Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 1.çeyrek 2016 – İsyan ve Kurtarış - 2 bölüm

5 Şubat


EK ÇALIŞMA: Yüzyıllar boyunca büyük mücadele temasına değinen yazarlar bulunabilse ve günümüzde bazı müjdeciler bu fikre daha yakında baksa da, hiç kimse büyük mücadele görüşünü Yedinci Gün Adventist Kilisesi kadar kapsamlı bir şekilde geliştirmedi. Mesih ve Şeytan arasındaki gerçek, fiziksel, ahlakî ve ruhsal çatışma, gerçekten de Adventist düşüncenin çok önemli bir ayırıcı özelliğidir. Ve boşuna değil. Kutsal Kitap boyunca, bir müjdeci yazarın “kozmik savaş teması” diye adlandırdığı konu görülmektedir ve bazen (çöldeki denenme konusunun işlendiği bu haftanın dersinde olduğu gibi) bu konu çok kesin ve açık bir biçimde görünür. İyi ile kötü arasındaki bir savaş fikri, belirgin bir dinsel bağlamın dışından bile görülebilir. Şair T. S. Eliot şöyle yazdı: “Dünya döner ve dünya değişir / Ama tek bir şey değişmez. / Ne kadar gizleseniz de, bu şey değişmez: / Sürekli çatışması iyi ile kötü’nün.”—The Complete Poems and Plays [Tüm Şiirleri ve Oyunları], 1909–1950 (New York: Harcourt Brace & Company, 1952), s. 98 Alman ateist düşünür Friedrich Nietzsche şöyle yazdı: “Bir sonuca varalım. İki karşıt değer ‘iyi ve kötü,’ ‘iyilik ve şeytanîlik’ binlerce yıldır dünya üzerinde korkunç bir mücadele içinde olmuşlardır.”—On the Genealogy of Morals and Ecce Homo [Ahlakın Soykütüğü Üzerine ve Ecce Homo] (Vantage Books Edition: Random House, Inc., 1967), s. 52. Kutsal Yazılar, Peygamberlik Ruhu’nun da yardımıyla, bu savaşın gerçek doğasını ve içindeki önemli ebedî meseleleri başka hiçbir şeyin yapmadığı şekilde gösterir.


TARTIŞMA SORULARI:


Mucizeler için Allah’ın vaatlerine güvenmek ile haddini bilmezlik arasındaki sınır hakkındaki Çarşamba gününün sorusuna cevaplarınız üzerinden derste tekrar geçin. Farkı nasıl anlayacağız?


Ayartı birçok formda, şekillerde, ölçülerde, renklerde ve suretlerde, her birimize bulunduğumuz yerlerde ulaşmak için dikkatle tasarlanmıştır. Ve tabi ki, birisini ayartan bazı şeyler, diğer bir kişiyi ayartmaz. Açık günahların yanı sıra, ayartılabileceğimiz daha ne gibi ince yollar vardır?


İsa’nın çöldeki denenmesi ve uğradığı aşağılanma hakkında okuyun. Bunu yaparken, aslında aynı İsa’nın “bizimle olan Tanrı” olduğu gerçeği hakkında düşünün. O “her şey O’nun aracılığıyla var oldu” denilen kişiydi (Yu. 1:3). Buradaki inanılmaz fikri nasıl kavrayabiliriz: bu korkunç savaşı bizim adımıza sürdüren Allah’tır–Allah! Bu gerçeği düşündüğümüzde, başka neyin önemi olabilir?


Cuma


*6–12 Şubat


İsa’nın Öğretileri ve

Büyük Mücadele


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Mat. 11:29; Rom. 4:1–6; Mat. 13:3–8, 18–23; Mat. 7:21–27; Yakup 2:17; Mat. 7:1–5.


HATIRLAMA METNİ: “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm” (Matta 11:28).


Ne zaman büyük mücadele konusunda düşünsek, onu çok büyük ve çok önemli bir konu olarak düşünme eğilimindeyiz. Yani bu, resmin tamamını görmek için bakış açısı. Bu, çok daha dar kapsamlı yerel bir hikâye veya anlatının aksine, gerçeğin büyük bir bölümünü kapsayan ve açıklayan bir öykü, bir “meta-hikaye” (üstanlatı) olarak adlandırılabilir. Örneğin, çok daha geniş kapsamlı olan Amerikan Devrimi’nin aksine, Paul Revere’in ünlü at sürerek geliş öyküsü yerel bir anlatıdır.


Bununla birlikte, büyük mücadele teması ne kadar büyük ve kapsayıcı, konular ne kadar muazzam olsa da, bu dünyada, günlük hayatlarımızda, Allah’la ilişkimizde, ayartıya ve diğer şeylere karşı tavrımızda günden güne sahnelenmektedir. Tıpkı insanların günlük yaşamlarının daha büyük ölçekteki politik ve ekonomik olaylardan, kimi zaman büyük ölçüde etkilendiği gibi, her birimiz de büyük mücadeleden aynı şekilde etkileniyoruz.


Bu haftanın dersinde, hepimiz büyük mücadelenin ortasında Allah’ın isteğini bilmeye ve yerine getirmeye uğraşırken, İsa’nın son derece gerçekçi ve pratik konular hakkındaki öğretilerine göz atacağız.


*13 Şubat Sebt Gününe hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

7 Şubat


Rahatlığın Birçok Çeşidi


“Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur.” (Mat. 11:29). O’nun “boyunduruğunu” yüklenmek canlarımızı nasıl rahata kavuşturur?


Bu teklif İsa’nın daha geniş boyutlu olan insanları düşmandan kurtarma görevinin içinde, kişisel boyuta işaret eden bir tekliftir. O’nun sözleri aslında, halka etraflarındaki ulusların putperestliği yerine atalarının dinine dönerlerse canlarının rahata kavuşacaklarını vaat eden Yeremya’dan uyarlanmıştır (Yer. 6:16).


Dinlenme (rahat, istirahat) kavramı Kutsal Yazı’da bol miktarda bulunur. Bizzat Allah ile başlar. O, Yaratma işini bitirdiğinde dinlendi [istirahat etti] (Yar. 2:2). O’nun istirahati, haftalık olarak kutlanan bir Sebt gününü müjdeledi. İstirahat ayrıca yıl boyunca yıllık bayramlarda (örneğin Lev. 16:31), yedi yılda bir “toprağın Sebti” olarak (Çık. 23:11) ve elli yılda bir jübile yılında, köleler özgür bırakılarak ve borçlar silinerek kutlanıyordu (Lev. 25:10).


Allah Kendi halkıyla birlikteyken (Çık. 33:14), “ne bir düşman ne de kötü bir olay” olmadığında (1Kr 5:4, Yas. 25:19), istirahatin değeri anlaşılabilirdi. İstirahatin tadı, Allah’ın Kendi halkına verdiği topraklarda (Yşu. 1:13), özellikle halkın esaretten ve sürgünden döndükleri zamanda (Yer. 30:10) çıkarılıyordu. İstirahat aynı zamanda yabancılara konukseverlik göstererek (Yar. 18:4) ve düzenli bir aile hayatı sayesinde (Rut 1:9, Özd. 29:17) paylaşılıyordu.


Fakat Allah’ın halkı esaret altındayken onlara rahat yoktu (Çık. 5:4, 5, Ağı. 1:3). İstirahat, çalkalanan deniz gibi rahat duramayan kötülerden kaçar (Yşa. 57:20). Böyle insanlar dinlenmek için ancak ölümü ve mezarı gözleyebilirler (Eyüp 3:11, 13, 16, 17, 18). Vahiy 14:11 ayetinde de, son günlerde büyük mücadelede yanlış tarafta olanlara yönelik, istirahatle ilgili güçlü bir uyarı vardır.


İsa’nın verdiği rahat çok zengin bir pakettir. Yaratıcı ile zaman geçirmemizi sağlayan Sebt hediyesini içerir. İsa’nın sunduğu rahat kayıp durumumuzun bilincindedir ve bizi her şekilde yeniler. Hata yaptığımızda da (sürekli yaptığımız gibi), hâlâ Kurtarıcımız’ın yanında bir istirahat yerine sahip olma güvencemiz vardır.


Sebt günü haricinde, Allah’ın bize verdiği istirahatten zevk almayı öğrenebileceğimiz diğer yollar nelerdir? İsa’da canlarımız nasıl rahata kavuşur? Ayrıca bakınız: Rom. 4:1–6.


Pazar


8 Şubat


Ekmek ve Biçmek


Büyük mücadele teması İsa’nın ekinci benzetmesinde ima edilmektedir. Müjde mesajına verilen dört çeşit yanıt, dünyada sadece “kötü” ve “iyi” olarak tanımlanandan daha fazla çeşit insan olduğunu göstermektedir. Hayat bundan daha karmaşıktır ve müjdeye bizim gerekli olduğunu sandığımız şekilde yanıt vermeyenlere nasıl yaklaşacağımız konusunda dikkatli olmalıyız.


Matta 13:3–8 ve Matta 13:18–23 ayetlerini okuyun. Bu hikâyede ortaya çıkan büyük mücadele gerçeğini nasıl daha net bir şekilde görebiliriz?


Canlar için verilen savaş gerçektir ve düşman insanları kurtuluştan uzaklaştırabileceği her türlü yöntemi kullanmaktadır. Örneğin, yol kenarına düşen tohum konusunda Ellen G. White şöyle yazdı: “Şeytan ve melekleri, müjdenin vaaz edildiği topluluklarda hazır bulunmaktadırlar. Göğün melekleri kalplere Allah’ın sözünün damgasını vurmaya çabalarlarken, düşman sözü tesirsiz hale getirmek için tetiktedir. Ancak habisliğinin denk olabileceği bir ciddiyetle, Allah’ın Ruhu’nun çalışmasını engellemeye çalışır. Mesih Kendi sevgisiyle canı çekmekteyken, Şeytan Kurtarıcı’yı aramak için harekete geçirilen kişinin dikkatini dağıtmaya çalışır.”—Mesih’in Örnek Dersleri, s. 44.


Şöyle bir soru sorulabilir: Çiftçi neden daha dikkatli olamadı ve tohumu yolunun üzerine atarak boşa gitmesini engellemedi? Neden taşları daha özenli bir şekilde kazıp çıkarmadı? Neden daha çok delice temizlemedi?


Müjde tohumlarını ekerken insanî çaba her zaman kısıtlıdır. Bizler her yere ekmeliyiz. Biz iyi ve kötü toprağın belirleyicisi değiliz. Delicelerin ortaya çıkması, basit bir şekilde, bizim en beklenmedik yerlerden bitecek kötülüğü engelleyemeyeceğimizi gösterir. Kurtarılabilecek herkesin kurtarılacağının garantisini sağlayan, arka planda çalışan ürünün sahibi Rab’dir. Biz kendi işimizi yapıyoruz ve O’nun Kendi işini yaptığına güvenmeyi öğrenmeliyiz.


Bu benzetmenin gerçekliğini hangi şekillerde görüyoruz? Neden bazen daha yeni vaftiz olmuş kişilerin kapıdan çıkıp gittiğini görüyoruz? Ya da baştan beri hiç ilgilenmeyen diğerlerini? Ya da imanda sağlam temele oturanları?


Pazartesi


9 Şubat


Kaya Üzerine İnşa Etmek


Etrafımızda gerçekleşen evrensel mücadelede nerede durduğumuz konusu, kaya üzerine ev inşa eden adam benzetmesinde oldukça kişiselleştirilir.


Matta 7:21–27 ayetlerini okuyun. Bu benzetmenin çok korkutucu olan yönü nedir?


Bu hikâyeyi düşündüğünüzde aklınıza ne geliyor? Kaya nerede, kum nerede? Bazı insanlara göre kum sadece sahilde bulunur, fakat bu hikâye muhtemelen bir sahil evi hakkında değil. Daha çok, inişli çıkışlı tepeler arasında, birçok köyün bulunduğu bir vadinin kenarında bir yerde geçiyor olması muhtemel.


İsa iki ev tarif ediyor; birisi sadece yüzeye inşa edilirken, diğerinin ana kayaya kadar inen temelleri var (Luka 6:48). Tepelere yağmur yağıp, ani bir sel kükreyerek aşağı vadiye inene kadar, ikisinin arasındaki farkı anlamak mümkün değil. Ev inşa edenlerden biri için sorun yok, zira ev sağlam bir şekilde sabitlenmiştir; fakat diğerinin bir sorunu var. Güvenli temel olmaksızın sadece yüzeye inşa edilen ev, gürül gürül gelen sel sularına kolaylıkla yenik düşer.


İsa bizim kendimizi ne kadar kandırdığımızı bildiği için bu benzetmeyi paylaştı. Ciddi bir mücadele sürüyor ve buna yardımsız olarak dayanmamızın imkânı yok. İsa kötülüğe karşı galip geldi ve bu nedenle Kaya olarak adlandırılıyor.


Kötülüğe karşı bu kişisel savaş kazanılabilir, fakat ancak hayatlarımızı sağlam bir şekilde O’nun üzerine inşa edersek. O’nun üzerine inşa edebilmemiz ise sadece O’na itaat ile mümkündür. “İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer” (Mat. 7:24). Bu kadar basit. İman ne kadar önemli bir bileşen olsa da, Kutsal Kitap’a göre eylemsiz iman “ölüdür” (bkz. Yakup 2:17, 20, 26), bu benzetmede ise onun gerçekten de ne kadar ölü olduğunu görüyoruz.


Matta 7:22, 23 ayetlerini okuyun. İsa’nın adıyla cinleri kovmak veya peygamberlikte bulunmak bu insanların içinde bir nevi “iman” olduğunu gösteriyor. Buna rağmen, sonları ne oldu? Kendinize sorun, evinizi hangi temel üzerine kurdunuz ve cevabı nasıl biliyorsunuz?


Salı


10 Şubat


Kimseyi Yargılama


İsa Dağdaki Vaaz’ı hizmetinin ilk zamanlarında verdi. Bu devrimci bir vaazdı. Her şeyden önce, sıradan insanlara Allah’ın gözünde değerli ve kutlu olduklarını (Matta 5:3–12) ve iki paha biçilmez şey, tuz (Matta 5:13) ve ışık (Matta 5:14–16) olduklarını söyledi. O Allah’ın yasasının önemini belirtti (Matta 5:17–19) ama onları iyi işleri ile diğerlerini etkilemeye çalışma konusunda uyardı (Matta 5:20). İsa ayrıca ahlâkın kişinin sadece yaptıkları ile değil, düşündükleriyle de belirlendiğine işaret etti (Mat. 5:21–28), her ne kadar işlerin de düşünceler kadar korunması gerekiyorsa da (Matt. 5:29, 30). Tüm vaazı okuduğumuzda, İsa’nın insanın var oluşu ve ilişkileri ile ilgili her konuya değindiğini görebiliriz (bkz. Mat. 5–7:27).


Matta 7:1–5 ayetlerini okuyun. Büyük mücadele gerçeği bu metinlerde nasıl açıklanıyor? Yani iyi ile kötü arasındaki etkileşim burada nasıl gösteriliyor?


“‘Yargılamayın ki, yargılanmayasınız.’ Kendinizi diğer insanlardan daha iyi görüp, onların yargıcı olarak görevlendirmeyin. Siz güdüleri bilemeyeceğiniz için, başka birini yargılamaya yetkin değilsiniz. Onu eleştirirken aslında kendi kendinizi mahkûm ediyorsunuz; zira kardeşlerimizin suçlayıcısı olan Şeytan’la paydaş olduğunuzu gösteriyorsunuz. Rab ‘İman yolunda olup olmadığınızı anlamak için kendinizi sınayıp yoklayın’ diyor. Bizim işimiz budur.”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 314.


İsa dinleyicilerine “yargılamayın” dediğinde, iki önemli hususu belirtti. Birincisi, kınadığımız şeylerin aynısını biz yaptığımız için başkalarını yargılıyoruz (Mat. 7:1, 2). Dikkati kendi üzerimizden alıyor ve çevremizdeki herkesin bize değil, mahkûm ettiğimiz kişiye bakmasını sağlıyoruz.


İsa’nın belirttiği diğer nokta, genellikle kardeşimizde gördüğümüz problemin, belki de varlığını bile fark etmediğimiz bizim kendi problemimizin sadece bir kısmı olmasıdır. Bizim için kardeşimizin gözündeki talaş parçasını görmek çok kolaydır, ama kendi gözümüzdeki merteği göremeyiz.


Bir insanı yargılamak ile onun davranışlarının iyi veya kötü oluşunu yargılamak arasındaki fark nedir, bu ayrımı yapmak neden çok önemlidir?


Çarşamba


11 Şubat


“Her An Sizinle Birlikteyim”


Matta, kendi Müjde anlatısını İsa’nın söylediği en güven verici sözlerden biriyle bitirir: “İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim” (Mat. 28:20). Pratik anlamda, hayatlarımızda, mücadelelerimizde, başarısızlıklarımızda ve hayal kırıklıklarımızda, hatta Allah’ın beklentilerimizi boşa çıkardığını sandığımız zamanlarda, bu bizim için ne anlama gelmeli?


Matta’nın kendi Müjde’sine benzer sözler ile başlaması ilginçtir. Matta tüm ataları sıraladıktan ve bir meleğin önce Meryem’i daha sonra Yusuf’u ziyaret edişini anlattıktan sonra, doğacak bebeğin İmmanuel, yani “bizimle olan Tanrı” olacağını açıklar (Mat. 1:23).


Allah Kutsal Yazılar’da “Seninle birlikte olacağım” vaadini defalarca verdi. O İshak ile (Yar. 26:24), Yakup ile (Yar. 28:15), Yeremya ile (Yer. 1:8, 19), ve İsrailoğulları ile (Yşa. 41:10, 43:5) birlikte olma sözü verdi. Bu örneklerin birçoğunun bağlamı, Allah’ın sözlerinin duruma en uygun olduğu, sıkıntı ve baskı zamanlarındadır.


