Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 3.çeyrek 2016 – Kilisenin Toplumdaki Rolü - 2 bölüm


Cuma


*6–12 Ağustos


İsa Onların İyiliğini İstedi


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Yun. 3:4–4:6, Luk. 19:38–42, Mat. 5:43–47, 1Ko. 13, Mar. 8:22–25, Flp. 2:3–5, Yak. 2:14–17.


HATIRLAMA METNİ: “Ey Yeruşalim! Peygamberleri öldüren, kendisine gönderilenleri taşlayan Yeruşalim! Tavuğun civcivlerini kanatları altına topladığı gibi ben de kaç kez senin çocuklarını toplamak istedim, ama siz istemediniz.” (Mat. 23:37).


Sebt günü sabahında, Sebt Okulu ve ibadet esnasında, sık sık yerel Yedinci Gün Adventist kilisesinin ana kapılarından geçen kaykaycılar görülebilirler.


Neden? Çünkü bu kilise, kaykay pistinin hemen yanındaki bir toplum gençlik merkezi tesisinde toplanmaktadır. Bu kaykaycıların beklenmedik baş belaları olduklarını düşündüyseniz, tekrar düşünün.


Aksine, şehirlerindeki yerel yönetim gençler arasında giderek artan suç oranlarını frenlemek amacıyla o parkı gençlerine sağlıklı bir eğlence alanı sağlamak için inşa etmişti. Gençlik merkezi ve kaykay pisti tamamlandığında, yönetim bir kilise cemaatinin ibadetlerini toplum gençlik merkezi tesisinde gerçekleştirmesini istedi. Toplum önderleri bir kilisenin varlığının pisti kullanan gençler üzerinde olumlu ahlâki etkisi olacağını düşündüler. Değişik Hristiyan mezheplerinden birkaç kiliseyi davet ettiler, fakat içlerinden sadece biri, Cumartesi sabahları Sebt Okulu ve ibadet hizmetleri gerçekleştiren kilise bu daveti kabul etti.


Bu Adventist kilisesi üyeleri, kaykaycılar ulaşmak istedikleri grubun bir parçası olduğundan, merkeze taşınacakları için heyecanlanmışlardı.


Yerel kilisenin “kilise” tanımı, varlık nedeni kendisi için olmayan bir toplumdur. Bu tüm kiliselerimizin de tanımı olmalıdır.


*13 Ağustos Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

7 Ağustos


Yunus Ninova’da


Yunus 3:4–4:6 ayetlerini oku. Bu peygamberin hangi ciddi davranış sorunu vardı?


Yunus 4. bölümde, Yunus peygamber büyük Ninova şehrinin doğusunda yere oturur. Allah’ın kendisine emanet ettiği felaket mesajını iletmiştir. Yolculuğunu, Ninova’ya gelmekteki isteksizliğini, kaçma manevralarını, Allah’ın Yunus’u görevine döndürmekteki ısrarını, balığın karnında geçirdiği üç günü ve kıyıdan iç bölgelere doğru uzun seyahatini derinlemesine düşünür. Tüm bunları ne için yaşamıştır? Allah’ın fikrini değiştirmesi ve bu alçak insanlara lütfetmesi için mi? İnsanlar tövbe etmişti, fakat Yunus şimdi kendini ihanete uğramış hissediyordu. Aşağılanmış ve kullanılmıştı. Yunus, bu 120,000 nüfuslu putperest şehrin yıkımının Allah’ın Kendi seçilmiş halkını tercih ettiğini göstereceğini ve kendisinin Ninovalılara duyduğu nefreti haklı çıkaracağını ümit etmişti.


Luka 19:38–42 ayetlerini oku. Burada ne oluyor ve İsa’nın Yeruşalim şehrine karşı tutumu nedir?


Yunus’tan 800 yıl sonra, İsa bir eşeğin üzerinde Yeruşalim’e bakan bir tepenin sırtında yolculuk etmektedir. “Rabb’in adıyla gelen Kral’a övgüler olsun!” bağırışları, “Gökte esenlik, en yücelerde yücelik olsun!” diye yankılanan umutlu dualara karışmaktadır (Luka 19:38). İsa bu muzaffer girişin ortasında, şehre yaklaşırken durur ve “Keşke bugün sen de esenliğe giden yolu bilseydin” diyerek ağlar (Luka 19:42).


Tezata dikkat edin. Yunus, Ninova’nın sakinlerinin iyiliğini fazla önemsemeden, Allah’ın emrini isteksizce yerine getirdi. İsa ise Yeruşalim’e yaklaşırken kalbinde bir yük vardı: Kendisinin çok büyük bir bedelle sunduğu kurtuluşa sahip olabilmelerini istiyordu.


İki şehir: Ninova ve Yeruşalim. İki haberci: Yunus ve İsa. Fark barizdir. İsa, insanların iyiliğini arzulayan özverili ve gözetici tutumu örneklemektedir. Biz de, Allah’ın lütfuyla, İsa’nın kaybolmuşlara yönelik tutumunu ortaya koyabilelim.


Bencillik bir kişiyi başkalarının kurtuluşunu önemsemeyen bir tutuma nasıl sürükleyebilir?


Pazar


8 Ağustos


“Yine de” İlkesi


Bir cüzamlı, İsa’ya yaklaşır ve kendisini iyileştirmesi için yalvarır. Yaygın bilgiye göre bu adam toplumdan uzak tutulmalıydı. Temiz Olan İsa, adama dokunur ve adamı yine de iyileştirir (Mat. 8:1–4). Petrus, İsa’nın yargılanması sırasında O’nu üç kez inkâr eder (Yuhanna 18). İsa, dirilişinden ve Petrus’un kalbini yokladıktan sonra, onu yine de eski görevine geri getirir (Yuhanna 21). Allah’ın Korint’teki kilisesi Pavlus’un otoritesini ve etkisini takdir etmemektedir. Pavlus yine de onlara hizmet eder (2Ko. 12:14, 15).


Bu “yine de” veya “rağmen” ilkesi, onların iyiliğini isteyen Kişi’nin karakterinin sergilenmesi için olmazsa olmazdır.


“Mahvolmanın eşiğinde, cehalet ve günah zincirleriyle bağlanmış milyonlarca canın, Mesih’in kendileri için duyduğu sevgiden haberleri bile yoktur. Eğer onlarla yer değiştirsek, bizim için ne yapmalarını isterdik? Bunları gücümüz yettiğince onlar için yapmak en ciddi sorumluluğumuzdur. Mesih’in verdiği hayat kuralı, her birimizin yargıda ayakta duracağımızı ya da düşeceğimizi belirleyecektir: ‘İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın.’ Matta 7:12.”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 640 [Sevgi Öğretmeni, s. 634].


Bu “altın kural,” bize yarar sağlayan şey yerine hizmet ettiğimiz kişiler için neyin iyi olduğuna öncelik veren bir hizmet anlayışının temelidir.


Matta 5:43–47; Luka 6:27, 35; 23:34 ayetlerini okuyun. İsa burada bize belirli sınıflardan olan kişilere yönelik davranışlarımıza dair hangi hayati noktayı göstermiştir?


İsa, bizden nefret etmelerine veya bize düşman olmalarına “rağmen,” bizi insanlara sevgi göstermeye ve onlara karşı nazik olmaya çağırıyor. Ayrıca, İsa’nın bu eylem ve tutumları bizzat Allah’ın karakteriyle ilişkilendirdiğine dikkat edin. “Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin. Alacağınız ödül büyük olacak, Yüceler Yücesi’nin oğulları olacaksınız. Çünkü O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir” (Luka 6:35).


Allah’ın “nankör ve kötü kişilere karşı iyi yürekli” olduğu fikrini nasıl anlıyoruz? (Bu, örneğin “Kötü kişilerin neden bazen işleri iyi gider” sorusuna nasıl yanıt verir?) Romalılar 2:4 ayeti burada ne şekilde devreye girer?


Pazartesi


9 Ağustos


Sevgi Asla Boşa Çıkmaz


İsa’ya göre en büyük iki emir, Allah’ı sevmek ve komşunu sevmektir (Luka 10:27, 28). O ayrıca bize komşularımızın kim olduğunu da göstermiştir (Luka 10:29–37). Hiç şüphesiz, İsa’nın hayatı da, baştan sona, Kendisi sevgi olan (1. Yuhanna 4:16) Allah’a duyulan saf sevginin bir ifadesiydi. Dolayısıyla, Allah’ın karakterini yansıtacaksak, Allah’a ve O’nun nasıl biri olduğuna ilişkin hakikati başkalarına açıklamaya yardımcı olacaksak, sevmek zorundayız.


Bir de başka açıdan düşünün. İnsanların İsa’yı ve Hristiyanlığı tümden reddetmek için kullandıkları en büyük “bahanelerden” biri, kendilerine Hristiyan diyenler olmuştur.


“Hristiyanların,” ya da en azından “Hristiyan” adını taşıyan insanların, bazen İsa’nın adına olmak üzere, nasıl korkunç eylemler yaptığına dair tarihten, hatta günümüzden bulabileceğin bazı örnekler neler? Daniel kitabı bile (bkz. Dan. 7:24, 25 veya Rom. 2:24) buna ilişkin uyarmıyor mu?


Çağlar boyunca, hatta günümüzde, birçok insanın bir bütün olarak Hristiyanlıktan soğumuş olmalarına şaşmamalı. Bu nedenle, Mesih’i başkalarına kendi hayatlarımız aracılığıyla anlatma zorunluluğu her zamankinden daha güçlü olmalıdır. Bunu ise, bizzat İsa tarafından ifade edilen sevginin kendi hayatlarımızda da açığa vurulmasından daha güçlü bir şekilde yapabilecek bir şey yoktur.


  1. Korintliler 13. bölümü oku. Pavlus sevginin ne olduğunu söylüyor? Sevginin ne olmadığını söylüyor? Sevginin ne yaptığını söylüyor? Sevginin ne yapmadığını söylüyor? Kısacası, Hristiyanlar olarak bizim hayatımızda sevgi nasıl ifade edilmeli ve içinde yaşadığımız topluma tanıklık edişimizde sevginin yeri nedir? Daha önemlisi, bu tür bir sevgiyi açığa vurmak için hangi değişiklikleri yapmalısın?

Salı


10 Ağustos


İkinci Dokunuş


Markos 8:22–25 ayetlerini oku. İsa’nın kör adama ilk dokunuşunun adamı tamamen iyileştirmemiş olmasından hangi ruhsal dersi alabiliriz?


İsa’nın adamın gözlerine “tükürdükten” sonra adama dokundu ve “Bir şey görüyor musun?” diye sordu (Markos 8:23). İsa neden adamın gözlerine “tükürdü?” Antik literatürde tükürüğün hekimler tarafından kullanılmasının örnekleri yer almaktadır. Bu mucize bir bakıma bundan kısa bir süre önce Dekapolis’te sağır ve dilsiz adamın iyileştirilmesine benzemektedir. (Markos 7:31–37 ayetlerini oku.) Ancak İsa’nın kaydedilen tüm diğer iyileştirme mucizelerinden farklı olarak, kör adamın tedavisi iki aşamadan gerçekleşmiştir.


Markos 8:23, 24 ayetlerini tekrar oku. Adamın “Bir şey görüyor musun?” sorusuna verdiği cevaptan ne anlıyorsun?


“İnsanlar görüyorum, ağaçlara benziyorlar, ama yürüyorlar” (Markos 8:24). Yani insanları ağaçlardan sadece hareketleri sayesinde ayırabiliyordu. Ruhsal anlamda, bu olayı kendi hayatlarımıza nasıl uygulayabiliriz? İsa bize ruhsal görme yeteneğini verdikten sonra, tam olarak iyileşmiş olmayabiliriz. İnsanları “ağaçlar,” yani nesneler olarak görebiliriz. Bu da, gerçek ihtiyaçları olan gerçek insanlar olarak onlara karşı halen kör olduğumuz anlamına gelebilir. Onlar, belki vaftiz sayımızı artırmak veya kendimizi iyi göstermek için, kiliseye katmak istediğimiz öğeler, rakamlar, nesnelerdir. Etraflarında bunun gibi bencil bir tavır gördükleri sürece, birçok insan büyük ihtimalle böyle bir kilisede kalmayacaktır.


Markos 8:25 ayetini tekrar oku. Bu olayda, İsa adamı neden kasıtlı olarak iki aşamada tedavi etmiş olabilir?


Bu hikâyenin bağlamında, bu iyileştirme mucizesinden hemen önce İsa başka tür bir körlükle uğraşıyordu: Öğrencileri O’nun “Ferisiler’in mayasından ve Hirodes’in mayasından sakının!” (Markos 8:15) uyarısının anlamını kavrayamamışlardı. Tekne yolculuklarına yeterli ekmekleri olmadığı için öyle söylediğini sandılar. İsa onlara kör dedi: “Gözleriniz olduğu halde görmüyor musunuz?” (Markos 8:18).


İsa’nın iyileştirici dokunuşuna ihtiyaç duyanlar yalnızca kilisenin dışındaki insanlar değildir. Kilisenin içinde de körlük vardır. İnsanları istatistikler veya nesneler olarak göre kısmi kör kilise üyeleri, Mesih’te henüz bebek olan birçoklarının kilisenin arka kapısından sessizce çekip gitmelerini umursamazlar veya fark etmezler bile. Bunların, her şeyi daha net görebilmeleri ve İsa’nın sevdiği gibi başkalarını sevebilmeleri için, İsa’nın ikinci dokunuşuna ihtiyaçları vardır.


Çarşamba


12 Mayıs


Başkası Merkezli Kilise


“Hiçbir şeyi bencil tutkularla ya da boş övünmeyle yapmayın. Her biriniz alçakgönüllülükle öbürünü kendinden üstün saysın. Yalnız kendi yararını değil, başkalarının yararını da gözetsin. Mesih İsa’daki düşünce sizde de olsun” (Flp. 2:3–5). Burada ifade edilen ilkeler hayatlarımızı nasıl yönlendirmeli ve sadece kilise üyeleriyle değil, içinde bulunduğumuz toplumla da ilişkilerimizi nasıl etkilemelidir?


İsa yeryüzündeyken Kendisini düşünmüyordu. O’nun gündemi başkalarının iyiliğini arzulamaktan oluşuyordu. O’nun hizmetinin büyük bölümü, Yair’in karşısına çıkıp O’ndan ölmek üzere olan kızını iyileştirmek üzere evine gelmesini istediği zaman olduğu gibi, karşısına çıkanlara yanıt vermekten oluşuyordu. Bu “karşısına çıkma” da, 12 yıldır kanama geçiren bir kadının O’nun karşısına çıkmasıyla kesintiye uğradı. (Markos 5:21–43 ayetlerini oku.)


Mesih’in kilisesi O’nun yeryüzündeki kalbi ve elleridir. İsa insanları her şeyden çok sevmiştir, gerçekten O’na ait olan bir kilise de aynı şekilde davranacaktır.


Kiliselerin gündemleri ve amaçları vardır, bu da iyi bir şeydir. İnsanlara karşı duyulan koşulsuz sevgi bazen bizi önyargılı gündemlerimizden uzaklaştırabilir, bilhassa da bu gündemler Allah’ın sevgisini başkalarına açıklamayı engelliyorlarsa. Birçok kilise için vaftizler gündemde ön sıralardadır. Vaftizlerin olması harikadır. Vaftizler Matta 28:19 ayetini yerine getirir. Peki, kilisenizi vaftize yönelten etken nedir? Bu benmerkezci bir etken mi? Kilisenizin daha iyi görünmesini sağlama ve pastörüne övgü getirme amaçlı mı? Yoksa kiliseniz samimi bir şekilde toplumunuzdaki insanların (onlar için en iyisini dilediğinizden dolayı) Mesih’i kabul ederek bulacakları bol hayattan faydalanmalarını (Yuhanna 10:10) ve O’nun sunduğu her şeyi kabul etmelerini gerçekten istediğinden mi?


Bir kilise, kentin gelişmemiş bölgelerinin birinde çok ihtiyaç duyulan bir aşevi işletiyordu. Kilisenin pastörünün: “Bu aşevini kapatmamız gerekiyor, çünkü buradan hiç vaftiz gelmiyor.” Başka bir cemaat kısa bir süre önce yeni bir kilise binası inşa etmişti. Bununla büyük gurur duyuyorlardı. Pastör, insanlara kilise ortamını tanıtmak amacıyla, Tatil Kutsal Kitap Okulu ve sağlık taramaları gibi çeşitli faaliyetler için toplumu kiliseye davet etmeyi önerdiğinde, ilk düşünce yeni halının kirleneceği ve yıpranacağı korkusu oldu. Yeni tuvaletler de zarar görebilirdi. Bu iki kiliseyi kaykay parkında toplanan kiliseyle karşılaştır.


Bugünün ayetlerini tekrar oku. Başkalarına yönelik senin kendi tutumunu ne derecede yansıtıyorlar? Hayatlarımızdaki bu özellikleri ortaya çıkarabilmek için gereken benliğe ölümü tecrübe etmeyi nasıl öğrenebiliriz?


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti] kitabında 17–28. sayfalardaki “Our Example [Örneğimiz],” Çağların Arzusu kitabında 518–523. sayfalardaki “Bir Eksiğin Var” [Sevgi Öğretmeni, s. 509–513; “Sende Eksik Olan Tek Şey”] ve My Life Today [Bugünkü Hayatım] kitabında s. 186–188, 190–192, 194–196. sayfalardaki “A Social Life [Sosyal Bir Yaşam]” bölümlerini oku.


