Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 1.çeyrek 2016 – İsyan ve Kurtarış

PDF İndir - Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 1.çeyrek 2016 – İsyan ve Kurtarış

 

Bu kitapçık Yedinci-Gün Adventistleri Genel Konferansı Yetişkinler için Sebt Okulu Çalışma Kitapçığı ofisi tarafından hazırlanmıştır. Bu kitapçığın hazırlanması Sebt Okulu Geliştirme Komitesinin yönetimi altında olmuştur. Yayınlanan bu kitapçık bu komitenin görüşlerini yansıtmakta olup sadece veya mutlaka yazarın (veya yazarların) görüşleriyle sınırlı değildir.

 

Kutsal Kitap Çevirileri Tablosu

 

Bu çalışma rehberinde, Standart Versiyon 2016 Yılı İlk Çeyreği için izinle kullanılan Kutsal Kitap alıntıları, aşağıdaki gibidir:

 

(Aksi belirtilmedikçe tüm alıntılar Yeni Çeviri’den yapılmıştır.)

 

YÇ. Yeni Çeviri: Kutsal Kitap: Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur, İncil). Eski Antlaşma ©2001, 2009 Kitabı Mukaddes Şirketi; Yeni Antlaşma ©1987, 1994, 2001, 2009 Yeni Yaşam Yayınları. Bütün Hakları Saklıdır.

 

  1. Kitabı Mukaddes: Kitabı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve İncil): İbrani, Kildani ve Yunani dillerinden son tashih edilmiş tercümedir. ©1941 Kitabı Mukaddes Şirketi.

 

Cosmades. Thomas Cosmades: İncil (Sevinç Getirici Haber) - İncil’in Yunanca Aslından Çağdaş Türkçe’ye Çevirisi. ©2010 Kutsal Söz Yayınları.

 

1 Gökte Kriz—26 Aralık–1 Ocak 6

 

2 Aden Bahçesi’nde Kriz—2–8 Ocak 14

 

3 Küresel İsyan ve Atalar—9–15 Ocak 22

 

4 Anlaşmazlık ve Kriz: Hakimler—16–22 Ocak 30

 

5 Mücadele Devam Ediyor—23–29 Ocak 38

 

6 Çölde Zafer—30 Ocak–5 Şubat 46

 

7 İsa’nın Öğretileri ve Büyük Mücadele—6–12 Şubat 56

 

8 Yoldaşlar—13–19 Şubat 64

 

9 Büyük Mücadele ve İlk Kilise—20–26 Şubat 72

 

10 Pavlus ve İsyan—27 Şubat–4 Mart 80

 

11 Büyük Mücadelede Petrus—5–11 Mart 88

 

12 Azimli Kilise—12–18 Mart 96

 

13 Kurtuluş—19–25 Mart 104

 

İstek Adresi Web: www.menapa.com | E–mail: info@menapa.com

 

Çeviri

 

Şahin Kama

 

Redaksiyon

Bilek Güler

 

Sayfa Tasarım

 

Marisa Ferreira

 

Editör Ofisi 12501 Old Columbia Pike, Silver Spring, MD 20904

 

Web sayfamızı ziyaret edin: http://www.absg.adventist.org

 

Yazar

 

David Tasker

 

Editör

 

Clifford R. Goldstein

 

Kapak ve Sayfa Tasarımı

 

Lars Justinen

 

İçindekiler

 

Bir şekilde (kesin olarak ne sebeple olduğunu bilmiyoruz ama bir şekilde) günah Tanrı’nın mükemmel yaratışında ortaya çıktı ve bu günah büyük mücadele anlayışımızın başlangıç noktası oldu. Yine de bir şeyi çok iyi biliyoruz: İnsanoğulları olarak bu mücadelenin ortasında kaldık. Bu hiç birimizin kaçamayacağı bir savaştır.

 

Fakat başlangıçta öngörülen bu şekilde değildi. Yaratılış “iyiydi” ve Allah tarafından “bereketlenmişti.” Her ne kadar Rab bu mükemmel yaratılışın Sağlayıcısı olarak biliniyorduysa da, O, Adem ve Havva’ya onlar için yaratmış olduğu her şeyin sorumluluğunu verdi. Şeytan Adem ile Havva’yı kurnazlık ve hile ile aldattığı ve onların sadakatini Allah’tan kendi üzerine çektiği anda dünya büyük mücadeleye dâhil oldu. Eğer Allah’ın onlara söylediği sözlere sadık kalmış olsalardı, O’nun açık emirlerini yerine getirmiş olsalardı, ızdırapla, denemelerle ve acılarla dolu olan bildiğimiz dünya hiç bir zaman var olmazdı.

 

“Şeytan, Allah’ın karakterini yanlış tanıtarak insanların Yaratıcı hakkında yanlış bir anlayışa kapılmalarını ve bu sayede O’na sevgiyle değil, korkuyla ve nefretle bakmalarını sağlama çabalarını; ilahi yasanın bir kenara bırakılması ve insanları onun gerekliliklerinden muaf olduklarını düşünmelerine yönlendirmek için gösterdiği gayreti; ve aldatmalarına karşı gelmeye cüret eden herkese zulmünü, tüm çağlarda kararlılıkla sürdürmüştür. Bunlar, ataların, peygamberlerin ve elçilerin, şehitlerin ve reformcuların tarihinde izlenebilir.”—Ellen G. White, Büyük Mücadele, s. 12, 13.

 

Tüm bu olanları önceden, “dünyanın kuruluşundan önce” (Efesliler 1:4) görmüş olan Allah, bu trajediye karşılık olarak kendi kurtarma planını devreye soktu. Bu bizim Kurtarış Planı olarak bildiğimiz plandır. Bu Kurtarış, Yaratılış 15. bölümde anlatılan Allah’ın İbrahim’le buluşmasında, Allah hayvan parçaları arasından geçtiği zaman, önceden gösterilmişti. Bu kadim tören İbrahim için ve dolayısıyla hepimiz için bir güvence idi; günahın sebep olduğu soruna çözüm sunmak için Allah’ın bizzat çalıştığının güvencesi.

 

Evet, Allah insanlığın tüm isyanlarının sorumluluğunu bizzat taşımayı ve yaptığımız tüm kötülüklerin sonuçlarına bizzat katlanmayı taahhüt etti. Allah insan soyu ile olan ilişkisini, insanların birbirleriyle ilişkilerini ve insanlığın diğer tüm yaratılış ile olan ilişkisini ancak bu yolla düzeltebilirdi.

