Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 1.çeyrek 2018 – Vekilharçlık: Yüreğin Güdüleri - 2 bölüm

Allah’a Karşı Dürüstlük


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Luka 16:10, Lev. 27:30, Yar. 22:1–12, İbr. 12:2, Luka 11:42, İbr. 7:2–10, Neh. 13.


HATIRLAMA METNİ: “İyi toprağa düşenler ise, sözü işitince onu iyi ve sağlam bir yürekte saklayanlardır. Bunlar sabırla dayanarak ürün verirler” (Luka 8:15).


Dürüst bir yürek nedir ve nasıl ortaya konur? Günümüz kültürü dürüstlüğü genelde muğlak, göreceli bir ahlâk kuralı olarak görür; çoğu insan ara sıra da olsa sahtekârlık yapar, fakat ihlâl çok büyük olmadığı sürece bu kabul edilebilir olarak görülür. Ayrıca özel durumların bazı sahtekârlıkları aklayabileceği iddia edilir.


Gerçek ve dürüstlük her zaman birliktedir. Fakat biz dürüst olma eğilimine sahip olarak doğmadık; bu öğrenilen bir ahlâki değerdir ve bir vekilharcın ahlâki karakterinin kalbindedir.


Dürüstlük sergilediğimiz zaman ondan iyi şeyler çıkar. Örneğin, hiçbir zaman yalanla yakalanma korkusu veya daha sonra onu örtme endişesi yoktur. Bu ve buna benzer başka nedenlerle, özellikle ayartmanın kolayca sahtekârlığa doğru kayabileceği zor durumlarda, dürüstlük değerli bir kişisel niteliktir.


Bu haftanın dersinde ondalık uygulaması üzerinden dürüstlüğün ruhsal kavramını ve ondalığın vekilharç ve vekilharçlık için neden hayati önemde olduğunu çalışacağız.


*17 Şubat Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

11 Şubat


Basit bir Dürüstlük Meselesi


Birçoğumuzun ortak fikirde olduğu şey şu ki, sahtekârlığı sevmiyoruz. Onu özellikle başkalarında sergilendiğini gördüğümüz zaman sevmeyiz. Fakat onu kendimizde görmek kolay değildir ve biz sahtekârlık yaptığımızda davranışlarımıza bahane bulma, aklama ve önemini düşürme eğiliminde oluruz: Ah, o kadar da kötü değil; bu sadece küçük bir şey, gerçekten önemli değil. Çoğu zaman kendimizi bile kandırabiliriz; ama Allah’ı asla kandıramayız.


“Aramızda her kademede sahtekârlık yapılmaktadır, bu da gerçeğe inanma iddiasındaki pek çok kişinin ilgisizliğinin nedenidir. Mesih’le bağlantıda değiller ve kendi canlarını kandırıyorlar.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church, 4. cilt, s. 310.


Luka 16:10 ayetini oku. Burada İsa “küçük işler” için dahi olsa dürüst olmanın ne kadar önemli olduğunu görmemize yardım edebilecek hangi önemli ilkeyi ifade ediyor?


Fakat Allah, özellikle sahip olduğumuz şeyler söz konusu olduğunda, ne kadar kolay sahtekâr olabileceğimizi bilir. Bu nedenle, en azından maddi varlıklar söz konusu olduğunda, bize sahtekârlığın ve bencilliğin güçlü bir panzehirini verdi.


Levililer 27:30 ve Malaki 3:8 ayetlerini oku. Bu ayetler ne öğretir ve söz konusu şeyler dürüst kalmamıza nasıl yardımcı olur?


“Minnettarlığa ya da cömertliğe başvurulmamıştır. Bu basit bir dürüstlük meselesidir. Ondalık Rabb’indir; ve O bizden Kendisine ait olanı O’na geri vermemizi istiyor... Dürüstlük iş hayatının vazgeçilmez bir ilkesiyse, Allah’a karşı yükümlülüğümüzü—diğer tüm yükümlülüklerimizin temeli olanı kabul etmemeli miyiz?”—Ellen G. White, Education [Eğitim], s. 138, 139.


Ondalık ödemek sahip olduğun her şeyin nihayetinde kime ait olduğunu hatırlamana nasıl yardımcı olur? Mallarımızın gerçek sahibinin kim olduğunu hiçbir zaman unutmamak neden önemlidir?


PAZAR


12 Şubat


İman Yaşamı


Yaratılış 22:1–12 ayetlerini oku. Bu hikaye İbrahim’in imanının gerçekliği hakkında bize ne anlatıyor?


İman yaşamı bir anlık bir olay değildir. Sadece bir kez imanı güçlü bir şekilde ifade edip, gerçekten de lütufla yaşayan ve Mesih’in kanının örttüğü bağlı ve sadık Hristiyanlar olduğumuzu kanıtlamayız.


Örneğin, dinsel dünya İbrahim’in Moriya dağında İshak’la birlikte sergilediği iman eylemi (Yaratılış 22) karşısında binlerce yıl sonra bile hâlâ şaşkınlığını koruyor. Fakat bu iman eylemi, İbrahim’in tam ihtiyacı olduğu anda tasavvur ettiği bir şey değildi. Bunu yapmasını sağlayan şey, onun önceki sadık ve itaatkâr yaşamıydı. Bu olaydan önce sıklıkla sadakatsizlik yapsaydı, bu denemeyi bu şekilde geçemezdi. Böyle bir imana sahip olan adamın bu olaydan sonra da imanını aynı şekilde yaşadığına şüphe yok.


Mesele şu ki, bir vekilharcın imanı da bir kerelik bir eylem değildir. Zaman içersinde, imana sahip olma iddiasındaki kişinin onu nasıl uyguladığına bağlı olarak, ya derinleşir ve güçlenir, ya da sığlaşır ve zayıflar.


İbraniler 12:2 ayetini oku. Bu ayet imanın kaynağı ve imana nasıl sahip olabileceğimiz hakkında bize ne diyor?


Sadık vekilharçlar olarak bizim tek yardım kaynağımız “imanımızın öncüsü ve tamamlayıcısı İsa’ya” bakmaktır, “O kendisini bekleyen sevinç uğruna utancı hiçe sayıp çarmıhta ölüme katlandı ve Tanrı’nın tahtının sağında oturdu” (İbr. 12:2). “Tamamlayıcı” sözcüğü Yeni Ahit’te sadece bu örnekte kullanılır ve “mükemmelleştirici” olarak da tercüme edilebilir. Bu, İsa’nın imanımızı olgunluğa ve tamlığa eriştirmeyi amaçladığı anlamına gelir (İbr. 6:1, 2). Demek ki, iman, yani iman yaşamı faal bir tecrübedir: büyür, olgunlaşır ve çoğalır.


Ne şekilde imanının zamanla büyüdüğünü ve olgunlaştığını gördün? Ya da, öyle oldu mu?


PAZARTESİ


13 Şubat


Bir İman Beyanı


Dün de gördüğümüz üzere iman, normalde büyüyen ve olgunlaşan faal bir tecrübe, bir süreçtir. Allah’ın imanımızı “tamamlamasının” ve mükemmelliğe eriştirmesinin bir yolu da ondalık verme eylemidir. Doğru anlamak gerekirse, Allah’a ondalık vermek yasacılık değildir; ondalık verdiğimiz zaman göğe giden yolu kazanmak için çalışmıyoruz veya çabalamıyoruz. Aksine, ondalık vermek bir iman beyanıdır. Bu imanımızın gerçekliğinin dıştan, görünür, kişisel bir ifadesidir.


Sonuçta, herkes imanlı olduğunu ve Allah’a inandığını, hatta İsa’ya inandığını iddia edebilir. Bildiğimiz üzere “cinler bile buna inanıyor” (Yakup 2:19). Fakat, kazancımızın yüzde onunu almak ve Allah’a geri vermek mi? İşte bu bir iman ifadesidir.


Luka 11:42 ayetini oku. İsa ondalığın ihmal edilmemesi gerektiğini ima ederken ne demek istedi? Ondalık yasanın daha ağır konularıyla ne şekilde bağlantılıdır?


Ondalık vermek Allah’a bağlılığın alçakgönüllü bir ifadesi ve Mesih’in Kurtarıcımız olduğuna güvenme eylemidir. Bu, “Mesih’te her ruhsal kutsamayla” (Ef. 1:3) zaten bereketlendiğimizin ve daha fazlasının vaat edildiğinin ikrarıdır.


Yaratılış 28:14–22 ayetlerini oku. Yakup’un Allah’ın vaadine cevabı neydi?


“Allah’ın ondalık sistemindeki planı, basitliği ve eşitliğiyle çok güzeldir. Herkes bunu imanla ve cesaretle kavrayabilir, zira ilahi menşelidir. Onda basitlik ve kullanışlılık birleştirilmiştir, anlamak ve yerine getirmek için derinlemesine bir öğrenim de gerektirmez. Herkes, değerli kurtuluş işinin ilerletilmesinde rol alabileceğini hissedebilir. Her erkek, kadın ve genç Rabb’in bir hazinedarı olabilir ve hazine üzerindeki talepleri karşılamak için aracılık edebilir.”—Ellen G. White, Counsels on Stewardship [Vekilharçlık Üzerine Öğütler], s. 73.


Ondalık ödemekten gelen gerçek ruhsal bereketleri kendi gözünle ne şekilde keşfettin? Ondalık ödemek imanını arttırmana nasıl yardımcı oldu?


SALI


14 Şubat


Dürüst Ondalık: Rabb’e Kutsaldır


Sıklıkla Allah’a ondalık vermekten söz ediyoruz. Fakat Allah’ın zaten sahibi olduğu şeyi O’na nasıl veririz?


Levililer 27:30 ayetini oku. Bu ayette ondalık hakkında hangi iki önemli husus bulunuyor?


“Ondalık Rabb’e aittir ve dolayısıyla kutsaldır. Bir ant ya da adama eylemi yoluyla kutsal hale gelmez. Yalnızca kendi öz doğası gereği kutsaldır; Rabb’e aittir. Allah’tan başka kimsenin hakkı değildir. Kimse onu Rabb’e tahsis edemez, çünkü ondalık asla bir kişinin malı değildir.”—Ángel Manuel Rodríguez, Stewardship Roots [Vekilharçlığın Kökleri], (Silver Spring, Md.; Vekilharçlık Hizmetleri Departmanı, 1994), s. 52.


Ondalığı kutsal kılan biz değiliz; bunu en baştan Allah yapar. O bu hakka sahiptir. Vekilharçlar olarak bizler O’nun olanları O’na geri veririz. Ondalık özel bir hizmet için Allah’a adanır. Onu başka bir amaç için saklamak sahtekârlıktır. Kutsal ondalığı geri verme uygulaması asla bozulmamalıdır.


İbraniler 7:2–10 ayetlerini oku. Pavlus’un İbrahim’in Melkisedek’e verdiği ondalık hakkındaki sözleri ondalık vermenin daha derin anlamını nasıl ortaya koyuyor? İbrahim ondalığını gerçekten kime veriyordu?


Bu nedenle, Sebt günü gibi ondalık da kutsaldır. “Kutsal” demek “kutsal bir amaçla ayrılmış” demektir. Sebt günü ve ondalık bu şekilde bağlantılıdır. Biz yedinci gün Sebti’ni kutsal olarak ayırıyoruz; kutsal olan ondalığı da Allah’ın kutsal mülkü olarak ayırıyoruz.


“Allah yedinci günü kutsadı. Allah tarafından dinsel ibadet için ayrılan o belirli zaman dilimi, Yaratıcımız tarafından ilk kutsandığı zaman olduğu gibi bugün de kutsal olmaya devam etmektedir.


“Benzer şekilde, gelirimizin ondalığı da ‘Rab için kutsaldır.’ Yeni Ahit, Sebt yasasını tekrar yürürlüğe koymadığı gibi, ondalık yasasını da tekrar yürürlüğe koymaz; zira her ikisinin de geçerliliği kabul edilmiş ve derin ruhsal anlamları açıklanmıştır... Biz bir halk olarak Allah’a Kendisinin olarak ayırdığı zamanı sadakatle vermeye çalışırken, zenginliğimizin talep ettiği kısmını da O’na vermeyelim mi?”—Ellen G. White, Counsels on Stewardship [Vekilharçlık Üzerine Öğütler], s. 66.


Verdiğin ondalığın aslında “kutsal” olduğu gerçeğini kalbinde ve beyninde canlı tutmana yardımcı olması için ne yapabilirsin?


ÇARŞAMBA


15 Şubat


Uyanış, Yeniden Yapılanma ve

Ondalık Verme


Hizkiya’nın uzun hükümdarlığı Yahuda oymağının en iyi dönemi olarak kabul edilir. İsrail, Davut ve Süleyman’ın hükümdarlığından beri Allah’ın bereketini böylesi büyük bir ölçüde tatmamıştı. 2. Tarihler 29–31. bölümler Hizkiya’nın uyanış ve yeniden yapılanmasının kaydıdır: “Atası Davut gibi, o da Rabb’in gözünde doğru olanı yaptı” (2.Ta. 29:2). “Böylece Rabb’in Tapınağı’ndaki hizmet düzeni yeniden kurulmuş oldu” (2Ta. 29:35). Fısıh Bayramı kutlanıyordu (2Ta. 30:5). “Yeruşalim’de büyük bir sevinç vardı” (2Ta. 30:26). Pagan heykelleri, sunakları ve yüksek yerleri yıkıldı (2Ta. 31:1). Ani bir kalp uyanışı ve uygulamada yeniden yapılanma gerçekleşti, bu da ondalık ve sunuların bollaşmasını sağladı (2Kr. 31:4, 5, 12).


Nehemya başka bir uyanış, yeniden yapılanma ve ondalık verme örneği verir. Nehemya 9:2, 3 ayetlerini oku. Kalbin uyanışı ne anlama geliyordu? Nehemya 13. bölümü oku. Nehemya “Tanrının Tapınağı”nı (Neh. 13:4) düzene koyduktan sonra, Yahuda halkı oraya ne getirdi (Neh. 13:12)?


“Uyanış ve yeniden yapılanma iki farklı şeydir. Uyanış ruhsal hayatın yenilenmesini, zihnin ve yüreğin güçlerinin canlanmasını, ruhsal ölümden dirilişi ifade eder. Yeniden yapılanma ise baştan örgütlenmeyi, fikirlerin ve kuramların, alışkanlıkların ve uygulamaların değişimini ifade eder.”—Ellen G. White, Christian Service [Hristiyan Hizmeti], s. 42.


Uyanış, yeniden yapılanma ve ondalık verme arasında kendiliğinden bir bağlantı vardır. Ondalığın verilmesi olmazsa uyanış ve yeniden yapılanma gevşektir, tabi bu gerçekten bir uyanışsa. Çok sık, Hristiyanlar olarak biz Rabb’in tarafına aktif olarak katılmamız gerektiği zamanlarda yan taraflarda dolanıp duruyoruz. Uyanış ve yeniden yapılanma adanma gerektirir ve ondalık bu adanmanın bir parçasıdır. Allah’ın bizden istediği şeyden geri durursak, O’nun bizim isteklerimizi cevaplamasını bekleyemeyiz.


Uyanış ve reform dışarıda değil, kilisede gerçekleşir (Mez. 85:6). Uyanış (Mez. 80:19) ve “başlangıçta yaptıkların”ın (Va. 2:5) yeniden yapılanması için Allah’ı aramalıyız. Yeniden yapılanma elimizde ne tuttuğumuz ve Allah’a ne kadarını geri ödediğimize göre gerçekleşmelidir.


Farkı yaratan eylem değil, güdü ve adanmışlığı harekete geçiren aklın ve duyguların kararıdır. Sonuçlar, artmış bir iman, keskinleşmiş bir ruhsal vizyon ve yenilenmiş bir dürüstlük olacaktır.


PERŞEMBE


EK ÇALIŞMA: Kutsal Kitap’ta geçen tüm antlaşmalar Allah tarafından başlatılmıştır ve O’nun halkının bu antlaşmalara çekilmesinde O kılavuz olmuştur (İbr. 8:10). Antlaşma vaatleri O’nun lütfunu, sevgisini ve bizi kurtarma arzusunu yansıtır.


Allah’la yapılan bir antlaşma birçok şeyi içerir: Allah, bir alıcı, antlaşmanın şartları, her iki tarafın şartları yerine getirmesi, antlaşmaya uymama halinde uygulanacağı belirtilen ceza ve niyetlenilen sonuçlar veya arzulanan çıkarım. Ondalık verme fikri Malaki 3:9, 10 ayetlerinde bu bileşenleri yansıtır. Bu ayetler özellikle Allah ve O’nun vekilharçları arasındaki ondalık verme antlaşmasını pekiştirir. Böyle bir antlaşmaya girmek tüketimciliğin materyalist ilkelerine karşı gittiğimizin görünür işaretidir, böylece ihtida etmiş günahkâr bir kalpten iyi bir şey çıkabileceğini kanıtlamış oluruz.


“Kapalı ve bencil bir ruh insanları Allah’a ait olanı O’na vermekten alıkoymaya çalışır. Rab insanlarla özel bir antlaşma yaptı, Mesih’in krallığının geliştirilmesi için belirlenen kısmı düzenli olarak ayırırlarsa Rab onları bol bol bereketleyecekti, öyle ki O’nun armağanlarını sığdıracak yer olmayacaktı. Fakat insanlar Allah’a ait olanı alıkoyarlarsa, Rab açıkça ‘Siz lanete uğradınız’ diyor.”—Ellen G. White, Counsels on Stewardship [Vekilharçlık Üzerine Öğütler], s. 77.


Allah’la bir antlaşma ilişkisi içinde yaşamanın sorumlulukları vardır. Biz genelde antlaşmanın vaatlerinin tadını çıkarırız, ama aldığımız emirler ve sorumluluklarımızdan çoğunlukla hoşlanmayız. Bu bağlamda bir antlaşma iki yönlü bir düzenlemedir, ondalık vermek de antlaşma içinde yaşamamızın bir parçasıdır.


TARTIŞMA SORULARI:


Ondalık vermek bizim açımızdan neden böylesine önemli bir iman eylemidir?


“Ben ondalık vermeye güç yetiremiyorum” diyen birine hangi sözleri söylerdin? Kendisini böyle bir durumda gören bir kişiye nasıl yardımcı olursun? Konuşmanın yanında, yardımcı olmak için başka ne yapılmalıdır?


Çarşamba’nın son sorusu ondalığın kutsal olduğu gerçeğini aklında bulundurmana yardımcı olacak ne yapabileceğin hakkındaydı. Cevaplarınızdan bazıları neler? Onun kutsal olması, onu ödemeye bakışını nasıl değiştirdi?


CUMA


16 Şubat


17 Şubat


Bir Ziyaret Dokuz Vaftiz


Yolanda Martinez Santos


Erica’nın kocası ABD eyaleti Kaliforniya’daki evlerinde eşinin benimle Kutsal Kitap çalıştığını gördüğünde pek hoşnut olmuşa benzemiyordu.


Başka bir mezhepten olan kocası, Erica’yla birlikte ikinci Kutsal Kitap dersimizi yaparken odaya girdiğinde korktum. Bir hayli yapılı bir adamdı.


Elimi uzatıp, “Merhaba,” dedim, “benim adım Yolanda Martinez Santos, Yedinci Gün Adventist kilisesindenim.”


Erica’nın kapısını ilk defa o günden iki hafta önce Adventist kilisesinin Pasifik birliği tarafından Arizona’da işletilen Souls West müjdecilik okulunun bir öğrencisi olarak çalmıştım. 2013 yılında elinde Gençlik Enerjisi yaz programıyla genç bir yayın müjdecisi kapımı çalmış ve beni Adventist kilisesiyle tanıştıran yolu açmıştı. Şimdi de ben yerel bir kilise için kapı kapı dolaşıp insanlara yayın öneriyordum.


Aslında kocası benden gitmemi istemedi o gün fakat daha sonraki bir sohbetimizde Erica eşinin durumdan hoşlanmadığını söyledi bana. Kocasının birlikte Kutsal Kitap çalışmamıza izin vermesi, hatta bize katılması içi Erica ile birlikte dua ettik.


Şaşırtıcı bir şekilde bir sonraki görüşmemizde kocası da oradaydı ve bize bundan sonraki derslerimize kendisinin de katılacağını söyledi.


Kısa bir süre sonra Erica ağabeyini de Kutsal kitap dersimize davet etti ve o da memnuniyetle kabul etti. Sonra da Erika’nın 13 yaşındaki oğlu bize katılmak istediğini söyledi.


