Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 3.çeyrek 2018 – Elçilerin İşleri Kitabı - 2 bölüm

Yeruşalim Kurulu

Sebt Günü

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Elç. 15; Gal. 2:11–13; Çık. 12:43–49; Rom. 3:30; Lev. 18:30; Va. 2:14, 20.

HATIRLAMA METNİ: “Bizler, Rab İsa’nın lütfuyla kurtulduğumuza inanıyoruz; onlar da öyle” (Elç. 15:11).

Pavlus ile Barnaba iki yıldan uzun bir süreden sonra Suriye’deki Antakya’ya döndü. Onları müjdeciler olarak gönderme işine tüm kilise dahil olduğu için, kiliseye rapor verecek olmaları doğaldı. Fakat rapordaki vurgu onların başardıkları üzerinde değil, Allah’ın onlar aracılığıyla gerçekleştirdikleri üzerindeydi.

Birçok Yahudi’nin de imana gelmiş olmasına rağmen, raporun ana konusu müjdeleme görevinin diğer uluslardan olanlar arasındaki başarısıydı. Fakat Kornelius vakasından beri diğer uluslardan olan sünnetsiz kişilerin ihtidaları bir mesele haline gelmişti (Elç. 11:1–18), şimdiyse çok daha fazla sayıda mühtedi kilise üyeliğine alınıyor ve işler gittikçe karışıyordu. Yeruşalim’deki birçok imanlı bu durumdan hoşnut değildi. Onlara göre, diğer uluslardan olanların Allah’ın halkının bir parçası olup kendi birlikteliklerine katılabilmeleri için önce sünnet edilmeleri, yani Yahudiliğe dönmeleri gerekiyordu.

Elçilerin İşleri 15. bölüm baştan sona diğer uluslardan olanlar sorununun kritik bir seviyeye ulaşması ve çözüm bulmak için kilisenin hep beraber çalışmasıyla ilgili. Yeruşalim Kurulu elçisel kilisenin tarihinde dünya çapındaki görevine ilişkin bir dönüm noktasıydı.

*25 Ağustos Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.

8. DERS

19 Ağustos

Tartışma Konusu

Antakya’daki kilise ilk günden beri, görünürde birbirleriyle barış ve dostluk içinde yaşayan (Helenistik) Yahudilerle diğer uluslardan olan sünnetsizlerden oluşuyordu (Elç. 11:19–21, Gal. 2:11–13). Fakat bu dostluk, Yeruşalim’den bir grup imanlının gelişiyle paramparça oldu.

Elçilerin İşleri 15:1–5 ayetlerini oku. Kilisenin karşı karşıya kaldığı sorun neydi?

Geleneksel olarak Yahudileşenler adı verilen, Yahudiyeli bu kişiler muhtemelen 5. ayette imanlı Ferisiler olarak tanımlananlarla aynı kişilerdi. Kilisede Ferisilerin olması bizi şaşırtmamalı, zira Pavlus da ihtidasından önce Ferisi’ydi (Flp. 3:5). Bu grup Antakya’ya kendi inisiyatifiyle gitmişe benziyor (Elç. 15:24), fakat bir süre sonra yine Antakya’da gerçekleşen başka bir vaka, elçiler de dahil olmak üzere çoğu Yahudi’nin diğer uluslardan olan sünnetsiz kişilerin kilisedeki varlığından rahatsız olduğunu gösteriyor (Gal. 2:11–13).

Pavlus Galatyalılara yazdığı mektupta Yahudileşenler hakkında iyi konuşmuyor, onları gerçek amaçları müjdenin ruhsal özgürlüğünü baltalayarak diğer uluslardan olan mühtedileri yasacılığa köle etmek olan akıl karıştıranlar (Gal. 1:7, 5:10) ve “sahte kardeşler” (Gal. 2:4) olarak tanımlıyor.

Savları oldukça basitti: diğer uluslardan olanlar sünnet olup tüm diğer Yahudi törensel yasalarına uymadıkları sürece kurtulamazlardı. Kurtuluş (onların inancına göre) sadece Allah’ın antlaşma topluluğu içinde bulunabilirdi ve Eski Ahit’e göre Allah’ın seçilmiş halkına dahil olmanın sünnet dışında başka bir yolu yoktu (Yar. 17:9–14, Çık. 12:48). Kısacası, diğer uluslardan olanlar ancak önce Yahudiliğe dönmeleri halinde kurtulabilirlerdi.

Pavlus ile Barnaba’nın, müjdenin öz doğasına aykırı olan bu gereklilikleri kabul etmeleri tabii ki mümkün değildi. Ne var ki, Yahudiyeli ziyaretçilerin saldırgan yaklaşımı hararetli bir tartışmaya yol açtı; Elçilerin İşleri 15:2 ayetindeki statis sözcüğü “çatışma” ya da “anlaşmazlık” anlamını taşır.Fakat mesele sadece yerel seviyede ele alınamayacak kadar önemliydi. Kilisenin birliği tehlike altındaydı. Bu durumda, Antakya topluluğunun üyeleri bir çözüm bulmak için Yeruşalim’e aralarında Pavlus ile Barnaba’nın da olduğu temsilciler gönderme kararı aldı.

Kendini Yahudileşenlerin yerine koy. İleri sürdüğün görüşü hangi savlarla destekleyebilirdin?

PAZAR

20 Ağustos

Sünnet

Bu çatışmadaki en önemli meselelerden biri sünnetti. Sünnet insani bir kurum değildi (Mat. 15:2, 9 ile karşılaştır). Aksine, Allah’ın İbrahim’in soyundan gelenlerle Kendi seçilmiş halkı olarak yaptığı antlaşmanın bir işareti olarak, bizzat Allah tarafından emredilmişti (Yar. 17:9–14).

Mısır’dan Çıkış 12:43–49 ayetlerini oku. Doğuştan İsrailli olanların yanı sıra, başka kimlerin sünnet olmaları gerekiyordu?

Antlaşmanın bereketleri doğuştan İsraillilerle sınırlanmış değildi, bunu tecrübe etmek isteyen her köle ya da yabancı ziyaretçi, sünnet olmak şartıyla bunların kapsamına alınıyordu. Yabancı, sünnet olduktan sonra Allah’ın karşısında doğuştan İsrailli ile aynı statüye sahip olacaktı: “Memlekette doğan adam gibi olacaktır” (Çık. 12:48 KM).

Dolayısıyla, sünnet (erkekler için) Allah’ın antlaşma halkının tam üyesi olmak için olmazsa olmazdı. İsa İsrail’in Mesih’i olduğu için de, diğer uluslardan hiç kimsenin öncelikle Yahudi olmadan O’nun kurtuluşundan yararlanamayacağı konusunda Yahudileşenlerin ısrarcı olmaları doğal görünüyordu.

Romalılar 3:30, 1. Korintliler 7:18, Galatyalılar 3:28, 5:6 ayetlerini oku. Pavlus’un sünnete yaklaşımı nasıldı?

Bu kişiler diğer uluslardan olan hiç kimsenin öncelikle Yahudiliğe girmeden kurtulamayacağını söyleyerek, iki ayrı kavramı birbirine karıştırıyorlardı: antlaşma ve kurtuluş. Allah’ın antlaşma halkının bir üyesi olmak kurtuluşu güvence altına almıyordu (Yer. 4:4, 9:25). Ayrıca, İbrahim’in bizzat kendisi iman yoluyla kurtulmuştu (aklanmıştı), bu daha önce gerçekleşmişti ve bunun sebebi sünnet olmuş olması değildi (Rom. 4:9–13). Kurtuluş başından beri iman yoluylaydı, antlaşma ise Allah’ın Kendisinin ve kurtarma planının tüm dünya tarafından bilinmesi için sağladığı bir lütuftu. Bu amaç için de İsrail seçilmişti (Yar. 12:1–3).

Sorun, bu imanlıların antlaşma ve kurtuluş kavramlarını birbirine çok yakın ilişkilendirmelerinden dolayı, sünneti özünde erdemli bir şey olarak görmeye başlamalarıydı. Fakat insani işlerin işlediği yerde Allah’ın kurtarıcı lütfu işlemez. Yani, diğer uluslardan olan imanlılara sünneti kurtuluş yolu olarak dayatmak, müjdenin gerçeğini çarpıtmak (Gal. 1:7, 2:3–5), Allah’ın lütfunu geçersiz saymak (Gal. 2:21) ve İsa’yı yararsız kılmak (Gal. 5:2) anlamına geliyordu. Dahası, bu kurtuluşun evrensel niteliğini inkâr etmekti (Kol. 3:11, Tit. 2:11). Pavlus’un bu düşünce tarzıyla aynı fikirde olması mümkün değildi.

Kurtuluşun sadece doğru kilisenin üyesi olarak geleceğine inanmanın tehlikesi nedir?

PAZARTESİ

21 Ağustos

Çekişme

Elçilerin İşleri 15:7–11 ayetlerini oku. Petrus’un Yeruşalim’deki tartışmaya katkısı neydi?

Luka tabii ki toplantının tüm tutanaklarını aktarmıyor. Örneğin, Yahudileşenlerin destekleyici savlarını (Elç. 15:5), ayrıca Pavlus ile Barnaba’nın cevaplarını (Elç. 15:12) bilmek ilginç olurdu. Elimizde sadece Petrus ve Yakup’un konuşmalarının olması, bu kişilerin elçiler arasındaki önemini gösteriyor.

Petrus konuşmasında elçilere ve ihtiyarlara hitap ederek, onlara yıllar önce Kornelius ile yaşadığı tecrübeyi hatırlattı. Kullandığı savlar esasen daha önce Yeruşalim’de kardeşlerin önünde yaptığı konuşmada kullandıklarıyla aynıydı (Elç. 11:4–17). Allah Kornelius’un ihtidasını, Pentekost günü elçilere verdiği Ruh armağanını aynı şekilde (diğer uluslardan olan sünnetsiz biri olmasına rağmen) ona ve ev halkına vererek, bizzat onayladığını göstermişti.

Allah, ilahî takdiriyle, Yahudiyeli imanlıları diğer uluslardan olanlarla Yahudiler arasında kurtuluşa dair hiç bir ayrım yapmadığına ikna etmek için bizzat Petrus’u kullanmıştı. Eski Ahit’in kural ve düzenlemelerinin arındırıcı yararlarından mahrum kalsalar da, diğer uluslardan olan imanlılar artık kirli kabul edilemezlerdi, zira bizzat Allah onların kalplerini temizlemişti. Petrus’un son sözü, normalde Pavlus’tan duymaya alışık olduğumuz sözlerle önemli ölçüde benzerlik gösteriyor: “Bizler, Rab İsa’nın lütfuyla kurtulduğumuza inanıyoruz; onlar da öyle” (Elç. 15:11).

Elçilerin İşleri 15:13–21 ayetlerini oku. Yakup’un diğer uluslardan olanlara ilişkin sorun için öne sürdüğü çözüm neydi?

Yakup’un konuşması onun yetkili bir konumda olduğunu gösteriyor ( Elç. 12:17; 21:18; Gal. 2:9, 12 ayetleriyle karşılaştır). Amos’un peygamberlik sözünde Davut’un hanedanının geri gelmesi anlamına gelen Davut’un çardağının yeniden kurulmasından (Amos 9:11, 12) ne anladığından bağımsız olarak, Yakup’un asıl amacı, Allah’ın diğer uluslardan olanların katılımını çoktan sağlamış olduğunu, yani bir anlamda “Allah’ın halkını” yeniden yapılandırdığını ve dolayısıyla onların İsrail’in bünyesine dahil edilebileceğini göstermekti.

Bu yüzden onun kararı, diğer uluslardan olan mühtedilere, İsrail’de yaşamak isteyen tüm yabancılardan normal olarak talep edilen koşullar dışında bir dayatmada bulunulmaması gerektiği yönündeydi.

SALI

22 Ağustos

Elçisel Karar

Elçilerin İşleri 15:28 ve 29 ayetlerini oku. Kurulun diğer uluslardan olan mühtedilere şart koşmayı kararlaştırdığı dört yasak neydi?

Kurulun toplanmasına sebep olan temel mesele tatmin edici bir şekilde çözüme ulaştırılmıştı. Kurtuluş lütufla olduğu için, diğer uluslardan olan imanlılar kiliseye katıldıklarında sünnetten muaf tutulacaklardı. Fakat şu dört şeyden uzak durmalıydılar: (1) pagan törenlerinde putlara kurban sunulan ve daha sonra bir tapınak ziyafetinde sofraya konulan ya da pazarda satılan hayvanın eti; (2) kan yemek; (3) boğulmuş hayvanların eti, yani kanı akıtılmayan et; (4) her türden cinsel ahlâksızlık.

Bugün çoğu Hristiyan, beslenme kısıtlamalarını (1–3 numaralı yasaklar) geçici tavsiyeler olarak görüyor. Çünkü bu şeyler Yahudilere bilhassa iğrenç geliyordu, onlara göre yasakların tek amacı Yahudi imanlılar ile diğer uluslardan olan imanlılar arasındaki açığı kapatmaktı, o kadar. Listede bulunmayan Levililer kitapçığındaki yiyeceklere ilişkin yasalar (Lev. 11) ve Sebt emri (Çık. 20:8–11) de dahil olmak üzere, tüm diğer Eski Ahit yasalarının artık Hristiyanlar için bağlayıcılığının kalmadığı da sıklıkla iddia ediliyor.

Oysa elçisel karar ne geçiciydi, ne de Eski Ahit’e ilişkin diğer her şeyi dışlayan yeni bir Hristiyan etiği yasasıydı. Aslında, elçiler ve kilisenin ihtiyarları, Kutsal Ruh’un yönlendirmesi altında (Elç. 15:28) Levililer 17–18 bölümlerindeki düzenlemeleri İsrail’in yabancı sakinlerine ilişkin yinelediler.

Levililer kitapçığının bağlamında, bu yasaklar putperestlikten vazgeçme anlamını taşıyordu. İsrail’de yaşamak isteyen her yabancı alıştığı bu putperest uygulamaları terk etmek zorundaydı (Lev. 18:30). Aynı şekilde, diğer uluslardan olan ve kiliseye katılmak isteyen her imanlının da kararlılıkla putperestliğe karşı durması isteniyordu.

Fakat bu sadece ilk adımdı. Kiliseye katıldığında, Sebt günü (Yar. 2:1–3) ve temiz ile kirli yiyecekler arasındaki farkı gözetmek (Yar 7:2) gibi evrensel, Musa öncesi ve özünde törensel olmayan emirlere uyarak Allah’ın isteğini yerine getirmesi doğal olarak beklenirdi.

Kararın geçici olmadığı, örneğin ilk ve son yasakların Vahiy 2:14 ve 20 ayetlerinde tekrarlanmasından ve diğer yasakların da dolaylı olarak bu ayetlerden çıkartılabilecek olmasından ötürü, açık bir şekilde ortadadır. Hatta tarihsel kanıtlar kurul kararının Yeni Ahit döneminden çok sonra bile Hristiyanlar tarafından hâlâ hüküm kaynağı olarak kabul edildiğini göstermektedir.

Tartışmalar ortaya çıktığında, karşılıklı oturup birbirimizi dinlemeyi, saygı ve alçakgönüllülük ruhuyla sorunlarımızı ele almayı nasıl öğrenebiliriz?

ÇARŞAMBA

23 Ağustos

Yeruşalim’den Gelen Mektup

Elçilerin İşleri 15:22–29 ayetlerini oku. Yeruşalim’deki kilisenin kurulun kararıyla ilgili olarak aldığı ek tedbirler nelerdi?

İlk tedbir, diğer uluslardan olan imanlılara alınan kararla ilgili bilgi vermek için bir mektup yazılmasıydı. Elçiler ve Yeruşalim’in ihtiyarları adına yazılan mektup, Yeruşalim’deki kilisenin (muhakkak elçiler önderlik ettiği için) diğer Hristiyan topluluklar üzerindeki üstünlüğünü yansıtan resmi bir belgeydi. Kurulun toplanmış olabileceği en muhtemel tarih olan ms 49 yılında yazılan mektup, Hristiyanlığın elimizdeki en eski belgelerinden biri olma özelliğini taşıyor.

Yeruşalim’deki kilise ayrıca Antakya yolunda Pavlus ve Barnaba’ya eşlik etmeleri için Yahuda Barsaba ve Silas’ı iki temsilci olarak tayin etmeye karar verdi; görevleri mektubu taşımak ve içeriğini onaylamaktı.

Elçilerin İşleri 15:30–33 ayetlerini oku. Antakya’daki kilise mektubu nasıl karşıladı?

Mektup okunduğunda, yüreklendirici içeriği sayesinde kilise büyük sevinçle doldu: diğer uluslardan olan mühtedilerden sünnet olmaları istenmeyecekti. Ayrıca mektuptaki taleplere (dört maddeden oluşan elçisel karara) karşı çıkmadılar. İlk kilisedeki ilk ciddi bölünme de böylece, en azından kağıt üzerinde, uzlaştırılmış oldu.

Kurulun sonunda Pavlus’un müjdesi Yeruşalim’deki kilise önderleri tarafından tamamen tanınmıştı, güven ve kabulün bir işareti olarak Pavlus’a ve Barnaba’ya sağ ellerini uzattılar (Gal. 2:9). Buna rağmen, Yahudi yasasına göre yaşamaya devam eden Yahudi Hristiyanlara göre, esas olarak törensel anlamda halen kirli kalan diğer uluslardan olanlarla sofra kardeşliği etmek hâlâ sorunlu bir konuydu.

Bu mesele, örneğin Galatyalılar 2:11–14 ayetlerinde geçen, Petrus’un da dahil olduğu olayda ortaya konmuştu. Ellen G. White “Öğrencilerin dahi tümü kurulun kararını gönüllü olarak kabul etmeye hazır değildi” diyor—Elçilerin İşleri, s. 179.

Kendine karşı dürüst ol: diğer ırklardan, kültürlerden, hatta sosyal sınıflardan kişilerle paydaşlık içinde olmak senin için ne kadar zor? Kesinlikle müjde karşıtı olan bu tavırdan nasıl kurtulabilirsin?