 

Bu önemli bağlamda Şeytan’ın yaratılışı tahrif etmek ve Allah’ın halkını yok etmek için doyumsuz bir arzusu olduğunu görüyoruz. Onun yöntemleri Kutsal Kitap’ta, iyiyi ve kötüyü temsil eden kardeşler arasında, ailelerde ve kuşatılmış uluslar içinde geçen öykülerde açıklanmıştır. Zulüm, kıtlık, kölelik ve sürgün dönemlerinde, felâket sonrası yeniden inşa harcanan için yılgın çabalarda, bölünmüş bağlılıklarda ve putperest eylemlerin ayartısında görülür.

 

Kutsal Yazılar boyunca Allah sürekli olarak Şeytan’ın amaçlarını boşa çıkarıyor. İsa’nın İmmanuel, yani “Tanrı bizimle” olarak gelişi, Adem ve Havva’dan çalınan hükümdarlığı kurtardı. Adem’in düştüğü yerde İsa başarılı oldu. Hizmeti süresince, yaratılış üzerindeki ve kötülüğün güçleri üzerindeki yetkisini gösterdi. Göğe dönmeden hemen önce takipçilerine yeniden görev verdi ve Pentikost günü onları Kendi göksel krallığının sınırlarını genişletmeleri için güçlendirdi.

 

İsa çarmıhta kesin zaferi kazandı. Fakat bağlılığımızı nereye göstereceğimize karar vermek her zaman zor olmuştur. Bir yanda kazanmış taraf, diğer yanda ise kaybetmiş taraf var. Aslında tercihin çok açık ve kolay olması gerekirdi, fakat buna rağmen mücadele hâlâ şiddetle devam ettiğinden ve aldatmacalar sürekli mevcut olduğundan, kalplerimizi ve aklımızı yanına çekme savaşı halen devam ediyor. Bizim umudumuz ve duamız odur ki, bu çeyrek yılın dersleri bu aldatmacalardan bazılarını bizlere göstersin ve böylece sadece Mesih’i seçmeye değil, O’nunla kalmamıza da yardımcı olsun. Çünkü söz verdiği gibi, “sonuna kadar dayanan kurtulacaktır” (Matta 24:13).

 

Yeni Zelandalı olan David Tasker, Güney Pasifik Bölümü alan sekreteridir ve Eski Ahit üzerine doktora yapmıştır. Kendi ülkesinde pastörlük görevinde bulunmuş, Solomon Adaları’nda hizmet başkanlığı yapmıştır. Pasifik Adventist Üniversitesi Kutsal Kitap Araştırmaları bölümünde (Papua Yeni Gine) ve Uluslararası Adventist İleri Araştırmalar Enstitüsü’nde (Filipinler) dersler vermiştir. Eşi Carol ile birlikte iki evli oğulları (Nathan ve Stephen) ve üç torunları vardır.

 

İsyan ve Kurtarış

 

*26 Aralık–1 Ocak

 

Gökte Kriz

 

Sebt Günü

 

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Yşa. 14:4, 12–15; Hez. 28:2, 14 12–19; Yu. 12:31; Vah. 12:7–16; Luka 10:1–21.

 

HATIRLAMA METNİ: “ ‘Kurtarış, tahtta oturan Tanrımız’a ve Kuzu’ya özgüdür!’ ” (Vahiy 7:10).

 

Allah’ın yönetiminin temelinde sevgi yasası olduğundan, tüm akıllı varlıkların mutluluğu, bu yasanın muazzam doğruluk ilkelerine mükemmel uyum sağlamalarına bağlıdır. Allah tüm yaratıklarından sevgi hizmeti–O’nun karakterinin takdir edilmesinden kaynaklanan bir hizmet görmek ister. Zoraki itaatten hoşlanmaz; bu nedenle Kendisine gönüllü hizmet etmeleri için tüm varlıklara özgür irade verir.”—Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler, s. 34.

 

Tüm yaratılan varlıklar sevgi bağlılığını ikrar ettikleri müddetçe, evrende baştan başa mükemmel uyum vardı. Bu uyum biri isyan edene kadar sürdü ve her şey değişti. Lusifer Allah’tan daha iyi bir iş çıkartabileceğini düşündü. Allah’ın mevkiini ve bundan kaynaklanan itibarı da istedi.

 

Onun güç arzusu “gökte savaş” a yol açtı (Vahiy 12:7). Şeytan Adem ve Havva’yı Aden bahçesindeki yasak ağaçta aldatarak bu savaşı dünyaya getirdi ve o zamandan beri bu savaşın sonuçları ile yaşıyoruz. Kurtuluş planı Allah’ın isyan ile başa çıkma yolu ve Şeytan’ın bozduğu düzeni ve uyumu yeniden sağlama planıdır.

 

*2 Ocak Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

 

27 Aralık

 

Gökteki Düşüş

 

Yeşaya 14:4, 12–15 ayetlerini okuyun. Babil kralı ile ilgili hangi tanımlamalar, burada sadece insan olan bir hükümdardan çok daha büyük birinden söz edildiğini gösteriyor?

 

Hiçbir dünyasal kral gökten düşmemiştir; bu gerçek 12–15. ayetlerin bir kraldan, hatta Babil kralından daha büyük birine odaklandığını gösteriyor. Dahası, göğe yükselme, meleklerden daha yüksek bir konumda olma ve en kuzeydeki dağda toplantıya başkanlık etme tasvirleri kadim Yakın Doğu’da bilinen ilahlık tanımlarıdır. Burada, böyle bir “çifte” peygamberlik sözünde, Şeytan’ın hırsları açıkça ortaya çıkarılıyor.

 

İsa Yeruşalim’in yıkılışını tarif ederken benzer bir yöntem kullanıyor (Matta 24). Öğrenciler tapınağın yıkılışı hakkında sormuş olmalarına rağmen, İsa cevap verirken hem Yeruşalim’in Romalılar tarafından MS.70 yılındaki yıkılışını, hem de daha büyük bir gerçek olan dünyanın sonunu tasvir ediyor. Aynı şekilde Yeşaya da dünyasal bir kralın niteliklerini tanımlıyor, fakat tüm bunları sadece insan olan bir kraldan daha büyük ve daha azametli birine de atfediyor.

 

Hezekiel 28:2, 12–19 ayetlerini okuyun. Şeytan burada nasıl tasvir ediliyor?

 

Hezekiel 28:13 ayetinde “Tanrı’nın bahçesinde” mevcut olan, daha sonra başrahibin göğüslüğünde de bulunacak olan tüm değerli taşlarla bezenmiş, Tanrı’nın tahtında koruyucu keruv olarak atanmış olan mükemmel bir varlık tasvir edilmektedir. Ne var ki, bu mükemmel varlık “güzelliğinden ötürü” kendi kendisini lekeledi.