Paralel bir ayette benzer sözler kullanılır: “Seni asla terk etmeyeceğim, seni asla yüzüstü bırakmayacağım” (İbr. 13:5). Yazar birkaç ayet sonra ekler: “İsa Mesih dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır” (İbr. 13:8). Bu vaat de birkaç defa tekrarlanır. Aslında Musa’nın liderliği Yeşu’ya devrettiği zamandan gelir (Yas. 31:6, 8) ve Musa’nın ölümünden sonra Allah bu ifadeyi Yeşu’ya tekrar söyler: “Seni terk etmeyeceğim, seni yüzüstü bırakmayacağım” (Yşu. 1:5). Davut krallığı Süleyman’a devrederken, benzer bir şekilde Süleyman’a Allah’ın onu terk etmeyeceğini ve yüzüstü bırakmayacağını söyler (1Ta. 28:20).


Asla değişmeyen, her zaman bizimle olan İsa, iman tarihindeki atalarımıza güçlü güvence veren kişidir. Onlar sıkıntılarla ve denenmelerle karşılaştılar, ya da hayatlarının en büyük zorluklarına atılmak üzereydiler, fakat yinede Allah’ın sürekli varlığından emindiler.


Son günlerdeki Mesih’in kilisesi için bu teminatlar önemlidir. İsa’nın dünyanın sonuna kadar bizimle birlikte olma vaadi, giderek, vaftiz ederek ve öğreterek öğrenciler yetiştirme bağlamındadır. Öyleyse, odak noktası büyük mücadele içinde kaybeden tarafta olan insanları kurtarmaktan duyulan sevinçtir.


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Yazar Leon Wieseltier “dünyadaki en üzücü hikâyelerden biri” dediği hikâyeyi yazdı. Adını “S.B.” olarak kodladığı, doğuştan kör olan bir İngiliz’den bahsetti. Ancak iyi haber şuydu ki, S.B. 52 yaşında kornea nakli oldu ve görmeye başladı. S.B. hayatında ilk defa görebiliyordu! Hayatı boyunca etrafında gelişen, fakat kendisi için gerçekten de “gözen ırak” olan dünyayı nihayet görmek onun için inanılmaz derecede heyecan verici olmalıydı. Gelgelelim, Wieseltier bundan sonra hikâyeyi ilk kez okuduğu kitaptan bir alıntı yapıyor. S.B. “dünyayı sıkıcı buldu ve pul pul dökülen boyaları ve kusurları görünce morali bozuldu” diyordu yazar. . . . Nesnelerdeki kusurları gitgide daha çok fark etmeye başladı, boya işlerinde veya tahtalardaki küçük uyumsuzlukları ve izleri inceliyordu, anlaşılan daha mükemmel bir dünya beklentisinde olduğu için bunları üzücü buldu. Parlak renkleri seviyordu, fakat parlaklık solduğunda depresyona giriyordu. Depresyonu ciddileşti ve genelleşti. Yavaş yavaş aktif yaşamaktan vazgeçti ve üç yıl sonra öldü.”—www.newrepublic.com/article/113312. Vay canına! Bir noktada anlamak zor olsa da, diğerinde değil. Dünyamız bozulmuş bir yer. Büyük mücadele burada yaklaşık altı bin yıldır devam ediyor. Altı bin yıllık savaş arkasında büyük bir hasar bırakacak. Ve bu dünyayı daha iyi hale getirme yönündeki tüm çabalarımıza rağmen, gidişat hala doğru yönde gibi gözükmüyor. Aslında, sadece daha kötü olacak. İşte bu nedenle, ancak Mesih’in büyük mücadeledeki zaferi sayesinde elde ettiğimiz Kurtuluş vaadine ihtiyacımız var, bu zafer haçta sağlanmıştır ve herkese karşılıksız sunulmaktadır.


TARTIŞMA SORULARI:


S.B.’nin hikâyesinden kendiniz için ne gibi dersler çıkarabilirsiniz?


Eğer bir şeyi besbelli yanlış yapan bir arkadaşınız veya ailenizin bir bireyi varsa, birincisi yargılamadan, ikincisi yargılayıcı gözükmeden, bu sorunla nasıl bir şekilde ilgilenirsiniz?


Eğer bir şeyi besbelli yanlış yapan bir arkadaşınız veya ailenizin bir bireyi varsa, birincisi yargılamadan, ikincisi yargılayıcı gözükmeden, bu sorunla nasıl bir şekilde ilgilenirsiniz?


Cuma


12 Şubat


*13–19 Şubat


Yoldaşlar


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Luka 5:6–8, 11; Markos 3:14; Matta 8:23–27; Markos 4:35–41; 9:33–37; Matta 20:20–28.


HATIRLAMA METNİ: “Onlar birbirine, ‘Yolda kendisi bizimle konuşurken ve Kutsal Yazılar’ı bize açıklarken yüreklerimiz nasıl da sevinçle çarpıyordu, değil mi?’ dediler.” (Luka 24:32).


İsa hizmetinin ilk günlerinden itibaren yalnız çalışmadı. O, duyuruda, öğretmede ve hizmette yer alacak insanlar seçti. Dört Müjde öncelikli olarak O’nun hayatına, ölümüne ve dirilişine odaklanmasına rağmen, bunu sıklıkla O’na en yakın kişiler olan öğrencileri üzerinden yapıyor.


Böylece, O’nun etrafında büyük mücadele sürerken, öğrencilerinin etrafında da sürdüğünü görebiliriz. İsa’nın “Tamamlandı” diye bağırdığı acı verici sona kadar, Şeytan İsa’yı sendeletmenin ve düşürmenin imkânsız olduğunu anladı. Fakat Mesih’in takipçileri çok daha kolay avlardı. Onların karakter kusurları düşmana içlerine kolayca sızabileceği gedikler verdi.


Gurur, şüphe, inatçılık, kibir, ufak işlerle uğraşma; kusurları her ne idiyse, bunlar Şeytan’a yol açtılar. Sorunlarının yarısı, kendi düşüncelerine göre ne olacağı ve olması gerektiğine ilişkin görüşlere sahip olduklarından, İsa’nın olacaklara ilişkin söylediklerini dinlememeleriydi.


Zor yoldan öğrenecekleri birçok ders vardı. Şüphesiz, aynı şekilde bizim de.


*20 Şubat Sebt Gününe hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

14 Şubat


Petrus’un Çağrılması


Büyük mücadelede söz konusu olan inanılmaz mesele göz önüne alındığında, İsa’nın hizmette Kendisine yardımcı olarak insanlardan, özellikle de Kendi seçtiği epey kusurlu insanlardan yararlanması hayret verici. Tabi ki, düşmüş insanlığın durumunu göz önüne alırsak, her halükârda seçtiği hiç kimse ahlâki bakımdan kusursuz olamazdı.


İsa Celile Gölü’nün kuzey sahili boyunca arkasında kalabalık bir insan topluluğu ile yürürken, verimsiz geçen bir akşamın ardından sahiplerinin temizlediği iki tekne fark etti. Bu balıkçılar İsa’yı zaten tanıyorlardı. İsa onların havralarında öğretmiş, sözleriyle herkesi şaşkına çevirmişti (Luka 4:31, 32). Hatta İsa havralarında bir adamdan cin kovmuştu ve herkes şaşmıştı (Luka 4:33–36). Onlar İsa’yı Petrus’un evinde Petrus’un kaynanasını iyileştirirken (Luka 4:38, 39) ve o akşam daha sonra diğer pek çok kişiyi iyileştirirken görmüşlerdi.


Sahil boyunca bir kalabalığın İsa’yı takip etmesine şaşmamalı. İsa Petrus’un teknesine bindi, herkesin O’nu görebilmesi için Petrus’a tekneyle sahilden biraz açılmasını söyledi, sonra da halka hitap etti (Luka 5:3). Bitirdiğinde, Petrus’a yeni temizlenmiş ağlarını derin sulara atmasını söyledi. Petrus kesinlikle hiç bir şey tutamayacağını düşündü, fakat İsa’ya duyduğu saygı nedeniyle dediğini yaptı.


Luka 5:6–8 ayetlerini okuyun. Petrus’un tepkisi onun hakkında bize ne öğretiyor ve gözle görünür kusurlarına rağmen İsa’nın onu neden seçtiğini anlamamıza nasıl yardım ediyor?


Petrus’un tepkisi çok çarpıcı. Belki de Yakup’un melekle güreşmesine paraleldir: İlahî Mevcudiyet’in aynı şekilde idrak edilişi ve yoğun bir değersizlik hissi (Yar. 32:24–30). Bir şey açık. Petrus günahkârlığının farkına vardı çünkü Rabb’in orada olduğunu biliyordu. Örneğin, günahkâr oluşunu açıkça itirafı, İsa aralarındayken bile kendi günahkârlıklarının farkına varacaklarına İsa’nın Kendisinin günahkâr olduğunu söyleyen bazı din adamlarının tepkisine çarpıcı bir tezat teşkil ediyor (bkz. Yuhanna 9:24).


Luka 5:11 ayeti onların “her şeyi bırakıp” O’nun ardından gittiklerini söylüyor; bu, ağları yırtılacak kadar dopdoluyken, her şeyi artlarında bırakıp İsa’yı takip ettikleri anlamına geliyor. Burada bizler için nasıl bir mesaj var?


Pazar


15 Şubat


“O’nunla Birlikte”


İsa Celile Gölü kenarında ilk öğrencilerini çağırdığında, onlar İsa’nın kötülük üzerindeki gücüne çoktan tanıklık etmişlerdi. O’nu cinleri kovarken (Luka 4:34–36), hastaları iyileştirirken (Luka 4:38–41), doğaya hükmederken (Luka 5:4–6), günahı açığa çıkarırken ve ardından Petrus’a korkmaması için güvence verirken (Luka 5:10) görmüşlerdi.


Bir süre sonra, İsa gece boyunca dua ettikten sonra (Luka 6:12), izleyicilerini (öğrencilerini) topladı ve bu büyük gruptan on iki kişiyi seçerek onları elçiler olarak adlandırdı (Luka 6:13; “elçi” olarak çevrilen Grekçe apostolos sözcüğü “gönderilen” demektir.) İsa onları göndermeden önce onlarla biraz zaman geçirerek talimatlar verdi (Luka 9:1–5), bunların benzerlerini bir süre sonra daha genişçe bir grup olan yetmişlere verecekti (Luka 10:1–16).


Markos 3:14 ayetini okuyun. İsa elçileri kendi başlarına göndermeden önce onlardan ne yapmalarını istedi? Burada hepimiz için hangi önemli mesaj var?


Çağdaş öğrenciler kaç kez İsa ile zaman geçirmek yerine İsa için koşturmaya ve çalışmaya istekliler? Basit gerçek şu ki, müjde hizmetini yerine getirmek için yola çıktığımızda kendi yapacaklarımızın listesini yapmak için koşuşturmaktan Dünyanın Kurtarıcısı’nı es geçiyoruz ve O’nun yerini kendimiz almaya çalışıyoruz. İsa’nın tek Kurtarıcı olduğunu unutup dünyanın kurtuluşunun bize bağlı olduğunu düşünerek “Mesih kompleksi”ne (kendini Mesih sanmak) kapılmak çok kolaydır.


Hristiyanlık tarihinin büyük kısmının İsa’nın adını taşıma iddiasında bulunan, fakat O’nunla vakit geçirmemiş, O’nu tanımamış ve O’nun tarafından değiştirilmemiş kişiler tarafından kirletildiğini söylemek zorlama olmaz. Dünyamızın veya kilisemizin ihtiyacı olan son şey, İsa’nın adıyla etrafta dolaşan fakat “O’nunla birlikte” olmamış kişilerdir. Şeytan’ın büyük mücadeledeki en büyük taktiklerinden biri, Mesih’in adını taşıyan kişileri çalmak ve onları bu adı kirletmek için kullanmaktaki becerisidir. Bu nedenle, İsa bu adamları göndermeden önce onların, şüphesiz Kendisinden öğrenmeleri için, Kendisiyle birlikte olmalarını istedi.


Bugün, İsa fiziksel ve bedensel olarak burada olmasa da, “O’nunla birlikte” olmak bizim için ne anlama geliyor? Bugün bu zamanı O’nunla birlikte geçirebileceğimiz pratik, gerçek zamanlı yollar nelerdir?


Pazartesi


16 Şubat


İsa’nın Doğa Üzerindeki Hâkimiyeti


Matta 8:23–27, Markos 4:35–41 ve Luka 8:22–25 ayetlerini okuyun. Büyük mücadele gerçeğinin bu ayetlerde nasıl açıklandığını görüyoruz?


Şeytan’ın doğal dünyayı ne derecede etkilediğini tam olarak anlamasak da, Kutsal Yazılar Eyüp’ün hikâyesinde görüldüğü üzere onun etkisinin varlığını ortaya koyuyor (bkz. Eyüp 1:18, 19). Ayrıca Ellen G. White bize şöyle diyor: “Şeytan bugün bile yeryüzündeki ve denizdeki felâketleri kullanarak mümkün olduğunca çok kişinin kaderini belirlemeye çalışıyor.”—In Heavenly Places [Göksel Yerlerde], s.348, bu onun bu alandaki gücünün diğer bir belirtisidir. Şüphesiz, dünyayı durmaksızın vuran doğal afetlerin arasında, dünyamızda gerçekleşen büyük mücadele gerçeğini görüyoruz.


Buradaki hikâyede İsa, öğretmeyle geçen uzun bir günün ardından, akşam yaklaştığında öğrencilerine hep birlikte daha az insanın yaşadığı karşı kıyıya geçmeyi teklif etti. Yolun bir bölümünde aniden korkunç bir fırtına onları vurdu ve dalgalar tekneye bindirerek su almasına neden oldu (Markos 4:37). İsa çok yorgun olduğu için teknenin kıç tarafında yatmış uyuyordu ve her şeyden habersiz gözüküyordu. Öğrenciler fırtınayla savaşmakla çok meşgul olduklarından, belki İsa’nın uyuduğunu fark edene kadar biraz zaman geçmiştir.


Kendisine ilk seslendiklerinde İsa onlara hiç bir şey söylemedi. İçinde bulundukları çıkmazı açıklamak ya da öğrencilere bu durumdan zaferle çıkmak için ne yapmaları gerektiğini bildirmek için onlara herhangi bir vaaz vermedi. O sadece ayağa kalktı, elini havaya kaldırdı ve sanki kavgacı çocuklarmış gibi rüzgâra ve dalgalara sakin olmalarını ve uslanmalarını söyledi.


Bunu gören öğrenciler korkudan şaşkına döndüler. “Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, ‘Bu adam kim ki, rüzgar da göl de O’nun sözünü dinliyor?’ dediler.” (Markos 4:41).


Burada birçok ders olmasına rağmen, bu hikâyede İsa’nın gücünün ne kadar büyük olduğunu ve böylece O’na ne olursa olsun güvenmemiz gerektiğini görebiliriz.


Rabb’in gücünün gerçekliğini doğa üzerinde bile görmemize rağmen, O’nun bu güçle bizi zorlamayacağı bir yer var; irademiz. Bu bize kutsal bir hediye olan özgür seçim hakkında ne kadar dikkatli olmamız konusunda ne söylemeli ve büyük mücadele gerçeği bu hediyeyi kullanırken bizi nasıl daha dikkatli hale getirmeli?


Salı


17 Şubat


En Büyük Kim?


Markos 9:33–37 ayetlerini okuyun. İsa burada öğrencilerine hangi dersi verdi ve İsa’yı izlediğini iddia eden birisi için buradaki mesaj nedir? Ayrıca bkz. Matta 18:3–5.


Öğrenciler arasındaki bu tartışma şüphesiz onların gelecek hakkındaki görüşleriyle bağlantılıydı. Onlar İsa’nın İsrail’i Romalılardan kurtaracağını, Davut’un krallığını tekrar kuracağını ve ulusun Kral Süleyman yönetiminde tecrübe ettiği görkemle, yeni bir kral olarak hükmedeceğini sanıyorlardı. Bu gerçekleştiğinde, şüphesiz Mesih’in yakınındakiler olarak yeniden kurulmuş krallıkta seçkin ve önemli roller oynayacaklarını varsaymışlardı. Fakat bu bile yeterli değildi: krallıkta aralarından hangisinin “en büyük” olacağını öğrenmek istiyorlardı. Eğer bu Lusifer’in telkini değilse, nedir? (Bkz. Yeşaya 14:14).


Matta 20:20–28 ayetlerini okuyun. İsa bu isteğe nasıl karşılık verdi? O’nun belirtmek istediği temel nokta neydi?


Belki de bu içler acısı hadisedeki en büyük hayal kırıklığı yaratan şey bağlamıdır. Onlar İsa’nın çarmıha gerilmek üzere gittiği Yeruşalim yolundaydılar. Ele verileceğini, ölüme mahkûm edileceğini, alaya alınacağını, kamçılanacağını ve çarmıha gerileceğini, bundan sonra da üçüncü gün dirileceğini onlara daha yeni açıklamıştı (Mat. 20:18, 19). O tüm bunları söylemeyi bitirir bitirmez, kimin en büyük olduğu sorusu yine ortaya çıktı. Onlar İsa’nın söylediklerini duymadılar bile. Dinlemedikleri çok açıktı. Kendi dar görüşlü hırslarına gömülmüş olarak, asla gelmeyecek olan dünyasal bir krallıktan ibaret sahte bir mefhuma odaklandılar ve ortadaki asıl mesele olan, İsa’nın kendilerine söylediği, yakında gerçekleşecek olan ölümü vasıtası ile onlara sunduğu sonsuz krallığı gözden kaçırdılar.


Öğrencilerin ne kadar öngörüsüz ve dar görüşlü olduğunu düşünmek kolay. Kendinize bir bakın ve sorun: “Canımı temizlemem gereken ne gibi öngörüsüzlüklerim ve dar görüşlülüklerim var?”


Çarşamba


18 Şubat


Söz’le İlahî Karşılaşma


İsa’nın ölümünden sonraki üçüncü gündü. Öğrencileri hâlâ yaşadıkları sarsıntının etkisi altındaydılar. O’nun Romalıları ezeceğini düşünmüşlerdi, fakat görünüşe göre Romalılar O’nu ezmişti.


İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra birçok öğrenci elçilerle birlikte bir araya geldi. Aralarından bir grup kadın Pazar sabahı erkenden mezarı ziyaret ettiler. Luka onlardan üçünün adını veriyor, fakat İsa’yla birlikte Celile’den gelen başka kadınlar da vardı (Luka 23:55; 24:1, 10). Boş mezardan dönerek “Onbirler’e ve ötekilerin hepsine” orada gördükleri parlak giysili iki adamdan bahsettiler (Luka 24:9).


Luka, Pazar günü öğleden sonra İsa’nın iki öğrencisinin Yeruşalim’den iki–üç saat uzaklıktaki Emmaus köyünde bulunan evlerine yürüdüklerini kaydediyor (Luka 24:13). Anlaşılan hafta sonu olanlarla ilgili konuşmalarına kendilerini o kadar kaptırmışlardı ki, yanlarında yürüyen yabancıyı fark etmemişlerdi. O konuşmalarına katılıp onlara neden bu kadar üzgün olduklarını sormasa, belki de O’nu hiç fark etmeyeceklerdi (Luka 24:17).


Bu soru adı Kleopas olanı gerçekten ateşledi. Yabancı’nın tüm bu olup bitenlerden nasıl bu kadar habersiz olduğuna şaştı. “Hangi olup bitenleri?” diye sordu Yabancı (Luka 24:19).


Luka 24:19–35 ayetlerini okuyun. Bu insanlar anlayışsızlıklarını gösteren hangi sözleri söylediler ve İsa onlara gerçeği nasıl açıkladı?


İsa’nın bilhassa Kutsal Yazılar üzerinde durduğuna dikkat edin. Şeytan’la çöldeki savaşında Kutsal Yazılar’a başvurduğu gibi, İsa burada da bu iki adamı içinde bulundukları karanlıktan çıkarmak üzere Kutsal Yazılar’a başvurdu. Onlara Kendisi ve görevi hakkındaki temel Kutsal Kitap ilkelerini öğrettikten sonra, bu Kutsal Kitap öğretilerini desteklemek amacıyla onlara bazı etkili tecrübeler kazandırdı: ilk olarak, aslında ölümden dirilmiş olduğunu onlara göstermek için Kendisini onlara açıkladı; ikincisi, “gözlerinin önünden kayboldu” (31. ayet). İsa’nın kefaret edici ölümü üzerine, kuşkusuz son derece açık olan bu Kutsal Kitap çalışması ile bu etkili tecrübeler arasında, bu iki kişi iman etmek için birçok sebebe sahip oldular.


Burada, tüm Müjdeler boyunca gördüğümüz gibi, İsa’nın Kutsal Kitap’ı ön planda ve merkezde tuttuğunu tekrar görüyoruz. Öyleyse, Kutsal Yazılar’ın yetkisini sorgulamamıza neden olacak her tür düşünce tarzlarından kendimizi nasıl koruyabiliriz?


Perşembe


19 Şubat


EK ÇALIŞMA: İsa yeryüzünde bedende iken cinleri kovdu (Luka 6:18), umutsuzlara umut verdi (Luka 6:20–23), insanlara Allah’ın agape sevgisini (ilahî sevgiyi) nasıl yaşamaları gerektiğini gösterdi (Luka 6:27–49), yüzbaşının hizmetkârını iyileştirdi (Luka 7:2–10), dul kadının oğlunu diriltti (Luka 7:12–16), fırtınayı yatıştırdı (Luka 8:22–25), Gerasa’da cinli bir adamı iyileştirdi (Luka 8:26–39), 12 yıldır kanaması olan kadını iyileştirdi (Luka 8:43–48), Yair’in ölen kızını diriltti (Luka 8:41, 42, 49–56), hatta Lazarus’u ölümünden dört gün sonra diriltti (Yuhanna 11:39–44). Tüm bunları ve çok daha fazlasını yaptı, yine de insanlar O’na inanmakta zorlandılar. “İsa’nın kendi öğrencileri bile öğrenmekte ve anlamakta zorlanıyorlardı. O’na olan sevgilerine ve O’nun karakterine olan saygılarına rağmen, O’nun Allah’ın Oğlu olduğuna dair imanları sağlam değildi. Sıklıkla ataların geleneklerine başvurmaları ve O’nun söylediklerini sürekli olarak yanlış anlamaları, batıl inançlarından kurtulmalarının ne kadar zor olduğunu gösteriyor.”—Ellen G. White, Manuscript Releases (Yayınlanan El Yazmaları), cilt 18, s.116. İman Allah’ın bir armağanıdır, fakat insanlar bu armağanı reddedebilirler. Bu nedenle Şeytan’ın gerçek olduğu konusunda, büyük mücadelenin gerçek olduğu konusunda ve düşmanın bizi şüpheye düşürmek ve imansızlaştırmak için çok çalıştığı konusunda uyarıldık. Kurtuluş Mesih’in bizim için yaptıklarına iman aracılığıyla elde edilir; Şeytan bunu bilir ve böylece bizi bu imandan döndürmek için her şeyi yapar. Neyse ki (ve bunu her zaman hatırlamalıyız) İsa Şeytan’dan sonsuz derecede daha güçlüdür ve eğer İsa’ya tutunursak Şeytan bizi alt edemez.


TARTIŞMA SORULARI:


“Eğer İsa’nın doğa üzerinde bu kadar çok gücü varsa neden birçok kişi, hatta Hristiyanlar bile, doğal afetlere kurban gidiyor?” diye soran birine nasıl cevap verirdiniz? Büyük mücadele gerçeği bu cevaba nasıl uyuyor?


İsa’ya ve Kutsal Kitap O’nun hakkında söylediklerine iman etmemizi gerektiren nedenlerden bazıları nelerdir? Bu sebepleri her zaman gözümüzün önünde bulundurmamız neden önemlidir? Ayrıca, birçok geçerli nedenimiz olmasına rağmen, birçok kişi neden imanda zorluk çekiyor? Bizi şüpheye götüren şeyler nelerdir ve onlarla baş etmenin en iyi yolu nedir?


Bu hafta gördüğümüz gibi, İsa Kendisiyle çalışmaları için bazı kusurlu insanları seçti. Bu sana zayıflıklarına rağmen İsa’nın seni nasıl kullanacağına dair nasıl bir umut veriyor?


Cuma


*20–26 Şubat


Büyük Mücadele

ve İlk Kilise


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Elç. 1:6–8, 2:5–12, Yar. 11:1–9, Elç. 4:1–30, 7:54, 10:12–29.


HATIRLAMA METNİ: “Kurul üyeleri, Petrus’la Yuhanna’nın yürekliliğini görüp de bunların eğitim görmemiş, sıradan kişiler olduklarını anlayınca şaştılar ve onların İsa’yla birlikte bulunduklarını farkettiler” (Elçilerin İşleri 4:13).


İsa’nın izleyicilerinde karşılaştığı en büyük engel onların peşin hükümleriydi. Öğrenciler, İsa’nın sözleri O’nun kim olması gerektiği hakkındaki kendi fikirlerine uymazsa, O’na çok az kulak veriyorlardı. İsa’nın göğe yükseldiği ana kadar, öğrenciler hâlâ O’na İsrail’i Romalılardan kurtarması hakkında sorular soruyorlardı.


On gün boyunca Allah’ın huzurunda duayla ve yakın paydaşlıkla, baskın önyargılar nihayet ortadan kalkarak yerini gerçeğe bırakmaya başlamıştı, öğrenciler Allah’ın onlara söylediklerini dinlemeye hazırdılar. Bu durum, İsa’nın ölümünden sonraki ilk Pentikost gününde gerçekleşen inanılmaz olayların yolunu açtı.


Tabi ki kilise hâlâ zorluklar ile karşılaşıyordu, bilhassa da bazıları İsa’yı durdurmaya kararlı olduğu gibi şimdi de kiliseyi durdurmaya kararlı olan yerel din önderleri tarafından.


Böylece, bu haftanın dersinde değişik şekillerde gerçekleşen büyük mücadele temasını göreceğiz. İktidarda olanlar Şeytan’ın verdiği ilhamla gerçeği bastırırlarken, bunun açıkça sergilendiğini göreceğiz. Ayrıca daha zor fark edilir, ancak daha önemli bir alanda, insan kalbinde sergilendiğini göreceğiz.


*27 Şubat Sebt Gününe hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

21 Şubat


Yeni Bir Başlangıcın Başlangıcı


Dirilişinden sonra İsa, dirildiğini doğrulamak ve Allah’ın krallığını daha iyi anlamalarına yardımcı olmak için 40 gün süreyle çeşitli zamanlarda öğrencilerle görüştü (Elç.1:3, 1Ko. 15:4–7). Ne var ki, İsa göğe yükselmeden hemen önce bir araya geldiklerinde dahi, akıllarındaki ilk düşünce İsa’nın Romalıları nihayet yenilgiye uğratacağı zamanın gelip gelmediğiydi (Elç.1:6).


Ne olması gerektiği konusundaki kendi fikirleri öyle güçlüydü ki, İsa’nın kendilerine söylemekte olduğu şeyleri bile dinlemediler. Dünyanın tanıdığı en iyi Öğretmen’den üç buçuk yıl yakın eğitim aldıktan sonra bile (üniversiteden mezun olmaya denk), öğrencilerin hâlâ akıllarından silmeleri gereken pek çok yanlış görüşleri vardı.


Elçilerin İşleri 1:6–8 ayetlerini okuyun. Böyle bir bilgisizlik karşısında İsa nasıl cevap verdi?


İsa onların her yanlış anlamalarını düzeltmeye çalışarak zaman kaybedeceğine asıl konuya odaklandı. Kutsal Ruh’un güçlendirişi politik sorunlardan çok daha önemliydi.


Öğrenciler İsa’nın bulutlar içersinde yükselişini ve gözden kayboluşunu izledikten sonra, yanlarında duran iki adamı fark ettiler. İki adam onlara İsa’nın döneceğini söylediler. İsa zafer kazanan bir Kral olarak göğe kabul edildiği gibi, onların O’na krallığın İsrail’e iade edilişi konusunda sorarken hayal ettikleri Kral ve Fatih olarak tekrar gelecek. Fakat o gün onların en büyük hayallerini bile aşacak, zira İsa sadece Ortadoğu’daki bir parça toprağın kralı olarak değil, tüm yaratılışın Kralı olarak gelecek.


On bir öğrenci, kafaları anılarla dolu ve kalpleri İsa’nın gösterdiği (en azından bunlardan anladıkları) gerçekler ile yanarak, Zeytin Dağı’ndan Yeruşalim’e döndüler. Fakat onların daha önemli bir şeye ihtiyaçları vardı. İsa onlara Kutsal Ruh kendilerini vaftiz edene kadar bir kaç gün beklemelerini söyledi (Elç. 1:4, 5), zira düşman yenilmiş olmasına rağmen henüz tam olarak işi bitmemişti ve İsa’nın kendilerine vermiş olduğu işi yapabilmeleri için yukarıdan gelecek güce ihtiyaçları olacaktı.


Elçilerin İşleri 1:14 ayetini okuyun. Daha öncesiyle, örneğin Matta 20:20–24 ayetlerindeki örnekle karşılaştırıldığında, şimdi İsa’nın öğrencilerinin birbirleriyle ilişkilerindeki büyük farklılık neydi ve bu davranış değişikliğinde bizim için nasıl bir mesaj var? Kutsal Ruh’un dökülmesine hazırlanmak için benliğinizi hangi şekillerde bir kenara koyabilirsiniz?


Pazar


22 Şubat


Pentikost


İsa’nın izleyicileri on gün boyunca dua ettiler, İsa ile yaşadıkları tecrübelerini Kutsal Kitap’ın ışığında gözden geçirdiler, birbirlerini alçakgönüllülükle kabul ettiler ve nihayetinde Kutsal Ruh’un gerçeği akıllarına işlemesine izin verdiler. Yaratılış sürecinin başlangıcında Ruh’un derin suların üzerinde süzüldüğü gibi, aynı şekilde Allah’ın Ruhu ateşten dillere benzer bir şekilde her bir öğrencinin üzerinde süzüldü (Elç. 2:2, 3). Bu yeni bir başlangıç, yeni bir yaratılıştı.


Elçilerin İşleri 2:5–12 ayetlerini okuyun. Bu ayetlerde belirtilen olayda önemli olan neydi? Yaratılış 11:1–9 ayetleriyle karşılaştırın.


Tufan’dan bir süre sonra, yeryüzünde yaşayanlar göğe erişen bir kule yapmaya karar verdiler (Yar. 11:1–9). Allah onların bu kibirli ve aptalca çabasını (ayrıca planladıkları yeni kötülükleri, Yar. 11:5, 6) engellemek için, onların ortak dillerini karıştırdı ve onları “yeryüzünün dört bucağına” dağıttı (Yar. 11:7–9).


Pentikost gününde Allah tam tersini yaptı. Allah burada yeni bir Babil kulesi inşa eden değil, kötülüğün bir gün sonsuza dek yok edileceği iyi haberini ilan etmeye hazır olan bir grup insan gördü.


“Dünyanın her ülkesinden gelmiş” insanlar o gün Yeruşalim’deydi (Elç. 2:5, Babil kulesindeki dağılma ile karşılaştırın) ve her biri kendi dilinin öğrenciler tarafından konuşulduğunu duyduğunda şaşkınlık içinde bir araya geldiler (Elç. 2:6–11).


Petrus bunu onlara hitap etmek için fırsat olarak kullandı. İnsanları Allah ile buluşmaya hazırlamak için Kutsal Ruh’un dökülüşü hakkında konuştu (Elç. 2:17–21). Mesih’in gerçek görevine işaret etti ve onları O’nu çarmıha gerdikleri için azarladı (Elç. 2:23). “Yüreklerine hançer saplanmış gibi oldular” (Elç. 2:37) ve 3000 kişi vaftiz olarak öğrencilere katıldı (Elç. 2:41).


Şeytan’ın verdiği ilhamla İsa’nın ölümüne onay verenlerden bazıları, şimdi Kutsal Ruh’un etkisi ile İsa’ya iman ediyorlardı. Bu bizlere sadece en kötü günahları affetmekle kalmayıp, en sert kalpleri de değiştirebilen Allah’ın gücü hakkında ne söylüyor?


Pazartesi


23 Şubat


Sadukiler’le Yüzleşme


Elçilerin İşleri 4:1–30 ayetlerini okuyun. Büyük mücadele teması burada nasıl ortaya konuluyor? Bu hangi şekilde tarih boyunca sergilenişinin yalnızca bir örneğidir? Burada Şeytan’ın nasıl çalıştığını görüyoruz ve aynı şekilde Rabb’in nasıl çalıştığını görüyoruz?


“Rahipler ve yöneticiler, Mesih’in kendilerinden daha fazla övüldüğünü gördüler. Dirilişe inanmayan Sadukiler, elçilerin Mesih’in ölümden dirildiğini ilân ettiğini duyduklarında öfkeye kapıldılar, elçilerin dirilmiş Kurtarıcı’yı vaaz etmelerine ve O’nun adıyla mucizeler gerçekleştirmelerine izin verilmesi halinde, diriliş olmayacağı öğretisi herkes tarafından reddedilecek ve Saduki mezhebi çok geçmeden yok olacaktı.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s.78.


Bu önderleri en çok kızdıran şey, Rabb’in Petrus aracılığı ile yaptığı iyileştirme oldu (bkz. Elç. 3:1–10). Fakat öğrenciler bu önderlerle karşı karşıya geldiklerinde bocalamadılar. Rahipler “eğitim görmemiş ve sıradan kişiler”den bunu beklemiyorlardı (Elç. 4:13). Öğrencileri odadan dışarı çıkarıp kendi aralarında tartıştılar, bu adamlara İsa’nın adıyla öğretmemelerini emretmeleri halinde uysalca itaat edeceklerini düşündüler (Elç. 4:18). Ne kadar da yanıldılar.


Aksine, öğrenciler geri dönüp diğerlerine katıldılar ve hep birlikte Allah’ı yücelttiler (Elç. 4:24). Daha fazla cesaret için ve Allah’ın daha fazla kişiyi iyileştirmek üzere elini uzatması için dua ettiler (Elç. 4:29, 30). Çok fazla beklemeleri gerekmedi. Öğrencilerin hızla büyüyen şöhreti sayesinde, insanlar Petrus’un gölgesinin üzerlerine düşmesi için geçtiği yollar üzerine hastalarını getirdiler (Elç. 5:15). Yakın kasabalardan büyük kalabalıklar geldi ve hastalarının hepsi iyileştirildi (Elç. 5:16).


Bu noktaya kadar büyük mücadelenin gözler önüne serildiğini görebiliriz: vicdansız önderler gerçeği bastırmaya çalışıyor, imanlı insanlar Kutsal Kitap’larını okuyorlar ve ilahî güç için dua ediyorlar, hastalar iyileştiriliyor ve canlar kazanılıyor. En azından yüzeysel olarak, her şey her zaman burada olduğu gibi yolunda gitmese de, büyük mücadelenin nihayetinde nasıl gerçekleşeceğini ve İsa’nın tüm insanlık için tamamladığı şeyin kesin oluşu nedeniyle nihai zaferin bizim olduğunu asla unutmamalıyız.


Salı


24 Şubat


İstefanos’un Taşlanması


Kilisenin ilk günlerinde yerleşik din kurumuyla karşı karşıya kalanlar sadece elçiler değildi. “Tanrının lütfuyla ve kudretle dolu olan [ve] halk arasında büyük belirtiler ve harikalar yapan” İstefanos (Elç. 6:8) onların önüne getirilmişti. Hatta tanıklığı öyle ikna ediciydi ki, karşıtları onun hakkında yalancı şahitlik ederek suçlayıcı hikayeler uydurdular, bu yüzden de kurulun önüne çıkarıldı (Elç.6:9–14).