PERŞEMBE

24 Ağustos

EK ÇALIŞMA: “Yahudi mühtediler çoğunlukla Allah’ın takdiriyle yolun açıldığı hızla ilerlemeye istekli değillerdi. Elçilerin Uluslar arasındaki çalışmasının sonuçlarından anlaşıldığı kadarıyla, bunlardan gelecek olan mühtedilerin sayısı Yahudi mühtedileri kat kat geçecekti. Yahudiler, yasalarının zorunlu kıldığı kısıtlamaların ve törenlerin Uluslar üzerine kilise birlikteliğinin bir koşulu olarak konulmaması halinde, Yahudileri şimdiye dek diğer tüm halklardan ayrı kılmış olan ulusal niteliklerinin müjde mesajını almış olanlar arasından sonunda kaybolacağından korkuyorlardı.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 172.

“Tapınak her zaman gözlerinin önünde olarak yaşayan Yahudi Hristiyanlar, doğal olarak zihinlerinin Yahudilerin ulusal ayrıcalıklarına meyletmesine izin veriyorlardı. Hristiyan kilisesinin Yahudiliğin törenlerinden ve geleneklerinden uzaklaştığını gördüklerinde ve Yahudi adetlerinin içerdiği hususi kutsallığın yeni imanın ışığında çok geçmeden ortadan kaybolacağını anladıklarında, pek çok kişi bu değişime büyük ölçüde neden olan Pavlus’a içerledi. Öğrencilerin dahi tümü kurulun kararını gönüllü olarak kabul etmeye hazır değildi. Bazıları törensel yasaya gayretle bağlıydılar ve bu nedenle Pavlus’tan hoşlanmıyorlardı, zira onun Yahudi yasasının zorunluluklarına ilişkin ilkelerinin gevşek olduğunu düşünüyorlardı.”—Sayfa 179.

TARTIŞMA SORULARI:

Derste Pazartesi gününün son sorusuna dönün. “Doğru” kiliseye mensup olmanın kurtuluşu güvence altına almadığı gerçeğini nasıl anlarız? Örneğin, eski İsrail muhakkak “doğru kilise”ydi, fakat bu, İsrail’e mensup olan herkesin kurtulduğu anlamına gelmiyor. Gerçek kilisede olmak kurtuluşu güvence altına almıyorsa, o halde onun bir parçası olmanın ne yararı var?

Diğer uluslardan olan sünnetsiz kişileri iman topluluğuna kabul etme konusu, ilk kilisenin karşı karşıya kaldığı ilk önemli idarî sorunlardan biriydi. Bugün kilisemizdeki benzer sorunlar ne olabilir ve Elçilerin İşleri 15. bölümdeki örnek bu tür sorunlarla nasıl başa çıkacağımıza dair bize ne öğretiyor?

Derste bir kısmınız, diğer uluslardan olanların, kendilerince (haklı olarak) İsrail’e verilen antlaşma vaatlerinin bir uzantısı olarak gördükleri kiliseye katılmadan önce, Yahudiliğe dönmeleri gerektiğinde ısrarcı olan Yahudilerin görüşünü savunsun. Savları neler ve ne cevap verebilirsin? Bu tür bir tartışma, bugün bizim için çok kolay ve net olan bazı konuların farklı bir zamanda neden çok büyük zorluklara yol açabileceğine dair bize ne gösteriyor?

CUMA

25 Ağustos

Bir Soru Daha

Andrew McChesney tarafından, Adventist Misyonu

Byongju Lee, birisinin ona gönderdiği şiire şaşkınlıkla baktı. Telefon numarasını tanımıyordu. Pek çok insan yanlış numara diye mesajı silebilirdi ama Byongju silmedi. Cevap verdi, “Kimsiniz?”

Telefonu çaldı. “Kimsiniz?” diye sordu bir kadın sesi. “İlk önce siz yazdınız,” diye yanıtladı Byongju.

Arayan kişinin şiiri bir arkadaşına göndermek istediği ama numaranın tek hanesini yanlış tuşladığı ortaya çıktı.

Pek çok insan o noktada telefonu kapatabilirdi ama Byongju yapmadı. Bir soru daha sordu, “Siz bir şair misiniz?”

“Hayır, ben bir ilkokul öğretmeniyim,” dedi kadın. “Hobi olarak şiir yazıyorum.”

“Oo gerçekten mi?” dedi Byongju. Kadının aksanını tanıdığını düşünerek bir soru daha sordu. “Busan’da mı yaşıyorsunuz?” dedi, Güney Kore’nin en büyük ikinci şehrinden bahsediyordu.

“Hayır, Jinju’da yaşıyorum,” dedi kadın.

“Aslında ben de liseyi Jinju’da okudum,” dedi Byongju. Kadın hangisi olduğunu sordu ve Byongju’nun okulunun bir sokak yukarısında okuduğunu hevesle paylaştı. İkili bir kaç dakika boyunca lise günlerinden konuştular.

Sonra kadın sordu, “Ne iş yapıyorsun?” “Ben bir kilise pastörüyüm,” dedi Byongju.

“Hangi mezhep?”

Bu soru Byongju’ya kadının bir Budist olmadığını düşündürdü, nüfusun yüzde 15’ini oluşturan Güney Kore’nin en yaygın ikinci dini inanç grubu. “Hristiyanlar bir rahibe hangi tapınakta çalıştığını sormazlar, yani kadın bir Hristiyan olmalı,” diye düşündü. Hristiyanlar 51 milyonluk nüfusun yüzde 27’sini oluşturuyorlar.

“Ben bir Yedinci Gün Adventist pastörüyüm,” dedi Byongju.

“Anladım,” dedi kadın. “Nuh’un Gemisi’ni biliyor musunuz?”

Byongju şaşırdı. Güney Kore’de Nuh’un Gemisi Adventist Kilisesi’nin bir yan dalıdır.

Kadın 20 yıl önce bir Nuh’un Gemisi grubuyla kısa bir süreliğine ibadet ettiğini açıkladı. Kadın gruptan tek bir şeye ikna olarak ayrıldı: Kutsal Kitap’a ait Sebt günü Pazar günü değildi. Şimdi de 20 yıl sonra yanlış bir mesajı Adventist bir pastöre göndermişti.

O akşam Byongju kadına devam niteliğinde bir mesaj attı. “Bugün seninle tanışmak çok güzeldi!” yazdı.

Bir yıl sonra kadın vaftiz oldu.

Müjdecilik kolaydır dedi Byongju. “Eğer o mesajı görmezden gelseydim belki de o kadın bir kilise üyesi olmayacaktı,” dedi. “Ama sadece bir soru daha sorarak bir ilişki kurmayı denedim.”

51 yaşındaki Byongju Lee(soldaki), Güney Kore, Seul’deki Adventist Kilisesi’nin Kore Birliği Konferansı için Sebt Okulu ve Bireysel Hizmetler yöneticisidir. Bununla birlikte Güney Kore’de en popüler dini yayın olarak ikinci sırada yer alan bir günlük adanma yayını olan “Chun Su Dap”ın yöneticisi ve konuşmacısıdır.

*25–31 Ağustos

İkinci Müjdeleme Yolculuğu

Sebt Günü

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Elç. 16, Rom. 3:28, Gal. 2:16, Elç. 17, 1Ko. 1:23, Elç. 18:1–10.

HATIRLAMA METNİ: “Korkma, konuş, susma! Ben seninle birlikteyim; hiç kimse sana dokunmayacak, kötülük yapmayacak. Çünkü bu kentte benim halkım çoktur.” (Elç. 18:9, 10).

Pavlus ile Barnaba Antakya’ya döndükten sonra kiliseyi geliştirdiler ve daha da fazla müjdeleme çalışmasına giriştiler. Anlaşılan bu onların son beraber çalışmasıydı, zira şiddetli bir anlaşmazlık onları ayrılığa götürdü. Anlaşmazlıklarının sebebi Barnaba’nın yeğeni Markos’tu (Kol. 4:10).Pavlus Barnaba’yı bir önceki yolculuklarında müjdeledikleri yerlere geri dönmeye davet ettiğinde, Barnaba yeğenini de yanlarına almak istedi, fakat Pavlus Markos’un geçmişteki hatası yüzünden buna karşı çıktı (Elç. 12:13).

Ne var ki, Pavlus ile Barnaba’nın ayrılması sonuçta berekete dönüştü, zira güçlerini bölerek başta tasarladıklarından çok daha geniş bir alanda çalışabildiler. Barnaba Markos’u yanına alıp memleketi Kıbrıs’a döndü (Elç. 4:36). Pavlus ise kendisine eşlik etmesi için Silas’ı davet ederek, Suriye ve Kilikya’ya gitti ve oradaki kiliseleri güçlendirdi. Pavlus, Antakya’ya ilk gelişinden önce Tarsus’ta birkaç yıl geçirmişti (Elç. 9:30; 11:25, 26). Şimdi, orada kurduğu toplulukları yeniden ziyaret etme fırsatını yakalamıştı. Bununla birlikte, Allah’ın onun için planı Pavlus’un ilk başta tasarladıklarından çok daha büyüktü.

*1 Eylül Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.

9. DERS

26 Ağustos

Yeniden Listra’da

Luka’nın olayları seçerek aktarıyor olması, Pavlus’u neredeyse dosdoğru Derbe ve Listra’ya ulaşmış gibi gösteriyor. Suriye ve Kilikya hakkında Luka’nın tek söylediği, Pavlus’un bu bölgeleri dolaşarak kiliseleri pekiştirdiği (Elç. 15:41).

Elçilerin İşleri 16:1–13 ayetlerini oku. Pavlus’un burada yaptığı, başkalarına ulaşma çabasında ne kadar hassas olduğu hakkında bize ne öğretiyor?

Timoteos’un babası diğer uluslardan olmasına rağmen, annesi Yahudi Hristiyan’dı; adı Evniki’ydi. Sünnetsiz olmasına rağmen Timotesos’un Kutsal Yazılar’ı çocukluğundan beri biliyor olması (2Ti. 3:15) onun da dindar biri olduğunu gösteriyor. Hristiyan olarak bölgedeki tüm imanlıların saygısını ve takdirini çoktan kazanmıştı.

Yahudiler Yahudiliğin babadan değil anneden geçtiğini saydıkları için, Timoteos Yahudi’ydi. Belki de Grek olan babası sünneti barbarca gördüğü için, doğduktan sonraki sekizinci günde sünnet edilmemişti.

Timoteos’u çalışma arkadaşı olarak yanına almak isteyen, fakat sünnet edilmemiş bir Yahudi olarak sapkınlıkla suçlanıp Yahudi havralarına alınmayacağını bilen Pavlus, onu sünnet ettirdi. Dolayısıyla, Pavlus’un bunu yapmaktaki amacı tamamen işlevseldi, bu nedenle vaaz ettiği müjdeye aykırı olarak görülmemelidir.

Pavlus ilk yolculuğunda bulunduğu yerleri tekrar ziyaret ettikten sonra güneybatıya, muhtemelen Asya eyaletindeki Efes’e gitmeye karar verdi, fakat Kutsal Ruh onu engelledi. O da yönünü kuzeye çevirip Bitinya’ya gitmeye çalıştı, fakat Kutsal Ruh yine açıklanmayan bir şekilde oraya gitmesini engelledi. O sırada Misya’dan geçiyor olduğu için Pavlus’un tek seçeneği batıdaki liman kenti Troas’a gitmekti, bu sayede oradan istediği yöne doğru denize açılabilirdi.

Ancak bir gece görümünde, Allah ona Ege Denizi’ni geçip Makedonya’ya gitmesi gerektiğini gösterdi. Yoldaşları bu görümü öğrendiğinde, Allah’ın gerçekten de müjdeyi Makedonyalılarla paylaşmaları için onları çağırdığı sonucuna vardılar.

Pavlus’un Timoteos’u neden sünnet ettirdiğini düşün. Bu bize, her zaman razı olmadığımız ya da gerekli görmediğimiz, fakat daha yüce bir gayeye hizmet edecek şeyleri yapmaya hazır olmak konusunda ne öğretmeli?

PAZAR

27 Ağustos

Filipi

Pavlus ile yoldaşları Makedonya’ya vardıklarında Filipi’ye geçtiler ve burada Avrupa’daki ilk Hristiyan topluluğunu kurdular.

Elçilerin İşleri 16:11–24 ayetlerini oku. Müjdeciler Sebt günü nereye ve neden gittiler? Orada sonunda başlarına ne geldi?

Pavlus bir kente her gelişinde, alışkanlık olarak Yahudilere tanıklık etmek için Sebt günü oradaki havraya giderdi (Elç. 13:14, 42, 44; 17:1, 2; 18:4). Filipi’de o ve yanındakiler, hem Yahudi hem de diğer uluslardan olan Allah’a ibadet eden bazı kadınlarla birlikte, dua etmek için ırmak kenarına gittiklerine göre, kentte muhtemelen havra yoktu. Bunun önemi, Pavlus’un Sebt günlerinde Yahudi havralarına sadece müjdecilik amacıyla değil, Sebt günü aynı zamanda kendisinin ibadet günü olduğu için de gidiyor olmasıdır.

Elçilerin İşleri 16:25–34 ayetlerini oku. Zindancının ihtidası öyküsünü gözden geçir. Kurtulmak için ne yapması gerekiyordu?

Pavlus ile Silas’ın zindancıya verdikleri cevap müjdeyle bütünüyle uyumlu, zira kurtuluş yalnızca İsa’ya iman yoluyladır (Rom. 3:28, Gal. 2:16). Ancak bu anlatıdan, uygun doktrinsel ve pratik eğitim verilmeden, İsa’ya iman etmenin vaftiz olmak için tek gereklilik olduğu sonucunu çıkartamayız.

Zindancı hakkında ne biliyoruz? Yahudi ya da Yahudiliğe dönen birisi miydi? Her iki durumda da, ihtiyaç duyduğu şey İsa’ya Rab ve Kurtarıcı olarak iman etmekti. Peki ya o aynı Kornelius, Lidya (Elç. 16: 14) ya da Elçilerin İşleri kitapçığındaki daha başkaları gibi, Allah’ı zaten tanıyan ve O’na ibadet eden diğer uluslardan olan biriydiyse? Ya daha önce Pavlus’un şehirdeki müjdeleme toplantılarından birini katıldıysa? Onunla ilgili gerçekler ne olursa olsun, öykünün kısalığı hızlı vaftizler için mazeret olarak kullanılmamalıdır.

Elçilerin İşleri 16:31–34 ayetlerini oku. Bu, Mesih’in kurbanlığının bizim için ne kadar tam ve mükemmel olduğu hakkında bize ne öğretiyor? Mesih’in doğruluğunun tek kurtuluş umudun olarak seni çevrelemesinin güvencesinde gün be gün huzur bulmayı nasıl öğrenebilirsin?

PAZARTESİ

28 Ağustos

Selanik ve Veriya

Pavlus ile Silas zindandan salıverildikten sonra, müjdeciler Filipi’den ayrıldılar (Elç. 16:35–40). Pavlus ile yoldaşları Filipi’den doğruca Makedonya’nın başkenti Selanik’e gittiler.

Elçilerin İşleri 17:1–9 ayetlerini oku. Selanikli Yahudiler Pavlus’un diğer uluslardan olanlar arasındaki başarılı vaazına ne tepki verdiler?

Bir kez daha Pavlus’u müjdeyi paylaşabileceği bir havra ararken görüyoruz. Bir çok dindar Grek ve azımsanmayacak sayıda seçkin kadın Pavlus’un bildirisinden ikna olmuştu. Bu mühtedilerin “Pavlus’la Silas’a katılmaları” (Elç. 17:4), onların ayrı bir topluluk oluşturup havranın haricinde, muhtemelen Yason’un evinde toplandıkları anlamına geliyor gibi.

Kıskançlığa kapılan düşmanları kargaşa çıkardılar. Niyetleri Pavlus ve Silas’ı (Timoteos’tan bahsedilmiyor) kent meclisinin önüne çıkartıp suçlamaktı. Müjdeciler bulunamayınca, Yason’un kendisi ve birkaç yeni imanlı, siyasi kışkırtıcılara yataklık yapma suçlamasıyla yerel yöneticilerin önüne sürüklendi.

Elçilerin İşleri 17:10–15 ayetlerini oku. Selanik’teki olayla kıyaslandığında, Veriya’daki Yahudilerin tepkisi neydi?

Eugenēs kavramı (Elç. 17:11) aslında “soylu” ya da “doğuştan asil” anlamındadır, fakat daha çok “açık fikirli” bir tavrı belirtiyordu ve bu ayette de büyük ihtimalle bu anlamda kullanılmıştı. Veriya’daki Yahudiler sadece Pavlus ile Silas’ın bildirisini kabul ettikleri için değil, müjdecilerin söylediklerinin doğruluğunu kontrol etmek amacıyla Kutsal Yazılar’ı her gün kendileri incelemeye istekli oldukları için övülüyorlar. Müjdeye, gerektiği gibi düşünsel olarak ikna olmadan, sadece duygusal olarak verilen karşılık, yüzeysel ve kısa ömürlü olma eğilimindedir.

Fakat çok geçmeden, zulüm Pavlus’un Veriya’daki verimli hizmetini sekteye uğratarak onu daha da güneye, Atina’ya gitmeye zorladı.

En son ne zaman “bu şeyler [her ne iseler] acaba böyle mi?” diye öğrenmek için Kutsal Yazılar’ı dikkatle inceledin?

SALI

29 Ağustos

Pavlus Atina’da

Antik Yunanistan’ın fikirsel merkezi olan Atina, kelimenin tam anlamıyla putlara teslim olmuştu. Kişilerin ve tanrıların mermerden heykelleri kentin her yerinde, özellikle de şehir yaşamının merkezi olan agoranın (kent meydanı) girişinde bulunuyordu. Pavlus’un canı putçuluğun bu derece baskın olmasına o kadar sıkılmıştı ki, her zamanki önce havraya gitme alışkanlığını değiştirdi ve ikili bir eylem yöntemi takip etti: her hafta havrada Yahudilerle ve diğer uluslardan olan dindar kişilerle tartışırken, her gün kent meydanında Greklerle tartışıyordu. (bkz. Elç. 17:15–22.)

Atinalılar yeni bir şey duymaya her zaman hazır olduklarından, filozoflardan bazıları Pavlus’un öğretisine ilgi gösterdiler ve onu kentin yüksek konseyi olan Ares Tepesi Kurulu’nda konuşma yapmak üzere davet ettiler. Pavlus konuşmasında Yahudi topluluklara konuşurken yaptığı gibi Kutsal Yazılar’dan alıntı yapmadı ve Allah’ın İsrail’le olan ilişkilerinin tarihini özetlemedi (Elç. 13:16–41 ile karşılaştırın); mevcut dinleyicilerinin karşısında bu yaklaşım mantıklı olmazdı. Bunun yerine, bazı çok önemli Kutsal Kitap gerçeklerini kültürlü putperestlerin anlayabileceği şekilde açıkladı.