Kutsal Kitap dersleri devam ederken Erica öğrendiklerini başka bir şehirde yaşayan kız kardeşine anlatmaya başlamış. Duydukları hoşuna giden kardeşi, kendi şehrindeki Adventistlerle irtibate geçti onlarla Kutsal Kitap derslerine başladı. Sonra kocası ve kayınvalidesi de ona katıldı.


Daha bitmedi; Erica beni anne babasıyla tanıştırdı. O’nun yepyeni bir insana dönüştüğünü söylediler bana. Biz de aynısından istiyoruz dediklerinde, onlara “Sizin aradığınız şey İsa,” dedim.


Onlar da bizimle Kutsal Kitap derslerine başladı.


Bir Kutsal Kitap işçisinin sadece bir kapıyı çalmasının dokuz kişinin birden vaftizini sağlamış olması ne kadar da inanılmaz. Erica, oğlu, ağabeyi, annesi, babası, kız kardeşi, kız kardeşinin eşi ve annesi, hatta Erica’nın komşusu bile vaftiz edildi.


Kocasına gelince; o da şu anda yerel bir Adventist kilisesine devam ediyor.


Daha sonra Erica bana şunu dedi; Benim kapısını çaldığım günden önceki ay boyunca Tanrı’ya kendisine doğru kilisenin yolunu göstererek Varlığını ispatlaması için dua edip durmuş.


“Eğer o gün kapımı çalmamış olsaydın bunların hiçbiri gerçekleşmiş olmayacaktı. Tanrım çağrıma kulak verdiğin için şükürler olsun!”


Yolanda Martinez Santos, Kaliforniya’da bir Kutsal Kitap işçisi.


*17–23 Şubat


Ondalık Vermenin Etkisi




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Mar. 16:15; 1Pe. 3:8, 9; 1Ko. 9:14; Rom. 3:19–24.


HATIRLAMA METNİ: “Tapınakta çalışanların tapınaktan beslendiklerini, sunakta görevli olanların da sunakta adanan adaklardan pay aldıklarını bilmiyor musunuz? Bunun gibi, Rab Müjde’yi yayanların da geçimlerini Müjde’den sağlamasını buyurdu” (1. Korintliler 9:13, 14).


Geçen hafta gördüğümüz gibi ondalık vermek önemli bir iman ifadesidir. Bu, ikrarımızın gerçekliğinin ortaya konuşunun ya da denenmesinin bir yoludur. “İman yolunda olup olmadığınızı anlamak için kendinizi sınayıp yoklayın. İsa Mesih’in içinizde olduğunu bilmiyor musunuz? Yoksa sınavdan başarısız çıkarsınız” (2Ko. 13:5).


Kutsal Kitap’ta ondalık verme hakkındaki ilk örnek, İbrahim’in Melkisedek’e ondalık vermesidir (Yar. 14:18–20, İbr. 7:4). Levililer de tapınaktaki hizmetleri için ondalık aldılar (2Ta. 31:4–10). Bugün ondalıklar müjdenin desteklenmesi için kullanılıyor. Doğru anlaşıldığı zaman, bizim Allah’la ilişkimizi ruhsal açıdan ölçmeye yarar.


Ondalık vermenin etkisi, kullanımı, önemi ve dağıtım yöntemi, Allah’ın işini destekleyerek ve müjdenin vaaz edilmesine finansal destek sağlayarak ruhsal büyümemiz için tasarlanmıştır. Bu Allah’ın planıdır ve sadık bir vekilharcın attığı ilk adım olarak adlandırılmıştır.


Bu hafta ondalık verme konusunu incelemeye devam edeceğiz: dağıtımını, başkaları için anlamını ve ruhsal hayatlarımıza nasıl etki ettiğini.


*24 Şubat Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS


18 Şubat


Hizmeti Birlikte Destekliyoruz


İsa bize “müjdeyi duyurmayı” (Markos 16:15) ve “öğrenciler yetiştirerek,” buyurduğu “her şeye uymayı onlara öğretmeyi” (Matta 28:19, 20) emrediyor. Bu nedenle Allah bizim dünya üzerindeki en önemli işe katılmamızı istiyor: insanları İsa’ya getirmek. Bu hizmete Allah tarafından bize emanet edilen kaynaklarla ödenek sağlamak vekilharcın sorumluluğudur. Buna katılım, Mesih’i diğer insanlara tanıtmaya kişisel olarak adanmayı derinleştirir. Her öğrenci, vekilharç ve işçi, tüm ondalığını bu kutsal işe getirmeli. Başarılı bir hizmetin iman birliğimizi güçlendirdiği gibi, hizmeti desteklemede sadakat birliği için dua etmeliyiz.


Bu hizmetin gerçekleştirilmesi için Allah’ın onayladığı mali plan nedir? “Bütün ondalıkları” (Mal. 3:10) ne demek? “Tapınağımda yiyecek bulunması için” (Mal. 3:10) ne demek?


Gördüğümüz üzere, insanlar ondalığı İbrahim’in ve Yakup’un zamanından, belki de daha öncesinden beri ödüyor (Yar. 14:20, 28:22). Ondalık Allah’ın kilisesini destekleyen bir sistemin parçasıdır. En büyük ödenek sağlama kaynağıdır ve O’nun hizmetini yürütmek için en adil yoldur.


Bugünün kültüründe Hristiyanların büyük bir çoğunluğu Allah’ın hizmetini desteklemek için nispeten çok az veriyorlar. Eğer her Hristiyan dürüst bir ondalık verseydi, sonuç “neredeyse hayal edilemez, adeta akıllara zarar, neredeyse kavrayışın ötesinde” olurdu.—Christian Smith ve Michael O. Emerson, Passing the Plate [Tabağı Dolaştırmak] (New York: Oxford University Press, 2008), s. 27.


Allah’ın her çağda O’nun hizmetine ödenek sağlamaya gönüllü bir halkı olmuştur. Hepimizin bu küresel görevi anlama ve onu finanse etmek için birlikte çalışma sorumluluğumuz var. Hizmete ödenek sağlarken düzensizliği, ilgisizliği veya gelişigüzelliği göze alamayız. Karşımızdaki zorluk, halkın Levililere ve Nehemya’ya “Artık Tanrımız’ın Tapınağı’nı göz ardı etmeyeceğiz” (Neh. 10:39) dediği zamandan daha büyük ve 1800’lerde imanlıların karşılaştığından daha iç karartıcı. Bugün üyeler ve yöneticiler ruhsal olarak birlik olmalı ve küresel ihtiyaçları karşılayacak şekilde finansal olarak birlikte çalışmalı ve hizmeti desteklemelidir.


Dünyadaki Adventist hizmetinin muazzam geniş kapsamını düşün (bkz. Va. 14:6, 7). Bu işe ödenek sağlamaya yardım konusunda her birimiz sorumluluğumuzu nasıl anlamalıyız?


PAZAR


19 Şubat


Allah’ın Bereketleri


Malaki 3:10 ayetinde gördüğümüz gibi, Allah ondalıklarına sadık olanlara büyük bir bereket vaat etti. Fakat Allah’ın bereketi tek yönlü değildir. Örneğin, diğer tüm şeyleri saymayıp sadece maddi varlıkların artışına bir bereket olarak vurgu yapmak, Allah’ın bereketinin gerçekten ne olduğuna çok sığ bir bakıştır.


Malaki’deki bereket ruhsal olduğu kadar dünyasaldır da. Allah’ın bereketinin amacı kurtuluş, mutluluk, gönül rahatlığı ve Allah’ın her zaman bizim için en iyisini yapıyor olması ile ortaya konur. Ayrıca, Allah tarafından bereketlendiğimiz zaman, bu bereketleri daha azına sahip olanlarla paylaşmakla yükümlü oluruz. Bizler diğerlerini bereketlemek için bereketleniyoruz. Aslında, Allah bizim aracılığımızla bereketini başka yerlere de yayabilir.


  1. Petrus 3:8, 9 ayetlerini oku. Petrus bereketlenmiş olmak ve diğerleri için bereket olmak arasındaki ilişki hakkında bize ne diyor?

Ondalık vermekten çifte bir bereket ortaya çıkar. Bereketleniriz ve başkaları için bereket oluruz. Ancak bize verilenlerden verebiliriz. Allah’ın bereketleri içe doğru bize ve dışa doğru bizden başkalarına ulaşır. “Verin, size verilecektir... Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız” (Luka 6:38).


Elçilerin İşleri 20:35 ayetini oku. Bu, aynı şekilde ondalık vermeye de nasıl uygulanabilir?


Ondalık vermenin bize öğrettiği en büyük bereket Allah’a güvenmektir (Yer. 17:7). “Özel ondalık verme sistemi, Allah’ın yasası kadar kalıcı bir ilkenin üzerine kuruldu. Bu ondalık verme sistemi Yahudilere bir bereketti, yoksa Allah bunu onlara vermezdi. Aynı şekilde bunu zamanın sonuna dek sürdürenlere de bir bereket olacaktır. Göksel Babamız sistematik hayırseverlik planını Kendisini zenginleştirmek için değil, fakat insana büyük bir bereket olması için başlattı. O, bu lütuf sisteminin tam da insanın ihtiyacı olan şey olduğunu gördü.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar], 3. cilt, s. 404, 405.


Başka birinin sana hizmeti aracılığıyla Rab tarafından bereketlendiğin zamanları düşün. Öyleyse nasıl sen de gidip başkaları için aynısını yapabilirsin?


PAZARTESİ


20 Şubat


Ondalığın Amacı


Pavlus Timoteos’a şöyle yazıyor: “‘Harman döven öküzün ağzını bağlama’ ve ‘İşçi ücretini hak eder’” (1Ti. 5:18). Yasanın Tekrarı 25:4 ayetinde Musa’nın öküzle ilgili sözlerinden ve Luka 10:7 ayetinde İsa’nın işçiyle ilgili sözlerinden alıntı yapıyor. Öküz hakkındaki ifade bir özdeyiş haline gelmiştir ve öküzün çalışırken tahıl yemesinin adil olduğu anlamına gelir. Aynı şekilde, ikinci özdeyiş de müjdeyi vaaz eden adanmış işçilerin ücretle ödüllendirilmesi gerektiği anlamındadır.


Allah sistemler içinde yaratır ve idare eder. O güneş sistemini, ekosistemi, sindirim sistemini, sinir sistemlerini ve daha pek çok sistemi tasarlamıştır. Ondalık sistemi Levililer tarafından tapınağın bakımı ve kendi geçimlerinin sağlanması için kullanılmıştı (Say. 18:26). Bunun güncel karşılığı, müjdeyi vaaz etmeye hayatlarını adayan kişiler olurdu. Allah’ın ondalık sistemi, hizmetin desteklenmesi için O’nun seçtiği araçtır ve bu araç kurtuluş tarihi boyunca kullanımda olmuştur. Öyleyse böyle işçileri ondalıkla desteklemek Allah’ın işinin temeli ve esasıdır.


Pavlus ne demek istiyor ve “Rab Müjde’yi yayanların da geçimlerini Müjde’den sağlamasını buyurdu” (1Ko. 9:14) ifadesinin ahlâki çıkarımları nelerdir? 2. Korintliler 11:7–10 ayetleri müjdeyi yayanları desteklenmesi gerekliliği hakkında ne öğretiyor?


Pavlus “size hizmet etmek için yardım aldığım başka kiliseleri adeta soydum” (2Ko. 11:8) derken, imalı bir şekilde zengin Korint kilisesine hizmet ettiği sırada fakir Makedonya kilisesinden maaş aldığını anlatıyordu. Korint kilisesine demek istediği, müjdeyi vaaz edenlerin ücret almayı hak ettikleriydi.


Ondalık özel bir amaçla kullanılmalı ve öyle kalmalıdır. “Ondalık özel bir kullanım için ayrılmıştır Fakirler için bir fon olarak görülmemelidir. Özellikle Allah’ın mesajını dünyaya iletenlere tahsis edilmelidir; bu amaçtan da saptırılmamalıdır.”—Ellen G. White, Counsels on Stewardship [Vekilharçlık Üzerine Öğütler], s. 103.


Levililer 27:30 ayetini oku. Burada görülen ilke bugün bizim için hangi şekillerde geçerlidir?


SALI


21 Şubat


Ambar


Allah’ın rüzgâr için (Yer. 10:13), su için (Mez. 33:7), kar ve dolu için (Eyüp 38:22), tümüyle kontrol altında bulundurduğu her şey için bir ambarı vardır. Fakat Allah’ın en değerli ambarı ondalığı içeren ambardır. “Buluşma Çadırı’yla ilgili yaptıkları hizmete karşılık, İsrail’de toplanan bütün ondalıkları pay olarak Levililer’e veriyorum.” (Say. 18:21). Bu ayet ondalığın saklandığı yerin ilk ifade edildiği ayettir ve bugün “ambar ilkesi” olarak bilinir. Allah İsraillilere ayrıca ondalıkları seçeceği yere getirmelerini söyledi (Yas. 12:5, 6). Süleyman’ın zamanında ondalık Yeruşalim’deki tapınağa getiriliyordu. Malaki peygamber İsraillilere “bütün ondalıklarınızı ambara getirin” (Mal. 3:10) dediğinde, onlar “ambar”ın ne olduğunu ve nerede olduğunu kolayca anladılar. Ambar, dini hizmetlerin yapıldığı ve Levililerin desteklendiği yeri temsil ediyordu.


Ambarı tanımlamak için Kutsal Kitap’ta başka hangi isimler kullanılıyor? 1Ta. 26:20, 2Ta. 31:11–13, Neh. 10:38.


Kutsal ondalığı ambara getirmek, Kutsal Yazı’da gösterilen tek modeldir. Her dönemde, ondalıkların idaresi için Allah’ın bir merkez ambarı olmuştur. Yedinci Gün Adventistleri, ambar ilkesinin kabul edildiği ve uygulandığı dünya çapında bir dini/kiliseyi oluştururlar. Üyeler ondalıklarını üyeliklerinin bağlı olduğu yerel kiliseler aracılığıyla konferans veya alan kiliselerine göndermeye teşvik edilirler. Bu konferans veya alan kiliselerinin hazineleri, pastörlerin maaşlarını aldıkları kaynaktır.


“Allah’ın işi büyüdükçe, yardım çağrıları gitgide daha sık gelecektir. Bu çağrılara yanıt verilebilmesi için, Hristiyanların ‘Tapınağımda yiyecek bulunması için bütün ondalıklarınızı ambara getirin’ emrine kulak vermeleri gerekir (Malaki 3:10). Hristiyanlık iddiasındakiler ondalıklarını ve sunularını sadakatle Allah’a getirselerdi, O’nun hazinesi dolu olacaktı. O zaman, müjdenin desteklenmesi amacıyla para toplamak için kermeslere, piyangolara veya coşkulu partilere başvurmaya gerek kalmazdı.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 310, 311.


İnsanlar ondalıklarını istedikleri yere gönderselerdi ne olurdu, düşün. Herkes bunu yapsaydı, Allah’ın işine ne olurdu? Bu nedenle ondalıklarımızı ait olduğu yere göndermek neden önemlidir?


ÇARŞAMBA


22 Şubat


Ondalık ve İmanla Kurtuluş


Romalılar 3:19–24 ayetlerini oku. Burada imanımız için merkezi olan hangi çok önemli gerçek öğretiliyor? Neden bu öğretiyi her zaman inançlarımızın esası olarak muhafaza etmeliyiz?


Kutsal Kitap’ın mesajının ana teması hiçbirimizin kurtuluşu hak etmediğidir (Rom. 3:23). Onu hak etmiş olsaydık, liyakat yoluyla veya işler aracılığıyla olmuş olurdu, ve bu fikir Kutsal Yazı’ya aykırıdır.


Romalılar 4:1–5 ayetlerini oku. Bu ayetler liyakatin aksine lütuf hakkında ne öğretiyorlar?


Öyleyse, kurtuluş hak etmeyenlere verilen bir hediyedir (Ef. 2:8, 9). Kurtuluş Mesih’in kendi mükemmel kurbanlığının erdemlerinin bizim hesabımıza yazılması sayesinde gelir. Ondalık meselesine gelince, onu geri vererek Allah’tan alınacak bir takdir yoktur. Sonuçta, ondalık başlangıçtan beri Allah’a aitse, onu Allah’a vererek kazanılabilecek ne liyakat olabilir ki?


Hristiyanlar olarak yapmak üzere yaratıldığımız diğer tüm iyi işler gibi, ondalık vermek bizi kurtaran bir eylem değildir. “Çünkü biz Tanrı’nın yapıtıyız, O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık” (Ef. 2:10).


Yine de, ondalığı geri vermek Allah’ın bizden yapmamızı istediği şey konusunda ya alçakgönüllü ve uysal, ya da dik kafalı ve küstah bir tavrı ortaya koyar. Allah’ı seviyorsak O’na itaat ederiz. Ondalık gerçekten de bizim burada yalnızca vekilharçlar olduğumuzu ve her şeyi Allah’a borçlu olduğumuzu kabul edişimizin bir dışavurumudur. Tıpkı Sebt gününün Allah’ın Yaratıcı ve Kurtarıcı olduğunun hatırlatıcısı olarak işlev görmesi gibi, ondalığı geri vermek de benzer bir işlev görebilir: bize bizim kendimize ait olmadığımızı, hayatımızın ve kurtuluşumuzun Allah’tan gelen hediyeler olduğunu hatırlatır. Sonuç olarak, ondalık vermenin bu imanın en somut bir ifadesi olduğunu kabul ederek, bu gerçekliği tanıyabilir ve imanlı bir hayat sürebiliriz.


Luka 21:1–4 ayetleri bize imanla yaşamanın ne demek olduğu hakkında ne söylüyor?


PERŞEMBE


23 Şubat


EK ÇALIŞMA: Her nefesin, her kalp atışının ve varlığımızın her anının Rab’den geldiğini unutmak çok kolaydır. Elçilerin İşleri 17. bölümde Pavlus Atinalılara gerçek Tanrı’yı anlatıyor, sadece Yaratıcı (“Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan... Tanrı” [Elç. 17:24]) değil, aynı zamanda Gözetici de olan (“Nitekim, O’nda yaşıyor ve hareket ediyoruz; O’nda varız” [Elç. 17:28]) gerçek Allah’ı. Atinalılar gerçek Tanrı hakkında bilgiye sahip değildi. Hristiyanlar olarak bizler sahibiz ve bunun farkında olmak yaşam şeklimizin esası olmalıdır. Allah’ın bizden bir çok talebi vardır ve sonuç olarak biz de bu taleplere göre yaşamalıyız:


“Allah’ın bizden talepleri de aynı şekildedir. O Kendi hazinelerini insanların ellerine verir, fakat onda birlik kısmının Kendi işi için sadakatle bir kenara ayrılmasını ister. Bu kısmın Kendi hazinesine konulmasını ister. Bu O’nun Kendi malı olarak O’na verilmelidir; kutsaldır ve kutsal amaçlarla kullanılmalıdır, kurtuluş mesajını dünyanın dört bir yanına iletenlerin desteklenmesi için kullanılmalıdır. O, kaynakların sürekli olarak Kendi hazinesine akması için ve gerçeğin ışığının yakında olanlara ve uzakta olanlara taşınması için, bu kısımda hak sahibidir. Bu koşula sadakatle uyduğumuzda, her şeyin Allah’a ait olduğunu ikrar etmiş oluruz.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar], 6. cilt, s. 386.


TARTIŞMA SORULARI:


“Zaman hızla sonsuza doğru geçmektedir. Allah’a ait olan şeyi O’ndan esirgemeyelim. Erdemle verilemese de, yıkım olmadan reddedilemeyen şeyi O’ndan saklamayalım. O bizden tüm bir kalbi istiyor; bunu O’na verin; hem yaratılış, hem de kurtarış itibarıyla zaten O’na aittir. O sizden zekânızı istiyor; bunu O’na verin; zaten O’nun. O sizden paranızı istiyor; bunu O’na verin; zaten O’nun.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 525. Ellen G. White “Allah’a ait olan şeyi... erdemle verilemese de, yıkım olmadan reddedilemeyen şeyi O’ndan saklamayalım” derken ne demek istiyor? Ondalık vermediğimiz zaman kendimizi neyden mahrum bırakıyoruz?