“Tüm sınıflara ulaşabilmek için, onlarla bulundukları yerde buluşmalıyız; zira bizi kendi istekleriyle aramaları çok nadirdir. İlahî gerçek insanların kalplerine yalnızca kürsü aracılığıyla dokunmaz. Mesih, onların iyiliğini isteyen birisi olarak aralarına karışarak ilgilerini uyandırmıştır. Onları günlük uğraşları arasında aramış ve dünyevî işlerine samimi bir ilgi göstermiştir.”—Ellen G. White, My Life Today [Bugünkü Hayatım], s. 186. Günümüzde pek çok kişinin, çeşitli nedenlerle, “bizi kendi istekleriyle aramayacakları” ne kadar da doğru. Tıpkı İsa’nın yeryüzüne gelip bize bulunduğumuz yerde ulaştığı gibi, biz de aynısını başkaları için yapmalıyız. Bir açıdan bu çok da zor olmamalı. Dünyada birçok ihtiyaçları olan birçok insan var. Dünya incinmiş ve bozuk bir yer, kimi zaman yalnızca dinleyeceği, konuşacağı, kendisiyle ilgilenen birilerine hasret olan, incinmiş ve kırılmış insanlarla dolu. Tabi ki, kilise topluluğu olarak biz de bu kişilere ihtiyaç duydukları maddi yardımı bir ölçüde sağlayabiliyor olmalıyız. Yakup’un uyardığı, imanımızın olması ama bunu gösterecek eylemlerimizin olmaması hususunda suçlu olmamak için dikkat etmeliyiz. Ayrıca bu uyarıyı beslenme, giyim veya kişisel davranışlar bağlamında değil, ihtiyaç sahiplerine yardım etme bağlamında ifade etmesi ne kadar ilginç. (bkz. Yakup 2:14–17.) Herkes imanlı olduğunu söyleyebilir. Bu imanın gerçek ölçüsü ise “komşumuz”a nasıl karşılık verdiğimizdir.


TARTIŞMA SORULARI:


Yakup 2:14–17 ayetlerini oku. Kilisenin Yakup’un burada uyardığı hususlar hakkında suçlu olmamanızı sağlamasına nasıl yardımcı olabilirsin?


Kutsal Kitap’ta özverili ve ilgili hizmet gösteren bazı kişileri düşün. Örneğin: “Yafa’da, İsa öğrencisi olan Tabita adında bir kadın vardı. Tabita, ceylan anlamına gelir. Bu kadın her zaman iyilik yapıp yoksullara yardım ederdi” (Elç. 9:36). Kilisenizin “Yafa”sında sen ne yapıyorsun?


Övüldüğünüzde ve “iyi işler” ve benzeri şeylerde örnek alındığınızda iyi şeyler yapmak kolaydır. Peki ya hiç kimsenin bilmediği, duymadığı ve hatta (belki yardım edilen kişiler hariç) kimsenin umursamadığı durumlarda başkaları için bir şeyler yapmaya ne dersin?


Bir kimse bir Hristiyana “Hayatının anlamı ne?” diye sordu. Hristiyan, “Karşılığında hiçbir şey istemeden vermek” cevabını verdi. Bu cevap Hristiyanlar olarak tavrımızın nasıl olması gerektiğini ne kadar iyi özetlemektedir?


Cuma


12 Ağustos



*13–19 Ağustos


İsa Anlayış Gösterdi


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: 2Kr. 13:23; Çık. 2:23–25; Luk. 7:11–16; 1Yu. 3:17; Yu. 11:35; Rom. 12:15; 2Ko. 1:3, 4.


HATIRLAMA METNİ: “İsa tekneden inince büyük bir kalabalıkla karşılaştı. Onlara acıdı ve hasta olanlarını iyileştirdi” (Matta 14:14).


Bundan daha trajik ne olabilir ki? Yaşıtlarının birçoğunun mücadele ettiği sorunlarla, ancak çok daha fazlasıyla mücadele eden 17 yaşında bir kız yaşamına son verdi. Anne–babasının yaşadığı yıkımı kim hayal edebilir?


Pastörleri eve geldi. Oturma odasında yanlarına oturdu ve uzun süre hiçbir şey söylemedi. Ailenin kederine dalıp gitti. Sonra pastör hıçkırarak ağlamaya başladı. Gözyaşları kuruyuncaya kadar ağladı. Bundan sonra tek bir kelime etmeden kalktı ve gitti.


Bir süre sonra baba, pastörün yaptığını çok takdir ettiğini söyledi. O’nun ve karısının o günlerde sözcüklere, vaatlere, tavsiyelere ihtiyaçları yoktu. Tam o anda ve orada ihtiyaç duydukları tek şey saf duygudaşlıktı.


Vaize “Duygudaşlığınızın bizim için ne ifade ettiğini anlatamam” dedi.


Sempati “patos ile” anlamına gelir; “patos” (acıma) ise merhamet, şefkat ve üzüntüyle ilişkilidir. Birisiyle “birlikte” olmak (ancak derinlikli bir şekilde) anlamına gelir. Başkalarının üzüntülerine sempati göstermek, başkalarının “arasına karışmak” konusunu yeni bir seviyeye çıkarır.


Sempati göstermek ayrıca İsa’nın da insanlara ulaşmada kullandığı en önemli yollardan birisiydi.


*20 Ağustos Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. Ders

14 Ağustos


İniltileri Duymak


Evren son derece korkunç bir yer gibi görünebilir: uçsuz bucaksız, soğuk ve içinde kendi önemsizliğimizi ve anlamsızlığımızı anlayabileceğimiz kadar büyük. Bu korku, modern bilimin ilerleyişi sayesinde devasa teleskopların evrenin hayal edebileceğimizden çok daha geniş, uçsuz bucaksız olduğunu ortaya çıkarmasıyla daha da yaygınlaşmıştır. Buna Darwinizm’in abartılı iddialarını da ekleyin: en popüler biçimlerinde bir Yaratıcı fikri reddedilmektedir ve insanlar, anlaşılabilir bir şekilde, bizimle hiç ilgilenmediği anlaşılan engin bir evrenin ortasında, umutsuzluk içinde mücadele etmektedir.


Tabii ki Kutsal Kitap bize yaratılış içindeki yerimize dair farklı bir fikir vermektedir.


Aşağıdaki ayetler Allah’ın yeryüzündeki günahkâr ve bozulmuş yaratıklarına karşı merhameti hakkında ne öğretmektedir?


Hak. 2:16–18


2Kr. 13:23


Yşa. 54:7, 8, 10


Eski Ahit’tin Tanrısı’nın, bilhassa İsa’ya ve O’nun Yeni Ahit’teki temsil edilişine tezat olarak, sert, acımasız, affetmez ve merhametsiz olduğu şeklindeki yaygın inanışın aksine, bu ayetler Eski Ahit’te Allah’ın insanlığa duyduğu merhameti gösteren birçok bölümden sadece birkaçıdır.


Mısır’dan Çıkış 2:23–25 ayetleri Allah’ın acıyla nasıl ilgilendiği hakkında bize ne öğretmektedir?


Allah insanlarla içtenlikle ilgilenir (bkz. Yakup 5:11). Bu tüm Kutsal Kitap boyunca görülen bir temadır.


“O’nun sevgi dolu kalbi kederlerimizden dolayı, hatta onlardan bahsetmemizden bile etkilenir... Herhangi bir şekilde esenliğimizle ilgili olan hiçbir şey O’nun fark edemeyeceği kadar küçük değildir... Evlatlarından en küçüğüne isabet eden bir hiçbir felâket... yoktur ki, Göksel Babamız kayıtsız kalsın, ya da derhal ilgilenmesin.”—Ellen G. White, Mesih’e Doğru Adımlar, s. 100 [Cennete Giden Yol, s. 78–79].


İçinde bulunduğun toplumdan göğe doğru nasıl toplu iniltiler yükseliyor ve Allah seni acı çeken insanların duygularını paylaşmak ve onlara yardım etmek için nasıl kullanabilir?


Pazar


15 Ağustos


Halden Anlayan Kurtarıcımız


İsa dünyevî hizmeti sırasında halkın arasına karıştığında, onlar için duyduğu anlayış ve merhameti açığa çıkaran durumlarla karşılaşmıştır. “İsa tekneden inince büyük bir kalabalıkla karşılaştı. Onlara acıdı ve hasta olanlarını iyileştirdi” (Matta 14:14).


Matta 9:35, 36 ve Luka 7:11–16 ayetlerini oku. Bu ayetler gerçek anlayış ve merhametin nasıl açığa çıktığına ilişkin bize ne öğretiyor?


Sempati (anlayış) sözcüğü, empati (duygudaşlık) ve acıma (İng.: pity) gibi diğer ilgili sözcükleri de çağrıştırıyor. Çeşitli sözlüklere göre merhamet, acıma (pity), sempati ve empati anlamlarına geliyor. Acıma, bir kişinin acısını kendisinin gibi hissederek duyulan üzüntüdür. Empati, başkalarının duygularını anlayabilmek veya paylaşabilmektir.


Merhamet ve sempati, başkalarının duyduğu acıyı yalnızca anladığımızı değil, aynı zamanda bu acıyı hafifletmeye ve ona çare bulmaya yardımcı olmak istediğimizi de gösterir.


Topluluğunuzdaki insanların başına üzücü şeyler geldiğini, örneğin evlerinin yandığını ya da ailelerinden birinin öldüğünü duyduğunda, tepkin ne oluyor? Yalnızca, gayet rahat bir şekilde “Çok üzücü” deyip, hayatına devam mı edersin? Yoksa onlara karşı sempatin uyanıp, merhamet duymanı mı sağlar? Gerçek merhamet seni pratik şekillerde hem arkadaşlarını hem de yabancıları teselli etmeye ve onlara etkin bir şekilde yardım etmeye sevk edecektir. İster kart göndererek olsun, ister ziyaret etmek ve acil ihtiyaçlarına yardım etmek suretiyle daha derin bir anlayış göstererek olsun, gerçek anlayışın net sonucu sevgi eylemidir.


Neyse ki insanlar ve yardım kuruluşları büyük felaketlerde merhametle yardım etme eğilimindeler. Ne var ki, kimi zaman “daha küçük” olan ancak kişiyi derinden etkileyen şanssızlıklara ve felâketlere yeteri kadar önem vermeyebiliyoruz.


İsa yalnızca anlayış göstermekle kalmamış, aynı zamanda bu anlayışı bir üst seviyeye taşımıştır: merhametli eylem. Tabii ki bizden de aynısını yapmamız isteniyor. Başka birisinin şanssızlığına herkes üzülebilir veya yakınlık duyabilir. Soru şu ki, bu yakınlık bizi hangi davranışı gerçekleştirmeye sevk ediyor?


Adamın biri bir yandan kahvaltısını ederken, bir yandan da gazetede başka bir ülkede binlerce ölüme neden olmuş bir trajedi haberini okuyan karısını dinliyordu. Birkaç dakika bu olayın ne kadar feci olduğunu konuştuktan sonra, adam konuyu değiştirerek kasabanın futbol takımının akşamki maçı kazanıp kazanmadığını sordu. Biz de bir anlamda aynı şeyden ne şekilde suçluyuz ve bu hususta yapabileceğimiz bir şey varsa bu nedir?


Pazartesi


16 Ağustos


Kendini Onların Yerine Koymak


Koloseliler 3:12, 1. Petrus 3:8 ve 1. Yuhanna 3:17 ayetlerini oku. Bu ayetler bize ne söylüyor ve bu merhameti hayatlarımızda nasıl açığa vurabiliriz?


Merhamet anlamına gelen “compassion” sözcüğü, “birlikte acı çekmek” anlamındaki Latince compati sözcüğünden gelmektedir. Biz kendimiz de hayatımız boyunca acı çektiğimizden, başkalarının acılarını anlayabiliriz; şüphesiz, kendi acımızda merhamet ve anlayış görmeyi arzuladığımız gibi, başkalarına da ihtiyaç duyduklarında bunları göstermeye istekli olmalıyız.


Önceki derslerimizden birinde iyi Samiriyeli öyküsünü işlemiştik. İsa Samiriyeli örneğini vurgularken şunları söylüyor: “O yoldan geçen bir Samiriyeli ise adamın bulunduğu yere gelip onu görünce, yüreği sızladı” (Luka 10:33). Bu acıma veya merhamet, Samiriyeli gezgini yaralanmış kişi yararına harekete geçmeye sevk etti. Rahip ve Levili muhtemelen kendi kendilerine şunu sormuşlardı: “Bu adama yardım edersem bana ne olur?” Samiriyeli ise kendi kendisine şunu sormuş olabilir: “Bu adama yardım etmezsem ona ne olur?” Bu hikâyede Samiriyeli fedakârca kurbanın açısından bakmış ve harekete geçmişti. Kendi güvenliğini ve malvarlığını bir yabancı için tehlikeye atmıştı. Başka bir deyişle, Hristiyan olmak kimi zaman risk içerir ve potansiyel olarak son derece maliyetli olabilir.


Kayıp oğul hikâyesine de bu açıdan bakalım (Luka 15:20–32). Kayıp oğulun babasının yaptığı hangi eylem onu eleştiriye ve aile içi çekişmeye maruz bırakmaktadır? Müşfik kucaklama, aidiyeti simgeleyen kaftan, güveni simgeleyen yüzük, özgürlük çarıkları ve şölen çağrısı, her şeyini kayıp oğlunun geri dönmesi uğruna feda etmeye razı bir babanın özverili sevincini yansıtmaktadır. Bazı dillerde bu benzetmeye “savurgan oğul” (müsrif, pervasız, ölçüsüz ve kontrolsüz anlamında) adı verilmektedir (12. ayete bakın). Bu tür davranış kesinlikle bu hikâyedeki oğulun hayat tarzını tanımlatmaktadır. Ancak bir an durup şunu düşünün: kayıp oğulun geri dönmesine karşılık, hikâyedeki babanın ağırbaşlılığı bir tarafa bırakarak sahip olduğu her şeyi darmadağın olmuş oğluna pervasızca verdiği haklı olarak iddia edilebilir. Büyük kardeşin gözünde baba müsrif, ölçüsüz ve kontrolsüzdür. Baba pişman olan oğlunu görür görmez müsrif hale gelir ve merhametli kalbi onu oğlunu eski haline getirmek için gerek tüm kaynakları sonuna kadar kullanmaya sevk eder.


Bu düzeyde anlayış ve merhamet benliği bir kenara koymayı gerektirir ve bizi başkasının acısını paylaşırken ve onu yenilenmeye yönlendirirken karşılaşacağımız her şeye karşı zayıf hale getirmektedir. Kısacası, gerçek merhamet ve anlayış maliyetli olabilir.


Salı


17 Ağustos


İsa Ağladı


“İsa ağladı” (Yuhanna 11:35). Bu ayet bize İsa’nın yalnızca insanlığı hakkında değil, bu insanlığı sayesinde Kendisini acı çekenlerin yerine nasıl koyduğu hakkında da ne söylüyor? Ayrıca bkz. Rom. 12:15.


Yuhanna 11:35 ayetinde, İsa özündeki anlayış, duygudaşlık ve acıma hislerini gösterdi. Lazar’ı diriltmek üzere olmasına rağmen, çok yakın olduğu bir ailenin kederi O’nu fiziksel ve duygusal olarak etkilemişti.


Ancak İsa yalnızca sevdiği bir arkadaşını kaybetmiş olmanın üzüntüsüyle ağlamıyordu. Daha büyük bir resme, yani günahın neden olduğu yıkımdan ötürü tüm insanlığın çektiği acılara bakıyordu.


“Üzerinde asırların kederinin ağırlığı vardı. Allah’ın yasasının çiğnenmesinin korkunç etkilerini gördü. Dünya tarihinde Habil’in ölümüyle başlayan iyi ile kötü arasındaki çatışmanın asla son bulmadığını gördü. Gelecek yıllara baktığında, insanların payına düşecek olan acıları, kederi, gözyaşlarını ve ölümü gördü. Tüm çağlardaki ve tüm ülkelerdeki insanlık ailesinin acısı O’nun yüreğini derinden yaraladı. Günahkâr insanlığın dert ve kederinin ağır yükünü taşıyordu; onların tüm sıkıntılarını hafifletmenin özlemiyle iki gözü iki çeşme ağladı.”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 534 [Sevgi Öğretmeni, s. 524].


Ellen G. White’ın şu sözlerini düşünün: İsa, hiçbirimizin göremeyeceği bir şekilde, “tüm çağlardaki ve tüm ülkelerdeki insanlık ailesinin acısını” görmüştü.


Biz kendimiz, tanıdığımız veya yakın olduğumuz insanların acısını düşünmeye zor dayanabiliriz. Buna haberlerde gördüğümüz insanların acısını da ekleyin. Buna rağmen, olayları bizim bilmediğimiz şekilde bilen Rabb’i, burada insanlığın kolektif kederine ağlarken görüyoruz. İnsanlığın elem ve kederinin gerçek boyutunu yalnızca Allah bilmektedir. Bu kederin yalnızca silik bir görüntüsünü görmekteyiz ve bunun için ne kadar müteşekkir olsak azdır; üstelik bu kadarı bile bazen bize dayanamayacağımız kadar fazla geliyor. İsa’nın kalbini o zaman neyin titrettiğini hayal etmeye çalış.


Kurtuluş Ordusu’nun kurucusu General William Booth şöyle demişti: “Şehrin ardından gözyaşı dökemiyorsanız, sizden istifade edemeyiz.”—Roger S. Greenway ve Timothy M. Monsma, Cities: Missions’ News Frontier [Şehirler: Müjdecilerin İstihbarat Cephesi] (Grand Rapids, Mich.: Baker Pub. Group, 2000) s. 246. Bu sözler her birimize ne anlatmalıdır?


Çarşamba


18 Ağustos


Başka Türde Bir Tesellici


“Her türlü tesellinin kaynağı olan Tanrı’ya, merhametli Baba’ya, Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babası’na övgüler olsun! Kendisinden aldığımız teselliyle her türlü sıkıntıda olanları teselli edebilmemiz için bizi bütün sıkıntılarımızda teselli ediyor” (2Ko 1:3, 4.) Pavlus burada bize kendi acılarımızın çevremizdeki insanların duygularını anlamamızda ve onları teselli etmemizde bizi nasıl daha etkin bir hale getirebileceği hususunda ne söylüyor? Bu sözlerin gerçekliğini kendi hayatında tecrübe ettin mi? Ettiysen nasıl?


