Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 3.çeyrek 2016 – Kilisenin Toplumdaki Rolü

PDF İndir - Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 3.çeyrek 2016 – Kilisenin Toplumdaki Rolü

 

Bu kitapçık Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı® Yetişkinler İçin Sebt Okulu Çalışma Kitapçığı Ofisi tarafından hazırlanmıştır. Bu kitapçığın hazırlanması, Genel Konferans Yönetim Komisyonu (ADCOM)’un bir alt komisyonu olan Sebt Okulu Yayın Kurulu’nun yönetimi altında olmuştur. Yayınlanan bu kitapçık dünya çapında bir değerlendirme kurulunun katkılarını ve Sebt Okulu Yayın Kurulu’nun onayını yansıtmakta olup, sadece veya mutlaka yazarın (veya yazarların) görüşleriyle sınırlı değildir.


Kutsal Kitap Çevirileri Tablosu


Bu çalışma rehberinde, Standart Versiyon 2016 Yılı Üçüncü Çeyreği için izinle kullanılan Kutsal Kitap alıntıları, aşağıdaki gibidir: (Aksi belirtilmedikçe tüm alıntılar Yeni Çeviri’den yapılmıştır.)


YÇ. Yeni Çeviri: Kutsal Kitap: Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur, İncil). Eski Antlaşma ©2001, 2009 Kitabı Mukaddes Şirketi; Yeni Antlaşma ©1987, 1994, 2001, 2009 Yeni Yaşam Yayınları. Bütün Hakları Saklıdır.


  1. Kitabı Mukaddes: Kitabı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve İncil): İbrani, Kildani ve Yunani dillerinden son tashih edilmiş tercümedir. ©1941 Kitabı Mukaddes Şirketi.

Cosmades. Thomas Cosmades: İncil (Sevinç Getirici Haber) - İncil’in Yunanca Aslından Çağdaş Türkçe’ye Çevirisi. ©2010 Kutsal Söz Yayınları.


Candemir. Bünyamin Candemir: Kutsal İncil ©2003 Lütuf Yayıncılık, ©2013 Gerçeğe Doğru Kitapları.


1 Her Şeyin Eski Haline Getirilmesi—25 Haziran–1 Temmuz 6


2 Egemenliğin Geri Alınması—2–8 Temmuz 14


3 Eski Ahit’te Adalet ve Merhamet: 1. Bölüm—9–15 Temmuz 22


4 Eski Ahit’te Adalet ve Merhamet: 2. Bölüm—16–22 Temmuz 30


5 İsa Sosyal Yardım Hizmetinde—23–29 Temmuz 38


6 İsa Halkın Arasına Karışıyor—30 Temmuz–5 Ağustos 46


7 İsa Onların İyiliğini İstedi—6–12 Ağustos 56


8 İsa Anlayış Gösterdi—13–19 Ağustos 64


9 İsa Onların İhtiyaçlarına Hizmet Etti—20–26 Ağustos 72


10 İsa Onların Güvenini Kazandı—27 Ağustos–2 Eylül 80


11 İsa Onlara “Ardımdan Gelin” Dedi—3–9 Eylül 88


12 Son Günlerde Şehir Hizmetleri—10–16 Eylül 96


13 Nasıl Bekleyelim?—17–23 Eylül 104


İstek Adresi Web: www.menapa.com | E–mail: info@menapa.com


Çeviri


Sebnem Karakas


Redaksiyon

Bilek Güler


Sayfa Tasarım


Marisa Ferreira


Editör Ofisi 12501 Old Columbia Pike, Silver Spring, MD 20904


Web sayfamızı ziyaret edin: http://www.absg.adventist.org


Yazar


Gaspar F. Colón ve

May-Ellen M. Colón


Editör


Clifford R. Goldstein


Kapak ve Sayfa Tasarımı


Lars Justinen


İçindekiler


Bir pastör Kutsal Kitap’ını cemaatin önünde yukarı kaldırdı. Kitap lime lime ve delik deşikti. İlahiyat fakültesindeyken pastör ve sınıf arkadaşları bu Kutsal Kitabı kullanmışlar ve adalet, yoksulluk, zenginlik ve zulümle ilgili tüm kısımların altını çizmişlerdi. Daha sonra bu konularla ilgili tüm ayetleri makasla kesip çıkarmışlardı. Bitirdiklerinde, Kutsal Kitap’ı darmadağın bir haldeydi. Tüm Kutsal Yazılar’da bu konular o kadar esasidir ki, çıkarıldıklarında Kutsal Kitap’tan çok şey eksilmiş olur. Paramparça haldeki Kutsal Kitap, Allah’ın önem verdiği şeyler hakkında etkili bir şekilde ve yüksek sesle konuşmaktadır.


Bu hikâye Yedinci Gün Adventistleri olarak bize ne söylemelidir? Birçok şey söylemelidir. Araştırmalar, Yedinci Gün Adventistlerinin yaklaşık yüzde 30’unun kilise dışındaki toplumun ihtiyaçlarının karşılanması faaliyetlerine dâhil olduğunu göstermektedir. Peki ya kalan yüzde 70? İsa, Kendi son zaman kilisesinin tamamını “sonsuza dek kalıcı olan Müjde”nin bütününü ilân etmeye ve yaşamaya çağırıyor (Vahiy 14:6).


Tüm müjde nedir? Luka 4:16–21 ayetlerinde tasvir edilen İsa’nın görevi ve hizmeti, imanla kurtuluş gerçeğini duyurmak yaptığımız her şeyde ne kadar temel olsa da, tüm müjdeyi bundan daha fazlası olarak resmetmektedir. İsa bize Müjdeyi yaymanın aynı zamanda fakir, aç, hasta, kalbi kırık, mazlum, toplumdan dışlanmış ve tutuklulara karşı gerçek sevgi ve merhametin elle tutulur ifadeleri anlamına geldiğini göstermektedir. Bu, Kutsal Kitap’taki adaletle ve iblisin yaptıklarını düzeltmekle ilgilidir; en azından, İsa’nın zamanın sonunda kötülüğe karşı nihaî zaferini beklerken, bugün elimizden geldiği kadarını yaparak.


Bu çeyrekte “sonsuza dek kalıcı olan müjde”nin bu bütünsel biçimini araştıracağız ve kilisenin içinde bulunduğu toplumu bu müjdeyle etkilemedeki rolünü inceleyeceğiz. “Kilise”yi, birlikte, kendileri için yaşamayan, ancak sonsuza dek kalıcı olan müjdeyi İsa’nın hizmetinde açıklanan şekilde yaşamaya ve yaymaya çağrılmış kişiler topluluğu olarak tanımlıyoruz. Bu müjdeyi yalnızca duyurmamız değil, aynı zamanda içinde yer aldığımız toplumlardaki kişilerin ihtiyaçlarına hizmet ederek kendi hayatlarımızda yaşamamız anlamına gelmektedir.


Yerel kiliseniz yardıma ihtiyacı olanlara örgütsel olarak nasıl hizmet ediyor? Kilisenin tüm hizmetleri (örneğin sağlık, aile, gençlik, Sebt Okulu, diyakonlar/kadın diyakonlar, vs.) kilise üyelerinin yanı sıra topluma da hizmet için birlikte çalışmak üzere mevcutlar. Adventist Toplum Hizmetleri (ACS) birimleri veya merkezleri, müjdeyi örnekleyerek anlatmak ve Allah’ın Sözü’nün duyulmasına yol hazırlamak için, kilise merkezli olarak faaliyet gösterirler. Dünyanın çeşitli bölgelerinde Adventist Toplum Hizmetleri’ne Tabita, Adventist Erkekler veya başka isimler verilmiştir. Yedinci Gün Adventist Kilisesi’nin sivil toplum örgütü statüsündeki insani yardım kuruluşu olan Adventist Geliştirme ve Yardım Kurumu (ADRA), yerel kilise merkezli olarak faaliyet göstermese de, ihtiyacı olanlara ulaşmanın bir diğer önemli yöntemidir.


Allah’ın Mesih’te sizin için yaptıklarına minnettarlığınızı kişisel olarak nasıl ifade edersiniz? Bir kilise üyesi şu şekilde anlattı:


Caddede küçük bir kız çocuğu gördüm,


üşümüştü, ince elbisesinin içinde titriyordu,


iyi bir yemek için umudu çok azdı.


Öfkelendim ve Allah’a şöyle dedim:


“Buna neden izin verdin?


Neden bir şeyler yapmıyorsun?”


Allah bir süre bir şey söylemedi.


Sonra o gece aniden cevapladı:


“Şüphesiz ki bir şey yaptım.


Seni yarattım.”—Alıntı yapılan eser: Dwight Nelson, Pursuing the Passion of Jesus (İsanın Acılarının İzinde) (Nampa, Idaho: Pacific Press® Publishing Association, 2005), s. 78.


Gaspar Colón bu yetişkinler için Kutsal Kitap çalışma rehberi yazıldığı zamanda Takoma Park, Maryland ABD’deki Washington Adventist Üniversitesi’nde Din Bölümü başkanıydı. May-Ellen Colón Genel Konferans Sebt Okulu ve Kişisel Hizmetler Şubesi direktör yardımcısı ve Uluslararası Adventist Toplum Hizmetleri direktörüdür. Afrika’da ve eski Sovyetler Birliği’nde dokuz yıl boyunca müjdeci olarak hizmet vermişlerdir; iki yetişkin çocukları ve iki torunları vardır.


Tüm Müjde


*25 Haziran–1 Temmuz


“Her Şeyin

Eski Haline Getirilmesi”




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Yar. 1:26, 27; Yas. 6:5, Yar. 3:8–19; Yak. 4:4; Gal. 4:19; Mar. 2:1–12; Yu. 10:10.


HATIRLAMA METNİ: “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrının suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı” (Yaratılış 1:27).


Meseleyi anlayabilmek için insanın tüm yapması gereken dünyaya, çevresine ve kendisine bakmaktır. Peki mesele nedir? Bir şeyler son derece yanlış.


Buna Günaha Düşüş denir, günah denir, isyan denir, büyük mücadele denir.


Yine de, iyi haber bu durumun kalıcı olmadığıdır. Sonsuza dek sürmeyecektir. İsa geldi, dünyanın günahları için öldü ve tekrar geleceği vaadini verdi. Geldiğinde ise, bu dünyadan geriye hiçbir şey kalmayacaktır. Bunun yerine yeni bir krallık, O’nun ebedî krallığı başlayacaktır. “Bu krallar döneminde Göklerin Tanrısı hiç yıkılmayacak, başka halkın eline geçmeyecek bir krallık kuracak. Bu krallık önceki krallıkları ezip yok edecek, kendisiyse sonsuza dek sürecek” (Daniel 2:44).


Ne büyük bir yenilenme!


Ancak yenilenmenin başlaması için İsa’nın ikinci gelişini beklemeyiz. Mesih’te olan kişiler artık birer yeni yaratıktır (2Ko. 5:17); biz de şimdi İsa’nın benzerliğine dönüştürülmek üzere önceden belirlendik (Rom. 8:29). Ayrıca O, başkalarının da yenilenmesi yolunda çalışabilmemiz için, Kendi kilisesi olarak bizi çağırmakta ve güçlendirmektedir.


*2 Temmuz Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. Ders

26 Haziran


Allah’ın Sureti


Kutsal Kitap insanlığın başlangıçta Allah’ın “suretinde” (Yaratılış 1:27) yaratıldığını söylüyor. Suret, ya aynadaki yansıma ya da fotoğraf gibi iki boyutlu, ya da heykel veya hologram gibi üç boyutlu olabilir. Aynı zamanda suret, bir zihinsel imaj gibi, kafamızın içindeki bir fikir gibi, soyut da olabilir. Kutsal Kitap ne demek istiyor?


Yaratılış 1:26, 27 ayetlerini okuyun. Kutsal Yazı Allah’ın “suretinde” yaratılmış olmanın anlamını nasıl açıklıyor? Ayrıca bkz. Yar. 1:31, Yas. 6:5 ve 1Se. 5:23.


İlk atalarımızın yaratılışıyla birlikte, Allah yeryüzündeki hayat için yeni bir standart belirledi: erkek ve kadın. O süre boyunca yaratılan diğer tüm varlıklar arasında, yalnızca onlar Allah’ın suretindeydi. Evrim geçirmiş maymunlar değildiler. İnsanoğulları olarak, onlar ve biz yeryüzündeki diğer tüm yaşam biçimlerinden büyük ölçüde farklıyız ve bu farkı azaltan tüm teoloji anlayışları insanlığı aşağılamaktadır.


Allah “onların adını Adam koydu” (Yaratılış 5:2, KM). Yani, erkek ve dişi olarak her ikisi de, farklı ve ayrı varlıklar olmalarına rağmen, yine de birdiler. Birlikte, sahip oldukları yetkinlik ve mükemmellikle, Allah’ın suretini temsil ediyorlardı.


Allah’ın doğası bütünseldir: “Adem Allah’ın elinden çıktığında, fiziksel, zihinsel ve ruhsal doğasında Yaratıcısıyla bir benzerlik gösteriyordu.”—Ellen G. White, Education [Eğitim], s. 15. (Vurgu tarafımızdan eklenmiştir.)


İbranicede “suret” kelimesinin karşılığı tselem; “benzerlik” kelimesinin karşılığı demuth’tur. Bu kelimeler insanlığın ruhsal ve zihinsel yönlerini içeren, fiziksel (tselem) ve manevi (demuth) anlamları ifade ediyor olabilir. Ellen G. White, insanın “hem dış görünüşte, hem de karakter bakımından” Allah’ın suretinde yaratıldığını söylerken bunu onaylamaktadır.—Patriarchs and Prophets [Atalar ve Peygamberler], s. 45.


Yasa’nın Tekrarı 6:5 ayeti insanoğlunun farklı boyutlarına değiniyor: can (ruhsal), yürek (akıl, zihinsel) ve güç (fiziksel beden). 1. Selanikliler 5:23 ayetinde de benzer bir örüntü var. Allah’ın suretinde yaratılan insanoğlu, doğal olarak bu boyutların hepsini içerecektir.


“Allah’ın suretinde” yaratılmış olma fikriyle ilgili söylenebilecek çok daha fazla şey olsa da, Kutsal Kitap açık: insanoğulları yeryüzünde farklı ve benzersiz yaratıklardır. Başka hiçbir yaratık ona benzemez. Bu farklılığı her zaman aklımızda tutmamız bizim için neden önemlidir?


Pazar


27 Haziran


İlk Günah ve Sonrası


Kutsal Kitap Yaratılışın tamamlanmasıyla İlk Günah arasında ne kadar zaman geçtiğini söylemiyor. Günler mi, haftalar mı, yıllar mı, bilmiyoruz.


Ancak bildiğimiz şu ki, Günaha Düşüş gerçekleşti ve bunun sonuçları anında ve belirgin biçimde ortaya çıktı.


Adem ile Havva’nın iyilik ve kötülüğü bilme ağacının meyvesinden yemelerinin bahsedilen ilk sonucu, çıplaklıklarını aniden fark etmeleri oldu (Yaratılış 3:7). Allah’ın huzurundan kaçarak gizlenmeye çalıştılar. Işıktan kaftanları kaybolmuştu. (Bkz. Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler, s. 57 [Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt, s. 23]). Kötülüğün getirdiği benmerkezlilikle yeni edindikleri yakınlık yüzünden Allah’la yakınlıkları bozuldu. Allah bundan sonra ilk çifti işledikleri günahın onlar için yarattığı sonuçlara ilişkin eğitmeye çalıştı.


Aşağıdaki ayetleri oku ve Adem ile Havva’nın günahının anında ortaya çıkan sonuçlarını her bir bölümde görüldüğü şekilde belirt. Ayrıca, aynı sonuçlar günümüzde nasıl tezahür etmektedir?


Yar. 3:8–10


Yar. 3:12


Yar. 3:13


Yar. 3:16


Yar. 3:17–19


Şüphesiz, Günaha Düşüş gerçekti, Günaha Düşüş zordu ve Günaha Düşüş insan nesli için korkunç sonuçlara yol açtı. İnsanlık tarihinin günümüz olaylarına kadar gelen uzun ve acı hikâyesi, günahın trajik sonuçlarını ortaya koymaktadır.


Öyleyse, günahın trajedisinin bir gün sona ereceği ve bir daha asla tekrarlanmayacağı vaadi için ne kadar müteşekkir olsak azdır.


Kendi günahlarımızın sonuçlarıyla her gün yaşamamızın yolları nelerdir?


