keşfettikçe, yine bilimin ileri sürdüğü, yaşamın kazayla veya şans eseri başlamış olması ihtimali gitgide daha düşük hale geliyor. Mesela bir iPhone’un tasarlanmış bir görünümü vardır, tasarlanmış işler yapar, içte ve dışta tasarımı ortaya koyar ve tasarlandığı gibi çalışır, dolayısıyla tabi ki bir tasarım ürünüdür. Ancak tasarlanmış bir görünümü olan, tasarlanmış işler yapan, içte ve dışta tasarımı ortaya koyan ve tasarlandığı gibi çalışan insanın, yalnızca salt tesadüfün bir ürünü olduğuna inanmamız bekleniyor. Ne yazık ki birçok insan aldatılarak böyle iddialarla inandırılmaktadır.


Eyüp 12:7–10 ayetlerini oku. Buradaki sözler Romalılar 1:18–20 ayetlerinde verilen fikri nasıl yansıtıyor?


Burada da, Allah’ın gerçek olduğunun yaratılmış dünyada görüldüğü söyleniyor. Doğa özellikle düşmüş durumundayken Allah’ın karakterini tam olarak yansıtmıyor olsa da, O’nun yaratıcı gücünü ve iyiliğinin tezahürlerini kesinlikle yansıtıyor.


Doğada bulunan neler sana bilhassa Allah’ın gücü ve iyiliği hakkında konuşuyor? Sana verdiği mesajdan güç ve cesaret almayı nasıl öğrenebilirsin?


Pazar


17 Ekim


Hiçbir Şey Kendiliğinden Olmadı


Tanrı’nın var olduğuna dair birçok iyi ve etkili tez var. Yaratılmış dünyanın tanıklığının yanı sıra, “kozmolojik” tez olarak adlandırılan düşünce de var. Bu fikir kısaca hiçbir şeyin kendiliğinden olmadığı ve hiçbir şeyin kendi kendine yaratılmadığı düşüncesi. Aksine, yaratılan her şey kendisinden önceki başka bir şey tarafından yaratılmıştır, onu yaratan şeyin de kendisinden önceki başka bir şey tarafından yaratılmış olması gerekir. Böylece, yaratılmamış, her zaman var olmuş, mevcudiyette olmadığı bir zaman olmamış bir şeye gelip duruncaya kadar devam eder. Bu da, Kutsal Yazılar’da tarif edilen Tanrı’dan başka kim olabilir?


Tüm varlıkların kökeni hakkında aşağıdaki ayetler bize ne öğretiyor?


Va. 4:11


Kol. 1:16, 17


Yu. 1:1–3


Bu ayetler Yaratılış hakkında en mantıklı açıklamayı öğretiyor: ezelî ve ebedî bir Tanrı. Allah fikrine tamamen karşı olan bazı düşünürler alternatif bir öneri sunuyorlar. Her şeye gücü yeten ve sonsuz bir Allah’ın evreni yaratmış olması yerine, bize evreni “hiçbir şey”in yarattığını söylüyorlar. Hatta zamanında Isaac Newton’un bulunduğu konumda olan Stephen Hawking gibi ünlü bir bilim adamı bile, evreni “hiçbir şey”in yarattığını savunuyor.


“Yerçekimi gibi bir yasa olduğundan, evren kendisini hiçlikten yaratabilir ve yaratacaktır.”—Stephen Hawking ve Leonard Mlodinow, The Grand Design [Muazzam Tasarım] (New York: Random House, 2010), s. 180.


Hawking muhakkak bu fikrini tanımlamak için birçok derin ve karmaşık hesaplar yapmış olsa da, şunun üzerine düşünmemiz gerekir: bilimsel devrimin başlangıcından bu yana en az 400 yıl geçmiş, şimdi de dünyanın en iyi bilim adamlarından biri evrenin ve içindeki her şeyin hiçlikten geldiğini mi iddia ediyor? Büyük bir bilim adamı da söylemiş olsa, yanlış yanlıştır.


Bu bağlamda, 1. Korintliler 3:19 ayetini oku. Hristiyanlar olarak bu çok önemli gerçeği her zaman göz önünde bulundurmamız neden çok önemli?


Pazartesi


18 Ekim


Kitapların En Eskisi


Allah’a inanmayanların aldatıcı propagandalarına rağmen, Allah’a inananların inançları için birçok geçerli nedeni var. Ancak çağlar boyunca pek çok kişinin inançsızlıklarını haklı çıkarmak için kullandığı daimî bir problem var: insanların çektiği acılar ve kötülük sorunu. Nasıl olur da Allah mutlak iyi, sevgi dolu ve her şeye gücü yeten bir varlık olup, kötülük de var olur? Bu konu birçokları için sürçme taşı olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Ayrıca, dürüst olmak gerekirse, Allah’a inanan, O’nun gerçekliğini ve sevgisini tatmış ve tecrübe etmiş kim ara sıra da olsa bu soruyla mücadele etmemiştir ki?


Öyleyse Ellen G. White’ın, Yahudi geleneklerinin öğrettiği gibi, Musa’nın Eyüp kitapçığını Midyan’da yazdığını öğretmesi ne kadar ilginç. “Çölün ıssızlığında geçen uzun yıllar kayıp değildi. Musa kendisini bekleyen büyük göreve hazırlanmakla kalmıyordu, bu süre içinde Kutsal Ruh’un ilhamıyla Yaratılış ve Eyüp kitapçıklarını da yazdı; bunlar zamanın sonuna kadar Allah’ın halkı tarafından büyük bir ilgiyle okunacaklardı.”—Ellen G. White Yorumları, The SDA Bible Commentary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Şerhi], cilt 3, s.1140.


Bu bize, Kutsal Kitap’ın kaleme alınmış ilk iki kitapçığından birinin, yani Eyüp kitapçığının, evrensel bir mesele olan insanî acılar ve ızdırapla ilgilendiğini söylüyor. Yani Rab bu meselenin insanlar için büyük bir soruya dönüşeceğini biliyordu, bu yüzden de, en baştan, Kutsal Söz’de Musa’ya Eyüp’ün hikâyesini yazdırdı. Allah acımız ve ızdırabımız içinde yalnız bırakılmadığımızı, Kendisinin orada olduğunu, her şeyi bildiğini ve sonunda her şeyi yoluna koyacağına dair umudumuz olabileceğini en baştan bilmemizi istedi.


Kötülüğün gerçekliği hakkında aşağıdaki ayetler bize ne öğretiyor? Mat. 6:34, Yu 16:33, Dan. 12:1, Mat. 24:7.


Allah’ın varlığına karşı kötülük temelli sav ne kadar anlaşılabilir olsa da, Kutsal Yazılar’ın ışığında bir anlam ifade etmez. Kutsal Kitap, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve sevgi dolu bir Allah’ın gerçekliğini öğretse de, kötülüğün, insanî acıların ve kederin gerçekliğini de öğretir. Kötülük Allah’a inançsızlık için bir bahane değildir. Hatta Eyüp kitapçığını üstünkörü okuyunca dahi, Eyüp’ün mutlak ümitsizliğinin içinde bile Allah’ın varlığını sorgulamadığını görüyoruz. Aksine onun sorusu, kabul edilebilir bir soru olan, bu şeylerin neden başına geldiğiydi.


Gördüğümüz kötülükler karşısında sorular sormamız çok doğal. Bu kötülüklere rağmen Allah’ın iyiliğine güvenmeyi nasıl öğrenebiliriz?


Salı


19 Ekim


İkilem


Eyüp kitapçığından aşağıdaki ayetleri oku. Eyüp boğuştuğu mesele nedir? Sormadığı soru nedir? Eyüp 6:4–8, Eyüp 9:1–12.


Dünkü derste belirttiğimiz gibi, Allah’ın varlığı konusu Eyüp kitapçığında hiçbir zaman ele alınmadı. Aksine, Eyüp’ün sorusu neden bu denemelerden geçiyor olduğuydu. Başına gelen bunca şeye bakacak olursak, özellikle de Allah’a inanan biri olduğu için, bu kesinlikle haklı bir soruydu.


Örneğin, ateist biri denemelerden geçiyor olsaydı, onun için neden sorusunun cevabı nispeten basit ve açık olurdu. Bizim hakkımızda hiçbir şeyi umursamayan, anlamsız ve amaçsız bir dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden, etrafımızdaki sert, soğuk ve umursamaz doğal güçlerin ortasında, bazen amaçsız denemelerin kurbanı oluyoruz. Nasıl olabilir? Hayatın kendisi bir amaca hizmet etmiyorsa, hayata eşlik eden denemeler de aynı şekilde anlamsız olmalı.


Birçokları bu cevabı yetersiz ve umutsuz bulurken, Tanrı’nın olmadığı önkabulüne göre kesinlikle bir anlam ifade ediyor. Öte yandan, Eyüp gibi birisi için ikilem daha farklı.


Eyüp 10:8–12 ayetlerini oku. Bu ayetler Eyüp’ün boğuştuğu korkunç soruları anlamamıza nasıl yardımcı oluyorlar?