 

İnsani kıyaslamalar kullanarak verilen bu tasvirler, ilahî gerçekleri anlamamızı sağlamaktadır. Peygamberler kendi gerçek tanımıyla anlaşılması daha zor olabilecek bir şeyi açıklamak amacıyla, bizim için daha yakın ve daha kolayca anlaşılabilir kavramları kullanmışlardır. Yerde olan bizler için gökte olanları anlamak zor olabilir. Fakat dünyasal hükümdarların bariz ve yıkıcı politik hırslarının neden olduğu sonuçları hepimiz anlayabiliriz. Yeşeya ve Hezekiel, tarihin bir noktasında, her şeyin Allah’ın koyduğu düzende güzel ve mükemmel olduğu bir dönemde, anlaşılmaz bir şekilde meydana gelen ve her şeyin yıkıcı bir hırs nedeniyle bozulduğu bu değişim hakkında bize anlayış sağlıyor.

 

Mükemmel bir ortamda mükemmel bir Tanrı tarafından yaratılmış olan mükemmel bir varlık gurur yüzünden kendi kendisini mahvedebiliyorsa, bu durum düşmüş varlıklar olan bizlere bu duygunun gerçekte ne kadar ölümcül olduğu hakkında ne söylüyor?

 

Pazar

 

28 Aralık

 

Bu Dünyanın Egemeni

 

Yuhanna 12:31, 14:30 ve 16:11 ayetlerini okuyun. İsa neden Şeytan’a bu dünyanın egemeni diyor?

 

Allah Adem ve Havva’yı Aden Bahçesi’ne yerleştirdiği zaman onlara Aden’in yönetimini emanet etti ve suda, gökte ve karada yaşayan tüm hayvanların sorumluluğunu verdi (Yaratılış 2:8, 15; 1:26, 28). Adem tüm hayvanlara isim verdiğinde, onlar üzerinde vekilharç (sorumlu) olduğunu göstermiş oldu. Genellikle bir şeye yalnızca o şey üzerinde yetkisi olan kişi isim verebilir; böylece Adem tüm yaratıkları isimlendirerek dünyanın egemeni olduğunu açıkça gösteriyordu.

 

Adem bu egemenlik alanını kaybettiğinde, Şeytan çok hızlı bir şekilde boşluğu doldurdu. İsa’nın Golgota’daki kurbanlığı sayesinde mümkün hale getirilen insan neslinin iyileştirilmesinin bir kısmı, kurtarılmış olanlara Adem ve Havva’nın başlangıçta sahip olduğu Allah’la birlikte sonsuzluk boyunca “krallar ve rahipler” olarak (Vahiy 1:6, 5:10) hüküm sürme ayrıcalığı verildiğinde tamamlanacak.

 

Eyüp kitapçığının ilk bölümleri bize Adem’in kaybının ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Burada evrenin taht odasına göz atma fırsatı bulduğumuzda, insan neslinin günaha düşüşten beri nasıl doğaya tabi hale geldiğini de görebiliriz.

 

Eyüp 1:6, 7 ve 2:1, 2 ayetlerini okuyun. Şeytan neden Tanrı oğullarının toplantısında kendisini dünyada gezip dolaşan biri olarak tanıtıyor?

 

“Gezip dolaşmak” veya “ileri geri yürümek” sadece turistlerin yaptığı bir eylem değildir. Kutsal Yazı’da bu bir sahiplik belirtisidir. Allah İbrahim’e ülkeyi verdiği zaman ona toprakları boydan boya dolaşmasını söyledi (Yaratılış 13:17), Musa ve Yeşu’ya da benzer bir vaatte bulundu (Yasanın Tekrarı 11:24, Yeşu 1:3). Bir anlamda, Şeytan “bu dünyanın ilahı” (2. Korintliler 4:4) olarak havasını atıyordu.

 

Şeytan’ın Eyüp kitapçığının ilk iki bölümünde kendini tanıtışı, Yaratılış üçüncü bölümde olanlar ile benzerlik gösteriyor. Şeytan cennette bir sorun başlatıyor ve bundan mağdur olan insanları acı çekmek üzere ardında bırakıyor.

 

Şeytan’ın bu dünyadaki faaliyetine ait ne gibi kanıt bulabiliriz? Tüm bu karışıklığın bir gün sona ereceği vaadinden nasıl umut çıkarabilirsiniz?

 

Pazartesi

 

29 Aralık

 

Gökte Savaş

 

Gökte savaşın ne anlama geldiğine dair hiçbir fikrimiz yok; yani Şeytan ve meleklerinin gökten atılmalarının dışında ne tür bir fiziksel savaş yapıldığını bilmiyoruz. Doğrusu, Kutsal Kitap bu göksel mücadelenin fiziksel sonucu hakkında bir şey söylemiyor. Bunun yerine, dünyamızdaki ruhsal sonuçları ile ilgileniyor.

 

Vahiy 12:7–16 ayetlerini okuyun. Göğü ve sonra da dünyayı etkileyen büyük mücadele hakkında bize ne söylüyor?

 

Yuhanna’nın “kardeşlerimizin suçlayıcısı” ile galip gelenler arasında süregelen savaş ile ilgili olarak olumlu konuştuğuna dikkat edin. Yuhanna bu savaşı kurtuluşla ve Allah’ın krallığının gelişiyle bağdaştırıyor (Vahiy 12:10, 11). Bölüm boyunca bu olumlu temanın altı çiziliyor ve bu tema büyük mücadelenin önemli bir yönüdür.

 

  1. bölümün tüm içeriğine dikkat etmemiz çok önemli. Burada üç büyük tehdit tanımlanıyor, fakat her birini olağanüstü bir kurtuluş izliyor. Heyecan verici bir görümde, Mesih ile Şeytan arasındaki mücadele, bütünüyle birbirine denk olmayan güçler arasında geçiyormuş gibi Yuhanna’ya gösterildi.

 

Mesela, büyük kırmızı ejderha (Şeytan, Vahiy 12:9) doğmak üzere olan bebeği (İsa) yemeye hazırlanıyor. Hangi bebek kurtulabilir bundan? Fakat O kurtuluyor ve Allah’ın tahtına götürülüyor.

 

Bundan sonra ejderha anneye (Allah’ın halkını simgeliyor; bkz. Vahiy 12:13) zulüm etmeye kalkışıyor. Daha yeni doğum yapmış bir anne ejderhaya karşı kendini ne kadar savunabilir? Ama o da mucizevî bir şekilde kurtuluyor (14. ayet).

 

Allah’ın seçilmişlerini yok etmek için üçüncü girişiminde, ejderha kadının ardından sel gibi su akıtıyor (15. ayet). Sele karşı bir kadın mı? Ancak tekrar, Allah duruma el koyuyor ve kadını kurtarıyor (16. ayet).