Teselli sözcüğünün İngilizce karşılığı “comfort,” Latince com (birlikte, ile) ve fortis (güçlü) sözcüklerinden gelmektedir. Acı çektiğimizde Mesih’in bizi güçlendirdiği gibi, biz de bu gücü başkalarına aktarabiliriz. Kendi üzüntülerimizden ders aldıkça, başkalarının üzüntülerinde onlara daha etkili bir şekilde hizmet edebiliriz.


Kiliselerde çoğunlukla acı çeken üyeler ve teselli eden üyeler bulunur. Bu birleşim kilisenizi “güvenli ev”e, bir “sığınak kent”e (bkz. Çölde Sayım 35), ayrıca topluma doğru akan bir şifa ırmağına (bkz. Hez. 47:1–12) dönüştürebilir.


Anlayış göstermek ve teselli etmek bir sanattır. İşte bazı öneriler:


Sahici davranın. Konuştuğunuzdan daha çok dinleyin. Vücut dilinizin anlayış ve teselli girişiminizi güçlendiğinden emin olun.

Kendi kişiliğinize uygun şekilde anlayış gösterin. Bazı insanlar sıkıntılı kişiyle birlikte sessizce ağlayarak duygularını paylaştığını gösterir. Bazıları ağlamaz, ancak yaslı kişiyi teselli edecek bir faaliyette bulunarak duygularını paylaşır.

Varlık göstermek çoğunlukla konuşmaktan veya bir şey yapmaktan daha önemlidir.

İnsanların kendilerince yas tutmasına izin verin.

İnsanların sıklıkla geçtikleri yas süreci aşamalarına aşina olun.

“Ne hissettiğini biliyorum” demekte acele etmeyin. Bilmiyor olmanız daha muhtemeldir.

Profesyonel danışmanlığın yeri vardır.

Gerçekten yapmaya niyetiniz yoksa “Senin için dua edeceğim” demeyin. Mümkün olduğunda acı çekenlerle birlikte dua edin, onları aceleye getirmeden ziyaret edin ve Kutsal Kitap’taki yüreklendirici vaatleri onlarla paylaşın.

Mümkünse kilisenizde veya toplumunuzda destek grupları oluşturun.

Perşembe


19 Ağustos


EK ÇALIŞMA: Yas. 24:10–22, Yun. 3. bölüm, Mal. 3:17, Mat. 15:32–38, Mar. 6:34–44, Gal. 6:2, İbr. 10:32–34 ayetlerini oku; Ellen G. White, My Life Today [Bugünkü Hayatım] kitabında 189. sayfadaki “Be Sympathetic to All Men [Tüm İnsanlara Anlayış Gösterin]” ve 193. sayfadaki “Thoughtful of Others [Başkalarını Düşünmek]”; Steps to Christ [Mesih’e Doğru Adımlar] kitabında 100. sayfadaki “The Privilege of Prayer [Dua Etme Ayrıcalığı]” (Cennete Giden Yol, s. 73); Welfare Ministry [Refah Hizmeti] kitabında 4. ve 5. bölümler olan “This is Pure Religion [Saf İnanç Budur]” ve “The Parable of the Good Samaritan” [İyi Samiriyeli Benzetmesi]” bölümlerini oku.


Tatilde birkaç aile bir araya gelmiş ve küçük çocuklarıyla birlikte şehirlerindeki evsizler için yiyecek ve temizlik malzemeleri içeren paketler hazırlıyorlardı. Birkaç saat çalıştıktan sonra otomobillerine binerek şehir merkezine gittiler ve yaklaşık yarım saat içinde paketleri dağıttılar. Sonra bir müzeye, bundan sonra da akşam yemeğine gittiler. Otomobillerine yürürken içlerinden biri şöyle dedi: “Bunu yaptığımız için çok mutluyum. Ancak doyurduklarımızın çoğunun şimdi muhtemelen yine aç olduğunun farkında mısınız?” Şüphesiz, dünyada teselliye, anlayışa ve yardıma ihtiyaç duyan birçok kişi var, öyle ki, sayılarının çokluğu insanın gözünü korkutarak şöyle düşünmesine neden olabilir: Bir şey yapmanın ne anlamı var ki? Biz ancak küçük bir gedik açabiliyoruz! Ne var ki, bu düşünce tarzı birçok bakımdan sorunludur. Öncelikle, herkes bu şekilde düşünseydi hiç kimse bir başkasına yardım etmezdi ve şu an zaten korkunç durumda olan ihtiyaçlar daha da ağırlaşırdı. Öte yandan, elinden gelen herkes başkalarına yardım etse, ihtiyaçlar ne kadar ağır olsalar da eskisi kadar kötü olmazlardı. İkinci olarak, Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde bize insanî acının, ızdırabın ve kötülüğün bu dünyada yok edileceği söylenmemiştir. Hatta bize tam tersi söylenmiştir. İsa bile bu dünyadayken tüm insanî acıları sona erdirmedi. O elinden geleni yaptı. Biz de aynısını yapmalıyız: erişebildiklerimizi teselli etmeli, onlara anlayış göstermeli ve yardım etmeliyiz.


TARTIŞMA SORULARI:


Kilisen kalbi kırık olanlar için güvenli ve iyileştirici bir yer haline nasıl getirilebilir?


Derste şu alıntıyı tartışın: “Birçok kişi Allah’ın neden harekete geçmediğini merak ediyor. Allah ise Kendi halkından birçoğunun neden umursamadığını merak ediyor.”—Dwight Nelson, Pursuing the Passion of Jesus [İsa’nın Acılarının İzinde] (Nampa, Idaho: Pacific Press Publishing Association, 2005). Bu zorlu göreve ilişkin önkabulle hemfikir misin? Öyle ise, değiştirmek için ne yapabiliriz?


Ellen G. White’tan yapılan şu alıntıya bir bak: “Basitçe söylenen nazik sözler, basitçe verilmiş azıcık dikkat, canın üzerinde toplanan ayartı ve şüphe bulutlarını dağıtır. Basitçe sunulan, Mesih’e yaraşır bir anlayışın yürekten gelen ifadesi, Mesih’in Ruhu’nun tek bir hassas dokunuşuna ihtiyacı olan kalplerin kapılarını açma gücüne sahiptir.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar], 9. cilt, s. 30. Bu cümleler kederlilere ulaşmada ve yardım etmede nezaket ve anlayışın ortaya koyabileceği iyiliğe yönelik inanılmaz güç hakkında bize ne söylemeli?


Cuma



*20–26 Ağustos


İsa Onların İhtiyaçlarına

Hizmet Etti


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Mar. 5:22–43, 10:46–52, Yu. 5:1–9, Mez. 139:1–13, Mar. 2:1–12, Elç. 9:36–42.


HATIRLAMA METNİ: “İsa bütün kent ve köyleri dolaşarak havralarda öğretiyor, göksel egemenliğin Müjdesi’ni duyuruyor, her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu” (Matta 9:35).


Bir Afrika ülkesinde yaşayan Yedinci Gün Adventisti emekli bir kadın, emekli olduktan sonra hizmeti bırakmak istemiyordu. Yaşadığı toplumun HIV/AIDS’in yıkıcı etkilerinden iyileşmeye ihtiyacı vardı. En acil ihtiyaç ise annesi veya babası AIDS’ten ölen yetimlerin yeterli beslenememesiydi. Kadın 2002 yılında kilisesiyle birlikte toplumdaki çocuklara haftanın altı günü besleyici yemekler vermeye başladı. 50 çocukla başladılar, 2012 yılı itibarıyla günde 300 çocuğa hizmet sunuyorlardı. Orada bir anaokulu açılmasını sağladılar, bu okula şu anda 45 çocuk devam ediyor. Sundukları diğer hizmetler arasında ADRA’dan temin edilen kıyafetlerin dağıtımı, sahip oldukları bir bahçeden elde edilen sebze ve mısırları paylaşmak ve hastaların bakımı da vardı. Kadınlar için, para kazanmalarına yardım eden el sanatlarını birbirlerine öğrettikleri bir yetenek geliştirme programı düzenlediler. İsa’nın sevgisinin bu şekilde gösterilmesi yeni bir kilise doğurdu. Başlangıçta beş üyesi olan kiliseye, 2012 yılı itibarıyla 160 kişi katılıyordu. Allah 2012 yılında bir yetimhane ve yeni bir kilise binası inşa etmek için gerekli araçları sağladı.


Toplumun ihtiyaçlarını karşılamanın Hristiyanlar için ne kadar önemli olduğuna dair ne güçlü ve pratik bir örnek.


*27 Ağustos Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. Ders

21 Ağustos


Hizmet İçin Yolundan Alıkonulmak


İsa Kefernahum yakınlarında tekneden indi. (bkz. Markos 5.) Öğrencileri cine tutulmuş adamla karşılaşmalarından ötürü halen sarsılmış vaziyetteydiler. Her zaman olduğu gibi, O’nu görmek üzere bir kalabalık toplanmıştı. O’nun dikkatini çekebilmek için izdihamın içinde birbirleriyle itişip kakışıyorlardı. Birdenbire, bu kez bir havra yöneticisi, O’ndan yardım istedi.


Markos 5:22–43 ayetlerini oku. İsa havra yöneticisinin ihtiyaçlarıyla ilgilenmeye giderken O’nu yolundan alıkoyan neydi ve O bu duruma nasıl karşılık verdi? Daha da önemlisi, bu hikâyeden kendimize ve hizmet için yolumuzdan alıkonulduğumuzda nasıl tepki vereceğimize ilişkin hangi dersleri çıkarmalıyız?


Kabul edelim, hiçbirimiz alıkonulmaktan hoşlanmayız değil mi? Meşgulüz, yapacak şeylerimiz, gitmemiz gereken yerler, tamamlanması gereken işlerimiz var. Kendimiz için hedefler beliriyoruz ve bu hedeflere, bazen belli bir zaman dilimi içinde, ulaşmayı istiyoruz. Kimi zaman bunlardan alıkonulabiliriz.


Bu nedenle bir kimse bir ihtiyaçla veya yardım talebiyle geldiğinde, zamanlama uygun değilse bu durum can sıkıcı olabilir. Bazen elinizdeki işi öyle hemen bırakamayabilirsiniz. Aynı zamanda, elimizdeki işi bırakıp yardım edebilecekken, sırf istemediğimiz için etmediğimiz ne kadar sık olmuştur?


Yine de, insanların ihtiyaçlarına hizmet etmek için en büyük fırsatlar alıkoymalar aracılığıyla karşımıza çıkmaktadır. Birçoğumuz alıkonulmaktan kaçınmaya çalışır ve planları sekteye uğradığında mutsuz olur. İsa’nın hizmetine baktığımızda, ilgilendiği kimi ihtiyaçların yolunun kesilmesiyle karşısına çıktığını, O’nun da sevgiyle karşılık verdiğini görüyoruz. Bu durumu düşündüğümüzde, yardım için karşımıza çıkan birçok fırsatın alıkonulmalar şeklinde karşımıza çıktığını görebiliriz. İyi Samiriyeli’nin hikâyesini daha önce görmüştük. O sırada nereye gittiğini ve gittiği yere vardığında ne yapacağını kim bilir? Ancak yine de hizmet etmek için durdu.


Alıkonulmanın böylesi!


En son ne zaman bir kimse ihtiyaçla ve yardım talebiyle gelerek seni alıkoyuldu? Nasıl karşılık verdin?


Pazar


22 Ağustos


Sana Nasıl Yardımcı Olabilirim?


Markos 10:46–52 ve Yuhanna 5:1–9 ayetlerini oku. Her iki durumda da İsa sorular sordu. Bunu neden yapmış olabilir?


İsa’nın her iki durumda da, adamların istedikleri şey açık olsa da, ne istediklerini sorduğuna dikkat edin. Ne istedikleri açık olmasaydı da, İsa zaten ne istediklerini biliyor olurdu.


Ancak İsa bu soruları sorarak adamlara saygı gösterdi. Onları dinlediğini ve bununla boğuştukları sorunu umursadığını göstermiştir. Pek çok durumda insanlar, bazen sırf sorunları hakkında konuşabilmek daha iyi hissettirebileceği için, sadece konuşacakları, sadece onları dinleyecek birini belki de her şeyden çok istemezler mi?


Bir an için bir doktorun muayenehanesine girdiğinizi, doktorun size şöyle bir baktığını ve reçete yazarak sizi gönderdiğini düşünün. Şüphesiz, doktorun neye ihtiyacınız olduğunu gerçekten bilip bilmediğinden şüpheye düşerdiniz. “Doktor bana sıkıntımın ne olduğunu sormadı, kalbimi dinlemedi, tansiyonumu ölçmedi...” diye düşünebilirsiniz. Doktorluğun temel kurallarından birisi “Tedaviden önce teşhis et”tir.


Aynı yaklaşım, kişilerin iyiliğine ve bütüncül ihtiyaçlarının karşılanmasına odaklanmış olan tıbbi müjdecilik çalışmalarında da geçerlidir. Birçok kilise toplumlarında başkalarına hizmet edebilmek için ne yapılması gerektiğini zaten bildiklerini sanıyor, veya bu konuda tahminde bulunuyorlar. İnsanlarla kendilerinin veya toplumun ihtiyaçları hakkında konuşmak için çaba gösterdiğimizde, hem onları umursadığınızı göstermiş oluruz, hem de takdir edilecek şekilde neler yapabileceğimizi öğrenmiş oluruz. Ayrıca yeni arkadaşlar ediniriz.


“Unutmayın, tanıştığınız insanlara kişisel ilgi göstererek en sert direnişleri bile kırabilirsiniz. Mesih bu yeryüzünde yaşadığı sürece erkeklere ve kadınlara kişisel bir ilgi gösterdi. O, gittiği her yerde tıbbi müjdeci oldu. Biz de, O’nun yaptığı gibi, gittiğimiz her yerde iyilik yapmalıyız. Açları doyurmak, çıplakları giydirmek ve kederli olanları teselli etmek üzere görevlendirildik.”—Ellen G. White, Welfare Ministry [Refah Hizmeti], s. 162.


Birçoğumuzun düşüncelerimizi ifade etmede bir sorunu yok. Peki, daha iyi bir dinleyici olmayı nasıl öğrenebiliriz?


Pazartesi


23 Ağustos


Daha Derin İhtiyaçlar


İsa, Rab olarak, insanların kendileri hakkında bildiklerinden fazlasını biliyordu. Müjdelerde İsa’nın sadece kişilerin o anda ne düşündüklerini (bkz. Markos 2:8) değil, o insanların geçmişini de bildiğine (Yuhanna 4:18) dair birçok anlatım var.


Mezmur 139:1–13 ayetlerini oku. Allah’ın Sözü burada bize ne diyor?


Dünkü derste gördüğümüz gibi, İsa, insanların ihtiyaçlarını biliyordu ve hizmeti o ihtiyaçlara yönelikti. Hatta O, dışarıdan görünmeyen ihtiyaçları bile biliyordu. Bu gerçeği felçli adamın hikâyesinde görebiliriz. Görünürde adamın bedensel iyileşmeye ihtiyacı olduğu belli olsa da, daha derinde bir şeyler vardı. İsa bu nedenle adama şiltesini toplayıp yürümesini söylemeden önce “Oğlum, günahların bağışlandı” dedi (Markos 2:5).


Markos 2:1–12 ayetlerini oku. Bu adamla ilgili olarak, görünenin ötesinde olup biten neydi? Bu daha derin ihtiyaç, hizmet etmeyi amaçladığımız tüm insanlar için ne şekilde sorun teşkil ediyor olabilir?


İsa buradaki sorunun fiziksel olmaktan öte olduğunu biliyordu. “Yine de, günahın yükünden kurtulmayı fiziksel olarak iyileşmekten daha fazla istiyordu. İsa’yı görebilse, affedilme ve Gökteki Allah’la barışma güvencesini alabilse, Allah’ın isteğine göre, yaşamaya ya da ölmeye razı olacaktı.”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 267 [Sevgi Öğretmeni, s.245].


Tabi ki biz İsa gibi görünenin altındakini anlama kabiliyetine sahip olamayacağız. Yine de, yardım ettiğimiz herkesin günahtan zarar görmüş varlıklar olduklarından emin olabiliriz. Yani, görünen ihtiyaçları ne olursa olsun, bu kişiler aynı zamanda lütfa, güvenceye ve onları seven, onlar için ölmüş ve onlar için sadece en iyiyi isteyen bir Tanrı olduğunu bilmeye ihtiyaç duyuyorlar.


Kurtuluş güvencesini ve Allah’ın seni sevdiğini bilmeyi ne kadar çok arzuladığını düşün. Başkalarının da aynı güvenceyi ve sevgiyi tecrübe etmelerine nasıl yardımcı olabilirsin?


Salı


24 Ağustos


Yafa’daki Ceylan


Elçilerin İşleri 9:36–42 ayetlerini oku. Ceylan (Tabita) Yafa’da etrafındaki ihtiyaçları keşfettiğinde ne yaptı? Elçilerin İşleri 9:41 ayetindeki “kutsallarla dul kadınları” ifadesi ne ima ediyor?


Ceylan, eylem odaklı bir öğrenciydi. “Yafa’da, İsa öğrencisi olan Tabita adında bir kadın vardı” (Elç. 9:36). Şöyle denilebilir mi: “[Şehrinizin adı] şehrinde, [topluluğunuzun adı] adında öğrenciler vardı; her zaman iyilik yapıp yoksullara yardım ederlerdi” (Elç. 9:36)?