Elçilerin İşleri 7:2–53 ayetlerinde, İstefanos kendisini suçlayanlara etkili bir mesaj veriyor. Elçilerin İşleri 7:54 ayeti [Grekçe orijinalinde] “yüreklerine hançer saplanmış gibi oldular” diyor; yani İstefanos’un sözlerinden ikna olmuşlardı. Elçilerin İşleri 2:37–41 ayetlerinde, Petrus’un benzer suçlamalarını duyan başkaları da ikna olmuşlardı. Bu kanaate karşı verilen cevapların farkı neydi ve bu bize Allah’a teslim edilen bir kalbin ne kadar önemli olduğuna dair ne söylüyor?


O noktaya kadar elçiler önderlere kafa tuttukları halde bundan yakayı sıyırmışlardı, fakat İstefanos aynı şeyi yapmaya çalıştığında kızgın bir kalabalık tarafından öldürüldü. İstefanos’un ölümü, yeni akımı ortadan kaldırmak için Şeytan tarafından düzenli bir çabanın başlatıldığını gösteriyordu. Bu noktaya kadar İsa’nın takipçileri taciz ve tehdit edilmişlerdi, fakat İstefanos ilk öldürülen oldu.


Fakat ne bekliyorlardı ki? Şeytan bazı liderlere İsa’yı öldürmelerini telkin edebildiyse, O’nun takipçileri de kendileri için kesinlikle bundan daha azını beklememeliydiler.


Tabi ki tüm büyük mücadele boyunca Rab defalarca yenilgi gibi gözüken durumlardan zafer çıkaracaktı. Burada da durum farklı değildi.


“İstefanos’un ölümünden sonra, Saul olayda oynadığı rolden dolayı Sanhedrin heyetine üye olarak seçildi. Bir süre için, Şeytan’ın elinde onun Allah’ın Oğlu’na karşı isyanını sürdürebilmesi için güçlü bir araç oldu. Ancak çok geçmeden bu acımasız zalim, şimdi yıkmakta olduğu kilisenin gelişmesi için çalışacaktı. Şeytan’dan daha kudretli Biri, Saul’u şehit edilen İstefanos’un yerini alması, Kendisinin adını duyurarak bundan ötürü sıkıntı çekmesi ve Kendi kanıyla gerçekleştirilen kurtuluşun haberini dört bir yana yayması için seçmişti.”—Ellen G. White, Elçilerin İşleri, s. 102.


Bazen açık bir kötülükten ortaya iyilik çıktığını görürüz. Bu harika bir şey. Peki, kötülükten hiç bir iyilik çıkmadığını, aksine daha da çok kötülük çıktığını gördüğümüzde ne yaparız?


Çarşamba


25 Şubat


Değişen Tavırlar


Öğrenciler, kendilerini İsa’nın öğrettiklerini anlamaktan alıkoyan peşin hükümleriyle boğuşmakla kalmıyor, aynı zamanda ulusal önyargıları da paylaşıyorlardı. Bunun bir örneği, İsa’nın içmek için su istediği Samiriyeli kadının hikâyesidir. Öğrenciler O’nun kadınla konuşmasına bile şaştılar (Yuhanna 4:27).


Ulusal önyargılar Sezariye’deki Romalı yüzbaşı Kornelius’un öyküsünde de öne çıktı. Kornelius “dindar bir adamdı [ve] Tanrı’dan korkardı” (Elç. 10:2), bölge halkının da saygı duyduğu birisiydi (22. ayet). Bir melek ona Yafa’da bulunan Petrus’u çağırtmasını söyledi (22. ayet; ayrıca bkz. 38. ayetler).


Bu arada Yafa’da, Petrus dua etmek için dama çıkıyordu (9. ayet). Güneşten koruyan çardak ve serin deniz esintileri ile rahatladı ve açlık hissetmeye başladı, ev sahiplerinin yemeği hazırlamasını beklerken de tuhaf bir görüm gördü. Gök açıldı ve dev bir çarşafa benzer bir şey dört köşesinden aşağıya sarkıtıldı. Çarşafın içinde Petrus’un kirli ya da “murdar” saydığı çeşitli yaratıklar vardı, bunlar arasından istediğini kesip yemesi söylendi (11–14. ayetler).


Petrus’a “murdar” yiyecekleri yemesi söylendiğinde tepkisi ne oldu ve bu görüm ne anlama geliyordu? Elç. 10:12–29.


Bu görümde Allah Petrus’a önemli bir ders öğretiyor. Günümüzde bazı kişiler bunun Allah’ın insanların beslenme düzenini değiştirip ne isterlerse yemelerine izin verdiği zaman olduğunu düşünüyorlar. Petrus’un görümden anladığı bu değildi. Öncelikle bunun anlamını merak etti; ilk başta bu açık değildi (Elç. 10:17). Kornelius’un adamları oraya varıp görevlerini açıkladıklarında, Petrus kendini onlarla birlikte gitmeye zorunlu hissetti (Elç. 10:22, 23). Petrus Kornelius ile karşılaştığında, Kornelius’a görümün anlamını söyleyebilecek durumdaydı. Mesih tüm dünyanın Kurtarıcısı’dır. Yahudi olmayanlar da, Mesih’in kendileri için öldüğü kıymetli canlardır (Elç. 10:34–48).


Petrus hepimizin hâlâ öğrenmesi gereken bir ders öğreniyordu. Mesih’te tüm engeller yıkılmıştır ve Yahudi ile Yahudi olmayan arasında, tüm insanlar arasında artık ayrım yoktur, “tam tersine, Tanrı’dan korkan ve doğru yaşayan herkes hangi ulustan olursa olsun, O’nun tarafından kabul edilir” (Elç. 10:35–Cosmades).


Mesih’te hepimizin bir olduğuna inanmak güzel; Kutsal Kitap’ın öğrettiği budur. Maalesef, kilisede bile her zaman kalplerimizde hissettiğimiz bu değil, öyle değil mi? Öncelikle, sahip olduğumuz ön yargıların nasıl farkına varırız, ikinci olarak da, Allah’ın gücüyle bu ön yargılardan nasıl arınabiliriz?


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Rus yazar Fyodor Dostoyevski İsa’nın yeryüzüne dönüşü hakkında yazdı, fakat Kutsal Kitap’ta öngörüldüğü gibi değil. Aksine, bu uydurma hikâyede İsa engizisyon döneminin zirvesinde, din önderlerinin güçlerini kötülük için kullandıkları zamanda geliyor. Engizisyon mahkemesi başkanı mütevazı bir köylü olarak gelen İsa’yı tutukluyor ve hapse atıyor. O gece İsa’yı hapiste ziyaret ediyor ve insanlara özgürlük verdiği için onu paylıyor. “İnsanların özgürlüklerini ellerinden alacağına, onları hiç olmadıkları kadar yücelttin!” diyor. İnsanın iyilik ve kötülüğün bilincinde olduğunda seçme özgürlüğü yerine huzuru, hatta ölümü tercih ettiğini unuttun mu? İnsan için vicdan özgürlüğünden daha çekici bir şey yoktur, fakat daha fazla acıya neden olan hiçbir şey de yoktur.” Küstahlığına ve kötümserliğine rağmen, din adamının haklı olduğu bir nokta var. İnsanların özgürlükleriyle yaptıklarına bir bakın. Acı, kötülük, günah, ızdırap, ölüm, bunların hepsi özgürlükten, ya da özgürlüğün suistimal edilmesinden kaynaklanıyor. Fakat Allah bizi seven varlıklar olarak yarattı ve sevebilmemiz için tek yol özgür yaratılmamızdı. Büyük mücadelenin bu dünyada gerçekleşme biçimi büyük ölçüde insanların yaptıklarından etkilenmiştir ve özgürlüğün kutsal ancak çok pahalı armağanı ile (maliyeti Çarmıh ortaya koyuyor) etkilenmeye de devam ediyor. Bu hafta gördüğümüz gibi, bazıları müjdeyle karşılaştıklarında tövbe ettiler ve kalplerini İsa’ya verdiler; başkaları ise müjdeyle karşılaştıklarında haberciyi öldürdüler. Özgürlük değerli bir hediyedir, fakat onunla ne yaptığımıza çok dikkat etmeliyiz.


TARTIŞMA SORULARI:


Kuşkusuz Yeni Ahit Mesih’te sahip olduğumuz birliğe vurgu yapıyor. Bu, zamanında devrimsel olan, çok güçlü bir fikirdir. Maalesef, 21. yüzyılda bile, halen mevcut olan en büyük kötülüklerden biri kökenci, ırkçı ve ulusçu önyargı. Bu kötülüğün neden olduğu şeylerin gerçek boyutunu ancak Allah bilir. Ayrıca, bunu dünyadan beklememize rağmen, kiliseye, hatta kendi kilisemize ne demeli? Bu ne şekilde ortaya çıkıyor? Böyle bir tavır müjdenin en esasi ve temel öğretisine neden bu kadar zıttır?


Zaman zaman hepimiz Kutsal Ruh tarafından ikna edildiğimizi hissederiz. Bu kanaat gerçekleştiğinde nasıl karşılık veriyorsunuz? Bu, gerçekten kızışan büyük mücadelenin merkezindedir. Kutsal Ruh tarafından ikna edildiğinizde yapmış olduğunuz seçimler kimin tarafında olabileceğinizi nasıl gösteriyor?


Cuma


26 Şubat


*27 Şubat–4 Mart


Pavlus ve İsyan


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Rom. 5:12–21, 1Ko. 3:12–17, 1Ko. 12:14–26, Ef. 6:11–17, 1Ko. 15:12–18.


HATIRLAMA METNİ: “Çürüyen ve ölümlü beden çürümezliği ve ölümsüzlüğü giyinince, Ölüm yok edildi, zafer kazanıldı! diye yazılmış olan söz yerine gelecektir” (1. Korintliler 15:54).


Pavlus’un yazıları büyük mücadele teması ile doludur. Kuşkusuz Pavlus sadece Şeytan’ın gerçek olduğuna değil, O’nun hile ve ölüm işinin gerçekliğine de inanıyordu. Pavlus çeşitli yerlerde Şeytan’ın “hilelerine” (Ef. 6:11), güçlü aldatmacalarına (2Ko. 11:14), hatta doğaüstü güçlerine karşı (2Se. 2:9) uyarıyor.


Fakat Pavlus’u okuyan herkesin bildiği gibi, elçinin odak noktası her zaman Mesih üzerinde ve O’nun bizim için kazandığı nihaî zafer üzerinde olmuştur. Her ne kadar Şeytan Allah’ın antlaşma halkını yüzyıllardır yenmeyi başarsa da, İsa’ya karşı tamamen kaybetti ve İsa’da antlaşmanın tüm vaatleri yerine geldi, böylece iman ve itaatle kurtuluşu talep eden herkesin, ister Yahudi ister diğer uluslardan olsun, kurtuluşu sağlanmış oldu. Mesih’in sadakati aynı zamanda Şeytan’ın nihaî ölümünü (Ibr. 2:14) ve büyük mücadelenin sonunu garantiliyor.


Bu hafta, savaşın gerçekliğini ve bu evrensel çatışmaya dâhil olan bir kilise ve bir imanlılar topluluğu olarak herkesin iyiliği için birlikte çalışarak, nasıl yaşamamız gerektiğini açıklamak için Pavlus’un kullandığı bazı simgelere ve mecazlara bakacağız.


*5 Mart Sebt Gününe hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

28 Şubat


Adem ve İsa


Pavlus en çok müjdeyi net bir şekilde açıklamasıyla tanınmasına rağmen, onun büyük mücadele hakkındaki açıklamaları da ayrıca çok önemlidir. İyi Haber’i öğretişinin arasında, belirtmek istediği temel noktaları özetliyor: İsa Mesih aracılığı ile “imanla aklandık” (Rom. 5:1); Allah’a aracısız olarak ulaşabiliriz ve bunun umuduyla sevinebiliriz (2. ayet); ve artık sıkıntılar bizi endişelendirmiyor (3–5. ayetler). Ayrıca bize “biz daha günahkârken Mesih bizim için öldü” (8. ayet) ve bizim artık Mesih’in hayatı ve bizim yerimize ölümü ile kurtulduğumuz sözünü veriyor. Ayrıca Allah’ın günaha karşı son yargısından da esirgeniriz (9. ve 10. ayetler) ve O’nunla barıştığımız için seviniriz (11. ayet).


Romalılar 5:12–21 ayetlerini okuyun. Bu ayetlerde büyük mücadele nasıl açıklanıyor?


Pavlus İsa’nın bizim için tüm yaptıklarından bahsettikten sonra, O’nun bunları nasıl yaptığını açıklıyor. Âdem’in bahçedeki ağaçta sebep olduğu hasar onarılmasaydı, sonsuz bir gelecek umudu olmazdı ve Şeytan büyük mücadelede zafer kazanmış olurdu. Âdem yaptığı ile herkese ölüm getirdi (Rom. 5:12). Sina Dağı’nda verilen On Emir bile ölüm ve günah sorununu ortadan kaldıramadı. Yasa sadece günahın ne olduğuna açıklık getirdi. O günaha bir yanıt değildi. Günah ve ölüm sorunu ancak İsa’nın kurbanlığı aracılığıyla çözülebilirdi. İsa, lütuf armağanı olan Kendi hayatı aracılığıyla borcu ödedi (Rom. 5:15, 16).


Şimdi insanlık yeniden onarılabilirdi. Âdem’in günahı yüzünden ölümün “egemenlik sürdüğü” gibi, şimdi de İsa’nın sadakati sayesinde “bol lütuf” ve “aklanma bağışı” hüküm sürebilirdi (Rom. 5:17). Âdem yüzünden cenneti kaybetmemiz adil değildir. Onun yaptığı yanlış seçimde payımız olmamasına rağmen, sonuçlarına katlanıyoruz. Ne var ki, bizim cenneti geri kazanmamız da adil değildir. İsa’nın 2.000 yıl önce yaptığı şeyle bizim hiçbir ilgimiz yoktu. Pavlus savını Romalılar 5:18–21 ayetlerinde özetliyor. İlk Âdem mahkûmiyet ve ölüm getirdi; ikincisi ise barışma ve hayat getirdi.


“Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü” (Rom. 5:8). Oraya kendi adınızı yazın ve vaadi kendiniz için talep edin. Bu size nasıl bir umut veriyor?


Pazar


29 Şubat


Kilise “Binası”


“Mesih’in kilisesi, ne kadar güçsüz düşmüş ve kusurlu da olsa, O’nun üstün ilgisini bahşettiği yeryüzündeki tek odaktır.”—Ellen G. White, In Heavenly Places [Göksel Yerlerde], s. 284.


Ellen G. White’ın bu klasik ifadesi en güzel şekilde Pavlus’un Korintlilere ilk mektubunda örneklenmiştir. 1. Korintliler 3. bölümde Pavlus kiliseyi değişik insanların üzerinde çalıştığı ekine benzetiyor: bir kişi tohumu eker, başka biri sular, fakat onun büyümesinden ve gelişiminden bizzat Allah sorumludur (1Ko. 3:4–9).


Pavlus üzerinde durduğu konuya, şimdi de kiliseyi binaya benzeterek devam ediyor. Birisi temel atar, başkaları da bu temel üzerine inşa eder (1Ko. 3:10). Temel Mesih’ten başkası olmadığı için (1Ko. 3:11), takip edenler ne çeşit malzeme kullandıklarına dikkat etmeliler. Gelmekte olan yargı “inşaat malzemeleri”nin değersiz olanlarını ve uygun olanlarını birbirinden ayıracak (1Ko. 3:12–15).


  1. Korintliler 3:12–15 ayetlerini okuyun. Matta 7:24–27 ayetleri ile karşılaştırın. Büyük mücadelede gerçekten hangi tarafta olduğumuzu gösteren iki şey nedir?

Şimdi aşağıdaki ayete bakın: “Tanrı’nın tapınağı olduğunuzu, Tanrı’nın Ruhu’nun sizde yaşadığını bilmiyor musunuz? Kim Tanrı’nın tapınağını yıkarsa, Tanrı da onu yıkacak. Çünkü Tanrı’nın tapınağı kutsaldır ve o tapınak sizsiniz” (1Ko. 3:16, 17).


İki şeye dikkat etmeliyiz. İlk olarak, buradaki bağlam kiliseden ve kilisenin nasıl kurulduğundan söz ediyor. Öncelikli olarak sağlıktan söz etmiyor. Allah yanlış yaşam tarzı tercihleriyle bedenlerini istismar edenleri yok etmez; onlar kendi kendilerini yok ediyorlar. (Pavlus daha sonra, 1. Korintliler 6:15–20 ayetlerinde, ahlaksal seçimlerimizle bağlantılı olarak bedenlerimizin Kutsal Ruh’un tapınağı olduğu hakkında konuşuyor.)


İkinci konu, bu iki ayetteki siz kelimesi Grekçede çoğuldur. Hedef tekil şahıs değil, bir gruptur. Yani, eğer birisi kiliseyi yıkmak için herhangi bir şey yaparsa, o kişinin başı büyük dertte olacaktır. Allah kiliseyi yıkmaya çalışanları yok edeceği konusunda uyarıyor.


Yaptıklarımızla ve konuştuklarımızla kiliseyi yıkmayıp inşa ettiğimizden nasıl emin olabiliriz?


Pazartesi


1 Mart


Bir Beden Olarak Kilise (İmanlılar Topluluğu)


  1. Korintliler 12. bölümde kilisenin rolü ve işlevleri açıkça anlatılır. Burada kiliseyi, her üyesinin rolü açıkça tanımlanmış ve hep birlikte uyumlu bir bütün olarak çalışan bir bedene benzetilmiş olarak görüyoruz (1Ko. 12:12).

  1. Korintliler 12:14–26 ayetlerini okuyun. Bu bölümün temel mesajı nedir?

Pavlus bir ayak veya kulak kendilerinin bedenin parçası olmadığını söylemiş olsalar ne olabileceğini düşünerek, görünürde saçma bir tarzda konuşuyor. Pavlus daha da ileri giderek, eğer tüm vücut bir gözden veya bir kulaktan oluşsaydı ne olabileceğini düşünüyor (1Ko. 12:17). Düşünün ki büyük bir kulak kapıdan içeri giriyor ve bize “Merhaba” diyor! Bu ne kadar saçma gelse de, insanlar kiliseyi tek sahipleriymiş gibi kontrol etmeye çalıştıklarında gerçekten de meydana geliyor.