Elçilerin İşleri 17:22–31 ayetlerini oku. Pavlus Ares Tepesi Kurulu konuşmasında, bu insanlara Allah, kurtuluş, tarih ve insanlıkla ilgili hangi önemli gerçeklerle ilgili vaaz verdi?

Pavlus’un sözlerinin çoğu, Allah ve din tasavvurları büyük ölçüde çarpıklaşmış olan çokbilmiş putperest dinleyici kitlesine saçma geldi. Pavlus’un sözlerini ne şekilde bitirmeyi tasarladığını bilmiyoruz, çünkü Allah’ın dünyayı yargılamasından bahsetmeye başladığı anda sözü kesilmiş gibi görünüyor (Elç. 17:31). Bu inanç Greklerin iki temel anlayışıyla taban tabana zıtlık oluşturuyordu: (1) Allah’ın dünyayla herhangi bir ilişkisi ya da insani işlerle ilgisi olmayan tümüyle aşkın bir varlık olması ve (2) bir kimse öldüğünde dirilişin mümkün olmaması. Bu, müjdenin Greklere göre neden saçmalık olduğunu (1Ko. 1:23) ve Atina’daki mühtedilerin sayısının neden az olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor.

Fakat iman edenler arasında Atina toplumunun en etkileyici kişilerinden bazıları da vardı, Ares Tepesi Kurulu üyesi Dionisios ile, adıyla belirtilmesi mevki sahibi biri olduğu izlenimi veren, belki de kendisi de kurulun bir üyesi olan Damaris (Elç. 17:34).

Pavlus’un Ares Tepesi Kurulu karşısındaki farklı yaklaşımı, sosyal ve kültürel farklılıkların bilincinde olduğunu gösteriyor. Fikrini vurgulamak için putperest bir şairden alıntı yapmaktan bile çekinmedi (Elç. 17:28). Bu, farklı insanlara ulaşmak için farklı yöntemleri nasıl kullanabileceğimizle ilgili bize ne öğretmeli?

ÇARŞAMBA

30 Ağustos

Pavlus Korint’te

Elçilerin İşleri 18:1–11 ayetleri, Pavlus’un bir buçuk yıl yaşadığı Korint’teki tecrübelerini anlatıyor. Akvila ve Priskilla Pavlus’un ömür boyu arkadaşları olarak kalacaktı (Rom. 16:3, 2Ti. 4:19). Öykü, muhtemelen Yahudilerin İmparator Klavdius tarafından Roma’dan sürgün edilmesi yüzünden Korint’e gelen bu kişilerin, daha buraya gelmeden önce Hristiyan olduklarını ima ediyor. Romalı tarihçi Suetonius, sürgünün Yahudi toplumu içinde “Mesih”in ismiyle ilişkili olarak ortaya çıkan bir karışıklık yüzünden olduğunu belirtiyor (Klavdius 25.4), belki de sebebi yerel Yahudi imanlıların müjdeyi vaaz etmesiydi. Dolayısıyla, Akvila ve Priskilla’nın kendilerinin de böyle faaliyetlere girmiş olmaları mümkündür. Her durumda, Pavlus ve yeni arkadaşları aynı iman ve aynı Yahudi kökenini paylaşmanın yanı sıra, aynı mesleği de paylaşıyorlardı.

Elçilerin İşleri 18:4–17 ayetlerini oku. Pavlus’un Korint’teki müjdecilik faaliyetlerinin sonucu neydi?

Silas ve Timoteos Makedonya’dan geldiklerinde, yanlarında oradaki kiliselerden sağlanan bir miktar mali destek vardı (2Ko. 11:8, 9), bu sayede Pavlus kendisini tümüyle vaaz etmeye adayabildi. Her ne kadar “Müjde’yi yayanların geçimlerini müjdeden sağlamasını” (1Ko. 9:14) öğretmiş olsa da, Pavlus’un prensibi hizmeti boyunca kendi masraflarını karşılamak üzerineydi.

Pavlus’un bildirisi Yahudiler tarafından şiddetli bir düşmanlıkla karşılanmasına rağmen, bazı Yahudilerin yanı sıra diğer uluslardan olan Allah’a ibadet eden bazı kişiler de iman ettiler. Mühtediler arasında tüm ev halkıyla birlikte ihtida eden havra yöneticisi Krispus da vardı. Bir çok Korintli de iman edip vaftiz oldu. Yahudiler arasındaki durum ise, bir sonraki kısımda (Elç. 18:12–17) anlatıldığı gibi, oldukça gergindi ve Pavlus da muhtemelen kısa süre içinde Korint’ten ayrılmayı düşünüyordu, fakat bir gece görümünde kalması için ilahî bir teşvik aldı (Elç. 18:9–11).

Pavlus, Antakya’ya dönerken Akvila ile Priskilla’yı da yanına aldı ve onları yolculuğuna devam etmeden önce birkaç gün geçirdiği Efes’te bıraktı. Oradayken yerel Yahudi havrasında vaaz etme fırsatı buldu ve gördüğü olumlu tepkilere karşılık, Allah dilerse oraya geri döneceğine söz verdi (Elç. 18:18–21). Hemen bir sonraki yolculuğunda da bunu gerçekleştirdi.

Gördüğü tepkilerden bıkan Pavlus, oradaki canların kurtuluşuna ilişkin Rab’den bir teşvike ihtiyaç duyuyordu. Pavlus’un duygularına benzer hisler içine girdiğimizde, Rabb’in ona sözleri (Elç. 18:10) bize ne söyler?

PERŞEMBE

EK ÇALIŞMA: “Bugün rağbet görmeyen gerçekleri öğretenlerin, zaman zaman, Hristiyan olma iddiasındakilerden dahi olsa, Pavlus ile çalışma arkadaşlarının aralarında çalıştıkları insanlardan gördüğünden daha iyi bir kabul görmezlerse, cesaretleri kırılmamalıdır. Çarmıhın habercileri her zaman İsa’nın adında çalışarak, uyanıklık ve dua ile silahlanmalı, iman ve cesaretle ilerlemelidirler.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 209.

“Bu dünyanın kapanış sahnelerinde, zor gerçeklerin kendilerine ilan edildiği kişiler Veriyalılar’ın örneğini izleyerek Kutsal Yazılar’ı her gün araştırsalar ve kendilerine getirilen mesajı Allah’ın sözüyle karşılaştırsalar, şimdi nispeten az olan Allah’ın yasasının ilkelerine sadıkların sayısı büyük bir sayıya ulaşırdı...

“Herkes, kendisine verilen ışığa göre yargılanacak. Rab, elçilerini kurtuluş mesajıyla gönderir, duyanları da, O’nun hizmetkârlarının sözlerine ettikleri muameleye göre sorumlu tutacaktır. Gerçeği içtenlikle arayanlar, kendilerine sunulan öğretileri Allah’ın sözünün ışığında dikkatle araştıracaklardır.”—sayfa 210, 211.

TARTIŞMA SORULARI:

Pazartesi dersinin son paragrafı bağlamında, aşağıdaki ifadenin gerektirdiklerini derste tartışın: “Vaftiz adaylarının daha kapsamlı bir hazırlığa ihtiyaçları var... Hristiyan yaşantısının ilkeleri, gerçeğe yeni gelmiş olanlara açıklanmalıdır.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar], 6. cilt, s. 91, 92.

Çarşamba dersinin son sorusu üzerinde biraz daha düşün. Biz kilise olarak kültürel farklılıklara Pavlus’un gösterdiği aynı anlayışı ve müjdeden ya da kendi dini kimliğimizden taviz vermeden insanlarla oldukları yerde buluşmak konusunda onunla aynı gönüllülüğü nasıl gösterebiliriz?

Elçilerin İşleri 17:32–34 ayetlerini oku. Pavlus’un bildirisinin Atina’da karşılaştığı üç farklı tepkiden ne öğrenebiliriz? “(1) Kimileri alay etti. Bu tuhaf Yahudi’nin tutkulu samimiyeti onları eğlendirmişti. Yaşamla alay etmek mümkün; fakat bunu yapanlar elbet komedi olarak başlayanın trajedi olarak bittiğini öğrenecek. (2) Kimileri karar vermeyi erteledi. Tüm günlerin en tehlikelisi, bir kimsenin yarın için konuşmanın ne kadar kolay olduğunu fark ettiği gündür. (3) Kimileri iman etti. Bilge kişi Allah’ın önerisini ancak aptalların geri çevireceğini bilir.”—William Barclay, The Acts of the Apostles [Elçilerin İşleri], gözden geçirilmiş baskı (Philadelphia Westminster, 1976), s. 133.

Pavlus fikrini Atinalılara vurgulamak için putperest bir şairden alıntı yaptı (Elç. 17:28). Bu, böyle kaynakları kullanmanın kimi zaman nasıl işe yarayabileceği hakkında bize ne anlatmalı? Aynı zamanda bunu yapmak hangi tehlikeleri de yanında barındırıyor?

CUMA

31 Ağustos

1 Eylül

Ne Zengin Ne Fakir

Andrew McChesney tarafından, Adventist Misyonu

Chang Çin’de paranın ve zenginliğin hayalini kuruyordu.

Sırt çantası üreten fabrikasının kendisini zengin edeceğini düşünüyordu. O yüzden işinde zor zamanlar geçirdiğinde kafası karışık hissetti. İnternetten bir arkadaşı ona alışılmadık bir tavsiye vermişti: “Kiliseye git.”

Chang kiliseye gitmek için çok meşguldü, ta ki fabrikası iflas edene kadar. Fakat ilk ziyaretinde gördüklerinden pek etkilenmemişti.

“Tanrının beni daha çok para ile bereketlemesini istiyordum. Bu yüzden ikinci kez kiliseye gittim,” dedi.

O sıralarda Chang başka bir şehirde bir restoranda aşçı olarak işe alınmıştı. Ayrılmasının üzerine hemen internetten bir kilise aramaya başladı. “Bir kilise bulmak istiyordum, böylece daha fazla para kazanabilirdim,” dedi.

İki kilisenin adresini buldu: Büyük bir Pazar günü kilisesi ve küçük bir Yedinci Gün Adventist ev kilisesi. “Neden bilmiyorum ama küçük olanına gitmeye karar verdim,” dedi.

Bir gün bir kilise üyesi Chang ile Sebt hakkında konuştu. “Eğer Sebt tutarsan daha çok bereketleneceksin,” dedi.

Chang daha fazla para istedi. Bu yüzden kiliseden Sebti tutabilmesi için dua etmelerini istedi. Ertesi gün müdürüne Sebt günleri izinli olmak istediğini eğer olmazsa istifa edeceğini söyledi.

“İstifa etmekle tehdit etme,” dedi müdür. “Sadece Sebtini tut.”

Restoran sahibi bu anlaşmayı duyunca sinirli bir şekilde Chang’e Sebt günleri çalışmasını emretti. Chang hemen istifa etti. Şaşırtıcı bir şekilde, restoranın tüm çalışanları da bir dayanışma gösterisi olarak istifa ettiler.

Kilise üyeleri hç vakit kaybetmeden Chang’a bir Adventist sanatoryum1 unda sağlık dersleri almasını teklif ettiler. Chang bu fikri sevdi. Bir diyetisyen sertifikasıyla yüksek maaşlı bir işe girebilirdi.

Fakat Chang’ın Allah’ı tanımak içinde büyüyen bir isteği vardı. Kutsal Kitap eğitimi için dua etti. Ertesi gün farklı kiliselerden iki kişi, ayrı ayrı onu arayarak başka bir şehirde olacak olan Kutsal Kitap eğitimine katılmasını önerdiler. Bu eğitim onun yüreğini değiştirdi. Para arzusunu kaybetti ve bir Kutsal Kitap çalışanı oldu.

34 yaşındaki Chang, hayatının Yeşaya 55:8 ile özetlenebileceğini söyledi, “‘Çünkü benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değil, sizin yollarınız benim yollarım değil’ diyor RAB.”

“Şimdi zengin hissetmiyorum ama fakir de hissetmiyorum,” dedi. “Bir keresinde bir vaiz bana hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını söyledi. Ona inanmadım ve dedim ki, ‘Gerçekten mi? Çok paran olduğu için mi hiçbir şeye ihtiyacın yok?’ Şimdi ne demek istediğini anlayabilirim. Benim de hiçbir şeye ihtiyacım yok.”

Sizlerin Sebt Okulu misyon bağışlarınız Chang gibi Küresel Misyon öncülerini desteklemeye yardım ediyor.

1. Sanatoryum, uzun dönemli tedavi gerektiren hastalıklara sahip - özellikle verem - hastaların iyileştirilmesi için kurulmuş sağlık kuruluşları.

*1–7 Eylül

Üçüncü Müjdeleme Yolculuğu

Sebt Günü

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Elç. 18:24–28; Elç. 19; Elç. 20:7–12, 15–27; 2Ko. 4:8–14; Elç. 21:1–15.

HATIRLAMA METNİ: “Canımı hiç önemsemiyorum, ona değer vermiyorum. Yeter ki yarışı bitireyim ve Rab İsa’dan aldığım görevi, Tanrı’nın lütfunu bildiren Müjde’ye tanıklık etme görevini tamamlayayım” (Elç. 20:24).

Luka’nın Pavlus’un üçüncü yolculuğu anlatısı birdenbire başlayıveriyor. Ayetler yalnızca Pavlus’un müjdeleme yolculuklarının merkezi olan Antakya’da biraz zaman geçirdikten sonra yeni bir yolculuğa başladığını ve “Galatya bölgesini ve Frikya’yı dolaşarak bütün öğrencileri ruhça pekiştirdiğini” (Elç. 18:23) söylüyor. Yani yolculuğun ilk 2500 kilometresi bir cümle ile geçilmiş.

Bunun sebebi yolculuğun odak noktasının, Pavlus’un tüm yolculukları süresince en çok vakit geçirdiği kent olan Efes olması. Müjdeleme açısından Efes’teki hizmet çok bereketli olmuştu; Pavlus’un vaazının etkisi tüm Asya iline ulaşmıştı (Elç. 19:10, 26). Kolose, Hierapolis ve Laodikya’daki kiliseler, belki de Pavlus’un çalışma arkadaşlarından biri olan (Kol. 1:7, Flm. 23) Epafras aracılığıyla (Kol. 4:12,13), muhtemelen bu dönemde kurulmuştu.

Bu yolculukla ilgili dikkat çeken bir şey de, Pavlus’un yolculukları içinde elçilerin İşleri kitapçığında kaydedilen sonuncusu olması. Pavlus bunu özgür biri olarak gerçekleştirdi. Luka bu kez Roma’ya yapılan bir yolculuktan daha söz ediyor, fakat tutuklu olarak.

*8 Eylül Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.

10. DERS

2 Eylül

Efes: 1. Bölüm

Elçilerin İşleri 18:14–28 ayetlerinde, Pavlus daha Efes yolundayken, Apollos adında Yahudi bir imanlının kente geldiği kaydediliyor. Apollos etkili ve güzel konuşan, Kutsal Yazılar’ı da iyi bilen biriydi. Apollos’un İsa’nın izleyicilerinden biri olduğu Luka’nın onu tarif ediş biçiminden anlaşılıyor:“Rabb’in yolunda eğitilmiş bir kişiydi. Ateşli bir ruhla konuşuyor ve İsa’yla ilgili gerçekleri doğru öğretiyordu” (Elç. 18:25). Fakat Apollos sadece Yahya’nın vaftizini biliyordu. Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilmiş olan Apollos, İsa’yı yeryüzündeki yaşamı sırasında tanımıştı, fakat Çarmıh ve Pentekost olaylarından önce (muhtemelen İskenderiye’ye geri dönerek) bölgeden ayrılmış olmalı.

Bu, Akvila ve Priskilla’nın neden ona ayrıca eğitim verdiğini de açıklıyor. İsa’nın İsrail’in Mesihi olduğunu Kutsal Yazılar’dan kanıtlayabiliyor olsa da (Elç. 18:28), Apollos’un İsa’nın hizmetinden bu yana gerçekleşen Hristiyanlık gelişmelerinden haberdar edilmesi gerekiyordu. Akvila ve Priskilla onun için daha fazlasını da yaptılar: Efes’teki diğer imanlılarla birlikte, Ahaya’daki kiliseye hitaben bir tavsiye mektubu yazıp ona verdiler (Elç. 18:27), bu da Korint’te etkili bir hizmet gerçekleştirmesini sağladı (1Ko. 3:4–6, 4:6, 16:12).

Elçilerin İşleri 19:1–7 ayetlerini oku. Efes’e vardığında Pavlus’a ne oldu?

Apollos’un öyküsü Pavlus’un Efes’e geldiğinde karşılaştığı on iki kişinin öyküsüyle bağlantılı, çünkü durumları çok benzerdi. “Öğrenciler” olarak tanımlanmaları (Elç. 19:1) ve Pavlus’un onlara sorduğu soru (Elç. 19:2) halihazırda İsa imanlıları olduklarını açıkça gösteriyor. Aynı zamanda Pavlus’a verdikleri cevap da, Apollos’a benzer şekilde onların da, daha sonra İsa’nın izleyicileri olmuş fakat Pentekost gününü tecrübe etmemiş, Vaftizci Yahya’nın eski öğrencileri olduğunu gösteriyor. Onların Rab ile daha derinden bir tecrübe yaşama fırsatları olacaktı.

“Pavlus Efes’e vardığında, Apollos gibi Vaftizci Yahya’nın öğrencileri olan ve yine onun gibi Mesih’in görevi hakkında bir miktar bilgi edinmiş olan on iki kardeşle karşılaştı. Apollos’un yeteneğine sahip değildiler, ancak edinmiş oldukları bilgiyi aynı samimiyet ve imanla dört bir yana yaymaya çalışıyorlardı.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 259.

Onların yeniden vaftizini bu benzersiz durumun ışığında görmeliyiz. Başka bir Hristiyan mezhebinden gelmiyor ya da dönüşüm yaşamıyorlardı. Sadece ana akım Hristiyanlık’la bütünleşiyorlardı. Ruh’u alıp yabancı dillerde konuşabilmeleri muhtemelen Apollos gibi onların da Hristiyan müjdecileri oldukları anlamına geliyor, bundan böyle de gittikleri her yerde İsa Mesih’e tanıklık etmek için tümüyle yetkilendirilmişlerdi.