 

Şimdi ejderha dikkatini kadının soyundan geri kalanlara çeviriyor. Onlara karşı savaşıyor ve çok öfkeli. Tarih, Allah’ın halkının yıllar boyunca nasıl kovalandığını, baskı gördüğünü ve zulme maruz kaldığını açıkça gösteriyor. Çoğunlukla öykünün orada bitmediğini unutarak mücadelenin imkânsızlığını görüyoruz ve imanlıların nasıl hayatta kalacağını merak ediyoruz. Hikâye Vahiy 14. bölümde devam ediyor. Orada imanlıların Allah’ın tahtının önünde durduklarını görüyoruz, yani onlar da kurtarılmışlar.

 

Sizden daha büyük güçler tarafından ezilmiş hissettiğiniz zamanlarda, her şeyden büyük olan Rab’de cesaret bulmayı nasıl öğrenebilirsiniz?

 

Salı

 

30 Aralık

 

Şeytan Gökten Atıldı

 

Gördüğümüz gibi gökteki savaş gökle sınırlı kalmadı, dünyayı da etkiledi. Anlaşılan Şeytan (“kardeşlerimizin suçlayıcısı”, Vahiy 12:10) bir müddet hâlâ Allah’ın tahtının önüne gelebiliyordu ve Allah’ın halkını suçluyordu. Eyüp bu saygısızlığa maruz kalan Kutsal Kitap karakterlerinden birisiydi.

 

Luka 10:1–21 ayetlerini okuyun. Burada İsa’nın Şeytan hakkındaki sözlerinin anlamı neydi?

 

İsa yetmişleri göndermeden önce onlara yanlarına para veya yedek giyecek almamalarını (Luka 10:4) ve girdikleri evlerde ev sahipleri için Allah’tan bereket dilemelerini söyledi (5. ayet). Onları kurtlar arasındaki kuzular olduklarını söyleyerek uyardı (Luka 10:3); bu endişe, ejderhanın Allah’ın halkı ile savaşmaya teşebbüs ettiği Vahiy 12. bölümde de yansıtılmıştır.

 

Öğrenciler sevinç içinde döndüklerinde (Luka 10:17) cinlerin kendilerine boyun eğdiklerini bildirdiler, bu haber İsa’ya büyük mutluluk vermiş olmalı (Luka 10:21). İsa’nın Şeytan’ın gökten yıldırım gibi düştüğüne dair sözleri işte bu bağlamdadır. O öğrencilerini, sevinçlerinin şeytanî güçler üzerindeki başarılarına dayalı değil, isimlerinin gökte yazılı olmasına dayalı olması için uyarıyor (Luka 10:20). Bu hatırlatma insanın kurtuluşunu ait olduğu yere, Kurtarıcımız’ın ellerine kesin olarak teslim etmektedir. Düşmanı yenmiş olan biz değil, İsa’dır.

 

Fakat İsa’nın takipçilerine, İsa’nın kazanmış olduğu kurtuluşa tanıklık etme ayrıcalığı verilmiştir. Luka 10:17–20 ayetlerindeki bu olayda, İsa’nın bu büyük mücadelede Kendi halkına Şeytan üzerinde etkili olan gücü vermesiyle tanıklık işine bağlantı yapılıyor. Bu tanıklık işi Şeytan’ın bu dünyadaki insanlar üzerindeki gücünü sarsıyor ve insanlığa başlangıçtaki işleri olan Allah’ın krallığını genişletme işine geri dönme fırsatı sağlıyor.

 

Düşmanımızdan güçlü olabilmek ancak İsa’nın çarmıhtaki zaferi sayesinde mümkündür. Pavlus, İsa’nın “yönetimlerin ve hükümranlıkların elindeki silahları aldığını” 0ve onlara karşı zafer kazandığını belirtiyor (Koloseliler 2:15). Allah’ın halkı İsa’da galiptir. Şeytan’ın ölümü garantilenmiştir. Allah’ın halkına bir daha çamur atamasın diye, “Bu dünyanın egemeni dışarı atılacak” (Yuhanna 12:31). Savaşın Rabb’e ait olmasına kesinlikle sevinebiliriz!

 

“Adlarınızın gökte yazılmış olmasına sevinin.” Bu sözler üzerinde durun. Bize ne söylüyorlar ve böyle büyük bir sevincin sebebi nedir?

 

Çarşamba

 

31 Aralık

 

Devam Eden Savaş

 

Yeni öldürülmüş zehirli bir yılanı elinize alırsanız çekilme refleksiyle zehrini enjekte etmesine neden olabilir. Aynı şekilde Şeytan’ın ısırıkları da hâlâ ölümcüldür. Çarmıhta yenilmiş olabilir, fakat henüz tehlike geçmiş değil.

 

Yuhanna 16:33 ayetini okuyun. İsa öğrencilerini kötülüğe karşı devam eden mücadele ile ilgili nasıl uyardı?

 

İsa takipçilerinin hayatlarının kolay olmayacağını açık bir şekilde ortaya koydu, fakat O, zorluklar yerine onların Kendisinde sahip olabilecekleri zafere odaklandı. Bu güvence üzerinde derinlemesine düşünen Pavlus, Roma’daki imanlılara Allah’ın Şeytan’ı onların ayaklarının altında ezeceğini kesin bir dille bildirdi (Rom. 16:20). Yuhanna da son günlerdeki kiliseye aynı şeyi, Kuzu’nun kanı vasıtası ile zaferlerinin güvencede olduğunu söyledi (Vahiy 12:11).

 

İbraniler 12:1, 2 ayetlerini okuyun. “Tanıklar” kimdir ve bize nasıl cesaret veriyorlar? İbraniler 11. bölüme bakınız.

 

İbraniler 11. bölümde bazı ünlü iman kahramanlarının yaşamları özetleniyor. Habil mükemmel bir kurban sunar ve ölmüş olmasına rağmen hâlâ unutulmaz. Hanok sürekli Allah’a yaklaşır ve böylece Allah ile birlikte olmak üzere doğrudan göğe alınır. Nuh görülmeyen olaylara karşı insanları uyarır ve günah içinde boğulmuş bir dünyaya kurtuluşu sunar. İbrahim vaat edilen bir ülkeye gitmek için büyük bir medeniyeti terk eder. Sara çocuk doğuramayacak kadar yaşlı olmasına rağmen, vaat edilmiş bir oğul doğurur. Musa kralın sarayında yaşamak yerine kendi halkıyla birlikte sıkıntı çekmeyi seçer. Son olarak Rahav, Allah’ın büyüklüğüne tanıklık eder (Yeşu 2:9–11). Bu kişiler İbraniler 12:1 ayetinde bahsi geçen büyük tanıklar bulutunu meydana getirenler arasındadır. Onlar bir oyunu seyreden izleyiciler gibi pasif tanıklar değillerdir, aksine, Allah’ın sadık olduğuna ve karşılaştıkları her türlü zorlukta onları güçlendirdiğine dair aktif olarak bizlere tanıklık ederler. Bizler bu büyük savaşta yalnız değiliz.