Daha öncesinde, Pavlus kilisedeki çeşitli etkinlikleri sıralayarak, her birini Kutsal Ruh’un armağanları olarak tanımlıyor. Bilgelikle konuşanlar var, Kutsal Yazılar konusunda çok bilgili olan diğerleri var (1Ko. 12:8). İmanları ile herkese ilham verenler var, dokunarak iyileştirenler var (1Ko. 12:9). Mucize yapanlar, peygamberlikte bulunanlar, iyi ve kötüyü açıkça ayırt edebilenler ve dil engellerini yıkabilenler var (1Ko. 12:10). İlgili şahısların kendi becerilerine kendilerinin karar vermediklerine dikkat edin. Aksine, Kutsal Ruh değişik geçmişlere sahip bu kişileri kiliseyi inşa etmeleri ve bedene, yani kiliseye birlik getirmeleri için özenle seçmiştir (1Ko. 12:11–13). Bu önemli gerçeğim altını çizmek için, Pavlus sözlerini tekrarlıyor: Her bir üyenin nereye uygun olduğuna Allah karar veriyor (1Ko. 12:18).


En önemlisi, birçok üyeye rağmen sadece bir beden var; her üye hayatî olarak diğerlerine bağlı, kendisini değerli hissetmeyenler bile (1Ko. 12:20–24). Bu karşılıklı bağımlılıkta her bir üyenin iyiliğini ve güvenliğini sağlamak için yerleşik koruma araçları mevcuttur. Bu karşılıklı bağımlılık acılar ve sevinçler paylaşıldığında devreye giriyor (1Ko. 12:26).


Bazı vücutlar, bedenin bir üyesi diğer bir üyesine saldırdığında, bağışıklık sistemi hastalıklarıyla mücadele ediyor. Bu hastalıklar bazen zayıflatıcı, hatta ölümcül olabilir. Okuduğumuz ayetleri bugün için düşünecek olursak, düşman bedene hasar vermek için nasıl çalışıyor ve Rabb’in bu saldırıyı önlemesine yardımcı olmak için O’nun tarafından nasıl kullanılabiliriz?


Salı


2 Mart


Allah’ın Zırhı


Büyük mücadelenin gerçekliği ve gerçek bir düşmana karşı gerçek bir savaşta olduğumuz (Ef. 6:11) Efesliler 6.bölümde Pavlus’un kullandığı savaş imgeleriyle açıklanıyor.


Efesliler 6:11–17 ayetlerini okuyun. Bu ayetler savaşın ne kadar gerçek ve kişisel olduğu konusunda bize ne diyor?


Mesele zırhın çeşitli parçalarının ne işe yaradıkları değil, bunların neyi temsil ettikleridir. Pavlus’un sadece seçili parçaları değil, zırhın tümünü kuşanmamız gerektiğini vurguladığına dikkat edin. Bunu yaparak yerimizde duracağız (Ef. 6:13), bu ifade Kutsal Kitap’ta yargıda suçsuz bulunmayı simgeleyen bir mecazdır (Mez. 1:5 ayetiyle karşılaştırın). Başka bir deyişle, zafer kazanan biz olacağız.


Tüm zırhı bir arada tutan kemer, gerçeği simgeleyen bir mecaz olarak kullanılmış (Ef. 6:14). Yani tüm ruhsal savunmamızı bir arada tutan, gerçektir. İsa sıklıkla “gerçek” hakkında konuştu (Yu. 1:14, 17; 4:24; 8:32; 14:6). Devamında doğruluk zırhı takip ediyor (Ef. 6:14); “doğruluk” İsa’nın söylevlerinde diğer bir anahtar sözcüktür (örneğin Mat. 5:6, 10; 6:33). Eski Ahit’te doğruluk, adaletin yerine getirilmesi ve herkesin adil muamele görmesinin sağlanması olarak anlaşılıyordu.


Asker ayakkabıları (Ef. 6:15), uzun yolları yürüyerek esaret altındaki halka Yeruşalim’in yeniden inşa edildiğini ve Allah’ın Kendi halkına yeniden özgürlük verdiğini duyuran müjdecilerden bahseden Yeşaya 52:7 ayetinden alınmış bir ifade olan esenlik müjdesini temsil eder. Bu, kötülüğe karşı savaşın bir bölümünün de insanlara Allah’ın savaşı zaten kazandığını ve kendileriyle, diğerleriyle ve Allah’la barış içersinde yaşayabileceklerini bildirmek olduğunu başka bir yoldan söylemektir.


İman kalkanı (Ef. 6:16) “ateşli okların” hedeflerine ulaşmasını ve sebep olacakları topyekûn yıkımı önler. Kurtuluş miğferi (Ef. 6:17) İsa’nın bizimle paylaştığı taç ile benzerdir (Va. 1:6, 2:10), Ruh’un kılıcı (Allah’ın sözü) ise İsa’nın Şeytan tarafından denenirken kullandığı gibi kullanmamız gereken, tek meşru müdafaa silahımızdır (Mat. 4:4, 7, 10).


Zırhın yetkinliği ve mükemmelliği bize büyük mücadelede tamamıyla Allah’a bağlı oluşumuz konusunda ne diyor? Hiç bir yerimizi korumasız bırakmadığımızdan nasıl emin olabiliriz?


Çarşamba


3 Mart


Son Düşman


Korint’teki kilise üyelerinin bazılarının diriliş hakkında kafalarının karışık olduğu aşikâr. Pavlus müjdenin anahtar bir öğesi olarak dirilişin önemini ayrıntılı şekilde açıklıyor (1Ko. 15:1–4). Anlaşılan ölen imanlılar hakkında bazı endişeler vardı (1Ko. 15:6) ve bazıları ölenlerin İsa’nın dönüşünü kaçıracaklarını ileri sürüyorlardı (1.Kor. 15:12). Bu Selanik’teki duruma benziyor (1Se. 4:13–17).


  1. Korintliler 15:12–18 ayetlerini okuyun. Ölülerin dirilişinin reddetmek neyi ima ediyor?

Pavlus savını “Eğer yalnız bu yaşam için Mesih’e umut bağlamışsak, herkesten çok acınacak durumdayız” (1Ko. 15:19) diyerek tamamlıyor. Aksine, Mesih gerçekten dirilmiş ve “ölmüş olanların ilk örneği” olmuştur (1Ko. 15:20). Bundan sonra Pavlus Adem’i ve Mesih’i karşılaştırıyor: “Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkes Mesih’te yaşama kavuşacak” (1Ko. 15:22) ve genel dirilişin ne zaman olacağını belirtiyor: “Mesih’in gelişinde” (1Ko. 15:23). Bölümün daha ilerisinde iki “Adem”i birbirleriyle karşılaştırarak devam ediyor (1Ko. 15:45–49). İlk insan topraktan yaratılmıştı, fakat göksel İnsan gökten gelmiştir ve O bir gün bizleri değiştirecektir. Bunun anlamı, İkinci Geliş’te meydana gelecek olayların anlatımıyla açıklanıyor: “Evet, borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek, ve biz de değiştirileceğiz. Çünkü bu çürüyen beden çürümezliği, bu ölümlü beden ölümsüzlüğü giyinmelidir” (1Ko. 15:52, 53).


Adem başlangıçta sonsuza dek yaşamak için yaratılmış olsa da, çok geçmeden insanlık nispeten kısa bir hayat sürme noktasına geriledi. Sonsuz yaşamı miras alacaksak, sonsuza dek sürer hale getirileceğiz ve bize verilecek olan budur.


  1. Korintliler 15:23–26 ayetlerini okuyun. Şu anda büyük mücadeleye gömülmüş olsak da ve her ne kadar ölüm, kötülük ve kirli güçler dünyaya hâkim gibi görünseler de, bu ayetler bize büyük mücadelenin nasıl sona ereceği konusunda ne söylüyor? Gördüklerimizin ötesine bakmayı nasıl öğrenebiliriz ve bu vaatlerin her birimize, kişisel olarak ifade ettiklerini nasıl kavrayabiliriz?

Perşembe


EK ÇALIŞMA: “Günahla yalnızca insan değil, yeryüzü de kötü olanın denetimi altına girmişti ve kurtuluş planıyla eski haline getirilmeliydi. Âdem yaratıldığında kendisine yeryüzünün hâkimiyeti verilmişti. Fakat ayartıya boyun eğerek Şeytan’ın denetimi altına girdi ve elinde tuttuğu hâkimiyet kendisini yenene geçti. Böylece Şeytan ‘bu dünyanın ilâhı’ oldu. Başlangıçta Âdem’e verilmiş olan yeryüzü üzerindeki bu hâkimiyeti gasp etmişti. Ancak Mesih, yaptığı fedakârlıkla günahın cezasını ödeyerek, yalnızca insanı kurtarmakla kalmayacak, aynı zamanda onun elinden kaçırdığı hâkimiyeti de geri getirecekti. Birinci Âdem’in kaybettiği her şey ikinci Âdem tarafından geri getirilecektir.”—Ellen G. White, The Signs of the Times [Vakitlerin İşaretleri], 4 Kasım 1908. Dünyada olanlara bakarken, çok önemli bir gerçek olan Şeytan’ın yenildiğini ve “zamanının az olduğunu” (Vahiy 12:12) unutmamız çok kolay. Kötülük, ölüm ve acı, Mesih’in yaptıkları sayesinde tüm bunların yok edileceği bize vaat edilmiş olsa da, tüm dünyayı istila etmiş bir halde. Ayrıca, bu zamana dek açıkça anlamadıysak, artık anlamalıyız: bunlar biz insanların yaptıklarıyla yok olmayacak, belki dünyayı ve üzerindeki yaşamı bütünüyle yok etmemiz haricinde, ki bunun için zaman verilseydi ve Allah bizi alıkoymasaydı bunu muhtemelen yapardık. Ancak Allah’ın doğaüstü müdahalesi bize vaat edilen değişimleri getirecek. Sorunları kendi başımıza kesinlikle çözemeyiz.


TARTIŞMA SORULARI:


“Kilise, ne kadar güçsüz düşmüş ve kusurlu da olsa, sürekli olarak uyarılmaya ve tavsiyelere ihtiyaç duysa da, Mesih’in üstün ilgisini bahşettiği odaktır. Mesih insanların kalbinde lütuf deneyleri yapıyor ve öyle bir karakter dönüşümü gerçekleştiriyor ki, melekler hayret ederek sevinçlerini övgü ilahileriyle dile getiriyorlar. Günahkâr ve hatalı insanların böylesine dönüştürülebileceğini düşünerek seviniyorlar.” Ellen G. White, “The Signal of Advance [İlerlemenin İşareti],” The Advent Review and Sabbath Herald, 20 Ocak 1903. İsa’nın bizim için ve bizim içimizde çalışarak, bizi değiştirmek için izlediği bazı yollar nelerdir?


Yerel kilisede veya bütün dünya kilisemiz içinde ifade edilen büyük mücadeleyi nasıl görüyoruz? Bizi ayırmak için, zayıflatmak için ve yapmaya çağrıldığımız şeyleri yapmamızı engellemek için kullanılan sorunlar nelerdir? Çok önemli noktalar olduğuna inandığımız konularda insanlar anlaşamadığı zaman, birliği ve iyileşmeyi nasıl sağlayabiliriz?


Cuma


4 Mart


*5–11 Mart


Büyük Mücadelede

Petrus


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: 1Pe. 2:9, 10; Yas. 14:2; 1Pe. 4:1–7; 2Pe. 1:16–21; 2Pe. 3:3–14; Dan. 2:34, 35.


HATIRLAMA METNİ: “Ama siz seçilmiş soy, Kralın kâhinleri, kutsal ulus, Tanrının öz halkısınız. Sizi karanlıktan şaşılası ışığına çağıran Tanrının erdemlerini duyurmak için seçildiniz” (1. Petrus 2:9).


Petrus’un yazıları büyük mücadele teması ile doludur. Belki bu yüzden Şeytan’ın aldatmacalarına kanmanın ne kadar kolay olduğunu herkesten daha iyi biliyordu. Dolayısıyla, mücadelenin ne kadar gerçek olduğunun ciddiyetle farkındaydı. Ne de olsa, “Ayık ve uyanık olun. Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor” (1Pe. 5:8) sözlerini yazan Petrus’tu.


Petrus mücadelenin çeşitli şekillerde gerçekleştiğini görüyor. Kilise içerisinde, bir zamanlar imanlılar ile paydaşlık eden fakat şimdi şüpheci olan ve hem Allah’ı, hem de Mesih’in dönüşü ile ilgili hiçbir düşünceyi önemsemeyen kişilerin de dahil olduğu bir mücadelenin sürmekte olduğunu görüyor. Alaycılara karşı sertçe ve güçlü bir şekilde konuşuyor, zira Mesih’in dönüşüne ilişkin vaade olan inanç kaybedilirse geriye hangi umut kalır?


Yine, Petrus belki de kendi hatalarından dolayı imanı bu kadar kesin bir şekilde tasdik ediyor. O başkaları kendisini İsa’nın öğrencisi olmakla suçlayamasın diye alay etmenin, inkâr etmenin ve ortama ayak uydurmaya çalışmanın ne demek olduğunu biliyor. Bu yüzden, imanlıların aldıkları yüce çağrıya ve Rab’de seçilmişliklerine lâyık ve bunları yansıtan bir hayat sürmelerinin ne kadar önemli olduğuna vurgu yapıyor.


*12 Mart Sebt Gününe hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

6 Mart


Karanlıktan Aydınlığa


  1. Petrus 2:9, 10 ayetlerini okuyun. Bu iki ayette büyük mücadele nasıl görülüyor?

Bu ayetler Çıkış 19:6 ayetindeki “rahipler krallığı ve kutsal ulus” ve Yasanın Tekrarı 7:6 ayetindeki (Yas. 14:2 ayetinde tekrarlanan) “kutsal bir halk,” “Tanrınız RAB, öz halkı olmanız için... sizi seçti” ifadelerinden gelmektedir. Bu güvenceler tabi ki Mısır’dan Çıkış zamanında, Allah’ın halkı kölelikten kurtulup Vaat Edilen Ülke’ye doğru giderken verilmişti. Petrus Mısır’dan Çıkış zamanındaki Allah’ın halkı ile kendi zamanındaki kilise arasında benzerlik görüyor.


Dolayısıyla, Petrus’un sözleri son ürünün değil, aksine sürmekte olan bir işin tanımıdır. Evet, biz O’nun tarafından seçildik ve bizi Şeytan’ın dünyayı içine batırdığı karanlıktan çıkardığı için Allah’ı herkesin önünde yüceltmeliyiz. Fakat bu bizi mükemmel yapmaz veya bir şekilde hedefe vardığımız anlamına gelmez (bkz. Flp. 3:12). Aksine, günahkârlığımızın ve yetersizliğimizin farkında olmak, İsa’yı izlememenin ve hayatlarımızda O’nun doğruluğuna duyduğumuz ihtiyacı hissetmenin taşıdığı anlamın çok önemli bir boyutudur.


“Her günahkâr İsa’ya bu şekilde gelebilir. ‘Doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, Kendi merhametiyle [bizi kurtardı].’ Titus 3:5. Şeytan size bir günahkâr olduğunuzu ve dolayısıyla Allah’tan bereket almayı ümit edemeyeceğinizi söylediğinde, ona Mesih’in günahkârları kurtarmak için dünyaya geldiğini söyleyin. Allah’ın gözünde lütuf bulmamızı sağlayabilecek hiçbir şey yoktur; ancak şimdi ve her zaman ileri sürebileceğimiz mazeret, O’nun kurtarıcı gücünü bir zorunluluk haline getiren mutlak çaresiz durumumuzdur. Kendi kendimize bağımlı olmayı bırakıp, Golgota’daki çarmıha bakarak şöyle diyebiliriz: ‘Ben kendimde hiçbir değer taşımam;/ Sadece Senin çarmıhına bağlı kalırım.’”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, p. 317.


“Karanlıktan şaşılası ışığına” (1Pe. 2:9) çağrıldığımızı bilmemizin kesin bir yolu, “bizim için tanrısal bilgelik, doğruluk, kutsallık ve kurtuluş olan” (1Ko. 1:30) Mesih’e ne kadar bağlı olduğumuzun farkında olmaktır.


Yaptığınız işlerden, hatta kendi karakterinizden dolayı bunaldığınızda ve cesaretiniz kırıldığında aklınızdan neler geçiyor? Bu düşünceler geldiğinde onlarla nasıl baş ediyorsunuz? Böyle zamanları ruhsal olarak nasıl kendi yararınıza çevirebilirsiniz?


Pazar


7 Mart


Çevre Baskısı


  1. Petrus 4:1–7 ayetlerini okuyun. Yaşam tarzı seçimlerimiz neden önemlidir ve bunlar Mesih’in dönüşüne hazır oluşumuzu nasıl etkiler?

Petrus imanlıların etraflarındakilerin kendilerini yapmaya zorladıkları şeyleri yaparak hayatlarını yeterince harcadıklarını söylüyor (1Pe. 4:13). Fakat şimdi durum değişmiştir ve imanlılar kalabalığa katılmadıkları için “tuhaf” olarak görülüyor, belki de bu nedenle haklarında kötü niyetli dedikodular yayılıyordur (1Pe. 4:4). Bu yüzden Şeytan, Allah’la birlikte yürüyüşümüzde cesaretimizi kırmaya çalışmak için eski arkadaşlarımızı bile kullanıyor.


Petrus bu saldırılar yüzünden gözlerinin korkmaması için imanlıları cesaretlendiriyor. “Uluslar” tek yargıç olan Allah’a kendileri adına hesap verecekleri için, onların ne düşündüğü hakkında endişelenmeye gerek yok (1Pe. 4:5).


Vurgulamak istediği nokta çok önemli. İnandıkları şeyi dik durarak savunmak yerine diğer insanların beklentilerinin baskısına boyun eğen kaç kişi tanıyorsunuz? Bu, bilhassa “çevre baskısı” olarak bilinen bu durumla mücadele eden gençler için çok zordur.