Pazartesi


28 Haziran


Düşmanlık ve Kefaret


Yaratılış 3:14, 15 ayetlerini okuyun. Allah Şeytana “Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim” (Yaratılış 3:15) derken ne kastetmektedir? Burada kendimiz için nasıl bir umut bulabiliriz?


Düşmanlık sözcüğünün İbranicedeki karşılığı, nefret sözcüğünün ve düşman sözcüğünün İbranice karşılıklarıyla aynı kökeni paylaşır. Adem ile Havva iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yiyerek kendilerini ve tüm insanlığı Allah’a düşman hale getirdiler (bkz. Romalılar 5:10, Koloseliler 1:21, Yakup 4:4). Allah’ın buradaki vaadi, insanlığı Kendisi’ne doğru geri çekme planını yürürlüğe koyacağına, böylece insanların düşmanlıklarını Şeytan’a yönelteceklerine işaret etmektedir. Böylelikle, yani düşmanlığı Kendisi’nden Şeytan’a yönelterek, Allah bir yandan insanlığı kurtarmak için bir yol tesis edebilecek, aynı zamanda Kendi ilahî yönetiminin ilkelerini de bozmamış olacaktı. Bu, asıl anlamıyla “kefaret”tir, yani İlk Günah sonucunda kaybedilenleri nihayetinde geri getirmek için Allah’ın yaptığı ve halen yapmakta olduğu şeyler.


Aşağıdaki ayetler kefaretle ilgili ne açıklıyor? Lev. 1:3, 4; 1Ko. 5:7; 1Yu. 1:9.


İlahiyatçılar bu kefaret prensibinin nasıl işlediğini açıklamak için kimi zaman cezasını çekme kavramını kullanırlar. Latince kökenli expiare sözcüğü “telafi etmek” anlamına gelir ve yanlış bir eylemin neden olduğu zararın karşılanması fikrini içerir. Birileri yanlış bir şey yapmış, bir yasayı çiğnemiştir, adalet de bu yanlışın cezasının ödenmesini gerektirir. İngilizcede kimi zaman suçlu kişinin işlediği suçtan ötürü “topluma karşı borçlu” olduğu söylenir.


Bizim durumumuzda biz günah işledik, ancak kurtuluş planında kefaret, yani Mesih’in kurban olarak ölümü, bizi bu günahların hukukî sonuçlarından kurtarmaktadır. Aksine, bunun cezasını bizim yerimize Mesih’in Kendisi ödemiştir. Kanunen (evet, Allah’ın yönetiminin kanunları vardır) bize verilmesi gereken ceza, bunun yerine İsa’ya verilmiştir. Bu şekilde adaletin gerekleri yerine getirilmiş, ancak bizim yerimize İsa’da yerine getirilmiştir. Günahkâr olmamıza ve yanlış yapmamıza rağmen, O’nun gözünde affedildik, bağışlandık ve aklandık. Bu, “her şeyin yeniden düzenlenmesinde” temel ve hayatî bir adımdır (Elç. 3:21).


Salı


29 Haziran


İsa’da Yenilenme


“Çocuklarım! Mesih sizde biçimleninceye dek sizin için yine doğum ağrısı çekiyorum” (Gal. 4:19).


Biz başlangıçta mükemmel ve eksiksiz bir dünyada, mükemmel ve eksiksiz varlıklar olarak yaratıldık. Ne yazık ki İlk Günah öncesindeki bu cennet günah nedeniyle yok oldu, bildiğimiz dünya ise ölümle, şiddetle, acıyla, korkuyla ve cehaletle doludur. Kurtuluş planı bu dünyayı başlangıçtaki kusursuz haline geri döndürmek için oluşturuldu. Mesih İlk Günah sonucunda kaybedilenleri yeniden kazanmak için geldi.


“Başlangıçta Allah insanı Kendi suretinde yarattı. Onu üstün niteliklerle donattı. Aklı iyi dengelenmişti ve varlığının tüm güçleri uyum içerisindeydi. Ancak İlk Günah ve etkileri bu armağanları bozdu. Günah insandaki Allah suretini bozdu ve neredeyse tamamen yok etti. Kurtuluş planının tasarlanmasındaki amaç bunu onarmaktı, böylece insanoğluna bir imtihan hayatı verildi. Onu ilk yaratıldığındaki mükemmelliğine döndürmek hayatın en büyük amacıdır; diğer tüm amaçların temelidir.”—Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler, s. 595 [Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt, s. 341]. Her ne kadar bu yenilenme yeni göklere ve yeni yeryüzüne kadar tamamlanmayacak olsa da, süreç şimdiden içimizde başladı!


Galatyalılar 4:19 ayetini oku. Öncelikli kaygıları ne olursa olsun, Pavlus’un burada vurguladığı önemli ruhsal husus nedir?


İbraniler 1:3 ayetinde İsa’nın Kendisi Allah’ın sureti, yani “O’nun varlığının öz görünümü” olarak tanıtılmaktadır. (Yuhanna 14:9, 2. Korintliler 4:4, Koloseliler 1:15 ayetleriyle karşılaştır.) O, bizdeki Allah suretini eski haline getirmek için bizimle bir olmayı arzu eder. İzin verirsek, Allah’ın sureti olan Mesih içimizde olabilir: “Mesih içinizdedir. Bu da size yüceliğe kavuşma umudunu veriyor” (Kol. 1:27).


O’nun suretinde yenilenmenin nihaî deneyimi İsa’nın ikinci gelişinde gerçekleşecektir (bkz. 1Ko. 15:49, 1Yu. 3:2). Ancak Mesih bizde, biz de Mesih’teyken, Allah’ın suretinde yenilenme süreci bu dünyada başlar. Bu gerçekleştiğinde, toplumumuzdaki insanları onları da yenileyebilecek olan Kişi’ye götürmeye can atacağız.


Yenilenme çalışması içimizde şimdi başlamasına rağmen, yenilenmenin İsa’nın ikinci gelişine kadar bütünüyle tamamlanmayacağını neden her zaman hatırlamalıyız?


Çarşamba


30 Haziran


Kilisenin Yenileyici Rolü


Gördüğümüz gibi, dünyamız her ne kadar kusursuz yaratılmış olsa da günaha düşmüş ve bu düşüşün yıkıcı sonuçları olmuştur. Ancak Allah bizi aksi halde kaderimiz olacak olan sonsuz yıkıma (bilimin bizi beklediğini söylediği kadere) terk etmemiştir. Aksine, dünyanın başlangıcından bile önce, kurtarış planı şekillendirilmiştir (bkz. 1Pe. 1:2) ve İsa Kendisine büyük maliyeti olmasına rağmen bu dünyaya gelmiş, çarmıhta acı çekmiş ve yeniden döneceğine söz vermiştir. Her şeyin sona erdiği ve günahın yok edildiği zamanda ise, kaybolmuş olan dünya tamamen yenilenecektir.


Buna rağmen hayret verici olan şey, Allah’ın bizi, yani Kendi kilisesini, şu anda dahi bu yenileme yolunda rol almaya çağırmasıdır.


Markos 2:1–12 ayetlerinde bir grup arkadaşın felçli bir adamı İsa’ya götürmek için nasıl ısrarla birlikte çalıştıklarına dair hikayeyi oku. Bu hikâye insanların iyileştirilmesinde ve yenilenmesinde kilisenin rolünü nasıl örneklemektedir?


Ev kalabalıktı, çünkü İsa oradaydı. İnsanlara duyduğu sevgi kalabalıkları Kendisine çekmişti. Dört adam, ruhsal, zihinsel ve bedensel açıdan hasta olan adamı İsa’ya götürebilmek için damda koca bir delik açtılar. Bundan sonra İsa adamı günahlarını bağışlayarak, ona huzur vererek ve kalkıp yürümesini emrederek iyileştirdi. İsa bütünsel olarak yenilenmeden kimsenin gerçekten iyileşmeyeceğini gösterdi.


Elçi Yuhanna Mesih’in bu dünyaya gelmesinin nedenini nasıl açıkladı? Bu vaatlerden nasıl bir umut çıkarabiliriz? Yuhanna 10:10 ve 1. Yuhanna 3:8 ayetlerini oku.


Yuhanna 10:10 ayetinin Yedinci Gün Adventist mesajının bir özeti olduğu söylenmiştir. Bu açıkça Mesih’in müjdecilik beyanıydı. Mesih’in bedeninin, yani O’nun kilisesinin önemli bir rolü O’nun adımlarını izlemek ve ölümü bol hayatla değiştirerek iblisin yaptıklarını düzeltmektir (bkz. Elçilerin İşleri 10:38, 1. Yuhanna 2:6). Kilise insanları fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak Allah’ın suretinde yenilenmek üzere harekete geçirmede Mesih’le birlikte çalışmak üzere görevlendirilmiştir.


Yardımına, vermek üzere bilhassa donatıldığın yardıma hemen şu anda ihtiyacı olanlar kimlerdir?


Perşembe


1 Temmuz


EK ÇALIŞMA: Allah’ın suretinin yenilenmesiyle ilgili diğer bölümleri oku: Rom. 8:29, Kol. 1:15, 3:9–11, 2Ko. 3:18, 5:17. Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler kitabının 44–70. sayfaları [Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt, s. 15–31] arasında yer alan “Yaratılış”, “Ayartılma ve Düşüş” ve “Kurtuluş Planı” bölümlerini oku.


Bir toplum olarak biz, Allah tarafından başkaları için çalışmaya, başkalarının iyiliği için çalışmaya, başkalarını İsa’da bize verilmiş olan umut ve yenilenme vaatlerine yöneltmenin yollarını aramaya çağrıldık. Rab bunu bizim aracılığımızla yapmak için çeşitli yollarla çalışabilir. Bazı kiliseler sağlık programları ve hizmetleriyle toplumlarındaki kişilere fiziksel iyileşme sağlıyorlar. Ayrıca kilisenin hastane ve klinik sistemi de aynı amaca hizmet etmektedir. Zihinsel iyileşme ve zenginleşme, topluluk üyelerini hayattaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere donatan dersler aracılığıyla gerçekleşebilir. Kiliseler ayrıca yerel okullar kurabilir veya mevcutları geliştirebilir, mesleki beceriler öğretebilir, okuryazarlık eğitimi, özel dersler, rehberlik, psikolojik danışmanlık ve benzeri hizmetleri sağlayabilir. Toplum içerisindeki birçok insan, yenilenme ve dolu bir hayat arayışlarını devam ettirdikçe, başlangıçta öyle düşünmemiş olsalar da zamanla ruhsal ve ahlâki yenilenmeye de ihtiyaçları olduğunu anlayacaklardır. Hatta bu Allah’ın suretini geri kazanmanın anahtar bir unsurudur (bkz. Ef. 4:22–24). Kilise bu ruhsal ihtiyaçları karşılamak üzere, herhangi bir seküler sosyal örgütten veya sağlık örgütünden daha iyi bir şekilde, eşsiz bir biçimde konumlanmış ve donatılmıştır.


TARTIŞMA SORULARI:


Toplumunda yer alan kişilerin fiziksel, zihinsel ve ruhsal yenilenmelerine yönelik olarak senin kilisenin halen neler yaptığına örnekler ver. Kilisen bu alanda ne yapıyor? Kilisenin toplumundaki yenileyici hizmetlerini genişletmeye yönelik fikirlerini ders grubundakilerle paylaş.


Bu fiziksel iyileşme fikrinden ne anlıyoruz? Ne de olsa, insanlara sağlıklarını yeniden kazanmaları için nasıl yardım edersek edelim, Rab kendi yaşamları süresince geri gelmedikçe birçoğu eninde sonunda hastalıklara ve yaşlılığın getirdiği tahribata yenik düşecektir. Bu, tam yenilenmenin sadece İsa’nın geri gelişinden sonra mümkün olabileceğine neden daha başka bir kanıttır?


Allah’ın suretini şimdi geri kazanmaya başlamanın ne anlama geldiğini tartışın. Bu nasıl çalışır? İlerleme sağladığımızı nasıl bilebiliriz? Bu yenilenmenin gerçekleşmesi için neden Allah’ın net bir resmine sahip olmalıyız? Gerektiğini sandığımız gibi bir ilerleme göremediğimizde, cesaretsizlik nedeniyle vazgeçmemeyi nasıl öğrenebiliriz?


Cuma


*2–8 Temmuz


Egemenliğin

Geri Alınması


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Yar. 1:26–28, Mez. 8:3–8, Yar. 2:15, Rom. 8:20–22, Çık. 20:1–17, Rom. 1:25, 2Se. 3:10.


HATIRLAMA METNİ: “Tanrı, ‘Kendi suretimizde, Kendimize benzer insan yaratalım’ dedi, ‘denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun’” (Yaratılış 1:26).


İlk Günah işlendiğinde, ilk atalarımız başlangıçta sahip oldukları Allah suretinden daha fazlasını kaybettiler.


“Günahla yalnızca insan değil, yeryüzü de kötü olanın denetimi altına girmişti ve kurtuluş planıyla eski haline getirilmeliydi. Âdem yaratıldığında kendisine yeryüzünün hâkimiyeti verilmişti. Fakat ayartıya boyun eğerek Şeytan’ın denetimi altına girdi ve elinde tuttuğu hâkimiyet kendisini yenene geçti. Böylece Şeytan ‘bu dünyanın ilâhı’ oldu. Başlangıçta Âdem’e verilmiş olan yeryüzü üzerindeki bu hâkimiyeti gasp etmişti. Ancak Mesih, yaptığı fedakârlıkla günahın cezasını ödeyerek, yalnızca insanı kurtarmakla kalmayacak, aynı zamanda onun kaybettiği hâkimiyeti de geri getirecekti. Birinci Âdem’in kaybettiği her şey ikinci Âdem tarafından geri getirilecektir.”—Ellen G. White, Signs of the Times [Vakitlerin İşaretleri], 4 Kasım 1908.


Şüphesiz, insanoğulları İlk Günah’tan sonra, başlangıçta bizlere verilmiş olan “egemenlik” de dâhil olmak üzere, çok şey kaybetti.


Bu kaybedilen egemenlik neydi? Her ne kadar “egemenlik” kavramı günümüzde olumsuz çağrışımlar yapsa da, Aden bahçesinde durum farklıydı. İnsanlara en başta yeryüzü üzerinde egemenlik verildiğinde bu kavram ne anlama geliyordu? Ayrıca, ilk atalarımızın Aden bahçesindeki trajik düşüşleri sonrasında kaybedilenlerin bir kısmını geri almalarında insanlara yardımcı olabilmek için kilise ne yapabilir?


*9 Temmuz Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. Ders


3 Temmuz


Egemenlik İçin Yaratılmış


Yakın zamanda birisi, ateist olduğunu saklamayan bir arkadaşının şu söylemlerini aktardı: “Kimi zaman bir dizi ciddi soru kafamı kurcalar şekilde gecenin bir yarısı uyanıyorum: ‘Bu dünya gerçekten de tesadüfî bir kozmik büyük patlamanın sonucu mu? Varoluşumuzun ve bir bütün olarak evrenin nasıl olur da tasarımı veya büyük bir amacı olamaz? Tüm hayatlar, benim, kocamın ve iki çocuğumunki de dâhil olmak üzere, tamamen boş ve anlamsız olabilir mi? Hayatımın hiçbir anlamı ve amacı yok mu?’”


İlk Günah’tan sonra insanlık çok şey kaybetti. İlk Günah hikâyesinin gösterdiği gibi, yalnızca Allah’a değil birbirimize de yabancılaştık. Hatta yeryüzüyle olan ilişkimiz bile değişti. Üstte bahsedilen ateist kadının sorularının da gösterdiği üzere, biz de kim olduğumuzu ve hayatımızın amacını öğrenmeye çalışıyoruz. Varoluşumuzun Yaratıcı Tanrı’nın herhangi bir öngörüsü veya amacı olmaksızın, yalnızca şans eseri meydana geldiğine dair yaygın görüş neticesinde, bu sorunlar birçokları için çok daha kötü bir hal almaktadır.


Aşağıdaki ayetler insanlığın yaratılışının amaçlarına ilişkin ne öğretmektedir: Yar. 1:26–28; Mez. 8:3–8; Yşa. 43:6, 7? “Yüceliğim için yarattığım” (Yşa. 43:7) ifadesi ne anlama gelir? “Yüceliğim” [yani Allah’ın yüceliği] egemenlikle ne bakımdan ilgilidir?