 

İbraniler 11. bölümde adı geçenlere bir bakın. Onlar kimdiler ve nasıldılar? Onların kusursuz ve hatasız değil, aksine hepimiz gibi korkuları, tutkuları ve zayıflıkları olan insanlar oldukları gerçeğinden ne gibi teşvik alabilirsiniz?

 

Perşembe

 

1 Ocak

 

EK ÇALIŞMA: Günah Lusifer’in içinde neden peydahlandı, bilmiyoruz. Ellen G. White bize “Lusifer yavaş yavaş kendini yükseltme arzusuna kapılmaya başladı” diyor—Atalar ve Peygamberler, s.35. Bunun mükemmel bir varlık içinde meydana gelmiş olması, Allah’ın yönetiminin bir parçası olan özgür irade ve özgür seçim gerçeğini güçlü bir şekilde ortaya çıkarıyor. Allah tüm zeki varlıkları iyi olarak yarattı; iyi bir ahlâki doğaya sahip ahlâklı varlıklardı. İçlerinde kötülüğe karşı hiçbir eğilim yoktu. Öyleyse, günah Lusifer’in içinde nasıl peydahlandı? Cevap şudur: bunun bir cevabı yoktur. Günah için bir mazeret yoktur. Günah için bir mazeret bulunabilseydi, eninde sonunda bunun için Allah sorumlu tutulabilirdi. İnsanlar olarak bizler sebep/sonuç ilişkisine alışkınız. Fakat günahın bir sebebi yoktur; kısacası, günah için bir gerekçe yoktur. Günah mantıksız ve anlamsızdır. Lusifer, özellikle Tanrı’nın ayrıcalıklı bir varlığı olduğundan, davranışlarını aklayamaz. Lusifer bir şekilde özgür iradeyi suistimal ederek kendisini kirletti ve “ışık taşıyıcı” varlıktan “düşman” anlamına gelen Şeytan’a dönüştü. Anlamadığımız birçok şey olmasına rağmen, kutsal bir hediye olan özgür irade ve özgür seçim ile ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini bilecek kadar bir şeyler anlamalıyız.

 

TARTIŞMA SORULARI:

 

Şeytanın Allah’a karşı isyanında kıskançlık büyük bir rol oynadı. Sizin kendi tecrübelerinizde, kıskançlık ne gibi hasarlara yol açtı? Bu çok yaygın duyguya karşı savaşmayı nasıl öğrenebiliriz?

 

Harika bir hediye olan özgür irade ve özgür seçim üzerinde daha fazla düşünün. Bu hediyeleri her gün nasıl kullanıyoruz? Bu hediyeyi yanlış kullanmanın bazı korkunç sonuçlarına bakın. Bu hediyeyi doğru kullanmayı nasıl öğrenebiliriz?

 

Özgür irade ve özgür seçim bağlamı içinde yasanın rolü hakkında düşünün. Yalnızca Allah’ın bir yasasının olması bile, özgür irade gerçeğine bir tanıklık olmalıdır. Eğer yasayı yerine getirmeyi seçebilecek ahlâklı varlıklar olmasaydı, o halde Allah’ın ahlâki yasasının amacı ne olurdu ki? Yasanın sonuçları üzerinde ve insanın özgürlüğü hakkında söyledikleri üzerinde daha fazla düşünün.

 

Özellikle dünyanın belli bölgelerinde Şeytan’ın gerçek olduğu fikrini güçlü bir şekilde reddetme eğilimi var. Böyle bir görüş Kutsal Kitap’tan çıkarılabilecek en temel anlayışa bile neden çok aykırıdır?

 

Cuma

 

*2–8 Ocak

 

Aden Bahçesi’nde Kriz

 

Sebt Günü

 

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Yar. 1:28, Rom. 8:17, Mat. 6:26, Yar. 2:15–17, 3:1–7, 10–19.

 

HATIRLAMA METNİ: “Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.” (Yaratılış 3:15).

 

Dünyanın yaratılışından sonra Allah her şeyin “çok iyi” olduğunu ilân etti (Yaratılış 1:31). Fakat şu anda gayet açık ki, dünyadaki her şey “çok iyi” değil. Yüzyıllar boyunca çeşitli –izm’lerin ve ideolojilerin bir şeyleri düzeltmeye çabalarına rağmen, dünyamız kaosa, güvenlik problemine, şiddete, savaşa, çevre kirliliğine, zulme ve sömürüye doğru gitmeye devam ediyor. 20. yüzyıl gelecek hakkında ve insanların geleceği iyileştirmek için neler yapabileceği hakkındaki her türlü iyimserlikle başladı ise de, 21.yüzyıl bu iyimserliği kesinlikle kaybetti; üstelik bunun çok iyi nedenleri de var.

 

Bu duruma nasıl düştük? Cevap, gökte başlayan ve maalesef dünya tarihinin başlarından itibaren dünyaya da sirayet eden büyük mücadelede gizlidir.

 

Bu hafta Şeytan’ın insanın özgür iradesini nasıl suistimal edebildiğine ve böylece bugün dahi tecrübe ettiğimiz tahribatın nasıl başladığına göz atacağız. Düşüş öyküsü, insanlar olarak tek emniyetimizin sadece Allah’ın bize söylediklerine inanmakta değil, daha da önemlisi, bize söylediklerine itaat etmekte de olduğunu bizlere güçlü bir şekilde hatırlatmaya devam eder.

 

* 9 Ocak Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

 

3 Ocak

 

Üç Bereketleme

 

Yaratılış bağlamında, “Tanrı bunun iyi olduğunu gördü” ifadesi Yaratılış 1. bölümde yedi kez geçer: ışık (1:4); kuru toprak ve deniz (10. ayet); tohum veren bitkiler ve tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları (12. ayet); Güneş, Ay ve yıldızlar (16. ayet); denizleri dolduran balıklar ile gökyüzünde uçan kuşlar (21. ayet); ve yaban hayvanları, evcil hayvanlar ve sürüngenler (25. ayet). Nihayet Allah’ın işi bittiğinde şu cümleye ulaşıyoruz: “Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü” (Yar. 1:31).