PAZAR

3 Eylül

Efes: 2. Bölüm

Pavlus, Efes’te de öncelikle havrada vaaz etme alışkanlığını devam ettirdi. Düşmanlık baş gösterince, yeni imanlılarla birlikte güvenilir biri olan Tiranus’un dershanesine gittiler ve Pavlus iki yıl boyunca her gün orada vaaz verdi (Elç. 19:8–10). Luka, Pavlus’un Efes hizmetini, tüm eyaletin güçlü bir şekilde müjdelendiğini belirterek özetliyor (Elç. 19:10, 26).

Elçilerin İşleri 19:11–20 ayetlerinde Luka, büyünün ve diğer batıl inançların epey yaygın olduğu kentte Allah’ın kudretinin zaferini anlatan birkaç mucize öyküsü aktarıyor. Allah’ın Pavlus aracılığıyla iyileştirdiğine şüphe yok, fakat elçinin dokunduğu mendil ve peştamalın bile iyileştirme gücü olması (Elç. 19:12) bazılarına tuhaf gelebilir, gerçi bu da İsa’nın kanaması olan kadını iyileştirme öyküsüyle benzerlikler taşıyor (Luk. 8:44). Efeslilerin batıl inançları, Luka’nın dediği gibi Allah’ın “olağanüstü” mucizeler gerçekleştirmesine sebep olmuş olabilir (Elç. 19:11). Bu belki de Allah’ın insanların ihtiyaçlarını onların anlayış seviyesinde karşılamasına bir örnektir.

Efes’teki hizmetinin sonuçlarından memnun olan Pavlus Yeruşalim’e gitmeye karar verdi (Elç. 19:21). Luka bu yolculuk için bir sebep göstermiyor, fakat Pavlus’un kendi yazdıklarından Yeruşalim kilisesinin yoksulluğuna çare olmak için topladığı bağışları ulaştırmak istediğini biliyoruz (Rom. 15:25–27, 1Ko. 16:1–3). İlk yıllardaki varlıkların ortak kullanımı ve Klavdius dönemindeki şiddetli kıtlık Yahudiyeli imanlıları yoksullaştırmıştı; Pavlus onların yardım ricasında (Gal. 2:10), maruz kalabileceği riskleri bilmesine rağmen, hem Yeruşalim’dekilerin kendisinin elçiliğine olan güvenlerini, hem de artık kültürler üstü hale gelmiş olan kilisenin birliğini güçlendirme fırsatını gördü (Elç. 20:22, 23; Rom. 15:31).

Elçilerin İşleri 19:23–41 ayetlerini oku. Efes’te kaldığı sürenin sonlarında Pavlus’a karşı oluşan düşmanlığın gerçek sebebi neydi?

Düşmanlık, Pavlus’un hizmeti tarafından şiddetli bir biçimde tehdit edilen pagan ibadetiyle ilgili olmalı. Aslında Dimitrios’u harekete geçiren açıkça mali çıkarıydı, fakat antik dünyanın yedi harikasından biri sayılan Artemis tapınağının Efes’te bulunuyor oluşunu kullanarak, konuyu dini bir meseleye çevirmeyi başardı.

Elçilerin İşleri 19:27 ayetini oku. Dimitrios’un para akışını sürdürme çabasında dine “saygı”yı nasıl da ustalıkla işe karıştırdığına dikkat et. Biz Hristiyanlar olarak neden inancımızı ya da inancımızla ilgili yalandan dindarlığı bu şekilde kullanmamak için dikkatli olmalıyız?

PAZARTESİ

4 Eylül

Troas

Kargaşadan sonra (Elç. 19:23–41), Pavlus Efes’ten ayrılmaya kesinlikle karar verdi. Fakat doğrudan Yeruşalim’e gitmek yerine yolu uzatıp Makedonya ve Ahaya’yı kapsayan bir yolculuğa çıktı (Elç. 20:1–3). Diğer uluslardan olanların kiliselerinin bazı temsilcileri de bu yolculukta onunla birlikteydi (Elç. 20:4).

Elçilerin İşleri 20:7–12 ayetlerini oku. Bu ayetlerin Sebt gününün Pazar günüyle değiştiğini kanıtladığı şeklindeki yaygın iddiada yanlış olan nedir?

Pavlus’un Troas’taki molası “haftanın ilk gününde” (Elç. 20:7) bir kilise toplantısıyla sona erdi. “Ekmek bölmek için” bir araya toplandılar, burada muhtemelen Rabb’in Sofrası’ndan söz ediliyor, Yeruşalim kilisesinin ilk günlerinden beri sıklıkla onunla birleştirilen kardeşlik yemeğiyle birlikte olsun ya da olmasın (Elç. 2:42, 46). Kâseden ya da herhangi bir duadan bahsedilmemiş olması bu olasılığı tamamen ortadan kaldırmıyor. Fakat asıl mesele, bu öykünün Pavlus döneminde, en azından diğer uluslardan olanların kiliselerinin, ibadet günü olarak Sebt gününü Pazar günüyle değiştirdiklerine dair sıklıkla bir kanıt olarak öne sürülmesi.

Fakat böyle bir iddiada bulunmadan önce, toplantının tam olarak hangi gün gerçekleştiğini ve aynı zamanda da niteliğini kesin bir şekilde saptamak gerekiyor. Kandillerin kullanıldığından bahsedilmesi (Elç. 20:8), Pavlus’un konuşmasının gece yarısına (Elç. 20:7) ve daha sonra da gün doğuncaya dek sürmüş olması (Elç. 20:11) ve tabii ki Eftihos’un uykuya dalması (Elç. 20:9), bunun bir gece toplantısı olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Fakat soru, bunun Pazar’dan önceki gece mi yoksa sonraki gece mi olduğu. Bunun cevabı Luka’nın kullandığı zaman hesaplama yönteminin günbatımından günbatımına olan Yahudi sistemi mi, yoksa gece yarısından gece yarısına olan Roma sistemi mi olduğuna göre değişir. Eğer ilkiyse toplantı Cumartesi gecesindeydi; ikincisi durumundaysa Pazar gecesinde.

Her iki durumda da, Elçilerin İşleri 20:7–12 ayetlerinin bağlamı, toplantı Pazar gecesi gerçekleşmişse bile, düzenli bir kilise toplantısı değil, Pavlus’un ertesi sabah ayrılacak olması yüzünden gerçekleştirilen özel bir toplantı olduğunu işaret ediyor. O halde, bu tek ve istisnai öykünün nasıl olup da Pazar gününü tutma fikrine destek oluşturduğunu anlamak zor. Gerçek şu ki, oluşturmuyor.

Yedinci gün Sebti’ni tutmanın geçerliliğine dair tüm sebepler üzerinde biraz daha düşün. Sebt günü için Kutsal Kitap’a dayanan güçlü destek, Yedinci Gün Adventisti Hristiyanlar olarak kimliğimizle bizi ve üç meleğin mesajını dünyaya yayma çağrımızı ne şekilde doğruluyor?

SALI

5 Eylül

Milet

Yeruşalim’e giderken Pavlus bir yerde daha durdu, bu kez Efes kilisesinin önderlerine veda konuşması yapma fırsatı bulduğu Milet’te.

Elçilerin İşleri 20:15–27 ayetlerini oku. Konuşmasının giriş bölümünde Pavlus neye vurgu yapıyor?

Roma ve İspanya’yı kapsayan yeni bir yolculuğu çoktan tasarlamış olduğu için (Rom. 15:22–29), Pavlus Asya eyaletine bir daha dönemeyeceğine inanıyordu. Bu nedenle konuşmasına Efes’te geçirdiği yıllar için bir nevi sorumluluk raporuyla başladı. Fakat bu raporun amacı sadece geçmiş, yani Efesliler arasındaki yaşamı değil, aynı zamanda gelecekti, çünkü Yeruşalim’de başına gelebileceklerden korkuyordu.

Pavlus’un korkuları temelsiz değildi. Yeruşalim’deki kilise, geçmişte uyguladığı zulüm ve vaaz ettiği sünnetsiz müjde yüzünden ona şüpheyle, hatta belki de düşmanca yaklaşıyordu (Elç. 21:20–26). Yahudi yetkililerin gözünde o, onların dini geleneklerinden sapmış bir hainden başka bir şey değildi (Elç. 23:1, 2). Birinci yüzyıl ortalarında, özellikle de Roma’nın kötü yönetimi sebebiyle, Yahudiye de devrimci ve milliyetçi ideallerden etkilenmişti. Bu hava, muhtemelen kilise de dahil olmak üzere, Yahudi toplumunun her katmanını etkisi altına almıştı. Bu ortamda, eski Ferisinin diğer uluslardan olanlar arasındaki faaliyetleri ona kötü bir şöhret kazandırmış olmalı (Elç. 21:27–36).

Pavlus’un başka endişeleri de vardı. Elçilerin İşleri 20:28–31 ayetlerinde Pavlus, Efes’teki kilise önderlerinin, sürüyü yanıltıp yanlış yola saptıran yırtıcı kurtlara benzettiği sahte öğretmenler sorununu nasıl ele almaları gerektiği konusuna odaklanıyor. Yani kilisenin içinde bile, kilisenin ilk günlerinde dahi, sahte öğretmen tehlikesi ciddi olarak mevcuttu. Farklı bir zamanda ve farklı bir durumda Süleyman’ın söylediği gibi: “Güneşin altında yeni bir şey yok” (Vaiz 1:9). Hristiyan kilisesinin tarihi, sahte öğretmenlerin kilisede yol açtığı inanılmaz tahribatları ortaya koymaktadır. Bu sorun sonuna kadar da varlığını sürdürecek (2Ti. 4:3).

Pavlus’un aklında pek çok şey olduğuna, çok fazla endişesi olduğuna hiç şüphe yok; fakat ne sadakatinde ne de gayretinde asla bocalamadı.

2. Korintliler 4:8–14 ayetlerini oku. Pavlus burada söylediği neyi, özellikle de denemelerle karşılaştığımızda, kendimize uygulamalıyız? Pavlus nihaî umudunu neye dayandırıyor?

ÇARŞAMBA

6 Eylül

Sur ve Sezariye

Milet’ten sonra, Luka Pavlus’un yolculuğunu detaylandırıyor. Hâlâ Yeruşalim yolunda olan elçi, geminin yükünü boşaltacağı Fenike sahilindeki Sur kentinde bir hafta kaldı (Elç. 21:1–6). Fakat oradayken, imanlılar Yeruşalim’e gitmemesi için ısrar ettiler. İmanlıların Ruh’un yönlendirmesiyle Pavlus’u Yeruşalim’e gitmemesi için uyarması, elçinin daha önceden aldığı yönlendirmeyle çelişki içinde değil. Elçilerin İşleri 19:21 ayetinde geçen Grekçe etheto en tō pneumati tanımı, Pavlus’un bu kararı tamamen kendi başına verdiği gibi değil de, “Ruh’ta tasarladı/niyet etti” (bkz. KM ve Candemir) şeklinde yorumlanmalı. Mesele şu; Ruh Sur’lu Hristiyanlara Pavlus’u bekleyen tehlikeleri göstermiş olabilir; onlar da, tamamen insani kaygılarla, tasarısını sürdürmemesini tavsiye etmiş olabilirler. Pavlus’un kendisi de Yeruşalim’de başına neler gelebileceğinden emin değildi (Elç. 20:22, 23). İlahî kılavuzluk her zaman her şeyi apaçık ortaya koymaz, Pavlus gibi biri için bile.

Elçilerin İşleri 21:10–14 ayetlerini oku. Sezariye’de Pavlus’un Yeruşalim’e yolculuğuyla ilgili hangi özel olay gerçekleşti?

Hagavos daha önce Elçilerin İşleri 11:27–30 ayetlerindeki kıtlık öyküsünde de bahsi geçmiş olan Yeruşalimli bir peygamberdi. Mesajını Eski Ahit’teki bazı peygamberlik sözlerine (örneğin, Yşa. 20:16, Yer. 13:110) benzer bir şekilde rol yaparak aktardı; bu Pavlus’un Yeruşalim’e vardığında başına gelecek olan şeylerin ve düşmanların onu diğer uluslardan olanlara (Romalılara) nasıl teslim edeceğinin canlı bir örneklemesiydi.

Pavlus’un yanındakiler Hagavos’un mesajını bir peygamberlik sözü olarak değil bir uyarı olarak aldılar, o yüzden elçiyi Yeruşalim’e gitmemesi için ikna etmeye çalıştılar. Onların tepkileri karşısında derinden etkilense de, Pavlus kendi canı pahasına da olsa görevini tamamlamaya kararlıydı. Onun için müjdenin bütünlüğü ve kilisenin birliği kendi kişisel güvenliğinden ya da çıkarlarından daha önemliydi.

“Elçi daha önce hiç Yeruşalim’e bu kadar üzgün bir kalple gitmemişti. Çok az dost ve pek çok düşman bulacağını biliyordu. Allah’ın Oğlu’nu reddetmiş ve öldürmüş olan, şimdi de üzerinde ilahî gazabın uyarıları asılı bulunan kente yaklaşıyordu.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 366.

Yanlış anlaşılmış, iftiraya uğramış, mağdur olmuş ve çok kez hakarete uğramış olmasına rağmen, Pavlus imanla devam etti. Cesaret kırıcı durumlarla karşılaştığımızda, biz de aynısını yapmayı nasıl öğrenebiliriz?

PERŞEMBE

EK ÇALIŞMA: “Müjdenin ilan edilişindeki başarı Yahudilerin öfkesini yeniden alevlendirdi. Yahudilerin törensel yasanın ayinlerini yerine getirmekten özgür kılındığı ve Uluslardan olanlara İbrahim’in çocukları olarak Yahudilerle eşit haklar verildiği yeni doktrinin yayılışıyla ilgili olarak dört bir yandan haberler geliyordu... [Pavlus’un] önemle vurguladığı ‘Grek ve Yahudi, sünnetli ve sünnetsiz... yoktur’ ifadesi (Koloseliler 3:11), düşmanları tarafından cüretkâr bir küfür olarak görülüyordu, bu nedenle sesinin susturulması gerektiğine karar verdiler.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 359.

“Ayrıca imandaki kendi kardeşlerinin dahi duygudaşlığına ve desteğine güvenemiyordu. Onun yolunu bu kadar yakından izlemiş olan ihtida etmemiş Yahudiler onunla ve işiyle ilgili en olumsuz haberleri hem bizzat hem de mektupla Yeruşalim’e yetiştirmekte yavaş davranmamışlardı; ve bazı kişiler, hatta elçilerin ve ihtiyarların bazıları bu haberleri gerçek olarak kabul edip onlara karşı çıkmak için hiçbir çaba göstermemiş, onunla aynı safta olmak için hiçbir arzu sergilememişlerdi.”—Sayfa 366, 367.

TARTIŞMA SORULARI:

Pavlus’un Efes’te karşılaştığı on iki öğrenci Vaftizci Yahya’nın eski izleyicileriydi ve halihazırda İsa’nın öğrencileri olmuşlardı (Elç. 19:1–7). Adventist inancına katılan –suya batırılarak vaftiz edilmiş– diğer mezheplerden gelen Hristiyanlardan yeniden vaftiz olmalarını talep ederken bu bölümü öne sürmek sence neden doğru? Apollos’un yeniden vaftiz olmamasının bir önemi var mı?

Pavlus’un durumunu düşün. İsa’ya inanmayan kendi hemşerileri tarafından reddedildi. İsa’ya iman etmiş Yahudiler içinde dahi birçoğu Pavlus’u şüpheli görüyor, hatta güvenmiyordu, çünkü onun “yer işaretlerini” çarpıttığını düşünüyorlardı. Putperestlerin çoğu onun duyurduğu müjdeden nefret ediyordu. Peki ne oldu? Tüm bu düşmanlığa rağmen Pavlus neden devam etti? Biz Pavlus olmasak da, onun öyküsünden kendimiz için ne alabiliriz?

İnsanların Sebt gününün Pazar günüyle değiştiğini ya da artık bağlayıcılığının kalmadığını kanıtlamaya çalışırken kullandığı savların bazılarını düşün. Bu savlara nasıl cevap veririz ve bunu Sebt gününe itaat etmenin diğer dokuz emre itaat etmekten daha fazla yasacılık olmadığını gösterecek şekilde nasıl yapabiliriz; yani, imanla ve tek kurtuluş umudumuzun nerede yattığını kavrayarak itaat ettiğimizde?

CUMA

7 Eylül

8 Eylül

“Sadece Git!”

Andrew McChesney tarafından, Adventist Misyonu

Özel bir muhasebe işinin sahibi olan Kiyong Kwon, Güney Kore’de belki de bütün Yedinci Gün Adventist pastörlerinden daha fazla insanı Mesih’e götürmesiyle bilinir. Ama neredeyse bunu yapmamıştır.

Hikaye 2000 yılının sonlarında, Kutsal Kitap’ın kehanetlerini çalışmaya başladığında başladı. Yeni bir ivedilik ile Daniel’de İsa’nın İkinci Gelişi hariç her bir kehanetin gerçekleştiğini fark etti. Eğer Nuh bugün yaşasaydı ne yapardı diye merak etti. Belki de Nuh kariyerine aldırmadan İsa’nın dönüşünü duyurmak için tek bir misyon uğruna bile hayatını adardı. Kiyong, İsa’nın dönüşünü duyurmak için bir kilise kurucusu olarak kendi hayatını adaması gerektiğine ikna oldu.

Bir sabah dua ederken Tanrı’nın, “Sadece git!” dediğini hissetti. Bu emir onu korkutmuştu. Bahaneler üretmeye başladı: “Hiçbir tecrübem yok. Bir pastör değilim. Çoktan 40 yaşına geldim. Başarısız olacağımdan korkuyorum.”

“Fakat her sabah Tanrı’nın çağrısı o kadar açıktı ki benim için acı vericiydi,” dedi Kiyong.

Bu yüzden dua etti, “Eğer gerçekten gitmemi istiyorsan bana başından sonuna kadar ne yapılacağını göster. Öyle gideceğim.”

Kiyong bunun mantıklı bir dua olduğunu düşündü ama bir cevap almamıştı. Yedi gün boyunca dua etti. Yedinci günde dua ettikten sonra, Adventist Kilisesi’nin Kore Birliği Konferansı’nın dergisi olan Kilise Pusulası’nı açtı. İlk sayfada Ellen G. White’ın Hayat Hikayeleri kitabından kendisini şok eden bir alıntı gördü: Tanrı’nın ruhları kurtarmak için herhangi bir şeye ve her şeye cesaret edecek insanları olacak. Bu yolun her adımını açıkça görene kadar harekete geçmeyenler bu sefer Tanrı’nın gerçeğinden fayda göremeyecekler. Şimdi karanlıkta da ışıkta olduğu gibi ilerlemeye devam eden, engellerin ve kırılmış umutların altında cesurca durabilen, iman, gözyaşı ve sabır umuduyla çalışan ve her suyun yanına ekebilen, mahsuller için Rabbe güvenen işçiler olmalı. Tanrı sonuna kadar çalışmaları için cesur, umutlu, imanlı ve dayanıklı insanları çağırıyor” (213.sayfa).