Başkalarının bizi kabul edip etmeyeceğinden kaygılanmak ve onların fikirlerine, isteklerine ve bizden beklentilerine uymak yerine, Petrus imanlılara ilişkide bulunduğumuz kişilere karşı nezaketle ve sevgiyle davranmayı tembih ediyor (1Pe. 4:8, 9). Bu öylesine eklenmiş bir fazlalık, Hristiyan olarak yapmamız gerekenler listesine sıkıştırmamız gereken ilave bir sorumluluk değildir. Bilakis, bu yapmamız gereken en önemli şeydir ve çevremizdeki insanlarla iletişim kurmanın en önemli yoludur. Belki bu yüzden Petrus dualarımızda ciddi olmamızı tavsiye ediyor (1Pe. 4:7), zira Allah bizim bazen yakınlarımıza karşı nezaketle ve sevgiyle davranmaktansa “Ulusları” memnun etmekte daha gayretli olabileceğimizi biliyor. Onlar için dua etmekle kalmamalı, fakat Allah’ın bizi onların endişelerine karşı daha hassas bir hale getirmesine izin de vermeliyiz. “Asil bir soy ve kutsal bir rahiplik” olarak biz, onların bizi kötü yönde etkilemesine izin vermenin aksine, onları iyi yönde etkilemeye çağrıldık. İsrail’in acı tarihi tam da böyleydi: putperestler İsrail tarafından iyi yönde etkileneceklerine, İsrail’i kötü yönde etkilediler.


Ne tür bir çevre baskısı ile karşılaşıyorsunuz? Nasıl direnebilirsiniz? “Kötülüğü iyilikle yen” (Rom. 12:21) sözleri bu durumlara ne şekilde uygundur?


Pazartesi


8 Mart


Peygamberlik Sözleri Kesinlik Kazandı


  1. Petrus 1:16–21 ayetlerini okuyun. Petrus çok önemli peygamberlik sözleri için ne diyor?

Petrus kendi zamanında birçok şey görmüştü, bu ayetlerde bazılarını sayıyor: İsa’nın dağda görünümünün değişmesi (2Pe. 1:18) ve İsa hakkındaki peygamberlik sözlerinin doğrulanması (2Pe. 1:19). Bu olanların her biri Petrus’u derinden etkilemesine rağmen, o son nokta, yani peygamberlik sözleri üzerinde daha fazla duruyor. Bunun, öğrenciler olarak kendi başarısızlıklarımızla ilgisi olmalı. Petrus kaç kez, söylenenleri zaten bildiğini zannederek, İsa’nın dediklerini dinlemedi? İsa Yeruşalim’de başrahiplerden göreceği muameleyi kaç kez önceden söyledi; ancak birkaç farklı durumda, olaylar tam da İsa’nın söylediği gibi gerçekleştiğinde, Petrus hazırlıksız yakalandı? Belki de tüm bu “başarısızlıkların” en acı verici olanı, Petrus’un Kendisini inkâr edeceğini İsa’nın önceden söylemesiydi. Petrus bunun kesinlikle olmayacağından emindi, fakat bunu yaptığında hayatının en kötü anı olmuş olmalı.


Belki de bu yüzden Petrus nasıl İsa’nın sadık bir izleyicisi olunacağına açıklık getirmeye girişiyor. “Dünyada kötü arzuların yol açtığı yozlaşma”ya mahkûm olanların aksine, “büyük ve değerli vaatler”i izleyenlere bu vaatler aracılığıyla “tanrısal özyapıya ortak olacaklarını” hatırlatıyor (2Pe. 1:4). İmanlıların yozlaşmadan gerçekten kurtulmalarını sağlamak için, Hristiyan yaşamını tanımlayan birbirine bağlı birkaç niteliği sıralıyor: iman, erdem, bilgi, özdenetim, dayanma gücü, Tanrı yoluna bağlılık, kardeşseverlik ve sevgi (2Pe. 1:5–8). Her biri diğeri üzerine inşa olur ve hep birlikte bir pastadaki malzemeler gibi bir bütünü oluştururlar. Pavlus bu aynı nitelikleri ürünler değil, “ürün” olarak adlandırıyor (Gal. 5:22, 23), zira bunlar ayrılamayacak bir bütün oluşturuyor.


Petrus imanlıların bu değerleri yaşamlarının bir parçası haline getirirlerse tökezlemeyeceklerini söyleyerek bir adım daha ileri gidiyor ve onları gayretle “çağrılmışlıklarını ve seçilmişliklerini kökleştirmeye” çağırıyor (2Pe. 1:10).


Petrus’un mektubunu çoktan beridir imanda olan Hristiyan üyelere hitaben yazdığını unutmayın. O bir dizi şartları yerine getirmenin cennet biletini garantileyeceğini hiçbir şekilde ileri sürmüyor. Yalnızca zamanın genel tavır ve davranışlarını karşılaştırıyor ve Hristiyanları enerjilerini olumsuz şeylerden ziyade olumlu şeylere harcamaya davet ediyor.


Salı


9 Mart


Alaycılar


  1. Petrus 3:3–7 ayetlerini okuyun. Petrus burada geçmiş hakkında, şimdiki ve gelecekteki sorunlarla uğraşmamıza yardımcı olabilecek ne söylüyor?

Karanlık ile ışık arasındaki, İsa’nın izleyicileriyle kötülüğün destekçileri arasındaki savaş, doruk noktasına ulaşmak üzere gibi görünüyor. Kükreyerek yemeğini arayan bir aslan gibi dolaşan Şeytan (1Pe. 5:8), bir alaycılar korosu tarafından destekleniyor. Bu alaycılar “akılcı” ve “bilimsel” savlarıyla (2Pe. 3:3, 4) imanlıların imanını etkisiz hale getirmeye çalışırlar. Petrus onları harekete geçiren şeyin şehvetli yaşam tarzlarını sürdürme arzuları olduğunu söylüyor (2Pe. 3:3; ayrıca bkz. Yahuda 18). Her şey her zamanki gibi devam ettiği için İsa’nın gelmeyeceği sonucuna varıyorlar.


Bu alaycılığın çok rahatsız edici bir yönü var. İsa “yine geleceğim” (Yu. 14:1–3) dedi, fakat bu alaycılar “İsa tekrar gelmeyecek” demeye getiriyor (2Pe. 3:4). Bu, Allah’ın “iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemeyeceksin; çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün” (Yar. 2:17) dediği Aden Bahçesi’nden gelen bir yankıdır. Fakat Şeytan yılan aracılığıyla “Kesinlikle ölmezsiniz” (Yar. 3:4) dedi. Burada Allah’ın sözüne doğrudan bir yalanlama var, şimdi Aden Bahçesi’ndeki gibi tek bir sesten değil, fakat her yerdeki seslerden oluşan bir korodan geliyor. Bu yalanın bir iyi tarafı, Petrus’un bunu önceden bildirmiş olması. İsa’nın ikinci gelişi fikriyle alay eden birini her duyduğumuzda, kendileri peygamberlik sözünün bir kez daha yerine gelmesi oluyorlar.


Her ne kadar tarih dünyanın daha önce korkunç bir Tufan nedeniyle yıkımına tanık olduysa da, alaycılar bunu bilmek istemiyor. Allah’ın onların kişisel yaşam seçimlerine hiçbir müdahalede bulunmadığını kabul etmek istemiyorlar. Onlar ayrıca dünyayı tufanla yok etmek için su biriktiren aynı Allah’ın, benzer şekilde büyük Yargı Günü’nde dünyayı yakarak yok etmek için ateş biriktirdiği gerçeğinden kaçınıyorlar (2Pe. 3:5–7). Onların yersiz umudu, doğanın her zaman olduğu gibi işleyişine devam edeceğidir.


Yıllar geçerken İkinci Geliş vaadine nasıl sarılıyoruz? Yaptıklarımız neden çok önemli?


Çarşamba


10 Mart


Günü Çabuklaştırmak


İkinci Geliş için bekleyiş bize bitmeyecek gibi gelse de, zaman Allah için sorun değildir. “Rab’bin gözünde bir gün bin yıl, bin yıl bir gün gibidir” (2Pe. 3:8). Eski Ahit’te Rabb’in günü olsun veya Yeni Ahit’te Mesih’in dönüşü olsun, Kutsal Yazılar boyunca son her zaman yakındır.


  1. Petrus 3:8–14 ayetlerini okuyun. Burada bize hangi uzun vadeli umut veriliyor? Ayrıca bkz. Dan. 2:34, 35, 44.

Klasik zaman peygamberlik sözleri bize kötülüğün sürmesine verilen iznin ve Allah’ın bekleyişinin sınırlı olduğunu açıkça söyler. Peygamberlik sözlerinde Allah günaha ve acıya son verme ve dünyayı başlangıçtaki mükemmelliğine tekrar kavuşturma stratejisini ortaya koyar.


Bildiğimiz tüm şeylerin sonuna bakışımız, şimdi nasıl yaşadığımızı etkileyecektir (2Pe. 3:12). Allah’ın küçük dünyamızı yok edeceği fikrine karşı çıkarsak, biz de şüpheci olmaya ve alaycılara katılmaya yatkın hale geliriz. Öte yandan, bunu merhametli Allah’ın etrafımızda kol gezen bu iğrenç yozlaşmayı ve insan hakları ihlâllerini temizlemek için nihayet harekete geçişi olarak görürsek, “doğruluğun barınacağı yeni gökleri, yeni yeryüzünü” güvenle bekleyebiliriz (13. ayet).


Petrus tekrar, davranışlarımız ve kişisel tutumumuz hakkındaki endişelerini dile getiriyor. Bizi “gayretli” ve “lekesiz ve kusursuz” olmaya teşvik ediyor (2Pe. 3:14). Bir sonraki ayet olmasa Petrus’un “işlere” dayanan bir dini savunduğunu sanabiliriz, fakat o, “Rabbimiz’in sabrını kurtuluş sayın” ifadesi ile Pavlus’un aynı imanlılara söylediği sözleri onaylayarak, bu muhtemel yanlış anlamayı düzeltiyor (15. ayet).


Kusursuz olmak bizim amacımızdır. Eyüp bu şekilde tanımlanmıştı: kusursuzdu çünkü “Tanrı’dan korkar, kötülükten kaçınırdı” (Eyüp 1:1). Mesih bizi Baba’ya böyle sunacaktır (1Ko. 1:8, Kol. 1:22, 1Se. 3:13, 5:23). Lekesiz olmak mı? Kurban olacak kuzu böyle olmalıydı (örneğin Çık. 12:5, Lev. 1:3), İsa böyleydi (İbr. 9:14, 1Pe. 1:19), ve kiliseyi Baba’ya bu şekilde takdim ediyor (Ef. 5:27).


Günahı yenme, imanda büyüme, kötülükten kaçınma ve kutsal ve “lekesiz” yaşama çabamızda, neden her zaman bize iman aracılığıyla verilmiş olan İsa’nın doğruluğuna güvenmeliyiz? Gözümüzü bu vaatten ayırdığımızda ne olur?


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Petrus alaycıların “her şey yaratılışın başlangıcında olduğu gibi duruyor” diyeceğini belirterek uyardı (2Pe. 3:4). Bu yeni bir şey değildi; aynı duygular Tufan’dan önce de ifade edilmişti. “Zaman geçtikçe, doğada hiçbir değişiklik görülmemesiyle, kalpleri daha önce zaman zaman korkuyla titremiş olanların üzerine cesaret geldi. Şimdi de pek çoklarının akıl yürüttüğü gibi akıl yürüterek, doğanın o doğayı yaratan Allah’ın üzerinde olduğuna ve doğa yasalarının Allah’ın bile değiştiremeyeceği kadar sağlam şekilde yerleşmiş olduğuna kanaat getirdiler. Nuh’un bildirisi doğru olsaydı doğanın yolundan çıkacağını varsayarak, bu bildiriyi dünyanın gözünde bir kuruntu, büyük bir aldatmaca haline getirdiler. Allah’ın uyarısına karşı saygısızlıklarını, kendilerine uyarı verilmeden önceki gibi davranmaya devam ederek gösterdiler. . . . Nuh’un sözlerinde hakikat olsaydı, şöhretlilerin, yani bilgelerin, sağduyuluların ve büyük adamların meseleyi anlayabileceklerini ileri sürdüler.”—Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler, s. 97. Bugün “büyük adamlar” bize benzer şeyler söylüyorlar: doğanın yasaları sabit ve yerleşiktir, her şey daha önce olduğu gibi devam ediyor. Evrim teorisi bize bir anlamda şunu öğretiyor: hayat, en azından ilke olarak açıklanabilir doğal süreçlerle, bir gün bilimin bize bütünüyle açıklayacağı doğa yasalarının işleyişiyle, herhangi bir ilaha hiçbir şekilde gerek olmadan var oldu. “Büyük adamlar” o zaman yanılmışlardı ve şimdi de aynı şekilde yanılıyorlar. Pavlus’un “Çünkü bu dünyanın bilgeliği Tanrı’nın gözünde akılsızlıktır” yazmış olmasına şaşmamalı (1Ko. 3:19). Tufan zamanında böyleydi, Petrus’un zamanında böyleydi, aynı şekilde bizim zamanımızda da böyledir.


TARTIŞMA SORULARI:


Petrus, İsa’ya inanmak için birçok nedeni olmasına rağmen, yine de “peygamberlik sözlerinin kesinlik kazandığını” vurguladı. Peygamberlik sözleri bizim için neden bu kadar önemlidir? Peygamberlik sözleri İsa’nın ilk gelişinde O’nun Mesih olduğunu kanıtlamaya nasıl yardımcı oldu? İkinci Geliş için bize nasıl bir umut veriyor? Ne de olsa, peygamberlik sözleri olmaksızın vaat hakkında ve İkinci Geliş umudu hakkında bilgimiz dahi nasıl olabilirdi ki?


Çevre baskısını yalnızca ergenler ve genç yetişkinler söz konusu olarak düşünme eğilimindeyiz. Fakat bu doğru değil, öyle mi? Hepimiz akranlarımız tarafından beğenilmek ve kabul görmek istiyoruz. Ne de olsa, bizi beğenmemelerinin aksine, beğenirlerse iyi bir tanık olmak için çok daha iyi bir fırsatımız olacak, öyle değil mi? Başkalarını memnun etme arzusunda iken, inançlarımızdan taviz vermeye karşı nasıl önlemler alabiliriz? Böyle tavizler vermek neden sandığımızdan daha kolaydır?


Cuma


11 Mart


*12–18 Mart


Azimli Kilise


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Va. 2:1–7, Hoş. 2:13, Va. 2:8–17, Va. 2:18–3:6, Yşa. 60:14, Va. 3:14–22.


HATIRLAMA METNİ: “İşte kapıda durmuş, kapıyı çalıyorum. Biri sesimi işitir ve kapıyı açarsa, onun yanına gireceğim; ben onunla, o da benimle, birlikte yemek yiyeceğiz” (Va. 3:20).


Yuhanna 12 elçi arasında en son ölendi. Kendi adını taşıyan Müjde’yi ve mektupları yazdığı gibi, büyük mücadeleyi daha iyi anlamamıza yardım eden Vahiy kitabını da yazdı. Şimdilik onun yalnızca yedi kilise tanımına odaklanacağız. Sözlerinden mümkün olduğunca çok şey öğrenmemize imkân sağlayabilmek için, bunları asıl alıcılarının gözünden incelemeliyiz.


Göze çarpan bir husus, İsa’nın her bir kiliseye yaklaşımını kişiselleştirmesi. Her birinin farklı ihtiyaçları var ve O hepsini karşılıyor.


Bir zorluk, tıpkı bugün bizim yaşadığımız gibi, bu kiliseler kendi kimlikleriyle mücadele ediyor olmaları. Bu kiliselerin üyeleri İsa’yı ve O’nun kendilerine verdiği ölmekte olan bir dünyaya tanıklık etmeleri çağrısını açıkça savunuyorlar mı, yoksa Hristiyan gibi görünmeye çalışıp, özel yaşamlarında karanlığın güçlerinden memnun olup, iki tarafı da idare mi ediyorlar? Bu kiliselerin sonuncusu olarak kendimizi görsek de, şartlar ne kadar farklı olsa da birçok bakımdan kiliselerin çağlar boyunca karşılaştığı zorlukların aynılarıyla bizim de karşılaşıyor olduğumuz açıkça ortaya çıkacak.


*19 Mart Sebt Gününe hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

13 Mart


Efes’teki Kilise


Vahiy 2:1 ayetinde İsa Efes’teki kiliseye hitap ederken, elinde yedi yıldızı tutar ve altın kandilliklerin ortasında yürür bir halde resmediliyor. Bu simgeler önemli hakikatlere işaret ediyor. Altın kandillikler kiliselerdir ve yedi yıldız kiliselerden sorumlu meleklerdir (Va. 1:20). Başka bir deyişle, kiliseler ile Allah’ın gökteki tahtı arasında yakın bir ilişki vardır. Kiliseler büyük mücadelede önemli bir rol oynarlar.


Vahiy 2:1–7 ayetlerini okuyun. Bu ayetlerde büyük mücadelenin hangi şekillerde gerçekleştiğini görüyoruz?


Efes’e gönderilen mesaj onun karakterinin tanımlanması ile başlar. İsa onun güçlü ve zayıf yönlerinin bütünüyle farkındadır. Onları işlerinden, sabırla dayanmalarından, aralarında yalancı öğretmenlere taviz vermemelerinden dolayı övüyor (Va. 2:2, 3, 6), kilise içinde sahte öğretilere taviz verilmemesi gerektiğine dair açık bir uyarı veriyor. Anlaşılan, karanlığa karşı verilen mücadelede hizmet vermek üzere başlangıçta Allah tarafından seçilen Efes’teki kilise, Şeytan’ın bir karşı saldırısına maruz kalmış. Bu saldırı sahte elçiler olarak, belki de ilk yedi diyakondan biri olan, fakat anlaşılan ayrımcı bir hareket kurmuş olan Nikolas’ın (Elç. 6:5) izleyicileri şeklinde gelmiştir. Sapkınlıkları her neyse, İsa ondan nefret etti (Va. 2:6).