Yaratılış bölümünden okuduğumuz ayetlerde görebileceğimiz gibi, Allah’ın Adem ile Havva’yı yaratmak için başka hangi nedenleri olursa olsun, onları aynı zamanda yeryüzünün tümüne egemen olmaları için yaratmıştır (Yar. 1:26–28). Birlikte Allah’ın ihtişamını ve karakterini yansıtan ilk çift, mutlak yüceliğe ve egemenliğe (Vahiy 1:5, 6) sahip olan Kişi’nin kendileri aracılığıyla diğer tüm dünyevî yaratıklarını besleyeceği, gözeteceği ve yöneteceği kanallar olacaklardı. Günahın ortaya çıkışı olmasaydı, Allah’ın yüceliği onlar ve onların dünya üzerindeki egemenlikleri yoluyla nasıl açığa vurulacaktı, kim bilir?


Ama şimdi, İsa’ya iman aracılığıyla, hayatımızı iman, itaat ve işbirliğiyle O’na adayarak, Davut’la birlikte “Ya Rab, her şeyi yaparsın benim için” (Mezmurlar 138:8) diyebiliriz. Allah’ın her birimiz için bir amacı olduğunu bilmek, özellikle biz O’nun iradesinin bizde yerine gelmesi için O’na teslim olduğumuzda, güven ve sevinç nedenidir.


Birisi sana “Tamam, öyleyse bir Hristiyan olarak hayatının amacının ne olduğunu söyler misin?” diye sorduğunda cevabın ne olurdu ve neden?


Pazar


4 Temmuz


Egemenliğin Ayrıcalığı


Yaratılış 1:26–28 ayetlerinde ifade edilen, insanların yeryüzünde sahip olacağı “egemenlik” nedir?


Kutsal Kitap’ta yer alan egemenlik kavramı İbranice radah sözcüğünden gelmektedir. Bu sözcük, hükmetme hakkı ve sorumluluğunu ifade eder. Bu bağlamda, insan ırkının doğal dünyanın geri kalanından yukarıda konumlandırıldığı bir güç ve yetki hiyerarşisini belirtir. Radah fiili, Eski Ahit’in diğer yerlerinde kullanıldığı şekliyle, kendi başına bu egemenliğin nasıl uygulanacağını, yani iyi niyetli bir şekilde mi yoksa kötü niyetli bir şekilde mi uygulanacağını tanımlamasa da, günahsız ve kusursuz bir yaratılış bağlamı sözcüğün kullanım maksadının özünde iyi niyetli anlamı içermesi gerektiğini gösterir.


Yaratılış 1:28 ayetindeki yeryüzünü denetimine alma kavramı hakkında da benzer sonuçlar çıkarılabilir. İbranice kavash sözcüğünden gelen denetimine alma fiili, aynı zamanda insanların yeryüzünden yukarıda konumlandırıldığı ve kendilerine yeryüzü üzerinde güç ve denetim bahşedildiği hiyerarşik bir ilişkiyi resmetmektedir. Eski Ahit’in diğer yerlerinde, gerçek anlamda zapt etme eylemini, bir başkasını kendine tabi kılmayı ifade eden kavaş fiili, radah fiilinden bile daha kuvvetlidir (Say. 32:22, 29; Yer. 34:11, 16; Est. 7:8; Neh. 5:5). Bu kullanımların çoğunda, gücün kötüye kullanımı belirgindir ve Allah’ın hoşnutsuzluğu ifade edilmiştir. Ancak yine, Yaratılış hikâyesindeki Allah’ın suretinde yaratılmış günahsız bir çiftin yeryüzünü yönetmeleri bağlamı dikkate alındığında, yeryüzünün bu şekilde denetim altına alınması ancak Yaratıcı adına yaratılanlara iyi niyetli bir hizmet olarak nitelendirilebilir. Kesinlikle bir istismar olarak düşünülemez.


Yaratılış 2:15 ayetinde, Allah’ın Adem’i işlemesi (abad–çalışmak, hizmet etmek, toprağı sürmek) ve bakması (şamar–sınırlamak, gözetmek, korumak, mukayyet olmak, özel olarak ilgilenmek, müşahede etmek, muhafaza etmek, dikkatle bakmak, saklamak) için bahçeye koymasında, egemenlik kavramına ayrı bir boyut eklendiğini görebiliriz.


Bu durumu göz önüne aldığımızda, egemenliğin ilgili ve sevgi dolu vekilharçlık veya yöneticilik görevi olduğunu anlıyoruz. İlk atalarımız Allah’la ilişkileri içinde egemenliklerini hayata geçirebilmek için gerekli tüm kaynaklara ve yetkiye sahip olacaklardı; bu da Allah’ın Kendi yaratıklarına yönelik ilahî sevgisini yansıtacaktı.


Her ne kadar egemenlik kelimesi günümüzde sıklıkla olumsuz çağrışımlar yapsa da, Kutsal Kitap’ta ilk kez ifade edildiğinde öyle bir etkisi yoktu. Egemenlik kavramının İlk Günah öncesi kullanımından öğrenebileceğimiz ve üzerinde “egemenlik” kurduğumuz şeylerle ve kişilerle ilişki kurarken uygulayabileceğimiz bazı temel ilkeler nelerdir?


Pazartesi


5 Temmuz


Sınırlar


İnsanlığın “yeryüzünün tümüne” egemenliği (Yar. 1:26) egemenliğimizin sınırlarının olmadığını mı göstermektedir? Kutsal Kitap tarihi, egemenliğin (“vekilharçlık” olarak da anlaşılabilir) sınırları olması gerektiğine işaret etmektedir.


Örneğin, Allah Adem’e iyilik ve kötülüğü bilme ağacının yasak bölge olduğunu söyledi (bkz. Yar. 2:15–17). Bu durumda ilk günah, vekilharçlık bağlamındaydı. Adem ile Havva Allah’ın kendi egemenlikleri için belirlemiş olduğu sınırları aştılar. Yaratılış hala bu sınırların aşılmasının acısını çekmektedir (bkz. Rom. 8:20–22).


Mısır’dan Çıkış 20:1–17 ayetlerini oku. Allah’ın yasasında bizim için ne tür “sınırlar” belirlenmiştir? Yasa bize insan egemenliğinin çerçevesi hakkında ne söylemektedir?


İnsanlık tarihi boyunca (örneğin Mısır’dan Çıkış 1–14 bölümlerinde Firavun, Matta 2. bölümde Hirodes), zamanın sonuna dek (bkz. Vahiy 13), Şeytan’ın denetimi altındaki zorba kişiler, üzerlerinde kontrol haklarının olmadığı kişilere/şeylere de hükmetmeye yeltenmeleriyle kötü şöhret edinmişlerdir. Bu kişiler, gücü ele geçiren ve kendisini “bu dünyanın egemeni” (Yuhanna 12:31) yapan Şeytan’ı taklit etmektedirler. Çarpıklaşan egemenlik, tahakküm haline gelir.


Öte y andan, üzerinde egemenliğe sahip olmaları gereken kişilerin/şeylerin denetimini üstlenmeyi reddedenler de vardır (bkz. Matta 25:14–30, Luka 19:12–27).


Her ne kadar günah insanlığın Yaratılışta kendisine verilmiş olan egemenlik seviyesini kaybetmesine neden olmuşsa da, başlangıçtaki bu egemenliğimiz günah yüzünden tamamen yok olmamıştır. Mevcut sorumluluk sınırlarımız içerisinde birçok şey bulunuyor: örneğin Mesih’in yardımıyla özel hayatlarımızda kendimize hâkim olma durumu (bkz. 1Ko. 9:25–27; Gal. 5:22, 23) ve yeryüzü ile içindeki canlıların ve Allah tarafından bize verilen her şeyin gözetimi (bkz. Yak. 1:17, Mat. 25:14–30). Hristiyanlar olarak, sınırlarımızın neler olduğunu anlamalı ve bu sınırlar içerisinde sadık vekilharçlar olmaya çalışmalıyız.


Ailen, şahsi arkadaşların ve iş arkadaşların gibi, çevrende bulunan diğer kişiler hususunda dikkate alman gereken bazı özel sınırlar nelerdir? Bu sınırların neler olduğunu öğrenmede hangi ilkeleri kullanabiliriz (örneğin bkz. Matta 7:1, 12)?


Salı


6 Temmuz


Yeryüzünün Gözetimi


“Rab Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem’i oraya koydu” (Yaratılış 2:15). Bu ayetten, gezegenimizi gözetmemiz açısından onunla ilişkimizin biçimini etkilemesi gereken hangi ilkeleri alabiliriz?


Günahta önce, Adem ile Havva Allah’ın kendilerine emanet ettiği tüm şeylerin vekilharçları olarak görevlendirilmişti. Bitki ve hayvan hayatı üzerinde hâkimiyet sahibiydiler. Ne var ki günahtan sonra, tıpkı kendilerinin Allah’a isyan ettiği şekilde, tüm doğa adeta Adem ile Havva’ya isyan etti. İnsanlar tabiat güçleri (hava olayları, toprak ve hayvanlar âlemi) karşısında güçsüz olduklarını görmeye başladı.


“Daha düşük seviyedeki canlılar arasında Adem kral niteliğindeydi ve Allah’a sadık kaldığı sürece tüm dünya onun hâkimiyetini kabul etti; ancak günah işlediğinde bu hâkimiyet hakkı kaybedildi. Kendisinin yol açmış olduğu isyan ruhu, tüm hayvanlar âlemine yayıldı. Böylece sadece insanın hayatı değil, hayvanların doğası, ormanlardaki ağaçlar, yerdeki kır otu, soluduğu hava, tümü kötülüğü bilmenin üzücü dersini anlattı.”—Ellen G. White, Education [Eğitim], s. 26, 27.


Günümüzde, en azından kimi bölgelerde, halen doğal afetlerin ve bozulan ekosistemimizin tahrip edici etkilerine maruz kalıyoruz. Bu nedenle kendimizi koruyabilmek amacıyla teknolojiden ve sanayiden faydalanmak için büyük çaba gösteriyoruz. Ancak her ne kadar teknoloji ve sanayi kendimizi korumamıza yardım etse de, aynı teknoloji bazen gezegenimize zarar da verebiliyor. Ekoloji, özellikle yeryüzünün sömürülmesi başkaları için büyük sıkıntılara yol açtığında, ahlâki, etik ve teolojik bir mesele haline gelmektedir.


“Yedinci Gün Adventistleri insanların ölçüsüz aşırı tüketimin, mal biriktirmenin ve atık üretiminin kısırdöngüsüne girmediği, basit ve sağlıklı bir hayat tarzını savunurlar. Yaratılmış varlıklara saygı, dünyanın kaynaklarının kullanımında kısıtlama, kişinin ihtiyaçlarını yeniden değerlendirmesi ve yaratılmış hayatın değerini yeniden ikrar etme çağrısında bulunuyoruz.”—“Yedinci Gün Adventist Kilisesi’nin Resmi Çevre Bildirisi,” 1995.


Yeryüzüne karşı tavrımızda dengeyi nasıl buluruz: bize verilen yuvanın iyi vekilharçları olurken, aynı zamanda yeryüzünü ve çevreyi taptığımız tanrılar haline getirme tehlikesinden nasıl sakınırız? Romalılar 1:25 ayetinin bu bağlamda bizim için uyarısı ne olabilir?


Çarşamba


7 Temmuz


“Egemenliğin” Geri Alınması


İlk Günah’la birlikte biz insanlar, ilk atalarımızın Aden bahçesinde ayrıcalıklı bir şekilde sahip oldukları türden egemenlik de dâhil olmak üzere, çok şey kaybettik. Mesih kaybettiklerimizi bize geri vermeye geldi.


Mesih’in bizim için yaptıklarından ötürü, biz de Allah tarafından başkalarına yardım eli uzatmaya ve O’nun bize verdiklerini Mesih’te yeniden kazanmalarına yardım etmeye çağrıldık. Her ne kadar bu süreç İsa’nın ikinci gelişi ve sonrasına kadar tamamlanmayacak olsa da, muhtaçlara, kaybolmuşlara ve dünyanın yükü altında ezilenlere yardım eli uzatmak için yapabileceğimiz çok şey var. İhtiyacı olanlara ulaşıp yardım ettiğimizde, yenilenmenin başlamasını sağlamak için Allah tarafından hemen şimdi bile kullanılabiliriz.


Aşağıdaki bölümlerin her biri, günah nedeniyle kaybolmuş “egemenliğin” bir kısmını yeniden kazanmaları için başkalarına yardım ederken uygulanabilecek neler söylemektedir?


Yas. 15:7–12


Luk. 14:12–14


1Pe. 3:15


Yakup 1:27


Yşa. 58:7


2Se. 3:10


Kilise topluluğu olarak yardıma ihtiyacı olanlara ulaşmak için yapabileceğimiz, yapmak zorunda olduğumuz, yapmak üzere görevlendirildiğimiz çok şey var. Bazen bu, acil ihtiyacı olanlara yiyecek, giyecek veya barınma sağlamak kadar temel bir şey olabilir. Her ne kadar ihtiyacı olanlara yardım sağlamak gerekli olsa da, kimi zaman egemenliği hayatlarına geri kazandırmak için insanlara yardım sağlamaktan fazlası gerekir.


İçimizdeki umut için bir sebep göstermeye her zaman hazırlıklı olmalıysak da, elimizden geldiği her zaman ve her yerde başkalarının fiziksel ihtiyaçlarını karşılamalı ve onları daha iyi bir hayat tarzına yönlendirmeliyiz.


Her bir durum ve ihtiyaçlar farklı olsa da, Allah tarafından toplumlarımızda bir ışık ve şifa ile umut kaynağı olmaya çağrıldık. Bu, kulluk ettiğimiz sevgi dolu ve kurtarıcı Tanrı’nın dünyasına tanıklık etmenin ayrılmaz bir parçasıdır. İhtiyacı olanlara umut ışığı olmak için, Rabb’in gücüyle yapabileceğimiz her şeyi yapmalıyız. Hristiyanlar olarak daha azını yapamayız. Bu hizmet görevini yerine getirdikçe onların Allah’ın karakterini öğrenmelerine yardım etmiş oluruz. Ayrıca, fiziksel ihtiyaçlarıyla ilgilenerek Kutsal Ruh’un kalplerine ulaşmasının yolunu açarız. İsa’nın yaptığı buydu; bizim yapmaya çağrıldığımız şey de bu.


Perşembe


8 Temmuz


EK ÇALIŞMA: Ellen G. White, Education [Eğitim] kitabında “Temperance and Dietetics [İtidal ve Beslenme Bilimi]” (s. 202–206) ile “Discipline [Disiplin]” (s. 287–290) bölümlerini; Counsels on Diet and Foods [Beslenme Düzeni ve Yiyecekler Üzerine Öğütler] kitabında “Need for Self-Mastery [Kendine Hâkim Olma Gereği]” (s. 73, 74) bölümünü ve Counsels in Stewardship [Vekilharçlık Üzerine Öğütler] kitabında “The Principles of Stewardship [Vekilharçlık İlkeleri]” (s. 111–113) ile “Sharing in the Joys of the Redeemed [Kurtulanların Sevincini Paylaşmak]” (s. 348–350) bölümlerini oku.


Bugünkü bakış açımızla, yani son derece günahkâr bir dünyaya batmış halimizle, İlk Günah nedeniyle neleri kaybettiğimizi hayal etmek epey zor. Yalnızca bu kötü dünyayı biliyoruz ve Allah’ın Sözü ile onun bize kökenimizi, günahın, ölümün ve kötülüğün kaynağını nasıl gösterdiğini bilmesek, bunları hayatın bir parçası olarak doğal kabul ederdik. Bununla birlikte Günaha Düşüş hikâyesi bize olayların aslında bu şekilde tasarlanmadığını gösteriyor. Yaratılış kitapçığı Adem ile Havva’nın dünya üzerinde egemenliğe sahip olmalarının amaçlandığını; ancak günah işledikten hemen sonra dünyayla ilişkilerinin birden değiştiğini, zira kendilerinin değiştiğini, aynı zamanda fiziksel dünyanın da değiştiğini anlatıyor. Sahip oldukları egemenlik aniden yok oldu ve bunun da muazzam sonuçları oldu. “Diken ve çalı (Yar. 3:17, 18), Büyük Tufan’ın sonrası (Yar. 7:12), çöl ve ıssızlık, yeryüzünün kurtuluş için inlemesi (Rom. 8:19–22), Kutsal Kitap’ın günahın dünya üzerindeki etkisini sözcüklerle resmetmek için kullandığı tasvirlerden bazılarıdır.”—Handbook of Seventh-day Adventist Theology [Yedinci Gün Adventist İlahiyatı El Kitabı] (Hagerstown, Md.: Review and Herald® Pub. Assn.), cilt 12, s. 254. Kaybolan her şeyi geri verecek olan ve geçmişten veya şimdiki zamandan çok daha iyi bir gelecek sözü veren kurtuluş planı için ne kadar müteşekkir olsak azdır.