Tüm kilise üyelerinin ondalıklarla istediklerini yapmaları; yani onu “ambar” yerine uygun gördükleri herhangi bir yere göndermeleri fikri üzerinde biraz daha düşün. Bu neden çok kötü bir fikir? Öyle bir şey olsaydı, kilisemize ne olurdu? Böyle eylemler neden aramızda korkunç bir kırılma yaşanmasına neden olur?


Luka 21. bölümde, İsa tapınakta olan tüm yolsuzlukları bilmesine rağmen, dul kadını parasını tapınağa verdiği için övdü. Bu, ondalıklarının nasıl kullanıldığına ilişkin şüpheleri olduğu için başka yerlere verebileceklerini düşünenlere ne söylemeli?


CUMA


24 Şubat


Niye Mülteciler için Yaşıyorum


Yazan Terri Saelee


Tayland’da 50.000 mültecinin sığındığı bir kampta üç yıldır İngilizce öğretmenliği yapıyordum. Vaftiz edilmeye sıcak bakan bir çok öğrenci vardı.


Yedinci Gün Adventist pastörü bana öğrencilerin bazı çekinceleri olduğundan bahsetti. Hristiyanlığı gerçek bir Hristiyan gibi yaşamalarını sağlayacak kadar öğrenemeden müjdecilerin ülkelerine dönmelerinden korkuyorlardı.


Pastör bunu söylediğinde üç yıllık öğrenci müjdeciliği görevim bitmek üzereydi ve evime ABD eyaleti Nebraska’ya dönmeyi planlıyordum. Ne yapacağımı bilemedim. Annem beni görmek için sabırsızlanıyordu fakat benim asıl hedefim canların kurtuluşuydu. Ben de “Rabb’im be yapmalıyım?” diye dua etmeye başladım.


Sabah okumamda şu cümleyle karşılaştım: “Tanrı’nın gayesi bizim planlarımız ve eğilimlerimizde ilk sırada olmaktır” Counsels in Stewardship [Vekilharçlık Üzerine Öğütler] s.220.


“Bu cümle tam da beni işaret ediyor,” diye düşündüm. Üniversiteyi bitirmek, bir meslek sahibi olmak ve bir yuva kurmak istiyordum fakat sanki Tanrı bana şunu söylüyordu, “Terri, hep beklediğin o kılavuzluk işte burada. Tanrı senin planlarında ve eğilimlerinde ilk sırada olmalı.”


En öncelikli sorumluluğumun aileme karşı olduğuna karar vermiştim fakat ailem Tanrı’yı zaten biliyordu. Ben de annemi arayıp onun tavsiyesini almaya karar verdim.


35 kilometre yol yaparak en yakın postaneye gittim. Karşı ödemeli aradım çünkü param yoktu ve pahalı olduğunu biliyordum.


Anneme bir yıl daha hatta belki süresiz burada kalmak istersem bunu nasıl karşılayacağını sordum.


Hiç duraksamadan cevap verdi. “Terri” dedi, “Sana asla ‘eve dön’ diyemem çünkü eğer bu yüzden bir can bile müjdeyi duyma şansını kaybederse sonsuza kadar pişmanlık içinde yaşarım. Eğer orada kalarak bir canın bile Tanrı’yı ve O’nun krallığında olmayı bilmesine yardım edebileceksen, bir daha yüzünü göremeyecek olsam bile buna değer.”


Postanede otururken gözümden yaşlar süzülmeye başladı. Tanrı’ya bu kadar çok seven bir annem olduğu için şükrettim. Annem beni görmek istiyordu fakat kalbinde fedakarlığı çoktan yapmıştı. Canların kurtuluşu onun için o kadar önemliydi ki beni bir daha göremeyecek olmayı bile kabullenmişti.


Terri Saelee 2011 yılında bir On Üçüncü Sebt sunusu ile açılan Adventist Mülteci ve Sığınmacı Hizmetleri Kuzey Amerika Şubesi’nin yöneticisi. Onun liderliğinde Kuzey Amerika’da mültecilerden oluşan 140 yeni kilise açıldı.



*24 Şubat–2 Mart


Şükran Sunuları




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Mat. 6:19–21; Ef. 2:8; 1Pe. 4:10; Luk. 7:37–47; 2Ko. 8:8–15; 2Ko. 9:6, 7.


HATIRLAMA METNİ: “Çünkü Tanrı dünyayı öyle sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun” (Yu. 3:16).


Bizim Tanrımız veren bir Tanrıdır; bu harika gerçek en etkili şekilde İsa’nın kurbanlığında görülür. “Çünkü Tanrı dünyayı öyle sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun” (Yu. 3:16). Ya da şu ayette: “Sizler kötü yürekli olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız, gökteki Baba’nın, kendisinden dileyenlere Kutsal Ruh’u vereceği çok daha kesin değil mi?” (Luka 11:13).


Allah verir ve vermeye devam eder; O’nun karakteri böyle. O yüzden hayatlarımızda O’nun karakterini yansıtmaya çalışan biz de vermeliyiz. İçinde “bencil Hristiyan” tanımlamasındaki kadar tezat barındıran bir tanım daha yoktur.


Bize verilmiş olanı geri vermenin yollarından biri de sunulardır. Sunularımız minnettarlığımızı ve sevgimizi göstermek için birer fırsattır. İsa’nın kurtulanları göğe aldığı gün O’nun lütfunu kabul etmiş olanları göreceğiz ve fark edeceğiz ki, bu kabul edilişler bizim kurban sunularımız sayesinde gerçekleşti.


Bu hafta sunuların önemli unsurlarını inceleyeceğiz. Gelirimizden, zamanımızdan ya da becerilerimizden cömertçe vermek, inancımızı yaşamanın ve hizmet ettiğimiz Allah’ın karakterini ortaya koymanın güçlü birer yoludur.


*3 Mart Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

25 Şubat


“Hazineniz Neredeyse”


Matta 6:19–21 ayetlerini oku. Bu ayetleri çok iyi bilmemize rağmen, dünyevî hazinelerin üzerimizde güçlü bir etkiye sahip olmasından kendimizi nasıl kurtarabiliriz? Bkz. Kol. 3:1, 2.


“Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacaktır” (Mat. 6:21) ifadesi İsa’nın bir çağrısıdır. Bu çağrının gerçek önemi, hazinelerimizi yeryüzünde biriktirmekle gökte biriktirmenin karşılaştırıldığı önceki iki ayet dikkate alındığında çok daha iyi anlaşılır. Yeryüzü üç sözcükle tanımlanıyor: güve, pas ve hırsızlar (bkz. Mat. 6:19). Bu sözcüklerin hepsi dünyevî hazinemizin ne kadar geçici ve kısa süreli olduğunu ima ediyor. Dünyevî şeylerin ne kadar da çabuk yitip gittiğini hangimiz bilmiyoruz ki? “Yeryüzündeki her şey değişken, belirsiz ve emniyetsizdir; çürümekle, bozulmakla, çalınmakla ve yok olmakla karşı karşıyadır. Gökte ise tam tersidir; her şey sonsuz, dayanıklı, emniyetli ve ölümsüzdür. Gökte kayıp yoktur.”—C. Adelina Alexe, “Where Your Heart Belongs [Kalbinizin Ait Olduğu Yer],” Beyond Blessings [Bereketlerin Ötesinde] adlı kitapta, editör: Nikolaus Satelmajer, (Nampa, Idaho: Pacific Press Publishing Association, 2013), s.22.


Sahip olduğun şeylere bir bak. Çok az şeye bile sahipsen, er ya da geç bir çoğu atılıp gitmiş olacak. Belki bir tek aile yadigarları kalacak. Oysa akıllı bir vekilharç hazinelerini gökte saklamaya çalışması gerektiğini bilmelidir. Buradakinin aksine, oradaki hazinenin değer kaybetmesinden, hırsızlığa ya da yağmaya uğramasından endişe duymana gerek yoktur.


Matta 6:19–21 ayetleri vekilharçlığın en önemli kavramlarından birini anlatır. Hazineniz kalbinizi çeker, sürükler, zorlar, teşvik eder, talep eder, cezbeder ve kontrol etmeyi arzular. Materyal dünyada kalbiniz hazinenizin peşinden gider, bu nedenle hazinenizin nerede olduğu son derece önemlidir. Dünyevî ihtiyaçlara ve kazançlara ne kadar odaklanırsak, göksel konuları düşünmek de o ölçüde zorlaşır.


Allah’a iman etme iddiasında olup da hazinemizi yeryüzünde tutmaksa ikiyüzlülüktür. Davranışlarımızla sözlerimiz örtüşmelidir. Başka bir deyişle, yeryüzündeki hazinemizi kendi gözlerimizle görürüz, ancak sunularımızı da gökteki hazinelerimiz olarak imanla görmeliyiz (2Ko. 5:7). Her ne kadar gerçekçi olup (emeklilikte bile) ihtiyaçlarımızı karşılamak için gelir sağlamamız gerekse de, büyük resmi, yani sonsuzluğu her zaman aklımızda tutmak hayatî önemdedir.


İbraniler 10:34 ayetini oku. Pavlus burada gökteki hazine ve yeryüzündeki hazine arasındaki tezatla ilgili hangi önemli noktayı vurguluyor?


PAZAR


26 Şubat


Allah’ın Lütfunun Vekilharçları


Efesliler 2:8 ayetine göre, bize Allah tarafından verilen diğer şey nedir?


Lütuf, “hak edilmemiş iyiliktir.” Hak etmediğiniz bir armağandır. Allah lütfunu bu gezegene yağdırmıştır, yalnızca geri çevirmediğimizde, O’nun lütfu bize ulaşıp hayatlarımızı şimdi ve sonsuza kadar değiştirecektir. Göğün tüm bolluğu ve kudreti lütuf armağanında somutlaşmıştır (2Ko. 8:9). Bu nihaî armağan karşısında melekler bile hayrete düşmüştür (1Pe. 1:12).


Şüphe yok ki, Allah’ın bize tüm verdikleri içinde İsa Mesih’te bize verilen lütuf en değerli armağandır. Lütuf olmasaydı, umudumuz da olmazdı. Günahın insanlık üzerindeki bunaltıcı etkisi o kadar büyüktür ki, insanların kendi başlarına ondan kurtulabilmeleri mümkün değildir. Allah’ın yasasına itaat bile bize hayat getiremezdi. “Öyleyse Kutsal Yasa Tanrı’nın vaatlerine aykırı mıdır? Kesinlikle hayır! Çünkü yaşam sağlayabilen bir yasa verilseydi, elbette insanlar yasayla aklanırdı” (Gal. 3:21). Sonuçta, bizi kurtarabilecek bir yasa olsaydı, bu Allah’ın yasası olurdu. Fakat Pavlus onun bile bize kurtaramayacağını söylüyor. Kurtulacaksak, bu lütufla olmalıydı.


  1. Petrus 4:10 ayetini oku. Vekilharçlık lütufla ne şekilde bağlantılıdır? Allah’a ve başka insanlara vermenin O’nun lütfunu ne şekilde gösterdiğini açıkla.

Petrus, Allah’ın lütuf armağanını aldığımıza göre “Tanrı’nın çok yönlü lütfunun iyi kâhyaları [vekilharçları]” (1. Pet. 4:10) olmamız gerektiğini söyledi. Yani, Allah bize armağanlar verdiği için, biz de bize verilenden geri vermeliyiz. Lütuf ile aldığımız sadece kendimizi memnun etmek ve kişisel fayda sağlamak için değildir, aynı zamanda müjdenin ilerlemesini sağlamak içindir. Bize karşılıksız verildi (ki lütuf bu demektir zaten); o halde biz de elimizden gelen her şekilde karşılıksız olarak vermeliyiz.


Sana Allah tarafından verilen her şeyi düşün. Öyleyse sen de hangi şekillerde sana böylesine karşılıksız olarak verilmiş olan lütfun bir vekilharcı olabilirsin?


PAZARTESİ


27 Şubat


En İyi Sunumuz


Luka 7:37–47 ayetlerini oku. Bu öykü Allah’a sunular vermek için uygun yöneltici etken hakkında bize ne öğretiyor?


Meryem odaya girdiğinde İsa’yı masaya yaslanmış halde gördü. İçinde pahalı hintsümbülü yağı olan kaymaktaşından kabı kırdı ve yağı O’nun üzerine döktü. Bazıları, yaşadığı hayat yasaya aykırı olduğu için, onun bu hareketi yapmasını uygunsuz buldu.


Fakat Meryem tutulduğu cinlerden kurtulmuştu (Luka 8:2). Bunun ardından, Lazar’ın dirilişine şahit oldukta sonra ise, minnettarlıkla dolup taşmıştı. Güzel kokulu yağı sahip olduğu en değerli şeydi, yaptığı da kendince İsa’ya minnettarlığını göstermenin bir yoluydu.


Bu öykü sunularımızı verirken bizi yönlendiren gerçek güdünün ne olması gerektiğini anlatıyor: minnettarlık. Sonuçta, Allah’ın paha biçilemez lütuf armağanına başka ne şekilde karşılık verebiliriz ki? O’nun cömertliği de bizi vermeye teşvik ediyor ve bu bizim minnettarlığımızla birleştiğinde, ikisi beraber zamanımızın, becerilerimizi, hazinemizin ve bedenlerimizin de dahil olduğu anlamlı sunuların harcını oluşturuyorlar.


Mısır’dan Çıkış 34:26, Levililer 22:19–24 ve Çölde Sayım 18:29 ayetlerini oku. Şartlar bugünden tamamen farklı da olsa, bu ayetlerden sunularımıza ilişkin hangi ilkeleri alabiliriz?


Sahip olduğumuzun en iyisi bize yetersiz görünebilir, fakat Allah için yeterlidir. Allah’a verebileceğimizin en iyisini vermek, O’nu yaşamımızda ilk sıraya koyduğumuzun göstergesidir. Biz sunuları karşılığında iyilik görmek için vermiyoruz; aksine Mesih İsa’da bize zaten verilmiş olana duyduğumuz minnettarlıktan dolayı veriyoruz.


“Gönüllü fedakârlık ve ilahî bir hoş koku olan en küçük sunuda dahi, minnettar sevgiyle harekete geçirilen tüm bir bağlılık ve iyilikseverlik mevcut olacağından, armağan paha biçilmez değerde olacaktır. Fakat verebileceğimiz her şeyi, bizim için ne kadar değerli olursa olsun, Kurtarıcımız’a gönüllü olarak teslim ettikten sonra, Allah’a olan minnet borcumuzu olduğu gibi görürsek, sunmuş olabileceğimiz her şey bize yetersiz ve eksik görünecektir. Ancak bize az gibi görünen bu sunuları melekler alıp tahtın önünde hoş kokulu bir sunu olarak sunarlar, böylece bu sunular kabul edilirler.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar], 3. cilt, s. 397.


SALI


28 Şubat


Yüreğin Güdüleri


Önceki derslerden birinde dul kadının cömert bağışıyla ilgili öyküyü görmüştük. Diğer bağışlara göre daha az olmasına rağmen cömertçeydi, çünkü kadının kişiliğinin ve kalbinin gerçek doğasını yansıtıyordu, öyle ki bu durum karşısında İsa şu sözleri söyledi: “Bu yoksul dul kadın herkesten daha çok verdi” (Luka 21:3).


Bizim asıl niyetimizi (Özd. 16:2; ayrıca bkz. 1Ko. 4:5) sadece Allah bilir (Yakup 4:12). Yanlış niyetle doğru davranışta bulunmak mümkündür. Bol olduğu için fazlasını vermek büyük iman gerektirmez, fakat başkalarının iyiliği için fedakârlıkta bulunarak vermek bizim kalplerimiz hakkında çok etkili şeyler söyler.


  1. Korintliler 8:8–15 ayetlerini oku. Pavlus burada vermeyle ve vermenin sebepleriyle ilgili ne söylüyor? Bu ayetlerden vekilharçlıkla ilgili hangi ilkeleri çıkartabiliriz?

Sizi vermeye iten sebep her ne olursa olsun, benlik ile diğerkâmlık arasında gidip gelen bir süreç içinde gerçekleşir. Bu süreçte bencilik ile fedakârlık arasında gerçekleşen kavga, diğer tüm ruhsal çekişmelerden daha sık yaşanır. Bencillik, bir zamanlar Allah için yanıp tutuşan bir kalbi soğutur. Bencilliğin Hristiyan deneyimimize girmesine izin verdiğimizde asıl sorun başlar. Yani, bencilliğimizi meşrulaştırmak için yollar arayıp, bunu bir de Mesih adına yaparız.


İş önünde sonunda gelir bir kelimeye dayanır: sevgi. Sevgiyse, başkalarının iyiliği için kendinden (fedakârlık dahi ederek) vermeye istekli olmak demek olan özveri olmadan tezahür edemez.


Allah’ın sevgisi hayatlarımıza yansımadığı sürece, sunularımız Allah’ın sevgisini yansıtmayacaktır. Bencil bir kalp sadece kendisini sevme eğilimindedir. Rab’den “yürekleri[m]izin gulfesini sünnet edip” (Yas. 10:16) aynı sevildiğimiz gibi sevmeyi öğrenmeyi istemeliyiz.


Tüm gerçek iyiliğin temeli olan sevgi, Hristiyan cömertliğinin bütününü yansıtmaktadır. Allah’ın bize yönelik sevgisi bize karşılığında sevmeyi telkin ediyor, gerçekten de vermek için bundan daha yüce bir gerekçe yoktur.


Sevgiyle değil de zorunluluk duygusuyla gönüllü sunu vermek yanlış mıdır? Öyleyse neden?


ÇARŞAMBA


1 Mart


Verme Deneyimi


Mesih bize Allah’ın karakterini göstermek için geldiyse, şu gerçeğin açık bir şekilde anlaşılmış olması gerekiyor: Allah bizi seviyor ve bizim için her şeyin en iyisini istiyor. Bizden sadece kendi yararımıza olacak şeyleri yapmamızı istiyor, zararımıza olacak şeyleri değil. Tabii ki O’nun, bize verilmiş olanı cömertçe ve sevinçle verenlerden olmamız için yaptığı çağrı da buna dahildir. Verdiğimiz gönüllü ve cömert sunular, onlardan yarar görenler kadar verenlere, yani bize de fayda sağlar. Vermenin almaktan ne kadar daha büyük mutluluk olduğunu sadece bu şekilde verenler bizzat bilebilir.


  1. Korintliler 9:6, 7 ayetlerini oku. Bu ayet vermenin ne anlama gelmesi gerektiğini ne şekilde özetliyor?

Cömert bir sunu vermek çok kişisel ve ruhsal bir davranış olabilir, olmalıdır da. Bu, bize Mesih’te verilenler için duyduğumuz minnettarlığın bir ifadesi, bir iman işidir.


Tüm iman işlerinde olduğu gibi, vermek imanı güçlendirir, zira “eylemsiz iman ölüdür” (Yakup 2:17). İmanı güçlendirmenin en iyi yolu da onu yaşamaktır, yani imanımızdan doğan, ondan filizlenen eylemleri gerçekleştirmektir. Gönülden ve cömertçe verdiğimiz sürece, Mesih’in karakterini yansıtan kendi doğru yolumuzdayız demektir. O’nu kendi davranışlarımızda tecrübe ederek, Allah’ın karakterini daha iyi öğreniriz. Yani, bu şekilde vermek Allah’a güveni inşa eder ve bize şu fırsatı verir: “Tadın da görün, Rab ne iyidir; ne mutlu O’na sığınan adama!” (Mez. 34:8).


“İsa’nın yüzünde parlayan nurun, özverili sevginin nuru olduğu görülecektir. Golgota’dan gelen ışıkta, fedakâr sevginin yasasının gök ve yer için hayat yasası olduğu; ‘kendi çıkarını arama[yan]’ sevginin kaynağının Allah’ın kalbinde olduğu; ve yaklaşılmaz ışıkta yaşayan Kişi’nin karakterinin yumuşak huylu ve alçakgönüllü olan Kişi’de tezahür ettiği görülecektir.”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 20 [Sevgi Öğretmeni, s. 13, 14].


Sana verilenden gönülden ve cömertçe verdiğin zaman imanın nasıl güçlendiği gerçeğini kendi yaşamında ne şekilde tecrübe ettin?