 

Allah yarattığı her şeyin “çok iyi” olduğunu ilân etmesinin yanı sıra, bir adım daha ileri giderek yarattıklarını üç özel alanda “bereketledi”.

 

İlk olarak deniz canlılarını ve kuşları bereketledi. Onları “verimli olun, çoğalın, denizleri doldurun, yeryüzünde kuşlar çoğalsın” diyerek teşvik etti (1:22). İkinci olarak, Adem ve Havva yaratıldıkları zaman Allah onları da benzer bir teşvikle bereketledi: “Verimli olun, çoğalın; yeryüzünü doldurun” (1:28).

 

Yaratılış 1:22, 28 ayetlerini okuyun. İki bereketleme de aynı şekilde başlıyor, ancak Adem ve Havva için fazladan eklenen nedir?

 

İnsanlar, balıklar ve kuşlar ile birlikte ilahî teşviki paylaşıyorlar; verimli olmak ve çoğalmak. Fakat fark, Adem ve Havva’ya dünya ve tüm canlılar üzerinde sorumluluk verildiği zaman ortaya çıkıyor. Burada Allah’ın suretinde yaratılmış olmanın önemine dair bir belirti görüyoruz. Yaratıcı ilk atalarımızı yaratılmış olan âlemi Kendisiyle birlikte yönetmeye ve gözetmeye davet etti (Rom. 8:17; İbr. 1:2, 3).

 

Yaratılış öyküsündeki üçüncü bereketleme yedinci gün Sebti’dir (Yar. 2:3). İnsanların hayvanlardan çok daha ileri olduğu burada bir kez daha onaylanıyor; onlar diğer canlıların hiç birinin yapamayacağı bir şekilde, Allah’la birlikteliğin tadını çıkarmak için yaratılmışlardı. Burada Yaratılışta insanlara özel bir yer verildiğinin kesin bir kanıtını görüyoruz. İsa bu noktanın altını çizdi: “Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz?” (Matta 6:26). Diğer canlıları aşağılamadan, insanların yeryüzünde eşsiz ve özel olduklarını açıkça belirtti.

 

Evrim teorisi gibi başlangıçla ilgili alternatif görüşlerin insanlığa (dolayısıyla her bir bireye) veremeyeceği itibarı, Kutsal Kitap’ın Yaratılış öyküsü ne şekilde veriyor? İnsanın kökenine ilişkin Kutsal Kitap öyküsünün ışığında kendinize sorun: Herkese lâyık oldukları şekilde davranıyor musunuz?

 

Pazar

 

4 Ocak

 

Ağaçtaki Denenme

 

Allah her şeyi sınırları açıkça tanımlanmış bir ayrımlar dizisi ile yarattı: ışık ile karanlık, yukarıdaki sular ile aşağıdaki sular, kara ile deniz, gece ile gündüz, türlerine göre canlılar, diğerlerinden ayrılmış bir gün, bir adamdan ayrılmış bir kadın ve diğerlerinden ayrılmış bir ağaç.

 

Yaratılış 1:4, 6, 7, 14, 18, 21, 24, 25 ayetlerini okuyun. Açıkça belirlenmiş sınırların insanlığın yaratılışından bile önce çizilmiş olması neden önemli?

 

Allah insanı, yerdeki hayvanları ve kuşları topraktan yaratmasının yanı sıra (Yar. 2:7,19), lezzetli meyveleri olan güzel ağaçları da “yerden bitirdi” (8. ve 9. ayetler, Kitabı Mukaddes). Allah ayrıca, içinde bir bahçe diktiği özel bir kara parçası da seçti. Bizler onun güzelliğini ancak hayal etmeye çalışabiliriz; bugün gördüğümüz harika bahçeler muhakkak ki Aden bahçesinin yalnızca bir yansımasıdır. Özellikle dikilmiş bu Aden bahçesinin ortasında (dünyanın geri kalanından ayrılmış) iki eşsiz ağaç bulunuyordu: yaşam ağacı ile iyiliği ve kötülüğü bilme ağacı. İkinci ağacın meyvesi yenilmemeliydi, aksi halde ciddi sonuçlar doğurabilirdi (Yaratılış 2:17).

 

Yaratılış 2:15–17 ayetlerini okuyun. Burada ayırma fikri onların Allah’a itaatlerinin denenmesinde nasıl gösterilmiş?

 

Ayrım açık ve somut: diğer tüm ağaçların meyvesinden ye, fakat bu diğerlerinden ayrılmış, farklı olan ağaçtan yeme. Allah’ın sözlerinde herhangi bir belirsizlik yoktu. Adem ve Havva ahlâklı varlıklar olarak yaratılmışlardı, ahlâk ise özgür irade olmadan var olamaz. Burada bu özgürlüğü nasıl kullanacaklarını görmek için bir sınav yapılıyordu. “Bilgi ağacı itaatlerine ve Allah’a sevgilerine yönelik bir deneme haline getirilmişti. Rab bahçedeki her şeyin kullanımına ilişkin olarak üzerlerine yalnızca bir yasak yüklemeyi uygun görmüştü; fakat O’nun iradesini hiçe sayacak olurlarsa günahın suç yükünü üstleneceklerdi.”—Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler, s. 53.

 

Hayatınızda kesinlikle kendinizden ayırmanız gereken ne gibi şeyler var?

 

Pazartesi

 

5 Ocak

 

Düşüş: Birinci Bölüm

 

Diğer tüm hayvanlardan daha “kurnaz” olarak tanımlanan yılan (Yar. 3:1) Kutsal Kitap tarihi boyunca güçlü bir sembol haline gelmiştir. Musa insanların ölümcül yılanların sokmalarıyla ölmelerini durdurmak için direk üzerinde bir tunç yılan kaldırdı (Say. 21:5–9). Aynı tunç yılan yaklaşık yedi yüzyıl sonra putperestlik ve büyücülük için kullanılan bir nesneye dönüştü ve kral Hizkiya tarafından yok edildi (2Kr. 18:4). Vahiy kitabında “eski yılan” açıkça “İblis veya Şeytan” olarak tanımlanıyor (Va. 12:9).

 

Yaratılış 3:1–5 ayetlerini okuyun. Şeytan Havva’yı kandırmak için hangi taktiği kullandı?

 

Yılan tarafından dile getirilen ilk sözler kötümser ve şüpheci sözlerdi: “Tanrı gerçekten ... dedi mi?” (Yar. 3:1). Havva bir yılanın kendisi ile neden konuştuğunu sorgulayacağına, hemen imanı yok edici alaylı lafların içine çekildi. Şeytan “Tanrı gerçekten ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” (Yar. 3:1) diye sorduğu zaman, (orijinal metnin diline göre) Allah’ın onlara tüm ağaçların meyvelerinden yemeyi yasakladığını ima ediyordu. İşin gerçeği, Allah’ın onlara yasakladığı şey bu değildi.