“Kutsallar” Hristiyan kilise üyeleridir; “dullar” ise kilise üyelerinin yanı sıra üye olmayanları da kapsayabilir. Ceylan muhtemelen her iki gruba da hizmet ediyordu. Sizin “Yafa”nız kilisenin hem dışında hem de içinde olmalıdır. Kilisenizin içindekileri sürekli olarak gözetmek de güçlü bir müjdeleme stratejisidir (bkz. Elç. 2:42–47). Böylece kiliseniz dışındaki insanlar “Yedinci Gün Adventistleri birbirlerini nasıl seviyor ve gözetiyorlar!” diyeceklerdir.


Yuhanna 13:34, 35 ve Yuhanna 15:12 ayetlerini oku. Her üç ayetin ortak mesajı nedir ve kilise olarak bu ilkeyi yerine getirmemiz neden çok önemlidir? Yine de, bunu yerine getirmek bazen neden son derece zor olabilir?


Kiliseniz dışındakilere hizmet etmeyi planladığınızda, hangi modeli ya da yaklaşımı uygulayacağınızı düşünmelisiniz.


Amy Sherman, bir kilisenin içinde bulunduğu topluma hizmet ederken uygulayabileceği üç modeli açıklıyor: (1) Yerleşimci model kilisenizin içinde bulunduğu toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanır. HIV/AIDS hizmeti veren kadın, yakınındaki toplumu kendi “Yafa”sı olarak seçmişti. (2) Bahçıvan modeli, bahçıvanların bahçelerini evlerinin bir uzantısı olarak gördükleri gibi, kilisenizin bulunduğu bölgenin dışındaki mahallelerle hizmet bağları oluşturmak anlamına gelir. Bazen birkaç kilise işbirliği yaparak kendi toplumları dışında bir toplum hizmeti merkezi işletir. Bir şehirde birkaç kilise bir arada sağlıklı yiyecek mağazası işletiyordu; bundan yeni bir kilise doğdu. (3) Çoban modeli, belirli bir coğrafi alan yerine hedeflenen bir kitleye hizmet vermektir.—Uyarlanan eser: Ronald J. Sider ve diğerleri, Churches That Make a Difference: Reaching Your Community with Good News and Good Works [Fark Yaratan Kiliseler: Müjdeyle ve İyi İşlerle Toplumunuza Ulaşmak] (Grand Rapids, Mich.: Baker Books, 2002), s. 146.


Çarşamba


25 Ağustos


Kilise İş Başında


“Yapacağın işleri Rabb’e emanet et, o zaman tasarıların gerçekleşir” (Özd. 16:3).


Kilisenizin topluma nasıl hizmet edebileceğine dair net bir vizyonu olduktan sonra, tüm kilise şubelerinin bu vizyonu gerçeğe dönüştürmek için birlikte çalışabilecekleri bir plan geliştirmek önemlidir. Kendini kilisenizde bir “önder” olarak görmüyorsan da, katkıda bulunabilirsin. Ayrıca tüm kilise üyelerinin bu süreci anlaması da iyi olacaktır, zira bu kilisenizin toplumunuza karşı göreviyle ilgilidir.


İdeal olarak, bir kilisenin stratejik planı en az üç kaynaktan gelen bilgilere dayanmalıdır: (1) Kutsal Kitap ve Peygamberlik Ruhu ilkelerinden gelen bilgiler; (2) toplum ihtiyaçlarına ilişkin bilgi ve (3) topluluktan gelen bilgi. Bazı kiliseler topluluktan gelen bilgileri, tüm kilise üyelerinin mesaj iletme ve kiliselerini içeriden geliştirme hakkındaki fikirlerini ve hayallerini paylaştığı beyin fırtınası toplantıları düzenleyerek toplamaktadır.


Luka 14:25–35 ayetlerini oku. Bu bölümün kilisenizin görevini yerine getirmesi için gereken bağlılık ve planlamayla ilgisi nedir?


Toplumunuzun ihtiyaçlarının etkin bir şekilde karşılanması sürecini düşünürken, bu çok büyük bir bağlılık ve çok fazla zaman gerektiriyor diye düşünebilirsiniz. Biz kısa yoldan gitmeyi tercih ederiz. İki benzetme, bizi görevin ve öğrenciliğin sorumluluklarını hafife almaya karşı uyarıyor. Bize analiz ve planlamanın görevimiz için şart olduğunu hatırlatıyorlar. Bu, iyi vekilharçlık meselesidir. Luka 14:34 ayetinde bahsedilen tuzun tadı bağlılığı temsil eder. Bağlılık olmazsa, hizmetimiz ve öğrenciliğimiz yararsız ve anlamsızdır. Rabb’imize coşkunlukla ve sadakatle bağlı olmalıyız, buna sahip olmamız halinde bunu hizmete coşkunlukla ve sadakatle bağlılık izleyecektir.


Topluma nasıl ulaşabileceğinizin önceden planlanması ve organizasyonunda, kilisene yardımcı olmak için daha fazla neler yapabilirsin?


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Yas. 15:11, Eyü. 29:11–17, Özd. 14:31, 19:17, Elç. 3:6, Yak. 1:27–2:5 ayetlerini; Ellen G. White, Welfare Ministry [Refah Hizmeti] kitabında 327–338. sayfalardaki “Pioneering in Australia [Avustralya’da Öncülük]” bölümünü oku.


İsa gibi Pavlus da insanların ifade ettikleri ihtiyaçlarını karşılama işinde yer aldı. Bunun örneğini Pavlus’un Atina’daki Ares Tepesi’nde bulunduğu ünlü hikâyede görebiliriz. Elçilerin İşleri 17:23 ayetinde, kentteki putperestlik nedeniyle üzülen Pavlus’un yerli aydınlarla ve çarşı meydanında karşılaştığı herkesle canlı tartışmalara girdiğini görüyoruz. Onların ihtiyaçlarının ve sorunlarının farkına vardı. Hayatlarında bilinmeyen bir Tanrı şeklinde bir boşluk olduğunu ve gerçek Tanrı’yı tanıyarak yararsız putlara tapınmaktan vazgeçmeleri gerektiğini anladı. Böylece hem Yahudilerin hem de “Tanrı’ya tapan yabancılar”ın (Elç. 17:17) bulunduğu havrada vaaz etmeye başladı. Başka bir deyişle, eline geçen fırsattan faydalandı ve Müjde mesajını iletti. Pavlus insanlarla bulundukları yerde buluşmaya çalıştı. Bunu havra dışında ve sokaktayken insanlarla konuşmasından anlayabiliriz. Kitleler bir tür ilâha inanıyorlardı, zira “bilinmeyen Tanrı”ya adadıkları bir sunak yapmışlardı (Elç. 17:23). Pavlus bu önkabulden yola çıkarak, onlara “bilmeden tapındıkları Tanrı’yı” tanıtmaya çalıştı (Elç. 17:23). Hatta daha sonra, doğru bir şey yazmış olan kendi ozanlarının birinden alıntı yaptı: “Biz de O’nun soyundanız” (Elç. 17:28). İnsanların bulundukları yerden başlayarak, onları putlardan uzaklaştırıp yaşayan Allah’a ve ölümden dirilmiş olan İsa’ya yönlendirmek istedi. Kısacası, ulaşmak istediklerinin ihtiyaçlarını değerlendiren Pavlus, bu ihtiyaçların karşılanmasına yardımcı olmaya çalıştı.


TARTIŞMA SORULARI:


“İnsanlara huzur ve mutluluğu elde edebilecekleri yolu öğreten Kişi, onların ruhsal ihtiyaçlarını olduğu kadar dünyevî ihtiyaçlarını da düşünüyordu.”–Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 365 [Sevgi Öğretmeni, s. 350]. Başkalarının ihtiyaçlarına neden hizmet etmemiz gerektiğine dair, burada bize verilen önemli mesaj nedir?


Mesaj iletme faaliyetlerini düşünürken, nihaî hedefimizin ne olduğunu unutmamaya neden dikkat etmeliyiz? Bu nihaî hedef nedir? Cevabının sebeplerini açıkla.


Bazı alıkonulma durumlarını rahatsızlık olarak değil, hizmet için kutsal fırsatlar olarak görmeyi nasıl öğrenebiliriz? Galatyalılar 2:20 ayeti bize bu konuda nasıl yardım eder?


Cuma


26 Ağustos


*27 Ağustos–2 Eylül


İsa Onların Güvenini Kazandı


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Yar. 15:6, Say. 14:11, 1Ko. 3:1–9, Dan. 6:1–3, Neh. 2:1–9, Yas. 4:1–9, Elç 2:42–47.


HATIRLAMA METNİ: “Ne var ki, İsa’yla ilgili haber daha da çok yayıldı. Kalabalık halk toplulukları İsa’yı dinlemek ve hastalıklarından kurtulmak amacıyla akın akın geliyordu” (Luka 5:15).


Bir Yedinci Gün Adventist kilisesi birkaç yıldır yerel bir devlet ilkokuluna haftanın beş günü kahvaltı sağlıyordu. Ulus çoğunlukla dindar olmayanlardan oluşmasına rağmen, her devlet okuluna bir din görevlisi atamak üzere yeterli bütçe verilmesine dair kanun yeni yürürlüğe girmişti ve okul ve toplum Yedinci Gün Adventist kilisesinden bir din adamı görevlenmeleri yönünde talepte bulundu (talebin yalnızca bir kiliseden yapılması nadirdir). Din görevlisinin rolü, öğrencilerin ve hatta tüm okul toplumunun fiziksel, duygusal ve ruhsal ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olmaktır. Fırsatlar inanılmazdır.


Okul müdürü, okulu ziyaret eden kilisenin pastörüne “Kilisenizle olan eşsiz ve özel ilişkimiz beni son derece memnun ediyor, keşke diğer kiliseler de sizin gibi ilgilenebilse” dedi. Pastör okuldan ayrılmak üzereyken, okulun halkla ilişkiler görevlisi kilisenin yaptıklarından ötürü kendisine teşekkür etti ve bir Cumartesi günü kiliseye katılıp katılamayacağını sordu.


Bu hafta, hizmet etmeyi ve Mesih’e kazandırmayı amaçladığımız insanların güvenini kazanma konusunu işleyeceğiz.


*3 Eylül Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. Ders


28 Ağustos


Güven Kazanmak


İyiliklerini istedikten, anlayış gösterdikten ve ihtiyaçlarına hizmet ettikten sonra, İsa “onların güvenini kazandı.”


Güven sözcüğünün İngilizce karşılığı olan Confidence, “ile” anlamına gelen con ve “iman” anlamına gelen fides Latince sözcüklerinin birleşiminden meydana gelmiştir. Kutsal Kitap boyunca, iman sözcüğünün anlaşılmasını sağlamak üzere çeşitli kelimeler kullanılmıştır.


İbranicede “iman” anlamındaki sözcüğün temel kökü amn’dır, amin sözcüğü tüm dillere buradan geçiyor [Dilimizdeki Arapça kökenli “iman” da aynı ortak kökten türemiştir]. Temel fikir sebat, devamlılık ve güvenilirliktir. İnsanın güvenebileceği ve inanabileceği sağlam, somut bir şey düşüncesi verir. Allah’a iman, kurtaran iman bağlamında çoğunlukla “inanmak, iman etmek” olarak tercüme edilirken, başka bir biçiminde ise “hakikat” anlamına gelir. Mesih’in insanların güvenini kazanma örnekliği bağlamında buradaki anlam, İsa’nın insanların arasına karışması, duygularını paylaşması ve onlara hizmet etmesiyle gerçekleşen, sarsılmaz ve güçlü bağlılığın görülmesinden gelen güvenin uyandırılması olacaktır.


Her birinde amn kökünden türeyen bir sözcük bulunan aşağıdaki ayetleri oku: (Yar. 15:6, Say. 14:11, Yşa. 7:9, Hab. 2:4). Sözcük metnin içerisinde nasıl kullanılmış ve güven ile inanç fikrini nasıl yansıtıyor?


Yeni Ahit Yunancasında, İbranice amn (iman, inanç) sözcüğünün anlamını yansıtmak için kullanılan kök sözcük “pistis”tir. İman kavramını karşılayan bu Yunanca sözcük inanç, güven, mutlak kesinlik, güvenilirlik ve teminat anlamlarını ifade eder. Mesih’in insanların güvenini kazanma örnekliği bağlamında buradaki anlam, O’nun insanların arasına karışmada, duygularını paylaşmada ve onlara hizmet etmedeki özverili bağlılığına karşılık olarak, mutlak kesinlik, teminat, güven ve inanç duygularının uyandırılması olacaktır.


Kutsal Yazılar’da güven kavramının insanlara atfedildiği durumlarda (özgüven veya bir insana güven gibi), çoğunlukla olumsuz anlam taşıyabildiğine dikkat edilmeli (bkz. Mik. 7:5 ve Mez. 118:9). Güven, Allah’a atfedildiği zaman olumlu anlama sahiptir. Burada bir uyarı yapılmalıdır. İsa’nın izleyicileri olarak, O’nun insanların arasına karışma, duygularını paylaşma ve ihtiyaçlarına hizmet etmede gösterdiği örneği yaşamaya çağrılıyoruz. Yine de, hizmet ettiklerimiz bize güven duyduklarında, onları İsa’ya ve O’nun onlar için yaptıklarına yönlendirmeliyiz.


Birisi sana “Allah’a gerçek iman neye benzer?” diye sorsa cevabın ne olurdu? Neden? Cevabını Sebt günü derste söyle.


Pazar


29 Ağustos


Hassas Bir Denge


Bir Afrika ülkesindeki Yedinci Gün Adventist Kilisesi hızla büyümektedir. Bunun sırrı nedir? Kilise önderleri bu büyüme ile kilise üyelerinin ülke genelindeki toplumlarda yaşayan insanlara verdiği özverili ve koşulsuz hizmet arasında güçlü bir bağ olduğunu belirtmişlerdir. Yedinci Gün Adventist Kilisesi’ne yaygın bir şekilde duyulan bu güven, ülkenin cumhurbaşkanının da dikkatini çekti. Büyük bir Adventist Toplum Hizmetleri toplantısına katılarak, Yedinci Gün Adventist Kilisesi üyelerine hizmetlerinden ötürü kişisel olarak teşekkür etti.


Aynı zamanda, Mesih’in temsilcileri olarak ince bir çizgide yürümeliyiz. İsa’nın da yaptığı gibi, insanların güvenini ve inancını kazanmalıyız. Ancak onların bize duyduğu güven ve inanç İsa’ya yönlendirilmelidir. Biz sadece kanallarız. Bizde Mesih’e ait bir şeyler görüyorlar; bu ister diğerkamlık, ister sevgi, ister ilgi, ister başkalarının iyiliği için özveride bulunmak olsun; ve bize doğru çekiliyorlar. Ancak yine de, her zaman olduğu gibi, bize çok yakından baktıklarında gördükleri her şeyden memnun olmayabilirler, zira hepimiz günahkârız. Dolayısıyla onları her zaman, tamamen güvenebilecekleri tek kişi olan İsa’ya yönlendirmeliyiz. Geri kalanımızın eninde sonunda hayal kırıklığına uğratması kaçınılmazdır.


  1. Korintliler 3:1–9, 5:1 ayetlerini oku. Pavlus’un kilisede uğraştığı sorun nedir? Bu insanlar kiliselerine başkalarını davet etseler ve ziyaretçiler de Pavlus’un hakkında konuştuğu şeyi görseler, bu nasıl bir tanıklık olurdu?

Tabi ki, başkalarının ihtiyaçlarına hizmet etmeye çalışmak için mükemmel olmamız veya mükemmel bir kilisemizin olması gerekmiyor. Aynı zamanda, bir ölçüde başkalarının inanıp güvenmeyi öğrenebileceği türden insanlar olmaya çalışmalıyız. Bunu da ancak İsa’nın yaptığı gibi insanlarla içtenlikle ve özenle ilgilenebildiğimiz ölçüde yapabiliriz. Gerçekten de, bir kilisenin üyelerinin yalnızca toplumun ihtiyaçlarına hizmet etmeye ve onlara Mesih’in sevgisini göstermeye odaklanması halinde, kilise içindeki çekişme ve anlaşmazlıkların birçoğunun çabucak ortadan kalkacağına hiç şüphe yok.


Kilisene bazı ziyaretçiler düzenli olarak katılmaya başlasalardı ne görürlerdi ve gördükleri onlara ne tür bir tanıklık sunardı?


Pazartesi


30 Ağustos


Sosyal Sermaye


“İyi ad büyük servetten, saygınlık gümüş ve altından yeğdir” (Özd. 22:1, NIV). Burada ifade edilen kavram, topluma tanıklığımızla ve mesaj iletme hizmetimizle nasıl ilişkilidir?


“Sosyal sermaye” nedir? Bir banka hesabına yatırım yaptığınızda paranızın değeri giderek artar. Sosyal sermaye de, tıpkı bankadaki para gibi değerli olan olumlu ve üretken ilişkileri kapsamaktadır. Toplum önderleriyle yakınlık kurduğunuzda, onlara toplumun ihtiyaçlarını sorduğunuzda, bu ihtiyaçları karşılamak için fikirlerine başvurduğunuzda, sonrasında da harekete geçtiğinizde, onlarla ilişkiler geliştirirsiniz. Bu sosyal sermayedir. Onlarla her olumlu deneyim, ilişkinizde bir yatırım gibidir. Sosyal sermayeniz büyümeye devam eder ve onların gözündeki değeriniz artar.


Kilise Yönetmeliği bize Yedinci Gün Adventistleri’nin “herkesin ortak yararına çalışarak, örnek yurttaşlar olarak tanınmaları gerektiğini” hatırlatmaktadır. “Toplumsal düzen ve iyileştirme için gösterilen tüm çabaları hizmetimizle ve paramızla, mümkün olduğunca ve inancımıza uygun şekilde desteklemeli” ve “toplumsal konularda adaletin ve doğruluğun yanında tavizsiz olarak yer almalıyız.”—“Standards of Christian Living [Hristiyan Yaşam Standartları],” s. 137, 138.