TARTIŞMA SORULARI:


Her ne kadar bu bölümlerin (Çık. 23:1012; Yas. 11:11, 12; 20:19, 20) en yakın bağlamları günümüzde anladığımız şekilde ekolojiyle ilgili olmasa da, bunlardan çevremizin iyi vekilharçları olmamız gerektiğini anlamamıza yardımcı olacak hangi ilkeleri çıkarabiliriz? Ayrıca, çevrenin vekilharcı olmaktan doğaya tapan bir kişi haline geçip geçmediğimizi veya ne zaman geçtiğimizi nasıl anlayabiliriz?


Şu anda bildiğimiz haliyle doğal dünyayı düşünün. Dost mu, yoksa düşman mı? Cevabına nasıl gerekçeler gösterebilirsin?


Pazar günkü dersin sonundaki insan hayatının anlamı ve amacıyla ilgili soruyu tartışın. Sana bu soruyu soran birisine ne cevap verirdin? Cevaplarımız Allah’a ve kurtuluşa inanmayan birisinin cevaplarından ne şekilde farklı olmalı?


Egemenlik kelimesini orijinal anlamını yeniden kazanabileceği şekilde nasıl düzeltebiliriz? Yani, egemenlik başlangıçta ne anlamda iyiydi? Günümüzde de nasıl iyi bir şey haline gelebilir?


Cuma


*9–15 Temmuz


Eski Ahit’te

Adalet ve Merhamet:

  1. Bölüm

Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Çık. 22:21–23, Amos 8:4–7; Yşa. 1:13–17, 58:1–14, Elç. 20:35.


HATIRLAMA METNİ: “Ezilenlerin hakkını alan, açlara yiyecek sağlayan Odur. Rab tutsakları özgür kılar, körlerin gözünü açar, iki büklüm olanları doğrultur, doğruları sever. Rab garipleri korur, öksüze, dul kadına yardım eder, kötülerin yolunuysa saptırır” (Mezmur 146:7–9).


Yıllar önce, New York’ta soğuk bir günde, 10 yaşlarında bir erkek çocuğu ayakları çıplak ve titreyerek bir ayakkabı mağazasının vitrininden içeriye bakıyordu. O sırada bir kadın çocuğun yanına gelerek neden ısrarla vitrine baktığını sordu. Çocuk Tanrı’dan kendisine bir çift ayakkabı vermesini dilediğini söyledi. Kadın çocuğu elinden tutarak mağazaya soktu. Tezgâhtardan altı çift çorap istedi, ayrıca su dolu bir leğen ve havlu getirmesini rica etti. Çocuğu mağazanın arka kısmına götürdü, eldivenlerini çıkardı ve çocuğun ayaklarını yıkayarak havluyla kuruladı. Bu sırada tezgâhtar çorapları getirdi. Kadın bir çiftini çocuğa giydirdi, sonra ona bir çift ayakkabı aldı. Çocuğun başına hafifçe vurarak, artık daha rahat hissedip hissetmediğini sordu. Gitmek üzereyken, hayretler içindeki çocuk kadının elini tuttu ve ağlamaklı bir halde sordu: “Siz Tanrı’nın karısı mısınız?”—www.inspirationalstories.com/1/198.html.


Küçük çocuk aslında farkında olmadan bir gerçeği dillendiriyordu. Allah’ın kilisesi gerçekten de O’nun gelini, yani karısıdır. O’nun karakteri hatırlama metnimizde yer alan ayetlerde ifade edilmiştir. O’nun kilisesinin dönüştürülmüş üyeleri olarak, bu karakteri yansıtmalıyız. Eğer gerçekten O’nunsak, fakirlere ve güçsüzlere şevkle yardım etmeli ve ihtiyaçlarını karşılamalıyız.


*16 Temmuz Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

10 Temmuz


Merhamet ve Adalet:

Allah’ın Halkının Ayırt Edici Özellikleri


Başlangıçtan beri sosyal adalet Allah’ın yasasının ve O’nun Kendi halkı için idealinin çok önemli bir parçası olmuştu. Sosyal adalet Allah’ın insan toplumu için asıl maksadıdır: temel ihtiyaçların karşılandığı, insanların refah düzeyinin arttığı ve barışın hüküm sürdüğü bir dünya.


Aşağıdaki ayetleri oku ve bunların merhamet ve adalet hakkında, ya da kimi zaman “sosyal adalet” denilen kavram hakkında söylediklerini özetle. Çık. 22:21–23, 23:2–9, Lev. 19:10, Özd. 14:31, 29:7.


Merhamet ve adalet eski İsrail’e verilen Sebt yasalarında da vurgulanmıştır. Allah temel hatlarıyla üç tür Sebt belirlemiştir.


Bu Sebtlerin her birinde merhamet ve adalet fikri nasıl yansıtılmıştır? Çık. 20:8–10; 23:10, 11; Lev. 25:8–55.


  1. Yedinci gün Sebti’ni tutma talimatları, köleler, hayvanlar ve yabancılar da dâhil olmak üzere herkese dinlenmek için eşit fırsat sağlanmasını içeriyordu.

  1. Her yedi yılda bir, borçların silindiği, yoksullara ilgi gösterilen ve kölelerin azat edildiği Sebt yılıydı. Allah halkına, hayvanların da Sebt yılının faydalarından istifade etmelerini sağlamalarını emretti (bkz. Lev. 25:6, 7).

  1. Yedi Sebt yılından sonra, ellinci yılda özgürlük yılı geliyordu. Satılmış olan taşınmazlar ilk sahibine geri verilirdi; borçlar affedilirdi; mahkûm ve köleler serbest bırakılırdı. Özgürlük yılı toplumun dengeleyicisi, herkese baştan başlama fırsatı sağlayan bir sıfırlayıcıydı. Bu, “aşırı zenginlik veya aşırı fakirliğe karşı... bir koruyucuydu.”—Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti], s. 185.

Burada, İbrani toplumunun özyapısında, adalet ve merhametin toplumdaki daha şanssız kişilerin lehine nasıl birlikte çalıştığını görebiliriz.


Pazar


11 Temmuz


Evrensel Kaygılar


Yaratılış 2:1–3 ayetlerini oku. Bu bize Sebt’in evrenselliği hakkında ne söylüyor?


Sebt’i gerçek anlamıyla tutarsak, yalnızca kendi istirahatimiz (Çık. 23:12), kurtuluşumuz (Yas. 5:12–15) ve yeni yeryüzünde nihaî yenilenmemiz (Yşa. 66:22, 23) bize yetmeyecek. Gerçekten, yedinci gün Sebti bize Allah’ın bu dünyada yaşayan tüm varlıkların Yaratıcısı ve onlara İstirahat Veren olduğunu söylemektedir. Sebt istirahatinin evrenselliği, gerek zengin gerek fakir olalım, hepimizin bir ortak noktası olduğuna işaret eder. Allah’ın herkesin ortak Babası oluşu, tüm insanlar arasında ortak bir eşitlik ve bağlantı olduğu anlamına gelmektedir.


Ayrıca dün gördüğümüz üzere, sosyal adalet konusu haftalık Sebtlerden sebt yıllarına, oradan özgürlük yılına kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Levililer 23. ve 25. bölümlerde tasvir edilen bu üç tür Sebt’in temel ilkeleri Hristiyanları da kapsamaktadır. Yedinci gün Sebti sonsuza dek geçmişe doğru Yaratılış’a, geleceğe doğru ise Çarmıha ve yeni yeryüzüne işaret edecek. Müşfik Yaratıcımız ve Kurtarıcımız’la ilişkimizi güçlendirecek, böylece bizi O’nun derinden sevdikleriyle, yani ciddi ihtiyaçları olanlarla, yoksullarla ve ıstırap çekenlerle daha da yakınlaştıracak.


Ancak Sebt yılının ve özgürlük yılının ebedî ilkeleri örneklediğine dikkat edin, yine de bu bayramları harfiyen kutlamamız gerektiği anlamına gelmiyor. Böyle bir zorunluluğumuz yok. İlk Günah öncesindeki dünyada, Yaratılış’ta tesis edilen Yedinci gün Sebti’nden farklı olarak, bunlar İsa’nın görevine ve kurbanlığına işaret eden ve O’nun çarmıhta ölümüyle son bulan, “gelecek şeylerin gölgesi” (Kol. 2:16, 17) olan törensel Sebtler arasındadır. Bunun yerine, bu törensel Sebtler başkalarına, özellikle yardıma ihtiyacı olanlara nasıl davranmamız gerektiğine ilişkin bir ilkeye işaret eder. Kurtarılmış bir halk olarak, İsrail dünyaya ışık olma ve Allah’ın merhametini ayrım yapmadan herkese açıklama mecburiyetindeydi. Şükranla, Allah’ın karakterini O’nu tanımayanlara yansıtmalıydılar.


Amos 8:4–7 ayetlerini oku. Burada neler oluyordu ve biz de diğerleriyle olan ilişkilerimizde aynı şeyi yapmaktan suçlu olmadığımızdan nasıl emin olabiliriz? Ayrıca, bağlamı dikkate alarak, “Onların yaptıklarının hiçbirini asla unutmayacağım” sözlerinde nasıl bir önem buluyorsun?


Pazartesi


12 Temmuz


Peygamberlik Sesi: 1. Bölüm


“Ağzını hakkını savunamayan için, kimsesizin davasını gütmek için aç. Ağzını aç ve adaletle yargıla, mazlumun, yoksulun hakkını savun” (Süleyman’ın Özdeyişleri 31:8, 9). Buradaki ilkeleri alıp günümüze nasıl uyarlayabiliriz?


Bu hafta şimdiye dek Allah’ın, Kendi halkının Kendisinin merhamet ve adalet özelliklerini ideal davranışlarının bir parçası olarak göstermelerini istediğini öğrendik. İbrani peygamberler sıklıkla fakirler adına konuştular, Allah’ın dışlanmışlar ve mazlumlar için kaygısını yanlış yansıtmalarından ötürü Allah halkını tövbeye çağırdılar. Aslında, Allah özverili kurtarıcı davranışları gerçek ibadetle eşdeğer tutmaktadır.


Yeşaya 1:13–17 ayetlerini oku. Bu bildiri Allah’ın gerçek ibadet tanımı hakkında ne söylüyor? Burada söylenenleri en yakın bağlamında ele alarak, bugün için kendimize nasıl uyarlayabiliriz? Yani bu ayetler bize şimdi ne söylüyor olmalıdır?


Eski Ahit peygamberlerinin birçoğu kendi yaşadıkları zamandan çok sonra gerçekleşecek olaylara tabi ki işaret etmişlerse de, kendi zamanlarındaki ruhsal ve ahlâki yenilenmeye ve özverili hizmete de büyük önem vermişlerdir. Allah’ın hizmetkârlarının peygamberlik sesinin en şiddetli çınladığı zaman, O’nun halkının ibadetlerinde abartılı bir çaba içinde oldukları, ancak çevrelerinde acı çekenlere Allah’ın merhametini yansıtmadıkları zamandır. Allah’a “ibadetle” çok meşgul olup muhtaç durumdakilere yardım etmeye vakti olmayanlardan daha kötü tanıklar olamaz. Rabb’e başkalarının ihtiyaçlarını karşılama yoluyla hizmet edenlerin ortaya koyduğu bir tür “ibadet” olamaz mı?


Salı


13 Temmuz


Peygamberlik Sesi: 2. Bölüm


Yeşaya 58. bölüm, Yeşaya’nın zamanındaki Allah’ın halkına ve günümüzde bize yönelik azarlama ve umut içeren özel bir peygamberlik bildirisidir.


Allah, Kendi halkına kırgın olduğunu bildirdikten sonra (bkz. Yşa. 58:1), kastettiği kişileri nasıl tanımlıyor? Yeşaya 58:2 ayetini oku.


Her ne kadar burada ifade edilen “ses tonunu” tam olarak bilmesek de, Rabb’in onların göstermelik dindarlıklarını ve imanlarını kınadığı gayet açıktır, zira O bunların ne kadar yanlış olduğunu bilir. Kutsal Kitap’ın Çağdaş Türkçe Çevirisi’nde bu ayet şu şekilde yer alıyor: “Bana her gün danışıyor, yollarımı öğrenmekten zevk duyuyorlarmış! Doğru davranan, Tanrısı’nın buyruğundan ayrılmayan bir ulusmuş gibi...” (Yşa. 58:2).


Yeşaya 58:3–14 ayetlerini oku. Rab, bu insanlara dinsel uygulamalarındaki (burada oruç tutmak) yanlış olan şey hakkında başka ne söylüyor? Buradaki daha büyük sorun nedir?


Buradaki çok önemli hususa dikkat edin: ibadet çok kez benlik merkezli olabilir: Rab, benim için şunu yap, benim için bunu yap. Tabi ki, kendi kişisel ihtiyaçlarımız için Rabb’e başvurmamızın zamanı ve yeri vardır. Ancak Rab burada gerçek ibadetin “açlara”, “acı çekenlere” ve “yoksullara” el uzatmayı da içereceğini söylüyor. Ancak harika olan, başkalarına verilen hizmetin sadece yardımı alanı değil, yardım edeni de bereketlediğidir. Ayetlerde muhtaçlara yardım elini uzatanlara ne olduğuna dair söylenenleri oku. Başkalarına hizmet ederken, başkalarına verirken, kendimiz de bereketleniriz. Allah’ın vaatlerinin gerçekliğini, hayatının bir döneminde, herhangi bir ölçüde tecrübe etmemiş kimse var mıdır? Yardıma muhtaç olanlara yardım edenlerin nasıl bir sevinç, tatmin ve umut duygusu yaşadığını görmeyen var mıdır? Mesih’in karakterini dünyaya yansıtmak için bundan daha iyi bir yol hayal etmek zor.


Elçilerin İşleri 20:35 ayetini oku. Başkalarına kendi hizmetinde bu sözlerin gerçekliğini nasıl tecrübe ettin?


Çarşamba


14 Temmuz


İyilik İçin Bir Güç


Gerçeğe sahip olmak, ne kadar muhteşem olsa da, yeterli değildir. Yeşaya 58. bölümde, Allah’ın halkı kendi dinsel şekilleri ve uygulamaları konusunda tutkuluydular, ancak imanlarını yararlı şekilde uygulamada zayıftılar. Allah, Eski Ahit peygamberlerinin O’nun karakteri hakkındaki gerçeği örnekleyerek gösterme çağrısının tekrarı olarak, bugünkü kilisesini iyilik için bir güç olmaya çağırıyor.


Aşağıdaki ayetleri oku. Yerel kilise olarak ve bir dünya kilisesi olarak, Allah’ın bizi bu alanda yapmak üzere çağırdığı şeyleri nasıl yapabiliriz?


Mez. 82:3


Yşa. 1:17


Bir kent kilisesi, silahlı şiddet yüzünden huzuru kaçmış bir toplumda yer alıyordu. Kilisenin pastörünün net sesi, adeta bir peygamberlik sözü bildirircesine, 2011 yılında büyük bir şehide yapılmakta olan kent hizmetleri kongresinde çınladı. Konuşmasından kimi örnekler şu şekildeydi: “Hristiyanlar ölüm marşını durdurmalılar!” İsa’nın Nain’de dul bir kadının oğlunun cenaze kervanını durdurduğu hikâyeye (Luka 7:11–17) işaret ederek, çevresinde sokaklar artan şiddetle boğuşurken kilisenin buna neden kayıtsız kalamayacağını açıkladı. Dinleyicilere sordu, “Biz yalnızca cenazelerde anma konuşması yapmak için ayağa kalkan bir kilise miyiz? Allah’a ‘Sen acı çekilmesine neden izin veriyorsun?’ dersek Allah bize ‘Asıl sen neden acı çekilmesine izin veriyorsun?’ diye sorar.”


Bu kilise toplum gelişiminde de çok etkindir. Kilise korosu yedi yıl boyunca bölgelerinde sokaklara çıktı. İlahi söylediler, el ilanları dağıttılar ve ihtiyacı olanlara kilisenin hizmetlerini sundular. Kilise, içinde bulunduğu toplumla bu şekilde iletişim kurarak, ihtiyacı olanların büyük faydalar gördüğü çeşitli şekillerde mahallesine yardım etti. Çeşitli ve çok sayıda programlarla, kilise toplumda büyük fark yarattı.