 

Burada Allah’ın karakteri sorgulanıyor. Bu O’na doğrudan bir saldırıdır. Yılan Havva’nın kafasını karıştırmış olmalı, zira cevabı Kutsal Kitap kayıtlarına göre Allah’ın bildirmediği bir detay içeriyor: “Kadın, ‘Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz’ diye yanıtladı, ‘ama Tanrı, `Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz` dedi’” (Yar. 3:2, 3; Yar. 2:17 ile karşılaştırın). ‘Ona dokunmayın’ bölümünü herhalde kafasının karışmış olmasından ötürü eklemişti.

 

Şeytan’ın bu noktaya kadarki başarısı onu cesaretlendirdi; böylece Allah’ın otoritesini açıktan sorguladı: “Kesinlikle ölmezsiniz” (Yar. 3:4). Şeytan’ın o anda ağaçta bulunarak meyveye dokunuyor ve hayatta kalıyor olması, söylediklerini inandırıcı hale getirdi. Hemen ardından nihaî düşünceyi ağzından çıkarttı: “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız” (5. ayet). Ayartıcı Allah’ı hilekâr olmakla kalmayıp üstüne onlardan bazı iyi şeyleri de saklıyormuş gibi gösterdi.

 

Şeytan gerçeği yalan ile karıştırdı. İnsanların inandığı doğru ve yalan karışımı bazı şeyler nelerdir? Özellikle ilâhiyat açısından bu neden her zaman ölümcül bir karışımdır?

 

Salı

 

6 Ocak

 

Düşüş: İkinci Bölüm

 

Allah Adem ile Havva’yı yaratmaya karar verdiği zaman, onların Kendi suretinde ve Kendi benzerliğinde yaratılacaklarını söyledi (Yar. 1:26). Ayartıcının “oltasındaki” yem, yasaklı meyveyi yerlerse “Tanrı gibi” olabilecekleriydi. Gerçekte ise onlar zaten Tanrı’nın benzerliğindeydiler. O’nun suretinde yaratılmışlardı, ama üzücü gerçek şu ki ayartının heyecanıyla bu kutsal gerçeği gözden kaybetmişlerdi.

 

Ayrıca, onların asıl yiyecek sağlayıcıları Allah’tı, fakat Adem ile Havva’nın isyanının bir parçası da Allah tarafından belirlenen sınırların dışında bir şeyi yemeyi seçmeleriydi. Bu, birisinin evine yemeğe davet edilip, onların sofrasında yemek yerine dolaplarını ya da buzdolaplarını karıştırıp beğendiğiniz şeyleri yemeye benziyor. Bu ev sahiplerinize hakaret olmakla kalmaz, aynı zamanda onlarla olan ilişkinize değer vermediğinizi de gösterir.

 

Yaratılış 3:4–7 ayetlerini okuyun. Ayartıcı Havva’ya meyveden yediğinde gözlerinin açılacağına dair güvence vermişti. Gözleri açıldığında ne gördüler ve bu yeni görme yetisi neyi temsil ediyor?

 

Havva’nın hissettikleriyle aklı başından gitti (Yar. 3:6). Ağaç güzeldi ve Havva dişlerini meyveye geçirdiğinde daha yüksek bir varoluş düzeyine geçtiğini hayal etti. Yaşadığı tecrübeyi Adem’le paylaştığı zaman, evet, gözleri açıldı, (7. ayet) fakat gördüklerinden dolayı utandılar.

 

Buradaki önemli bir mesele, Allah’ın tüm iyi şeylerin Sağlayıcısı olduğunu reddetmek ve bunun yerine insanî ihtiyaçlar için insan yapımı çözümler üretmektir (bu durumda, yeme arzusu). Allah daha önce Adem ile Havva’ya yiyecekleri konusunda güvence vermiş ve onlara yemek seçeneklerini sunmuştu. Onların yasak ağaçtan yemeleri bu sağlayışın dışına çıkmak demekti ve özellikle kendilerine özgü şartlar (özgür irade) göz önüne alındığında mazur görülemez bir güven eksikliğinin göstergesiydi.

 

Bugün bizler için ne tür (sıklıkla çok çekici, hoşnut edici ve vaatlerle dolu gözüken) bir “yasak meyve” mevcut? Güçlü bir aldatmaca ile birlikte sunulduğu zaman aynı hataları yapmamayı nasıl öğrenebiliriz?

 

Çarşamba

 

7 Ocak

 

Sonuçlar

 

Sonsuz hayata başladığımızda ve epey vakit geçirdikten sonra dahi, ağaçtaki tek bir olayın ne kadar büyük bir hasara yol açtığını tam olarak anlamayabiliriz. Allah’ın yaratılış haftası boyunca yaptıkları çözülmeye başladı. Allah’ın kurduğu ilişkiler çatlamıştı: insan ile Allah arasında (O’ndan saklandılar), birbirleri arasında (Adem yaşadığı sıkıntı yüzünde Havva’yı suçladı), insanlar ve çevre arasında (yılan düşman haline geldi, toprak artık diken verecekti ve insan çok ter dökmeden toprak yiyecek vermeyecekti).

 

Yaratılış 3:10–19 ayetlerini okuyun. Adem ile Havva’nın bahaneleri, halihazırda ne kadar zarar gördükleri ve ne hale geldikleri hakkında bize ne gösteriyor?

 

Allah’ın bu bahanelere nasıl karşılık verdiğine dikkat edin. Adem ile Havva, Allah’ın kendilerini kurtarabilmesi için, önce yaptıklarının sorumluluğunu üstlenmeliydiler; bu nedenle Allah onlara kendi şahsi davranışlarının sonuçlarını ayrıntılı olarak açıkladı. İlk olarak yılan lanetlenmişti. Toprak yemeliydi, kadın ondan nefret edecekti ve onun başını ezecekti (Yar. 3:14, 15).

 

Bundan sonra Rab Havva’ya çocuk doğururken çok acı çekeceğini söyledi (Yar. 3:16). Bu arada Adem ise kral gibi yaşayacağı yerde yiyecek temin etmek için zahmet çekecek ve ter dökecekti (Yar. 3:17–19).

 

Adem ile Havva şimdi ya isyana devam etme, ya da Allah’a dönme seçenekleri ile karşı karşıyaydı. Hatalarının sorumluluğunu kabul etmeleri Allah’a dönüş için ilk adımdı. Fakat bu kabulleniş dahi günah yüzünden insanlığın karşı karşıya kaldığı sorunu çözmeye yeterli değildi.