İsa’nın dünyevî hizmetine ek olarak, Kutsal Yazılar’da Allah’ın halkı “sosyal sermaye” edindiğinde ne olabileceğine dair başka örnekler de verilmektedir. Aşağıdaki ayetleri oku ve bu Kutsal Kitap karakterlerinin “yabancılarla” yaşadığı olumlu ilişkiler ile bunların sonucunda neler olduğunu açıkla:


Elç. 7:9, 10; Yar. 41:38–45


Dan. 2:46–49, 6:1–3


Tabii ki bizim burada gördüğümüz türde çarpıcı kurtuluşlarımız ve hikâyelerimiz olmayabilir. Fakat önemli olan bu değil. Bu adamlar sağlam bir karakter sergileyerek etraflarındakileri etkilemişlerdir. Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler (s. 217, 218, 221 [Geçmişten Sonsuzluğa, 1. Cilt, s. 115, 116, 118]) ve Peygamberler ve Krallar (s. 628 [Geçmişten Sonsuzluğa, 2. Cilt, s. 371]) kitaplarında, bu dindar adamlarda bulunan nezaket, sadakat, bilgelik, sağlam muhakeme, beceriler, asil saygınlık ve sarsılmaz dürüstlük özelliklerinin onlara çevrelerindeki “putperestlerin” güvenini ve beğenisini kazandırdığını belirtiyor.


Salı


31 Ağustos


Sosyal Sermayenin Değeri


Kiliseler, sınırlı bütçelerle faaliyet gösteren, büyük ölçüde gönüllülerden oluşan gruplardır. Sosyal sermaye, kilisenizin kendi başına gerçekleştiremeyeceği önemli hedeflere ulaşma şansını artıran başlıca varlıklarından biridir. Kimi ülkelerde eski bir gelenek olan çiftçilerin diğer çiftçilere hasatlarında yardım etmeleri sosyal sermayeye bir örnektir. Yani, her durumu ayrı ayrı değerlendirmek gerekse de, makul ve elverişli durumlarda hedeflerimize ulaşmak için başkalarıyla işbirliği yapabiliriz.


Nehemya 2:1–9 ayetlerini oku. Kral Artahşasta’nın Nehemya’ya duyduğu Allah’tan kaynaklanan güvenin sonucu ne oldu?


“[Nehemya] eksik olduğunu gördüğü unsurları, bunları sağlayabilecek olan kişilerden istedi. Rab, gerçeğin davası için, Kendi mallarını emanet ettiği kişilerin kalplerinde çalışmaya halen isteklidir. Rab için emek verenler, O’nun başkaları aracılığıyla sunduğu yardımdan yararlanabilmelidirler... Armağanları veren kişiler Mesih’e iman etmiyor olabilirler, O’nun sözüne aşina olmayabilirler; fakat armağanları bu gerekçelerle reddedilmemelidir.”—Ellen G. White, Peygamberler ve Krallar, s. 634 [Geçmişten Sonsuzluğa, 2. Cilt, s. 374].


Bu olayda Allah’ın putperestlerin kalplerinde O’nun işlerinin ilerlemesine yardım etmeleri için çalışması ne kadar etkileyicidir. Bu bize önemli bir ders vermelidir. Mesih’in amaçlarına hizmet edecekse, başka insanlarla, hatta inancımızı paylaşmayanlarla veya hiçbir inanca sahip olmayanlarla, elimizden geldiği ölçüde birlikte çalışmalıyız. Bununla birlikte, tabii ki başkalarıyla kuracağımız her türlü ortaklıkta dikkatli olmalıyız. Verecekleriyle toplumun bir bütün olarak iyiliği doğrultusunda gerçekleştirmek istediklerimize büyük katkı sağlayabilecek olan diğer insanlarla, dikkatle ve duayla birlikte çalışabiliriz. Çoğu zaman, insani yardım çalışmalarımızdan etkilenen kamu kurumları, hatta özel işletmeler ya da bireyler destek vermeyi önereceklerdir. Bu destek gözü kapalı kabul ya da reddedilmemelidir. Bunun yerine, herhangi bir karar verilmeden önce, bilgi ve tavsiyeler alınarak, her durum ayrı ayrı duayla değerlendirilmelidir.


Daha sonra kendin için değil, fakat başkaları için müspet yararlarla sonuçlanacak şekilde, toplumunda “sosyal sermaye” oluşturabilmenin bazı yolları nelerdir?


Çarşamba


1 Eylül


Bütün Halkın Beğenisini Kazanmak


Bizim, bir halk olarak, Rab’den gelen çok fazla ışıkla bereketlendiğimize hiç şüphe yok. Bu ışık, başlı başına birer bereket olan Çarmıh’ı, gökteki tapınağı, ölülerin durumunu, Sebt’i ve büyük mücadeleyi anlamak gibi, yalnızca teoloji alanında değildir. Bize sağlık ve şifaya dair verilen ışığı da düşündüğümüzde, etrafımızdakilere sunabileceğimiz çok şey olduğunu görürüz.


Aslında, sağlık mesajı toplumlarımıza ulaşmada bize yardımcı olabilecek etkili bir temas noktası olabilir. Ne de olsa, (en azından başlangıçta) inançlarımızla herhangi bir şekilde ilgilenmeyen kişiler de sağlıklarının iyi olmasını isterler. Bize verileni paylaşmak için ne büyük bir fırsat. Daha önce gördüğümüz gibi, İsa: “Kime çok verilmişse, ondan çok istenecek. Kime çok şey emanet edilmişse, kendisinden daha fazlası istenecektir” dedi (Luka 12:48). Şüphesiz, bize çok şey verilmiştir.


Yasanın Tekrarı 4:1–9 ayetlerini oku. Rab o zamandaki halkına ne söylüyor ve Rabb’in onlara kendilerine verdiği tüm buyruklara mutlaka uymalarını söylemesi de dâhil olmak üzere, burada ifade edilen ilke bizim için ne şekilde geçerlidir?


Birkaç yıl önce bir Yedinci Gün Adventist topluluğu şu sorunun cevabını düşünüyordu: Topluluğumuz bir şekilde bir gecede ortadan kalksa, toplumumuzdaki insanlar bizi özler miydi? Yanıt basitti: Hayır, özlenmezlerdi. Toplumları onlara güven duymuyordu.


Cevaptan memnun olmayarak, artık duvarlar inşa etmek yerine köprüler kurmaya karar verdiler. Doğru bildiklerinden taviz vermemeye dikkat ederek, hâlihazırda Allah’ın işini yapan kuruluşlarla işbirliği içinde çalışmaya başladılar. Bu kuruluşlarla, tek seferlik projeler yaparak değil, toplumlarına büyük fayda sağlayan sürekli bir programı devam ettirerek, yakın ilişkilerini sürdürdüler. Şüphesiz, kiliseye karşı tavırlar çok geçmeden değişti.


Elçilerin İşleri 2:42–47 ayetlerini oku. İlk kilisede “bütün halkın beğenisini kazanmış” (Elç. 2:27) olmalarıyla kilisenin büyümesi arasında nasıl bir bağlantı vardı? Bu bölümde bahsedilen değerleri kilisenizin değerleriyle karşılaştır.


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Markos 5:18–20; Luka 8:38, 39; Elçilerin İşleri 5:12–16 ayetlerini oku. Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti] kitabında 17–28. sayfalardaki “Our Example [Örneğimiz]”; Selected Messages [Seçme Mesajlar], 3. kitap, 236–240. sayfalardaki “The Grace of Courtesy [Nezaketin Zarafeti]” (bilhassa 238, 239. sayfaları); Çağların Arzusu kitabında 511–517. sayfalardaki “İsa Çocuklan Kutsuyor” [Sevgi Öğretmeni, s. 503–508] ve My Life Today [Bugünkü Hayatım] kitabında 242. sayfadaki “Relieve the Oppressed [Baskı Altındakileri Kurtarmak]” bölümlerini oku.


Şüphesiz, sizin ve kilisenizin toplumunuzun yararı için diğer kiliselerle ve kuruluşlarla işbirliği yapabileceği sayısız yol vardır. Yerel kilisenizin toplumunuzun ihtiyaçlarının neler olduğunu bilmesi ve mümkün olduğu ölçüde bu ihtiyaçları karşılamak için diğerleriyle uyum içinde çalışması çok önemlidir. Toplum içinde, hatta diğer kiliseler arasında güven tesis etmenin daha iyi bir yolu var mı? Kiliseniz ile onun hedef kitlesi arasında karşılıklı güven tesis edildiğinde onların İsa’ya doğru yürüyebilmeleri için zemin hazırlanmış olur, zira “bu iş meyvesiz olmayacaktır, olamaz.”—Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti], s. 144. İhtiyacı olanlara ulaşmak ve iyilikte bulunmak gibi basit bir eylemle kaç kişinin kazanıldığını ya da kazanılacağını yalnızca Allah bilir.


TARTIŞMA SORULARI:


Toplumda sağlam bağlar oluşturma ve itibar sahibi olma fikriyle, İsa’nın Matta 10:22 ayetinde yer alan “Benim adımdan ötürü herkes sizden nefret edecek. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır” uyarısını nasıl bağdaştırabiliriz? Şiddetli bir çelişki gibi görünen bu durumun üstesinden nasıl gelebiliriz?


Şu soruya cevabınızı derste tartışın: Gerçek iman neye benzer? Yani, biz gerçekten kurtaran imanla İsa’ya iman ediyorsak, iman etmeyenlerle aramızdaki fark ne olacak?


Bizimle aynı inançtan olmayan kişilerden gelen hediyeler/bağışlar sorusu, üzerinde dikkatlice düşünmemiz gereken bir konudur. Çarşamba günkü derste gördüğümüz üzere, Ellen G. White İsa’ya iman etmeyen kişilerden hediye almak hakkında olumlu konuşmuştur. Ancak Ministry of Healing [Şifa Hizmeti] kitabında (s. 340), alkollü içecek sektöründe faaliyet gösterenlerden (kendi kiliselerinde “iyi ve düzenli” üyeler olsalar dahi) para alan kiliseleri sertçe eleştirmiştir. Bu kişilerden alınan paranın “kan lekeli ve lanetli” olduğunu söylemiştir. İyi bir amaç için bile olsa, kimden bağış kabul edeceğimiz veya genel olarak kiminle işbirliği yapacağımız hususunda doğruyu yanlıştan nasıl ayırabiliriz?


Cuma


2 Eylül


*3–9 Eylül


İsa Onlara “Ardımdan Gelin” Dedi


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Yuhanna 10:1–5, 16; Luka 9:2; Va. 14:6, 7; Luka 19:1–10; Elç. 26:11–27; Va. 3:20.


HATIRLAMA METNİ: “[Koyunlar] bir yabancının peşinden gitmezler, ondan kaçarlar. Çünkü yabancıların sesini tanımazlar” (Yuhanna 10:5).


M.S. 362 yılında Roma imparatoru Julianus, paganizmi hayata döndürmek için seferberlik başlattı. Hristiyanlık Roma İmparatorluğu’nu ele geçiriyordu, bu nedenle kendisi ve pagan liderler endişe içindeydiler. Julianus’un önde gelen bir pagan rahibe tavsiyesi endişesini açıklıyor ve Hristiyanlığın nasıl bu kadar hızlı büyüdüğüne dair ipucu veriyordu: “Yoksulların [pagan] rahipler tarafından ihmal edilmeleri ve görmezden gelinmeleri neticesinde, kafir Celilelilerin [Hristiyanlar] bunu gözlemlediklerini ve kendilerini onların iyiliğine adadıklarını düşünüyorum... Yalnızca kendi yoksullarına değil, bizim yoksullarımıza da destek oluyorlar; herkes bizim halkımızın bizden yardım alamadığını görüyor.”—Alıntı yapan: Rodney Stark, Cities of God [Allah’ın Kentleri] (San Francisco: HarperCollins Publishers, 2006), s. 31.


Romalılar, liderleri İsa Mesih öldüğünde Hristiyanlığın solup gideceğine bel bağlamışlardı. Aksine, rekor sayıda Roma vatandaşı İsa’yı takip ediyordu. Onlar bu “sorunu” nasıl açıkladılar? İsa’nın takipçileri O’nun sevgisini etraflarındakilerin temel ihtiyaçlarını karşılayarak gösteriyorlardı. İsa bu dünyadayken bunu yapmıştı; O’nun takipçileri de bunu yapmalıdır.


Öyleyse, İsa’yı takip etme teklifi verildiğinde birçoklarının bunu kabul etmesine şaşmamalı.


*10 Eylül Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

4 Eylül


O’nun Sesini Tanırlar


Yuhanna 10:1–5, 16 ayetlerini oku. Bu ayetler bizim, İsa’nın temsilcileri olarak, toplumlarımızdaki insanları İsa’ya götürmeye çalışırken onlarla sağlıklı ve sevgi dolu ilişkiler geliştirmemiz gereğinin önemini nasıl örneklemektedir? Onlara O’nun sesini işitmeyi öğrenmelerinde nasıl yardımcı olabiliriz?


İnsanları İsa’ya çekmede bir arkadaşın fısıltısı bir yabancının bağırmasından daha güçlüdür. Bize güvenmeyi öğrenen arkadaşlar edindiğimizde, İyi Çoban (Yuhanna 10:11, 14) bizim aracılığımızla çalışarak bu insanların O’nun sesini duymalarına, bilmelerine ve takip etmelerine yardımcı olabilir.


Tabii ki başkalarının İsa’nın sesini tanımalarına yardım edebilmemiz için, öncelikle kendimizin O’nun sesini tanıyor olmamız gerekir. Şeytan’ın kurnaz sesiyle İsa’nın sesini ayırabilecek ilahî muhakeme yeteneğine ihtiyacımız var. Gerçekten de, büyük mücadele gerçeğini ve insanların İsa’yla kurtarıcı bir ilişkiye girmelerine engel olmak için büyük gizlilikle çalışan bir düşmanımız olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız.


Yine de, insanların İsa’nın sesini tanımalarına yardım eden güçlü kanallar olabiliriz. O, doğa aracılığıyla (Günaha Düşüşün yıkımlarına rağmen), tam vaktinde karşımıza çıkan tesadüfî görünen işler aracılığıyla, Kutsal Ruh’un etkisiyle, dindar insanlar aracılığıyla ve Kendi Sözü’yle konuşmaktadır. (Bkz. Ellen G. White, Mesih’e Doğru Adımlar, s. 85–91 [Cennete Giden Yol, s. 67–72].) Biz bu sesi tanıdıkça ve ona itaat ettikçe, başkalarına da rehber olabiliriz. İsa’nın da bir keresinde uyardığı gibi, körlerin kör kılavuzları olmayı kesinlikle istemeyiz (bkz. Matta 15:14).


Neden İsa’nın insanları kendisine çekmede bu kadar etkili bir gücü vardı? Çünkü O’nun fedakârca Kendisinden verme örneğine direnmek zordur. O’nun bedeni olan biz, O’nun Kendi hayatını içimizde yaşamasına izin vererek bencilliği bir kenara atar ve bir hizmetkârın doğasına bürünürsek, başkaları da bizdeki Mesih’in çağrısına doğru çekileceklerdir.


İyi Çoban’ın temsilcileri olarak, insanlara O’nu takip etmelerini teklif ettiğimizde O’nun hizmetinin niteliklerini yansıtmalıyız. Hem sözde, hem de İsa’nın özverili sevgisini yansıtan hakiki hizmette sahicilik, hizmet ettiklerimizin kulaklarını açar ve toplum ile kilise arasındaki engelleri yıkar.


Başkalarının Çoban’ın sesini duymalarına yardım edebileceğin somut yollar neler?


Pazar


5 Eylül


Aramalıyız


Luka 19:10, Markos 1:17, Luka 9:2 ve Vahiy 14:6, 7 ayetlerini oku. Tüm bu ayetlerde ortak olan bir kilit nokta nedir? Yani, bu ayetler bize ne yapmamızı söylüyorlar?


Bir Yedinci Gün Adventist cemaati yıllar boyunca, sanki kilisemiz insanları sihirli bir şekilde kendisine çekecek devasa bir mıknatısmış gibi, “Rab, lütfen toplumumuzdaki insanları kilisemize ve Sana çek” diye dua etmişti. Evet, kimi zaman insanlar, görünürde bizim gösterdiğimiz bir çaba olmaksızın, Allah’ı aramak için kiliselerimize geliyorlar.


Peki, seneler geçse ve toplumdan hiç kimse kapınızdan içeri girmezse kiliseniz ne yapmalıdır? Yalnızca insanların gelmesi için dua etmeye odaklanıyorsanız, İsa’nın canlar kazanma yöntemini uygulamıyorsunuz demektir. O halkın arasına karışmış, sosyalleşmiş ve kurtarılacak insanları arayıp bulmuştur. “Canların bize gelmelerini beklememeliyiz; onları bulundukları yerlerde aramalıyız. . . . Müjde kendilerine götürülmediği takdirde onun asla ulaşamayacağı büyük kalabalıklar vardır.”—Ellen G. White, Christ’s Object Lessons [Mesih’in Örnek Dersleri], s. 229.


Bu arama düşüncesi çeşitli mecazlarla örneklenebilir:


  1. Çoban yolunu şaşırmış tek koyunu aramak için ağıldaki 99 koyunu bırakır (bkz. Mat. 18:10–14). İsa bu hikâyeyi “küçükleri” besleyerek günah işlemekten korumamız tavsiyesi bağlamında anlatmaktadır. “Küçükler” gerçek anlamda çocuklar olabileceği gibi, henüz olgunlaşmamış Hristiyanlar da olabilir. Yollarını şaşırıp dünyaya dönerlerse, İsa gibi biz de onları aramalı ve sevgiyle O’na geri getirmeliyiz.