Bu kilise, bizim kilise topluluğu olarak içinde bulunduğumuz toplumlarda nasıl hizmet edici ve iyileştirici bir güç olabileceğimize dair örneklerden yalnızca birisidir.


Senin kilisen toplumunuzdaki muhtaçlara yardım etmek için neler yapabilir?


Perşembe


15 Temmuz


EK ÇALIŞMA: Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler kitabında “Tanrı Sina Dağı’nda Yasasını Veriyor,” (s. 307-314) ve “Ekonomik Sıkıntısı Olanlara Tanrı’nın Gösterdiği İlgi” (s. 530–536) bölümlerini oku [Geçmişten Sonsuzluğa 1. Cilt, s. 166–173 ve 300–304].


Adalet ve merhamet kavramları Eski Ahit’in başından sonuna kadar her yerinde bulunmaktadır. Örneğin, Yasanın Tekrarı 24:10–22 ayetlerine bakın. Bu durumlar için verilen belirli talimatlara bakın. Burada Rabb’in yoksullar, işçiler ve borcu olanlar hakkındaki endişelerini net bir şekilde görebiliyoruz. Bu endişe, yalnızca daha az şanslıların gözetilmesine yönelik soyut ve kibirli bir dil yerine, en azından burada somut ve uygulanabilir talimatlarla ifade edilmiştir. Mesela borcu olan biri veya yoksul bir işçi ile ilgili durumlarda ne yapılması ve ne yapılmaması gerektiği açık ve net bir şekilde belirtilmiştir. Bu kavramlar, bir kişinin adalet ve hayırseverlik hakkındaki kendi kişisel görüşüne bırakılamayacak kadar önemliydi. Ayrıca Rabb’in bir zamanlar nerede olduklarını, yani onların da daha az şanslı oldukları zamanları hatırlattığına da dikkat edin. “Mısır’da köle olduğunuzu anımsayın. Bunun için böyle davranmanızı buyuruyorum” (Yas. 24:22). Hristiyanlar olarak, maddi durumumuz ne olursa olsun, Allah’ın bize verdiği merhametini ve hak edilmemiş lütfunu her zaman hatırlamalıyız. Dolayısıyla, Mesih’te sahip olduğumuz zenginlik ve doluluk sayesinde (Ef. 3:19, Kol. 2:10), hizmetimize ve yardımımıza ihtiyacı olanlara hizmet ve yardım etmeye hazır olmalıyız.


TARTIŞMA SORULARI:


Dördüncü emirde kölelerin Sebt gününde dinlenmelerinin belirtilmesi, Rab önünde tüm insanlığın eşit olduğu fikrinin açığa vurulmasına nasıl yardım eder? Ayrıca, yanımızda çalışanlara veya bir ölçüde bizim denetimimiz altında olanlara nasıl adaletle davranmamız gerektiğini anlamamıza ne şekilde yardım etmelidir? Ek olarak, Mesih’in çarmıhta yaptığının evrenselliği, tüm insanlığın Allah’ın önündeki eşitliğini çok daha muazzam bir biçimde nasıl açığa vurur?


“Mesih’in aklı bizim aklımız, O’nun işleri bizim işlerimiz olduğunda, Yeşaya peygamberin tarif ettiği orucu tutabileceğiz: ‘Benim istediğim oruç, haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek... değil mi?’ [Yşa 58:6]. Yoksulların ve ıstırap çekenlerin neye ihtiyaçları olduğunu tespit edin ve Allahın size verdiği iyi şeyleri sevgiyle ve şefkatle onlarla paylaşarak, onlara cesaret, umut ve güven aşılayın.”—Ellen G. White, Pasifik Birliği Kayıtları, 21 Temmuz 1904. Bunu nasıl yaparız? Yani Mesih’te bize verilenleri, muhtaç olanlara gerçekten yardımı olacak şekilde, somut biçimlerde nasıl paylaşırız?


Cuma


*16–22 Temmuz


Eski Ahit’te

Adalet ve Merhamet:

  1. Bölüm

Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Hez. 37:1–14; Ef. 2:10; Hez. 47:1-8; Mat. 5:16; Va. 22:1, 2; Yşa. 61:1–11.


HATIRLAMA METNİ: “Irmağın aktığı yerlerde her çeşit canlı yaratık kaynaşacak. Çok sayıda balık olacak. Çünkü bu sular oraya akıyor, oradaki tuzlu suyu tatlı suya dönüştürüyor. Irmak aktığı her yere yaşam getirecek” (Hezekiel 47:9).


1950’lerde ve 1960’ların başında gelişmiş olan bir muhit, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında neredeyse bir savaş alanına dönmüştü. Ailelerin büyük çoğunluğu geride yıkık ve yanıp kül olmuş metruk evler bırakarak oradan taşındı. Bölgeden ayrılan işyerlerinin yerini uyuşturucu ve çeşitli suçlar aldı, bu da bölgenin daha da istenilmeyen bir yere dönüşmesine neden oldu.


1986 yılında Hristiyan bir aile banliyödeki rahat evlerini bırakarak bu kasvetli mahalleye taşındı. Onları başka bir kentten gelen bir pastör izledi. Yanmış iki binayı yeniden inşa ederek bunları yuvaları haline getirdiler. Bu iki aile zamanlarını sokaklarda, çeşitli topluluklarla buluşarak ve bölgede kalanların arasına karışarak geçirdiler. Bu iki aile, Allah’ın bu ölü topluma şifa ve dönüşüm getirecek bir kilise kurmakta kullandığı katalizörlerdi. Onların çalışmaları ve etkileri, oradaki birçok kişinin hayatında büyük değişiklik yaratmış olarak, günümüzde de devam etmektedir.


Allah’ın, kilisesinin bu gibi “umutsuz” durumlardaki rolü hakkında söyleyecekleri var. Bu haftanın dersinde, Allah’ın halkını O’nun iyilik karakterini dünyaya açıklamaya çağıran Eski Ahit seslerinin korosunu “dinlemeye” devam ediyoruz.


*23 Temmuz Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. Ders


17 Temmuz


Mesih’te Diri Olmak


Allah’ın suçlar ve günahlar içinde ölü olanlara diriliş getiren lütfu, Hezekiel 37. bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konmuştur. Hezekiel peygamber bir görümde Ruh tarafından ölü, kurumuş ve her tarafa saçılmış kemiklerle dolu bir vadiye götürülür. Bu kemikler tüm İsrail halkını temsil etmektedir. Allah sorar: “İnsanoğlu, bu kemikler canlanabilir mi?” (Hez. 37:3).


Bu sorunun cevabı, peygamberin kemikler üzerine peygamberlik etmesiyle ortaya çıkmaktadır.


Hezekiel 37:1–14 ayetlerini oku. Allah, Kendi halkı için ne yapacaktı?


Kuru kemiklere iletilen mesajın sonuçları şunlardır: (1) kemikler “canlanıp ayağa kalktılar. Çok, çok büyük bir kalabalık oluşturuyorlardı” (Hez. 37:10); (2) Allah, halkını kendi ülkelerine yerleştirecek (Hez. 37:14); (3) ve onlar da bunu yapanın Allah olduğunu anlayacaklar (Hez. 37:14).


Ancak yeniden canlandırılmış olmak yeterli değildir. Allah’ın halkı bir görev, bir amaç için yeniden canlandırılmıştır. İsrail uluslara bir ışık olmalıydı.


Efesliler 2:10 ayetini oku. Biz neden Mesih’te diriltildik (yani ruhsal olarak yeniden yaratıldık)?


“Allah tarafından kabulümüz şüphesiz ki yalnızca O’nun sevgili Oğlu aracılığıyladır ve iyi işler ancak O’nun günahı affedici sevgisinin sonucudur. Bunlar bizim başarı hanemize yazılmaz ve iyi işlerimiz aracılığıyla canlarımızın kurtarılışında hak iddia edebileceğimiz hiçbir şey yoktur. Kurtuluş, Allah’ın iman edene yalnızca Mesih uğruna verdiği karşılıksız armağandır. Sıkıntılı can Mesih’e iman yoluyla huzur bulabilir, bu huzur imanı ve güveniyle orantılı olacaktır. İyi işlerini canının kurtuluşu için mazeret olarak sunamaz.


“Peki iyi işlerin gerçek bir değeri yok mudur? Sonuçlarını umursamadan her gün günah işleyen bir günahkârla, Mesih’e iman yoluyla, dürüstçe çalışmaya çabalayan birisi Allah’ın gözünde aynı olabilir mi? Kutsal Yazılar şöyle yanıt veriyor: ‘Biz Tanrı’nın yapıtıyız, O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık.’


“Rab, Kendi ilahî düzenlemesiyle, hak edilmeyen lütfu aracılığıyla, iyi işlerin ödüllendirilmesini takdir etmiştir. Biz yalnızca Mesih’in erdemi aracılığıyla kabul edildik; yaptığımız merhamet ve hayır işleri imanın meyveleridir.”—Ellen G. White, Selected Messages [Seçme Mesajlar], 3. kitap, s. 199, 200.


Pazar


18 Temmuz


Akan Bir Irmak


Hezekiel 47:1–8 ayetlerini oku. Hezekiel’in görümde gördüğü tapınakta ne oluyordu?


Tapınaktan sular sızıyordu. Boru mu patlamıştı, ne olmuştu diye merak edebilirsiniz. Bu durumda, sızıntı iyi bir şeydi.


Tapınaktan sızan su “doğuya doğru” akıyordu. Yeruşalim’in doğusunda yeryüzündeki en alçak su kütlesi olan, Lut Gölü de denilen Ölüdeniz bulunmaktadır. Yeruşalim’le Ölüdeniz arasında yaklaşık 34 km genişlikte, Ürdün Rift Vadisi olarak bilinen, Araba’yı da içeren, çoğunlukla çölden oluşan bir bölge yer almaktadır. Göl o kadar tuzludur ki, orada hiçbir canlı yaşayamaz.


Ancak tapınaktan gelen su oraya ulaştığında gölün ölü suları “şifa bulur”. Bu, sembolik olarak Allah’ın kilisesinin, yani tapınağın (1Pe. 2:4, 5) suç ve günah içinde ölü halde bulunanlara ulaşması ve onlar için bir sağlık ve şifa kaynağı olması şeklinde anlaşılabilir.


Matta 5:16 ayetini oku. İsa burada Kendisini dünyaya karşı nasıl temsil etmemiz gerektiğine dair ne söylüyor?


Afrika kıtasında bulunan Zambia’daki Zambezi Nehri bir ağacın altından çıkan sığ bir dere olarak başlar. Viktorya Şelalelerine doğru aktıkça ayak bileği derinliğindeki bir dereden önce diz boyuna, sonra bele kadar, en sonunda da yüzülecek derinliğe ulaşan bir ırmak haline gelir. Benzer şekilde, tapınaktan başlayan ırmak da başlangıçta küçükken, hızı ve şiddeti artarak “içinden yürüyerek karşıya geçilemez, yüzülecek kadar derin bir ırmak” (Hez. 47:5) haline gelmişti.


Kilisenizin iyileştirme etkisi de başlarda küçük olabilir, ancak toplumunuzu dönüştürecek kadar büyüyebilir! “İşimiz en başında bana sunulduğunda küçük, çok küçük bir derecikti.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar], 7. cilt, s. 171.


Işık ve su: her iki imge de Allah’ın başkalarına yardım etmek için bizim aracılığımızla ne yapabileceğinden söz etmek için kullanılmıştır. İhtiyacı olanlara hizmet etmek için nasıl daha iyi kanallar olabiliriz?


Pazartesi


19 Temmuz


Kilise: Bir Yaşam Kaynağı


“Irmağın aktığı yerlerde her çeşit canlı yaratık kaynaşacak. Çok sayıda balık olacak... Irmak aktığı her yere yaşam getirecek (Hez. 47:9).


Hezekiel’in peygamberlik sözü, Allah’ın kilisesinden gelen ırmağın aktığı her yere hayat getirdiğini resmetmektedir. Hezekiel 47:10 ayeti bu hayret verici resme bir ilave daha yapmaktadır. Ne kadar tuhaf bir görüntü olurdu: içinde hiçbir şey yaşayamayacağı, dolayısıyla hiç balık olmadığı bilinen bir suyun kıyısı, aniden birçok balık tutulabilen ve bu nedenle balıkçıların ağlarını attıkları bir yer haline geliyor.


Buradaki tüm mesele, Allah’ın Kendi halkında işleyen gücüyle daha önceden hayat olmayan yerlere hayat gelebilmesidir.


“Allah’ın iş başında olduğu yerlerde umutsuz durum yoktur, kurtarılamaz insanlar yoktur, mutsuz bir geçmişten kaynaklanan ve bizi umutsuz bir geleceğe mahkûm edecek bir miras yoktur.”—The Interpreter’s Bible [Yorumcunun Kutsal Kitap’ı], (Nashville: Abingdon Press, 1956), 6. cilt, s. 328.


Allah’ın harika lütfu, onu kabul edenler için harika şeyler yapmaktadır. Burada yine karşımızda müjde mesajı var. Allah bizim aracılığımızla cesareti kırılmışlara, ümitsizliğe kapılmışlara, kurumuşlara ve hem ruhsal hem de fiziksel olarak ölmek üzere olanlara umut verebilir.


Hezekiel 47:12 ile Vahiy 22:1, 2 ayetlerini kıyasla. Bu iki bölüm İsa tarafından O’nun kilisesi aracılığıyla iyileştirilen ve canlandırılanların nihaî kaderi hakkında sana ne söylüyor?


Bir gün Allah’ın halkı, kilise üyelerinin özverisi aracılığıyla Allah’ın iyileştirdiği ve canlandırdığı toplum üyeleri de dâhil olmak üzere, içinde Allah’ın tahtından akan bir diğer ırmak olan yeni yeryüzünde olacak. Orada çöl, kuruluk ve ölüm olmayacak.


Bu arada, biz bu kutlu gerçeği beklerken, Allah Kendi kiliselerinin topluma şifa ve bol hayatın aktığı yerler olmasını istiyor. O bizim aracılığımızla işleyip bölgemizdeki çölleri, çöküntüleri, Ölü Deniz’leri canlandırarak, oralara İsa’da bol hayat (Yuhanna 10:10) getirmek istiyor. Bu, bütünsel Adventist mesajının bir özetidir.


Amos peygamber de Hezekiel 47. bölüme benzer bir sahne sunmaktadır. Amos 5:24 ayetini oku. Burada anlatılanlarla senin kilisenin toplumunuzdaki rolü nasıl karşılaştırılabilir? Kilisen hangi somut yollarla orada şifa dağıtıcı bir ırmaktır?


Salı


20 Temmuz


Özgürlük Yılı Vaatleri


Eski Ahit, maddesel ve ruhsal olarak bereketlenmiş olanların, bereketlenmemiş olanlara ulaşacağı fikriyle doludur.


Yeşaya 61:1–11 ayetlerini oku. Allah burada Kendi halkına ne söylüyor ve burada söylenenleri kendimize ve Rabb’den aldığımız çağrıya nasıl uyarlayabiliriz? Ayrıca bkz. Luka 4:18.


Yeşeya 61. bölüm, Rabb’in Ruhu’nun Meshedilmiş Kişi aracılığıyla çalışarak, müjdeyi yoksullara ilettiği, yüreği ezik olanların yaralarını sardığı, tutsaklara serbest bırakılacaklarını, zindanlarda bulunanlara karanlıktan ve umutsuzluktan kurtulacaklarını duyurduğu bildirisiyle başlar (Yşa. 61:1). Bu vaadin tüm unsurları, “Rabb’in lütuf yılı”nda yerine gelmektedir. “Rabb’in lütuf yılı”, yoksulların ihtiyaçlarının karşılanması gereğine dair imalarla dolu olduğunu daha önce gördüğümüz özgürlük yılına yapılmış bir göndermedir.


Yani, avutulan yaslılar, ihtiyaçları karşılanan Siyon’daki kederliler, kendilerine “kül yerine güzellik” ve “yas yerine sevinç yağı” verilenler ve “çaresizlik ruhu yerine övgü giysisini” (Yşa. 61:3) giyenler, eski yıkıntıları yeniden inşa edecek, çoktan viraneye dönmüş yerleri yeniden kuracak kişilerdir. Mesih’in özgürlük yılıyla bereketlenenler, eski yıkıntıları yeniden inşa ederek (Yşa. 61:4) toplumu dönüştürürler. Allah’ın hizmetkârlarına rahipler ve görevliler denilir, bunlar çevrelerindeki ulusların servetiyle beslenirler (Yşa. 61:5, 6).