“Bu Tanrı’dan bana gelen bir cevaptı!” dedi. “Başından sonuna kadar ne yapılacağı için dua etmemem gerekiyordu. İlerlemek zorundaydım.”

Kiyong vazgeçti ve hayatında ilk kez bir kilise kurdu.

“Şaşırtıcı bir şekilde,” dedi, “Bir şey yapmak zorunda değildim. Tanrı çalıştığında mucizeler oluyor.”

56 yaşındaki Kiyong Kwon(soldaki), Güney Kore’de üç tane kilise kurdu. Bu üç ayın On Üçüncü Sebt Bağışı’nın bir kısmı Sejong, Güney Kore’deki ilk Adventist kilisesini kurmaya yardım edecek. Kiyong hakkında daha fazla okumak için gelecek hafta tekrar gelin.

*8–14 Eylül

Yeruşalim’de Tutuklanma

Sebt Günü

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Elç. 21; Rom. 2:28, 29; Gal. 5:6; Elç. 22; Elç. 23:1–30; Mat. 22:23–32.

HATIRLAMA METNİ: “O gece Rab Pavlus’a görünüp, ‘Cesur ol’ dedi, ‘Yeruşalim’de benimle ilgili nasıl tanıklık ettinse, Roma’da da öyle tanıklık etmen gerekir’” (Elç. 23:11).

Pavlus’un ilk müjdeleme yolculuğundan hemen sonra, kilisede diğer uluslardan olanların imana ne şeklide kabul edileceğine dair temel bir anlaşmazlık olduğu açıkça ortaya çıkmıştı (Elç. 15:1-5). Pavlus, belki de çekişmenin büyüyeceğini hissederek, kilisenin birliğini desteklemek amacıyla bir plan tasarladı. Kurulda ondan yoksulları anımsaması istendiği için (Gal. 2:10), diğer uluslardan olanların kiliselerinden Yahudiye’deki kardeşlere mali yardımda bulunmalarını, “kutsallara yapılacak para yardımı” (1Ko. 16:1) talep etti, bunun belki de iki grup arasında bir köprü kurulmasına yardım edeceğini umuyordu.

Bu, tüm risklere rağmen üçüncü yolculuğunun sonunda Yeruşalim’e gitme konusundaki kararlılığını açıklayabilir. Hem Yahudi kardeşlerine karşı yürekten bir sevgi besliyordu (Rom. 9:1–5); hem de birleşik bir kiliseyi çok arzu ediyordu (Gal. 3:28, 5:6). Yahudiler ve diğer uluslardan olanlar yasa işleriyle değil (Rom. 3:28–30), iman yoluyla eşit olarak kurtarıldığına göre, aralarında yasanın törensel gerekliliklerine dayanan herhangi sosyal yabancılaşma müjdenin kapsayıcı doğasına aykırı olurdu (Ef. 2:11–22).

Pavlus görevinin ve yaşamının bu yeni safhasına girerken onu takip edelim.

*15 Eylül Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.

11. DERS

9 Eylül

Yeruşalim Önderleriyle Buluşma

Pavlus Yeruşalim’e vardığında, evinde kalacağı Minason’la ilişkili imanlılar tarafından sıcak karşılandı (Elç. 21:16, 17).

Elçilerin İşleri 21:18–22 ayetlerinde, Yakup ve Yeruşalim kilisesinin ihtiyarları Pavlus’un bölgedeki Musa’nın yasasını gayretle savunan Yahudi imanlılar arasındaki şöhretinden duydukları endişeyi ifade ettiler. Onlara Pavlus’un yurtdışında yaşayan Yahudi mühtedilere Musa’yı terk etmelerini öğrettiği, “çocuklarını sünnet etmemelerini, törelerimize uymamalarını” (Elç. 21.21) söylediği aktarılmıştı.

Bu tabii ki doğru değildi. Pavlus’un öğrettiği, kurtuluş açısından sünnetli ya da sünnetsiz olmanın bir anlam ifade etmediği, zira Yahudilerin de diğer uluslardan olanların da eşit olarak İsa’ya imanla kurtulduğuydu (Rom. 2:28, 29; Gal. 5:6; Col. 3:11). Bu, Yahudileri yasaya ve onun gerekliliklerine saygısızlığa açıkça teşvik etmekten farklı bir şey. İtaat elbette ki özünde yasacılıkla eşanlamlı değildir, fakat tam olarak bu anlama gelmesi için kasten çarpıtılabilir.

Elçilerin İşleri 21:23–26 ayetlerini oku. Pavlus hâlâ sadık bir Yahudi olduğunu ne şekilde gösterecekti?

Pavlus’a siyaseten doğru olması öğütlenmişti. Çok Yahudice bir şey yapıp kendisi hakkındaki söylentilerin yanlış olduğunu göstermeliydi: bazı Yahudi imanlıların adaklık kurban paralarını karşılayarak. Bu adak, bir Yahudi’nin kendisini Allah’a tahsis ettiği özel bir dindarlık eylemiydi.

Maalesef Pavlus karşı koyamadı. İbrahim, Musa, Petrus ve diğer birçoklarının yaşamlarında görebileceğimiz gibi, Kutsal Kitap’takiler de dahil tüm kahramanların kusurları vardır. Pavlus’un Yahudilerle birlikteyken Yahudi gibi davranma ilkesini sürdürmekten başka bir şey yapmadığı (1Ko. 9:19–23) ya da kesin niteliği belli olmasa da, kendisinin de yakın zamanda adak adamış olduğu (Elç. 18:18) ileri sürülebilir. Fakat bu sefer taviz vermişti, zira yaptığı, tavsiyenin ardındaki yasacı güdüleri onayladığı anlamına geliyordu. Elçi, bu tip bir davranışın getirisine şiddetle karşı çıkmaya çalışmıştı: sanki iki müjde varmış gibi, biri diğer uluslardan olanlar için iman yoluyla kurtuluş, diğeri de Yahudiler için işlerle kurtuluş. “[Pavlus’un] onların istedikleri kadar taviz verebilmek için Allah tarafından verilmiş bir yetkisi yoktu.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 373.

Biz yerinde davranmaya çalışırken, bu tip bir hataya düşmemek için nasıl dikkatli olabiliriz?

PAZAR

10 Eylül

Tapınakta İsyan

Kilise önderlerinin önerisini kabul eden Pavlus’un, adamların adaklarını tamamlamalarına yardım etmek için yedi günlük bir arınma törenine katılması gerekiyordu (Say. 19:11–13). Ayrıca Yahudi geleneğinin şartına göre, diğer ulusların topraklarından gelen herkes kirli sayılacak ve tapınağa giremeyecekti. İşte bu yüzden Pavlus adak adayanlarla ilgili arınma süreci hakkında bilgi vermek için rahiplere gitmeden önce kendisini arındırmalıydı (Elç. 21:26).

Elçilerin İşleri 21:27–36 ayetlerini oku. Yedi gün süren arınma süresinin sonunda Pavlus’a ne oldu?

Kalabalığı Pavlus’a karşı kışkırtanlar yüzünden bir kargaşa meydana geldi, onu Yahudi dininin en kutsal sembollerine saldırmakla, en çok da tapınağı kirletmekle suçluyorlardı. Pavlus’un yol arkadaşlarından biri diğer uluslardan olan bir imanlı, Efesli Trofimos olduğu için (Elç. 21:29), elçinin onu sadece Yahudilerin girebildiği tapınağın iç avlusuna soktuğunu düşündüler. İtham meşru olsa, Pavlus çok ciddi cürümden suçlu bulunacaktı. Dış avluyu iç avludan ayıran duvarlarda, diğer uluslardan olanların daha fazla içeriye girmemesi için Grekçe ve Latince yazılmış uyarılar vardı, yoksa ölümlerinden kendileri sorumlu olacaklardı.

“Kutsal yapının iç avlularına sünnetsiz birinin girmesi, Yahudi yasasına göre ölüm cezası gerektiren bir suçtu. Pavlus kentte Efesli olan Trofimos ile birlikte görülmüştü, dolayısıyla onu tapınağa getirdiği varsayılmıştı. Aslında böyle bir şey yapmamıştı; ve kendisi Yahudi olduğundan, tapınağa girmesi yasaya aykırı değildi. Ancak suçlama tamamen asılsız olsa da, halkın önyargısını uyandırma amacına hizmet etmişti. Bağırış adamdan adama iletilerek tapınak avlularında yankılandığında, orada toplanmış kalabalıklar çılgınca bir heyecana kapıldı.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 375.

İsyanın haberi Roma taburuna ulaştığında, Romalı komutan Klavdius Lisias (Elç. 21:31, 32, 23:26) askerleriyle birlikte geldi ve Pavlus’u kalabalık öldürmeden kurtardı.

Saldırıların hedefi olan Pavlus tutuklanıp zincirle bağlanırken, komutan neler olup bittiği hakkında sorular sormaya çalıştı. Kalabalığın çıldırmış gibi bağırışları arasında elçinin kaleye götürülmesi emrini verdi.

Söylentiler (üstelik yalandılar) bu ayaklanmanın başlamasına yol açtı. Duyduğumuz ya da daha kötüsü yaydığımız söylentilerle ilgili neden çok dikkatli olmalıyız?

PAZARTESİ

11 Eylül

Kalabalığın Karşısında

Elçilerin İşleri 21:37–40 daha sonra neler olduğunu anlatıyor. Pavlus sorguya çekilmek için bir Roma kalesine götürülürken, öldürülmesi için çılgın gibi bağırıp çağırmaya devam eden insanlara hitaben bir konuşma yapmak için komutandan izin istedi.

Komutana Grekçe hitap ettiği için, komutan Pavlus’un üç yıl önce Yeruşalim’de Roma işgaline karşı isyan başlatmış olan Mısırlı Yahudi olabileceğini düşündü. Ancak isyan Roma güçleri tarafından bastırılmıştı; takipçileri tutuklanmış ya da öldürülmüş, fakat Mısırlı kaçmayı başarmıştı.

Mısırlı değil Tarsuslu olduğunu söyleyince, konuşma yapma iznini aldı. Konuşmasında kendisine yöneltilen suçlamalara detaylı bir şekilde cevap vermeye çalışmak yerine (Elç. 21:28), İsa’ya iman edenlere zulmedecek kadar Yahudiliğe bağlı oluşuna vurgu yaparak, onlara kendi ihtidasının öyküsünü anlattı. Rab’den gelen vahiylerle yüzleştiğinde, onları izlemekten başka çaresi kalmamıştı. Bu, yaşamındaki büyük dönüşümü ve diğer uluslardan olanlara vaaz etme çağrısını açıklıyordu. İlahî bir tartışmaya girmek yerine, Pavlus onlara kendi tecrübesini aktararak yaptıklarını neden yaptığını açıkladı.

Elçilerin İşleri 22:22–29 ayetlerini oku. Kalabalık Pavlus’un diğer uluslara elçi olduğu açıklamasına ne tepki gösterdi?

Pavlus’un konuşmasına izin verme kararı iyi sonuç vermedi. Pavlus diğer uluslara olan sorumluluğundan bahsederek, kendisine yöneltilen suçlamaları doğrularmış gibi göründü (Elç. 21:28) ve tansiyon yeniden yükseldi.

Romalı komutan Pavlus’un anlattıklarının hepsini muhtemelen anlamamıştı, o yüzden kamçılanarak sorguya çekilmesine karar verdi. Fakat Pavlus safkan bir Yahudi olmasının yanı sıra (Flp. 3:5) Roma vatandaşıydı da, bunu söylediğinde komutan geri adım atmak zorunda kaldı. Pavlus Roma vatandaşı olarak böyle bir işkenceye maruz bırakılamazdı.

Pavlus’un konuşmasını oku (Elç. 22:1–21). Kendisini savunuyor olmasının yanı sıra, Pavlus’un Yahudi kardeşlerine vaaz ettiğine dair hangi kanıtları görüyorsun? Kendi ihtida öyküsünü neden anlatsın? İhtida öykülerindeki bu kadar kuvvetli olan şey nedir?

SALI

12 Eylül

Sanhedrin’in Huzurunda

Romalı komutan Pavlus’un imparatorluk için herhangi tehdit oluşturmadığını fark edince; yani, meselenin Yahudilerin kendi iç çekişmelerinden ileri geldiğini anlayınca, Sanhedrin’den davayı üstlenmesini istedi (Elç. 22:30; 23:29).

Elçilerin İşleri 23:1–5 ayetlerini oku. Pavlus Sanhedrin karşısındaki savunmasına nasıl başladı?

Pavlus ilk cümlesi karşılığında ağzına bir tokat yedi, çünkü belki de bir tutsak olarak Allah’tan bahsetmesi dine küfür gibi algılanmıştı. İçinden geldiği gibi tepki vermiş olması bize onun mizacıyla ilgili bir ipucu gösteriyor. Başrahibe “badanalı duvar” (Elç. 23:3) derken, belki de İsa’nın Matta 23:27 ayetinde kayıtlı olan Ferisilerin ikiyüzlülüğünü kınamasını hatırlatıyordu. Fakat başrahiple konuştuğunun farkında olmamasından, Pavlus’un gözlerinin bozuk olma ihtimali de tümüyle göz ardı edilmemeli.

Elçilerin İşleri 23:6–10 ayetlerini oku. Pavlus duruşmanın gidişatını sekteye uğratmayı nasıl ustalıkla denedi?

Sanhedrin bir takım meselelerde birbirine karşı çıkan Saduki ve Ferisi üyelerden oluşuyordu, doktrin de bu konulardan biriydi. Örneğin kutsal kitap olarak sadece Musa’nın ilk beş kitapçığını (Tevrat) kabul eden Sadukiler, ölümden dirilişe inanmıyorlardı (Mat. 22:23–32).

Fakat Pavlus’un ifadesi (Elç. 23:6), Sanhedrin’in dikkatini dağıtmak için akıllıca bir taktikten daha fazlasıydı. Şam yolunda dirilmiş İsa ile karşılaşması ihtidasının ve elçisel hizmetinin temelini oluşturduğu için, yargılanmasına sebep olan gerçek mesele ölümden dirilmeye inanmasıydı (Elç. 24:20, 21; 26:6–8). O eskiden olduğu gayretli kişiden şimdiki haline değişimini başka hiçbir şey açıklayamazdı. Eğer İsa ölümden dirilmediyse, o halde hizmeti anlamsızdı ve kendisi de bunu biliyordu (1Ko. 15:14–17).

O gece, Pavlus kaledeyken Rab ona göründü ve onu yüreklendirdi: “‘Cesur ol’ dedi, ‘Yeruşalim’de benimle ilgili nasıl tanıklık ettinse, Roma’da da öyle tanıklık etmen gerekir’” (Elç. 23:11). İçinde bulunduğu durum göz önüne alındığında, böyle bir vaat Pavlus için özellikle anlamlı olmuş olmalı.Çoktan beridir beslediği Roma’da vaaz verme dileği (Elç 19:21, Rom. 1:13–15, 15:22–29) hâlâ gerçekleşebilirdi.

ÇARŞAMBA

13 Eylül

Sezariye’ye Nakil

Yasal yollardan Pavlus’tan kurtulamamış oldukları için keyifleri kaçan bir grup, onu pusuya düşürüp kendi başlarına öldürebilecekleri bir plan tasarlamaya karar verdiler.

Elçilerin İşleri 23:12–17 ayetlerini oku. Ne planlamışlardı, planları nasıl bozuldu? Bu, insanların yanlış gayeler için ne kadar tutkulu olabileceğiyle ilgili bize ne öğretiyor?

Kırktan fazla Yahudi’nin Pavlus’a karşı birlik olup kendilerini lanet altına sokmuş olması, elçinin Yeruşalim’de ne kadar çok nefret uyandırdığını gösteriyor. Luka bize bu adamların kimliğine dair bilgi vermiyor, fakat onların Yahudi yasasını sözde hain ve düşmanlardan korumak için ne gerekiyorsa yapmaya hazır aşırılıkçı kişiler olduklarını biliyoruz. Devrimci ve milliyetçi coşkunlukla birleşmiş bu seviyedeki dini bağnazlık, birinci yüzyıl Yahudiyesi ve çevresinde olağandışı değildi.

Ne var ki, Allah’ın takdiriyle komplonun haberi Pavlus’un yeğeninin kulaklarına ulaştı. Pavlus’un ailesi hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyor oluşumuz gerçekten can sıkıcı, ancak anlaşıldığı kadarıyla kız kardeşiyle birlikte Yeruşalim’de büyümüşler (Elç. 22:3) ve kardeşi burada evlenip en azından bir oğlu olmuş. Her neyse, Pavlus’un yeğeni (küçültme sözcüğü neaniskos (Elç. 23:18, 22) ve “elinden tutulup” (Elç 23:19) bir yana çekilmiş olması halen çocuk olduğuna işaret ediyor) onu kalede ziyaret etmeyi başardı ve öğrendiklerini ona anlattı.

Elçilerin İşleri 23:26–30 ayetlerini oku. Komutan Lisias vali Feliks’e Pavlus’la ilgili hangi mesajı gönderdi?

Mektup Feliks’in durumdan doğru bir şekilde haberdar olmasını sağladı. Ayrıca Pavlus’un Roma vatandaşlığından nasıl faydalandığını da gösteriyor. Roma yasası vatandaşlarını tam olarak koruyordu, örneğin adil yargılanma hakkına sahiptiler, bu sayede mahkeme karşısına çıkıp kendilerini savunabiliyorlardı (Elç. 25:16) ve adaletsiz yargılanma halinde imparatora başvurma hakkına sahiptiler (Elç. 25:10, 11).

Feliks şöhretinden beklenmeyecek şekilde, Pavlus’a uygun hukukî bir tavırla muamele etti. Ön sorgulamadan sonra, onu suçlayanlar gelene kadar gözetim altında tutulmasını emretti.

Allah’ın Pavlus’un yaşamındaki takdirini düşün. Yaşamış olabileceğin denemelere ve çektiğin acılara rağmen Allah’ın senin kendi hayatındaki takdirini ne sıklıkla alçakgönüllülükle kabullendin?