Buradaki nokta, yukarıdaki ayetlerde de olduğu gibi benzerdir: kaybolanı etkin bir şekilde aramalıyız. Onlara ulaşmak için çaba göstermeliyiz. Her ne kadar ara sıra sokaktan geçen biri içeri girip “Bana Allah’ı, kurtuluşu, gerçeği öğretin” dese de, genel kaide bu değildir, öyle değil mi?


  1. Kayıplara ulaşmada “İsa’nın yöntemi, meyvesiz olmayacaktır, olamaz.”—Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti], s. 144. Ancak biz yalnızca “aşağı dallardaki meyvelere”, yani zaten bizim Hristiyan dünya görüşümüzü paylaşan kimselere, örneğin diğer mezheplerden Hristiyanlara mı odaklanıyoruz? “Ulaşması güç meyveler”e, yani dindar olmayanlara, ateistlere, Müslümanlara, Yahudilere, Hindulara, Budistlere vb. ulaşmak için ne yapıyoruz? Tarihsel olarak, Hristiyan dünya görüşüne sahip insanlar Adventizmi kabul edilebilir bulurlar, ancak İsa’yı farklı dünya görüşlerine sahip inanç gruplarıyla paylaşma işini çok daha iyi bir şekilde yapmalıyız.

Pazartesi


6 Eylül


Köprü


Bazen bir kilisenin sağlık, kişisel finansman, çatışma yönetimi vb. alanlarda toplum hizmeti mesaj iletme programları olur. Kilise şunu sorabilir: İnsanları “Ardımdan gel” aşamasına getirmek için gerekli köprü nedir? Bunun yerine, köprünün Kim olduğunu sormalıyız. Yanıt: Sizsiniz! “Müjdenin lehine en güçlü kanıt, seven ve sevilen bir Hristiyandır.”—Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti], s. 470. Etkinlikten etkinliğe, programdan programa katılan öğrenmeye meraklı ziyaretçileri tutmada başarılı olan kiliseler, Allah’ı gerçekten seven ve uzun süreli arkadaşlıklar kurmaya istekli üyelerle bereketlenirler.


Öte yanda ise, ziyaretçilere olan yaklaşımlarında dikkatsiz, hatta onlara karşı ilgisiz olan kilise üyelerinin, kilisenizin mesaj iletmesinde son derece olumsuz bir etkisi olabilir. “Rab, hiçbir zaman ihtida etmemiş veya zamanında ihtida etmiş olmasına rağmen yeniden uzaklaşmış kilise üyeleri yüzünden, artık birçok canı gerçeğe getirmek için çalışmıyor. Bu kendini adamamış üyelerin yeni mühtediler üzerinde nasıl bir etkisi olurdu? Bunlar, Allah’ın halkının taşıması gereken Allah tarafından verilen mesajı etkisiz hale getirmezler mi?”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar], 6. cilt, s. 371.


Luka 19:1–10 ayetlerini oku. Zakkay neden İsa’yı bir anlığına görebilmek için ağaca tırmanma ihtiyacı hissetti? Bu hikâyeden hangi ruhsal dersleri çıkarmalıyız?


Eriha’da İsa’ya ulaşılmasına engel olanlar Zakkay’ın İsa’ya yaklaşmak için çok hevesli olduğuna dikkat etselerdi ve bu “günahkârı” Kurtarıcı’nın ayağına sevgiyle davet etselerdi ne olabilirdi, düşünün.


Aramızdan İsa’nın etrafındaki “kalabalığın” parçası olanlar, O’nun çabalayan, günahkâr insanlığa duyduğu sevgiyle öylesine “aşılanmış” olmalılar ki, biz “bulaşıcı” Hristiyanlar haline geldik. Allah’ın bizim gibi günahkârlara duyduğu sevginin ve lütfun derinlemesine farkında olursak, kalabalığın dışında bulunan ruhsal yönden zayıfları şevkle arar ve şefkatle İsa’ya götürürüz.


Kilisendeki yeni yüzlere nasıl davranıyorsun? Onlarla konuşmak için çaba gösteriyor musun? Yoksa onlara başkalarının hizmet edeceğini düşünerek bu insanları görmezden mi geliyorsun? Cevabın senin hakkında ne söylüyor ve neyin değiştirilmesi gerekiyor olabilir?


Salı


7 Eylül


Buyruk


İsa ve öğrencileri insanları iyileştirmişler ve sonra zihinlerini ebedî konularla çevirmişlerdir. (Bkz. Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti], s. 20). Mark Finley bize insanlara Allah’ı tanıtmamanın ruhsal bir ihmal olduğunu hatırlatmaktadır. İsa’nın müjdeleme yöntemi insanlara en büyük ihtiyaç noktalarından dokunmaktı. Bu, tıbbi müjdecilik işidir. Mesih, başka hiçbir şey yapmayarak onları yalnızca fiziksel olarak iyileştirmekle yetinmiyordu. Hedef, İsa’da sonsuz hayattır. Tıbbi müjdecilik işi tanıdığımız kişilere İsa’yı takip etmeyi buyurmakla başlayamaz, ancak sonuç olarak o noktaya varmalıdır. İnsanlara olan sevgimizden ötürü, onlara İsa’nın sunduğu her şeyi sunmaya can atacağız.


Ancak şöyle diyebilirsiniz: “Ben İsa’nın yönteminin ilk kısmını yerine getireceğim, fakat “ardımdan gel” kısmına katılmayacağım. Bu benim armağanım değil.” İlk kısmı yerine getirirseniz, İsa’yı doğal ve kendiliğinden paylaştığınızı görerek şaşırabilirsiniz; üstelik insanların kalplerinin toprağını “işlemiş” olacağınızdan bu gayet doğal ve çok daha kolay olacaktır.


Hizmet ettiğiniz kişileri daha yakından tanıdıkça, inanç hakkında ve Rabb’in sizin için ne anlam ifade ettiği konusunda konuşma fırsatlarını kaçırmayın. Ruhsal konuları gündeme getirme fırsatlarını kollayın. Yeni arkadaşlarınıza aileleri, işleri, inançları hakkında sorular sorun, bu yaklaşım onlarla kişisel tanıklığınızı paylaşma imkânı verecektir.


Aslında, kişisel tanıklıklar en güçlü tanıklık yöntemi olabilir, zira aynı zamanda en az korkutucu olandır. Böylece açıkça vaaz ediyor değil, yalnızca bir hikâye anlatıyor olursunuz; hepimizin İsa’nın yaşamlarımızda yaptıklarına ilişkin kişisel bir hikâyesi olmalıdır.


Elçi Pavlus’un Kral Agrippa’ya kişisel tanıklığını anlattığı Elçilerin İşleri 26:11–27 ayetlerini oku. Başkalarına İsa hakkında tanıklık yapma arayışımızda bu öyküden kendimiz için hangi dersi çıkarabiliriz?


Çeşitli aşamalara dikkat edin. Pavlus Rabb’i tanımadan önce nasıl biri olduğundan bahsetti. Bundan sonra asıl dönüşüm deneyimini anlattı. Sonra da, Allah’ın o zamandan beri kendi hayatında neler yaptığını anlattı. Son olarak da bir çağrıda bulundu.


Bizim hikâyelerimiz Pavlus’unki kadar çarpıcı olmasalar da, senin İsa’yla kendi hikâyen nedir ve bunu doğru zamanda başkalarıyla paylaşmayı nasıl öğrenebilirsin?


Çarşamba


8 Eylül


Arayın, Bulacaksınız


Vahiy 3:20, Matta 7:7, 8 ve Yuhanna 1:12 ayetlerini oku. Bu üç bölüm birbiriyle hangi yönden ilişkili ve bize Rabb’i aramanın ve bulmanın ne anlama geldiği hakkında neler söylüyorlar?


Bu ayetler bir arada, insanların İsa’yı araması, sorması ve O’nu kabul etmeye açık olması gerektiğini gösteriyor. Aynı zamanda, Vahiy 3:20 ayeti İsa’yı kapıda durmuş, birisinin kapıyı açıp O’nu içeri alması için kapıyı çalar bir halde tasvir etmektedir.


Bu fikirler çelişkili değildir. Rab, Kutsal Ruh’un gücü aracılığıyla, insanlar olup bitenlerin farkında olmasalar bile, insanların kalbinde çalışmakta ve onları Kendisine çekmektedir. İnsanlar genellikle hayatın kendilerine sunmadıkları bir şeyi aramaktadırlar. Onları doğru yöne yönlendirmek ve aradıkları şeyin ne olduğunu daha iyi anlamalarına yardım etmek için orada olmak ne büyük bir ayrıcalıktır.


İşin aslı, İsa sizin aracılığınızla toplumunuzdaki insanların yaşamlarının “kapısını” çalabilir, böylece gönüllü bir şekilde “kapıyı açan” ve O’nu kabul edenler O’nunla birlikte gelen bereketlere kavuşur (Vahiy 3:20, Yuhanna 1:12). Ayrıca O, Kendi izleyicilerini O’nun kapısını sormaya, aramaya, çalmaya ve O’nun krallığının “güzel armağanlarını” almaya davet eder.


Kutsal Ruh size birinin Mesih’e “kapıyı açmaya” hazır olduğunu hissettirirse, ona “Benimle birlikte İsa Mesih’i kabul etmek ve O’nun ailesinin bir ferdi olmak için dua etmek istiyor musun?” diye sorun. Aşağıda o kişinin edebileceği örnek bir dua bulunuyor:


“Sevgili Rab İsa, biliyorum ki ben bir günahkârım ve Senin bağışlayıcılığına muhtacım. Senin benim günahlarıma karşılık öldüğüne inanıyorum. Günahlarımdan dönmek istiyorum. Şimdi Seni benim kalbime ve yaşamıma davet ediyorum. Sana Rabb’im ve kurtarıcım olarak güvenmek ve ardından gelmek istiyorum. İsa’nın adıyla, amin.”


Çağrıda bulunmak için doğru zamanı bilmek, ruhsal muhakeme yeteneğini gerektirir. Her ne kadar aşırı girişken olma tehlikesi her zaman mevcutsa da, belki bundan daha kötü olmak üzere, yeteri kadar girişken olamama tehlikesi de her zaman mevcuttur. Bazen insanlar Rabb’i seçmek için sağlam ve sevgi dolu bir itişe ihtiyaç duyarlar. Kimlerin iki seçim –Mesih’te sonsuz hayat, ya da sonsuz kayıp– arasında bocalamakta olabileceğini kim bilir?


Şüphesiz, bizim kutsal bir sorumluluğumuz var.


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Mez. 77:20, Hoş. 11:4, 2Ko. 5:11–21 ayetlerini oku. Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti] kitabında 139–146. sayfalardaki “Teaching and Healing [Öğretmek ve İyileştirmek]” ve 469, 470. sayfalardaki “Help in Daily Living [Günlük Yaşamda Yardım]” ; Christ’s Object Lessons [Mesih’in Örnek Dersleri] kitabında 185–197. sayfalardaki “This Man Receiveth Sinners [Bu Adam Günahkârları Kabul Ediyor]” ve 228–237. sayfalardaki “Go Into the Highways and Hedges [Yollara ve Çit Boylarına Çık]” bölümlerini oku.


Rabb’i seven ve başkalarına İsa’yı anlatmak isteyen genç bir adam vardı. Hitabet yeteneği gelişmiş ve karizmatik olan bu adam güçlü bir tanıktı. İnsanlar onun konuşmasını dinlemeyi seviyorlardı. Ancak sürekli bir sorun vardı: her zaman insanlardan İsa’ya bağlılıkta bulunmalarını istemeye korkuyordu. Bu durum diğer kilise üyelerini şaşırtıyordu, zira genç adam diğer her şekilde Rab için son derece cesur, imanı hakkında açıkça konuşmaya son derece istekli görünüyordu. Sonunda, bu kendisine sorulduğunda, Çarşamba günkü derste gördüğümüz, bunun kendi armağanı olmadığı tezini savundu. O tohum ekmeyi seviyordu; hasadı biçmeyi başkalarına bırakacaktı. Ancak bir süre sonra, her şeyden çok reddedilmekten korktuğunu itiraf etti. Kendisini Rabb’in tanığı olarak her zaman biraz yetersiz hissetmişti (ki bu iyi bir şeydir) ve bu nedenle insanlardan İsa’ya bağlılıklarını istemesinden sonra insanların bu bağlılığı göstermeyeceklerinden korkuyordu. Kilisedeki diğer kişiler tanıklık etmenin bizim için değil, İsa için olduğunu söylediler. Biz her zaman kusurlu tanıklar olacağız. Onları duayla ve sevgiyle İsa’ya yönlendirebilirsek de, ikna ve dönüşüm getirebilecek tek güç olan Kutsal Ruh’un rolünü oynayamayız. Bununla birlikte, İsa’nın sevgisini diğerlerine ulaştıran insanî kanallar olmalıyız.


TARTIŞMA SORULARI:


İnsanlardan İsa’ya bağlılıkta bulunmalarını istemeye korktuğunu söyleyen birisine ne söylerdin?


Yuhanna 1:9 ayeti şöyle diyor: “Dünyaya gelen, her insanı aydınlatan gerçek Işık vardı”. Bu ayet Rabb’in her insana kurtuluşla ulaşmaya çalıştığını anlamamıza nasıl yardımcı oluyor?


Kilisen ziyaretçilere ne kadar sıcak yaklaşıyor? Kapıdan giren yabancılarla daha iyi ilgilenmek için neler yapabilirsin?


En son ne zaman yoldan geçen birisi öylesine kilisene girdi? Kilise buna nasıl karşılık verdi?


Sınıfta kendi dönüşüm hikâyeleriniz hakkında konuşun. Başkalarına tanıklık etmek için bunları nasıl kullandınız veya kullanabilirdiniz?


Cuma


9 Eylül


*10–16 Eylül


Son Günlerde Şehir Hizmetleri


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Elç. 18:1–28; Çık. 2:23–25; Mat. 13:3–9, 18–23; Yu. 15:12, 13; 2Pe. 3:9.


HATIRLAMA METNİ: “Sizi sürmüş olduğum kentin esenliği için uğraşın. O kent için Rabb’e dua edin. Çünkü esenliğiniz onunkine bağlıdır” (Yeremya 29:7).


Üç meleğin mesajları, müjdenin “her ulusa, her oymağa, her dile, her halka” iletilmesini gerektirmektedir (Vahiy 14:6). Dolayısıyla, bu mesaj insanların yaşadığı her yerde onlara götürülmelidir. Günümüzde de pek çok insan şehirlerde yaşadığından, gitmemiz gereken yerler şehirlerdir.


Aslında, şehir çalışmaları yapma zorunluluğu Birleşmiş Milletler istatistik uzmanlarının kayıtlı tarihte ilk kez dünya nüfusunun çoğunluğunun büyükşehirlerde yaşadığını açıkladığı 2007 yılında artmıştır. Günümüzde şehir hizmetleri Yedinci Gün Adventist müjdeleme stratejisinin temel konusu haline gelmiştir.


Adventist müjdeleme teşkilatı birçok ülkede büyükşehir bölgelerinin dışındaki küçük kasabalarda ve kırsal bölgelerde şehirlerden daha çok şey gerçekleştirmiştir. Araştırmalar, bazı önemli kentsel bütünlerde halkın çoğunluğunun Yedinci Gün Adventist Kilisesi’ni hiç duymadıklarını, dolayısıyla “üç meleğin mesajı” hakkında hiçbir şey bilmediklerini göstermiştir.


Bu nedenle, dünyaya ulaşmak için şehirlere ulaşmamız gerektiği çok açıktır.


*17 Eylül Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

11 Eylül


Şehirlerin Doğası


Şehirler birçok farklı kültürü, etnik grubu, dili ve dini bir araya getirir. Öteden beri, her grubun kendi “mahallesi,” yani tanımlanmış bölgesi vardı. Günümüzde, giderek artan bir şekilde, büyükşehir bölgelerinin her yerinde her tür insan birbirlerinin bitişiğinde yaşamaktadır. Bu çok kültürlülük risk ve karmaşaya yol açsa da, aynı zamanda Müjde için büyük bir fırsat da sunmaktadır. Şehirlerin dışında bulunan daha geleneksel kültürel ortamlara göre, çoğunlukla yeni fikirlere daha fazla hoşgörü, yeni dinleri dinlemek için daha fazla istek gösterilmektedir. Şehir, aksi durumda Yedinci Gün Adventist mesajına yaklaşması mümkün olmayan birçok kişiye erişmeyi sağlayabilir.


Pavlus’un kentlerde kiliseler kurma arayışının bir örneğini görmek için Elçilerin İşleri 18:1–28 ayetlerini oku. Orada yaptıklarından neler öğrenebiliriz?


Bu kent merkezlerinde, tıpkı günümüz kentlerinde olduğu gibi, birçok farklı dil, kültür ve etnik gruptan oluşan bir mozaik vardı. Pavlus belirli alanlardan insanlar bularak bunlarla bağlar kurdu. Yahudi inancıyla, Roma vatandaşlığıyla ve eğitimini almış olduğu çadır yapımı işiyle bağlarını paylaşan insanlar buldu. Bu vasıflarını geçinmek için kullandı. İman etmiş ve kendileri de müjdeci olmuş olan bir çiftin evinde kaldı. Kovulana kadar havrada öğretti, sonra bir imalının evinde ev kilisesi kurdu. Kendisi oradan ayrıldığında gruba önder olarak atayabileceği, yeterli sayıda yeni imanlıları eğitti ve onlara akıl hocalığı yaptı.


Açıkça anlaşıldığı gibi, Pavlus kentin çok kültürlü ve çok dinli ortamında rahatlıkla çalışabiliyordu (ayrıca bkz. 1Ko. 9:20–23). İçinde bulunduğu çevreye uyum sağlamayı biliyordu ve ulaşmaya çalıştığı kişilerin ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayacak şekilde gerçeği sunmayı öğrenmişti.