Evet, Eyüp, Allah’a inanan birçok kişinin geçmişte boğuştuğu ve halen boğuşmaya devam ettiği soruyla boğuşuyor: Allah varsa, iyi ve sevgi dolu bir Tanrı’ysa, insanlar neden yaşamlarında acı çekiyorlar? Neden Eyüp gibi “iyi” insanlar bile, genellikle hiçbir değer üretmeyen bu denemelerden ve felâketlerden geçiyorlar? Tekrar, evren tanrısız olsaydı, cevap insanların yalnızca atomlar ve moleküllerin kazara ortaya çıkardığı yan ürünler olduğu, tamamıyla materyalist bir evrende yaşamanın kısaca böyle bir şey olduğu olurdu.


Eyüp bundan daha iyisini biliyordu. Biz de öyle; ikilem bu yüzden.


Çarşamba


20 Ekim


Tanrı’nın İyiliği


Romalılar 3:1–4 ayetlerini oku. En yakın bağlamda konu Allah’ın antlaşma halkından bazılarının sadakatsizliği olsa da, Pavlus’un burada bahsettiği daha büyük mesele nedir? Pavlus Allah hakkında ne diyor?


Mezmur 51:4 ayetinden alıntı yapan Pavlus, Rabb’in Kendisinin “sözlerinde doğru çıkacağını ve yargılandığında davayı kazanacağını” söylüyor (Rom. 3:4). Sunulan fikir Kutsal Yazılar’da çeşitli yerlerde ortaya çıkan bir temadır. Teodise (Tanrı’nın iyiliği/haklı çıkarılması) olarak adlandırılır, kötülük karşısında Allah’ın iyiliğinin anlaşılması sorunudur. Tüm hafta boyunca işlediğimiz, binlerce yıllık bir sorudur. Aslında büyük mücadelenin tamamı gerçekten teodisedir. Dünyada ortaya çıkan kötülüklere rağmen, insanların önünde, meleklerin önünde, tüm evrenin önünde Allah’ın iyiliği gösterilecektir.


“Uzun zamandır süren mücadeledeki her gerçek ve yanılgı sorusu artık açıklığa kavuşmuştur. İsyanın sonuçları, ilahî kuralları bir kenara atmanın meyveleri, yaratılan tüm akıllı varlıkların gözleri önüne serilmiştir. Allah’ın yönetiminin aksine, Şeytan’ın egemen oluşunun sonuçları, tüm evrene sunulmuştur. Şeytan’ın kendi işleri onu mahkûm etmiştir. Allah’ın bilgeliği, O’nun adaleti ve O’nun iyiliği, bütünüyle kanıtlanmış olarak ayakta durmaktadır. O’nun büyük mücadeledeki tüm ilişkilerini, Kendi halkının ebedî iyiliği ve Kendi yarattığı tüm dünyaların iyiliği için yürüttüğü görülmüştür.”—Ellen G. White, Büyük Mücadele, s. 670, 671 [Sevginin Zaferi, s. 146].


Günah ve acı dolu bir dünyaya batmış olarak bunu şu anda anlamamız zor olsa da (bizim için bile zorsa, Eyüp’ün ne düşünmüş olabileceğini hayal edin), her şey bittiğinde Allah’ın insanlara, Şeytan’a ve günaha karşı olan yaklaşımlarındaki iyiliğini, adaletini, sevgisini ve doğruluğunu görebileceğiz. Bu, dünyada meydana gelen her olayın iyi olduğu anlamına gelmez; açıkça görülüyor ki, öyle değil. Bu yalnızca, Allah’ın günahla mümkün olan en iyi yolla ilgilenmekte olduğu anlamına gelir; bu korkunç tecrübe sona erdiğinde ise “Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrı, Senin işlerin büyük ve şaşılası işlerdir. Ey ulusların kralı, Senin yolların doğru ve adildir!” (Vahiy 15:3) diye haykırabileceğiz.


Şimdi bile, dayanılmaz görünen denemelerin arasında bile, Allah’ı övmek neden çok önemli?


Perşembe


21 Ekim


EK ÇALIŞMA: Hristiyan bir yazar ve inanç savunucusu olan C. S. Lewis, karısının ölümünü ve bu ölümü kabullenmekte yaşadığı zorluğu anlatan bir kitap yazdı. Kitabında şöyle yazdı:


“Allah’a inanmayı bırakma tehlikesi altında değilim (sanırım). Gerçek tehlike, O’nun hakkında böyle korkunç şeylere inanmaya başlamak. Korktuğum sonuç ‘Demek ki Tanrı yokmuş’ noktasına ulaşmak değil, ‘Demek ki Tanrı gerçekte böyleymiş. Artık kendini kandırma’ demek.”—A Grief Observed [Bir Kederin İncelemesi], s. 6, 7. Eyüp’ün de boğuştuğu soru buydu. Gördüğümüz üzere, o Allah’ın varlığından hiçbir zaman şüphe duymadı; onun boğuştuğu soru Allah’ın karakteriydi. Eyüp Rabb’e sadakatle kulluk etmişti. Eyüp “iyi” bir insan olmuştu. Bu yüzden başına gelenleri hak etmediğini biliyordu. Dolayısıyla, Allah’a inanan birçok kişinin felâketlerin ortasında sorduğu soruyu soruyordu: Allah gerçekten nasıldır? Büyük mücadele de tamamen bununla ilgili değil mi? Soru Allah’ın varlığı hakkında değil, O’nun karakteri hakkında. Ve büyük mücadelenin çözümünde çok fazla şeyin etkisi olsa da, Allah’ın Oğlu İsa’nın “bizim için kendisini güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak Tanrı’ya sunduğu” (Ef. 5:2) çarmıhtaki ölümü, Yaratıcımız’ın gerçek karakterini evrene her şeyden daha çok göstermiştir. Çarmıh bize Allah’ın hepimizin güvenebileceği bir Tanrı olduğunu gösteriyor.


TARTIŞMA SORULARI:


Allah’a inanmayanlar açısından acılar sorunu üzerinde düşün. Gördüğümüz üzere, onlar imanlıların felâketlerle karşılaştıklarında boğuştuğu soruyla boğuşmak zorunda değil. Öte yandan, bir kez cevap almak, bir kez çözüm bulmak için nasıl bir umutları olabilir? Bu dünyada bizim de yaşadığımız bunca şeyi yaşamayı, sonra her şeyin mezarda bittiğine, ötesinde hiçbir şey olmadığına inanmayı hayal edin. Birçok inançsız insanın hayattan umudunu kesmesine veya hayata hiçbir anlam verememelerine şaşmamalı. Dünyevî literatür onların her şeyin ne kadar da anlamsız olduğuna dair haykırışları ve itirazlarıyla dolu. Öyleyse, geride bir takım zor sorular kalsa da, burada çektiğimiz acıların ortasında dahi imanımızdan nasıl umut çıkarabiliriz?


Allah’ın sevgisine ve O’nun karakterinin nasıl olduğuna dair bize verilen en güçlü açıklama olan Çarmıh üzerinde, şu anda düşünmek bizim için neden çok önemli? Acılara, felâketlere, anlaşılmaz kötülüklere battığımız zaman, Çarmıh bize Allah’ın karakteri hakkında ne söylüyor? Çarmıh gerçeğini her zaman göz önünde bulundurduğumuzda, şimdi karşılaştığımız şeylerin nihaî sonuçlarına ilişkin kendimiz için ne gibi umutlar çıkarabiliriz?


Cuma


*22–28 Ekim


Günü Lanetle


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Eyüp 3:1–10, Yuhanna 11:11–14, Eyüp 6:1–3, 7:1–11, Yakup 4:14, Eyüp 7:17–21, Mezmur 8:4–6.


HATIRLAMA METNİ: “Rabbimiz ve Tanrımız! Yüceliği, saygıyı, gücü almaya layıksın. Çünkü her şeyi Sen yarattın; hepsi senin isteğinle yaratılıp var oldu” (Vahiy 4:11).


Eyüp’ün hikâyesini okurken, iki belirgin avantajımız var: birincisi, hikâyenin nasıl bittiğini bilmek, ikincisi ise arka planı, sahnenin gerisinde süren evrensel çatışmayı bilmek.


Eyüp bunların hiçbirini bilmiyordu. Onun tek bildiği, hayatında geçinip giderken aniden felâket ardına felâketin, facia üstüne facianın üzerine çullandığıydı. Bundan sonra da “doğudaki insanların en zengini” (Eyüp 1:3) olan bu adam kül yığını içinde yas tutmaya ve kederlenmeye mecbur edilmişti.


Eyüp kitabını işlemeye devam ederken, Eyüp’ün yaşadığı kızgınlığı, kafa karışıklığını ve kederi daha iyi anlamamıza yardımcı olması için, kendimizi onun yerine koymaya çalışalım. Aslında bir bakıma bu bizim için pek zor olmamalı, değil mi? Bu bizim Eyüp’ün yaşadıklarını yaşadığımız anlamına gelmez, ama düşmüş bir dünyada insan bedeninde doğanlar olarak, özellikle de Rabb’e sadakatle kulluk etmek ve O’nun gözünde doğru olanı yapmak istediğimiz zamanlarda, başımıza gelen felâketlerin ve acıların getirdiği kafa karışıklığını aramızda kim bilmez ki?


*29 Ekim Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

23 Ekim


O Gün Yok Olsun


Eyüp’ün yerinde olduğunuzu hayal edin. Anlaşılmaz bir şekilde hayatınız, uğrunda çalıştığınız her şey, tüm başardıklarınız, Allah’ın size verdiği tüm bereketler yerle bir oluyor. Bu gerçekten hiç mantıklı gelmiyor. Ortada, iyi veya kötü, hiçbir sebep görünmüyor.