PERŞEMBE


EK ÇALIŞMA: “Cömertlik ruhu Göğün ruhudur. Bencillik ruhu da Şeytan’ın ruhudur. Mesih’in fedakar sevgisi çarmıhta açığa vurulmuştur. O, insanlık kurtulsun diye sahip olduğu her şeyi, sonra da kendisini verdi. Mesih’in çarmıhı, Mübarek Kurtarıcı’nın her izleyicisinin hayırseverlik duygularına hitap eder. Orada örneklenen ilke, her zaman vermektir. Bu, gerçek hayırseverlilikle ve iyi işlerle gerçekleştirildiğinde, Hristiyan yaşamının hakiki meyvesi olur. Dünyaya ait olanların ilkesi almak ve almaya devam etmektir, bu şekilde mutluluğu elde etmeyi umarlar; ancak sonunda ellerine geçen perişanlık ve ölümden başka bir şey değildir.”—Ellen G. White, Advent Review and Sabbath Herald, 17 Ekim 1882.


TARTIŞMA SORULARI:


Bencilliğin Mesih’in ruhuna bu kadar tezat olmasına sebep olan özelliği nedir? Günahlı bir insan için gayet doğal olan davranışlardan kendimizi sakınmak için bilinçli olarak yapabileceğimiz şeyler nelerdir?


“Herkes yüreğinde niyet ettiği gibi versin; isteksizce ya da zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı sevinçle vereni sever” (2. Kor. 9:7). “Sevinçli” olarak çevrilen Grekçe sözcük Yeni Ahit’te sadece bir yerde geçer ve “güldürücü,” “keyifli, eğlenceli” anlamlarına gelen İngilizce sözcüğün (hilarious) kökenidir. Bu bize vermekteki tutumumuzla ilgili ne söylemeli?


Sana Mesih’te verilmiş olan her şeyin listesini yap. Listeye yazdıkların için dua et. Bu liste bize verilmiş olana karşılık olarak neden bizim de vermemiz gerektiğine dair bize ne öğretiyor? Aynı zamanda, yaptığın liste en iyi niyetle verilen en değerli armağanlarımızın bile bize verilmiş olanların yanında ne kadar da önemsiz görünebileceği hakkında sana ne öğretiyor?


Neden bencillik kendini zavallı duruma düşürmenin kesin bir yoludur?


Şu anda kendi kilise ailenden herhangi bir şeye ihtiyacı olan birini düşün. Hemen şimdi bile, bu kişiye ya da kişilere ulaşıp yardım etmek için ne yapabilirsin? Yapabileceklerin senin içi acı verici bir fedakârlık gerektiriyor olsa bile, ne yapabilirsin?


CUMA


2 Mart


3 Mart


Trajedi, Kokain ve İsa


Andrew McChesney, Adventist Müjdeciliği


Karayip ülkesi Trinidad Tobago’da bir kereste fabrikasında makine operatörü olarak çalışan Mervan Jaikaran’ın, yedi yaşındayken geçirdiği yıkıcı bir trafik kazası sonrasında dört gün bilinci kapalı kalmış ve tam üç ay hastanede yatmış.


Araba kendisine çarpıp kırk beş metre boyunca sürüklemeden önce Mervan yolun kenarında yürüyormuş. Kazada yüzünün bir tarafı tamamen parçalanmış ve sırtında derin yaralar açılmış.


Şu an 52 yaşında olan Mervan, “Annem, öldüğümü ve yeniden yaşama döndüğümü söylüyor,” dedi. Yüzünün sol tarafı hala yara izi içinde. “Ben de ‘Anne ben günah içinde ölüydüm fakat İsa beni yaşama döndürdü’ diyorum.”


Babası evi terk ettikten sonra, Mervan’ı ve sekiz kardeşini bir Adventist olan annesi tek başına büyütmüş. 11 yaşındayken okulu bırakmak zorunda kalmış çünkü kazada beyninin aldığı hasar yüzünden ders çalışamıyormuş. 14 yaşındayken sigara ve içki içmeye başlamış ve sonrasında da esrar ve kokaine terfi etmiş. 28 yaşında evlenmiş, dört çocuğu olmuş.


Fakat uyuşturucu kullanmaya devam ettiği için karısı sonunda çocukları da alıp onu terk etmiş. Çaresizce değişmeyi istemiş Mervan. Bir gün, “İsa, ben değişmek istiyorum fakat karımın ya da annemin yardımını istemiyorum, senin yardımını istiyorum,” diye ağlayarak dua etmiş.


Birkaç saat sonra telefon çalmış. Arayan ‘Hazır Olana Kadar Sevgi Merkezi’ adında Adventistler tarafından işletilen bir rehabilitasyon merkezinin yöneticisiymiş. Kız kardeşinin yardım etmesi için bir Adventist pastörünü, pastörün de rehabilitasyon merkezini aradığını daha sonra öğrenmiş.


Mervan memnuniyetle tedavi olmayı kabul ettiğinde 46 yaşındaymış.


İlerleme yavaşmış fakat o Kutsal Kitap vaatlerini her gün talep etmeye devam etmiş. En sevdiği üç vaat şunlarmış: “Sana güvendiği için düşüncelerinde sarsılmaz olanı tam bir esenlik içinde korursun” (Yeşaya. 26:3); “Seni terk etmeyeceğim, seni yüzüstü bırakmayacağım” (Yeşu 1:5); “Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir” (Mat. 6:33).


Ayrıca Rabb’e ailesini birleştirmesi ve tüm aile fertlerini Rabb’e yaklaştırması için dua etmiş. Rehabilitasyon programının sonunda Mervan’ı terk etmiş olan eşi, onu arabayla alıp annesinin evine götürmek için geldiğinde, onun artık farklı biri olduğunu anlamış ve beklenmedik şekilde onu annesine değil kendi evine götürmüş. Sonunda ikisi de vaftiz edilmiş.


Bu günlerde Mervan karşılaştığı herkese İsa’ya ola sevgisinden bahsediyor. Her gün “Rabb’im bana daha fazlasını ver ki senin hakkında konuşabileyim,” diye dua ediyor.


“Rabb’in beni Kendisine tanıklık edebileyim diye bu dünyaya getirdiğine inanıyorum,” diyor. “Bunların hiçbiri benimle ilgili değil, O’nunla ilgili”


*3-9 Mart


Vekilharçlığın Rolü




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Kol. 1:16–18; İbr. 4:14–16; 3Yu. 3; Yar. 6:13–18; Va. 14:6–12; 1Pe. 1:15, 16.


HATIRLAMA METNİ: “Çünkü Tanrı bizi ahlaksızlığa değil, kutsal bir yaşam sürmeye çağırdı” (1. Selanikliler 4:7).


Vekilharçlık kavramının derinliği ve genişliği yüzünden, konuyu bütünüyle incelerken içinde kaybolmak, ayrıntılarda boğulmak ve konunun muazzamlığı karşısında şaşkına dönmek çok kolay. Vekilharçlık basittir ama aynı zamanda karmaşıktır, bu yüzden yanlış anlaşılmaya çok müsaittir. Bununla birlikte, ne bir Hristiyan ne de kilise onsuz işleyemez, hatta var olamaz. Hristiyan olmak aynı zamanda iyi bir vekilharç olmak anlamına gelir.


“Bu bir teori ya da felsefe değil, bir çalışma programıdır. Hakikatte Hristiyan yaşam yasasıdır... Hayatı doğru anlamak için gerekli, gerçek ve yaşayan bir dinsel deneyim için elzemdir. Yalnızca zihinsel bir kabul meselesi değildir, aksine iradenin bir eylemi ve yaşamın tüm alanlarına temas eden mutlak ve belirleyici bir iştir.”—LeRoy E. Froom, Stewardship in Its Larger Aspects [Tüm Unsurlarıyla Vekilharçlık] (Mountain View: Calif., Pacific Press Publishing Association, 1929), s. 5.


Hristiyan bir vekilharç olmanın ne demek olduğuna dair temel öğretiler nelerdir? Bu hafta vekilharçlığın Hristiyan hayatında oynadığı rolleri derinlemesine inceleyeceğiz. Fakat bunu ilginç bir benzetmeden yararlanarak yapacağız: savaş arabası tekerleği.


*10 Mart Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. DERS

4 Mart


Merkez Olarak Mesih


Kutsal Kitap’ın başından sonuna kadar İsa merkezî karakterdir (Yu. 5:39), biz de kendimizi O’nunla ilişkili olarak görmeliyiz. O günahın cezasını ödedi ve “birçokları için fidye”dir (Mar. 10:45). Gökte ve yeryüzünde bütün yetki O’na aittir (Mat. 28:18) ve her şey O’nun ellerindedir (Yu. 13:3). O’nun adı her adın üstündedir ve bir gün tüm varlıklar O’nun önünde diz çökecektir (Flp. 2:9–11).


“İsa her şeyin yaşayan merkezidir.”—Ellen G. White, Evangelism [Müjdecilik], s. 186.


Mesih bizim vekilharçlığımızın kalbi ve gücümüzün kaynağıdır. O’nun sayesinde biz yaşamaya değer bir hayat oluşturuyor ve herkese O’nun hayatlarımızın odağı olduğunu gösteriyoruz. Pavlus çok çeşitli denemelerden geçmişti, fakat nerede idiyse ya da ne kendisine olmuş olursa olsun, yaşamak için bir önceliği vardı: “Çünkü benim için, yaşamak Mesih’tir, ölmek kazançtır” (Flp. 1:21).


Koloseliler 1:16–18, Romalılar 8:21 ve 2. Korintliler 5:17 ayetlerini oku. Bu ayetler İsa’nın bizimle ilgili her şeyde ne kadar merkezî önemde olduğu hakkında bize ne anlatıyor?


Mesih bizim merkezî özümüz olmadığı sürece gerçek bir vekilharçlık mümkün değildir (Gal. 2:20). O “mübarek umudumuzun” (Tit. 2:13) odağıdır, “her şeyden önce var olan O’dur ve her şey varlığını O’nda sürdürmektedir” (Kol. 1:17). Mil nasıl tekerleğin merkeziyse ve bu sayede arabanın yükünü taşıyorsa, Mesih de vekilharcın yaşamının merkezidir. Tıpkı sağlam bir milin denge sağlayarak tekerleklerin dönmesine imkân verdiği gibi, İsa da Hristiyan olarak varlığımızın sabit ve dengeli merkezidir (İbr. 13:8). O’nun etkisi düşündüğümüz ve yaptığımız her şeyde görülmelidir. Vekilharçlığın tüm unsurları dönüp dolaşıp merkezlerini Mesih’te bulurlar.


“Çünkü Bensiz hiçbir şey yapamazsınız” (Yu. 15:5, Cosmades, Candemİr). Vekilharçlığın merkezi koskoca bir boşluk değil, kişiliklerimize şimdi ve sonsuza dek şekil vermek için içimizde çalışan, yaşayan Mesih gerçeğidir.


İsa’nın hayatımızın merkezinde olduğunu söylemek başka bir şeydir, gerçekten oradaymış gibi yaşamak başka bir şey. İsa’nın, yalnızca O’na izin verirsek yapacağına dair verdiği sözdeki gibi, gerçekten senin içinde yaşadığından nasıl emin olabilirsin?


PAZAR


5 Mart


Tapınak Öğretisi


Tapınağı genelde vekilharçlık bağlamında düşünmeyiz. Fakat aralarındaki bağlantı barizdir, zira tapınak bizim inanç sistemimiz için çok önemlidir ve vekilharçlık da bu sistemin bir parçasıdır. “[Mesih’in] göksel tapınaktaki hizmetinin doğru anlaşılması, bizim imanımızın temelidir.”—Ellen G. White, Evangelism [Müjdecilik], s. 221. Bu Kutsal Kitap kavramının ışığında vekilharçlığın rolünü doğru anlamamız şarttır.


  1. Krallar 7:33 ayetinde savaş arabası tekerleği tarif edilir. Tapınak öğretisini tekerleğin göbeği olarak örnekleyeceğiz. Göbek mile bağlıdır ve tekerleğin daha sarsılmaz bir şekilde dönmesini sağlar. Ölümü ve muzaffer bir dirilişi tecrübe etmiş olan Mesih (2Ti. 1:10), ölümü yoluyla tapınaktaki işinin temelidir (İbr. 6:19, 20) ve bizim imanımızın sarsılmamasını sağlar. O’nun yeryüzünde olan bizim yararımıza hizmeti, tapınaktadır (bkz. İbr. 8:1, 2).

“Sola Scriptura [yalnızca Kutsal Yazılar] ilkesine dayanan Kutsal Kitap’a bağlı Adventizm, öğreti sistemini tapınak öğretisinin genel bakış açısını temel alarak inşa etmiştir.”—Fernando Canale, Secular Adventism? Exploring the Link Between Lifestyle and Salvation [Seküler Adventizm? Yaşam Tarzı ve Kurtuluş Arasındaki Bağlantıyı Keşfetmek] (Lima: Peru, Peruvian Union University, 2013), s. 104, 105.


Şu ayetler İsa’nın tapınaktaki hizmeti hakkında bize ne anlatıyor? 1Yu. 2:1, İbr. 4:14–16, Va. 14:7.


Tapınak öğretisi, Hristiyan ilahiyatının kalbindeki büyük kurtuluş ve kefaret gerçeğinin ortaya çıkarılmasına yardımcı oluyor. Tapınakta sadece Mesih’in bizim için ölmesini değil, O’nun göksel tapınaktaki hizmetini de görüyoruz. Ayrıca En Kutsal Yer’de, Allah’ın yasasının önemini ve son yargı gerçeğini de görebiliriz. Hepsinin odak noktasında ise, İsa’nın dökülen kanı sayesinde yararlanabileceğimiz kefaret vaadi vardır.


Vekilharçlığın rolü, tapınak öğretisinde açıklandığı gibi, büyük kurtuluş gerçeğine bağlı yaşanan bir hayatla ortaya çıkar. Mesih’in bizim için yaptığı ve şu an bizim içimizde yapıyor olduğu şeyleri derinlemesine anladıkça, Mesih’e, O’nun hizmetine, görevine, öğretisine ve vekilharçlık ilkelerini hayatlarında uygulayanlar için planladıklarına gittikçe yaklaşırız.


İbraniler 4:14–16 ayetlerini oku. Bu ayetlerde bize günahla, bencillikle ve kendi benliğimizle yaşadığımız mücadeleyle ilgili ne anlatılıyor? Bu ayetlerde bize vaat edilenden ne şekilde kuvvet ve umut çıkarabiliriz?


PAZARTESİ


6 Mart


Mesih Merkezli Doktrinsel İnançlar


Tapınak merkezi önemdedir, zira büyük kurtuluş gerçeği çok güçlü bir şekilde burada ifade edilir, çarmıhın anlamı burada açıklanır. Bizim tüm öğretilerimiz de, şu ya da bu şekilde müjde vaadiyle ve kurtuluşla bağlantılı olmalıdır. Tekerlek parmakları gibi, diğer öğretilerin hepsi İsa’ya iman yoluyla kurtuluş muazzam gerçeğinden kaynaklanır.


“İsa’nın günaha kefaret olarak kurbanlığı, diğer tüm gerçeklerin etrafında toplandığı merkezi gerçektir... Kurtarıcı’nın muhteşem kurbanlığı konusunu araştıranlar bilgide ve lütufta gelişirler.”—Ellen G. White Yorumları, The SDA Bible Commentary [Yedinci Gün Adventist Kutsal Kitap Şerhi], cilt 5, s.1137.


İsa Yuhanna 14:6 ayetinde kayıtlı olan sözlerinde Kendisinden “gerçek” olarak bahsederek ne demek istedi? Yuhanna 17:7 ayetiyle karşılaştır. Biz gerçekle ne yapmalıyız? 3. Yuhanna 3.


Doktrinsel inançlarımız, kim olduğumuzu ve hangi yöne gittiğimizi etkiler. Doktrinler (öğretiler) sadece soyut teolojik fikirler değildir; tüm gerçek öğreti Mesih’e bağlıdır ve hepsi yaşamımıza çeşitli yollarla etki etmelidir. Hatta, Yedinci Gün Adventistleri olarak kimliğimizin temelinde her şeyden çok doktrinsel öğretilerimizin yattığını söylersek doğruyu söylemiş oluruz. Öyleyse, Yedinci Gün Adventistleri olarak bizi biz yapan, Kutsal Kitap’tan çıkardığımız öğretilerdir.


Vekilharçlığın rolü, doktrinsel gerçeği İsa’da olduğu gibi yaşamak ve bunu hayat kalitemizi olumlu yönde etkileyecek şekilde yapmaktır. “Kuşkusuz İsa’nın sesini duydunuz, O’ndaki gerçeğe uygun olarak O’nun yolunda eğitildiniz. Önceki yaşayışınıza ait olup aldatıcı tutkularla yozlaşan eski yaradılışı üzerinizden sıyırıp atmayı, Düşüncede ve ruhta yenilenmeyi, gerçek doğruluk ve kutsallıkta Tanrı’ya benzer yaratılan yeni yaradılışı giyinmeyi öğrendiniz” (Ef. 4:21–24).


Bu ayetlerden gerçeği sadece bilmenin değil, onu yaşamanın ne demek olduğunu öğreniyoruz. Vekilharç olmak sadece öğretilere inanmak demek değildir, bu öğretiler ne kadar doğru olsalar da; vekilharç olmak hayatlarımızda ve başkalarıyla olan ilişkimizde bu gerçekleri uygulamak demektir.


SALI


7 Mart


Üç Meleğin Mesajı


Allah, dünyayı gelmekte olan felakete ilişkin sadece iki kez uyarmıştır: birincisi Nuh’a yaptığı uyarıdır (Yar. 6:13–18, Mat. 24:37), diğeri de üç meleğin mesajındadır (Va. 14:6–12). Bu mesajlar dünyanın gelecekteki olaylarının üzerindeki sır perdesini kaldırarak bize benzersiz bir bakış açısı sunuyor. Bu mesajların içeriğini kavrayışımız zaman içinde olgunlaştı, fakat mesaj da görev de hala Mesih’e iman yoluyla aklanma, yani “üçüncü meleğin mesajının hakikatidir.”—Ellen G. White, Evangelism [Müjdecilik], s.190. Başka bir deyişle, mevcut gerçek mesajımızın, tüm dünyaya duyurmak üzere çağrıldığımız mesajın merkezinde İsa ve O’nun bizim için yaptığı büyük fedakârlık vardır.


Vahiy 14:6–12 ayetlerini oku. Bu mesajların özü nedir? Dünyaya ne söylüyorlar? Bu mesajlarla bize yüklenen sorumluluk nedir ve vekilharçlık bu sorumluluğa ne şekilde dahil oluyor?


Yedinci Gün Adventistleri olarak bizim görevimiz, üç meleğin mesajının hakikatini Mesih’in ikinci gelişine hazırlık için bildirmektir. İnsanlar sonsuzlukla ilgili karar alabilecek durumda olmalılar. Vekilharçlığın rolü, Allah’la hizmette ortaklıktır (2. Kor. 5:20, 6:1–4).


“Özel bir anlamda, Yedinci Gün Adventistleri dünyada gözcüler ve ışık taşıyıcılar olarak atanmışlardır. Mahvolmakta olan dünyaya verilecek son uyarı onlara teslim edilmiştir. Allah’ın Sözü’nden çıkan muhteşem ışık onların üzerinde parlar. Onlara en ciddi önemdeki bir iş verilmiştir: birinci, ikinci ve üçüncü meleğin mesajlarının duyurulması. Bunun kadar önem taşıyan ikinci bir iş daha yoktur. Başka hiçbir şeyin dikkatlerini çekmesine izin vermemelidirler.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise için Tanıklıklar], 6. cilt, s.19.


Tekerleğin kenarı, yere değme noktasının yakınındadır ve üç meleğin mesajı görevini temsil eder. Onların görevi teolojik ayrışmaya karşı korumak ve son günlerdeki olaylarda üzerimize düşecek sorumluluğu açıklamaktır. Biz bu mesajın vekilharçları olarak onu dünyaya duyurmalıyız.


Son günlerdeki olayları düşündüğümüzde, çizelgelere ve tarihlere kapılıp gitmek çok kolay. Onların da bir rolü var, fakat bu mesajı dünyaya vaaz etmeye çalışırken İsa’yı ve O’nun bizim için fedakârlığını ön planda ve merkezde tuttuğumuzdan nasıl emin olabiliriz?


ÇARŞAMBA


8 Mart


Vekilharçlık


Mesih bizim kutsal bir hayat yaşamamızı istiyor. O’nun hayatı, “kutsallığa” ve nihaî vekilharçlığın nasıl olması gerektiğine örnek teşkil ediyor (İbr. 9:14). Hayatlarımızı, bize emanet edilen tüm şeyleri nasıl idare ettiğimiz de dahil olmak üzere, Allah’ı hoşnut edecek şekilde yönlendirmeliyiz. Vekilharçlık bu kutsallığın bir ifadesidir.