Efes kilisesinin sorunu, “başlangıçtaki sevgisini” kaybetmiş olmasıydı (Va. 2:4). Bu, İsrail’in sapkınlığını yasak aşkının peşinden koşan kişiye benzeten Eski Ahit peygamberlerinin kullandığına çok benzeyen bir dildir (örneğin Hoş. 2:13).


Durum umutsuz görünebilir, fakat İsa umutsuz durumların telafisinde uzmandır. Öncelikle, İsa halkını nereden düştüklerini hatırlamaya ve geri dönerek başlangıçta yaptıklarını sürdürmeye teşvik ediyor (Va. 2:5). Bu, saati “eski güzel günlere” geri çevirme çağrısı değildir; aksine, geçmiş tecrübeleri kendilerine geleceğe doğru rehber olarak kullanma örneğidir.


“Başlangıçtaki sevginden uzaklaştın” (Va. 2:4). Bunu yapmak neden çok kolay? Bize kilise olarak veya şahsi olarak ne oluyor ki, Allah’a karşı sevgimiz soğuyor? Allah’a ve O’nun hakikatine yönelik tutkumuzun yıllar yılı içimizde yanmasını nasıl sağlayabiliriz?


Pazar


14 Mart


İzmir ve Bergama


İsa İzmir’deki kiliseye “Ölmüş ve yaşama dönmüş, ilk ve son olan” olarak tanıtılıyor (Va. 2:8; bkz. Va. 1:18). Bergama’daki kilise için ise, İsa ağzında iki ağızlı keskin bir kılıç olandır (Va. 1:16, 2:12). İsa’nın bu iki kilisenin her birine tanıtılma şeklinin önemi nedir?


Vahiy 2:8–17 ayetlerini okuyun. İzmir kilisesindekiler de işleri ve sıkıntılarıyla biliniyor; ancak, belki de aralarındaki “Şeytan’ın havrası” nedeniyle, bunu pek gösteremiyorlar (Va. 2:9). Benzer bir şekilde Bergama kilisesi üyeleri de “Şeytan’ın tahtı” aralarında olmasına rağmen imanlarına bağlı gözüküyorlar (Va. 2:13). Dolayısıyla, büyük mücadele gerçeği burada da görülüyor.


İzmir kilisesindekiler kendilerini bekleyen zor zamanlar, hapse atılacakları, hatta belki de öldürülecekleri konusunda uyarılıyorlar (Va. 2:10). Bergama’da bir kişi zaten imanı yüzünden öldürülmüştü (Va. 2:13). Zor zamanların üzerinde bir süre sınırı olduğu önemli bir husus; yani kötülüğün belli bir noktadan sonra devam etmesine izin verilmiyor (Va. 2:10).


Allah’ın Bergama kilisesinde karşı olduğu birkaç sorun bulunması endişe konusu (Va. 2:14–16). Anlaşılan aralarındaki “Balam’ın öğretisine bağlı” ve “Nikolas yanlılarının öğretisine bağlı” olanlara müsamaha ediyorlar (Va. 2:14, 15).


“Nikolas ve Balam benzer terimler olarak görünüyorlar; Nikolas Grekçe birleşik bir kelimedir (nikao ve laos) ve ‘insanları fetheden’ anlamına gelir. Balam İbranice iki kelimeden türemiş olabilir, baal (‘yıkmak’ veya ‘yutmak’ anlamındaki bela’dan) ve am (‘halk’ demektir), yani ‘halkın yıkımı’ anlamındadır.”—Ranko Stefanovic, Revelation of Jesus Christ: Commentary on the Book of Revelation [İsa Mesihin Vahyi: Vahiy Kitapçığının Yorumu] (Berrien Springs, Mich.: Andrews University Press, 2002), s. 111. İsa tüm kiliseyi sapkınlıklarına devam ederlerse bizzat geleceğine ve ağzındaki kılıç ile onlarla savaşacağına dair uyarıyor (Va. 2:16).


Fakat bu uyarıların arasında bile, İsa iki kiliseye de büyük cesaret veriyor (Va. 2:11, 17).


Vahiy 2:14, 15 ayetlerini okuyun. Bu ayetler öğretinin ne olursa olsun fark etmediği fikri hakkında bize ne diyor? Neden fark eder ve neden önemli şekillerde fark eder?


Pazartesi


15 Mart


Tiyatira ve Sart


Vahiy 2:18–3:6 ayetlerini okuyun. Bu kiliselerdeki sorunlar nelerdir ve biz kilise olarak ve bireyler olarak aynı sorunlarla hangi şekillerde boğuşuyoruz? Bu çatışmalarda büyük mücadele nasıl açıklanıyor?


İsa’nın Tiyatira kilisesine tanıtılış şekli (Va. 2:18) Allah’ın halkı için giderek zorlaşan ve kafa karıştırıcı hale gelen bir zamanı ortaya koyuyor. Alev alev yanan gözler ve ocakta kor haline gelmiş parlak tunca benzeyen ayaklar mecazları karşımıza yalnızca Vahiy 1:14, 15 ayetlerinde çıkmıyor, aslen Daniel 10. bölümde, Daniel’in gözleri “alevli meşalelere” benzeyen ve ayakları “cilalı tunç gibi parlayan” Kişi’yi gördüğü görümde bulunuyor (Daniel 10:6). Daha sonra, zamanın sonunda Mesih ortaya çıkacak ve halkını kurtaracaktır. Allah’ın halkının durumunun en karanlık olduğu anda, adı yaşam kitabında yazılı olanları kurtarmak için bizzat Allah doğrudan müdahale eder (Dan. 12:1).


İsa Sart’taki kiliseye de benzer bir şekilde, Allah’ın Ruhu’na ve yedi yıldıza sahip olan Kişi olarak tanıtılıyor (Va. 3:1, 5:6). Burada yine, kilisesinin güvenliğini sağlamak için hem sahne gerisinde etkin bir şekilde dâhil olan hem de göğün güçlerini arkasına alan bir Kurtarıcı var.


Bu iki kilisenin tanımı derin kaygılar içeriyor. Tiyatira’da işler iyiye gitmesine rağmen (Va. 2:19), Kraliçe İzebel zamanındaki İsrail gibi olmuşlardı. Benzer bir şekilde, Sart’ta da insanlar ruhsal olarak ölüler (Va. 3:1).


Tüm bu sorunlara rağmen, İsa kiliseleri teşvik ediyor. O Tiyatira’da “Şeytan’ın sözde derin sırlarını öğrenmemiş” olan birçok kişiyi tanıyor ve “ben gelinceye dek kadar sizde olana sımsıkı sarılın” diyerek onları cesaretlendiriyor (Va. 2:24, 25). Sart’ta da “giysilerini lekelememiş birkaç kişi var” (Va. 3:4).


İsa işte bu sadık olanlara özel bereketler vaat ediyor. O Tiyatira’ya “sabah yıldızını” (Va. 2:28) vermeyi vaat ediyor (daha sonra bunun Kendisi olduğunu ifade ediyor: Va. 22:16); Sart’a da gökte kesin bir yer vaadi veriyor ve “Babam’ın ve meleklerinin önünde” onların adlarını anacağını bildiriyor (Va. 3:5).


“Bunları yerine getir, tövbe et!” Yerine getirmeniz gereken ne var ve neyden tövbe etmelisiniz? Bu iki fikir birbiriyle güçlü bir şekilde nasıl bağlantılıdır?


Salı


16 Mart


Filadelfya’daki Kilise


Vahiy 3:7 ayetini okuyun. İsa bu kiliseye ne şekilde tanıtılıyor? Bu tanımlamalar O’nun hakkında bize ne söylüyor?


Kilise çok zayıf görünse de, Mesih’in sözüne uyduğu için ve O’nun adını yadsımadığı için övülüyor (Va. 3:8). İsa Şeytan’ın havrasındakilerin yakında gelerek Filadelfyalılara saygı göstereceklerini söyleyerek ilginç bir vaat veriyor (Va. 3:9). Bu, Allah’ın halkına zulmedenlerin, onlara karşı tüm kötü davranışlarına taban tabana zıt bir şekilde bir gün ayaklarına kapanacaklarını belirten Yeşaya 60:14 ayetinden alıntıdır. Buradan, Şeytan’ın havrasının ilk Hristiyanlara hayatı zorlaştırdığını anlayabiliriz. Gördüğümüz gibi, daha önce sözü geçen bazı kiliseler yanlış öğreti yayanlar ve sorun çıkaranlarla mücadele etmişlerdi, ki bu Şeytan’ın kiliselerin aleyhine çalışma yollarından biridir. Anlaşılan Filadelfiya bu kötülük kaynağından nihayet kurtulan kilise.


Vahiy 3:10 ayetini okuyun. Filadelfiya kilisenin sabrını nasıl anlıyorsunuz? İsa onların denenmelerini nasıl sınırlamayı vaat etti? Bu bugün bizim için ne anlam ifade ediyor?


Filadelfiya kilisesinin daha önce sözü edilen kiliselerin geçtiği zor dönemlerden aynı şekilde geçtiği, fakat tutumlarının farklı olduğu anlaşılıyor. Bu kilise, İsa’nın düzeltmeleri gereken bir kusurlarına bilhassa işaret etmediği ilk kilisedir. Yine, “gücünün az” olmasına rağmen, imanları ve Allah’la işbirliği içinde olmaları Kurtarıcı tarafından fark edilmiş ve takdir ediliyor (8. ayet).


Bu kilisedeki galip gelenlere verilen vaatler arasında Allah’ın tapınağında bir sütun olmak, böylece artık girip çıkmak zorunda kalmamaları da var (Va. 3:12). Belki de yaşamlarının her yönüyle önceden beri Allah’la bütünleşmiş oldukları için, kendilerine yeni adlar verilmesiyle Allah’a ait olanlar olarak kesin bir şekilde tanımlanıyorlar.


Tam şu anda aniden gökte olsaydınız, oraya ne ölçüde uyum sağlayabilirdiniz?


Çarşamba


17 Mart


Laodikya’daki Kilise


Laodikya’daki kiliseye de İsa’nın bazı tanımları veriliyor: “Amin, Sadık ve Gerçek Tanık” ve “Tanrı yaratılışının kaynağı” (Va. 3:14). Bu tanımlamalar İsa’nın ilahîliğinin anahtar yönleridir. “Amin” sözcüğü Yeşeya 65:16 ayetine göndermedir, sözcük bu ayette “Sadık Tanrı” olarak tercüme edilmiş ve antlaşmayla bağdaştırılmıştır. İsa antlaşmaya sadık olan Allah, kurtuluş ve onarım vaatlerini yerine getiren Allah’tır. İsa ayrıca Kendi halkına Allah’ın gerçekten nasıl olduğunu gösteren Sadık Tanık’tır (Va. 1:5, 22:16, Yu. 1:18, 14:8–10). O ayrıca Yaratıcı’dır (Kol. 1:16, 17).


Vahiy 3:14–22 ayetlerini okuyun. İsa bu kiliseye ne yapmasını söylüyor? Bu sözler bugün bizim için ne anlama geliyor?


Bu ilk ayetler İsa’nın gerçekte kim olduğunu söyledikten sonra, bu kilisenin kim olduğuna açıklık getirmek gerekiyor. Başka bir deyişle, ancak önce Allah’ı tanırsak kendimizi gerçekten tanıyabiliriz. Bu kilisedeki insanlar kendileri hakkında gerçekte olduklarının tam tersini düşünecek ölçüde kendilerini kandırmışlar (Va. 3:17). İsa bundan sonra gerçekleri görebilmek için gereken net görüşe sahip olmaları ve gerektiği şekilde değişebilmeleri yönünde gerekli adımları atmalarını onlara salık veriyor (Va. 3:18).


Alternatif, iki safhada ilahî yargıdır. İlki, belki bir miktar eski usul anne–baba disiplini gerekebilir (Va. 3:19); bundan sonra ise Allah’ın onları ağız dolusu kötü su gibi “ağzından kusması” ihtimali vardır (Va. 3:16).


Allah’ın huzurundan atılmaya çok yakın olan bu kiliseye, en büyük vaatler veriliyor. İsa onlarla (sadece yakın arkadaşlara ayrılmış bir faaliyet olan) akşam yemeğinde uzun bir zaman geçirmek istiyor (Va. 3:20). Daha sonra onlara Kendisiyle birlikte tahtında oturma sözü veriyor (Va. 3:21).


Yedi kilise aracılığıyla, Allah’ın halkının gitgide soğuması ve O’ndan uzaklaşması şeklinde gelişen olguyu saptamak ilginç. Bu nasıl gerçekleşiyor? Anlaşılan, savaş zaten kazanılmış olmasına rağmen, bazı insanlar hâlâ ısrarla kötülüğe ve karanlığın güçlerine tutunuyorlar. Şüphesiz, bu kiliselerin tarihine baktığımızda, orada büyük mücadelenin orada ortaya konduğunu ve ifade edildiğini görebiliriz. Bu nedenle büyük mücadele İsa’nın ikinci gelişine kadar devam edecek.


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Perşembe dersi Mesih’in ilahîliğine değinmişti. Bu konu neden çok önemli? Ellen G. White şöyle yazdı: “İlahî yasa da Allah’ın Kendisi kadar kutsal olduğundan, onun çiğnenmesine ancak Allah’a eşit biri kefaret edebilirdi. Mesih’ten başka hiç kimse düşkün insanı yasanın lânetinden kurtararak yeniden Gökle uyumlu hale getiremezdi. Mesih günahın suç yükünü ve utancını Kendi üzerine alacaktı; bu günah kutsal olan Allah’ın gözünde o kadar iğrençti ki, Baba ile Oğlu’nu ayırmalıydı. Mesih, mahva uğramış nesli kurtarmak için sefaletin derinliklerine uzanacaktı.” —God’s Amazing Grace [Allah’ın Harika Lütfu], s.42. Bu basit bir mantık: yasa Allah’ın kendisi gibi kutsal; yani, sadece Allah gibi kutsal bir varlık günaha kefaret edebilir. Melekler günahsız olmalarına rağmen Yaratıcı gibi kutsal değiller, zira yaratılmış bir şey nasıl onu yaratan gibi kutsal olabilir? Öyleyse Kutsal Yazılar’ın Mesih’in Allah’ın Kendisi olduğunu tekrar tekrar öğretmesine şaşmamalı. Mesih’in kurbanlığı bir anlamda Allah’ın yasasının kutsallığına odaklanır. Yasa yüzünden, daha doğrusu yasanın çiğnenmesi yüzünden, İsa’nın (kurtarılacaksak) bizim için ölmesi gerekecekti. Aslında günahın ciddiyeti en iyi şekilde ona kefaret etmesi için gereken sonsuz kurbanda görülür; bu ciddiyetin kendisi yasanın ne kadar kutsal olduğuna tanıklıkta bulunur. Eğer yasa yalnızca bizzat Allah’ın kurbanlığının onun isteklerine karşılık verebileceği kadar çok kutsalsa, hepimiz yasanın ne kadar yüce olduğunu gösteren kanıtlara sahibiz demektir.


TARTIŞMA SORULARI:


Çarşamba gününün sorusuna cevabınızı derste tartışın. Cevaplarınızın çıkarımları nelerdir?


“Son zamanlarda, yumuşak huylu ve alçakgönüllü olan İsa’nın mütevazı takipçilerini bulmak için etrafa baktığımda, zihnim epey çalışmıştı.


“İsa’nın tez gelişini beklediklerini söyleyen birçokları bu dünyaya uymaktalar ve Allah’ı memnun etmek yerine etraflarındakilerin beğenilerini daha fazla ısrarla aramaktalar. Onlar, kısa bir süre önce ayrıldıkları sözde kilise gibi, soğuk ve samimiyetsizdirler. Laodikya Kilisesi’ne söylenen sözler onların mevcut durumunu mükemmel şekilde tasvir ediyor.”—Ellen G. White, The Review and Herald, 10 Haziran 1852. Bu sözler yüz elli yıldan uzun bir süre önce yazılmış olsa da, neden bugün bile bizler için büyük ölçüde geçerlidir? Bu, kilisenin ilk zamanlarının bir şekilde “eski güzel günler” olduğu miti hakkında bize ne diyor?


Cuma


March 18


*19–25 Mart


Kurtuluş


Sebt Günü


KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Va. 20:1–3, Yer. 4:23–26, 1Ko. 4:5, Va. 20:7–15, Flp. 2:9–11, 2Pe. 3:10.


HATIRLAMA METNİ: “Onların gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı” (Vahiy 21:4).


İnsanlar sık sık kötülüğün en başta neden ortaya çıktığını sorarlar. Cevabın temel bir noktası özgürlüktür. Gerçek özgürlük, gerçek ahlâk özgürlüğü risk içerir, zira insanlar (veya varlıklar) gerçek anlamda özgürlerse, yanlış yapma seçenekleri de olmalıdır.


Yeterince makul, fakat bir sonraki soru geliyor: Öyleyse Allah neden yanlış yaptıklarında onları yok etmedi ve geriye kalan bizi isyanın korkunç sonuçlarından kurtarmadı?


Cevap büyük mücadelenin özüne iner. Bu hafta göreceğimiz üzere Rab bir çeşit “açık” yönetim yürütüyor; O’nunla ve O’nun yollarıyla ilgili birçok sırlara rağmen, O büyük mücadeleyi Kendi özverisi, iyiliği, adaleti, sevgisi ve yasası hakkındaki soruların kalıcı olarak cevaplanacağı bir şekilde çözecek.


Aslında, en azından kaybolanların nihaî kaderi hakkında, cevapları almak için bize bin yıl verilecek (diğer sorular için önümüzde sonsuzluk olacak). İkinci gelişten sonra kurtarılanlar Mesih’le birlikte bin yıl yaşayıp hüküm sürecekler. Daha da inanılmaz olanı, onlar yargıda etkin rol oynayacaklar. Şimdi uzun süredir devam eden büyük mücadele dramının son aşamalarına bakalım.