Yıllar önce bir okul otobüsü yoldan çıktı ve birçok çocuk öldü. Bir ateist bu konuda, anlamsız, amaçsız ve yönsüz bir dünyada böyle şeylerin beklenebileceğini söyledi. Böyle bir felâketin anlamı yok çünkü dünyanın kendisi anlamsız.


Fakat gördüğümüz üzere, böyle bir cevabın Allah’a inananlar için geçerliliği yok. Rabb’in sadık bir izleyicisi olan Eyüp için de bir geçerliliği yoktu. Peki cevap neydi, bu olayın açıklaması neydi? Eyüp’ün bir cevabı yoktu. Onun elindeki yalnızca çok büyük bir keder ve kaçınılmaz olarak ona eşlik eden bütün sorulardı.


Eyüp 3:1–10 ayetlerini oku. Eyüp kederini burada ilk olarak nasıl ifade ediyor? Onun söylediklerini kendimizle hangi şekilde bağdaştırabiliriz?


Hayat tabi ki Allah’ın bir armağanıdır. Biz yalnızca Allah bizi yarattığı için varız (Elç. 17:28, Va. 4:11). Başlı başına varoluşumuz, modern bilimi şaşkına çeviren bir mucizedir. Aslında bilim adamları “hayat”ın tanımının ne olduğu, hatta nasıl ortaya çıktığı, daha da önemlisi neden ortaya çıktığı konusunda tümüyle fikir birliği içinde bile değiller.


Gerçi ümitsizlik anlarında kim hayatın değerli olup olmadığını sorgulamamıştır ki? Şu anda talihsiz intihar vakaları hakkında konuşmuyoruz. Daha ziyade, Eyüp gibi hiç doğmamış olmayı dileyebileceğimiz zamanlara ne demeli?


Antik Yunan filozoflarından biri, ölüm haricinde bir kişinin başına gelebilecek en iyi şeyin hiç doğmamış olmak olduğunu söylemişti. Yani, hayat o kadar olabilir ki, hiç var olmasaydık daha iyi olurdu ve bu düşmüş dünyada insan hayatıyla birlikte gelen kaçınılmaz ızdıraptan korunmuş olurduk.


Hiç Eyüp’ün burada hissettiği gibi hissettin mi; yani hiç doğmamış olmayı diledin mi? Yine de, sonunda ne oldu? Tabi ki, daha iyi hissettin. Öyleyse, en zor anlarımızda bile, işlerin düzeleceğine dair umudumuzun ve beklentimizin olduğunu hatırlamak bizim için ne kadar da önemli.


Pazar


24 Ekim


Mezarda Dinlenmek


Eyüp 3:11–26 ayetlerini oku. Eyüp burada ne diyor? Ağıtına nasıl devam ediyor? Ölümle ilgili ne söylüyor?


Zavallı Eyüp’ün yaşadığı korkunç acıyı biz ancak hayal edebiliriz. Tüm malvarlığının yok edilmiş olması ve sağlığını kaybetmesi ne kadar zorsa, Eyüp bir de tüm çocuklarını kaybetti. Hepsini. Bir çocuk kaybetmenin acısını hayal etmek bile yeteri kadar zor. Eyüp hepsini kaybetti. Üstelik onun on çocuğu vardı! Ölmeyi dilemiş olmasına şaşmamalı. Tekrar, Eyüp’ün arka planda olanlar hakkında hiçbir fikri yoktu, gerçi bilse de kendini daha iyi hissetmezdi, değil mi?


Yine de Eyüp’ün ölüm hakkında söylediklerine dikkat edin. Ölmüş olsaydı, ne olacaktı? Cennette mutluluk mu? Allah’ın huzurunda olmanın sevinci mi? Meleklerle birlikte lir çalmak mı? Burada böyle bir teolojiden eser yok. Aksine, Eyüp ne diyor? “Çünkü şimdi huzur içinde yatmış, uyuyup dinlenmiş olurdum” (Eyüp 3:13).


Vaiz 9:5 ve Yuhanna 11:11–14 ayetlerini oku. Eyüp’ün söyledikleri, Kutsal Kitap’ın ölümden sonra ne olduğuna ilişkin öğrettiklerine nasıl uyuyor?


Burada, Kutsal Kitap’ın en eski kitapçıklarından birinde, “ölülerin durumu” diye adlandırdığımız öğretiye ilişkin belki de en eski ifadeyi görüyoruz. Eyüp’ün bu noktada istediği tek şey “dinlenmek”ti. Hayat birden bire o çok kadar zorlaşmış ve o kadar çok acı verici olmuştu ki, mezarda huzurlu bir dinlenme olarak bildiği şeyi, yani ölümü özlemişti. O kadar üzgündü, o kadar incinmişti ki, felâketler gelmeden önceki hayatında tattığı tüm sevinçleri unutmuş, daha doğarken ölmüş olmayı dilemişti.


Hristiyanlar olarak, kesinlikle gelecek için harika vaatlere sahibiz. Aynı zamanda, mevcut acıların ortasında, geçmişte yaşadığımız iyi zamanları hatırlayıp onlardan rahatlık ve teselli almayı nasıl öğrenebiliriz?


Pazartesi


25 Ekim


Başkalarının Acısı


Eyüp, 3. bölümde kaydedilen ilk ağıtını bitirdi. Sonraki iki bölümde, arkadaşlarından biri olan Elifaz Eyüp’e bir ders veriyor (buna gelecek hafta geri döneceğiz). 6. ve 7. bölümlerde, Eyüp acısı hakkında konuşmaya devam ediyor.


“Keşke kederim bir kere tartılsa ve felâketimle beraber teraziye konsa! Çünkü şimdi denizlerin kumundan daha ağır olurdu” (Eyüp 6:2, 3–KM). Eyüp burada acısını nasıl ifade ediyor?


Bu resim bize Eyüp’ün acısını nasıl algıladığı hakkında bir fikir veriyor. Eğer denizin tüm kumları terazinin bir tarafına, onun “kederi” ve “felâketi” diğer tarafına konsa, onun acıları tüm kumlardan daha ağır gelirdi.


Eyüp’ün acısı kendisi için bu kadar gerçekti. Ve bu sadece Eyüp’ün acısıydı, başkasının değil. Bazen “tüm insanî acıların toplamı” fikrini duyuyoruz. Ancak aslında bu gerçeği ifade etmiyor. Biz gruplar halinde acı çekmiyoruz. Başkasının değil, yalnızca kendi acımızı çekiyoruz. Biz yalnızca kendi acımızı, kendi kederimizi biliyoruz. Eyüp’ün acısı ne kadar büyük olsa da, herhangi birinin bilebileceğinden daha büyük değildi. Bazı iyi niyetli insanlar başka birisine “acını hissediyorum” diyebilir. Hissetmiyorlar; hissedemezler. Tüm hissettikleri başka birinin acısına karşılık olarak duyabilecekleri kendi acılarıdır. Ama bu sadece ve her zaman kendi acılarıdır, diğer kişinin değil.


İnsan kaynaklı olsun olmasın, birçok ölüme neden olan felâketlerin haberlerini alıyoruz. Ölü ve yaralı sayısı bizi şok ediyor. Böyle büyük bir acıyı zor hayal edebiliriz. Fakat Eyüp’te olduğu gibi, Aden Bahçesi’ndeki Adem ile Havva’dan dünyanın sonuna kadar günahkâr insanlığın her olayında olduğu gibi, gelmiş geçmiş tüm günahkâr varlıklar ancak kendi acılarını bilebilirler, daha fazlasını değil.


Tabi ki kişisel acıları asla küçümsemek istemiyoruz ve Hristiyanlar olarak elimizden gelen her zaman ve her yerde acının azaltılmasına yardımcı olmaya çağrıldık (bkz. Yakup 1:27, Matta 25:34–40). Yine de, dünyada ne kadar acı olursa olsun, hiçbir günahkâr insan bir kişinin çekebileceğinden daha fazla acıyı çekmeyeceği için ne kadar müteşekkir olsak azdır. (Sadece bir istisna var; 12. derse bakın).


İnsanî acıların sadece her bir bireyle sınırlandırılmış olması fikri üzerinde biraz daha düşün. Bu, sıkıntı verici insanî acılar konusuna başka bir yönden bakmana (olursa) nasıl yardımcı olur?


Salı


26 Ekim


Dokumacının Mekiği


Aşağıdaki konuşmayı hayal edin. İki kişi tüm insanlığın kaderi olan ölümden şikâyet ediyor. Yani, ne kadar iyi hayatlar yaşarlarsa yaşasınlar, ne başarırlarsa başarsınlar, hayat mezarda son bulacak.


Metuşelah bir arkadaşına “Evet” diye sızlandı. “En fazla 800–900 yıl yaşıyoruz, sonra ölüyoruz. Sonsuzluğun yanında 800 veya 900 yıl nedir ki?” (Bkz. Yaratılış 5).


Bugün bizim için yüzlerce yıl yaşamanın nasıl olabileceğini hayal etmek zor olsa da (Metuşelah, oğlu Lemek doğduğunda 187 yaşındaydı ve bundan sonra 782 yıl daha yaşadı), tufandan önce yaşayanlar bile ölüm gerçeğiyle karşılaşınca kendilerine kısa gibi görünen hayatın süresinden şikâyet etmiş olmalılar.