  1. Petrus 1:15, 16 ayetlerini İbraniler 12:14 ayetiyle karşılaştır. “Kutsal olmak” ve “kutsallık” ne anlama geliyor? Bunun bizim vekilharçlığımızla bağlantısı nedir?

Romalılar savaş arabası tekerleğinin etrafını demir bir şeritle kapladıklarında ömrünün uzadığını keşfettiler. Ustalar metali tekerleğin etrafına sarmalarını sağlayacak kadar genişlemesi için ısıtıyorlardı. Sonra da suyla soğutup tekerleğe sıkıca tutunmasını sağlıyorlardı. Artık tekerlek döndükçe yolla temas eden demir şeritti.


Tekerleği saran demir şerit vekilharçlık kavramını temsil edebilir. Bu, ruhsal hayatlarımızın günlük hayatlarımıza temas ettiği o kritik andır. İmanımızın başarılar ve başarısızlıklar yoluyla hayatın artıları ve eksileriyle karşılaştığı o yerdir. İnançlarımızın günlük yaşamın itiş kakışı içine dalıp, ayaklarının yere bastığı yerdir. Vekilharçlık kim olduğumuzun ve ne yaptığımızın dış kaplamasıdır. Bizim davranış tarzımızın ve iyi yönetilmiş bir hayatın şahididir. Bizim Mesih’i sergileyen gündelik işlerimiz de, tekerleğin üzerindeki yola değen demir gibidir.


Eylemler güçlüdür ve Mesih’e olan adanmışlığımız tarafından kontrol edilmelidir. Şu güvenceyi ve vaadi unutmadan yaşamalıyız: “Beni güçlendiren [Mesih] aracılığıyla her şeyi yapabilirim” (Fil. 4:13).


“Kutsal Ruh’un çalışmasıyla canın kutsanması, Mesih’in doğasının insanlığa aşılanmasıdır. Müjdenin dini, Mesih’in yaşayan, etkin bir ilke olarak insanın hayatında bulunmasıdır. Karakterde açığa çıkan ve iyi işlerimizde işleyen Mesih’in lütfudur. Müjdenin ilkeleri günlük hayatın herhangi bir bölümünden koparılamaz. Hristiyan deneyiminin ve çalışmasının her alanı, Mesih’in hayatının bir temsili olmalıdır.”— Ellen G. White, Christ’s Object Lessons [Mesih’in Örnek Dersleri], s. 384.


Günlük hayatına, günlük yaşayış biçimine bir bak. Günlük yaşayışının hangi kısmı, içinde işleyerek seni yeni bir varlık haline getiren içindeki Mesih gerçeğini ortaya koyuyor? O’nun kutsallığının sende sergilenmesi için hangi bilinçli seçimleri yapmalısın?


PERŞEMBE


EK ÇALIŞMA: Savaş arabası tekerleklerinin etrafındaki demir şerit sürekli yola temas ettiği için zamanla esniyordu ve bir süre sonra yeniden yerine oturtulması gerekiyordu. Bu yeniden yerine oturtma işlemi sırasında, demir şerit çekiçle çok sert bir şekilde dövülüyordu. İşte bu demir şeridi yerine oturtma işlemi, tatbiki kutsanma olarak vekilharçlığı temsil ediyor. Yani yaşamın küçüklü büyüklü durumlarına karşılık verirken, süreç zor ve acı verici olsa da, Mesih’in düşüncesine sahip olmak. Bu süreç, parayı kullanımımız, aile ilişkilerimiz, çalışma hayatımız, her neyle ilgili olursa olsun, tümüne Mesih’in iradesiyle karşılık verilmelidir. Hepimizin çok iyi bildiği gibi, böyle hayat dersleri bazen ancak zor zamanlarda öğreniliyor.


Demiri yeniden yerine oturtmak kolay değildir. İnsanın kişiliğinin yerine oturması da kolay değildir. Petrus’un yaşadığını hatırlayın. Her yerde İsa’nın yanındaydı, fakat O’nun dudaklarından şu sözlerin dökülmesini beklemiyordu: “Ama ben, imanını yitirmesin diye senin için dua ettim. Geri döndüğün zaman kardeşlerini güçlendir” (Luk. 22:31). İsa’yı inkâr edişinden kısa bir süre sonra Petrus’un yaşamında bir değişiklik oldu, fakat bu ancak çok acı veren ve zor bir deneyim yaşadıktan sonra gerçekleşti. Bir bakıma, onun vekilharçlığı yeniden yerine oturtuldu. Petrus yeni baştan ihtida etmişti ve yaşamı tamamen yön değiştirecekti, fakat ancak bazı sert darbeler yedikten sonra.


TARTIŞMA SORULARI:


Tatbiki kutsanmanın, İsa’nın “kendini inkâr etsin, her gün çarmıhını yüklenip beni izlesin” (Luk. 9:23) talimatıyla ne ilgisi vardır? Çarmıha gerilen nedir? Gal. 6:14. Bu, kutsanma sürecini ne şekilde örnekliyor? Tatbiki kutsanma, Allah gibi düşünmeyi öğrenmemize nasıl yardım eder? 1Ko. 2:16.


Acı veren denemelerin Hristiyan yaşamıyla ve Rabb’i izlemekle ilgili nasıl etkili dersler verebileceği konusunda senin kendi tecrüben ne oldu? Derste bu tecrübelerini ve bunlardan öğrendiklerini paylaşmak isteyenlere söz verin. Birbirimizin deneyimlerinden de neler öğrenebiliriz?


Yedinci Gün Adventistleri olarak sahip olduğumuz Sebt Günü, ölülerin durumu, Yaratılış, İkinci Geliş gibi diğer inanışları düşün. Bu çeşitli inançlarımız genel yaşam tarzımıza hangi şekillerde etki etmelidir?


CUMA


9 Mart


10 Mart


Dört Ayaklı Yayın Müjdecisi


Nelson Ernst


ABD eyaletlerinden Hawaii’de bir grup Yedinci Gün Adventist genç Sebt günü öğleden sonrası Parıltı kitapçıklarını dağıtmak için buluştu.


Birlikte dua ettikten sonra evlerin kapılarını çalmaya başladılar.


İlk kapı açıldığında genç bir delikanlı ev sahibine, “Merhaba! Biz Yedinci Gün Adventist Kilisesindeniz ve sizin için bir hediyemiz var,” dedi.


“Benim için mi?” diye sordu ev sahibi, şaşırmıştı.


“Evet, sizin için,” dedi genç adam ve elindeki kitapçıkları uzattı.


Ev sahibi hanım Parıltı kitapçıklarını almayı kabul ettikten sonra genç adam onun için dua etmeyi teklif etti.


“Sizin için Rab’den dilememizi istediğiniz özel bir dileğiniz var mı?”


Bir evden diğerine aynı senaryo tekrarlandı durdu.


“Merhaba! Biz Yedinci Gün Adventist Kilisesindeniz ve sizin için bir hediyemiz var. Sizin için nasıl dua edebiliriz?”


Bazı evlerde kapı hiç açılmadı. Bazıları ziyaretçileri pek hoş karşılamadı.


Sonra iki genç çitlerle çevrili bir eve yaklaştı. Kapıyı buldular ve açmaya çalışırlarken o tedirgin edici sesi duydular.


“Hrrr…. Hav Hav!...Hrrr!”


Kafalarını kaldırıp çitin ötesine baktıklarında kendilerini seyreden kızgın köpekle göz göze geldiler.


“Ne yapıyoruz şimdi?” diye sordu gençlerden biri.


İkisi de kapıyı çalmak için köpekle karşı karşıya kalma riskini göze almak istemiyordu. İçlerinden biri Parıltı kitapçığını çıkartıp çitin diğer tarafına doğru uzattı. Köpek dikkatle onu izliyordu.


Yavaşça elinden bırakmasıyla kitapçık yere düştü.


Köpek koşarak geldi, kitapçığı kokladı. Sonra çok şaşırtıcı bir şey oldu. Köpek kitapçığı ağzına aldı, döndü, hızla evin kapısına doğru koştuktan sonra kitapçığı kapının ağzına bırakıverdi.


Adventist kilisesi kurucusu Ellen G. White şöyle demişti: “Tanrı öyle yollar ve araçlar kullanır ki bunlar sayesinde dizginleri Bizzat ellerinde tuttuğu anlaşılır. Ona hizmet edenler doğruluk işini gerçekleştirmek ve mükemmelleştirmek için kullandığı basit araçlar karşısında şaşırıp kalırlar. Testimonies to Ministers and Gospel Workers [Din Görevlilerine ve Müjde İşçilerine Tanıklıklar], s.300.


Eğer bir melek bir eşeği konuşturabildiyse neden Hawaii’deki kızgın bir köpeği bir yayın müjdecisine çeviremesin ki?


Ve eğer bir köpek Adventist yayını dağıtabiliyorsa, siz niye yapamayasınız?


Nelson Ernst Kaliforniya’da başlayıp tüm dünyaya yayılan bir yayın dağıtım hizmeti olan PARILTI kitapçıklarını bulan ve yöneten kişidir.



*10–16 Mart


Borçlanmak: Günlük Bir Tercih




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Mez. 37:21, Mat. 4:3–10, Mat. 6:33, Yas. 28:12, Özd. 13:11, Özd. 21:5, 2Ko. 4:18.


HATIRLAMA METNİ: “Herkese hakkını verin: Vergi hakkı olana vergi, gümrük hakkı olana gümrük, saygı hakkı olana saygı, onur hakkı olana onur verin. Birbirinizi sevmekten başka hiç kimseye bir şey borçlu olmayın. Çünkü başkalarını seven, Kutsal Yasa’yı yerine getirmiş olur” (Romalılar 13:7, 8).


Bazen size borç para vermeye hazır birini bulacak kadar şanslı olabilirsiniz. Bazen bu kişi, sizin maddi sıkıntıdan kurtulmanızı gerçekten istediği için, yardımı saf bir niyetle yapıyor olabilir. Ancak çoğu zaman insanlar size sırf iyilik olsun diye borç para vermezler. Size borç verirler, çünkü geri alırken (sizin paranız üzerinden) daha fazla para kazanmayı isterler.


Borçlu olmamak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Tabii ki bazı durumlarda, örneğin ev ya da araba alırken, bir kilise inşa ederken ya da eğitimimiz için borç almamız gerekebilir. Fakat borç alırken çok akıllıca davranmalı ve en kısa sürede geri ödeyip kurtulabileceğimiz şekilde borçlanmaya dikkat etmeliyiz.


Fakat yine de dikkatli olmalıyız. Bizim olmayan parayı harcamak, Allah’ın halkının “açgözlülüğü ve dünyasal hazine sevgisini kişiliklerine yön veren özellikler haline getir[melerinin yolunu açar]. Bu karakter özellikleri egemen olduğu sürece, kurtuluş ve lütuf kenara çekilir.”—Ellen G. White, Early Writings [İlk Yazılar], s. 267.


Düzenimizi bozmamak ve borçtan kaçınma amacıyla elimizden gelenin en iyisini yapmak için, yeteneklerimizi ve becerilerimizi geliştirmeliyiz. Bu hafta Kutsal Kitap’ın borçla ilgili ne söylediğine bakacağız.


*17 Mart Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

11 Mart


Ödünç Almak ve Harcamak


Elişa ve peygamberler Ürdün Irmağı kıyısında ağaç kesiyorlardı. O sırada “[peygamberlerden] biri ağaç keserken balta demirini suya düşürdü. ‘Eyvah, efendim! Onu ödünç almıştım’ diye bağırdı” (2. Krallar 6:5). “Ödünç almak” fiili, başka birine ait olan bir şeyi ondan izin alarak kullanmak anlamına gelir. Bu izin hem risklidir hem de sorumluluk gerektirir. Borç alınan para da ödünç alınan baltadan farklı değildir, ancak kötüye kullanılırsa daha ciddi sonuçlara neden olabilir.


Borç para almamızın tek sebebi onu harcamaktır. Aldığımız mali risk, gelecekte bu parayı ödeyebileceğimize ve herhangi bir mali sürprizle karşılaşmayacağımıza dair öngörüde bulunmamızdır. Oysa gelecek bizim için bilinmezdir (Vaiz 8:7); dolayısıyla borç para almak her zaman bir risk taşır.


Aşağıdaki ayetler borçla ilgili ne söylüyor?


Mez. 37:21


Vaiz 5:5


Yas. 28:44, 45


Parayı akıllıca kullanacağımızı düşünerek borç alabiliriz, fakat elimizdeki parayı borç olmasına rağmen harcama isteği bazı çok ciddi sorunlara yol açabilir. Gerçekten de, borç para harcamak birçoğumuzun normalde gücümüzün yetmeyeceği hayat tarzlarıyla yaşamamızı sağlıyor. Borç alma ve harcama ayartısı, hem zenginleri hem de yoksulları etkileyen tüketim kültürünün esasıdır. Ayartıldığımız zaman Allah’ın sağlayışını aramalıyız (1. Kor. 10:13), çünkü borç almak bir lânet olabilir (Yas. 28:43–45).


Borç para almak kötü bir alışkanlıktır, buna hiç başlamayın. Zaten aldıysanız, en kısa sürede geri ödeyin. Akıllıca harcamayı öğrenmeli, dünyanın parasının kölesi değil, Allah’ın parasının efendisi olmalıyız.


Tekrar, borç almamız gereken durumlar olabilir, fakat bunu çok dikkatli bir şekilde ve en kısa sürede geri ödemeyi amaçlayarak yapmalıyız.


Borca batmış bir kişiyi bekleyen ruhsal tehlikeler nelerdir?


PAZAR


12 Mart


Vekilharçlık ve Anlık Tatmin


“Yakup Esav’a ekmekle mercimek çorbası verdi. Esav yiyip içtikten sonra kalkıp gitti. Böylece Esav ilk oğulluk hakkını küçümsemiş oldu” (Yar. 25:34). Esav, tutkularının peşinden giden kaba bir doğa insanıydı. Kardeşinin yaptığı mercimek çorbasının kokusunu aldığında hemen içmek istedi, oysa o kadar da aç olması mümkün değildi. Tamamen duyguları tarafından yönetildiği için, hissettiği anlık baskının mantığına galip gelmesine izin verdi ve anlık tatmin uğruna ilk oğulluk hakkından feragat etti. İlk oğulluk hakkını geri istediğindeyse, “gözyaşı döküp yalvarmasına karşın” (İbr. 12:17) onu alamadı.


Buna karşıt olarak, elimizde İsa’nın örnekliği var. Kırk günlük oruçtan sonra, neredeyse açlıktan ölmek üzereyken, İsa Şeytan tarafından üç kere denendi (Mat. 4:3–10). Fakat İsa ayartıların iç yüzünü gördü ve zayıf bir halde olmasına rağmen tatmine teslim olmadı. İsa tüm hayatını günahın ve tatminin hazlarını reddederek yaşadı ve bunu yaparak bizim de günah üzerinde güce sahip olabileceğimizi göstermiş oldu. O ilk oğulluk hakkını satmadı ve kaybetmedi, dolayısıyla hepimizi Kendisiyle ortak mirasçılar olarak bu hakkı paylaşmaya çağırıyor (Rom. 8:17, Tit. 3:7). İsa’nın denendiği zaman verdiği örneği izleyerek ilk oğulluk hakkımızı elimizde tutabiliriz (1. Kor. 10:13).


Bu dünyanın bize sunabileceklerinin en iyisi ancak bu anı yaşamak olabilir, zira ahiret hayatıyla ilgili herhangi bir tecrübe sunamaz. Kendin için yaşamak, Allah için yaşamanın tersidir.


Aşağıdaki ayetler anlık tatminin imanlı insanlar için bile geçerli olan muhtemel tehlikeleri hakkında ne söylüyor? 2Sa. 11:2–4, Yar. 3:6, Flp. 3:19, 1Yu. 2:16, Rom. 8:8.


Anlık tatmin arzusu kontrolsüz bir zihnin belirtisidir; sabrın düşmanıdır, uzun vadeli hedefleri baltalar, sorumlulukla alay eder ve onu zedeler. Tatmini ertelemek öğrenilen bir ilkedir; zor durumlarla ve baskılarla, özellikle de düşüncesizce borç para almak gibi karşımıza çıkan dünyevî ayartılarla başa çıkmamızı sağlayan bir yaşam becerisidir. Ne var ki bu düşünce, anlık ödülün hazzının, kestirme çözümlerin, hızlı yoldan köşeyi dönme tasarılarının üzerine kurulmuş bir dünyada pek popüler değildir. Bir kere anlık tatmini tercih ettiğimizde, bir sonraki sefer kısa vadeli ödülü tercih etmeye daha yakın oluruz ve bu böyle sürer gider... Allah’ın bize verdiği armağanların vekilharçları bu tuzağa düşmemelidirler.


PAZARTESİ


13 Mart


Gelirinize Göre Yaşamak


“Bilgenin evi değerli eşya ve zeytinyağıyla doludur, akılsızsa malını har vurup harman savurur” (Özd. 21:20). Bu ayet, mali sorumluluk taşıyan vekilharçlıkla, lüks ve müsrif yaşamı karşılaştırıyor. Akılsız insanlar gelirlerine göre yaşamaya çalışmazlar. Onlar mali bilgeliği ya da mütevazı yaşamayı sanki istenmeyen bir perhizmiş gibi cefa çekmek olarak gördükleri için, ellerindeki varlıkları (ödünç alınmış olsa bile) aç gözlülükle harcarlar. O yüzden, örneğin bir ev almak için ödünç paraya ihtiyacımız olduğunda bile, bunu şartları dikkatlice değerlendirerek ve gelirimize göre yaşamamız gerektiğinin farkında olarak yapmalıyız.


Zenginler, varlıkları sayesinde gelirlerine göre yaşayabilirler. Onların sorunu, her zaman varlıkları için ve onu nasıl koruyacakları konusunda endişe içinde olmalarıdır. Kenarda parası olmayan, maaştan maaşa eline para geçen insanlar ise, malvarlıklarını değil yaşamlarını sürdürmenin peşindedir. Bununla birlikte, Kutsal Kitap bize ne kadara sahip olursak olalım gelirimize göre yaşamayı salık veriyor. Pavlus bize son derece basit yaşamayı düşünmemizi tavsiye ediyor: “Yiyeceğimiz, giyeceğimiz [konut dahil olabilir] varsa bununla yetiniriz” (1. Tim. 6:8). Pavlus dünya malını çok önemli görmüyordu, zira onun için Mesih’te yaşamak yeterliydi (Flp. 1:21).


Her şeyden önce hangi ilke hatırlanmalıdır? Mat. 6:33. Biz kendi hayatlarımızı bu şekilde yaşadığımızdan nasıl emin olabiliriz?


Gelirlerimizi bir kazanç olarak değil, yönetmekle sorumlu olduğumuz bir kaynak olarak görmeliyiz. Bu görevi yerine getirmek için de bütçeleme yöntemini kullanmalıyız. Bütçe planlaması öğrenilen bir beceridir ve dikkatlice çalışılması gerekir. Dengeli bir mali planı başarılı bir şekilde yönetmek için, disiplinli bir tecrübe ve gayret gereklidir (Özd. 14:15). Mali vekilharçlık planımızda başarılı olmak için yeterli özveriyi gösterirsek, utanç verici mali hataların da önüne geçmiş oluruz.


Parayı yönetmekte sorun yaşıyorsanız, bir bütçe oluşturun. Çok olmasına karmaşık gerek yok. Çok basit şekilde, birkaç ay boyunca tüm harcamalarınızı toplayıp sonra da bir aylık ortalama giderinizi hesaplayarak bunu yapabilirsiniz. Bunun anahtarı, her ne olursa olsun gelirinize göre yaşamak ve borçtan kaçınmak için elinizden geleni yapmaktır.


Luka 14:27–30 ayetlerini oku. İsa burada öğrenciliğin bedelini, kule yapmanın maliyetini ve işi bitiremediği takdirde olacakları tahmin eden inşaatçı örneği üzerinden anlatıyor. Buradan vekilharçlığa dair hangi dersi çıkartmalıyız?


SALI


14 Mart


Borca Hayır Demek


Yasanın Tekrarı 28:12 ayetini oku. Bu bize çok fazla borç altına girmek hakkında ne öğretiyor? Burada hangi ilkenin geçerli olduğunu görüyoruz?