Yeşaya 61. bölümde karşımıza çıkan, Allah’ın Mesihi’nin çevrelerindeki halkları O’nunla antlaşma yapanların zenginliği aracılığıyla dönüştürmesine (Yşa. 61:8, 9) ilişkin imgeler, günümüzde dünyanın dört bir yanındaki toplumlarda rahipler ve din görevlileri olmaya çağrılan kişiler için geçerlidir. Biz Rab’de büyük sevinç bulduğumuzda, Tanrımız’la yüreğimiz coştuğunda ve toplumumuzun içinde kurtuluş giysisi ile doğruluk kaftanını giymiş olarak durduğumuzda, bu peygamberlik sözünün dönüştürücü etkisi aynı şekilde hissedilmez mi (Yşa. 61:10, 11)?


Yeşaya 61:9 ayetini oku. Allah’ın Kendi halkı için yapabileceklerine ne güçlü bir tanıklık. Aynı şey günümüzde bizim için de söylenebilir mi? Neden ya da neden değil?


Çarşamba


21 Temmuz


Kilise: Bir Değişim Aracısı


Mika 6. bölümü oku. Rab burada neyin aleyhinde konuşmaktadır?


Mika, mütevazı ve kasıtlı yapılan adalet ve merhamet tezahürünü içermeyen dışa yönelik dinsel şekillerin adil ve merhametli Allah tarafından kesinlikle kabul edilemez olduğunu vurgulayan diğer Eski Ahit peygamberlerine katılmaktadır.


Mika 6:8 ayetinin hayatî önemdeki alıcı mesajı nedir?


“Gerçek din pratiktir. Şüphesiz, kilisenin tören ve seremonilerini içerir, ancak... yemeğini açlarla paylaşmak varken, yiyeceklerden kaçınma meselesi değildir. Pratik dindarlık, Allah’ın yargı kürsüsünde tanınan tek inanç türüdür (Mat. 25:34–46).”—Ellen G. White, The SDA Bible Commentary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Şerhi], cilt 4, s. 306.


Allah, Mika 6:8 ayetinde ifade edilen pratik dindarlığı dışlayan dinî gösteriş sapkınlığını bugün hâlâ reddetmektedir. Bizim dini şekillerimiz başlı başına bir hedef değildir; onlar hedefe götüren araçlardır, hedef ise bizde tezahür edecek olan İsa’dır.


Bu haftanın dersinin başında, “umutsuz” durumdaki bir mahalleye taşınarak onların ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan iki aileyle tanıştık. Bu iki aile, mahalledeki ailelerden yeni arkadaşlarını da bir araya getirerek, ailelerden birinin salonunda küçük bir grup oluşturdular. Giderek büyüyen bu küçük grup, Allah’ın kendilerine toplumlarını nasıl canlandırabileceklerini göstermesi için içtenlikle dua ettiler. Bir Hristiyan yardım kuruluşuyla işbirliği yaparak, çevrelerindeki yıkık evleri yeniden inşa etmede kendilerine yardımcı olacak gönüllüler görevlendirmeye başladılar.


Bugün bu mahalleyi ziyaret ederseniz, önceki halinden çok daha iyi bir durumda olan, gelişen bir toplum görürsünüz. Bu, küçük bir kilisenin İsa’nın sevgisini uygulamalı olarak göstermekteki kararlılığı sayesinde gerçekleşti. Bu çabaları içinde bulundukları toplumun dönüşmesini sağladı. Bu çalışma, İsa’nın Kendi halkı aracılığıyla başkalarına erişmesine ve hizmet etmesine yönelik çok pratik ve güçlü bir yöntemi ortaya koymaktadır.


Allah Kendi halkının tümüne seslenmiş olsa da, 8. ayette “sen” tekildir. Allah her biriyle ayrı ayrı konuşuyordu. Sen, kişisel olarak, Rabb’in burada “iyi olan” dediği şeyi ne kadar iyi sergilemektesin?


Perşembe


22 Temmuz


EK ÇALIŞMA: Yer. 22:1–16, Hez. 16:49; Zek. 7:9, 10 ayetlerini oku. The SDA Bible Commentary, cilt 4, s. 1165, 1166’da Ellen G. White yorumlarını; Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar], cilt 6’da “God’s Design in our Sanitariums [Allah’ın Sağlık Merkezlerimiz İçin Tasarısı]” bölümünde 227. ve 228. sayfaları oku.


“Ey ölümlüler, RAB iyi olanı size bildirdi. Adil davranmanızdan, sadakati sevmenizden ve alçakgönüllülükle yolunda yürümenizden başka Tanrınız RAB sizden ne istedi?” (Mika 6:8). Rab Kendi halkından istedikleri konusunda daha ne kadar açık olabilir? Allah bize neyin “iyi” olduğunu göstermiştir ve bu “iyi”, Yaratılış 1. bölümde, İlk Günah öncesi Yaratılış’tan bahsederken defalarca kullanılan sözcüğün aynısıdır. Yani, dolaylı olarak, Allah’ın başlangıçta bizim için belirlediği, nihayetinde de İsa döndükten sonra bize iade edeceği ideal bize gösteriliyor. “Sizden istedi” şeklinde çevrilen ifade, “sizden talep etti” şekilde de (belki de daha doğru olarak) tercüme edilebilir. Yani, Allah bizden, Mesih’in lütfuyla örtülmüş, kurtulmuş halkından, ne “talep ediyor”? Bu sorunun cevabı, başkalarıyla ve Allah’la kurmamız gereken ilişkide görülmektedir. Öncelikle, adil davranmalıyız. Çoğunlukla adaletsizliğin çaresiz kurbanları olan yardıma muhtaç kişilere nasıl yardım edebileceğimizle ilgili olan bu çeyrek yılın konusu düşünüldüğünde, bu son derece uygundur. İkinci olarak, merhameti sevmeliyiz. İçinde yaşadığımız dünya kimi zaman gayet acımasız olabilmektedir. Merhameti sevdiğimiz ve bu sevgiyi başkalarına duyduğumuz merhameti ortaya koyarak hayatımızda gösterdiğimizde, ne güçlü tanıklar olabiliriz. Üçüncü olarak, Allah’ın önünde alçakgönüllülükle yürümeliyiz. Rab Mika 6:4 ayetinde, O’nun önünde alçakgönüllü ve sadık olmaları için Mısır’dan kurtarıldıklarını onlara hatırlatıyorsa, bu durum İsa’nın kanıyla kurtulmuş olan bizim için ne kadar çok daha geçerlidir? Çarmıh gerçeği ve bizi günahtan kurtarmak için neye mal olduğu, bizi Tanrımız’ın karşısında her zaman alçakgönüllü kılmalıdır.


TARTIŞMA SORULARI:


Başka hangi Eski Ahit ayetleri ihtiyacı olanlara karşı yükümlülüklerimizden bahsetmektedir?


Amos 5. bölümde, özellikle 21–24. ayetlerde, Amos’un zamanındaki dindar kişiler hakkında ve Allah’ın, Kendisinin tesis ettiği dinsel ritüellerden ziyade başkalarına nasıl davranıldığıyla ilgilendiğine dair güçlü ifadeler yer almaktadır. Bu bize neye odaklanmamız gerektiğine dair ne söylemelidir?


İnsanların maddi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken buna takılarak ruhsal ihtiyaçlarını ihmal etmemiz tehlikesine karşı kendimizi nasıl koruyabiliriz? Aramızdaki muhtaçlara ve bizden daha az şanslı kişilere yardım etme arzumuzda dengeyi nasıl kurabiliriz?


Cuma


*23–29 Temmuz


İsa Sosyal Yardım Hizmetinde


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Luk. 4:16–19, 10:25–37, Mat. 5:13, Yşa. 2:8, Yu. 4:3538, Mat. 13:3–9.


HATIRLAMA METNİ: “İsa, Celile bölgesinin her tarafını dolaştı. Buralardaki havralarda öğretiyor, egemenliğin Müjdesini duyuruyor, halk arasında rastlanan her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu” (Matta 4:23).


Macera romanı Hazine Adası eseriyle tanınan Robert Louis Stevenson, sağlıksız bir çocuk olduğu için düzenli olarak okula devam edememişti. Sonunda ailesi oğullarına öğrenim vermesi için bir öğretmen, kişisel ihtiyaçlarında yardımcı olması için de bir dadı tuttu. Bir gece dadısı yatmadan önce kontrol etmek için odasına girdiğinde, Robert’ın yatakta olmadığını, ellerini ve burnunu pencere camına bastırmış halde durmakta olduğunu gördü. Dadısı ona kesin bir biçimde, üşütmemesi için yatağına girmesini söyler.


Robert ona şöyle der: “Pencereye gel, benim gördüğümü sen de gör.”


Dadı görmek için pencereye yaklaştı. Sokağın aşağısında sokak lambalarını yakmakta olan bir adam vardı. “Bak,” dedi Robert, “bir adam, karanlığa delikler açıyor!”—Margaret Davis, Fear Not! Is There Anything Too Hard for God? [Korkma! Allah İçin Zor Bir Şey Var mı?] (Aspect Books), s. 332.


Eski Ahit’in muhtaçlara yardım etme hakkında söylediği şeylerin bir kısmını gördük. Şimdi Yeni Ahit’in ne dediğini göreceğiz, bunun için İsa’yla başlamaktan daha iyi bir adım olabilir mi? İsa’nın en iyi bilinen öğretilerinden biri, bizim “dünyanın ışığı” olmamız gerektiğidir (Matta 5:14). Böyle yaparak, Dünyanın Gerçek Işığı (Yuhanna 8:12) olan İsa’yı yansıtırız. İsa’nın yeryüzündeki Kendi hizmetinde bizzat örneklediği öğretileri, O’nun aracılığıyla karanlıkta nasıl delikler açabileceğimize dair güçlü talimatlar sunmaktadır.


*30 Temmuz Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. Ders


24 Temmuz


İsa’nın Görev Beyanı


Nasıralı genç bir din öğretmeni olan İsa, Celile bölgesinde çok popüler hale gelmişti (Luka 4:15). O konuştuğunda “halk O’nun öğretişine şaşıp kaldı. Çünkü onlara din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi öğretiyordu” (Matta 7:28, 29). Bir Sebt günü kendisine Yeşaya kitabını içeren tomar verildiğinde, İsa Yeşaya 61. bölümün ilk iki ayetini okudu ve cümlenin ortasında, “Tanrımız’ın öç alacağı gün” ifadesinden hemen önce durdu (Yşa 61:2).


Luka 4:16–19 ayetlerini oku. Bu sözleri daha önce nerede duymuştuk? (bkz. Yşa. 61:1, 2.) İsa bu ayetleri okuyarak neyi ilan etmekteydi?


Önceki haftanın dersinde gördüğümüz gibi, “Rabb’in lütuf yılı” ifadesi özgürlük yılı olarak tanımlanmıştı (bkz. Levililer 25). İsa, Nasıra’yı ziyaretinde Kutsal Yazı’dan Mesih’e ilişkin bir bölüm okumuş ve dinleyicilerine “Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir” (Luka 4:21) güvencesini vermişti. Bu vaazda İsa, Kendisini yoksullara müjdeyi ileten, tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere gözlerinin açılacağını, ezilenlere özgürlüğe kavuşturulacaklarını duyuran ve lütuf yılını ilan eden Meshedilmiş Kişi olarak açıkladı. Bu liste, O’nun öğretmeye, şifa vermeye ve bilhassa ihtiyaç sahiplerine olmak üzere yardıma odaklanmış dünyevî hizmetini gayet iyi tanımlamaktadır.


İsa Yeşaya 61:2 ayetindeki cümleyi neden yarıda kesmiş olabilir?


Belki de İsa’nın okumayı “Tanrımız’ın öç alacağı gün” ifadesine gelmeden yarıda kesme nedeni, görevinin o günlerde yaygın olan Mesih’in ordulara önderlik ederek İsrail’e zulmedenleri yenilgiye uğratmaya ve onları İsrail’in gücü altına almaya geleceğine dair düşünceyle ilişkilendirilmesini istememesidir. Bu düşünce, yurttaşlarının O’nu ve O’nun görevini maalesef olduğundan farklı görmesine neden olabilecek yanlış bir görüştü. Bunun yerine İsa, zamanın siyasî durumundan bağımsız olarak, O’nun sunacağı şeylere ihtiyacı olanlar için hemen o anda ve orada neler yapabileceğine yoğunlaşmıştı.


İsa’nın görevini bu şekilde ilân etmiş olması bize ne ifade etmelidir; yani, O’nun burada yapacağımız pratik çalışmaları vurgulamasından, kendimiz için hangi dersleri çıkarmalıyız?


Pazar


25 Temmuz


Komşunuzu Sevmek


“Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün gücünle ve bütün aklınla seveceksin. Komşunu da kendin gibi seveceksin” (Luka 10:27).


Luka 10:25–37 ayetlerini oku. İhtiyacı olanlara yardım etme konusunun bütününe ilişkin olarak, burada bize verilen mesaj nedir?


Yasa uzmanı, tüm emirlerin Allah’ı sahip olduğunuz her şeyle sevmeyle ve komşunuzu da kendiniz gibi sevmeyle ilgili olduğunu anlamıştı. Geriye kalan soru şuydu: “Benim komşum kim?”


Mesih’in dönemindeki yaygın anlayış kişinin kendi çevresindekileri komşuları olarak kayırması, kalan herkesi ise yabancı konumuna düşürmesi olduğundan, bu yasa uzmanı İsa’dan konuyu açıklığa kavuşturmasını istedi. İsa’nın anlattığı benzetme tamamen farklı bir bakış açısını ortaya koymaktadır. Komşumuz, karşılaştığımız muhtaç olan herkestir. Komşu olmak, bir komşunun ihtiyaçlarını karşılamak demektir. Rahip ve Levili daha ziyade kendilerini ve ilahî görevlerini kirlenmekten korumak için endişeleniyorlardı. Karşılığını kendilerine muhtemelen asla ödeyemeyecek birisine yardım etmek için özveride bulunmak zorunda olmama bahanesi olarak dini kullanmak ne kadar da uygun bir yol.


Bunun aksine, Samiriyeli bu yaralı “yabancı” ve “düşman”ı komşusu olarak gördü ve merhametle kendi ihtiyaçları yerine onun ihtiyaçlarını karşıladı. Buradaki mesele, “Komşum kim?” yerine “Ezilenlerin ve zulüm görenlerin komşusu kim olacak?” sorusunu sormamız gerektiğidir. Bir kişinin kim olduğunun önemi yoktur: muhtaç olan herkes yardım etmemiz gereken kişidir; o kadar.


“Milliyet, ırk veya sınıftan kaynaklanan hiçbir ayrım, Allah tarafından tanınmaz. O, tüm insanlığın Yaratıcısı’dır. Tüm insanlar yaratılıştan dolayı bir ailedir ve tümü kurtarış yoluyla birdir. Mesih, her bir canın Allah’a serbestçe ulaşabilmesi için tüm bölünme duvarlarını yıkmaya ve tapınağın tüm bölümlerini açmaya geldi. O’nun sevgisi öyle geniş, öyle derin, öyle doludur ki, her yere işler.”—Ellen G. White, Christ’s Object Lessons [Mesih’in Örnek Dersleri], s. 386.


Gerektiği gibi bir komşu olmanı hangi önyargılar engelliyor olabilir?


Pazartesi


26 Temmuz


Tarifin Tamamı


“Yeryüzünün tuzu sizsiniz” (Mat. 5:13).


Bu ayette İsa izleyicilerine dönüştürücü bir madde olan “tuz” olmalarını söylüyor. Kilise, “yeryüzünün tuzu”nu içeren “tuzluk”’tur. Biz, yani bu “tuz” neyle veya kimle karışmalıdır? Yalnızca kendimizle mi, yoksa kendimiz haricinde başka bileşenlerle mi?