PERŞEMBE

EK ÇALIŞMA: “Bu olayda Pavlus ile yoldaşları, Uluslardan olanların kiliseleri tarafından Yahudi kardeşleri arasındaki fakirleri desteklemek için iletilen bağışları Yeruşalim’deki çalışmanın önderlerine resmi olarak sundular...

“Bu gönüllü sunular Uluslardan olan mühtedilerin Allah’ın dünya çapındaki örgütlü işine olan sadakatini gösteriyordu ve herkes tarafından minnettarlık duyularak alınmalıydı, ancak Pavlus’a ve yoldaşlarına, şimdi önlerinde durdukları kişiler arasında dahi armağanları teşvik eden kardeşlik sevgisi ruhunu takdir edemeyecek olanlar olduğu belli olmuştu.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 368, 369.

“Kilisedeki önderler elçiye karşı hoşnutsuz duygularını tamamen bırakmış olsalar ve onu müjdeyi Uluslardan olanlara taşımak üzere Allah tarafından özel olarak çağrılmış biri olarak kabul etselerdi, Rab onu kendilerine bağışlayacaktı. Allah Pavlus’un çalışmalarının bu kadar çabuk sonlanmasını takdir etmemişti, fakat Yeruşalim’deki kilisenin önderlerinin tuttukları yolun neden olduğu olaylar zincirini etkisiz hale getirmek için bir mucize de göstermedi.

“Aynı ruh halen aynı sonuçlara yol açmaktadır. İlahî lütfun sağladığı bereketleri takdir etmenin ve geliştirmenin ihmal edilmesi, kiliseyi pek çok bereketten mahrum bırakmıştır. Rab, çalışmaları takdir edilseydi, sadık bir hizmetkârın işini ne kadar da çok uzatırdı! Fakat kilise canların düşmanının anlayışı saptırmasına izin verirse ve bu nedenle Mesih’in kulunun sözlerini ve işlerini yanlış yansıtıp yanlış yorumlayacak olurlarsa; onun yoluna engel olup, yararlı olmasını engellerlerse, Rab vermiş olduğu bereketleri kimi zaman geri alır...

“Eller kalbi atmayan göğsün üzerinde katlandığında, uyarı ve teşviğin sesi sustuğunda, o zaman taş kalpliler kendilerinden alınan bereketleri görmek ve takdir etmek üzere harekete geçirilebilirler. Ölümleri, yaşamlarının gerçekleştiremediği şeyi yerine getirebilir.”—sayfa 384, 385.

TARTIŞMA SORULARI:

Pavlus iyi karşılanmayacağını bile bile Yeruşalim’e giderek, kilisenin çıkarlarını kendi kişisel çıkarlarının üzerinde tuttu. Onun örneğini hangi dereceye kadar izlemeliyiz?

Pavlus’un Yeruşalim’de verdiği tavizden ne öğrenebiliriz? Sahip olduğumuz ilkelerden vazgeçmeden ne şekilde siyaseten doğru olmayı başarabiliriz? Ya da olabilir miyiz?

Kilisenin birliği her zaman çok önemlidir. Farklı bakış açılarına sahip olsak da birlikte, bütünleşmiş olarak çalışmayı nasıl öğrenebiliriz?

CUMA

14 Eylül

15 Eylül

100 kişiyi Vaftiz Etmek

Andrew McChesney tarafından, Adventist Misyonu

Kiyong Kwon Güney Kore’de ilk kilisesini kurduğunda 20 kilise üyesi vardı. Eski kilisesinden de 20 kişi geldi ama Kiyong yeni üyeler istiyordu.

Kilisenin ilk Sebt hizmetinde genç bir adam çıkageldi. Bu onun herhangi bir kiliseye ilk gelişiydi.

“Neden bu küçük kiliseye geldin?” diye sordu Kiyong.

“Sadece hiç şansım yok,” diye yanıtladı misafir. “Ama birisi eğer bir kiliseye gidersem bunun bana şans getireceğini söyledi.”

Kiyong Kutsal Kitap dersleri vermeyi teklif etti ve genç adam vaftiz edildi.

Ama Kiyong daha fazla üye istiyordu. Bir gün sabahtan akşama kadar dua eti, “Lütfen bana insanlar ver. Bu kiliseyi dolduracak ruhlar ver.”

Ertesi gün bir komşu Kiyong’u durdurdu. “Dün içimden kiliseye gitmek geldi,” dedi. “Lütfen beni kilisene götür.”

Bunun ertesi günü Kiyong’a bir telefon geldi, “Kız kardeşim 10 yıldır benim kiliseye gitmemi isteyen bir Adventist, ama hiç gitmedim,” dedi arayan kişi. “Ama şimdi gitmek istiyorum.”

Kiyong iki kadınla da Kutsal Kitap çalıştı ve ikisi de vaftiz oldu.

“Tanrı bu şekilde pek çok insan gönderdi,” dedi Kiyong.

İlk yıl 40’tan fazla insan vaftiz edildi. Kiyong 100 vaftiz için dua etti. Sonra üç yıl içinde hiç görmediği bir kadını hatırladı. Onu bir çocuk sanat okulunu yönetirken buldu ve onu çiçekler ile ziyaret etti.

“Sen kilisemde vaftiz olacak 100. kiş, olmalısın,” dedi ona.

Kadın kabul ettiğinde Kiyong ona ilk olarak Kutsal Kitap dersleri alması gerektiğini ve sonraki akşam onu evinde beklemesini bildirdi. “Eşinin de orada olduğundan emin ol.” dedi.

Kiyong ayrıldığında kadın eşini arayıp şöyle dedi, “Kwon Hoca yarın evimize Kutsal Kitap öğretmeye gelecek.”

Dindar bir Budist ve bir iş sahibi olan eşi son günlerde İngilizce öğrenmeye karar vermiş ve birkaç adet İngilizce dilinde kitaplar almış, Kutsal Kitap da dahil. Ofisinde Kutsal Kitap okumak için mücadele ediyormuş. Böylece dua etmiş, “Eğer sen gerçek Tanrı iseni bana Kutsal Kitap’ı öğretecek birini gönder.”

O anda karısı arayıp söyledi, “Kwon Hoca yarın evimize Kutsal Kitap öğretmeye gelecek.”

“Kocası tarif edilemez bir şekilde şok olmuştu,” dedi Kiyong.

Ertesi gün Kiyong evli çifti ve yetişkin çocuklarını Kutsal Kitap çalışmayı istekle beklerken buldu.

56 yaşındaki Kiyong Kwon(soldaki), Güney Kore’de üç tane kilise kurdu. Bu üç ayın On Üçüncü Sebt Bağışı’nın bir kısmı Sejong, Güney Kore’deki ilk Adventist kilisesini kurmaya yardım edecek. Kiyong hakkında daha fazla okumak için gelecek hafta tekrar gelin.

*15–21 Eylül

Sezariye’de Tutukluluk

Sebt Günü

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Elç. 24, Elç. 25, Elç. 26, 1Ko. 1:23.

HATIRLAMA METNİ: “‘İster kısa ister uzun sürede olsun’ dedi Pavlus, ‘Tanrı’dan dilerim ki yalnız sen değil, bugün beni dinleyen herkes, bu zincirler dışında benim gibi olsun!’” (Elç. 26:29).

Pavlus’un Sezariye’ye nakli, bu şehirde (Elç. 24:27), daha doğrusu Roma valisi Hirodes’in resmi ikameti olan sarayında (Elç. 23:35) iki yıl sürecek tutukluluğun da başlangıcı oldu. Bu yıllar içinde iki Roma valisi (Feliks ve Festus) ve bir kralın (2. Agrippa) karşısında pek çok kez konuştu, böylece Allah’ın ona verdiği görevi daha da çok yerine getirme fırsatı oldu (Elç. 9:15).

Pavlus tüm duruşmalarda sürekli olarak suçsuz olduğunu söyledi ve hiç görgü tanığı olmamasından belli olduğu üzere, aleyhinde bir delil bulunmadığını iddia etti. Aslında tüm anlatı, Pavlus’un tutuklanmayı gerektirecek bir şey yapmadığını ve eğer Sezar’a başvurmamış olsa serbest bırakılabileceğini göstermeyi amaçlıyor (Elç. 26:32). Fakat bu duruşmalar ona İsa ve diriliş vaadindeki büyük umut hakkında tanıklık etme fırsatı vermiş oldu.

Yine de bunlar, elçinin Yeruşalim’deki kiliseden herhangi bir destek görmediği, kaygı dolu usandırıcı tutsaklık yıllarıydı; Yeruşalim kilisesinin önderleri ise “mevcut olan önyargıdan Pavlus’un büyük ölçüde sorumlu tutulması gerektiği duygusunu halen besliyorlardı.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s.372.

*22 Eylül Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.

12. DERS

16 Eylül

Feliks’in Önünde

Pavlus’un Sezariye’ye naklinden beş gün sonra, Yahudilerin önemli önderlerinden bir grup –başrahip, Sanhedrin’in bazı üyeleri ve Tertullus adında profesyonel bir avukat– Yeruşalim’den geldiler ve elçiye karşı davalarını Feliks’in huzurunda resmen sunular (Elç. 24:1–9).

Bu, Elçilerin İşleri kitapçığında iddia makamının bir avukat tutmuş olduğu tek mahkeme anlatısıdır. Tertullus, konuşmasında valinin taraftarlığını kazanmak için ilginç bir strateji denedi. Feliks yönetiminde Yahudilerin uzun bir süredir huzur içinde yaşadığı doğru değildi. Hatta onun kadar baskıcı ve şiddet yanlısı bir vali daha olmamıştı ve bu baskı Yahudiler arasında Roma yönetimine karşı muazzam boyutta düşmanlığın oluşmasına yol açmıştı. Tertullus valinin kendi yönetim politikasını, onu bu davada da ancak sert bir şekilde baskı uygulayarak siyasi istikrar sağlayabileceğine ikna etmek için ustalıkla kullandı.

Daha sonra da Pavlus’a karşı şu üç hususi suçlamayı yöneltti: (1) Pavlus’un imparatorluğun her yanında Yahudiler arasında sürekli fesat çıkarttığı (Elç. 24:5); (2) bir bütün olarak Hristiyanlığın yıkıcı bir hareket olduğunu ima eden sözlerle, Nasrani tarikatının elebaşlarından biri olduğu (Elç. 24:5)ve (3) Yeruşalim tapınağını kirletmeye kalkıştığı (Elç. 24:6).

Elçilerin İşleri 24:10–19 ayetlerini oku. Pavlus her bir suçlamaya nasıl cevap verdi?

Pavlus tarafından ortaya sürülen iki nokta, iddia makamının savları açısından yıkıcı oldu: (1) Asya ilinden şahitlerin olmayışı, ki bu durum mahkemeyi tamamen geçersiz hale getirebilirdi (Elç. 24:18, 19) ve (2) oradaki Yahudilerin ancak bir hafta önce gerçekleşen Pavlus’un Sanhedrin’in önündeki duruşması hakkında konuşabilecek olmaları (Elç. 24:20) ve bu durumda ölümden dirilmeye inanması dışında kendisini suçlayacak bir şeyleri olmadığı (Elç. 23:6 ile karşılaştırın).

Feliks Pavlus’un iddialarının ağırlığını hemen fark etti, çünkü Yahudi olan karısı Drusilla sayesinde Hristiyanlığa bir nebze aşinaydı. İkinci bir emre kadar davanın ertelenmesine karar verdi (Elç. 24:22).

Feliks’in cevabı (Elç. 24:24-27), onun kişiliği hakkında pek çok şeyi ortaya koyuyordu: işleri ağırdan alıyordu, rüşvet almaya hazırdı ve fırsatçıydı. Pavlus’un Feliks gibi biri tarafından adil yargılanma ihtimali çok düşüktü.

Elçilerin İşleri 24:16 ayetini oku. Pavlus “gerek Tanrı, gerek insanlar önünde vicdanını temiz tutmak” için sürekli çaba gösterdiğini söyledi. Bunun anlamı nedir? Bunları söyleyebilmek için, değiştirmen gereken bir şey varsa, bu nedir?

PAZAR

17 Eylül

Festus’un Önünde

Sırf Yahudilerin gözüne girmek için Pavlus’u iki yıl hapiste tutan Feliks’in Yahudiye valisi olarak yerini Porkius Festus aldı (Elç. 24:27). Festus ms 60 yılından 62 yılına kadar yöneticilik yaptı.

Elçilerin İşleri 25:1–5 ayetlerini oku. Bu, gerçeğin duyurulmasının ona inanmak istemeyenlerde meydana getirdiği nefretin açığa vurulmasını ne şekilde sağlıyor?

Muhtemelen Pavlus’a karşı yönelttikleri suçlamalarla ilgili Feliks’i ikna etmeyi daha önce bir kez başaramadıkları için, önderler işlerini tekrar şansa bırakmak istemiyorlardı. Festus’un Yeruşalim’e ilk gelişi olduğu anlaşılan ziyaretinde, ondan kendileri için bir iyilik yapmasını, yargı yetkisinde değişikliğe giderek Pavlus’u Sanhedrin’de Yahudi yasasına göre yargılayabilmeleri için kendilerine iade etmesini talep ettiler.

Fakat bu talepleri onların gerçek niyetlerini saklamak için uydurdukları bir kılıftı: Pavlus’u öldürmek. Festus davayı yeniden açmaya hazırdıysa da, duruşmanın Yeruşalim’de değil Sezariye’de yapılacağını söyledi, yani Pavlus Roma yasası uyarınca yargılanacaktı.

Festus Sezariye’ye döner dönmez mahkemeyi toplantıya çağırdı ve Pavlus’un düşmanları ona karşı suçlamalar yöneltmeye başladılar (Elç. 25:7). Luka bu kez suçlamaları tekrar etmiyor, fakat Pavlus’un cevabına dayanarak (Elç 25:8) iki yıl öncekilerle benzer olduklarını söyleyebiliriz, belki Pavlus’un fesatçı olduğu için aynı zamanda imparatorluk için de bir tehdit oluşturduğuna fazladan vurgu yapılmış olabilir.

Elçilerin İşleri 25:9–12 ayetlerini oku. Pavlus Festus’un kendisini siyasi sebepler için kullanabileceğini sezdiğinde ne yaptı?

Sonuçta Festus da siyasi taktikleri açısından Feliks’ten çok farklı çıkmadı (Elç. 24:27). Pavlus’un masum olduğunu açıklayarak daha göreve başlar başlamaz Yahudilerin desteğini kaybetmek istemediği için, onların ilk talebini yerine getirmeyi düşündü: elçinin Yeruşalim’de Sanhedrin tarafından yargılanmasını sağlamak.

Fakat bu, düşmanlarının eline bırakılırsa orada adil yargılanmayı bekleyemeyeceğini bilen Pavlus için kabul edilebilir değildi. O yüzden Roma vatandaşlığından doğan haklarına dayanarak bir Roma mahkemesi tarafından yargılanma hakkına sahip olduğunda ısrar etti ve bu tehlikeli durumdan kurtulmanın başka bir yolunu göremediği için de, Roma hukukunun en yüksek aşaması olan bizzat imparator tarafından yargılanmak için başvurmayı tasarladı.

PAZARTESİ

18 Eylül

Agrippa’nın Önünde

Festus Pavlus’un talebinin Roma’ya iletilmesine onay verdi (Elç. 25:12). Vali bu arada 2. Hirodes Agrippa’nın eyalet ziyaretini Pavlus’un davası ile ilgili ona danışmak için fırsat bildi, özellikle de imparatora göndereceği resmi raporda hangi bilgileri yazması gerektiği konusunda. Festus Yahudi sorunlarına henüz pek aşina değildi ve Agrippa kesinlikle ona yardım edebilirdi (Elç. 26:2, 3).

Elçilerin İşleri 25:13–22 ayetlerini oku. Festus Agrippa’ya Pavlus hakkında ne anlattı ve kral nasıl karşılık verdi?

Hirodeslerin sonuncusu olan 2. Agrippa, kız kardeşi Berniki’yle birlikte yeni valiye nezaket ziyaretinde bulunmak üzere Sezariye’ye geldi.

Festus Pavlus’un davasını ona anlatırken, yöneltilen suçlamaların hiçbirinin gerek siyasi gerek cezai, idamlık bir suç barındırmamasına çok şaşırdığını söyledi. Aksine, bunlar Yahudi diniyle ilgili konulardı, özellikle de İsa adındaki “ölmüş de Pavlus’un iddiasına göre yaşamakta olan” (Elç. 25:19)biriyle ilgili. Pavlus daha önce Sanhedrin’in karşısında İsa’nın dirilişine inandığı için mahkemede olduğunu söylemişti, şimdi de Festus asıl meselenin bu olduğunu açıkça belirtiyordu.

Elçilerin İşleri 25:23–27 ayetlerini oku. Luka Pavlus’un Agrippa’nın karşısına çıkma anını nasıl tarif ediyor?

“Ve şimdi Pavlus, halen kelepçeli olarak, topluluğun önünde durdu. Ne büyük bir tezat sergileniyordu! Agrippa ile Berniki güce ve mevkiye sahiptiler, bu nedenle dünyanın beğenisini kazanıyorlardı. Fakat Allah’ın kıymet verdiği karakter özelliklerinden yoksundular. O’nun yasasını çiğniyorlardı, kalplerinde ve hayatlarında yozlaşmıştılar. Hareket tarzları göğün iğrendiği bir şeydi.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 401.

Bu öykü insan gözüne hoş gelen dış görünüşün, çoğu zaman görüntünün arkasındaki gerçekle ilgili yanıltıcı olabileceği hakkında bize ne öğretmeli? Peki ya biz? Görünüş gerçekten ne kadar farklı?

SALI

19 Eylül

Pavlus’un Savunması

Asil konukların valinin yanında oturduğu sahnede tutuklu, Festus daha önce dinlemiş olduğu için (Elç. 25:8–11) savunmasını öncelikli olarak Agrippa’ya yönelik yapması için içeri alınıyordu.

Elçilerin İşleri 26:1–23 ayetlerini oku. Agrippa’nın karşısındaki konuşmasında Pavlus ne yapıyordu?

Pavlus’un konuşması aslında hem ihtidasından önceki, hem de sonraki yaşamının otobiyografik bir anlatısıydı. İçerik olarak Elçilerin İşleri 22:1–21 ayetlerindeki, Yeruşalim’de kalabalığın karşısında yaptığı konuşmayı hatırlatıyor.