Borçlanmaktan olabildiğince kaçınmak aklıselimdir. Kutsal yazı bizi başkalarının borçlarına da kefil olmaktan sakındırıyor (Özd. 17:18, 22:26). Borç, geleceğimizi de baskı altına alır ve mali zayıflığımızı kullanarak isteklerine boyun eğmeye mecbur kılar. Hristiyanların yönetmeyi de hayır demeyi de bilmediği tatlı bir iksirdir borç. Borçlanmak ayıp değildir tabi ki, ancak ruhsal hayatımızı güçlendirmediği de ortada.


“Tasarrufa sıkı sıkıya bağlı olmalıyız, yoksa borç içinde kalırız. Sınırlarınızı bilin. Borçlanmaktan cüzzamdan kaçar gibi kaçın.”—Ellen G. White, Counsels on Stewardship [Vekilharçlık Üzerine Öğütler], s. 272.


Borç mali bir esaret haline gelip bizi “borç verenin kulu” (Özd. 22:7) yapabilir. Borç, ekonomik dünyamızın yapısıyla o kadar iç içe geçmiştir ki, onu asıl standart görürüz. Ne de olsa ülkeler bile borçlu; insanlar da niye aynı yolu seçmesin ki? İşte bu yanlış tutumdur.


“Allah’la, O’nun bereketiyle tüm borçlarınızı ödeyeceğinize, sadece ekmek ve yulaf lapasıyla idare etmek zorunda kalsanız bile bir daha kimseye borçlanmayacağınıza dair ciddi bir anlaşma yapın. Ekstralar için cebinizden harcayacağınız kuruşlarla sofranızı kurmanız çok kolay. Siz kuruşları halledin, liralar kendi başlarının çaresine bakar. Sonunda birikip büyük bir meblağ olan, aslında oraya buraya harcanan küçük paralardır. En azından borç içindeyken benliği inkâr edin... Bocalamayın, cesaretinizi yitirmeyin, vazgeçmeyin. Zevkinizi inkâr edin, benliğin tutkularını inkâr edin, paranızı biriktirin ve borçlarınızı ödeyin. Bunlardan olabildiğince çabuk kurtulun. Kimseye borcu olmayan özgür bir insan olarak yeniden ayağa kalkabildiğinizde, büyük bir zafer kazanmış olacaksınız.”—Ellen G. White, Counsels on Stewardship [Vekilharçlık Üzerine Öğütler], s. 257.


Borç, Hristiyanların dayanmaması gereken zayıf bir temeldir. Ruhsal deneyimimize zarar verebilir ve Allah’ın işini mali olarak desteklememize engel olabilir. Başkalarına rahatlıkla vermemize engel olarak, Allah’ın bereketine sahip olma fırsatlarını kaçırmamıza yol açar.


Hemen şimdi, gereksiz borçlanmaktan kaçınmana yardım edecek hangi seçimleri yapabilirsin? Borçlanmaktan uzak durmak için benliğini inkâr etmene ne yardımcı olabilir?


ÇARŞAMBA


15 Mart


Biriktirmek ve Yatırım Yapmak


Karıncalar kış için erzak biriktirmeye çalışırlar (Özd. 6:6–8). Belirli bir amaç için düzenli olarak para biriktirirken onların yöntemlerini dikkate alırsak akıllılık etmiş oluruz. Para biriktirmekteki amaç kazandığımızı harcamak ya da stoklamak yerine, geçim masraflarımız ya da ihtiyaçlarımız için kaynak sağlamaktır. Parayı yönetmek bilgelik, planlama ve disiplin ister. Eğer tek yaptığımız kendimiz için biriktirmekse, Allah’ın mülklerine vekilharçlık yapmamız gereken yerde onları çalıyoruz demektir.


“Gereksiz yere harcanan para iki kat kayıptır. Çünkü giden sadece para değil, onun sayesinde kazanabileceğiniz muhtemel gelirlerdir de. Onu bir kenara koymuş olsaydık, tasarruf yoluyla dünyada ya da vererek gökte çoğalıyor olabilirdi... Tasarruf, para üzerinde egemen olmayı sağlayan bir yöntemdir. Paranın bizi heveslerimizin sürüklediği yerlere götürmesine izin vermektense, kontrolü ele alalım.”—Randy C. Alcorn, Money, Possessions and Eternity [Para, Mülk ve Sonsuzluk] (Carol Stream: Illinois, Tyndale House Publishers, 2003), s. 328.


Süleyman’ın Özdeyişleri 13:11, 21:5 ve 13:18 ayetlerini oku. Burada bize mali konuları daha iyi ele almamıza yardım edebilecek hangi pratik öğütler veriliyor?


Vekilharçlar Allah’ın varlıklarını yönetirken, ailevi ihtiyaçlar için biriktirir ve gökte yatırım yaparlar. Bir kişinin ne kadar mülke sahip olduğu önemli değildir, önemli olan mali durumunuz ne vaziyette olursa olsun Kutsal Kitap’a dayalı bir yönetim planının işler olmasıdır. Ailevi ihtiyaçlar için para biriktirmek de akılıca yapılmalıdır. Kaybı en aza indirmek için, riski dağıtın (Vaiz 11:1, 2). İhtiyaçlarınızdan önce bu şekilde risk azaltarak çalışmak (Özd. 24:27) ve bilenlere fikir danışmak (Özd. 15:22) bu tarzın iki önemli aracıdır. İhtiyaçlar karşılanıp zenginlik büyüdüğündeyse, “bu serveti toplama yeteneğini size verenin Tanrınız Rab olduğunu” (Yas. 8:18) anımsamalıyız.


Allah’ın vekilharcı için en güvenilir yatırım modeli “Göklerin Egemenliği”ne (Mat. 13:44) yatırım yapmaktır. Orada ekonomik durgunluk, risk, hırsız ya da piyasa daralması yoktur. Sanki asla eskimeyecek bir kese ya da cüzdana sahip olmak gibidir (Luk. 12:33). Mesih’i kabul ettiğinizde hesabınız açılır, verdiğiniz ondalıklar ve bağışlar da yatırdıklarınızdır. Yani, her ne kadar faturalarımızı ödemek gibi dünyasal işlerimize dikkat etmemiz gerekiyorsa da, ebedî gerçeklere de her zaman odaklanmalıyız.


  1. Korintliler 4:18 ayetini oku. Bir yandan burada sorumluluk sahibi vekilharçlar olarak yaşarken, bu gerçeği nasıl sürekli göz önünde bulundurabiliriz?

PERŞEMBE


EK ÇALIŞMA: Doğuştan getirdiğimiz ya da çevremizden etkilenerek ve öğrenerek (ya da her iki şekilde de) sahip olduğumuz her doğal yetenek, beceri ya da kabiliyet Allah’tan gelir. Denklemin önemli kısmı ise, sahip olduğumuz yetenekler ve becerilerle ne yaptığımızdır. Allah vekilharçlardan eğitim ve tecrübe yoluyla becerilerinde ve yeteneklerinde ustalaşmalarını bekler (Vaiz 10:10).


Allah Besalel’i “beceri, anlayış, bilgi ve her türlü ustalık vermek için Kendi Ruhu’yla doldurdu” (Çık. 35:31). O ve Oholiav (Çık. 35:34) ustalıklarını başkalarına öğretme yeteneğine sahiptiler.


Materyalist bir dünyada yaşarken, daha iyi vekilharçlar olmayı ve özellikle de borçlanmaktan kaçınmayı öğrenebiliriz. Okuyarak, seminerlere katılarak, eğitim öğrenim yoluyla (ne zaman mümkünse) ve sonunda öğrendiklerimizi uygulayarak, yeteneklerimizi sürekli olarak geliştirmeliyiz. Yeteneklerimizi geliştirmek elimizdekilerin en iyisini Allah’a vermemizi ve iyi birer vekilharç olmamızı sağlar.


Talantlar benzetmesinde, her bir kölenin “yeteneğine göre” (Mat. 25:15) talant aldığı anlatılır. Kölelerden ikisi kendilerine verileni ikiye katlarken, üçüncüsü toprağa gömmüştü. Bizim her zaman sahip olduğumuzu geliştirmeye çalışmamız gerekir, oysa talantı gömmek herhangi bir yetenek ya da beceri ortaya koymuyordu. Parayı yönetmek, borçtan kurtulmak, kendimizi terbiye etmek ve tecrübe kazanmak, Allah tarafından bereketlenen yetkinliklere sahip olmamızı sağlar. Bir işte iyi olmak, başarı kazanmak için onu tekrar ve tekrar yapmalıyız.


“Kutsal Kitap dersleri günlük hayata işlendikçe, karakter üzerinde derin ve kalıcı bir etki bırakır. Timoteos bu dersleri öğreniyor ve uyguluyordu. Bilhassa parlak yeteneklere sahip değildi, ancak çalışması değerliydi çünkü Allah tarafından verilen yeteneklerini Efendi’nin hizmetinde kullanıyordu.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 187.


TARTIŞMA SORULARI:


Her ne kadar özdenetim bir Hristiyan için her zaman önemli olsa da, yokluğunun mali zorluklara, hatta çöküşe götürebileceği zamanlarda daha da önemlidir. Bu sorunla başı dertte olanlar için biz kilise olarak ne yapabiliriz?


Romalılar 13:7, 8 ayetlerini oku. Bu sözleri günlük yaşamımızda ve başkalarıyla olan tüm iletişimimizde nasıl hayata geçirebiliriz?


Bazıları, İsa yakında geleceği için borçlanmayı çok dert etmememiz gerektiğini söylüyor. Bu iddiaya nasıl karşılık verirdin?


CUMA


16 Mart


17 Mart


Sebt günü için Zihinsel İşkence


Andrew McChesney, Adventist Müjdeciliği


Sebt okuluna gitmek için evden çıkmadan önce annesi onu suyla ıslatmış.


Babası kiliseye doğru yürürken – sonra koşarken­ – onu takip etmiş.


Babasının kilitli silah kutusunun zinciri her şıngırdadığında, kendisine saldıracağından korkuyormuş.


Yedinci Gün Adventist kilisesinde vaftiz edildikten sonraki o yılları hatırlarken, “Çok ama çok korkmuştum,” dedi Margaret Wilfred. “Sinirlerim laçka olmuştu. Bugün bile hala etkisi altındayım.”


Şu anda 61 yaşında olan, Karayip ülkesi Trinidad Tobago’daki Adventist ilk öğretim okulu öğretmenliğinden emekli Margaret, tüm bunlara rağmen pişman olmadığını söylüyor.


“Tanrı’yla olan yürüyüşümden memnunum, şu an huzur içindeyim.”


Margaret, Güney Karayipteki Maracas vadisinde, Adventist organizasyonuna ait bir Üniversiteye yakın bir semtte, Pazar gününü tutan anne babası tarafından büyütülmüş. Çocukluğundan beri üniversite kampüsünün içindeki kiliseden etrafa yayılan müziği çok severmiş. Bazı Sebt günü sabahlarında çocuk koroları vadiyi dolaşırmış. Margaret’i 19 yaşındayken Adventist müjdeleme toplantılarına çeken de yine müzik olmuş. Sonrasında da vaftiz edilmiş.


“İşte zihinsel işkence de o zaman başladı.”


Anne babası çok sinirlenmiş. Babası onu tehdit etmiş ve eve almamış. Kilitli silah kutusunun zincirinin şangırtısı tüylerini diken diken edermiş. Dayak yemekten hatta daha kötüsünden korkuyormuş. Bir keresinde babası onu neredeyse kiliseye kadar takip etmiş.


“Tüm yolu koştum çünkü onun yapabileceklerinden çok korkuyordum.”


Kiliyse gitmek için giyindiğinde, annesi üzerine su atıp onu ıslatmış.


“Hayatım hiç de kolay değildi yani,” dedi Margaret.


Tüm bunlara rağmen inancından vazgeçmeyi hiç düşünmemiş bile. Mezmurlar 34:7 ayetine tutunmuş, “Rabb’bin meleği O’ndan korkanların çevresine ordugah kurar, kurtarır onları.” Diğer favorisi de Mezmurlar 27:10 ayetiymiş: “Annemle babam beni terk etseler bile, Rab beni kabul eder.”


Sonunda evde tansiyon düşmüş. Margaret eyalet bursu kazanmış ve Adventist üniversitesine kayıt olmuş. Daha sonra da 35 yıl boyunca birinci ve ikinci sınıflara ders vereceği Maracas Yedinci Gün Adventist İlkokulunda öğretmenlik yapmaya başlamış.


“Tanrı’nın gözbebeği olduğumu biliyorum, O beni her şeyin aracılığıyla görecektir.”


2018 yılı ilk çeyreğinin On Üçüncü Sebt sunusunun bir bölümü bir kiliseleri olmadığı için konferans salonunda ibadet eden Güney Karayip Üniversitesine bir kilise binası yapılması için kullanılacak.


*17–23 Mart


Bir Vekilharcın Alışkanlıkları




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Ef. 5:15–17, Kol. 3:23, Luk. 12:35–48, Yak. 4:14, Elç. 3:21, 1Ko. 9:24–27.


HATIRLAMA METNİ: “Genç insan yolunu nasıl temiz tutar? Senin sözünü tutmakla. Bütün yüreğimle Sana yöneliyorum, izin verme buyruklarından sapmama! Aklımdan çıkarmam sözünü, Sana karşı günah işlememek için” (Mez. 119:9–11).


Alışkanlıklarınız hayatınızın yönünün ve amacının göstergesidir. İyi alışkanlıklar edinen vekilharçlar en sadık vekilharçlardır. Daniel’in her gün dua etme alışkanlığı vardı (Dan. 6:10). Pavlus’un havraya gitme adeti vardı (Elç. 17:1, 2). Ayrıca şunları yazdı: “Aldanmayın, ‘Kötü arkadaşlıklar iyi huyu bozar’” (1Ko. 15:33). Kötü alışkanlıklarımızdan kurtulmak için onların yerine iyi alışkanlıklar geliştirmeliyiz.


“Biz, hem şu an hem de sonsuza kadar, alışkanlıklarımızın bizi dönüştürdüğü şeyiz. Doğru alışkanlıklar edinen ve her görevin yerine getirilmesinde sadık olanların yaşamları, diğerlerinin yürüdüğü yolu parlak huzmelerle aydınlatan ışıklar gibi olacak.”—Ellen G. White, Testimonies for the Church [Kilise İçin Tanıklıklar], cilt. 4, s. 452.


Bir alışkanlığın oluşturduğu yol, arzu ettiğiniz ödüle kavuşmanızın en hızlı yoludur. Alışkanlık, kök salmış kararlılıktır. Başka bir deyişle, onu düşünmenize bile gerek yoktur; sadece yaparsınız. Bu alışkanlık, yaptığınız şeyin ne olduğuna bağlı olarak, çok iyi de olabilir, çok kötü de. Bu hafta bir vekilharcın Allah’ın işini yürütmesine yardım edecek güçlü alışkanlıklara bakacağız.


*24 Mart Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. DERS

18 Mart


Alışkanlık: Önce Allah’ı Arayın


Hepimizin alışkanlıkları var. Soru şu: Ne tür alışkanlıklar bunlar? İyi mi, kötü mü? Bir Hristiyanın sahip olabileceği tüm alışkanlıklar içinde, her gün öncelikle Allah’ı aramak hepsinden daha önemlisi olmalıdır.


“Her sabah kendinizi, canınız, bedeniniz ve ruhunuzla birlikte, Allah’a adayın. Kurtarıcınıza olan bağlılığınızı ve güveninizi daha da artıracak alışkanlıklar edinin.”—Ellen G. White, Mind, Character, and Personality [Zihin, Karakter ve Kişilik], 1. cilt, s. 15. Böyle bir alışkanlığa sahip olduğumuzda, yaşama götüren “dar kapıdan” (Mat. 7:13, 14) mutlaka geçeriz.


Allah “Benden başka tanrın olmayacak” (Çık. 20:3) demişti. İsa, temel ihtiyaçlarımız bağlamında “her şeyden önce Tanrı’nın hükümranlığını ve doğruluğunu arayın” (Mat. 6:33, Cosmades) demişti, ayrıca daha önceden de şu sözler söylenmişti: “Beni arayacaksınız, bütün yüreğinizle arayınca Beni bulacaksınız” (Yer. 29:13).


Matta 22:37, 38; Elçilerin İşleri 17:28; Efesliler 5:15–17 ve Koloseliler 3:23 ayetlerini oku. Bu ayetlerde Allah’ı hayatımızda ilk sıraya nasıl koyacağımızı anlamamıza yardım edecek ne söyleniyor?


Öncelikle Rabb’i arama konusundaki tüm örnekler içerisinde, şüphesiz ki İsa’nınki kadar iyi bir örnek daha yoktur. İsa her şeyde ilk sıraya Babası’nı koyardı. Bu önceliği daha bir çocukken Yeruşalim’e yaptığı fısıh bayramı ziyareti sırasında görmeye başlıyoruz. Onu tapınakta bulan annesiyle konuştuğunda, ona “Benim için Babamın işlerinde bulunmam gerektiğini bilmiyor musunuz?” (Luk. 2:46, 49, Candemİr) demişti.


Sürekli dua ederek geçen yaşamından da anlaşılacağı üzere, İsa hayatı boyunca Babası’yla birliktelik için can atıyordu. Bu alışkanlığını öğrencileri tam olarak kavrayamamıştı. Karanlığın tüm güçleri bile İsa’yı Baba’dan ayıramazdı, zira İsa O’nunla sürekli olarak tümüyle irtibatlı kalmayı alışkanlık haline getirmişti.


Allah’ı bütün yüreğimizle, bütün canımızla ve bütün aklımıza sevmeye (Mat. 22:37) karar vererek, İsa’nın örneğini takip edebiliriz. Dua ederek, Allah Sözü’nü inceleyerek ve tüm yaptıklarımızda İsa’nın karakterini taklit etmeye çalışarak, Allah’ı hayatımızda ilk sıraya koyma alışkanlığını edineceğiz. Bir Hristiyan için daha iyi bir alışkanlık olabilir mi?


Kendine sor: Gerçekten Allah’ı hayatımda ilk sıraya koyabildim mi? Bunu nasıl bilebiliyorsun?


PAZAR


19 Mart


Alışkanlık: İsa’nın Dönüşünü Bekleyin


Luka 12:35–48 ayetlerini oku. Bu benzetme İsa’nın ikinci gelişiyle nasıl bağlantı kurmamız gerektiği hakkında bize ne öğretiyor? Neden tüm yaptıklarımız her zaman İkici Geliş gerçeği bağlamında olmalıdır?


Vekilharçlık sürekli olarak İsa’nın dönüşü ışığında yerine getirilmelidir. Sanki sadıkmış gibi yapan sadakatsiz vekilharçların karakterleri önünde sonunda davranışlarından anlaşılacaktır; zira gerçek ve sadık vekilharçlar sorumluluklarını sanki efendileri oradaymış gibi uyanık durarak ve çalışarak yerine getirirler. Gelecek için yaşar ve günden güne sadakatle çalışmaya devam ederler. “Oysa bizim vatanımız göklerdedir. Oradan Kurtarıcı’yı, Rab İsa Mesih’i bekliyoruz” (Flp. 3:20).


İbrahim ebedî bir kenti gözlüyordu (İbr. 11:10), Pavlus ise Mesih’in dönüşünü bekliyordu (İbr. 10:25). Onlar ileriyi düşünen insanlardı, İsa’yla buluşmayı bekliyorlar, planlıyorlar ve bunun için her an hazır duruyorlardı. Biz de aynı şekilde müjdenin doruk noktasını görmek için uzağa dosdoğru bakma alışkanlığını geliştirmeliyiz (Titus 2:13). Peygamberlik sözüne arada sırada göz atarak ya da gelişigüzel bir şekilde bakarak değil, Mesih döndüğünde bizi bekleyen sonsuzluğu hep aklımızda tutarak, sürekli bakmalı, izlemeli, yapmalıyız. Aynı zamanda, ahir zaman olaylarına dair tuhaf ve hayal mahsülü kurgulardan da uzak durmalıyız. İkinci Geliş vaadi yaşamlarımızda bize yön verir, günümüz için doğru bir bakış açısı sağlar ve hayatta aslında neyin önemli olduğunu hatırlamamıza yardımcı olur. İsa’nın dönüşünü bekleme alışkanlığı bize vekilharçlığın tanımını yapıp amacını gösteriyor.