Bireyler olarak biz ve bir bütün olarak yerel kilisemiz, toplumlarımıza ulaşabilmek amacıyla, aralarına karışmak için nasıl daha donanımlı olabiliriz?


Pazar


12 Eylül


İniltileri Duymak


Mesih Yeruşalim’i, Kefernahum’u ve zamanının diğer kentlerini dolaşırken, hastalar, sakatlar ve yoksullar O’nun, yani Şifacı’nın etrafını sararlardı. Yüreği acı çeken insanlık için çarpıyordu.


Şehirde her şeyin daha fazlası vardır: daha fazla insan, daha fazla bina, daha fazla trafik ve daha fazla sorun. Bu durum kiliseler için büyük zorluk teşkil eder. Müjdeyi paylaşanlar etraflarındaki muazzam insan ihtiyaçlarını görmezden gelip sadece mesajın kendisine odaklanamazlar, zira böyle bir yaklaşım mesajı itibarsızlaştırır. Eylemlerimiz sözünü ettiğimiz merhameti, lütfu ve umudu örneklemezse, sözümüz gücünü yitirecek, kitlelerin dikkatini çekmek için yarışan pek çok sesten biri olarak kalacaktır.


Mısır’dan Çıkış 2:23–25, 6:5, Mezmur 12:5, Romalılar 8:22 ve Eyüp 24:12 ayetlerini oku. Bu ayetlerde bizim için hangi mesaj var?


Dünyamız yaralı bir yer. Günahın ağırlığı ve acısı altında inliyor. Kim olursak olalım, hiçbirimiz bu gerçekten kaçamayız.


Bu acı bize tanıklık için güçlü fırsatlar da sunuyor. Ancak burada dikkatli de olmak zorundayız. Bir kilisenin gösterdiği dostluk açısından üye olmayanlarca nasıl algılandığı söz konusu olduğunda, toplum faaliyetleri ile ihtiyaçları gerçekten karşılayan sürekli hizmet arasındaki farkı anlamak gerek. Toplumdaki insanların zihinlerinde, yılda bir kere herhangi bir bayramda ailelere yemek dağıtan bir kiliseyle, büyük bir şehirdeki belirli bir Adventist kilise tesisi gibi bir kilise arasında fark var.


Bu kilise ne yapıyor? Her gün faaliyet gösteren bir toplum merkezinde toplanıyor. İnsanlar her sabah oraya gidip sıcak kahvaltı yiyebilirler! Hatta bu büyük bir kilise bile değil. Yalnızca yetmiş beş kadar üyesi var, ancak onlar kendilerini tamamen mahallelerindeki komşularının ihtiyaçlarını karşılamaya adamışlar. Bu büyük bir iş, ancak adanmışlık ve ihtiyacı olanlara yardım etme zorunluluğu duygusu gerektiriyor.


Tüm kiliselerimiz mahallelerimizden muhakkak yükselen iniltilere yanıt vermeye yardımcı olacak bir şeyler yapsaydı, bunun toplumlarımız üzerinde etkisini düşünün.


Pazartesi


13 Eylül


Şehirlerde Ekmek ve Biçmek


Matta 13:3–9, 18–23 ayetlerini oku. Bilinen bir hikâye olsa da, öğrettiklerini şehirler dâhil olmak üzere toplumlarımıza nasıl hizmette ve tanıklıkta bulunmamız gerektiğini daha iyi anlamamıza yardımcı olması için nasıl kullanabiliriz?


Kırsal çevrede geçiyor olsa da, bu benzetme aslında küçük kasabalar ve kırsal alanlardan çok şehir hizmetlerinde daha önemlidir, zira kentsel alanlarda “toprak” çeşitliliği daha fazladır. Bu da müjdeleme kampanyalarını şehirlerde yürütmenin neden kırsal alanlara göre daha zorlu olduğunu açıklamaktadır.


Farklı toprak koşulları farklı sonuçlar verir, bu da müjdeleme faaliyetlerine yatırım yapmadan önce toprak koşullarının incelenmesini gerektirir. Toplum “toprağının” incelenmesinden sonra kiliseniz bölgede “iyi toprağın” sınırlı olduğunu görürse, sert patikaları yumuşatarak, kayaları kaldırarak ve dikenleri temizleyerek toprağı iyileştirmeyi planlamalısınız. Yani, müjdelemenin başarılı olması için kilise önceden çalışarak toprağı hazırlamalıdır. Bu, bir müjdeleme kampanyasının etkisinde çok ciddi fark yaratabilir.


Kutsal Yazılar, 1. Korintliler 12, Romalılar 12 ve Efesliler 4 bölümlerinde ruhsal armağanları öğretmektedir. Bu bölümler, armağanların çok çeşitli, ancak görevin yalnızca bir olduğunu söylüyor. Toprak koşulları ve tohum ekmeyle ilgili benzetme, şehirlere ulaşmada birçok farklı armağana ihtiyaç olduğunu açıkça örneklemektedir. Ellen G. White, büyük şehirlerde “çeşitli armağanlara sahip kişilerin çalıştırılması gerektiğini” yazmıştır. “Yeni yöntemler kullanılmalı. Allah’ın halkı, içinde yaşadıkları zamanın gerekliliklerinin farkına varmalılar.”—Ellen G. White, Evangelism [Müjdecilik], s. 70. Sahip olduğu ilahî içgörü armağanı sayesinde, şehir hizmetlerinde etkili olabilmek için neyin gerekli olduğunu görmüştür. Günümüzde büyük, çok yönlü bir strateji içinde çalışırken, çok çeşitli yaklaşım ve armağanlara sahip olmak artık daha da gereklidir. Tek bir kampanya veya bir ana proje, uzun vadede çok da fazla bir şey getirmeyecektir. Şehrin büyüklüğü ve karmaşık yapısı bu tür programları kolayca yutar ve birkaç hafta içinde herhangi bir etkinin izi bile kalmaz. Dolayısıyla, önceden daha fazlası yapılmalıdır.


Tanıklık etmeye çalıştığın kişileri düşün. Ne türden topraktalar? Toprağı daha iyi hazırlamaya yardım etmek için ne yapabilirsin?


Salı


14 Eylül


Kişiselleştirin


Yuhanna 15:12, 13; Yakup 1:27 ve Galatyalılar 6:2 ayetlerini oku. Hepsi birlikte, ciddi bir mesaj iletme faaliyetinde son derece önemli olan neyi bize söylüyorlar?


Şehir nüfuslarının büyüklüğünden ötürü, imanın kişisel olduğu gerçeğini gözden kaçırmak kolaydır. Şehirlerde, hatta herhangi bir yerde, insanlara ulaşmanın asıl hedefi, bireylerin Mesih’le kişisel bir ilişki bulmalarıdır. Araştırmalar, iman ederek Yedinci Gün Adventist Kilisesi’ne katılanların büyük çoğunluğunun, Adventist bir tanıdıklarıyla ilişkileri sayesinde katıldıklarını söylediğini gösteriyor. Özellikle mesaj iletmede, arkadaşlıklar sıklıkla özverili olmayı ve başkalarının iyiliği için çalışma isteğini içermektedir.


Toprağı sürme, tohumları ekme, filizleri büyüterek hasada çevirme ve hasadı koruma: tüm bunlar, ortada güçlü bir bağlantı unsuru olduğunda en iyi şekilde yürür. İnsanlarla nasıl arkadaş olacağımızı öğrenmemiz gerekiyor; onları nasıl dinleyeceğimizi öğrenmemiz gerekiyor; onları nasıl seveceğimizi öğrenmemiz gerekiyor. Bunlar herhangi bir mesaj iletme faaliyeti için gerekli unsurlarsa, bireylerin kalabalık nüfus içinde zaman zaman kendilerini kayıp ve ihmal edilmiş hissettikleri şehirlere yönelik hizmetlerde ne kadar daha önemlidirler!


Şehirlerdeki küçük grup hizmetlerinin hayatî önemdeki unsuru, Yeni Ahit’teki (Elç. 2:46) şekliyle “ev kilisesi” biçiminde, ya da daha büyük bir topluluğun içindeki küçük gruplar halinde olabilir. Yerel kilisesi olmayan, ancak üç ya da daha fazla Yedinci Gün Adventisti’nin yaşadığı her mahallede veya banliyöde, bir tür küçük grup kurulmalı ve o toplum içinde faaliyet göstermeye başlamalıdır. (bkz. Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar], cilt 7, s. 21, 22).


Şehir hizmetlerinde bu yaklaşım birkaç sebepten ötürü çok önemlidir. Birincisi, orta büyüklükte şehirlerde bile yüzlerce toplum ve alt kültür içinde ulaşılması gereken farklı kültürel, etnik, dil ve sosyoekonomik grupların oluşturduğu karmaşık mozaik. Bu kesimlerin her birini hedefleyen küçük gruplar olmadığı sürece, Mesih’in görevi tamamlanmış olmayacaktır.


Küçük grup hizmetleri ayrıca imanlıların şehirlerde İsa’yı takip etmelerinin çok zor olmasından ötürü gereklidir. Birçok baskılar, ayartılar, alternatif inanç ve ideolojilerle karşılaşmalar söz konusudur. Bazı imanlılar baskılara dayanamayarak kiliseden çıkarken, diğerleri duygularını korumak için etraflarına sert bir kabuk inşa ederek, İsa’nın sevgi dolu bir temsiline ihtiyaç duyan etraflarındaki insanlara karşı duyarsızlaşmaktadır.


Çarşamba


15 Eylül


Şehirlere Ulaşmak


Mesaj iletmenin ve hizmetin kolay olduğunu hiç kimse söylemiyor. Gerçek şu ki, kolay değiller. İnsanlar günahkâr ve yozlaşmıştır ve doğal olarak ruhsal değillerdir. Pavlus’un kendisi hakkında söylediği gibi, “Yasa’nın ruhsal olduğunu biliriz. Bense benliğin denetimindeyim, köle gibi günaha satılmışım” (Rom. 7:14). Pavlus bile bunu diyorsa, Rabb’i tanımayan veya İsa ile hiçbir zaman hayatı değiştiren bir deneyim yaşamamış insanlara ne olacak?


Üstelik, doğuştan sahip olduğumuz günahkâr doğamız yeterince kötü değilmiş gibi, şehirler her zaman insanların üzerindeki kötü etkileriyle tanınmıştır. İnsanlar, canların düşmanının onları tuzağa düşürerek günaha ve dünyaya bağlı tutmak için kullandığı pek çok ayartıyla karşı karşıyadır. Dolayısıyla, şehirlere ulaşmanın basit bir görev olmamasına şaşmamalı; yine de yerine getirilmesi gereken bir görevdir ve kilise olarak biz de, çağrımıza sadık kalmak için, bunu yerine getirmeliyiz.


Aşağıdaki ayetler genel olarak mesaj iletmenin önemi hakkında bize ne söylüyor?


2Pe. 3:9


1Ti. 2:4


Kutsal Söz’e göre Mesih’in ölümü evrenseldi: Adem ile Havva’dan itibaren, takip eden tüm insanlığı kapsıyordu. Buna tabi ki dünyanın büyük anakent merkezlerinde yaşamakta olan sonsuz kitleler de dâhildir. Bizim için son derece değerli ve sevgili olan muazzam gerçekleri onların da duymaya ihtiyacı var.


“Allah’ın geçmişte yolladığı mesajlarda bir değişiklik yoktur. Şehirlerdeki çalışma, zamanımız için zarurî çalışmadır. Şehirlerde Allah’ın çalışacağı gibi çalışıldığında, sonuç henüz şahit olmadığımız türde kudretli bir hareketin başlangıcı olacaktır.”—Ellen G. White, Medical Ministry [Sağlık Hizmeti], s. 304.


Şehirlere ulaşma çağrısı kişiseldir. Kendimizin Mesih’le daha derin bir deneyime girmesi çağrısı ve içten yakarışın yanı sıra, kapsamlı bir planlama ve uygulama çağrısıdır. Tamamen uyanış ve yeniden yapılanma temeli üzerine inşa edilmiştir, zira sadece Kutsal Ruh’un gücüyle gerçekleştirilecektir.


Romalılar 10:14, 15 ayetlerini oku. Burada, prensipte Mesih’in takipçileri olma iddiasındaki hepimiz için geçerli olan, ne söylemektedir? Nerede yaşıyor olursak olalım, mesaj iletmede ve hizmette hepimiz nasıl daha etkin olabiliriz?


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Ministry to the Cities [Kentlere Hizmet], (Hagerstown, Md.: Review and Herald® Publishing Association, 2012) adlı kitabı oku. Ellen G. White Estate tarafından yayınlanmış, Ellen G. White’ın şehir hizmetleri konusundaki yazılarının çoğunu bir araya getiren bir derlemedir.


Şehir hizmetleri üzerine uzman bir Yedinci Gün Adventisti, Ellen G. White süreli yayınlar dizininde onun şehirlere taşınma ve şehirlerden taşınma üzerine tavsiyelerine ilişkin bir araştırma yaptı. 107 makalenin 24’ü şehirlerden taşınma veya şehir dışında kurumlar tesis etmeyi bildiriyordu. Ancak 75 makale, şehirlere ulaşmak için şehirlere taşınmak için bilhassa talimat veriyordu. Diğer sekiz makale tarafsızdı. Bir kilise tarihçisi, Ellen G. White’ın şehir çalışmaları üzerine tavsiyelerini özetleyen bir çalışma yaptı. Bu çalışma White’ın kurumlarla ilgili olarak şehrin dışındaki istasyonlardan çalışılmasını, yerel kilise işleriyle ilgili olarak ise şehir içinde çalışılmasını savunduğunu gösteriyordu.


Kilisenizin şehirlere ulaşmak için planları neler? Yerel kiliseniz en yakın metropol alanına göre nerede yer alıyor? Hiçbir kilise, şehirlere ulaşma işinin kendileriyle alakalı olmadığını düşünmemelidir. Her Adventist topluluğu bu son derece önemli müjdeleme hedefine bir miktar katkıda bulunmalıdır. Şehirleri görmezden gelmek ve yalnızca metropol bölgeleri dışındaki yerlere ulaşmaya odaklanmak, İsa’nın bize verdiği göreve sadık bir karşılık olmaz.


“Mevcut gerçeği bilen aileler neden bu şehirlere yerleşmesinler?.. Allah’ın kendilerine verdiği ışığı başkalarına yansıtabilmeleri için... şehirlere taşınan sıradan kilise üyeleri olacaktır.”—Ellen G. White, Advent Review and Sabbath Herald, 29 Eylül 1891.


TARTIŞMA SORULARI:


Bize verilen harika mesajı düşün. Sahip olduğumuz umudu, şimdiye dair daha iyi bir hayat vaadini ve sonsuzluğa dair büyük umudu düşün. En sevdiğin bazı ayetler, özellikle İsa’da sahip olduğumuz umudu açıklayan ayetler hangileri? Bunlar neden senin için bu kadar anlamlı? Bunları Sebt günü derste hep beraber paylaş.


Tüm zorlukları, sıkıntıları ve acılarıyla hayatın yalnızca bu olduğunu ve öldükten sonra mezarda çürüdüğünü düşünerek, hiçbir umuda sahip olmamanın nasıl olacağını hayal etmeye çalış. Birçokları, özellikle şehirlerdeki büyük kitleler buna inanıyor. Öyleyse canlar için büyük sevgiye sahip olmayı ve yaşadıkları her yerde onlara ulaşmaya istekli olmayı nasıl öğrenebiliriz?


Cuma


16 Eylül



*17–23 Eylül


Nasıl Bekleyelim?


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Mat. 24:35–25:46, 2Pe. 3, Yak. 2:14–26, Yu. 4:35–38, 1Ko. 3:6–8, Va. 21:1–4.


HATIRLAMA METNİ: “Gayretiniz eksilmesin. Ruhta ateşli olun. Rabb’e kulluk edin. Umudunuzla sevinin. Sıkıntıya dayanın. Kendinizi duaya verin. İhtiyaç içinde olan kutsallara yardım edin. Konuksever olmayı amaç edinin” (Romalılar 12:11–13).


1906 San Francisco depreminden birkaç yıl önce, San Francisco ve Oakland, California’daki Yedinci Gün Adventist kiliseleri vızır vızır çalışıyordu. Üyeler hastaları ve muhtaçları ziyaret ediyorlardı. Yetimlere ev, işsizlere iş buluyorlardı. Hastalara bakıyor, evden eve gezerek Kutsal Kitap’ı öğretiyorlardı. Üyeler Hristiyan kitapları dağıtıyor ve sağlıklı yaşam üzerine dersler veriyorlardı. Kiliseler ayrıca Laguna Caddesi’ndeki kilise binasının bodrumunda çocuklar için bir okul kurmuşlardı. Bir işçi evi açılmıştı ve tıbbi müjdeleme hizmeti sunuyorlardı. Bir sağlıklı yiyecek mağazaları ve bir vejetaryen kafeleri vardı. Üyeler şehir limanında gemi hizmetleri başlatmışlardı ve vaizleri zaman zaman şehirdeki büyük salonlarda toplantılar düzenliyordu.


Ellen G. White bu kiliselere iki “arı kovanı” diyor ve çalışmalarından ötürü sevinç duyuyordu (Advent Review and Sabbath Herald, 5 Temmuz 1900). İkinci Geliş’i beklerken yapmamız gerekenlere ve yapabileceklerimize ne kadar da etkili örnekler. Rabbimiz geri geliyor; bunu biliyoruz. Bizim için hayatî önemdeki nokta ise şu: Beklerken ne yapıyoruz?


Canların kaderi bu cevaba bağlı.