Eyüp 7:1–11 ayetlerini oku. Eyüp neden şikâyet ediyor? Ayrıca bkz. Mez. 39:5, 11; Yakup 4:14.


Eyüp’ün ölümden gelecek rahatlık ve teselliyi aradığını henüz görmüştük. Şimdi ise hayatın nasıl çabucak geçip gittiğine hayıflanıyor. Kısaca, hayatın zor, acı ve zahmetle dolu olduğunu ve ardından öldüğümüzü söylüyor. Burada sık sık karşılaştığımız bir muamma var: hayatın çok üzüntülü ve sefil olduğu zamanlarda bile nasıl çabucak akıp gittiğinden şikâyet ediyoruz.


Yedinci Gün Adventisti bir kadın, depresyonla mücadelesi, hatta intihar düşünceleri hakkında bir makale yazdı. Şöyle diyordu: “En kötüsü de, hayatımı ‘altı yıl uzatmama’ yardım edeceği kanıtlanmış bir yaşam biçimini sürdüren bir Adventist idim.” Bu pek anlam ifade etmiyordu. Tabi ki, acı ve ızdırap zamanlarında birçok şey anlamsız gözükür. Bazen, acılarımızın ortasında akıl ve mantık bir yana gider ve tek bildiğimiz acımız ve korkumuz olur, üstelik hiçbir umut görmeyiz. Gerçekten daha iyi bilen Eyüp bile (Eyüp 19:25) umutsuzluk içinde haykırdı: “Ey Tanrı, yaşamımın bir soluk olduğunu anımsa, gözüm bir daha mutluluk yüzü görmeyecek” (Eyüp 7:7). Ölüm ihtimaline daha önce hiç bu kadar yakın olmayan Eyüp, o anki yaşamı ne kadar perişan olursa olsun, varlığının ne kadar kısa süreli olduğundan şikâyet ediyordu.


İlk Günah, ölüm ve diriliş vaadi hakkındaki anlayışın, hayatının ne kadar hızlı geçtiğine dair soruya bakış açını nasıl şekillendirmeli?


Çarşamba


27 Ekim


“Mah Enoş?” (İnsan Nedir?)


Kendimizi tekrar Eyüp’ün yerine koyalım. Allah tüm bu şeyleri bana neden yapıyor, ya da bunların başıma gelmesine neden izin veriyor? Eyüp büyük resmi görmüş değil. Nasıl görebilir? O sadece etrafında olanları ve kendi başına gelenleri biliyor ve bunlardan hiçbir şey anlamıyor. Kim benzer bir durumda olmamıştır ki?


Eyüp 7:17–21 ayetlerini oku. Eyüp burada ne ifade ediyor? Hangi soruları soruyor? Durumunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu sorular neden çok şey ifade ediyor?


Bazı âlimler Eyüp’ün Mezmur 8:4–6 ayetlerindeki ifadeleri alaya aldığını ileri sürmüşlerdir: “İnsan nedir ki, Sen onu anasın? Âdemoğlu nedir ki, sen onu arıyasın? Onu meleklerden biraz aşağı kıldın, izzet ve hürmet tacını da ona giydirdin. Ellerinin işleri üzerine ona saltanat verdin; bütün şeyleri [...] onun ayakları altına koydun” (KM; ayrıca bkz. Mez. 144:3, 4). Sorun şu ki, Eyüp kitapçığı Mezmurlar’dan çok daha önce yazılmıştı. Öyleyse bu durumda, belki de mezmurcu Eyüp’ün ağıtına cevap yazmıştır.


Her iki durumda da, “Mah enoş?” (İnsan nedir?) sorusu, sorabileceğimiz en önemli sorulardan biridir. Biz kimiz? Neden buradayız? Hayatlarımızın anlamı ve amacı nedir? Eyüp’ün durumunda, Allah’ın kendisini “hedef aldığına” inandığı için, Allah’ın neden kendisiyle uğraştığını merak ediyor. Allah çok büyüktür, O’nun yarattığı evren çok geniştir; Eyüp’le neden uğraşsın ki? Allah neden herhangi birimizle uğraşıyor ki?


Yuhanna 3:16 ve 1. Yuhanna 3:1 ayetlerini oku. Bu ayetler Allah’ın insanlıkla neden iletişim kurduğunu anlamamıza nasıl yardımcı oluyorlar?


“Yuhanna Baba’nın bizim mahvolan neslimize karşı sevgisinin yüksekliğini, derinliğini ve genişliğini gördüğünde, hayranlık ve saygıyla doldu. O bu sevgiyi ifade edecek uygun kelimeleri bulamıyor, fakat tüm dünyayı bunu görmeye çağırıyor: ‘Bakın, Tanrı çocukları olarak bilinelim diye, Baba bizlere nasıl bir sevgi gösterdi.’ Bu insana ne kadar da büyük bir değer veriyor! Günah nedeniyle insanoğulları Şeytan’ın tebaası oldular. Mesih’in sonsuz fedakârlığıyla ve O’nun adına imanla, Adem oğulları Allah’ın oğulları olurlar. Mesih, insan doğasına bürünerek, insanlığı yüceltiyor.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar] 4. cilt, s. 563.


Perşembe


28 Ekim


EK ÇALIŞMA: “Eşi benzeri görülmemiş bir şekilde bilim ve akılla aydınlatılmış bir çağda, Hristiyanların ‘iyi haberi’ gitgide daha az ikna edici olan fizikötesi bir yapı, birinin hayatını üzerine inşa edebileceği daha az sağlam bir temel ve psikolojik olarak daha az gerekli bir hale geldi. Tüm olay örgüsünün bütünüyle ihtimal dışı olduğu acı verici bir şekilde açığa çıkıyordu: Sonsuz ve ölümsüz Tanrı, belirli bir tarihsel zamanda ve yerde aşağılanarak idam edilmek üzere birden bire belirli bir insana dönüşmüştü. Tek ve kısa bir hayatın iki bin yıl önce, anlaşılamaz ölçüde geniş ve gayrişahsî evrendeki milyarlarca yıldızın arasından sadece birinin etrafında dönen, nispeten önemsiz bir parça olduğunu artık bildiğimiz bir gezegen olan dünyada, gözlerden uzak ve ilkel bir ulusun içinde yaşanmış olması, böylesine sıradan bir olayın muazzam bir evrensel veya sonsuz anlamının olduğu, mantıklı insanlar için artık ikna edici bir inanç olmamalı. Tüm evrenin, uçsuz bucaksız genişliğinin küçücük bir kısmıyla ilgilenmesi tamamen mantık dışıydı; o da herhangi bir “ilgisi” olduğunu varsayarsak. Tüm inanç açıklamalarının alenen, deneysel ve bilimsel olarak teyit edilmesine yönelik güncel taleplerin ışığı altında, Hristiyanlığın özü çürütülmüştür.”—Richard Tarnas, Passion of the Western Mind [Batılı Düşüncenin Tutkusu], (New York: Ballantine Books, 1991), s. 305. Bu düşüncedeki sorun nedir? Yazar neyi gözden kaçırıyor? Bu alıntı, “bilimin ve aklın” Allah’ın ve O’nun bize olan sevgisinin gerçekliğine ilişkin bilebileceklerinin sınırları hakkında bize ne öğretiyor? Bu, açıklanan gerçeğe, yani insanî “bilimin ve aklın” kendi kendilerine ulaşamayacakları gerçeğe duyulan ihtiyaç hakkında bize ne gösteriyor?


TARTIŞMA SORULARI:


Bir Hristiyan olarak “İnsan nedir” sorusunu nasıl cevaplardın? Senin cevabın Kutsal Kitap’ın Tanrısı’na inanmayanlarınkinden nasıl farklı olurdu?


Cormac McCarthy “Ölülerin ölümün ötesinde olduğu ne kadar da kesin” diye yazdı. “Ölüm yaşayanların yanlarında taşıdıkları bir şey.” Ölümden sonra ne olduğuna ilişkin anlayışımız, ölmüş olan sevdiklerimizle ilgili olarak bize neden teselli vermeli? Onların huzur içinde dinlendiğini, hayatın birçok acı ve sorunlarından kurtulduğunu bilmekten hiç olmazsa bir miktar teselli alamaz mıyız?


Sence neden birçok insan en feci şartlarda bile, hayatın ne kadar kötü olduğuna bakmadan, hayata sımsıkı sarılıyorlar?


Çarmıh’ın bize insanlığın değeri, hatta bir tek hayatın değeri hakkında ne öğrettiğini tartışın.


Cuma


*29 Ekim–4 Kasım


Lanet Sebepsiz mi?


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Mez. 119:65–72; Eyü. 2:11–13; Eyü. 4:1–21; Rom. 3:19, 20; 1Ko. 3:19; İbr. 12:5; Mat. 7:1.


HATIRLAMA METNİ: “Tanrı karşısında insan doğru olabilir mi? Kendisini yaratanın karşısında temiz çıkabilir mi?” (Eyüp 4:17).


Geçen hafta kendimizi, en azından olabildiği ölçüde, Eyüp’ün yerine koymanın önemini vurguladık. Bir bakıma bu çok zor olmamalı, zira hepimiz oradan geçtik; yani bir ölçüde hepimiz kendimizi anlamsız ve kesinlikle adaletsiz gözüken acılara gömülmüş olarak bulduk.