Çarmıh, Kurtarıcı’yla bir randevumuz olmasının yolunu açtı. Kutsal Yazı’da açıklanan, bizi Mesih’in Babası’nın görkemi içinde kutsal meleklerle birlikte gelişine yönlendiren işaret levhalarını arıyoruz (Mar. 8:38). “Gözlerimizi görünen şeylere değil, görünmeyenlere çeviriyoruz. Çünkü görünenler geçicidir, görünmeyenlerse sonsuza dek kalıcıdır” (2Ko. 4:18).


Evet, ölüm ve hep var olan ölüm gerçeği, her zaman için buradaki zamanımızın ne kadar sınırlı ve geçici olduğunu anlamamıza yardım etmelidir. Fakat İkinci Geliş vaadi bize ölümün de aslında geçici ve süreksiz olduğunu göstermiştir. Öyleyse, şüphesiz biz de her Hristiyan vekilharcın yaşam biçimine etki etmesi gereken vaadin, Mesih’in dönüşü vaadinin ışığında yaşamalıyız. Şimdi, sürekli olarak Mesih’in dönüşünün beklentisi içinde yaşamayı alışkanlık haline getirelim. Başlı başına adımız bile bu beklentinin gerçekliğini ortaya koyuyor.


PAZARTESİ


20 Mart


Alışkanlık: Zamanı Akıllıca Kullanın


“Çünkü biz daha dün doğduk, bir şey bilmeyiz, yeryüzündeki günlerimiz sadece bir gölge” (Eyüp 8:9).


Bir saati durdurabilirsiniz, ama zamanın akışını durduramazsınız. Zaman beklemez; biz hiçbir şey yapmadan durup beklesek de akmaya devam eder.


Aşağıdaki ayetler yeryüzündeki bu hayatta geçirdiğimiz zamanımız hakkında bize ne öğretiyorlar? Yak. 4:14; Mez. 90:10, 12; Mez. 39:4, 5; Vaiz 3:6–8. Bu ayetlerden, buradaki zamanımızın ne kadar da değerli olduğuna dair almamız gereken temel mesaj nedir?


Zaman sınırlı ve yenilenemez olduğu için, Hristiyanların onu iyi kullanan vekilharçlar olmayı öğrenmeleri önemlidir.


Bu nedenle, bu hayatta ve gelecek olan hayatta neyin önemli olduğuna odaklanarak, zamanı akıllıca kullanma alışkanlığını edinmeliyiz. Zamanı, Allah’ın Sözü’nün bize önemli olarak bildirdiği şeylere göre yönetmeliyiz, zira zaman geçtikten sonra bir daha yenilenemez. Paramızı kaybettiğimizde onu önünde sonunda geri almamız mümkündür, hatta belki kaybettiğimizden fazlasını alırız. Fakat zaman öyle değil. Kaybedilen an, sonsuza kadar kaybedilmiştir. Geçmişten bir anı bile geri almak, kırık bir yumurtayı kabuğuna geri sokmaktan daha zordur. O yüzden, zaman bize Allah tarafından verilmiş en değerli varlıklardan biridir. Öyleyse bize verilmiş olan her andan en iyi şekilde faydalanma alışkanlığını geliştirmek ne kadar da önemlidir.


“Zamanımız Allah’a aittir. Her an O’nundur, biz de bunu O’nun yüceliğine yönelik olarak değerlendirmek için en ciddi zorunluluk altındayız. O bize verdiği yeteneklerden hiçbiri için zamanımızdan olduğu kadar kesin bir hesap istemeyecektir.


Zamanın değeri hesapların ötesindedir. Mesih her bir anı değerli saydı, bu nedenle biz de öyle saymalıyız. Hayat boşa geçirilemeyecek kadar kısa. Sonsuzluğa hazırlanmak için yalnızca birkaç günlük deneme süremiz var. Boşa harcanacak zamanımız, bencilce zevklere ayrılacak zamanımız, günahı beslemek için kullanılacak zamanımız yok.”— Ellen G. White, Christ’s Object Lessons [Mesih’in Örnek Dersleri], s. 342.


“Öyleyse nasıl yaşadığınıza çok dikkat edin. Bilgelikten yoksun olanlar gibi değil, bilgeler gibi yaşayın. Fırsatı değerlendirin. Çünkü yaşadığımız günler kötüdür” (Ef. 5:15, 16). Pavlus burada bize ne söylüyor ve bu sözleri mevcut durumumuza ne şekilde uygulayabiliriz?


SALI


21 Mart


Alışkanlık: Zihninizi, Bedeninizi ve Canınızı Sağlıklı Halde Tutun


Biz başlangıçta zihinsel, fiziksel ve ruhsal olarak mükemmel yaratıldık. Tabi ki, günah bunların hepsini mahvetti. Müjdenin iyi haberi, diğer şeylerin yanı sıra, Allah’ın bizi başlangıçta olmamız gereken hale tekrar getirme sürecinde olması.


Elçilerin İşleri 3:21 ve Vahiy 21:1–5 ayetlerini oku. Bu ayetlerde bizim için nasıl bir umut bulunuyor? Bu son yenilenme vaktini beklerken nasıl yaşamalıyız?


Mesih yeryüzündeyken, insanlığı ruhsal, zihinsel ve fiziksel olarak canlandırmak için yorulmaksızın çalıştı, tüm bu çalışması zamanın sonundaki o son yenilenmenin işaretçisiydi. İsa’nın şifa hizmeti, Allah’ın şimdi, son gelene kadar, bizim olabildiğince sağlıklı olmamızı istediğinin bir kanıtıdır. O yüzden vekilharçlar zihinleri, bedenleri ve canları için sağlıklı bir yaşam tarzını destekleyen alışkanlıklar edinirler.


Birincisi, zihin kullanıldıkça gelişir. Alışkanlık edinerek, “gerçek, saygıdeğer, doğru, pak, sevimli, hayranlık uyandıran... ne varsa” (Flp. 4:8) zihninizi onlarla doldurun. Böyle düşünceler esenlik getirir (Yşa. 26:3) ve “huzurlu yürek bedenin yaşam kaynağıdır” (Özd. 14:30). Zihnin sağlıklı alışkanlıkları, güç kalesinin mümkün olan en iyi durumda işlemesini sağlar.


İkincisi, iyi beslenme düzeni ya da egzersiz gibi sağlıklı yaşam alışkanlıkları kendimize dikkat ettiğimizin göstergesidir. Örneğin, egzersiz kan basıncını düşürür, stresi azaltır, moralimizi düzeltir ve muhtemelen raflarda bulunan tüm ürünlerden daha çok yaşlanmayı önleyici etkisi olan bir iksirdir.


Üçüncüsü, bir vekilharç canı dinçleştirmek için iyi alışkanlıklar edinir. Canınızı Allah’a yükseltin (Mez. 86:4, 5, KM) ve bekleyin (Mez. 62:5, KM). “Gerçeğin izinden yürüdüğünüzde” (3Yu. 3) canınız refaha erecek ve “Rabbimiz İsa Mesih’in gelişinde eksiksiz ve kusursuz olmak üzere korunacak” (1Se. 5:23).


Sahip olduğun alışkanlıkları ve bunların ruhsal, fiziksel ve zihinsel sağlığına ne şekilde etki ettiğini düşün. Bu alanlardan birinde ya da hepsinde bir gelişim gerçekleştirmene yardım edecek hangi değişiklikleri yapabilirsin? Şimdi, son yenilenmeni beklerken, yaşam kaliteni yükseltmene yardım edecek hangi seçimleri yapabilir ve hangi Kutsal Kitap vaatlerini talep edebilirsin?


ÇARŞAMBA


22 Mart


Alışkanlık: Özdenetim


Özdenetim bir vekilharcın sahip olabileceği en önemli karakter özelliklerinden biridir. “Çünkü Tanrı bize korkaklık ruhu değil, güç, sevgi ve özdenetim ruhu vermiştir” (2Ti. 1:7). Denetimin Grekçe karşılığı olan sofronismos sözcüğü Yeni Ahit’te sadece bu ayette geçer ve Allah’ın ilkelerinden sapmayan dengeli ve sağlam bir zihinle yapılması gerekeni yapabilme yeteneği anlamına gelir. Özdenetim “iyi ile kötüyü ayırt etmemize” (İbr. 5:14), mevcut durumu kavramamıza ve sonuçları ne olursa olsun baskılara ve dikkat dağıtıcılara sakin ve mütevazı bir şekilde karşı koymamıza yardımcı olabilir. Daniel aslanlara atılma tehdidiyle karşı karşıya olmasına rağmen doğrunun peşini bırakmamıştı, oysa Şimşon nefsine düşkün bir hayat yaşamıştı ve o yaşamında özdenetimden ya da sağlam bir zihinden eser yoktu. Yusuf Potifar’ın evinde doğru olanı yapmıştı, oysa Süleyman başka ilahlara taptı (1Kr. 11:4, 5).


  1. Korintliler 9:24–27 ayetlerini oku. Pavlus burada özdenetim hakkında ne söylüyor? Tüm özdenetim meselesinde, söz konusu olanın ne olduğunu söylüyor?

“Dünya zevk düşkünlüğüne teslim olmuş durumdadır. Her yer yalan ve uydurmalarla dolu. Şeytan’ın canları mahvetmek için kurduğu tuzaklar gittikçe çoğalıyor. Allah korkusuyla kutsallığı yetkinleştirmek isteyenler, itidal ve özdenetim derslerini iyi öğrenmelidir. Arzular ve tutkular zihnin daha yüce güçlerinin denetimine tabi olmalıdır. Özdenetim, Allah’ın sözündeki kutsal gerçekleri anlayıp hayatımıza geçirmemizi sağlayacak olan zihin gücüne ve ruhsal sezgiye sahip olmamız için gereklidir.”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 101 [Sevgi Öğretmeni, s. 84, 85].


Özdenetim alışkanlık edinerek gelişir. Allah sizi “her davranışınızda kutsal olmaya” (1Pe. 1:15) ve “kendini Tanrı yolunda eğitmeye” (1Ti. 4:7) çağırdı. Vekilharçlar da en az en yetenekli atletler ya da müzisyenler kadar özdenetimli olabilmek için çalışmalı ve deneyim kazanmalıdır. Gerçekten önemli olan şeyler uğruna, Allah’ın gücüyle ve bizim gayretli çalışmamızla kendimizi denetim altına sokmalıyız.


Günahlı ve bozulmuş bir dünyada sadık ve kutsal vekilharçlar olarak yaşayabilmemiz için ihtiyacımız olan özdenetimi bize verebilecek yegane güç olan Allah’ın kudretine teslim olmayı nasıl öğrenebiliriz?


PERŞEMBE


EK ÇALIŞMA: Hanok ve Nuh, taşkınlığın, materyalizmin ve şiddetin içinde pek az kişinin sadık kaldığı bir çağda, Allah’la birlikte yürümeyi alışkanlık haline getirmişlerdi (Yar. 5:24, 6:9). Allah’ın lütfunu anlamış ve kabul etmişlerdi, bu nedenle kendilerine verilen mülklerin ve görevlerin iyi birer vekilharcıydılar.


Çağlar boyunca insanlar aynı Hanok ve Nuh gibi Allah’la yürümüştür. Örneğin Daniel ve arkadaşları, “putperestliğin sahte dinlerinin arasında gerçek dinin temsilcileri görevini görebilmeleri için, net bir kavrayışa sahip olup Hristiyan kişiliğini mükemmelleştirmeleri gerektiğini anlamışlardı. Öğretmenleri bizzat Allah’tı. Sürekli dua ederek, özenle çalışarak, Görünmeyen’le iletişim halinde kalarak, aynı Hanok gibi onlar da Allah’la yürüdü.”—Ellen G. White, Krallar ve Peygamberler, s. 486 [Geçmişten Sonsuzluğa, 2. Cilt, s. 287].


“Allah’la birlikte yürümek” bir vekilharcın yaptığı şeyi tarif eder, yani yeryüzünde gün be gün Allah’la birlikte yaşamayı. Akıllı bir vekilharç yozlaşmış bir dünyada Allah’la birlikte yürümeyi alışkanlık haline getirmesi gerektiğini bilir, zira ancak Allah’la bu şekilde bağlantılı kalarak hüküm süren kötülüklerden korunabiliriz.


Sadık bir vekilharç olmak, Allah’la uyumlu olmakla başlayan, tümüyle kapsayıcı bir yaşamın yolunu açar (Amo. 3:3). Mesih’te yürümeli (Kol. 2:6, Candemİr), hayat yeniliğinde yürümeli (Rom. 6:4, Candemİr), sevgi yolunda yürümeli (Ef. 5:2), bilgelikle yürümeli (Kol. 4:5, Candemİr), O’nun gerçeğine göre yürümeli (Mez. 86:11), ışıkta yürümeli (1Yu 1:7), kendi doğruluğumuzda yürümeli (Özd. 19:1, TSV), O’nun yasasına göre yürümeli (Çık. 16:4), iyi işlerde yürümeli (Ef. 2:10, Candemİr) ve düz yolda yürümeliyiz (Özd. 4:26).


TARTIŞMA SORULARI:


Alçakgönüllülüğü tanımla ve bir vekilharcın hayatındaki rolünü açıkla (Mat. 11:29, Ef. 4:2, Flp. 2:3, Yak. 4:10). Alçakgönüllülük Allah’la birlikte yürüyüşümüzde neden önemlidir? (Mik. 6:8).


Derste, aramızdaki kötü hatta kendilerine zarar veren alışkanlıklara sahip olanlara nasıl yardımcı olabileceğimizi konuşun. Bu insanlara yardım etmek için yerel kilise olarak ne yapabilirsiniz?


Hristiyan vekilharçların sahip olması gereken diğer iyi alışkanlıklar nelerdir? Örneğin bkz. Titus 2:7, Mez. 119:172, Mat. 5:8.


Derste zaman ve zamanın gizemleri hakkında konuşun. Neden bu kadar hızlı ilerliyormuş gibi görünüyor? Zamanın ne olduğunu nasıl anlarız? En önemlisi de, yeryüzünde geçirdiğimiz nispeten kısa zamanda, onu iyi kullanan birer vekilharç olmamız neden gerekli?


CUMA


23 Mart


24 Mart


Mirasyedi Evlat


Andrew McChesney, Adventist Müjdeciliği


Bir sebt günü, Starlene Peters, tüm gece süren bir parti ve sonrasında alkollü araç kullanımı yüzünden karıştığı trafik kazasının sabahında yara bere içinde ve üzerinde buruş buruş kıyafetlerle Yedinci Gün Adventist kilisesine geldi.


Eski bir Adventistti ve uzun zaman önce hayatından çıkardığı kilise üyelerinin kendisinin varlığını nasıl karşılayacaklarını bilmiyordu. Ama daha birkaç saat önce bir araba kazasında arkadaşını kaybetmişti ve Tanrı’yı bulmaya ihtiyacı vardı.


Şu an 32 yaşında ve tam zamanlı müjdeci olan Starlene, “O kazayı bir uyarı alarmı olarak gördüm,” diyor, “Yaşamın ne kadar da kırılgan olduğunu o zaman anladım.”


Starlene, Karayip ülkesi Trinidad Tobago’daki Port of Spain kentinde bir Adventist olan büyükannesi tarafından büyütülmüş. Çok küçük yaştan beri her Sebt günü kiliseye katılması istenirmiş. Vaftiz edildikten sonra kilisede çeşitli görevler almış ama o dönem hizmetinin samimi olmadığını söylüyor. “Çocukluk yıllarımın çoğu boyunca Tanrı ile bir bağlantım varmış gibi hissetmedim,” diyor Starlene.


18 yaşındayken partilerle dolu bir hayat yaşamak için evi ve kiliseyi terk etmiş.


Sonra işte o araba kazası gelmiş başına. Cuma gecesi iki arkadaşıyla birlikte partiden eve dönüyorlarmış. Arabayı kullanan arkadaşı alkollüymüş ve o gece arabayı perte çeviren büyük bir kaza yapmışlar. Starlene ve arabanın şoförü kazayı sıyrıklarla atlatmışlar fakat 26 yaşında hayatının baharında bir kadın olan arkadaşları kazada yaşamını yitirmiş.


Starlene kaza yerinden alınıp kontrol için hastaneye götürülmüş. Sonrasında polis sorgusuna girmiş ve karakoldan çıkar çıkmaz da dosdoğru kiliseye gelmiş.


Üzerinde partiden kalma kıyafetler varmış hala: kısa bir elbise, küpeler ve tabii ki makyajlıymış. Nasıl bir tepkiyle karşılaşacağına dair hiçbir fikri yokmuş. Yedi yıldır kiliseye uğramıyormuş bile.


İçeri girdiğinde Pastör vaazına başlamak üzereymiş. Bir anda tüm gözler üzerine çevrilmiş ve kilise üyeleri birden ilahi söylemeye başlamışlar.


“Vaazı bırakıp bir ağızdan ilahi söylemeye başladılar çünkü o kadar zaman sonra kiliseye dönmüş olmam onları çok mutlu etmişti.”


İsa’nın Luka 15: 11-32 ayetlerindeki benzetmesi mirasyedi evlada layık bir hoş geldinmiş.


O an Starlene yaşamını İsa’ya adamaya ve en baştan başlamaya karar vermiş.


“Tanrı’yla bir anlaşma yaptım: Ya hep ya hiç. Yeniden vaftiz edildim ve hayatım o zaman başladı.”


Starlene Peters hakkında daha fazlası haftaya.



*24-30 Mart


Vekilharçlığın Sonuçları




Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: 2Ti. 3:1–9; Hez. 14:14; Flp 4:4–13; Özd. 3:5; Pe. 2:11, 12; Mat. 7:23; 25:21.


HATIRLAMA METNİ: “İnanmayanlar arasında olumlu bir yaşam sürün. Öyle ki, kötülük yapanlarmışsınız gibi size iftira etseler de, iyi işlerinizi görerek Tanrı’yı, kendilerine yaklaştığı gün yüceltsinler” (1. Petrus 2:12).


Vekilharçlar olarak, hizmet ettiğimiz Allah’ın tanıkları olarak yaşamalıyız, yani etrafımızdaki insanlarda güçlü ve iyi bir etki bırakmaya çalışmalıyız.


Öyleyse hikâyemiz etrafımızdaki dünyadan soyutlanmış olmak değildir. Tersine, bize verilmiş olan şeylerden habersiz yaşayanlara daha iyi bir hayat olabileceğini gösterme ayrıcalığı bize verilmiştir. Vekilharçlık, bir yandan Allah’ın kutsal hayatlar yaşamamız için yaptığı çağrıya uyarken, bir yandan da gelişme eylemidir. Allah bize yeryüzündeki diğer tüm hayat tarzlarından farklı yaşama becerisini verir (2Ko. 6:17), böylece diğer insanlar bunun farkına varmalı, hatta nedenini sormalıdır. Dolayısıyla bize şunlar söyleniyor: “Mesih’i Rab olarak yüreklerinizde kutsayın. İçinizdeki umudun nedenini soran herkese uygun bir yanıt vermeye her zaman hazır olun” (1Pe. 3:15).


Bu son derste kişisel faydaları, ruhsal sonuçları, başarılı neticeleri, etkimizi ve vekilharcın hayatında memnuniyetin anahtarını, tüm bunların “yücelik ümidi olan Mesih’in içinizde olması” (Kol. 1:27 Candemİr) sayesinde olduğunu unutmadan inceleyeceğiz.


*31 Mart Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.


  1. DERS

25 Mart


Vekilharçlık ve Dindarlık


Dindarlık engin bir konu. Dindar insanlar kutsal bir yaşam tarzını benimser (Tit. 1:1), Mesih’e adanarak ve O’nu hoşnut edecek davranışlarda bulunarak, O’nun gibi olurlar (Mez. 4:3, Tit. 2:12). Dindarlık gerçek dinin kanıtıdır ve sonsuz yaşam vaadini karşılar. Hiçbir felsefe, zenginlik, şöhret, güç ya da doğuştan gelen ayrıcalık böyle bir vaatte bulunamaz.


  1. Timoteos 3:1–9 ayetlerini oku. Pavlus’un burada uyarıda bulunduğu, sadakatli bir vekilharcın yaşamıyla doğrudan ilişkili olan şey nedir?

Eyüp kitapçığında Eyüp’ün kişiliği ve eylemleri tanımlanır. Çekilen ıstıraba rağmen dindar bir hayatın nasıl ortaya konduğu örneklenir. Ayrıca Şeytan’ın bu tip bir yaşam tarzından ne kadar nefret ettiği de açıklanır. Allah bile imanının ve yaşam tarzının niteliği bakımından Eyüp gibisi olmadığını kabul eder (Eyüp 2:3).