*26 Mart Sebt Gününe hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

20 Mart


Şeytanı Bağlamak


Vahiy 20:1–3 ayetlerini okuyun. Burada ne tanımlanıyor ve bize nasıl bir umut veriyor?


Bağlamak veya bağlanmış olmak Kutsal Kitap içersinde çeşitli şekillerde kullanılır. En basit seviyede, bir mahkûmla ilgilidir. İsa Şeytan’ın bağladığı birçoklarını çözdü. Dahası, bağlama eylemi Allah’ın kiliseye kötülüğe karşı verdiği gücü tanımlamak için, yargının temsili olarak kullanılır.


Tehlikeli bir suçlu yakalandığında onu bağlamak gereklidir. Ancak Kutsal Kitap’ta pek çok kez, bağlanan insanların suçlu olduğunu söylemek zor. Vaftizci Yahya kralın ahlakî kötülüklerini kınadığı için zincire vurulmuştu (Mat. 14:3, 4). İsa Getsemani Bahçesi’nde (Yu. 18:12), mahkemesinde (Yu. 18:24) ve ölümünde (Yu. 19:40) bağlanmıştı. Hem Pavlus (Elç. 21:33) hem de Petrus (Elç. 12:6) bağlanmışlardı.


Ayrıca İsa Şeytan’ın bağlamış olduğu insanlarla yüz yüze çok zaman geçirdi. Kırılmış zincirlerle el ve ayak bileklerinden bağlı bir cinli vardı (Mar. 5:3, 4). İsa onu cinlerden kurtarmadan önce, kimse kötülüğü zapt edemiyordu. O iki büklüm olmuş ve belini doğrultamayan bir kadınla karşılaştı ve onu çözdü (Luk. 13:11, 12, 16). O ayrıca Lazar’ı mezardan çıkardı ve kefeninden çözdü (Yu. 11:43, 44). Bir de, kendisi yerine İsa’nın çarmıha gerilmesi için, zincire vurulmuş olmasına rağmen serbest bırakılan Barabba vardı (Mar. 15:7–15). Tüm bu örneklerde Şeytan’ı ya insanları ızdırabın tutsağı olarak tutmaya çalışırken, ya da kötülüğün yayılması için masum insanları bağlarken görüyoruz. Fakat İsa’yı da, Şeytan tarafından umutsuzca hapsedilmiş olan dünyaya kurtuluş ve özgürlük getirmek için ölümün bağlarını kırarken görüyoruz. Sonunda Şeytan bağlanır ve dış karanlığa atılır (Va. 20:1–3).


Ayrıca, İsa’nın Şeytan’ın bağladıklarını serbest bırakma görevinin bir parçası da Kendi izleyicilerini güçlendirmekti. O onlara Şeytan’ın (“güçlü adamın”) bağlanabileceğine ve evinin yağmalanabileceğine dair güvence verdi (Mat. 12:26–29). Başka bir deyişle, Şeytan’ın Mesih’e karşı ve Mesih’in izleyicilerine karşı gücü yoktur, zira Mesih Kendi halkını Şeytan’ın bağlarından kurtarmıştır.


Pavlus’un belirttiği gibi, “Tanrı’nın sözü zincire vurulmuş değildir” (2Ti. 2:9). Bu, İsa’nın Şeytan’ı susturmak için kullandığı araçtır (Mat. 4:4, 7, 10), aynı şekilde biz de ona karşı direnmek için bu gücü kullanabiliriz.


Kötü olanın sizi bağlamak istediği her türlü zincirden sizi kurtaracak hangi vaatleri talep edebilirsiniz?


Pazar


21 Mart


“Niçin” Soruları


Yaratılış kitabının açılış ayetleri yeryüzünü “şekilsiz ve boş” olarak tanımlar (Yar. 1:2). Aynı ifade Yeremya tarafından yeryüzünün son yedi bela ve İkinci Geliş ile yıkımından sonra, dünya üzerindeki her şehrin “Rabb’in önünde... yıkılmış” halini tanımlamak için tekrarlanıyor (Yer. 4:26, KM). Yeremya’nın tanımında insan yok (Yer. 4:25); Yuhanna’nın anlatısında Şeytan kimseyi kandıramıyor (Va. 20:3).


İkinci gelişin dramatik ve evrensel etkileri Vahiy’de bu sahnelerde ne olduğunu açıklayabilir. İlk olarak, İsa izleyicilerine, hazırlamak üzere yeryüzünden ayrıldığı yere onları götürme sözü veriyor (Yu. 14:1–3). Pavlus bu izleyicilerin arasında yaşayanların ve mezarlarından dirilecek olanların bulunduğu ayrıntısını ekliyor (1Se. 4:16, 17). Yuhanna başka bir ayrıntı ekliyor: İkinci Geliş’teki ilk dirilişten sonra, ölülerin geri kalanı bin yıl tamamlanıncaya kadar ölü olarak kalacaklar (Va. 20:5).


Vahiy 20:4 ayetini okuyun. Bu ayette ne tanımlanıyor?


“Onlara yargılama yetkisi verilmişti.” Şimdi sahip oldukları bilgiden daha fazlasını almadan nasıl yargılayabilirlerdi? Kötülerin son yıkımından önce, kurtarılmış olanlara “niçin” sorularının birçoğuna cevap almaları fırsatı verilir. Hatta daha şaşırtıcı bir şekilde, kurtarılmışlar kaybolanların yargılamasında rol bile oynuyorlar.


“Mesih’le birlik olarak kötüleri yargılarlar, onların eylemlerini yasa kitabı olan Kutsal Kitap’la karşılaştırır, her davaya bedende yapılan işlere göre karar verirler. Bundan sonra kötülerin işlerine göre çekmeleri gereken cezanın payı verilir; ve ölüm kitabında adlarının karşısına yazılır.”—Ellen G. White, Büyük Mücadele, s. 661.


Kayıtların açılışı sırasında, Allah’ın yumuşak sesinin sevgi ve sevecenlik sözleri ile sayısız kez kaybolanları çağırdığını göreceğiz. Ne kadar sabırla ısrar ettiyse de, bu dünyanın arzu edilen şaşalı şeylerinin çıkardığı gürültü ile sürekli olarak sesi bastırıldı. O, onlar yaşama kavuşsun diye sonsuz bir ücret ödeyen Kişi olarak tanınmasını sağlayacak bir fırsat için özlemle sessizce bekledi, fakat bunun yerine onlar ölümü seçtiler. Hayatınızda sizi O’nun sesini duymaktan alıkoyan herhangi bir şey var mı? O hâlâ sabırla sizi bekliyor. Hayatı seçin.


  1. Korintliler 4:5 ayetini okuyun. Burada İkinci Geliş’le ilgili olarak bize hangi vaat veriliyor? Şüphesiz birçok cevaplanmamış sorunuzun bulunduğu şu anda, bu vaade nasıl güvenebilirsiniz?

Pazartesi


22 Mart


Son Yargı


Kutsal Kitap zamanlarında yargılama yapılan iki yer vardı: kent kapısı ve kralın tahtının önü. Kapıdaki ihtiyarlar tüm küçük davalara bakarlardı, fakat tüm büyük konular hakkında kral karar verirdi. Onun sözü adaletin sağlanmasındaki son sözdü. Benzer şekilde, Kutsal Kitap Allah’ı Evrenin Kralı olarak tahtta resmederek, adaletin nihayet sağlanacağı güvencesini veriyor (Va. 20:11–15).


Vahiy 20:7–15 ayetlerini okuyun. Bu çok önemli olayları nasıl anlıyoruz?


Vahiy 20. bölümün tamamı bin yıl hakkındadır; yani bu belirli yargı o zaman çerçevesinde içinde gerçekleşir. 11. ayette bir taht, 4. ayette ise birçok taht var, dolayısıyla ikisi aynı sahne değil. Bin yılın başlangıcında değil, sonunda, ikinci dirilişten sonra (Va. 20:5) ve Şeytan’ın kurtulmamış olanlardan oluşan kalabalıkları Kutsal Kenti kuşatmaya ikna etmesinden sonradır (Va. 20:7–9). O sırada Allah’ın büyük beyaz tahtı kentin üstünde görülür. Doğmuş olan tüm insanlar oradadır, bazıları kentin içinde, bazıları dışında. Bu an, İsa’nın önceden belirttiği, bazı insanların kendilerinin neden Allah’ın krallığına alınmadıklarını Allah’a sordukları andır (Mat. 7:22, 23). Ayrıca Pavlus’un bir gün İsa’nın önünde “gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çök[ecek] ve her dil... İsa Mesih`in Rab olduğunu açıkça söyle[yecek]” dediği andır (Flp. 2:9–11).


Allah zaten her şeyi bildiği için, yargının amacı O’nun bilmediği bir şeyi öğrenmesini sağlamak değildir. Amaç Allah’ın yargıyı neden bu şekilde yaptığını herkesin kesin olarak anlamasını sağlamaktır. Her insan ve her melek “Var olan, var olmuş olan kutsal Tanrı! Bu yargılarında adilsin” diyebilecektir (Va. 16:5). Melekler ve insanlar arasında kurtulanların ve kaybolanların hepsi Allah’ın adaletini ve doğruluğunu görecekler.


Bu dramın son perdesi, “ölümün ve ölüler diyarı”nın, ayrıca “adı yaşam kitabına yazılmamış olanlar”ın yok edilişidir (Va. 20:14, 15). İsa ölümün ve ölüler diyarının anahtarlarını elinde tutuyor (Va. 1:18). Her ikisinin de artık var olması için hiç bir neden yok. Kaybolanlar, yaygın olarak öğretildiği gibi sonsuz işkence görmeyecek, fakat yok edilecekler. Sonsuz yaşamın zıddı olarak, onlar sonsuza dek yok olacaklar.


Salı


23 Mart


Yeni Gökler ve Yeni Bir Yeryüzü


Günah ve isyan hoş karşılanmayan davetsiz misafirlerdir. Burada hiç olmamaları gerekiyordu. Akıl almaz zarara yol açtılar, fakat bu zararın sebebi ortadan kalktığına göre, şimdi her şeyi eski mükemmel haline geri getirme zamanı. Bu olana kadar büyük mücadele tamamlanmayacak.


Vahiy 21:1, 2, 9, 10; 22:1–3 ayetlerini okuyun. Yuhanna’nın tanımının ana özellikleri nelerdir? Ne anlama geliyorlar?


Yuhannna yeni gökleri ve yeni yeryüzünü tanımlarken, Petrus’un “gökler büyük bir gürültüyle ortadan kalkacak, maddesel öğeler yanarak yok olacak” (2Pe. 3:10) sözlerini tekrar ediyor. Çok iyi bildiğimiz gibi, dünyanın sadece bir makyajdan daha fazlasına aşırı ihtiyacı var. Tümden yeni bir varoluşa yer açmak için, buradaki her şey tamamen yok edilecek.


Yuhanna ayrıca artık denizin olmayacağından da bahsediyor (Va. 21:1). O bunları hapiste bulunduğu Patmos adasından, kaçmasını denizin engellediği yerden yazıyor. Modern bir gemiyle bile, Yuhanna’nın bu sözleri yazdığı adaya varması saatler alıyor. Yeni yaratılan yeryüzünde kurtulmuşların serbestçe hareket etmelerini veya sevdiklerini görmelerini önleyecek engeller olmayacak.


Yeni Yeruşalim inanılmaz derecede muhteşem olacak gibi görünüyor. Yuhanna sadece Kutsal Kitap zamanındaki kentleri bildiği için, burayı o açıdan tanımlıyor. Ne var ki, kenti ilk yüzyıl Roma mimarisiyle resmeden sanatçıların izlenimleri ona büyük zarar verdi, zira bu “mimarı ve kurucusu Tanrı olan” bir kenttir (İbr. 11:10).


Bizim aklımız bu tanımları çok zor alır. Gerçi bizim için hazırlanmış olan bir şeyi hayal etmemiz ne kadar da hoş. Onu hayalimizde canlandırmamız bile zor. Ayrıca, kentin dev boyutları bize orada alan sıkıntısı olmayacağını bildiriyor. Orada herkes için yer var.


Günahın meydana getirdiği tahribata rağmen, etrafınızdaki doğal dünyanın güzelliğine ve Allah’ın karakteri hakkında bize söylediklerine bakın. Şu an burada gördüklerimiz henüz görmediklerimize dair umuda güvenmemiz için bize nasıl ilham verebilir?


Çarşamba


24 Mart


Artık Gözyaşı Olmayacak


Vahiy 21:3–5 ayetlerini okuyun. Burada gözyaşları ne anlama geliyor?


Hepimiz ağlamanın ne anlama geldiğini yaşayarak tecrübe ettik. Ayrıca başkalarının gözündeki yaşları silmeye de alışkınız: bir anne çocuğunu şefkatle teselli eder; bir yakın arkadaş yoldaşını teselli eder; bir ebeveyn ıstırabın veya trajedinin içinde diğerini teselli eder. Ayrıca bildiğimiz gibi herkesin yüzümüze dokunmasına izin vermiyoruz. Yani, Allah’ın yüzümüze dokunması Yaratıcımız’la çok yakın bir ilişkimiz olduğundan başka ne anlama gelebilir?


Ölüm, acı veya ağlayış olmayan bir dünyayı hayal etmek zor. Acı, ter, gözyaşı ve ölüm, günaha düşüşten beri insanlar için standart olmuştur (Yar. 3:16–19). Fakat Allah o zamandan beri insan nesline aksaklığın ve kaybın umulabilecek tek şey olmadığı güvencesini vermiştir. Allah yol boyunca bir gün bizi kurtaracağının ve Kendi varlığıyla bereketleyeceğinin küçük işaretlerini vermiştir.


Allah, ilk olarak bir Kurtarıcı vaadiyle (Yar. 3:15); bundan sonra tapınaktaki varlığının güvencesiyle (Çık. 25:8); daha sonra Söz’ün beden alması ve aramızda yaşaması gerçeğiyle (Yu. 1:14); son olarak da evrenin tahtını aramıza getirerek (Va. 21:3) bunu yapıyor.


Birçok Kutsal Kitap ayeti, “onların Tanrısı olacağım”, “benim halkım olacaksınız” ve “aranızda yaşayacağım” gibi sözlerle bu antlaşma güvencesinin özetini veriyor. Bir örnek: “Aralarında yaşayacak, aralarında yürüyeceğim. Onların Tanrısı olacağım, onlar da benim halkım olacak” (2Ko. 6:16).


İsa ilk gelişinde, bozulmuş olan antlaşmanın sonuçlarını etkisizleştirmeye geldi. Yeremya bozulmuş antlaşmanın sonuçlarını şu şekilde tanımladı: “Neden haykırıyorsun yarandan ötürü? Yaran şifa bulmaz. Suçlarının çokluğu ve sayısız günahın yüzünden getirdim bunları başına” (Yer. 30:15). İsa sayesinde bu artık geçmişte kaldı. Vahiy 21:3 ayeti esasen bize Kutsal Kitap’ın zirve noktasını verir. Belki kaybolanların sonunda imha edilmesi üzerine gözyaşı döküyoruz, ama bizzat Allah onları silecek ve acı ve ızdırap sonsuza dek “ortadan kalkmış” olacak.


Bu ayetler göğe girdiğimizde Allah’la yakınlık kuracağımızı ima ediyor. Yine de, O’nunla böyle bir ilişki kurmak için o zamana dek beklememize gerek yok. Şimdi dahi, Rabb’e yakın olarak nasıl yürüyebiliriz?


Perşembe


EK ÇALIŞMA: Milenyum ve onu anlayışımız hakkında düşünün. Bize bu konuda çok fazla şey söylenmiş olmasa da, bazı şeyleri bilecek kadar anlatıldı. Birincisi, milenyum kaybolmuşların son yıkımından önce gerçekleşir. İkincisi, son yıkımdan önce, kurtulmuş olanlar bu zamanı birçok soruya cevap bularak geçirirler. O kadar ki, kendilerinin de bu yargıya iştirak etmeleri gerekir. Yani, kendileri yargılarlar. “Kutsalların dünyayı yargılayacağını bilmiyor musunuz?” (1Ko. 6:2). Ayrıca: “Melekleri bile yargılayacağımızı bilmiyor musunuz?” (1Ko. 6:3). Ayrıca bu haftanın dersinde okuduğumuz gibi, bu bin yıl boyunca “onlara [kutsallara] yargılama yetkisi verilmişti” (Va. 20:4). Böylece, bu iki nokta birlikte önemli bir gerçeği ortaya çıkarıyor: kaybolanların hiçbiri milenyumun sonuna kadar, kurtulanlar yalnızca kötülerin neden kaybolduğunu anlamakla kalmayıp, onların yargılanmasında rol alana kadar, yargıya uğramayacaklar. Bu bize Allah’ın karakteri hakkında ve O’nun yönetiminin açıklığı hakkında ne diyor düşünün: tek bir kişi bile kaybolanların nihaî kaderine uğramadan önce, Allah’ın halkı Allah’ın onlar hakkında verdiği son hükümde adaletli olduğunu açıkça görecek. Tabi ki acı verici olacak; fakat daha önce gördüğümüz üzere, bittiği zaman şöyle haykıracağız: “Var olan, var olmuş olan kutsal Tanrı! Bu yargılarında adilsin” (Va. 16:5).


TARTIŞMA SORULARI:


Birçok zor soru cevapsız kalsa da, büyük mücadele gerçeği acı ve ölümün şu anda neden var olduğunu daha iyi anlamamıza nasıl yardımcı oluyor?


Biri size “Rab ile nasıl daha yakın ve samimi yürüyebilirim?” diye sorsaydı, cevabınız ne olurdu?


Gök için şimdi hazır olmak fikri üzerinde biraz daha düşünün. Bunun anlamı nedir? Bu fikri Müjde’nin ışığında nasıl anlıyoruz?


Cevaplanmasını istediğiniz bazı sorular ne? Onlar cevaplanana kadar, bunca felâketin ortasında Allah’ın iyiliğine ve doğruluğuna güvenmeyi nasıl öğreniyorsunuz?