Elçi, Agrippa’nın hoşnutluğunu sağlamaya çalışarak başladı. Davasını böylesine seçkin biri karşısında savunma fırsatına sahip olduğu için minnettarlığını bildirdi, bilhassa da Agrippa’nın Yahudi diniyle ilgili tüm gelenekleri ve konuları iyi biliyor olması çok önemliydi. Bu sebeple, kendisine yöneltilen suçlamaların haksız ve düzmece olduğunu Roma valisinin anlamasına Agrippa önemli ölçüde yardımcı olabilirdi.

Konuşma üç bölüme ayrılabilir. Birinci bölümde (Elç. 26:4–11), Pavlus Yeruşalim’deki çoğu kişi tarafından iyi bilinen, eski Ferisi dindarlığını anlattı. Bir Ferisi olarak, İsrail’in atadan kalan umudunun tamamlanması için gerekli olan ölümden dirilmeye inanıyordu. O yüzden Yahudiler öğretisine karşı gelerek tutarsız davranıyorlardı, zira bu öğretide özünde Yahudilikle ilgili olmayan hiçbir şey yoktu. Fakat onların davranışını çok iyi anlıyordu, çünkü bir zamanlar bizzat kendisi de Allah’ın İsa’yı diriltmiş olabileceğini inanılmaz buluyordu ve buna inananlara işkence bile etmişti.

İkinci bölümde (Elç. 26:12–18), Pavlus Şam yolunda İsa’yla karşılaştıktan sonra bakış açısının ne kadar değiştiğinden ve müjdeyi diğer uluslara iletmesi için aldığı çağrıdan bahsetti.

Pavlus son olarak da, gördüğünün kendisi üzerinde bıraktığı etkinin (Elç. 26:19–23), itaat edip müjdecilik faaliyetini uygulamaktan başka bir seçenek bırakmayacak ölçüde olduğunu söylüyor, ki şu anda mahkemede olmasının tek sebebi de buydu. O yüzden, tutuklanmasının ardındaki asıl mesele, Yahudi yasasını çiğnemiş olması ya da tapınağı kirletmiş olması değildi. Tersine bunun sebebi, Kutsal Yazılar’la tamamen uyum içinde olan ve iman eden diğer uluslardan olanların da kurtuluşta eşit paya sahip olmasına izin veren İsa’nın ölümü ve dirilişi haberini duyurmasıydı.

Elçilerin İşleri 26:18 ayetini oku. Bu ayete göre, Mesih’te kurtuluşa sahip olanlara ne oluyor? Bu hakikati nasıl tecrübe ettin?

ÇARŞAMBA

20 Eylül

Pavlus Önderlerin Önünde

Elçilerin İşleri 26:24 ayetinde görüldüğü gibi, Pavlus Agrippa’ya hitaben konuşuyorduysa da, ilk tepki veren Festus oldu. Pavlus ruhun ölümsüzlüğünden bahsetseydi Festus’un bununla bir sorunu olmazdı, fakat antik çağdaki Greko-Romenler bile bu iki kavramın (ölümsüzlük ve diriliş) birbiriyle pek de uyumlu olmadığını biliyordu. Dolayısıyla ilkini kabullenip diğerini reddetmişlerdi. Bu yüzden Pavlus başka bir yerde diğer uluslardan olanların müjdeyi saçmalık saydığını söylemişti (1Ko. 1:23).

Pavlus saygılı bir tavırla fikirlerinin mantığını savundu ve kendisini anlamakla kalmayıp, aynı zamanda söylediklerinin İbrani peygamberlerin yazılarıyla uyumlu olduğunu da doğrulayabilecek bir Yahudi olan Agrippa’ya döndü (Elç. 26:25, 26).

Elçilerin İşleri 26:27, 28 ayetlerini oku. Agrippa, Pavlus’un kendisini sıkıştıran sorusuna ne cevap verdi?

Pavlus’un sorusu Agrippa’yı zor bir duruma soktu. Bir Yahudi olarak Kutsal Yazılar’a olan inancını asla inkâr etmezdi; öte yandan, olumlu cevap verirse, İsa’yı Mesih olarak kabul etmek dışında bir seçeneği kalmayacaktı. Cevabı, içinde bulunduğu mantıksal tuzaktan zekice bir kaçıştı: “Bu kadar kısa bir sürede beni ikna edip Mesihçi mi yapacaksın?” (Elç. 26:28, KK; Cosmades çevirisiyle karşılaştır); bu, Grekçe metnin “Az bir sürede beni Hristiyan olmağa inandırmaktasın” (Candemir) şeklindeki geleneksel çeviriye göre daha iyi bir çevirisi.

Pavlus’un yerinde cevabı, müjdeye olan etkileyici seviyedeki bağlılığını gözler önüne seriyor: “İster kısa ister uzun sürede olsun, Tanrı’dan dilerim ki yalnız sen değil, bugün beni dinleyen herkes, bu zincirler dışında benim gibi olsun!” (Elç. 26:29). Elçi, bu duruşmadaki son sözlerinde özgür bırakılmayı, kendisini dinleyenler gibi özgür olmayı talep etmedi. Tersine, kollarındaki zincirler dışında onların kendisi gibi olabilmelerini diledi. Pavlus’un müjdeci gayreti, kendi can güvenliğine verdiği öneme fazlasıyla üstün gelmişti.

Elçilerin İşleri 26:30–32 ayetlerini oku. Agrippa Pavlus’un suçsuzluğuna dair kanısını ne şekilde ifade etti?

Festus’un yalnızca tutanağı doldurmak için Agrippa’ya ihtiyacı vardı (Elç. 25:25–27). Pavlus’un Sezar’a başvurusu çoktan resmi olarak güvence altına alınmıştı (Elç. 25:12). Tutuklu artık valinin yetki alanında değildi.

Elçilerin İşleri 26:24–28 ayetlerini oku. Pavlus sonunda neye başvurdu ve bu bize iman konularında başvuracağımız son yetki kaynağının her zaman ne olması gerektiği konusunda ne anlatmalı?

PERŞEMBE

EK ÇALIŞMA: “Bu sözler üzerine Agrippa’nın aklı, ailesinin yakın geçmişteki tarihine ve onların Pavlus’un vaaz ettiği İsa’nın aleyhine yürüttükleri nafile çabalarına gitti mi? Büyük-büyükbabası Hirodes’i ve Beytlehemli masum çocukların katlini düşündü mü? Büyük amcası Antipa’yı ve Vaftizci Yahya’nın öldürülmesini? Babası 1. Agrippa’yı ve elçi Yakup’un şehit edilmesini düşündü mü? Bu kralların başına çabucak gelen felâketleri, Allah’ın Kendi hizmetkârlarına karşı işledikleri suçlar yüzünden öfkelenmiş olmasının bir işareti olarak gördü mü? O günün cafcafı ve gösterişi Agrippa’ya, yine bu şehirde kendisinden daha güçlü bir hükümdar olan babasının, insanlar onun bir tanrı olduğunu haykırırken, şaşaalı kıyafetler giydirilmiş şekilde ayakta dikildiği zamanı hatırlattı mı? Daha hayranlık dolu bağırışlar bile dinmeden, mağrur kralın çabuk ve korkunç intikamı nasıl da tecrübe ettiğini unutmuş muydu? Bunlardan biri mutlaka Agrippa’nın hafızasından geçmiştir; fakat gururu karşısındaki muhteşem sahne tarafından okşanmış, kibir ile kurum tüm asil duyguları ortadan kaldırmıştı.”—Ellen G. White Yorumları, The SDA Bible Documentary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Şerhi], cilt 6, s. 1066, 1067.

TARTIŞMA SORULARI:

Pavlus’un Sezar’a başvurma kararını derste tartışın. Bu karar doğru muydu (Elç. 25:25; 26:31, 32 ayetleriyle karşılaştır)? Tamamen Allah’ın gözetimine güvenmek yerine, kendimizi korumaya yönelik stratejik kararlar vermeye meşru bir şekilde ne ölçüde devam edebiliriz?

Pavlus’un Agrippa’ya söylediklerini düşün: “Bunun için, ey Kral Agrippa, bu göksel görüme uymazlık etmedim” (Elç. 26:19). Bu bize Pavlus hakkında ne anlatıyor? Biz Hristiyanlar olarak müjdecilik çağrımıza ne kadar sadığız (1Pe. 2:9, 10)?

Pavlus’un insanlara ilgisi vardı; sayılara değil, insanlara. Sezariye’deki son duruşmasında, kendisini dinleyenlere, hepsinin kendisi gibi olmasını, yani Allah’ın lütfuyla kurtulmalarını yürekten dilediğini söyledi (Elç. 26:29). Kendi hürriyetini ya da adaleti, onların Allah’ın sağladığı kurtuluşu tecrübe etmelerini dilediği kadar dilemedi. O’nun buradaki örneğinden biz ne öğrenebiliriz? Müjdenin yayıldığını görmek için ne kadarı feda etmeye hazırız?

Agrippa müjdeyi doğrudan Pavlus’un ağzından duyma fırsatı buldu. Fakat onu geri çevirdi. Büyük fırsatlar karşımıza çıktığında onları kaçırmamak için nasıl daha dikkatli olabiliriz? Yani ne şekilde etrafımızdaki gerçekliklerle ruhsal olarak uyumlu kalabiliriz?

CUMA

21 Eylül

22 Eylül

Kapı Kapı Dolaşmak

Andrew McChesney tarafından, Adventist Misyonu

Güney Kore’de bir iş sahibi olan Kiyong Kwon,yi paylaşmak için kapı kapı dolaşmaları gerektiğine karar verdi.

“Kapı kapı dolaşıp çalışmak çok zor,” dedi Kiyong. “Çoğu insan gün içinde evde değil. Evde olanlar ise konuşmak istemezler. Ama ben Ellen White’ın tavsiyesine uydum.”

Bu tavsiye Ellen White’ın Hristiyan Hizmeti kitabında var, sayfa 113’te diyor ki, “Halkın özel çabalarıyla eşit bir önemi olan şey insanların evlerine gidip kapı kapı dolaşmaktır. Büyük şehirlerde halk toplantılarının ulaştırılamayan belli dersler var. Bunlar bir çobanın kayıp koyununu araması gibi araştırılmalıdır.”

Böylece, her Perşembe Kiyong ve diğer kilise üyeleri kapı kapı dolaştılar. Dini kitaplar taşımadılar ya da Kutsal Kitap dersi teklif etmediler. Bunun yerine, “Size ve aileniz nasıl yardım edebiliriz?” diye sordular.

Bir gün Kiyong pek çok kapı zilinde yanıt alamadı. Ama bir evde ön kapı açıktı ve orada duran kadın, “İçeri gelin,” dedi.

Kiyong eve girdi ama bu anlık davete olan şokunu ifade etti. “Kim olduğumu biliyor musunuz?” dedi. “Neden içeri girmeme izin verdiniz?”

“Müjdeci olduğunuzu biliyorum,” dedi kadın.

“Ama çoğu insan beni reddediyor,” diye sürdürdü. “Neden beni kabul ediyorsunuz?”

Kadın o gece uzun boylu bir yabancının geleceğini rüyasında gördüğünü anlattı. Rüyada uzun adam ön kapıyı açıp ona şöyle dedi, “Dışarı çık! Acele et!”

“Zile bastığınızda sizi görüntülü diafonda gördüm ve uzun görünüyordunuz. Bu yüzden sizi içeri aldım.”

Kiyong, her dakika daha da şaşırarak kadının kendisine ya da ailesine yardım edip edemeyeceğini sordu.

“Kızım depresyonda,” dedi kadın. “Dışarı çıkmak istemiyor. Lütfen ona yardım edin.”

“Kızınızı salona getirin,” dedi Kiyong.

“Hayır, kızım odasından dışarı çıkmıyor.”

“Bu sefer farklı olacak,” dedi Kiyong. “Sadece ona çıkmasını söyleyin.”

Şaşırtıcı bir şekilde kız salona geldi ve Kiyong dua edip onunla Kutsal Kitap çalıştı.

Sonraki Perşembe geri döndü ve kızla tekrar Kutsal Kitap okumaya devam etti. Kız kiliseye gelmeye başladı ve vaftiz oldu.

“Bunu durmadan tecrübe ettim,” dedi Kiyong. “Misyonu yapan Tanrıdır. Bütün görkemi O hak ediyor.”

56 yaşındaki Kiyong Kwon(soldaki), Güney Kore’de üç tane kilise kurdu. Bu üç ayın On Üçüncü Sebt Bağışı’nın bir kısmı Sejong, Güney Kore’deki ilk Adventist kilisesini kurmaya yardım edecek. Kiyong hakkında daha fazla okumak için gelecek hafta tekrar gelin.

*22–28 Eylül

Roma’ya Yolculuk

Sebt Günü

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Elç. 27, 28; Rom. 1:18–20.

HATIRLAMA METNİ: “Korkma Pavlus, Sezar’ın önüne çıkman gerekiyor” (Elç. 27:24).

Pavlus uzun zaman önce Roma’yı ziyaret etmek istemiş fakat Yeruşalim’de tutuklanması her şeyi değiştirmişti. Yeruşalim’deki kilise önderlerinin yasacı baskılarına boyun eğmesi, İtalya’ya gemiyle giderken yolda geçen süre de dahil olmak üzere yaklaşık beş yıl Roma’nın tutsağı olarak kalmasına yol açtı. Bu değişiklik müjdeleme planlarına sert bir darbe anlamına geliyordu.

Aksaklığa rağmen, İsa Pavlus’un Roma’da Kendisine tanıklık edeceğini bizzat vaat etmişti (Elç. 23:11). Onu yüzüstü bıraktığımızda bile, Allah bize yeni bir şans verebilir, fakat bizi eylemlerimizin sonuçlarından her zaman korumaz. Pavlus’un Roma’ya tutsak olarak götürülmesinin yanı sıra, umut ettiği gibi İspanya’ya gidebildiğini gösteren Kutsal Kitap kaynaklı herhangi bir kanıt da bulunmamakta (Rom. 15:24). İlk Roma tutukluluğundan serbest bırakıldıktan sonra Pavlus bir kez daha tutuklanacaktı, ancak bu kez bu tutsaklık Nero’nun hükümdarlığında, ms 67 yılında şehitlikle sonuçlanacaktı (2Ti. 4:6–8).

Evet, Pavlus Roma’ya vardı ve imparatorun önünde yargılanmayı ev hapsinde beklerken, zincirlerine rağmen (Ef. 6:20, Flp. 1:13), Sezar’ın ev halkından önemli şahıslar da dahil olmak üzere (Flp. 4:22), kendisine gelen herkesle hiçbir engelle karşılaşmadan konuştu (Elç. 28:30, 31).

*29 Eylül Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.

13. DERS

23 Eylül

Roma’ya Deniz Yolculuğu

Pavlus Sezariye’de yaklaşık iki yıl hapsedildikten sonra (Elç. 24:27) Roma’ya gönderilecekti. Birinci çoğul şahıs kullanılmasından ve uzun, çalkantılı deniz yolculuğunun zengin bir şekilde detaylandırılarak anlatılmasından (Elç. 27:1-28:16), Aristarhus ismindeki diğer bir Hristiyanla birlikte (Elç. 27:2) Luka’nın da Pavlus’a yoldaşlık ettiğini anlıyoruz. Öyküdeki diğer bir önemli karakter de, sorumluluğu altında başka tutuklular da bulunan Romalı yüzbaşı Yulius’tu (Elç. 27:1).

Yola çıktıklarında yaz sonuydu. Oruç günü (Elç. 27:9) ile Ekim ayının ikinci yarısındaki Kefaret Günü kastediliyor. Kış koşulları dolayısıyla Akdeniz’de normalde Kasım ve Mart ayları arasında yolculuk yapmaktan kaçınılır. Fakat bu sefer daha baştan zorluklarla karşılaştılar ve epey bir gecikmeyle Girit adasında küçük bir koy olan Güzel Limanlar’a ulaşabildiler (Elç. 27:8).

Elçilerin İşleri 27:9–12 ayetlerini oku. Güzel Limanlar’dayken Pavlus öyküye ne şekilde müdahale etti ve bu müdahalesi nasıl karşılandı?

Pavlus’un uyarıları dikkate alınmadı ve kışı güvende geçirebilecekleri bir limana (Feniks) ulaşmak için batıya doğru 65 kilometre ilerlemeye karar verdiler. Maalesef havanın aniden değişmesiyle çok şiddetli bir kasırganın içinde kaldılar ve mürettebatın rüzgârın gemiyi kıyıdan uzağa, güneybatıya sürüklemesine izin vermek dışında yapabileceği bir şey kalmadı. Gemi su almaya başladığı için taşıdığı yükleri, hatta geminin bazı teçhizatlarını ümitsizce denize atarak hafifletmeye çalıştılar. Durum dramatikti. Günlerce güneş ışığından mahrum kalıp, kısa görüş mesafesi, şiddetli yağmur ve öfkeli rüzgârlarla mücadele ettikten sonra, nerede olduklarını bilmez durumda ve tükenmişlik içinde, sonunda “kurtuluş ümidini tümden yitirdiler” (Elç. 27:20).

Elçilerin İşleri 27:21–26 ayetlerini oku. Pavlus’un öyküye ikinci müdahalesi neydi?

Pavlus, Allah’tan aldığı yeni mesajı peygamberlik sözleriyle tayfalara bildirdi. Çaresizlik duygusuna ve umudu kaybetmeye lüzum yoktu. Tehlike ve kayıp yine olacaktı, fakat hepsi birden kurtulacaklardı.

Pavlus gibi Rabb’in sadık ve adanmış bir hizmetkârı neden bu kadar acı çekmek zorundaydı? Onun tecrübelerinden hangi dersleri çıkarabiliriz?

PAZAR

24 Eylül

Karaya Oturma

Pavlus öyküye ikinci müdahalesinde gemideki herkese –toplamda 276 kişi (Elç. 27:37)– işler sorunsuz bir şekilde yoluna girmeyecek olsa da, hiç kayıp olmayacağı, sadece geminin mahvolacağı güvencesini verdi (Elç. 27:22). On dört gün sonra, elçinin sözleri yerine geldi. Halen korkunç bir fırtına altındayken ve gemi tamamen akıntıda sürüklenirken, gemiciler muhtemelen kıyıya vuran dalgaların sesini duydukları için, karaya yakın olduklarını hissettiler (Elç. 27:27). Suyun derinliğini birkaç kez ölçtükten sonra, kıyıdaki kayalara sürüklenmekten korkarak, hızını düşürmek için geminin arkasından dört demir attılar; bu arada ümitsizce günün tez doğması için tanrılarına dua ettiler (Elç. 27:28, 29).