Dersin kalan kısmında bu bakış açısını devam ettirmeye çalışırken, hikâyedeki diğer insanların, yani Eyüp’ün acısını ve yasını paylaşmaya gelen adamların bakış açılarını bulmamız da gerekiyor.


Bu da çok zor olmamalı. Aramızda kim başkalarının acısını görmedi ki? Kim diğerlerinin acılarını ve kayıplarını teselli etmeye çalışmadı ki? Acıları bizim de kalplerimizi parçalayan kişilere söylenecek doğru sözleri bulmaya çalışmanın ne demek olduğunu kim bilmez?


Aslında Eyüp kitabının büyük bölümü, Eyüp’le bu adamlar arasında geçen, kendilerine çoğunlukla mantıklı gelmeyen şeylere anlam vermeye çalıştıkları konuşmalardan oluşmaktadır: sevgi dolu, güçlü ve önemseyen Allah tarafından yaratılmış bir dünyadaki bitmek bilmeyen insanî acılar ve felaketler.


*5 Kasım Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

30 Ekim


Büyük Sorular


Eyüp kitabındaki olayların büyük kısmı ilk iki bölümde geçer. Burada gökle yer arasındaki perde kaldırılmış ve aksi halde bizden gizli kalacak olan tamamen farklı bir gerçeklik boyutuna bakmamız sağlanmıştır. Teleskoplarımız evrenin bizden ne kadar ötesini görebilse de, binlerce yıl önce, muhtemelen bugünkü Suudi Arabistan’da yer alan bir çölde yazılmış olan bu kitapta bize gösterilenleri açıklayabilmenin yanına bile yaklaşamadılar. Eyüp kitapçığı ayrıca doğaüstü âlemin, yani Allah’ın ve meleklerin âleminin, üzerinde yaşadığımız doğal dünyayla ne kadar yakından bağlantılı olduğunu gösteriyor.


İlk iki bölümden sonra, Eyüp kitapçığının büyük kısmı TV dünyasında “konuşan kafalar” diye adlandırılan diyaloglardan oluşur. Bu durumda konuşan kafalar Eyüp ve hayatın ağır meselelerini, yani ilahiyat, acı, felsefe, iman, yaşam ve ölüm konularını konuşmaya gelen adamlar oluyor.


Eyüp’ün başına gelen her şeyi düşündüğümüzde, neden olmasın? Hayatın sıradan olaylarına ve günden güne yaşama meşgalesine kapılarak, büyük ve önemli soruların ne olduğunu unutmak kolaydır. Bizi ruhsal uyuşukluğumuzdan uyandırıp önemli sorular sormaya başlatmak için, bizim ya da başkalarının başına gelen bir felâket gibisi yoktur.


Mezmur 119:65–72 ayetlerini oku. Mezmurcu ne diyor?


Mezmurcu, kendisini etkileyen denemelerden çıkan iyiliği görebiliyordu. Kimi zaman, denemeler bizi ya Rabb’e geri yönlendirerek ya da bizi daha en başta O’na getirerek, kesinlikle gizli birer bereket olabilirler. Hayatlarında bir kriz noktasına gelip, ancak o zaman ya Allah’a geri dönen ya da ilk defa kendini O’na teslim eden kişilerin hikâyelerini kim duymamıştır ki? Denemeler ne kadar korkunç ve feci olsa da, bazen zamanla görebileceğimiz gibi iyilik için kullanılabilirler. Diğer zamanlarda nedensiz ve anlamsız gözükürler.


Geçmiş denenmelere bakıp, onlardan çıkan iyi şeyleri görmeyi nasıl başarabildin? Hiçbir iyilik getirmeyen denemelerle nasıl başa çıkıyorsun?


Pazar


31 Ekim


Masumlar Ne Zaman Mahvoldu?


Eyüp 2:11–13 ayetlerini oku. Bu kısım Eyüp’ün arkadaşlarının onun durumunu nasıl gördüğü hakkında bize ne diyor?


Bu adamlar Eyüp’ün başına gelenleri duyduklarında “sözleştiler” (Eyüp 2:11–KM); yani bir araya gelip arkadaşlarını görmeyi tasarladılar. Ayetler gördüklerinden şaşkına döndükleri ve onunla birlikte yas tutmaya başladıkları fikrini veriyor.


Metnin anlatımına göre, hiçbir söz söylemeden sessizce oturdular. Sonuçta, Eyüp’ün durumunda olan birisine ne söyleyebilirsiniz ki? Ancak ilk olarak Eyüp şikâyetlerini anlatmaya başlayıp konuştuğu zaman, bu adamların söyleyeceği çok şey vardı.


Eyüp 4:1–11 ayetlerini oku. Elifaz’ın Eyüp’e söylediklerinin ana fikri neydi?


Yas danışmanlığı üzerine bir kitaba iyi bir açılış yazılırsa, herhalde Elifaz’ın buradaki sözlerini içerirdi. Açılış bölümüne şu başlık verilebilirdi: “Kederli Bir Cana Söylenmemesi Gerekenler.” Her ne kadar bu adamların Eyüp’ün duygularını paylaştıkları anlaşılsa da, bu duygudaşlık ancak bir yere kadardı. Anlaşılan Elifaz için teolojik saflık basit bir teselliden daha önemliydi. Eyüp’ün çektiği sıkıntıları çeken bir kişinin yanına birinin gelip, esasen “Eh, sen bunu hak etmiş olmalısın, zira Allah adildir ve sadece kötüler böyle acı çeker” dediğini hayal etmek zor.


İnsan Eyüp’ün durumunda vaziyetin böyle olduğunu düşünse bile, bunu ona söylemenin ne yararı olurdu? Farz edin ki, aşırı hız yapan bir şoför trafik kazası geçirdi ve tüm ailesini kaybetti. Birisinin hemen onun yanına gidip, kederli adama o anda Tanrı seni hız yaptığın için cezalandırıyor dediğini düşünebiliyor musunuz? Elifaz’ın sözlerindeki sorun sadece şaibeli teolojisi değildi; daha büyük sorun, onun Eyüp’e ve yaşadıklarına karşı gösterdiği duyarsızlıktı.


İnsanların acı ve kayıpların arasında seni teselli ettiği bir zaman hakkında düşün. Ne söylediler? Bunu nasıl söylediler? Bu tecrübeden, birini teselli etme durumunda kaldığında sana yardım edebilecek ne öğrendin?


Pazartesi


1 Kasım


Bir Adam ve Onun Yaratıcısı


Elifaz giriş sözleriyle kesinlikle hiçbir nezaket ve sempati ödülü alamazdı. Esasen şunları söylüyordu: her şey yolunda giderken Eyüp için başkalarına ışık ve tesellici olmak kolaydı. Fakat şimdi kötülük kendi başına gelince “yılgınlığa düşüyor”du. Ancak öyle olmamalıydı. Allah adildir, dolayısıyla başımıza gelen kötülük hak edilmiştir.


Eyüp 4:12–21 ayetlerini oku. Elifaz Eyüp’e başka hangi tezi sunuyor?


Burada görülebilecek birçok etkileyici şey var, bu adamların, daha İsrail ulusunun doğuşundan önce, Allah’ın doğasını ve karakterini nasıl anladıkları bunlardan biri. Bu tüm kitap bize, gerçekten de ataların ve daha sonra İsraillilerin dışında başkalarının da Rab hakkında bir şeyler bildiklerini gösteriyor. Hatta burada Elifaz’ı Allah’ın karakterini savunmaya çalışırken görüyoruz.


Elifaz’ın “gece rüyalarında” duydukları, birçok yönden çok sağlam teolojiydi (bkz. Mez. 103:14; Yşa. 64:7; Rom. 3:19, 20). Biz insanlar kildeniz, geçiciyiz ve bir güve kadar kolay ezilebiliriz. Tabi ki bir de, hangi adam veya kadın Allah’tan daha doğru olabilir?


Öte yandan, Elifaz’ın sözleri basmakalıp ve yersizdi. Mesele Eyüp’ün Allah’tan daha iyi olup olmadığı değildi. Eyüp’ün şikâyeti bu değildi. O daha çok ne kadar feci durumda olduğunu ve ne kadar acı çektiğini söylüyordu, her nasılsa Allah’tan daha doğru olduğunu değil.


Ne var ki, anlaşılan Elifaz Eyüp’ün söylediklerinden bunları çıkarmıştı. Sonuçta, Allah adilse ve kötülük sadece kötülerin başına geliyorsa, demek ki Eyüp başına gelenleri hak edecek bir şey yapmıştı. Bu yüzden Eyüp’ün şikâyetleri haksızdı. Elifaz Allah’ı savunma hevesiyle Eyüp’e ders vermeye başlıyor. Allah hakkında bir tür bilgelik birikimine sahip olduğuna inanmasının yanında, Elifaz’ın bir şeyi daha vardı: duruşuna dayanak sağlayan bir çeşit doğaüstü vahiy. Ancak tek sorun, savunduğu duruşun konuyu gözden kaçırmasıydı.


Bu olaydan, bir duruşta haklı olsak bile onu en işe yarar ve en telâfi edici şekilde ifade edemeyebileceğimiz konusunda ne öğrenebiliriz?


Salı


2 Kasım


Aptalın Kök Salması


  1. bölümde, Elifaz savına devam ediyor. Söylediklerinin çoğu önceki bölümde söyledikleriyle aynı: kötülük ancak kötülerin başına gelir. Bunun doğru olmadığını bilen ve mevcut durumunu hak etmemiş olan Eyüp’e bu sözlerin nasıl hissettirmiş olabileceğini düşünün.