Bir ekmek tavasını yalnızca tuzla, diğerini de içeriğinde tuz bulunan ekmekle doldurduğunuzda, bu sorunun cevabını daha iyi anlayabilirsiniz. İlk tavada tarifin tamamı tuzdan oluşmaktadır; lezzetli olması çok zor, hatta yenilemez bir şey. İkinci tavada ise tuz tarifin sadece bir parçasıdır ve kendinden başka malzemelerle karışmıştır. Böylece tatsız bir dilim ekmeği lezzetli bir ekmeğe dönüştürmüştür. Tuz, kendisine benzemeyen başka malzemelerle karıştığında daha yararlıdır. Aynı şey Hristiyanlar için de geçerlidir. Kilise “tuzluğu”nda rahat bir şekilde oturduğumuz sürece dönüşüm olmayacaktır.


Dolayısıyla burada gözden kaçırmamamız gereken bir nokta vardır. Sigara ve alkol kullanmayarak, kumar oynamayarak veya suç işlemeyerek, her bakımdan iyi ahlâklı olabiliriz. Tüm bunlar önemlidir. Ancak buradaki soru yalnızca ne yapmadığımız değildir. Aksine, Ne yaptığımız’dır. Yani, toplumumuzda ve muhtaç durumda olanlara yardım etmek için ne yapıyoruz?


Ayetin geri kalanına odaklanarak, Matta 5:13 ayetini yeniden oku. Tuz tadını nasıl yitirebilir?


“Ama tuz tadını yitirirse; ortada Mesih’in sevgisi olmadan salt bir dindarlık iddiası varsa, iyilik yapmak için güç yoktur. Hayatın dünyayı kurtarıcı hiçbir etkisi olmaz.”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 439 [Sevgi Öğretmeni, s. 430].


Tarif simgemize geri dönelim. Gördüğümüz üzere, elimizdeki tek şey tuzsa, bunun bir yararı yok. Hatta beslenme düzeninde çok fazla tuz olması zehirleyici etkiye neden olabilir. Tuz kendisinden farklı şeylerle karıştırılmalıdır. Yani, biz de tıpkı dünyadakiler gibiysek, hatta fazlasıyla dünyadakiler gibiysek, orada bir fark yaratamayız. Sunacağımız hiçbir şey olmaz. Tuz hiçbir işe yaramaz hale gelir. Peki İsa bu durumda ona ne olacağını söylüyor?


Ancak, Mesih’in sevgisinin tadı içimize işlediğinde, dönüştürücü bir madde olmak için diğerleriyle karışarak “dışarıdakiler”le “içeridekiler” olma isteği duyacağız, hayatlarında olumlu değişikliğe yol açacak bir şey olmayı isteyecek, buna bağlı olarak da başkalarına hayatta gerçekten önemli olan şeyi, İsa’da kurtuluşu göstereceğiz.


Yasanın Tekrarı 12:30, 31:20, Yeşaya 2:8 ayetlerini oku. Bu ayetler bizi hangi tehlikelere ilişkin uyarıyor ve bu tuzağa düşmemek için nelere dikkat edebiliriz?


Salı


27 Temmuz


Çiftçi Olmak Üzerine


Yuhanna 4:35–38 ayetlerini oku. İsa bize burada canlara ulaşmak için gereken farklı aşamalar hakkında ne söylüyor?


Bir çiftçinin işi çok yönlüdür. Hasadın verimli olabilmesi için, daha önce diğer tarım işleri yapılmalıdır (Mat. 9:35–38). Rabb’in hasat tarlasında ihtiyaç duyulanlar sadece orakçılar değildir. Hasat zamanı bir çiftçinin işçilerine “Hasat zamanı geldi, şimdi tohum ekmeye başlamalıyız” dediğini düşünebiliyor musunuz? Ekileni biçmek ancak baştan beri tarım yaptıktan sonra mümkündür.


Çiftçilik toprağı hazırlamayı da kapsar, zira her toprak başlangıçta iyi toprak değildir. (Matta 13:3–9 ayetlerini oku.) Kilisen “sert zemini” yumuşatmak, “kayaları” ve “dikenleri” kaldırmak için toplumunuzda neler yapabilir?


İşçiler hasattan önceki zor tarım işlerini yapmışlardır, diğer işçiler ise onların çalışmalarının ürünlerini biçerler. Müjdelemeye yönelik mesaj iletme stratejileri kimi zaman biçmeyi tarım hazırlığından daha fazla vurgulamaktadırlar. Böyle yapılmamalıdır. Toprak, müjdecinin ortaya çıkarak ekini biçme umuduyla vaaz etmeye başlamasından çok önce hazırlanmalıdır.


Hasat tarlasında çalışmayı şu aşamaları içeren bir süreç olarak değerlendirmeliyiz: toprağın kontrol edilmesi, toprağın hazırlanması/sürülmesi, ekim, sulama, gübreleme, haşerelerle mücadele, bekleme, biçme ve hasadın saklanması.


Ekinin biçilmesi sürecin yalnızca bir bölümüdür. Kilisede “tarım” süreci, toplum ihtiyaçlarını değerlendirme araştırmaları, demografi ve toplum önderleriyle görüşmeler gibi, toprak kontrolü faaliyetlerini içerebilir. Toplum değerlendirmesiyle ortaya çıkan hissedilen ihtiyaçların karşılanması gibi toprağın hazırlanması/sürülmesi faaliyetleri; seminerler, Kutsal Kitap çalışmaları ve küçük gruplar gibi tohum ekim faaliyetleri ve yağmur (Kutsal Ruh) için dua etmek de diğer aşamalardır. Mesih’le yalnızca bir kez karşılaşan çok az kişi O’na kazandırılabilir. Onları çok kez O’nunla karşı karşıya getirerek beslemeli, hasat edilmeye hazır olma olasılıklarını arttırmalıyız. Serpiştirilmiş olaylara bel bağlarsak, yeni ekinlerin hasat zamanına kadar yaşayabilme ihtimali düşük olur.


Canlar kazanma sürecinin başından sonuna kadar, şu an oynadığın bir rol varsa bunun aksine, oynaman gereken rol nedir?


Çarşamba


28 Temmuz


Kilise Kurma (Ekme)


Matta 10:5–10 ayetlerini oku. İsa öğrencilerini neden yanlarına herhangi bir kaynak almadan civar kasaba ve köylere göndermiş olabilir?


İsa’nın öğrencilerinin hizmet alanlarına kendilerini geçindirmek için son derece az kaynakla girmeleri için doğrudan emir almaları tuhaf görünüyor. Anlaşılan İsa, öğrencilerine Allah’a bağımlı olmayı ve yerel halka hizmet ederek dostluklar kurmanın önemini öğretmek için onları bu duruma soktu. Böylece yerel halk, öğrencilerin hizmetine destek olacak kadar değer verecekti.


Pastör Frank’ın yerel konferansı ondan Adventistlerin hiç varlık göstermediği büyük bir şehrin bir bölgesine kilise kurmasını istedi. Başlangıçta bunu yapabilmek için yeterli bütçesi yoktu. Bir haritadan faydalanarak şehrin o bölgesinin sınırlarını tespit etti ve o bölgenin demografik yapısını araştırdı. Daha sonra aracını muhitin en kalabalık kısmına park ederek işyerlerini tek tek gezdi ve o bölgedeki hayat şartları hakkında sorular sordu. Siyasi liderleri, iş hayatı ve toplumsal kurum liderlerini ziyaret ederek o toplumdaki en büyük ihtiyaçları sordu. Yerel halktan bazılarıyla arkadaş oldu, bunlar kendisini bir şehir kulübüne üye olmaya davet ettiler. O ortamda başka önderlerle tanıştı, bunlar da yerel bir Presbiteryen kilisesinin ek binasını kiralamasının yolunu açtılar. Şehir kulübü üyeleri, ek binanın toplum hizmetlerinde kullanılabilecek hale gelmesi için boya ve temizlik malzemeleri almak üzere başlangıç parası sağladılar. Toplum önderleriyle yapılan görüşmelerde, sağlığın toplumda duyulan önemli bir ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Böylece, Pastör Frank ek binada toplum sakinleri için çeşitli sağlık taraması programları yürüten ve takip görüşmeleri sağlayan gönüllü bir ekip oluşturdu. Taramalardan ve programlardan faydalanan sakinler cüzî bir ücret ödüyorlardı ve bu paralar masrafların karşılanmasına katkıda bulunuyordu. Kısa süre sonra bir şube Sebt Okulu başladı ve sakinlerin bir kısmı buna katıldılar.


Pastör Frank, bir kilise kurmanın en iyi yollarından birisinin öncelikle toplumun ihtiyaçlarını karşılayan bir hizmet kurmak, kiliseyi de bu hizmet üzerinden büyütmek olduğunu çok geçmeden öğrendi. Bu toplum temelli hizmet, 140’tan fazla üyeye sahip bir Yedinci Gün Adventist kilisesi doğurdu.


Pastör Frank’ın hikâyesi, İsa’nın toplumumuza el uzatma hakkındaki öğretilerini yerine getirdiğimizde neler olabileceğini örneklemektedir. İsa hizmet konusundaki öğretilerini Kendisi nasıl uygulamıştır? Önümüzdeki hafta Mesih’in “insanlara ulaşmada gerçek başarıyı sağlayan” (Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti], s. 143) hizmet yöntemini keşfetmeye başlayacağız.


Perşembe


29 Temmuz


EK ÇALIŞMA: İsa’nın senin ve kilisenin toplumdaki rolü hakkında bilgi veren diğer öğretilerini oku: Mat. 7:12, 23:23, 25:31–46, Mar. 4:1–34, 6:1–13, Luk. 6:36, 11:42, 12:13–21, 14:16–24, 16:13, 18:18–27, 19:1–10, Yu. 10:10, 12:8, 17:13–18. Ellen G. White, Çağların Arzusu kitabında 637–641. sayfalardaki “En Basit Kardeşimden Bile...” [Sevgi Öğretmeni, s. 631–636] bölümünü ve 19 Mart 1894 tarihli Signs of the Times dergisindeki “The Missionary’s Pattern [Müjdecinin Örneği]” başlıklı yazıyı oku.


“Kilise dünyanın ışığı olmadıkça dünya karanlıktır.”—Ellen G. White, Signs of the Times [Zamanların İşaretleri], 11 Eylül 1893. Bu güçlü bir ifade. Bize İsa’nın “Benden yana olmayan Bana karşıdır, Benimle birlikte toplamayan dağıtıyor demektir” (Mat. 12:30) sözlerini hatırlatıyor. İsa açıkça bildiriyor: büyük mücadelede tarafsız bölge yok. Ya Mesih’in tarafındayızdır, ya da şeytanın. Büyük ışık verilmiş olmak, ama bu ışıkla hiçbir şey yapmamak, aslında ışığın aleyhinde çalışmaktır. Biz dünyada ışıklar olmaya çağrıldık; ışık değilsek, o zaman karanlığız demektir. Her ne kadar en yakın bağlam farklı olsa da, ilke aynıdır: “Buna göre, içinizdeki ‘ışık’ karanlıksa, ne korkunçtur o karanlık!” (Matta 6:23). Belki de tüm bunlar şu sözlerle özetlenebilir: “Kime çok verilmişse, ondan çok istenecek. Kime çok şey emanet edilmişse, kendisinden daha fazlası istenecektir” (Luka 12:48).


TARTIŞMA SORULARI:


Başkalarına ulaşabilmek için dünyaya nasıl karışmamız gerektiğini tartışın. Burada dengeyi nasıl bulabiliriz; yani başkalarına iyilik yapabilmek için dünyaya karışırken, kendimizi çözümün değil sorunun bir parçası olacak kadar ona kaptırmamayı nasıl başarabiliriz?


Toplumumuzla ilgileniyorsak, sıklıkla siyasi meseleler ortaya çıkar. Ne de olsa, çözümüne katkıda bulunmak istediğimiz yoksulluk, eğitim, sağlık gibi sorunların birçoğu siyasi çekişmelerin bir parçasıdır. Kaçınılmaz siyasi kutuplaşmanın yapmak istediklerimizi kirletmesine izin vermemek için nelere dikkat etmememiz gereklidir? Siyasete bir şekilde dâhil olma durumu kaçınılmazdır, dolayısıyla siyasi çekişmelerin mümkün olduğunca dışında durabilmek için kendimizi nasıl konumlandırabiliriz?


Ya da diğer yandan, toplumumuza en iyi şekilde hizmet edebilmek için siyasi arenada olmamız gereken durumlar var mıdır? Varsa, bu durumlar nelerdir ve müjdeleme görevimizden taviz vermemek için nasıl hareket etmeliyiz?


Cuma


*30 Temmuz–5 Ağustos


İsa Halkın Arasına Karışıyor


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Mat. 1:22, 23; Yu. 1:14; Luk. 15:3–24; Mat. 9:10–13; Mez. 51:17; 1Yu. 2:16; Flp. 2:13–15.


HATIRLAMA METNİ: “Bütün vergi görevlileriyle günahkârlar İsa’yı dinlemek için O’na akın ediyordu. Ferisiler’le din bilginleri ise, ‘Bu adam günahkârları kabul ediyor, onlarla birlikte yemek yiyor’ diye söyleniyorlardı” (Luka 15:1, 2).


Yerel bir kilisenin diyakonu her ay gençleri minibüsle huzurevine götürüyor ve o hafta ibadeti orada yapıyorlardı. İlk hafta, gençler ibadeti yönetirken, tekerlekli sandalyedeki bir yaşlı adam diyakonun elini yakaladı ve ibadet boyunca tuttu. Bu aylar boyunca devam etti. Bir keresinde, gençler grubu geldiğinde, tekerlekli sandalyedeki adamın orada olmadığını gördüler. Personel, adamın muhtemelen geceyi çıkaramayacağını söyledi. Diyakon adamın odasına gittiğinde onu yatar halde buldu, tabi ki bilinçsizdi. Diyakon adamın elini tuttu ve Rabb’in onu ebedi hayata götürmesi için dua etti. Görünürde bilinçsiz olan adam diyakonun elini sıkıca sıktı, diyakon o zaman duasının işitildiğini anladı. Gözlerinde yaşlarla sendeleyerek odadan çıkarken bir kadına çarptı. Kadın “Ben kızıyım” dedi. Babam sizi bekliyordu. Bana, ‘Ayda bir kez İsa gelip elimi tutuyor. İsa’nın elini bir kez daha tutmadan ölmek istemiyorum.’ demişti”—Old Fashioned Pictures tarafından hazırlanan The Least of These [Bu En Küçüklerden Biri] adlı videodan (2004) uyarlanmıştır. İzinle kullanılmıştır.


Hristiyanlık, birileri için “İsa” olmaktır. Önümüzdeki birkaç derste İsa’nın hizmet yönteminin çeşitli yönlerine ve O’nun kilisesinin bu hizmeti nasıl hayata geçirebileceğine odaklanacağız.


*6 Ağustos Sebt Gününe hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. Ders


31 Temmuz


Yalnızca Mesih’in Yöntemi


Sıklıkla alıntı yapılan bir paragrafta, Ellen G. White İsa’nın halka ulaşmak ve onları kurtarışa kavuşturmak için neler yaptığını özetlemektedir. (Ayrıca bkz. Mat. 9:35, 36.)


“Yalnızca Mesih’in yöntemi insanlara ulaşmada gerçek başarıyı sağlayacaktır. Kurtarıcı, insanların iyiliğini isteyen birisi olarak aralarına karıştı. Onlara anlayışını gösterdi, ihtiyaçlarına hizmet etti ve güvenlerini kazandı. Sonra da onlara ‘Ardımdan gelin dedi.”—Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti], s. 143.


Bunu biraz inceleyelim.


  1. İsa, insanların iyiliğini isteyen birisi olarak aralarına karıştı. (Ağlar kurdu.)

  1. İsa insanların duygularını paylaştı. (Bağlılıklar kurdu.)

  1. İsa onların ihtiyaçlarına hizmet etti. (Bununla da bağlılıklar kurdu.)

  1. Birinci, ikinci ve üçüncü maddeleri bir araya getirerek, insanların güvenini kazandı.

  1. “Sonra da onlara ‘Ardımdan gelin’ dedi” (öğrencileri olmaları için).

Burada müjdenin bütünsel bir modelini görüyoruz. Bu hizmet yöntemi, müjdeyi daha kapsamlı şekilde duyurmamızda bize yol gösterecektir. İsa müjdenin toplumsal boyutlarını (1–4. maddeler), Kendisini izleme çağrısından (5. madde) ayırmamıştır, dolayısıyla biz de ayırmamalıyız. Tüm aşamalar bir arada çalışarak “gerçek başarıyı” sağlayacaktır. Bu derste İsa’nın yönteminin birinci aşamasına odaklanacağız. 7–11. derslerde diğer adımları inceleyeceğiz.