*24 Eylül Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. Ders

18 Eylül


Biz İsa’yı Beklerken


Öğrenciler güneş ışınlarının tapınağın üzerine yansımasının muhteşem görüntüsünü hayranlıkla izliyorlardı. İsa, öğrencilerin dikkatini Hristiyan kilisesinin yakın gelecekte ve zamanın sonunda karşılaşacağı gerçeklere çekmek amacıyla, öğrencilerine esrarengiz bir şekilde bir ölçü gerçeklik verdi: “Bütün bunları görüyor musunuz? Size doğrusunu söyleyeyim, burada taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak!” (Mat. 24:2). O’nun bu sözlerine şaşıran öğrenciler sordu: “Bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?” (Mat. 24:3). Bundan sonra, Matta 24:4–31 ayetlerinde kayıtlı olan sözlerinde, İsa dönüşünden önce dünyada gerçekleşmesini beklemeleri gereken şeyleri anlatıyor.


İsa işaretleri açıklarken, “ama bu daha son demek değildir ” (Mat. 24:6) ve “bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır” (Mat. 24:8) diyerek uyarıyor. Öğrencilerin sorusunun doğrudan cevabı 14. ayette geliyor. “Göksel egemenliğin bu Müjdesi bütün uluslara tanıklık olmak üzere dünyanın her yerinde duyurulacak. İşte o zaman son gelecektir” (Mat. 24:14).


Bu konuşmada, Matta 24. bölümün ilk 35 ayeti bizi işaretleri ciddiye almaya sevk ediyor, ancak İsa ayrıca bize “çağın bitimini” (Matta 24:3, NIV) nasıl beklememiz gerektiğini de söylüyor. Başka bir deyişle, durakta otobüs bekliyormuş gibi orada öylece oturup O’nun gelmesini beklemiyoruz. Aksine, Rabb’in ikinci gelişini beklerken yapmamız gereken birçok şey var.


Matta 24:36–25:46 ayetlerini oku. Bu benzetmelerin her biri, Allah’ın halkının İsa’nın ikinci gelişini beklerken ne yapmaları gerektiği hakkında. Rabb’in bize burada ne dediğini özetle. Bundan sonra, hem birey hem de kilise olarak, kendimize şunu sormalıyız: Bu benzetmelerin her birinde Rabb’in bize verdiği talimatları ne kadar iyi yerine getiriyoruz?


İsa burada öğrencilerine gerçek takipçilerinin Kendisinin tekrar gelişini nasıl bekleyecekleri hakkında öğüt vermeye başlıyor. Bu dönemde İsa’nın öğrencileri her zaman hazır olacaktır. Beklerken birbirlerine sevgi, özen ve saygı gösterecek; uyanık olacak, önceden hazırlanacak ve kendi ruhsal durumlarından sorumlu olacaklardır. Allah’ın ellerine verdiği kaynakları çoğaltacak, yeteneklerini ve paralarını Allah yoluna yatıracak, sevgi dolu Tanrılarının gerçek karakterine saygı duyacak ve “en basit kardeşlerimden biri”ni dahi gözeteceklerdir.


Pazar


19 Eylül


Beklediğimiz Sürede Uyanış ve Yeniden Yapılanma


  1. Petrus 3. bölümü oku. Bu bölümdeki uyanış ve yeniden yapılanmayla ilgili öğretileri özetle. Bu ayetler tüm çeyrek boyunca işlediğimiz konuya nasıl uymaktadır?

Allah’ın arzusu “herkesin tövbe etmesi”dir (2Pe. 3:9). Biz Kutsal Ruh’un insanları tövbeye getirme işini yapamasak da, kabul edilmesi halinde tövbeye sevk edecek olan kurtuluş mesajıyla onlara ulaşmak üzere çağrıldık.


Kilise üyeleri olarak bizim de tövbeye yaraşır bir tutum içinde olmamız gerekiyor. Tövbe, uyanış ve yeniden yapılanma sürecinin bir parçasıdır. Uyanış, hayata dönmek, yenilenmek ve eski haline getirilmek anlamlarına geliyor. Yeniden yapılanma (reform), yeniden şekillendirilmek, yani yeni yaratık olmak (2Ko. 5:17) anlamına geliyor. “Aramızda gerçek dindarlığın canlanması tüm ihtiyaçlarımız arasında en büyüğü ve en acilidir. İlk işimiz bunu aramak olmalıdır.”—Ellen G. White, Selected Messages [Seçme Mesajlar], 1. kitap, s. 121.


Dünkü dersteki “nasıl beklemeliyiz” kısımları, uyanış ve yeniden yapılanmanın şartlarını ve sonuçlarını örneklemektedir. Örneğin, 10 bakirenin tümü canlandırılmalı, uykudan uyandırılmalıydı (Matta 25:1–13). Akılsız bakireler Kutsal Ruh’un hayatlarındaki yerini arttırmalıydılar. Kendimizi alçalttığımızda, benliğe öldüğümüzde, özveriyle dua ettiğimizde, Allah’ın Sözü’nü incelediğimizde ve hem sözlerle hem de sevgi eylemleriyle başkalarıyla seve seve paylaştığımızda, son yağmur gücünde Kutsal Ruh’la dolma kapasitemizi arttırırız. Ancak, saatlerce Kutsal Kitap çalışması yapıp yine de bencil bir insan olarak kalabilmek mümkündür. Uyanış ve son yağmur için dua edebilir, ancak bunu bencilce sadece kendimiz için isteyebiliriz. Uyanış her zaman başkaları için özverili kaygı duymaya sevk eder. Kutsal Ruh’la dolduğumuzda, tutkulu, görev ve hizmet odaklı öğrencilere dönüşeceğiz.


Dualarımızda, Kutsal Kitap çalışmamızda ve son yağmur bolluğunda Kutsal Ruh’u isteme odağımızda, uyanış ve yeniden yapılanmaya ihtiyacımız var. Ancak kilise olarak da, tutumlarımızda ve yöntemlerimizde uyanış ve yeniden yapılanmaya ihtiyacımız var. “En basit kardeşlerimizden biri”ne yönelik tutum ve eylemlerimizde uyanış ve yeniden yapılanmaya ihtiyacımız var. Tüm bunlar, bu çeyreğin derslerinin odak noktası olmuştur.


İsa’nın ikinci gelişine ilişkin olarak kendimizi rahatlığa düşmekten nasıl koruyabiliriz? Yani, yıllar geçtikçe, Rabb’in geri dönüşünün gerçekliğinin ve aciliyetini nasıl her zaman gözümüzün önünde bulundurabiliriz?


Pazartesi


20 Eylül


Biz Beklerken Kilisenin Görevi


Yakup 2:14–26 ayetlerini oku. Bu ayetler kim olduğumuzu ve neden burada olduğumuzu nasıl özetliyor?


Pazar günkü derste, öğrencilerin tapınak binalarının güzelliğine işaret etmeye çalıştıklarını gördük. İsa onların dikkatlerini kilisenin iç durumuna ve sonu gelmekte olan dünyaya karşı görevine çekti. Gerçekte kilise bir görev olduğu için vardır, tersi değil.


Yedinci Gün Adventist Kilisesi’nin görevi, Genel Konferans Çalışma Politikası’nda (A 05) ifade edildiği üzere, “tüm halklardan öğrenciler yetiştirmek, Vahiy 14:6–12 ayetlerinde yer alan üç meleğin mesajları bağlamında, sonsuza dek kalıcı olan müjdeyi [göksel egemenliğin müjdesini (Matta 24:14)] duyurmak, onları İsa’yı kişisel Kurtarıcıları olarak kabul ederek O’nun bakiye kilisesiyle birlik olmaya çağırmak, O’na Rab olarak hizmet etmek üzere öğrenciler olarak yetiştirmek ve O’nun çok yakındaki geri dönüşüne hazırlamaktır.” Bu görevi yerine getirmede önerilen yöntemler vaaz etmek, öğretmek ve iyileştirmektir. “İyileştirme” başlığı altında Çalışma Politikası şunu söylüyor: “Kişinin bütünün iyiliği hakkındaki Kutsal Kitap ilkelerini teyit ederek, sağlığın korunmasını ve hastaların iyileştirilmesini önceliğimiz yapıyor, yoksullara ve baskı altındakilere yönelik hizmetimiz aracılığıyla, Yaratıcı’nın şefkatli yenileme çalışmasında O’nunla işbirliği yapıyoruz.”


Bu çeyrek İsa’nın insanlıktaki Kendi suretini yenilemeyi ve bizi toplumlarımızda bütüncül yenilenme araçları olmak üzere Kendisinin takipçileri olarak yetkilendirmeyi istediği fikriyle başladı. “Dünyanın günümüzde ihtiyaç duyduğu şey, bin dokuz yüz yıl önce ihtiyaç duyduğu şeyle aynı: Mesih’in açıklanması. Büyük bir reform çalışması gerekiyor ve fiziksel, zihinsel ve ruhsal yenilenme işi ancak Mesih’in lütfuyla gerçekleştirilebilir.”—Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti], s. 143.


Bir kilise üyesi, İsa’nın hizmetini O’nun son günlerdeki kilisesi için örnek ve görev olarak sunan bir seminer dinledikten sonra şunları söyledi: “Dünyanın bizim yaşadığımız bölgesinde, yeni fikirlere ve işleri yapmanın farklı yollarına pek açık değiliz. İsa’nın hizmet yöntemini izlemeyle ilgili olarak bu hafta öğrendiklerimiz aslında yeni değil. Bu eski bir fikir. Yalnızca biz unuttuk.”


“Eylemsiz iman da ölüdür.” İman ve işlerin çok yakın ilişkili olduğu gerçeğini nasıl keşfettin? İşler hangi şekillerde imanını arttırıyor?


Salı


21 Eylül


Beklerken Son Hasada Hazırlanmak


  1. derste de belirtildiği gibi, İsa göksel egemenlik hakkındaki öğretisinde çiftçilik dilini kullanmıştır. Gördüğümüz gibi, çiftçilik yalnızca bir etkinlik değildir; bir sabır sürecidir! Bu, farklı zamanlardaki farklı kişiler için farklı aşamaları ve farklı işleri olan, düzenli bir şekilde tekrar eden bir döngüdür. Toprağın hazırlanması, tohumların ekilmesi ve hasadın biçilmesi sürecinde Rab tarafından nasıl kullanılabileceğimize ilişkin olarak Kutsal Ruh’un yönlendirmesine ve Allah’ın sağlayışına açık olmalıyız.

Yuhanna 4:35–38 ayetlerini oku. Burada ne tür imgeler kullanılmıştır ve başkaları için nasıl çalışmamız gerektiğine dair bize verilen mesaj nedir?


Gerçek şu ki, insanların kalplerini bilmiyoruz. Kutsal Ruh’un onların hayatlarında nasıl çalıştığını bilmiyoruz. Çeşitli insanlara bakıp hasada hazır olmaları için daha çok zamanları olduğunu düşünebiliriz, ancak gerçekte ihtiyaç duydukları tek şey birilerinin onları İsa’ya bağlılıkta bulunmaya teşvik etmesidir. Her insanın kalbini ve aklını kazanmak için süregelen bir savaş vardır ve Allah bizi insanlara O’nu seçmeleri için yardımcı olmaya çağırıyor.


  1. Korintliler 3:6–8 ayetlerini oku. Mesaj iletme bağlamında burada bize verilen mesaj nedir?

Bir önceki örnekte İsa’nın söylediklerini, Pavlus burada kendi yöntemiyle söylüyor. Mesaj iletme işi bir çiftçinin işine benzer. Her birimiz aynı görevleri yerine getiriyor olmayabiliriz, ancak o iş hala canlara ulaşma ve onları kazanma sürecinin önemli bir parçasıdır. Allah tarafından çeşitli mevkilerde kullanılacak olsak da, sonuç olarak bir canın dönüşümünü sağlayabilecek olan yalnızca Allah’tır.


Başkalarına hizmet etme sürecinde Allah’ın bize verdiği rol ne olursa olsun, müteşekkir ve mütevazı olmayı nasıl öğrenebiliriz? Bu neden gerçekten bir ayrıcalıktır?


Çarşamba


22 Eylül


Bekleyiş Sona Erdi


Bundan uzun yıllar önce, İngiliz yazar Charles Dickens İki Şehrin Hikâyesi adında bir kitap yazdı. Bu iki şehir Londra ve Paris’ti. Kutsal Kitap’ın da bir bakıma iki şehrin hikâyesi olduğu söylenebilir. Bu durumda, iki şehir Babil ve Yeruşalim’dir.


Vahiy 14:8 ayeti ve Vahiy 18. bölümde, elçi Yuhanna Babil’i tanımlar. Babil cinlerin barınağı ve her kötü ruhun uğrağı olmuştu. Bütün ulusların ruhsal fuhuş suçu işlemesine neden olmuştu. Felâketi duyuruldu ve durumu “yıkıldı” olarak ilan edildi. Kötülüğün, sapkınlığın ve Allah’a isyanın simgesi olan bu şehir bir gün bozguna uğratılacak ve yok edilecek.


Vahiy 21:1–4 ayetlerini oku. Yeni Yeruşalim’in Babil’den farkı nedir?


İkinci şehir, Vahiy 21. ve 22. bölümlerde tanımlanan Kutsal Kent, Yeni Yeruşalim’dir. Bu şehir, Güvey’i seçen ve Şeytan’la takipçilerinin bencillik ve ruhsal fuhuşlarını reddedenlere ev sahipliği yapmaktadır. Kurtarılanlar, Allah’ın lütfuyla O’nun buyruklarını yerine getirmiş ve İsa’nın imanını göstermişlerdir (Vahiy 14:12). Sabırlı dayanıklılıkları ve İsa’nın hizmetini kucaklama istekleri, daha yeryüzündeyken göğün krallığını tatmalarını sağlamıştır. İsa’ya iman yoluyla kurtulmuşlar; yalnızca O’nun doğruluğu onları cennete layık kılmıştır. “En basit kardeşlerinden biri” için yaptıkları (Matta 25:40) bu kurtaran imanın tezahürü olmuştur.


Kuzu’nun kanıyla (Vahiy 5), kilisenin şefkatli yenilemedeki rolü yerini sevinçli kutlamaya bırakmıştır (bkz. Vahiy 5:13, 14). Bu mutlu ve Kutsal Şehirde “[Allah] onların gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı” (Vahiy 21:4). Gerçek barış tekrar sağlanmıştır. Allah’ın sureti, zihinsel, ruhsal ve fiziksel olarak, bütünüyle geri kazandırılmıştır. Büyük mücadele sona ermiştir ve “en küçük atomdan en büyük dünyaya kadar, canlı ya da cansız her şey, gölgelenemeyen bir güzellik ve mükemmel sevinç içinde, Allah’ın sevgi olduğunu ilan etmektedir.”—Ellen G. White, Büyük Mücadele, s. 678 [Sevginin Zaferi, s. 153].


Vahiy 22:21 ayetini oku. Kutsal Kitap’ın son ayeti olan bu ayet tüm inandıklarımızın esasını nasıl yakalıyor?


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Mat. 5:16; Kol. 3:17; İbr. 13:15, 16 ayetlerini oku; Ellen G. White, Çağların Arzusu kitabında 627–636. sayfalardaki “Zeytin Dağı’nda” [Sevgi Öğretmeni, s. 621–630] bölümünü oku ve 637–641. sayfalardaki “En Basit Kardeşimden Bile...” [Sevgi Öğretmeni, s. 631–636] bölümünü tekrar oku.


İsa bize geri dönüşünden önce sonun belirtilerinin neler olacağını söylemiştir ve bu belirtiler pek hoş değil. Savaşlar, savaş söylentiler, salgın hastalıklar vb. İnsanlar Allah’ı reddetmek için kötülük bahanesini sıklıkla kullanıyorlarsa, artık muhakkak bol miktarda bahaneleri var ve sona yaklaştıkça bu bahaneler daha da artacak. Bu nedenle Allah’ın halkı için, O’nun izleyicisi olma iddiasındakiler için, O’nun karakterini dünyaya yansıtmak ve insanların Allah’ın nasıl olduğunu daha iyi görmelerine yardımcı olmak artık daha da önemli hale gelmiştir. “Allah’ın önünde kendimizi alçaltsaydık, nazik, saygılı, yufka yürekli ve merhametli olsaydık, şimdi gerçeğe bir yerine yüz dönüş olurdu.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar], 9. cilt, s. 189. Mesaj iletme ve başkalarına hizmet hakkında ne kadar basit, ama bir o kadar da güçlü bir ifade. Biz İsa’nın ikinci gelişini beklerken, O kilisesinin üyelerinin tüm müjdeyi vaaz etmelerini ve yaşamalarını; kendimizi ve kaynaklarımızı O’nun işine adamamızı; insanları sevmemizi, saymamızı ve umursamamızı; ve hayatlarımızı O’nun doluluğuyla Kutsal Ruh’a açmamızı bekliyor. Bu, dünyadaki tüm savların geçersiz kılamayacağı bir tanıktır.


TARTIŞMA SORULARI:


Derste, “Yeruşalim”de yaşamayla “Babil”de yaşama arasındaki farkın nasıl olacağı hakkında konuşun. İki şehir arasındaki temel farklılıklar neler olurdu? Yani, yerlerin neye benzediği veya içlerinde kimlerin yaşadığı bakımından, temel farklılıklar nerelerde bulunurdu?


Hristiyanlar için en önemli soru “Hristiyan inancında eylemlerin rolü var mıdır?” sorusu değildir. Tabi ki vardır. Bunun yerine, soru şudur: “Eylemler bizleri kurtaramıyorsa, Hristiyan inancındaki rolleri nedir?” Bu soruya, özellikle ihtiyaç sahiplerine ulaşma ve hizmet etme bağlamında, nasıl cevap veririz?


İsa’nın dönüşünü nasıl bekliyoruz? Yani, hayatlarımızda O’nun döneceği gerçeğine olan inancımızı açığa vuracak ne yapıyoruz? Neden İkinci Gelişe inanmayanlardan farklı şekilde yaşamalıyız?