Fakat burada bir sorun var: Elifaz’ın burada söylediklerinin hepsi yanlış değil. Aksine, bu düşüncelerin birçoğu Kutsal Kitap’ın diğer bölümlerinde tekrarlanıyor.


Aşağıdaki ayetler Eyüp 5. bölümde ifade edilen duyguları nasıl yansıtıyor?


Mez. 37:10


Özd. 26:2


Luk. 1:52


1Ko. 3:19


Mez. 34:6


İbr. 12:5


Hoş. 6:1


Mez. 33:19


Kutsal Kitap’taki bu örnekler, 1. Yuhanna 2:16 ayetinde sayılan dünyevî değerlere göre yaşayan kişilerle bir araya geldiğimizde dikkatli olmamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Dikkatli olmamız gerekmediğini veya dünyanın günahkâr ilkelerine kapılma tehlikesi olmadığını düşünmek, kendimizi kandırmak olur. Öte yandan, başkalarının yaşam tarzından olumsuz etkilenmemek için onlardan saklanırsak, başkalarına ne faydamız olur?


Bu bilgece ve dengeli tavsiyeyi unutmayın: “Şimdi, Hristiyan olma iddiasındakiler, ihtida etmemişlerle görüşmeyi reddedecek ve onlarla hiçbir şekilde iletişimde olmamaya mı çalışacaklar? Hayır, onlarla birlikte olmalılar, dünyadan olmayarak dünyada olmalılar, fakat onların hayat tarzlarını paylaşmamalı, onlardan etkilenmemeli ve kalplerini onların alışkanlık ve uygulamalarına açmamalılar. İlişkileri tamamen başkalarını Mesih’e çekme amaçlı olmalı.”—Ellen G. White, Selected Messages [Seçme Mesajlar], 3. kitap, s. 231.


Adventist olmayan kaç arkadaşın var? İlişkinizin niteliği nedir? Kim kimi daha fazla etkiliyor, sen mi onları yoksa onlar mı seni?


Çarşamba


3 Kasım


Yargıda Acele Etmek


Elifaz’ın Eyüp’e söylediklerinin çoğu doğruydu. Yani o Kutsal Kitap’ın daha sonraki kısımlarında ifade edildiğini gördüğümüz birçok doğru noktaya değindi. Fakat yine de, Eyüp’e verdiği cevapta son derecede yanlış bir şey vardı. Sorun söylediği şeyden çok, içinde söylediği bağlamdaydı. Söylediği şey doğruydu, fakat o durumda geçerli değildi. (Gelecek haftanın dersine bakın.)


Dünyamız karmaşık bir yer. Bir duruma bakıp, uygun olacağını düşündüğünüz birkaç basmakalıp söz, hatta Kutsal Kitap ayeti söyleyivermek kolay. Belki de uygunlar. Fakat genelde değiller. Ellen G. White’ın başımıza gelen şeyleri nasıl kendi başımıza getirdiğimize dair şu sözlerine bakın. “Kutsal Kitap’ın en açıkça öğrettiği gerçek, yaptıklarımızın bizim ne olduğumuzun sonucu olduğudur. Hayatın tecrübeleri büyük ölçüde kendi düşüncelerimizin ve davranışlarımızın ürünüdür.”—Education [Eğitim], s.146.


Bu derin ve önemli bir gerçektir. Ancak iyi niyetli bir azizin Eyüp’ün durumundaki birine gidip Ellen G. White’ın yukarıdaki ifadesini okuduğunu düşünebiliyor musunuz? (Maalesef, bazı durumlarda bunu düşünebiliriz.) Bu iyi niyetli aziz, onun yerine aşağıdaki tavsiyeyi yerine getirse ne kadar daha iyi olurdu? “Birçok kişi Allah’ın adaletini temsil ettiğini zannederken, O’nun şefkatini ve büyük sevgisini göstermekten bütünüyle geri kalıyor. Hoşgörüsüz ve sert davrandıkları kişiler, çoğunlukla ayartının stresi altındadır. Şeytan bu canlarla boğuşuyor, duydukları acımasız ve anlayışsız sözlerse cesaretlerini kırıp ayartıcıya esir düşmelerine neden oluyor.”—Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti], s. 163.


Doğrusu, sıklıkla olduğu üzere, burada olanlarda Elifaz’ın ve Eyüp dâhil tüm diğer insanların bildiğinden çok daha fazlası var. Yani tüm doğru teolojisine rağmen, Elifaz’ın yargıda acele etmesi, durum göz önüne alındığında yapılacak doğru şey değildi.


Herhangi biriyle, özellikle de günah işlediğine inandığımız biriyle ilgilenirken aşağıdaki ayetleri neden her zaman gözümüzün önünde bulundurmalıyız? Mat. 7:1, 2; Rom. 2:1–3, 1Ko. 4:5.


Elifaz haklı olsaydı ve Eyüp tüm başına gelenlerden kendi sorumlu olsaydı bile, Elifaz’ın sözleri düşüncesizce ve vakitsizdi. Eyüp tüm insanlık için bir simgedir, zira hepimiz büyük mücadeleye yakalandık ve içinde acı çekiyoruz. Ayrıca bir noktada hepimizin şefkat ve anlayışa ihtiyacı var, vaaz dinlemeye değil. Elbette ki ders dinlemenin bir zamanı ve yeri var. Fakat bu, bir adamın kül içinde oturduğu, hayatının harap olduğu, çocuklarının öldüğü ve vücudunun yaralar içinde olduğu zaman değil.


Perşembe


4 Kasım


EK ÇALIŞMA: Gördüğümüz üzere, Elifaz Eyüp’e karşı anlayışsız değildi. Sadece onun anlayışı, gördüğü Allah’ın karakterini savunma gerekliliği karşısında ikinci plandaydı. Sonuçta, Eyüp korkunç bir acı çekiyordu ve Allah adildir; öyleyse Eyüp başına gelen şeyleri hak edecek bir şey yapmış olmalıydı. Elifaz tüm olanların Allah’ın adaletinden kaynaklandığı sonucuna vardı. Bu yüzden Eyüp şikâyet etmekte haksızdı.


Tabi ki Allah adildir. Fakat bu, bu düşmüş dünyada meydana gelen her durumda O’nun adaletini göreceğimiz anlamına gelmiyor. Gerçek şu ki, görmüyoruz. Adalet ve yargı gelecek, fakat hemen değil (Va. 20:12). İmanla yaşamanın anlamının bir kısmı, şu an burada eksik olan adaletin bir gün gösterileceğine ve tezahür edeceğine dair Allah’a güvenmektir.


Elifaz’da gördüğümüz şeyler, bazı yazıcıların ve Ferisilerin İsa’ya karşı davranışlarında da görülmektedir. Bu adamlar “imanlı” ve dindar olma arzusuna o kadar kendilerini kaptırmışlardı ki, Rabb’in Şabat günü iyileştirmesine olan kızgınlıkları (bkz. Matta 12) hastaların iyileştirilmelerinden ve acılarından kurtulmalarından ötürü duymaları gereken sevincin önüne geçmişti. Aşağıdaki ayette Mesih’in sözleri her ne kadar özel bir durum için olsa da, Allah’ı seven ve O’na düşkün olan bizim her zaman hatırlamamız gereken bir ilkeyi ortaya koyuyor: “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa’nın daha önemli konularını –adaleti, merhameti, sadakati– ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden asıl bunları yerine getirmeniz gerekirdi” (Matta 23:23).


TARTIŞMA SORULARI:


Bir insanın şefkat ve anlayışa ihtiyaç duyduğu zamanla, ders alması, hatta belki de azarlanması gereken zaman arasındaki farkı nasıl anlarız? Günahlarından ve uygunsuz davranışlarından ötürü de olsa, acı çekenlerle ilgilenirken onlara şefkat ve anlayış göstermede aşırıya gitmek neden çoğunlukla daha iyidir?


Elifaz’ın 4. ve 5. bölümlerde Eyüp’e söylediklerini tekrar oku. Bu sözler hangi durumda burada olduğundan daha uygun olurdu?


Eyüp’ün arkadaşı olduğunu ve o kül içinde otururken onu görmeye gittiğini farz et. Ona ne söylerdin ve neden? Onun yerinde sen olsaydın, insanların sana ne demelerini isterdin?


Cuma


*5–11 Kasım


İntikamcı Ceza


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Eyü. 8:1–22, Eyü. 11:1–20, Yşa. 40:12–14, Yar. 6:5–8, 2Pe. 3:5–7.


HATIRLAMA METNİ: “Tanrının derin sırlarını anlayabilir misin? Her Şeye Gücü Yetenin sınırlarına ulaşabilir misin?” (Eyüp 11:7).


İnsanların çektiği acılar sorunu kesinlikle insanlığı yıldırmaya devam ediyor. Bu hayatta kötüler ceza almadan yaşarken, “iyi” insanların büyük felâketler içinde acı çektiğini görüyoruz. Bir kaç yıl önce Why Do Bad Things Happen to Good People? [İyi İnsanların Başına Neden Kötü Şeyler Gelir?] adında bir kitap çıktı. Bu soruna tatmin edici bir yanıt vermek için binlerce yıldır gerçekleştirilen pek çok girişimden biriydi. Fakat veremedi. Diğer pek çok yazar ve düşünür, insanların çektiği acıları kabullenebilme çabasıyla yazdılar. Doğru cevapları bulmuş görünmüyorlar.