“Ûs ülkesinde Eyüp adında bir adam yaşardı. Kusursuz, doğru bir adamdı. Tanrı’dan korkar, kötülükten kaçınırdı” (Eyüp 1:1). Yani karşımızdaki kişi, imanı sadece söylediği sözlerden ya da dini törenlerden ibaret olan biri değil, her ne kadar hayatında bunların bir yeri varsa da (Eyüp 1:5). Ondaki Allah korkusu, korkunç denemelere rağmen, tamamen dindarlığa adanmış bir ömürle ortaya konmuştur. Dindar olmamız bizim mükemmel olduğumuz anlamına gelmez, sadece mükemmelliği kendi dünyamızda yansıttığımız anlamına gelir.


Hezekiel 14:14 ayetini oku. Ayette bu adamların kişiliklerine tanıklık eden ne söyleniyor? Onlar, bizim her birimizde görülmesi gereken hangi ortak özelliklere sahipti?


Vekilharçlık aslında dindar bir yaşamın ifadesidir. Sadık vekilharçlar sadece şekil itibarı ile dindar değillerdir. Gerçekten dindarlardır ve bu dindarlık onların yaşam tarzlarında ve Allah’ın onlara emanet ettiği şeyleri nasıl idare ettiklerinde ortaya çıkar. Onların sadakati sadece yaptıklarında değil, yapmadıklarında da ifade bulur.


PAZAR


26 Mart


Kanaatkârlık


“Sözüm ihtiyaç hakkında değildir, çünkü ben bulunduğum hal içinde kanaatkâr olmağı öğrenmişimdir” (Flp. 4:11, KM). Eğer hangi durumda olursak olalım kanaat etmemiz gerekiyorsa, bu kanaatkârlığın esasen nereden geliyor olması gerek?


Pavlus Timoteos’a yazarken “Tanrı yolunu kazanç yolu sanan” (1Ti. 6:5) ahlâksız bir grup insanı tarif ediyor. Bugünkü bazı televizyon soytarılarının bundan daha iyi bir tarifi olabilir mi? Seyredenlere, eğer sadık olurlarsa (bu “sadakat” tabi ki onların hizmetini desteklemeyi kapsıyor) zengin de olacaklarını söyleyerek bir ton para kazanıyorlar. Zenginliği sadakate denk tutmak yalnızca maddeciliğin tezahürlerinden bir diğeridir, ancak Hristiyanlık kisvesi altında.


Doğrusu, dindarlığın zenginlikle hiçbir alakası yoktur. Eğer öyle olsaydı dünya üzerindeki kimi en terbiyesiz insanları, aynı zamanda en zenginlerden bazıları da olduklarından, dindar olarak kabul etmek zorunda kalırdık. Pavlus bu mantığa karşı çıkarak, “eldekiyle yetinerek Tanrı yolunda yürümek büyük kazançtır” dedi (1Ti. 6:6). Her durumda kanaatkârlıkla birlikte yaşanan dindarlık en değerli servettir, çünkü Allah’ın lütfu mali kazançtan çok daha değeridir. Öyleyse, “yiyeceğimizle ve giyeceğimizle” yetinmeliyiz (1Ti. 6:8). Sonuçta, bu şekilde düşünmeye meyilliysek, ne kadarına sahip olursak olalım her zaman kazanılacak daha fazlası olacaktır.


“Her koşulda kanaatkârlık büyük bir sanat, ruhsal bir gizemdir. Öğrenilmelidir, bir gizem olarak öğrenilmesi gerekir... Hristiyan kanaatkârlığı, Allah’ın bilge ve babacan tasarrufuna isteyerek her koşulda teslim olmuş ve ondan zevk alan nazik, manevi, sakin ve zarif bir ruh halidir... Sıkıntılı şartlarda ve zamanlarda, tasalı yürekler için çok teselli edici ve kullanışlı değerli bir merhemdir.”— Jeremiah Burroughs, The Rare Jewel of Christian Contentment [Nadir Mücevher: Hristiyan Kanaatkarlığı], s. 1, 3.


Romalılar 8:28, İbraniler 13:5 ve Filipililer 4:4–13 ayetlerini oku. Bu ayetlerde kanaatkâr hayatlar yaşamamıza yardım edebilecek neler bulabiliriz?


PAZARTESİ


27 Mart


Güven


Süleyman’ın Özdeyişleri 3:5 ayetini oku. Özellikle son kısımda, kendi aklımıza “bel bağlamama” bölümünde bize hangi çok önemli mesaj veriliyor? (Ayrıca bkz. Yşa. 55:9, 1Ko. 4:5, 13:12.)


Allah’ın vekilharçlarının amacı ve düsturu şudur: “Rabb’e güven bütün yüreğinle, kendi aklına bel bağlama” (Özd. 3:5).


Elbette çoğunlukla bunu söylemek yapmaktan daha kolaydır. Aklımızla Allah’a, O’nun bizi sevdiğine ve gözettiğine inansak da, ne kadar sıklıkla karşı karşıya kaldığımız bir şeye kafayı aşırı takıyoruz? Bazen gelecek bize çok korkutucu gözükür, en azından kendi hayalimizde.


Öyleyse, vekilharçlar olarak biz Allah’a güvenmeyi nasıl öğreneceğiz? İmanla adım atıp, yaptığımız her şeyde Rabb’e itaat ederek. Güven zihnin bir eylemidir ve kullanıldıkça tükenmez; tersine, biz Rabb’e güven duydukça, güvenimiz de artar. Sadık vekilharçlar olarak yaşamak Allah’a duyduğumuz güveni ifade etmemizin yollarından biridir. Bu güven vekilharcın hem dayanağı hem de itici gücüdür ve yaptıklarımızla görünür hale gelir.


“Rabb’e güven bütün yüreğinle.” “Yüreğin” ifadesi Kutsal Yazı’da her zaman mecazen kullanılmıştır. Kararlarımızın, içerideki bizi biz yapan ahlâki benliğimizden kaynaklandığını ifade eder (Mat. 22:37). Kişiliğimiz, güdülerimiz ve niyetlerimiz buna dahildir; varlığımızın gerçek özüdür.


Kontrol edemediğiniz şeylerde Allah’a güvenmek daha kolaydır. Bu durumlarda O’na güvenmekten başka seçeneğimiz yoktur. Oysa “yürekten” gelen gerçek güven, kontrol edebildiğimiz bir şeye dair seçim yapmamız gerektiğinde ve Allah’a olan güvenimiz şu ya da bu şekilde seçim yapmamıza sebep olduğunda ortaya çıkar.


Elçiler tüm yürekleriyle Allah’a güvenmeyi örnekliyorlar: “Doğaları gereği onlar da, aynı şu anda çalışmaya dahil olanlar gibi zayıf ve yardıma muhtaçtılar, fakat Rabb’e tümüyle güvendiler. Zenginliğe sahiptiler, fakat bu zihin, can ve kültürden oluşan bir zenginlikti; Allah’ı her şeyde ilk, son ve en iyisi yapan herkes de bu zenginliğe kavuşabilir.”— Ellen G. White, Gospel Workers [Müjde İşçileri], s. 25.


Kontrol edemediğin şeylerde Allah’a güvenmenin daha kolay olduğu bir gerçek. Peki ya kontrol edebileceğin şeyler? Allah’a duyduğun güvenin hangi tarafı seçtiğini belirlediği, hangi seçimleri yapman gerekebilir?


SALI


28 Mart


Bizim Etkimiz


“Bir zamanlar karanlıktınız, ama şimdi Rab’de ışıksınız. Işık çocukları olarak yaşayın” (Ef. 5:8). Pavlus, yüreğin dönüşümünü dışarıdan göründüğü şekliyle tarif ediyor: Biz “ışıkta yürüdükçe” (1Yu. 1:7, Yşa 30:21), vekilharç olarak idaremizin günlük tanıklığı karanlık dünyada etkileyici bir ışık olacak.


İsa “Ben dünyanın ışığıyım” (Yu. 8:12) demişti. Biz Allah’ın ışığını toplum içindeki günlük davranışlarımızda görülen kararlı kişiliğimiz aracılığıyla yansıtırız.


Vekilharçlığımız nasıl Allah’ı yücelten şekillerde sergilenebilir? Davranışlarımızın diğer insanlar üzerinde nasıl bir etkisi vardır? Mat. 5:16, Tit. 2:7, 1Pe. 2:11, 12.


Vekilharçlık Allah’ın mülklerini yönetmekle ilgilidir, fakat bu sorumluluğun çok ötesine geçer. Vekilharçlığımız, ailelerimizin, toplumun, dünyanın ve evrenin gözleri önünde sergilenmektedir (1Ko. 4:9). Mesleklerimizi icra ederken ortaya çıkan vekilharçlık ise, göğün krallığın ilkelerinin yaşamlarımız üzerindeki etkisinin bir göstergesidir. İşte bu yüzden biz de diğer insanları etkileyebiliriz. Biz, Yaratıcı’nın onayını taşıyan nezaketimiz ve ahlâkımızla, Mesih’i sergiliyoruz.


İş ahlâkımız da vekilharçlık değerlerimize uygun olmalıdır. Mesleklerimiz erdemli bir insanın vekilharçlığının sergilendiği sahnelerden biridir. “O senin doğruluğunu ışık gibi, hakkını öğle güneşi gibi aydınlığa çıkarır” (Mez. 37:6). Bir vekilharcın etkisi, işinde ya da hizmetinde bile olsa, “gizli yere ya da tahıl ölçeğinin altına ” (Luk. 11:33) konulmaz, tersine tepedeki bir kent gibi görülür (Mat. 5:14). Siz bir amaç için işinizde ya da evinizde bu şekilde yaşadıkça, etrafınızdakilerin akıllarını ve kalplerini etkileyeceksiniz.


“Doğadaki her varlığın belirlenmiş bir işi vardır ve durumundan şikayet etmez. Ruhsal konularda da her erkek ya da kadının kendi ayrıcalıklı dünyası ve görevi vardır. Allah’ın talep ettiği faiz, Mesih’in armağanının ölçüsüne göre emanet edilmiş olan sermayeyle orantılı olacaktır... Sizi gerçek bir ahlâki değer yapacak olan sarsılmaz karakterinizi göstermek için… şimdi sizin sıranız ve ayrıcalığınız. Mesih’in sizin hizmetiniz üzerinde hakkı var. Ona içtenlikle teslim olun.”—Ellen G. White, This Day With God [Bugün Allah’la], s. 243.


İş ahlâkınız birlikte çalıştığınız ya da sizi evinizde gören insanlar üzerinde nasıl bir etki meydana getiriyor? Onlara imanınız hakkında nasıl bir mesaj gönderiyorsunuz?


ÇARŞAMBA


29 Mart


Duymak İstediğimiz

(ve İstemediğimiz) Sözler


Biz yeryüzünde yabancı ve misafiriz, oysa bizim nihaî evimiz olan kusursuz gök, güzel ve huzurludur (İbr. 11:13, 14). O zamana dek, varlığımızı burada yaşamak zorundayız. Bugün Hristiyan dünya görüşü, özellikle de büyük mücadelede açıklandığı şekliyle, tarafsızlığa izin vermemektedir. Ya Allah için yaşıyoruzdur, ya da düşman için. “Benden yana olmayan bana karşıdır. Benimle birlikte toplamayan dağıtıyor demektir” (Matta 12:30). O döndüğünde, kimin tarafında olduğumuz açık ve net bir biçimde ortaya çıkacaktır.


Mesih döndükten sonraki bir zamanda, O’nu izlediğini iddia etmiş olanlar iki cümleden birini duyacaklar. Bu cümleler neler ve her biri ne anlama gelir?


Mat. 25:21


Mat. 7:23


Mesih’in “aferin” sözü, bir vekilharcın duyabileceği en sevindirici ve en tatmin edici sözdür. O’nun mülklerini yönetmek için harcadığımız çabalar sonucunda, mutlak, ilahî bir onay almak, yeteneğimize göre yapabildiğimizin en iyisini yaptığımız için, kurtuluşumuzun bizim Mesih için yaptığımız işlerde değil, O’nun bizim için yaptıklarında olduğunu başından beri bildiğimiz için, bize tarif edilemez bir mutluluk verirdi (bkz. Rom. 3:21, 4:6).


Sadık bir vekilharcın yaşadığı hayat, onun zaten sahip olduğu imanın bir yansımasıdır. İşlerle kurtuluş teşebbüsü, Allah’ın karşısında kendilerini yaptıkları işlerle haklı çıkarmaya çalışmış olanların sözlerinde karşımıza çıkıyor (bkz. Mat. 7:21, 22). Matta 7:23 ayeti kendini haklı çıkarma çabasının ne kadar da nafile olduğunu gösteriyor.


“Mesih’in takipçileri Rabb’e ait olanı O’na geri verdiklerinde, ‘Aferin, iyi ve güvenilir köle!.. gel, efendinin şenliğine katıl!’ sözlerini duydukları zaman kendilerine verilecek olan hazineyi biriktirmiş olurlar”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 523 [Sevgi Öğretmeni, s. 513].


Sonuçta, vekilharçlık en büyük iki emir olan Allah’ı sevme ve komşumuzu sevme emirlerine uyarak yaşanan hayattır; bu iki emir aynı zamanda kişinin yaptığı her şeyin itici gücü ve motivasyon kaynağıdır.


Kendi yaşamın ve yaşamında açığa çıkan vekilharçlık bu iki büyük emri ne kadar iyi yansıtıyor?


PERŞEMBE


EK ÇALIŞMA: “Mesih bu dünyaya Allah’ın sevgisini bildirmeye geldi. Takipçileri de O’nun başlattığı işi devam ettirmelidirler. Biz de yardım etmeye gayret edelim ve birbirimizi güçlendirelim. Gerçek mutluluğun bulunabileceği yol, başkalarının iyiliğini istemektir. İnsan Allah’ı ve kardeşlerini severek kendi çıkarına karşı gelmiş olmaz. Ruhu ne kadar özveriliyse o kadar mutlu olur, zira o Allah’ın kendisi için tasarısını yerine getirmektedir”— Ellen G. White, Counsels on Stewardship [Vekilharçlık Üzerine Öğütler], s. 24, 25.


“Nerede bir kilisede hayat varsa, orada büyüme ve çoğalma vardır. Ayrıca daimî olarak değiş tokuş vardır; alarak ve dağıtarak, tahsil ederek ve Rabb’e ait olanı O’na geri vererek. Allah her gerçek imanlıya ışık ve bereket dağıtır, o da Rab için çalışırken bu ışığı ve bereketi başkalarına yayar. Aldıklarından bir kısmını verdikçe, alma kapasitesi büyür. Taze lütuf ve gerçeğe yer açılır. Daha parlak ışık, artan bilgi onundur. Kilisenin hayatı ve gelişimi işte bu alıp vermeye bağlıdır. Alan fakat vermeyen, kısa süre sonra alamamaya başlar. Eğer hakikat ondan başkalarına iletilmiyorsa, alma kapasitesini kaybeder. Taze bereketler almak istiyorsak, göğün mülklerini dağıtmalıyız”— Ellen G. White, Counsels on Stewardship [Vekilharçlık Üzerine Öğütler], s. 36.


TARTIŞMA SORULARI:


Rabb’e güvenmek kanaatkârlığı ne şekilde sağlar? Düşünsel seviyede Allah’a tüm yüreğinle güvenmen ne gerektirir? 2Ko. 10:5. Neden “bütün şeylerin birlikte iyilik için işlediğini” (Rom 8:28, KM, Candemİr) söylemek kolaydır ama buna inanmak zordur? Yani, Allah’a güvendiğimizi söylememize ve düşünsel seviyede gerçekten de güveniyor olmamıza rağmen, neden gelecekten bu kadar korkuyoruz?


Derste şu soruyu sorup cevaplarınızı karşılaştırın: “25 ya da daha az kelimeyle vekilharçlığı tanımlayın.” Sonra şu soruyu sorun: “25 ya da daha az kelimeyle, vekilharçlık neden Hristiyanın yaşamının önemli bir parçasıdır?”


Matta 7:21–23 ayetlerini tekrar oku. Burada ne oluyor? Bu kişiler neden yaptıkları şeyleri söylüyorlar? Sözleri kendileri hakkındaki hangi gerçekleri ortaya çıkarıyor? Her ne kadar iyi vekilharçlar olmaya çalışıyorsak da, her ne kadar iman ve itaatle dolu bir hayat yaşamaya çalışıyorsak da, her ne kadar Allah’ın adına iyi işler yapmaya çalışıyorsak da, bu ayetlerde bahsedilen kişiler gibi bizim de kendimizi kandırmadığımızdan nasıl emin olabiliriz?


Hristiyan etkisini sadece bireysel seviyede düşünmeye alışmışızdır. Peki ya yerel kiliseniz seviyesinde? Bir bütün olarak kiliseniz toplum içinde ne tip bir etkiye sahip?


CUMA


30 Mart


31 Mart


Üç İşareti Aramak


Andrew McChesney, Adventist Müjdeciliği


Starlene Peters doğup büyüdüğü ülke Trinidad Tobago’daki bir gençlik konferansında tecrübeli Amerikalı bir müjdecinin konuşmasını dinlerken, Güney Amerika’ya yapılacak iki haftalık müjdeleme seyahatine katılıp katılmamak konusunda kendisini sıkışmış hissediyordu.


İçindeki istek kafasını karıştırmıştı. Yedi yıl süren vur patlasın çal oynasın hayatından sonra Yedinci Gün Adventist kilisesine daha yeni dönmüştü bu yüzden bir müjdeci olmak için kendisini yeterli görmüyordu.


O zaman 25 yaşında olan Starlene “Bana sorsanız bende müjdeci kumaşı yoktu,” diyor. “Ben de dua etmeye karar verdim.”


Tanrı’dan bir işaret istemiş: Eğer gençlik konferansındaki insanlar gelip kendisinden müjdeci olmasını isterlerse… Orada kendisini tanıyan yokmuş o yüzden kimsenin yaklaşmayacağını düşünüyormuş. “Ama aynı gün içinde bir çok kişi yanıma gelip ‘Müjdeci olmayı düşündün mü?’ diye sordu.”


Tecrübeli müjdecinin konuşmasından etkilendikleri için o gün herkesin aklında müjdecilik olduğunu düşünmüş bu yüzden Tanrı’dan ikinci bir işaret istemiş: Eğer babam benden bir müjdeci olmamı isterse… “Babam kiliseye giden biri değildi ve ben onun tek kızıydım. Yani öyle bir şeyin gerçekleşme olasılığı çok düşüktü. Tanrı’yı köşeye sıkıştırdığımı düşünüyordum.”


Ertesi gün babası arayıp, “Belki de Tanrı’nın seni yönlendirdiği yere gitmelisin,” demiş. Son günlerde kızının hayatında gerçekleşen değişikliklerden çok memnunmuş.


Starlene o gece öfkeyle dua etmiş. Guyana’ya yapacağı müjdeleme seyahati için işini tehlikeye atmak istemiyormuş. Üçüncü bir işaret istemiş: Eğer Tanrı seyahat için gerekli 450 doları sağlarsa…


Ertesi gün konferansın son günüymüş. Yabancı biri yanına yaklaşmış ve ona beyaz bir zarf uzattıktan sonra arkasını dönüp gitmiş. “Zarfı açtım, içinde tam olarak ihtiyacım olan para, 450 dolar vardı.”


Sonunda Starlene bir buçuk yılını Guyana’daki bir müjdecilik okulunda öğretmenlik yaparak geçirmiş. O zamandan beri de hayatı kısa veya uzun süreli müjdeleme seyahatleriyle geçiyor. Sadece para biriktirmek için eve dönüyor. 2014 yılında kilisenin Müjdede Bir Yıl programına yaptığı katkılardan dolayı Adventist Kilisesi başkanı Ted N.C. Wilson tarafından kendisine ödül verildi.


Şimdi 32 yaşında olan Starlene, İsa’yı paylaşmak için asla çok geç ya da çok erken olmadığını söylüyor.


“İlk müjdeleme seyahatimden önce kiliseye daha yeni dönmüştüm ve kendimi bir müjdeleme seyahatine çıkacak kadar Hristiyan hissetmiyordum. Şimdiyse sürekli müjdeleme seyahatlerindeyim. Tanrı ihtiyaçlarımı karşılıyor.”


Starlene Peters hakkında daha fazlası geçen haftanın öyküsünde.