Elçilerin İşleri 27:30–44 ayetlerini oku. Bu öyküde bizim için hangi dersler var?

Yolculuğun başında yüzbaşı Pavlus’a iyi davranmıştı fakat ilk günlerde elçinin denizcilikle ilgili değerlendirmesine güvenmek için hiçbir sebebi yoktu. Fakat iki hafta sonra işler tamamen değişti. Pavlus, geminin karaya oturmasıyla ilgili peygamberlik sözüyle (Elç. 27:21–26) konuya müdahale ettiğinde yüzbaşının güvenini kazanmayı başarmıştı, şimdi de o söz gerçekleşmeye doğru gidiyordu.

Pavlus gemideki herkesin yemek yemesi için ısrar etti, yoksa yüzebilecek güçleri olmaz ve kıyıya ulaşamazlardı. İlahî takdir bizi normalde görevimiz olan şeyi yapmaktan muaf tutmaz. “Bu anlatı boyunca Allah’ın insanların güvenliğini güvence altına almasıyla, o insanların bunu sağlama almak için gösterdiği çaba arasında hoş bir denge sürdürülmekte.”—David. J. Williams, Acts [İşler], s. 438.

Sabah yaklaştıkça, gemiciler karayı görebilmeye başladı; kumsalı olan bir koydu, gemiyi orada karaya oturtmaya karar verdiler. Fakat gemi kumsala hiç ulaşamadı. Bir sığlıkta sıkıştı ve sonunda dalgaların kuvvetiyle parçalara ayrıldı. Askerlerin tutukluları kaçmalarına engel olmak için öldürme planı, büyük ölçüde Pavlus sayesinde, yüzbaşı tarafından durduruldu. Sonuçta, Allah’ın söz verdiği gibi, hiçbir can kaybı olmadı.

Pavlus’u hayatta tutmak için askerlerin tutsaklardan birini bile öldürmesinin yasaklanması, Pavlus’un tanıklığının gücü ve onun kişiliği hakkında bize ne söylüyor?

PAZARTESİ

25 Eylül

Malta’da

Kazazedeler ancak kıyıya ulaştıktan sonra, Akdeniz’in merkezinde, Sicilya’nın hemen güneyinde küçük bir ada olan Malta’da olduklarını öğrendiler. İki haftadır rüzgârın gücüne teslim olmuş bir şekilde denizde sürükleniyorlardı, Girit’teki Güzel Limanlar’dan beri neredeyse yedi yüz atmış beş kilometre yol almışlardı. Şimdiyse yolculuklarına devam edebilmek için üç ay kışın geçmesini beklemek zorundaydılar (Elç. 28:11).

Elçilerin İşleri 28:1–10 ayetlerini oku. Malta adasında Pavlus’a ne oldu ve Allah onu ne şekilde kullanabildi?

Malta’nın yerlileri dost canlısı ve konuksever insanlardı, tümü ıslak ve üşümekte olan Pavlus ile kafilesini gördüklerinde ilk iş olarak onları ısıtmak için bir ateş yaktılar; yılın bu döneminde Malta’da hava sıcaklığı on derecenin üzerinde olmazdı.

Yılan hadisesi insanların dikkatini Pavlus’un üzerine çekti. Başta yerli paganlar onun ısırılmasını ilahî bir cezanın yerini bulması olarak gördüler. Onun boğularak ölmekten kaçmayı başarmış ama yine de tanrıların, belki de adaletin ve intikamın kişileştirmesi olan Grek tanrıçası Dike’nin yakaladığı bir katil olduğunu düşündüler. Elçi ölmeyince, aynı birkaç sene önce Listra’da olduğu gibi (Elç. 14:8–18), tanrı sanıldı. Her ne kadar Luka öyküde üzerinde durmasa da, Pavlus’un kulluk ettiği Allah’a tanıklıkta bulunmak için bu durumdan yararlanmış olduğunu tahmin edebiliriz.

Publius ya Malta’daki Roma temsilcisiydi ya da yerel bir liderdi, fakat Pavlus ve yol arkadaşlarını kalıcı bir yer bulana kadar üç gün boyunca misafir etti. Her durumda, bu adamın babasının iyileştirilmesi Pavlus’a Maltalılar arasında bir çeşit şifa hizmetine girişme fırsatı sağladı.

Luka’nın anlatısında, Pavlus’un Malta’dan ayrılırken geride herhangi bir mühtedi ya da topluluk bıraktığına dair bir bilgi yok. Luka’nın bunu belirtmemesi tamamen tesadüfî olabilir, fakat bu durum bizim dünyadaki görevimizin insanları vaftiz etme ve kilise kurmaktan çok öteye geçtiğini gösteriyor; insanlarla ve onların ihtiyaçlarıyla ilgilenmek de görevimize dahil. Bu, müjdenin uygulamalı yönü (Elç. 20:35; Tit. 3:14 ile karşılaştırın).

Bu cahil adalıların ilahî adalet duygusuna sahip olmaları ne kadar etkileyici. Bu tam olarak nereden kaynaklanıyordu? Bkz. Rom. 1:18–20.

SALI

26 Eylül

Pavlus Sonunda Roma’da

Malta’da üç ay geçirdikten sonra, Pavlus ve yol arkadaşları sonunda yolculuklarına devam edebildiler (Elç. 28:11). Puetoli’ye vardılar (Elç. 28:13) –Napoli Koyu’ndaki modern Pozzuoli kenti– oradan da kara yoluyla Roma’ya devam ettiler (bkz. Elç. 28:11–16).

Pavlus’un geliyor olduğu haberi hızla Roma’ya ulaşınca, bir grup imanlı onu karşılamak için güneye doğru kilometrelerce yol aldı. Daha önce Roma’ya hiç gitmemiş olmasına rağmen, elçinin şehirde çok arkadaşı vardı: çalışma arkadaşları, mühtediler, akrabalar ve onun için çok kıymetli daha pek çok kişi (Rom. 16:3–16). Bilhassa Appian Yolu’ndaki karşılama çok dokunaklı olmuş olmalı, özellikle de deniz kazası ve Pavlus’un artık bir tutsak olması göz önünde bulundurulduğunda. Can arkadaşları tarafından böylesine benzersiz bir sevgi ve ilgi gösteriyle karşılanınca, elçi Allah’a şükretti ve imparatorun karşısında yargılanmaya çok yakınken cesaret buldu.

Festus resmi tutanakta Roma yasasına göre Pavlus’un dikkate değer herhangi bir suçu bulunmadığını mutlaka yazmış olmalıydı (Elç. 25:26, 27; 26:31, 32). Bu, normal bir hapishaneye ya da bir askeri kampa gönderilmek yerine, kendisine neden özel bir konut kiralama izni verildiğini muhtemelen açıklıyor (Elç: 28:30), fakat Roma uygulaması uyarınca yirmi dört saat bir askere zincirlenmiş durumdaydı. Pavlus’un kendi masraflarını karşılıyor olması, kendi işini devam ettirebildiğine işaret ediyor (Elç. 18:3).

Elçilerin İşleri 28:17–22 ayetlerini oku. Pavlus yerleşir yerleşmez ne yaptı?

Pavlus havraya gidemiyorsa da, havra ona gelebilirdi. Bu nedenle, Roma’ya vardıktan kısa süre sonra, önce Yahudilere gitme alışkanlığını sürdürerek (Rom. 1:16), daha önce de yaptığı gibi, suçsuzluğunu ifade etmek ve tutuklanmasının sebebinin İsrail’in umudu dışında bir şey olmadığını açıklamak için, bölgedeki Yahudilerin ileri gelenlerini bir araya çağırdı (Elç. 23:6, 24:15, 26:6–8). Niyeti kendisini savunmaktan ziyade, İsa’nın dirilişinin nasıl İsrail’in atadan kalan umudunun yerine gelişi olduğunu gösteren müjdeyi vaaz etmesine müsaade eden bir güven ortamı oluşturmaktı.Yeruşalim’den Pavlus hakkında hiçbir bilgi almadıklarına şaşıran Yahudiler, onu dinlemeye karar verdiler.

Elçilerin İşleri 28:22 ayetini oku. Bu, o dönemde hâlâ imanlılara yönelik sürdürülen düşmanlıkla ilgili bize ne anlatıyor? Başkaları bizim imanımız aleyhinde konuşurken bile biz nasıl sadık kalabiliriz?

ÇARŞAMBA

27 Eylül

Müjdenin Zaferi

Belirlenmiş bir günde, çok sayıda Yahudi Pavlus’un müjdeyi sunmasını dinlemek için geldiler (Elç. 28:23).

Elçilerin İşleri 28:24–31 ayetlerini oku. Pavlus bu bağlamda Yeşaya’dan alıntı yaparak neyi vurgulamaya çalışıyordu?

Yeşaya 6:9, 10 ayetlerinden yapılan alıntı, insanlar ilahî mesajı kabul etmeyi reddettiğinde ne olduğunu anlatıyor. Bazı Yahudiler inanmış olsa da, diğerleri inanmadı ve bu büyük ihtilaf yüzünden, elçinin bir kez daha diğer uluslardan olanlara dönmek dışında bir çaresi kalmadı (Elç. 13:46, 47; 18:6).

İmparator tarafından yargılanmak için Pavlus iki yıl beklemek zorunda kaldı. Bu arada ev hapsinde olmasına rağmen, herhangi bir engel olmaksızın kendisine gelenlerle müjdeyi paylaşmayı sürdürebiliyordu. Elçilerin İşleri kitapçığındaki son sahne müjdenin zaferini vurguluyor, zira ister Yahudi ister Romalı hiçbir kuvvet onun ilerlemesini durdurmayı başaramamıştı.

Luka’nın kitabını neden bu noktada bitirdiği belli değil, zira Pavlus’un kendisine karşı açılan davanın zayıflığından dolayı bu tutukluluğundan serbest bırakıldığına, yeni bir müjdeleme yolculuğuna çıktığına ve yeniden Roma’ya getirilip infaz edildiğine dair kanıtlar mevcut (2Ti. 4:6–8). Belki de Luka’nın edebî amacı göz önüne alınarak bakıldığında, uzak Roma’da bile vaaz edildiğine göre, müjde çoktan “dünyanın en uzak yerine” (Elç. 1:8 KM, Candemir) ulaşmıştı.

“Pavlus’un uzun ve haksız hapis hayatı sırasındaki sabrı ve sevinci, cesareti ve imanı, sürekli bir vaaz gibiydi. Dünyanın ruhuna hiç mi hiç benzemeyen ruhu, dünyanın gücünden daha yüksekteki bir gücün kendisiyle birlikte olduğuna tanıklık ediyordu. Ve örnekliğiyle, Hristiyanlar daha büyük bir enerjiyle Pavlus’un kamu çalışmalarından çekilmiş olduğu davanın savunucuları olmaya sevk edildiler. Elçinin zincirleri bu şekilde etkili oldu, öyle ki gücü ve yararlılığı kesilmiş gibi göründüğünde, ve görünürde elinden çok az şey geldiğinde, tamamen dışında kalmış gibi göründüğü tarlalardan Mesih’e demetler topladı.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 430.

Kilisenin görevi açısından bakıldığında ise, Elçilerin İşleri kitapçığının –ya da müjdenin yayılmasının tarihinin– henüz bitmediği söylenebilir, işte her birimizin resme girdiği yer de tam burası. Yüzyıllar boyunca, bazen Allah’ın sadık tanıklarının kanıyla, daha birçok etkileyici ve heyecanlı bölüm yazıldı. Şimdiyse bir bölüm daha, sonuncusunu (umuyoruz!) eklemek ve İsa’nın öğrencilerine bıraktığı görevi bütünüyle sonuçlandırmak için sıra bizde—“işte o zaman son gelecektir” (Mat. 24:14).

PERŞEMBE

EK ÇALIŞMA: “Mesih, kiliseye kutsal bir görev vermiştir. Her bir üye, Allah’ın dünyaya Kendi lütfunun hazinelerini, Mesih’in keşfolunmaz zenginliğini anlatabileceği bir vasıta olmalıdır. Kurtarıcı’nın Kendi Ruhu’nu ve karakterini dünyaya temsil edecek aracılar kadar arzu ettiği hiçbir şey yoktur. Dünyanın, Kurtarıcı’nın sevgisinin insanlar aracılığıyla tezahüründen daha fazla ihtiyaç duyduğu bir şey yoktur. Tüm gök, Allah’ın kendileri aracılığıyla Hristiyanlığın gücünü ilan edebileceği insanları beklemektedir.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 556.

“Allah, herkesin Kendisi için yeteneğine göre çalışabilmesi için, hizmet ruhunun tüm kiliseye egemen olmasını uzun zaman beklemiştir. Allah’ın kilisesinin üyeleri, yurtta ve yurtdışında ihtiyaç duyulan alanlarda kendilerine verilen işleri yaparak, müjde görevini yerine getirdiklerinde, tüm dünya çok geçmeden uyarılacak ve Rab İsa yeryüzüne kudretle ve büyük yücelikle geri dönecektir.”—s. 101

TARTIŞMA SORULARI:

Luka, tüm Roma yolculuğu boyunca Pavlus’un Allah’a olan imanını ne şekilde resmediyor? Bu denli koşulsuz bir iman karşısında diğerleri ne şekilde etkilendi?

Tüm yaşadıklarına rağmen Pavlus asla imanını ya da görevini terk etmedi. Sınırlı hürriyetine rağmen, Roma’da vaaz etmeyi sürdürdü. Müjdeyi birine duyurma işimizden vazgeçmek için ayartıldığımızda ne yapabiliriz?

Romalılar 1:14, 15 ayetlerini oku. Pavlus neden kendisini müjdeyi herkese vaaz etmek için yükümlülük –ya da borç– altında hissediyordu? Biz ondan daha mı az yükümlüyüz? Şu ifadeyi dikkate al: “Canları kurtarmak, Mesih’i öğreten her kişi için bir yaşam işi olmalıdır. Biz, Allah tarafından bize verilen lütuf için, üzerimize parlayan ışık için ve gerçeğin keşfedilmiş olan güzelliği ve gücü için dünyaya borçluyuz.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church, [Kilise İçin Tanıklıklar], 4. cilt, s. 53.

Pavlus’un alıntı yaptığı Yeşaya kitapçığındaki kısmı yeniden oku. Bu fikir bizim için ne şekilde geçerli olabilir? Evet, bize büyük miktarda gerçek verildi, fakat biz kendimizi ona, hatta onun kendi isteklerimizle ve arzularımızla çatışabilecek unsurlarına karşı katılaştırırsak, ruhsal olarak hangi tehlikeyle karşı karşıya kalırız?

Pavlus’a zincirli asker olduğunu düşün. Sence bu kadar sıkı bağlı bulunduğu adamda ne gördü?

CUMA

28 Eylül

29 Eylül

Zenginler İçin Sağlıklı Kilise

Andrew McChesney tarafından, Adventist Misyonu

Bir iş sahibi ve kilise kurucusu olan Kiyong Kwon, ikinci kilisesini kurmak için Güney Kore’nin başkenti Seul’deki zengin bir mahalleyi seçti. Dört yıl önce kırsal bir bölgede açılan ilk kilisesi taşana kadar dolmuştu ve Kiyong yeni bir meydan okuma istiyordu.

“Tanrı beni ilk çağırdığında, ‘Yapamam,’ dedim,” dedi Kiyong. “Ama Tanrı’nın gücüne tanık olduktan sonra daha cesur oldum.”

Fakir insanların Tanrı’yı zenginlerden daha kolay kabul ettikleri sonucuna vardı. Her şeye sahip olan bu insanlarla müjdeyi nasıl paylaşacağını merak etti ve zenginlerin bile iyi bir sağlığa ihtiyacı olduklarına karar verdi. Böylece Bundang’ın mahallesindeki bir ofis binasına Bundang YENİ BAŞLANGIÇ kilisesini ve vejetaryen restoranını açtı.

“Tanrı’nın sağlık mesajının son gün müjdesini paylaşmak için bir yol olduğuna karar verdim,” dedi.

Yeni kilise sağlık seminerleri, yemek kursları ve Kutsal Kitap dersleri düzenlemeye başladı.

İlk katılımcıların arasında tüm hafta boyunca sağlık seminerine katılan bir eczacı vardı ve hoşuna gidiyor gibi görünüyordu. Seminer bittikten sonra daha fazla bilgi almak isteyenler Daniel ve Vahiy üzerine Kutsal Kitap dersleri almaya davet edildiler. Fakat eczacı gelmedi. Kiyong biraz araştırma yaptı ve eczacının sağlık seminerine katılmak için bir hafta izin aldığını öğrendi. Kutsal Kitap dersleri için boş zamanı yoktu. Bu yüzden Kiyong Kutsal Kitap derslerinin olduğu ses kayıtlarını hazırladı ve ona gönderdi.

“Kadın duyduklarına gerçekten şaşırmıştı ama Pazar kilisesinden ayrılmak istemedi,” dedi Kiyong.

Fakat eczacının fikri Kutsal Kitap derslerini dinlemeye devam ettikçe değişmişti. Sebt tutmayı ve YENİ BAŞLANGIÇ kilisesinde ibadet etmeyi düşünmeye başladı. Ne yapacağına kafa yorarken kötü bir baş ağrısı çekmeye başladı. Beyin kanseri olabileceğinden şüpheleniyordu ama doktorlar kötü bir şey bulamadılar. Ama ağrı hala sürüyordu.

En sonunda 24 yaşındaki torunu, “Neden başının ağrıdığını biliyor musun? Çünkü neyin doğru olduğunu bildiğin halde onu yapmıyorsun. Seninle birlikte Sebt kilisesine gideceğim,” dedi.

Eczacı ve torunu sonraki Sebt kiliseye geldiler ve bugün de kilisenin imanlı üyeleri olmaya devam ediyorlar.

“Bu tür tecrübelerden dolayı fark ettim ki bu Tanrının işi,” dedi Kiyong. “Yürekler insanların yaptıklarından dolayı değişmez.”

56 yaşındaki Kiyong Kwon(soldaki), Güney Kore’de üç tane kilise kurdu. Bu üç ayın On Üçüncü Sebt Bağışı’nın bir kısmı Sejong, Güney Kore’deki ilk Adventist kilisesini kurmaya yardım edecek. Kiyong hakkında daha fazla okumak için önceki haftalara gidin.