Bu konu tabi ki Eyüp kitabının konusudur ve konu içinde Eyüp gibi “iyi” insanların bile bu dünyada neden acı çektiklerini incelemeye devam edeceğiz. Eyüp kitapçığıyla diğer kitaplar arasındaki en önemli fark, Eyüp kitapçığının acıya (kitapçıkta bunu bol miktarda görmemize rağmen) insani bakış açısıyla değil, Kutsal Kitap olduğu için, Allah’ın bakış açısıyla bakıyor olmasıdır.


Bu hafta perişan haldeki Eyüp’e gelmiş olan adamların konuşmalarının devamını okuyacağız. Onlardan, özellikle de (başkalarının da yaptığı gibi) acı sorununa çare bulmaya çalışırken yaptıkları hatalardan, ne öğrenebiliriz?


*12 Kasım Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

6 Kasım


Daha Fazla Suçlamalar


Eyüp, Elifaz’dan dinlediği ders yetmezmiş gibi, şimdi de Elifaz’ın dediklerine benzer şeyler söyleyen Bildat’ın dersiyle karşı karşıyaydı. Ne yazık ki Bildat Eyüp’e karşı Elifaz’dan daha kaba ve daha sertti. Çocukları ölen birine gidip “Oğulların O’na karşı günah işlediyse, isyanlarının cezasını vermiştir” (Eyüp 8:4) dediğinizi düşünün.


Bu ironik, zira Eyüp kitapçığının ilk bölümünde (Eyüp 1:5) Eyüp’ün tam da bu nedenle, çocuklarının günah işlemesi ihtimaline karşı kurbanlar sunduğu açıkça belirtiliyor. Dolayısıyla, burada (Eyüp’ün eylemlerinde görülen) lütuf anlayışıyla, sert ve intikamcı bir yasacılığı ortaya koyan Bildat’ın giriş sözleri arasında bir tezat görüyoruz. Daha da kötüsü, Bildat bu şekilde konuşarak Allah’ın karakterini savunmaya kalkışıyor.


Eyüp 8:1–22 ayetlerini oku. Bildat’ın iddiası nedir ve ne kadar doğru konuşuyor? Yani, en yakın bağlamı göz ardı ederek sadece ifade edilen duygulara baksan, onun sözlerinde (varsa) ne gibi bir yanlışlık bulabilirdin?


Onun burada söylediklerinin çoğunda kim yanlışlık bulabilir? “Çünkü biz daha dün doğduk, bir şey bilmeyiz. Yeryüzündeki günlerimiz sadece bir gölge” (Eyüp 8:9). Bu çok güçlü, doğru ve Kutsal Kitap’ın geri kalanına uygun (Yakup 4:14). Ya da, umudunu dünyasal şeylere dayayan tanrısız insanın aslında “örümcek ağı”ndan (Eyüp 8:14) daha zayıf bir şeye güvendiğine yönelik uyarısının nesi yanlış? Bu Kutsal Kitap’a olabildiğince uygun bir düşünce.


Belki de en büyük sorun, Bildat’ın Allah’ın karakterinin sadece bir yanını göstermesidir. Bu, yolun iki kenarındaki hendeklerin birinde olmaya bir örnektir. Her ikisi de gerçekten olmanız gereken yer değildir. Örneğin birileri sadece yasa, adalet ve itaate odaklanabilirken, başka birileri lütuf, bağışlama ve kefarete odaklanabilir. Her iki aşırı vurgu da çoğunlukla Allah’ın ve gerçeğin bozuk bir resmine götürür. Burada benzer bir problem görüyoruz.


İnsanlar olarak biz her zaman teolojimizde ve başkaları ile ilişkilerimizde yasa ile lütuf arasında dengeyi bulmak için çabalamalıyız. Ancak bir tarafa ya da diğer tarafa yönelerek hata yapacak olsan (insanlar olarak sonunda yapıyoruz da), başkalarının hatalarıyla ilgilenirken hangi tarafa doğru hata yapmak iyidir ve neden?


Pazar


7 Kasım


Günahlarının Hak Ettiğinden Daha Az


“Tanrı’nın derin sırlarını anlayabilir misin? Her Şeye Gücü Yeten’in sınırlarına ulaşabilir misin? Onlar gökler kadar yüksektir, ne yapabilirsin? Ölüler diyarından derindir, nasıl anlayabilirsin. Ölçüleri yeryüzünden uzun, denizden geniştir.” (Eyüp 11:7–9; ayrıca bkz. Yşa. 4:12–14). Burada hangi gerçek ifade ediliyor ve bunu her zaman hatırlamamız neden önemlidir?


Buradaki sözler, Allah hakkında bilmediğimiz birçok şey olduğu ve O’nu kendi başımıza tüm arama çabalarımızın ardından hâlâ çok az şey bildiğimiz gerçeğinin güzel ifadeleridir. İlginç bir şekilde, yirminci yüzyılın en ünlü düşünürlerinden merhum Richard Rorty, esasen gerçekliği ve doğruyu hiçbir zaman anlamayacağımızı ve bu çabadan vazgeçmemiz gerektiğini söyledi. Rorty’ye göre, gerçeği anlamaya çalışmak yerine yapabileceğimiz tek şey onunla başa çıkmaktır. Ne kadar hayret verici: 2600 yıllık Batı felsefe geleneği, bu yenilgi ifadesiyle sonuçlanıyor. İçinde yaşadığımız gerçekliğin doğasını araştırırken bile karanlıkta kalıyorsak, o gerçekliği en başta yaratan ve ondan daha büyük olan Yaratıcı’yı “araştırarak” kim anlayabilir? Rorty esasen Kutsal Kitap’tan henüz okuduğumuz ayetleri onaylıyor.


Ancak bu sözler ne kadar derin olsa da, Eyüp’ün üçüncü tanıdığı olan Sofar’ın sözleridir ve o bu sözleri Eyüp’e karşı hatalı savının bir parçası olarak kullandı.


Eyüp 11:1–20 ayetlerini oku. Sofar’ın söylediklerinde doğru olan nedir, fakat savının genelinde yanlış olan nedir?


Birinin Eyüp gibi acı çeken birine gidip esasen hak ettiklerini çekiyorsun diyebilmesini anlamak çok zor. Hayır, aslında hak ettiklerinden azını çekiyorsun. Daha kötüsü, önceki ikisinin yaptığı gibi, tüm bunları Allah’ın karakterini ve iyiliğini aklama çabasıyla söylüyordu.


Bazen sırf Allah’ın karakteri hakkındaki gerçekleri bilmek onu otomatik olarak yansıtmamızı sağlamıyor. Allah’ın karakterini yansıtmak için başka neye ihtiyacımız var?


Pazartesi


8 Kasım


İlahî Ceza


Eyüp’ün üç arkadaşı şüphesiz Allah hakkında bazı bilgilere sahipti. O’nu savunma çabalarında da samimiydiler. Gördüğümüz üzere, Eyüp’e söyledikleri sözler (özellikle de bağlamı dikkate aldığımızda) yanlış yönlendirilmiş olsa da, bu adamlar çok önemli bazı gerçekleri ifade ediyorlardı.


Savlarının odak noktası, Allah’ın adalet Tanrısı olduğu, günahın kötüler üzerine ilahî ceza getirdiği, iyiliğin ise özel bereketler getirdiğiydi. Bu adamların hangi zamanda yaşadıklarını kesin olarak bilmesek de, Musa’nın Eyüp kitapçığını Midyan’da yazdığını kabul ettiğimizden, Çıkış’tan önce bir zamanda yaşadılar demektir. Büyük bir ihtimalle de Tufan’dan sonra yaşadılar.


Yaratılış 6:5–8 ayetlerini oku. Elifaz, Bildat ve Sofar’ın Tufan hakkındaki bilgilerinin ne ölçüde olduğunu bilmesek de, Tufan hikâyesi onların teolojisini nasıl etkilemiş olabilir?


Tufan hikâyesi günahın ilahî cezasına açık bir örnektir. Bu hikâyede Allah özellikle hak edenlerin üzerine doğrudan ceza getirir. Yine de burada bile Yaratılış 6:8 ayetinde görüldüğü üzere lütuf kavramı ortaya konmuştur. Ellen G. White da “gemiye vurulan her [çekiç] darbesinin insanlara vaaz ettiğini” yazdı.— The Spirit of Prophecy, vol. 1 [Peygamberlik Ruhu, 1. cilt], s.70. Yine de, bir ölçüde bu hikâyede bu adamların Eyüp’e verdikleri tavsiyelerin bir örneğini bulabiliriz.


Bu cezalandırıcı yargı fikri Yaratılış 13:13; 18:20–32, 19:24, 25 ayetlerinde nasıl görülüyor?


Elifaz, Bildat ve Sofar bu olaylar hakkında çok fazla bilgi sahibi olsa da olmasa da, Allah’ın doğrudan kötülük üzerine gelecek olan yargısının gerçekliğini ortaya koyuyorlar. Allah günahkârları öylece günahlarına terk edip günahın onları yok etmesine izin vermiyordu. Tufan’da olduğu gibi, Allah onların cezalarının doğrudan failiydi. O burada kötülerin ve kötülüğün yargılayıcısı ve yok edicisi işlevini görüyordu.