Aşağıdaki ayetler Allah’ın Oğlu’nun aramıza karışması hakkında ne söylüyor? Mat. 1:22, 23; Yu 1:14.


Hepimiz günah nedeniyle derinden yaralandık ve hasar gördük. Ancak dünyada günah yüzünden ters giden her şey, İsa’nın bedende gerçekleştirdiği bütünsel hizmeti aracılığıyla Allah’ın insanlıkla barışmasıyla ele alınmaktadır. İsa halkın arasına karışmış ve içinde bulunduğu kültürde “en kötü” olarak görülenlere dahi hizmet ederek, bütünlük içinde tüm insanın ve tüm insan neslinin iyiliğini arzu etmiştir.


Her şeyi yaratan Kişi olan İsanın (bkz. Yu. 1:3) insan bedeni aldığı ve bu bedende günahkar insanlığın arasına karışarak onlara hizmet ettiği muhteşem gerçeği üzerinde düşün. Bu umut dolu muhteşem gerçek bizim başkalarının arasına karışıp onlara hizmet edişimizi nasıl etkilemelidir?


Pazar


1 Ağustos


Kaybolmuştu, Bulundu


Luka 15. bölümde, Ferisilerle yasa öğretmenlerinin İsa’ya yönelttiği “günahkârları kabul ediyor, onlarla birlikte yemek yiyor” (Luka 15:2) suçlamasına doğrudan bir yanıt olarak İsa’nın anlattığı üç benzetme yer almaktadır.


Aşağıdaki ayetleri okuyarak, İsa’nın bu suçlamalara cevabının özüne dikkat et.


Luka 15:3–7


Luka 15:8–10


Luka 15:11–24


Benzetmelerin her biri kaybolan bir şeyle başlıyor ve kutlamayla bitiyor, bu Allah’ın bize duyduğu sevginin ve kurtuluşumuzla derinden ilgilenmesinin bir ifadesidir.


Voice of Prophecy (Peygamberlik Sesi) radyosunda ilgilileri izleyen bir pastör, bir ailede bir kişi hariç tüm fertlerin Kutsal Kitap dersleri almak istediklerini fark etti. Anne, baba ve küçük kızları Mesih’i kabul etmiş ve pastörün evlerini düzenli bir şekilde ziyaret etmesini dört gözle bekliyorlardı. Evin büyük oğlu ise Hristiyanlığa karşıydı ve onunla hiçbir ilgisinin olmasını istemiyordu. Pastörün ziyaret ettiği her akşam genç adam odadan çıkıyor ve derslere katılmıyordu. Altı haftalık samimi ve verimli Kutsal Kitap çalışmasının sonunda, genç pastör ailenin derslere katılan üç ferdinin aklına vaftiz olma fikrini sokmaya başladı. Her biri, karar vermeden önce birkaç ay beklemeleri gerektiğine dair nedenler ileri sürdü. Beklenmedik bir şekilde, genç adam dersin yapılmakta olduğu odaya girdi ve pastör kendisini hazır olarak gördüğünde vaftiz olmak istediğini söyledi. İlk dersten sonra bir sahaftan ikinci el bir Kutsal Kitap almış ve bu süre boyunca dersleri odasında bu kitaptan takip etmişti, bu sırada inancı giderek gelişmiş ve herkesin önünde iman ikrarında bulunma ihtiyacı hissetmişti. Genç adam iki hafta sonra vaftiz oldu, diğer aile fertleri de bundan bir ay sonra taraflarını seçtiler. Benzetmelerde okuduklarımızı dikkate aldığımızda, bu kararlardan ötürü gökte sevinç olduğunu tahmin edebiliriz.


İsa, kuyu başındaki Samiriyeli kadınla, Romalı yüzbaşıyla, neredeyse bir yıllık maaş değerindeki hintsümbülü yağını ayaklarına döken “günahkâr” kadınla ve kendilerini kutsal olarak görenlerin yanlarında bulunamayacak denli “değersiz” saydığı, kayıtlara geçmemiş sayısız insanla temas edeceği durumlara kasıtlı olarak girmiştir.


Kilisenize büyük olasılıkla uymayacak bir kişiye tanıklıkta bulunmaktan kaçındığın oldu mu? Senin ve kilisenin bu “günahkârlara” kucak açmaya yetecek lütfu bulmanız için ne gerekir?


Pazartesi


2 Ağustos


Günahkârlarla Yemek Yemek


Matta 9:10–13 ayetlerini oku. İsa’nın Kendisini eleştirenlere verdiği cevaptan, biz bireyler olarak hangi önemli mesajı çıkarmalıyız? Hoş. 6:6 ayetini oku.


İsa, o toplumda “istenmeyen” olarak görülen kişilerle sohbet ettiği ve yemek yediği sofrada, arkasına yaslanmıştı.


Sizin kültürünüzde hangi tür insanlar “istenmeyen” olarak görülüyor?


Bu gibi hakir görülen kimselerle bir araya gelmesinin uygun olup olmadığını soran Ferisilerin sözünü yarıda kestiği İsa, onları kurban yerine merhametin anlamını öğrenmeye davet etti. “Gidin de, ‘Ben kurban değil, merhamet isterim’ sözünün anlamını öğrenin. Çünkü ben doğru kişileri değil, günahkârları çağırmaya geldim” (Mat. 9:13). İsa’nın din önderlerine kendi inançlarının en önemli gerçeklerinden birini öğrenmelerini söylemek zorunda kalması ne kadar üzücü.


Burada yine Eski Ahit zamanlarında karşılaştığımız sorunun aynısını görüyoruz; yani ibadet şekillerinin ve törenlerin insanların zihinlerinde başkalarına nasıl davrandıklarından daha önemli hale gelmesi. Burada İsa’nın bu noktayı vurgularken Eski Ahit’ten (Hoş. 6:6) alıntı yapması ne kadar ilginç.


“Bugün binlerce kişi hâlâ, İsa’nın Matta’nın davetinde kınadığı Ferisilerin yaptığı aynı hataları yapmaktadır. Kendi sabit fikirlerinden ya da putlaştırdıkları görüşlerden vazgeçmek yerine, birçoğu Işıklar Babası’ndan gelen gerçeği reddediyorlar. Kendi benliklerine ve bilgeliklerine aşırı güven duyuyorlar ve ruhsal fakirliklerinin farkına varamıyorlar...


Kendini haklı çıkaran bir ruhla tutulan oruç veya edilen dua, Allah’ın gözünde nefret edilecek bir şeydir.”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 280 [Sevgi Öğretmeni s. 257].


Kendi tercihlerimizi standart olarak alıp başkalarının hareketlerini buna göre yargılamak kolaydır. Benliği alçakgönüllülükle bir kenara koymayı ve Kutsal Ruh’un merhameti kanaate çevirmesine izin vermeyi öğrenmeliyiz.


Mezmur 51:17 ayeti hepimize ne söylüyor? Kendi günahkârlığımızın bilincinde olmak, bu ayeti daha iyi anlamamıza nasıl yardım etmelidir?


Salı


3 Ağustos


İnsanların Arasına Bilgece Karışmak


Bir konuşmacı bir gruba “Adventist olmayan kaç arkadaşları” olduğunu sordu. Salonun arkalarında oturan bir adam ayağa kalktı ve zafer kazanmış edasıyla “Hiç olmadığını söylemekten gurur duyuyorum!” diye bağırdı. Adam iyi niyetli olabilir, ancak sözleri kendisinin dünyaya ne tür bir ışık olduğu hakkında çok şey anlatıyordu.


Daha önce gördüğümüz gibi, Matta 5:13 ayeti bizim dünyanın tuzu olduğumuzu, ancak bu tuzun tadını yitirebileceğini söylüyor. Saydalı bir tüccar, toprak zeminli barakalarda çok miktarda tuz saklamıştı. Tuz doğrudan toprağa temas etiği için tadını yitirdi. Bu tuz dışarı atıldı ve yolları kaplamada kullanıldı. Aynı şekilde, biz de dünyaya karıştığımızda dikkatli olmalıyız: Dünyanın eşsiz tadımızı bizden almasına izin veriyor muyuz? Değerlerimiz dünyanın değerleriyle aynı mı?


Aşağıdaki hikâyelerden dünyaya nasıl karışmayacağımıza dair neler öğrenebiliriz? Yar. 13:5–13, 19:12–26, Say. 25:1–3; ayrýca bkz. 1Yu. 2:16.


Kutsal Kitap’taki bu örnekler, 1. Yuhanna 2:16 ayetinde sayılan dünyevî değerlere göre yaşayan kişilerle bir araya geldiğimizde dikkatli olmamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Dikkatli olmamız gerekmediğini veya dünyanın günahkâr ilkelerine kapılma tehlikesi olmadığını düşünmek, kendimizi kandırmak olur. Öte yandan, başkalarının yaşam tarzından olumsuz etkilenmemek için onlardan saklanırsak, başkalarına ne faydamız olur?


Bu bilgece ve dengeli tavsiyeyi unutmayın: “Şimdi, Hristiyan olma iddiasındakiler, ihtida etmemişlerle görüşmeyi reddedecek ve onlarla hiçbir şekilde iletişimde olmamaya mı çalışacaklar? Hayır, onlarla birlikte olmalılar, dünyadan olmayarak dünyada olmalılar, fakat onların hayat tarzlarını paylaşmamalı, onlardan etkilenmemeli ve kalplerini onların alışkanlık ve uygulamalarına açmamalılar. İlişkileri tamamen başkalarını Mesih’e çekme amaçlı olmalı.”—Ellen G. White, Selected Messages [Seçme Mesajlar], 3. kitap, s. 231.


Adventist olmayan kaç arkadaşın var? İlişkinizin niteliği nedir? Kim kimi daha fazla etkiliyor, sen mi onları yoksa onlar mı seni?


Çarşamba


4 Ağustos


Çarpık Bir Neslin Arasında


Şüphesiz, dünyanın bize Mesih’te verilenlere ihtiyacı var. İçimizde, sahip olduğumuz şeyi son derece önemli yapan, bize ait bir şey yok. Aksine, yalnızca Mesih’ten aldıklarımız bizi başkalarına ulaşmaya mecbur kılmaktadır. İşte tam da bu nedenle, bize çok verildiği için buna sahip olmayanlara ulaşmamız istenmektedir. “Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin” (Mat. 10:8).


Filipililer 2:13–15 ayetlerini oku. Burada bize ne söyleniyor ve bu kendimiz düşmeden başkalarına ulaşma görevimize nasıl uymaktadır?


Kendimizi dünyadan barındırdığı canlarla hiç temas etmeden korumaya çalışma konusunda dikkatli olmalıyız. Kendi ruhsal ve teolojik rahatlık alanımızda kalmak ve ruhsal olarak içe dönük bir hale gelmek çok kolaydır. Bu tür bir içe dönüklük, benlik merkezli bir dine dönüşebilir. Yerel kiliseler ne sıklıkla, ölmekte olan bir dünyaya erişmek için sarf ettikleri enerjiden çok daha fazlasını, örneğin yanlış ibadet şekilleri ve doktrinlerle savaşmakta kullanıyorlar?


Robert Linthicum, Empowering the Poor [Yoksulları Güçlendirmek] adlı kitabında (s. 21–30) üç çeşit kiliseyi tanımlar. (1) Şehrin (toplumun) içindeki kilise. Bu kilisenin toplumla neredeyse hiçbir teması yoktur. Kilise büyük ölçüde kendi üyelerinin ihtiyaçları üzerinde yoğunlaşır. (2) Şehre (topluma) yönelik kilise. Bu kilise topluma hizmetle meşgul olması gerektiğini bilmektedir. Toplumun ihtiyaçları hakkında, hizmet ettiği topluma danışmadan tahminde bulunur. Bundan sonra topluma yönelik programlar sunar. Hizmeti faydasız olma ve toplum tarafından sahiplenilmeme riskini taşır. (3) Şehirle (toplumla) bütünleşmiş kilise. Bu kilise, hizmet ettiği kişileri anlamak için demografik bir analiz yapar. Üyeler toplum önderleriyle ve sakinleriyle kaynaşır, onlara gerçek ihtiyaçlarının neler olduğunu sorar. Toplumun tavsiyeleri alındığından ve sürece güveni tesis edildiğinden, topluma yönelik hizmetlerin yararlı olma ve iyi karşılanma olasılığı daha yüksektir. Bu kilise, ne tür bir toplum oluşturmak istediklerine karar verme çabalarında toplumla kaynaşır ve bu hedefi gerçekleştirme yolunda topluma ortaklık eder. Böyle bir kilise toplum organizasyonlarında yer alır ve gerekirse eksikliği hissedilen hizmetlerin yerine getirilmesinde topluma yardımcı olur. Bu ortaklıkta gerçek ihtiyaçların karşılanması için karşılıklı bir sahiplenme ve destek vardır.


Perşembe


5 Ağustos


EK ÇALIŞMA: Ellen G. White, The Ministry of Healing [Şifa Hizmeti] kitabında 17–28. sayfalardaki “Our Example [Örneğimiz]” ve Çağların Arzusu kitabında 272–280. sayfalardaki “Levi–Matta” [Sevgi Öğretmeni, s. 250–258] bölümlerini oku.


Kilisenin görevi sadece kendisine değil, tüm dünyaya yöneliktir. Başkalarına hizmet etmek için organize edilmiştir. Başka bir inanç topluluğunun kilisesinde, giriş yolunun başında, giriş yoluyla kilisenin önünden geçen ana caddenin birleştiği yerde bir tabela vardır. Tabelada “Hizmetkâr Girişi” yazmaktadır. Bu ifade her şeyi özetliyor, öyle değil mi?


“Bir kişi kaybolanla vakit geçirmeden ona yakınlaşamaz.” İsa halkın arasına karışmakta son derece başarılıydı. Ellen White’ın da belirttiği gibi, bugün Allah’ın kilisesi de aynı şekilde olmalıdır. Kilise üyeleri tuzdur ve toplumun içine işlemelidirler.


“Burada, yabani tavşanlara müjdeyi duyurarak doğada kış uykusuna yatma çağrısı yok. Burada Rabb’in peygamberinin verdiği, sevilmeyenlerin, yoksulların ve kaybolmuşların arasına İsa gibi karışmak için muhteşem bir davet var. İsa günahkârlarla arkadaştı. Eğlencelerine katıldı ve bulundukları yerde karşılarına çıktı. İsa Kendi imanından asla taviz vermedi, ama günahkârların bulunduğu yerlere gitmekten hoşlandı. İsa’nın etrafındaki en rahat insanlar günahkârlarken, en rahatsız olanlar da sözde azizlerdi. Ancak İsa bu duruma aldırmadı, çünkü O’nun kati öncelikleri vardı. O günahkârları kurtarmaya gelmişti. O’nun görevi buydu ve bu, her ne kadar bazı azizleri üzecek olsak da, bizim de görevimiz olmalı...


Adventistler çok uzun süredir, sanki dünyanın geri kalanı yokmuş gibi, kendilerini güvenli bölgelerinde ve mahallelerinde toplumdan soyutlamış durumdalar. Bu durum artık sona erdi. Artık sapkınlık içinde yaşayamayız, buna cesaret edemeyiz. Artık bireyler olarak ve kilise olarak toplumun arasına karışma vakti.”—Russel Burrill, How to Grow an Adventist Church [Nasıl Adventist Kilisesi Kurulur] (Fallbrook, Calif.: Hart Books, 2009), s. 50.


TARTIŞMA SORULARI:


Yukarıda, kendimizi dünyadan soyutladığımızda “sapkınlık içinde” olduğumuz şeklinde ifade edilen fikri tartışın. Sence bu çok ağır bir ifade mi, yoksa geçerli bir nokta mı? Yerinde bir ifade olduğunu düşünüyorsan, cevabına Kutsal Kitap’tan nasıl bir destek bulabilirsin?


Her ne kadar hizmet etmek için halkın arasına karışmamız gerekiyorsa da, kilise ailesinin desteği ve ona karşı sorumluluğumuz neden göz ardı etmememiz gereken önemli bir faktördür? Bir kilise topluluğu olarak, dünyanın içine çekilmeden ona hizmet etmeye çalışarak, birbirimize nasıl yardım edebiliriz?


Kiliselerin mesaj iletmede kullandıklarından daha fazla enerjiyi iç sorunlar konusunda tartışmaya harcamaları konusunu tartışın. Bu ölümcül tuzaktan nasıl kaçınabiliriz?