Her ne kadar Allah’ın sevgi, lütuf ve bağışlayıcılık karakterine odaklanmak istesek de (odaklanmalıyız da), O’nun adaletinin gerçekliğini de neden unutmamalıyız? Henüz cezalandırılmayan tüm kötülükleri düşün. Bu bize ilahî cezanın (ne zaman ve nasıl gelecek olursa olsun) gerekliliği hakkında ne söylemeli?


Salı


9 Kasım


Rab Yeni Bir Şey Yaratırsa


Doğruluğa karşılık verilen bereketler gibi, kötülük üzerine doğrudan gelen ilahî cezaların pek çok örneği, Eyüp kitapçığındaki karakterlerin ölümünden uzun zaman sonra Kutsal Yazı’da kaydedilmiştir.


Burada itaate karşılık olarak hangi büyük vaat verilmiş? Yas. 6:24, 25.


Eski Ahit, Allah’ın Kendi halkına O’na itaat ederlerse doğrudan vereceği bereket ve refaha ilişkin ardı ardına vaatlerle doludur. Dolayısıyla, burada bu adamların Eyüp’e söylediklerinde, Allah’a ve O’nun emirlerine itaat ederek imanlı ve doğru hayat yaşamak isteyenlere Allah’ın vereceği bereketlere ilişkin örnekleri görebiliriz.


Tabi ki, Eski Ahit aynı zamanda söz dinlemeyenler için doğrudan gelecek olan ilahî ceza hakkında ardı ardına uyarılarla da doludur. Eski Ahit’in büyük bölümünde, özellikle Sina dağında İsrail’le yapılan antlaşmadan sonra, Allah İsraillileri itaatsizliklerinin başlarına ne getireceği konusunda uyarıyor. “Ama Rabb’in sözünü dinlemez, buyruklarına karşı gelirseniz, Rab kralınızı cezalandırdığı gibi sizi de cezalandıracaktır” (1Sa. 12:15).


Çölde Sayım 16:1–33 ayetlerini oku. Bu olay ilahî cezanın gerçekliği hakkında ne öğretiyor?


İsyancıların bu olaydaki yok ediliş şekli, “günahın kendi cezasını getirdiği” fikrine artı bir puan olarak kaydedilemez. Bu insanlar günahları ve isyanları yüzünden Allah’ın doğrudan verdiği ilahî cezayla karşılaştılar. Bu durumda Allah’ın gücünün olağanüstü tezahürlerini görüyoruz; doğanın en temel yasaları bile değiştirmiş gibiydi. “Ama Rab yepyeni bir olay yaratırsa, yer yarılıp onları ve onlara ait olan her şeyi yutarsa, ölüler diyarına diri diri inerlerse, bu adamların Rabb’e saygısızlık ettiklerini anlayacaksınız” (Say. 16:30).


Buradaki “yaratırsa” sözcüğü, Yaratılış 1:1 ayetindeki “yarattı” sözcüğüyle aynı kökten gelir. Rab, isyancılar üzerine bu cezayı hemen ve doğrudan getirenin bizzat Kendisi olduğunu herkesin bilmesini istedi.


Çarşamba


10 Kasım


İkinci Ölüm


Cezalandırıcı yargının şüphesiz en büyük ve en güçlü tezahürü, Kutsal Kitap’ta “ikinci ölüm” (Va. 20:14) olarak adlandırılan kötülerin yok oluşu ile zamanın sonunda gerçekleşecek. Tabi ki bu ölüm, Adem’in soyundan gelen herkes için geçerli olan ölümle karıştırılmamalı. Bu ölüm, İkinci Adem olan İsa Mesih’in, zamanın sonunda doğru kişileri koruyacağı ölümdür (1Ko. 15:26). Aksine ikinci ölüm, Eski Ahit zamanında görülen diğer bazı cezalar gibi, tövbe ederek İsa’da kurtuluş bulmayan günahkârlara Allah’ın doğrudan verdiği cezadır.


  1. Petrus 3:5–7 ayetlerini oku. Allah’ın Sözü kaybolanların akıbeti hakkında bize ne diyor?

“Allah’ın ateşi gökten iner. Yer parçalanır. Derinliklerinde gizlenmiş olan silahlar dışarı çıkar. Her derin uçurumdan yakıp tüketen alevler fışkırır. Kayalar alev alır. Fırın gibi yanacak olan gün gelmiştir. Maddesel öğeler yanarak yok olur, yer ve yeryüzünde yapılmış olan her şey yanıp tükenir. Malaki 4:1; 2. Petrus 3:10. Yerin yüzeyi eriyik bir kütle, büyük, kaynayan bir göl gibidir. Tanrısızların yargılanmalarının ve mahvoluşlarının zamanıdır: “Rabb’in bir öç günü, Siyon’un davasını güdeceği bir karşılık yılı”dır. Yeşaya 34:8.”—Ellen G. White, Büyük Mücadele, s. 672, 673 [Sevginin Zaferi, s. 148].


Her ne kadar günah kendi cezasını getirse de, Eyüp kitapçığının ana karakterlerinin de söylediği gibi, günahı ve günahkârları bizzat Allah’ın cezalandırdığı zamanlar muhakkak vardır. Bu dünyadaki tüm acıların günahtan kaynaklandığı bir gerçektir. Fakat tüm acıların Allah’ın günaha verdiği ceza olduğu doğru değildir. Eyüp’ün durumunda ve diğer durumların birçoğunda olan bu değildi. Doğrusu, biz büyük mücadeleye dâhiliz ve bize zarar vermek için fırsat kollayan bir düşmanımız var. İyi haber şu ki, tüm bunların ortasında Allah’ın yanımızda olduğunu bilebiliriz. Karşılaştığımız denemelerin sebepleri ne olursa olsun, bu denemelerin mevcut sonuçları ne olursa olsun, Allah’ın sevgisinin güvencesine sahibiz. Bu sevgi öyle büyük ki, İsa bizim için çarmıha gitti ve yalnızca bu eylem tüm acıları sona erdirmeyi vaat ediyor.


Bir kişinin çektiği acının Allah’ın doğrudan cezalandırması olduğundan nasıl emin olabiliriz? Emin olamazsak, bu acı çeken kişiye karşı sergilememiz gereken en iyi yaklaşım nedir? Hatta bizim kendi acımıza bile?


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Bu çeyrekte daha önce belirttiğimiz gibi, kendimizi hikâyedeki karakterlerin yerine koymak önemli, zira bu onların güdülerini ve eylemlerini anlamamıza yardımcı olabilir. Onlar bizim gibi sahnenin gerisinde devam eden savaşı görmediler. Kendimizi onların yerine koyarsak, Elifaz, Bildat ve Sofar’ın Eyüp’ün acısı konusunda yaptığı hatayı görmemiz zor olmamalı. Onlar gerçekten vermeye yetkin olmadıkları bir hüküm veriyorlardı. “İnsanların büyük felâketleri büyük suçların ve muazzam günahların kesin göstergesi olarak görmeleri çok doğaldır; fakat insanlar genelde karakteri böyle ölçerek hata yaparlar. Bizler cezalandırıcı yargı zamanında yaşamıyoruz. İyililerle kötüler karışık ve felâketler herkesin başına geliyor. Bazen insanlar Allah’ın koruyucu gözetim sınırını aşar, böylece Şeytan gücünü onlar üzerinde tatbik eder ve Allah buna müdahale etmez. Eyüp ızdırap içindeydi ve arkadaşları acılarının günahtan kaynaklandığını ona kabul ettirmeye ve kendisini suçlu hissettirmeye çalıştılar. Onun durumunu büyük bir günahkârın durumu olarak gösterdiler; fakat Rab sadık kulunu yargılamalarından ötürü onları azarladı.”—Ellen G. White Yorumları, The SDA Bible Commentary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Şerhi], cilt 3, s.1140. Acılar sorununun bütünüyle ilgilenirken dikkatli olmalıyız. Şüphesiz, bazı durumlarda anlamak daha kolay görünebilir. Birisi sigara içer ve akciğer kanseri olur. Ne kadar daha basit olabilirdi ki? Bunda sorun yok, peki tüm hayatı boyunca sigara içip hiç kanser olmayanlara ne demeli? Allah birini cezalandırıp diğerini cezalandırmıyor mu? Nihayetinde, Elifaz, Bildat ve Sofar gibi, biz de acıların neden geldiğini her zaman bilmiyoruz. Bir bakıma, bilip bilmememiz neredeyse fark etmez. Önemli olan gördüğümüz acılar karşısında ne yaptığımızdır. Bu üç adamın tamamen haksız olduğu nokta buydu.


TARTIŞMA SORULARI:


İşlerin şu anki gidişatına rağmen Allah’ın nihaî adaletine güvenebileceğimiz hakkında cezalandırıcı yargı gerçekliği bize ne öğretiyor?


Bu üç adam, acılar içindeki Eyüp’e tüm olanları gerçekten anlamadılar. Bu bir bakıma hepimiz için geçerli değil mi? İnsanların acılarının sebeplerini tam olarak anlamıyoruz. O halde, bunun farkında olmak acı çeken bu kişilere karşı daha fazla şefkat göstermemize nasıl yardımcı olmalı? Yukarıda belirtildiği gibi, doğrudan sebeplerini bilsek bile, bu ne kadar önemli?