 

İnsan neslinin geleceğini güvence altına almak için başka bir yol olmalıydı. Böylece Allah bir Kurtarıcı’ya işaret eden hayvan kurbanını sundu (Yar. 3:21). Onlara günahı, kaybı ve bozulan ilişkileri getiren bir canlıydı, yılandı; onarmayı, uzlaşmayı ve geleceği güvence altına alacak olan Kurtarıcı’ya işaret eden de bir canlı, bir kuzu olacaktı (Yar. 3:15). Yine de, Kral’ın vekilleri olarak dünya üzerinde hüküm sürmek yerine, Adem ile Havva şimdi yeryüzüne ve birbirlerine eskisinden daha fazla bağımlıydılar. “Daha düşük seviyedeki canlılar arasında Adem kral niteliğindeydi ve Allah’a sadık kaldığı sürece tüm dünya onun hâkimiyetini kabul etti; ancak günah işlediğinde bu hâkimiyet hakkı kaybedildi.”—Ellen G. White, Education [Eğitim], s. 26.

 

Düşüşün hemen ardından bizlere kurtuluş umudu verilmişti. Yaratılış 3:15 ayetine bakın. Bu umudu nasıl sahiplenebilirsiniz? Geçmişteki seçimleriniz ne olursa olsun, sizin için de geçerli olduğunu bilerek, bu umutla mutlu olmayı nasıl öğrenebilirsiniz?

 

Perşembe

 

8 Ocak

 

EK ÇALIŞMA: Aden bahçesinden ve orijinal Yaratılış’tan çok uzakta olmamıza rağmen, yaratılışta Allah’ın iyiliğini bizlere anlatan daha pek çok şey var. Etrafınıza bakın: sadece inanılmaz güzelliği değil, aynı zamanda inanılmaz tasarımı da görebiliriz, bunların tümü de Yaratıcımız’ın sevgisine tanıklık eder. Örneğin elmalar, portakallar, mandalinalar, çilekler, böğürtlenler, avokadolar, domatesler, limonlar, ıhlamurlar, karpuzlar, bademler, cevizler, armutlar, erikler, havuçlar, bezelyeler, muzlar, ananaslar, narlar, brokoliler, kıvırcıklar, Brüksel lahanaları, soğanlar, ahududular, kirazlar, kerevizler, papayalar, ıspanaklar, kavunlar ve dahası hakkında düşünün. Tüm bunların bu kadar lezzetli olması (gerçi bazı insanlar Brüksel lahanasını sevmiyor!), bizim için çok faydalı olmaları, kendi tohumlarını taşıyarak topraktan çıkıp büyümeleri sadece şans eseri mi? Tabi ki hayır. Ne var ki, herkes bu nimetlere ulaşma şansına sahip değil, seller, kıtlıklar ve salgın hastalıklar var ve insanlar aç kalabiliyor. Bu tabii ki günah yüzünden dünyamızda meydana gelen hasarın kadar büyük olduğuna tanıklıktır. Fakat sadece bir an için yaratılışın maruz kaldığı hasarın “ötesine” geçebilsek ve yaratılışın kendisini bir görebilsek – vaaay! Allah’ın sevgisine ne güçlü bir tanıklık. Sadece unutmamamız gerekir: umut yaratılışın kendisinde değil, yalnızca Yaratıcı’nın Kendisi’ndedir.

 

TARTIŞMA SORULARI:

 

İnsanlar olarak, ölmemiz hiçbir zaman tasarlanmamıştı. Bir sapma olan ölüm, insanların hiç bilmemesi ve tatmaması gereken bir şeydi. Bu yüzden, hepimizin ölüm için hissettiği evrensel nefret, kuşkusuz ki Aden Bahçesi’nden yanımızda getirdiğimiz şeylerden kalan bir izdir. Kutsal Kitap’ın bize vermiş olduğu tüm sonsuz yaşam vaatleri üzerinde düşünün. Bunlar bize ölümün korkunç travması ile şimdi baş etmemizde nasıl yardımcı olabilirler?

 

Yaratılmış dünyanın hangi bölümleri size Allah hakikatini ve Allah’ın bize olan sevgisini güçlü bir şekilde anlatıyor?

 

Yaratılış 3. bölümde Adem ile Havva’nın günahlarını haklı çıkarmaya nasıl çalıştıklarını tekrar okuyun. Bunu yapmak neden çok kolay? Biz hangi yollarla aynı şeyi yapmaya çalışıyoruz? Yani, soyumuzu, çevreyi veya diğer insanları ne sıklıkla hatalarımızın sebepleri olarak suçluyoruz? Bu tehlikeli zihniyetten nasıl kurtulabilir ve yaptıklarımızın sorumluluğunu üstlenebiliriz?

 

Cuma

 

*3–15 Ocak

 

Küresel İsyan ve Atalar

 

Sebt Günü

 

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Yar. 4:1–15; 3:9, 10; 4:9; 6:1–13; Mez. 51:1; Yar. 22:1–19; 28:12–15.

 

HATIRLAMA METNİ: “Seninle birlikteyim. Gideceğin her yerde seni koruyacak ve bu topraklara geri getireceğim. Verdiğim sözü yerine getirinceye kadar senden ayrılmayacağım” (Yaratılış 28:15).

 

Düşüşü takip eden hikâyeler aldatma ve bozulmuş ilişkiler temalarını ilk görüldüğü Aden bahçesinden alarak daha derin seviyelere taşır. Bu dönem boyunca mücadele tüm yerküreye yayılır ve çeşitlenir.

 

Kayin ve Habil öyküsünün içinde ibadet, tarih boyunca tekerrür eden, uyumsuzluk ve ölüm için bir hızlandırıcıya dönüşür.

 

Tufan öyküsü isyan ve günahın Allah’ın yarattığı her şeyin nasıl çökmesine sebep olduğunu gösterir. Günah yaratılışı bozmakla kalmaz, onu yok eder.

 

Mücadelenin içinde İbrahim’in tecrübesi önemli bir teşviktir, burada Allah isyanın sonuçlarını Kendi üzerine alma isteğini gösterir. O bizim yerimize geçecekti.

 

Daha sonra, Yakup ile Esav’ın ve Yusuf ile kardeşlerinin hikâyelerinde, Şeytan’ın aileleri ve insan gruplarını yok etmek için bozulmuş ilişkilerin aralıksız etkileşimini araç olarak kullandığını görüyoruz.

 

Oysa tüm bunlar olurken, Allah’ın sadakati yılmış çocuklarını besleyerek ve destekleyerek devam ediyor.

 

*16 Ocak Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

 

10 Ocak

 

Kayin ve Habil

 

Yaratılış 4:1–15 ayetlerini okuyun. Bu bizlere günahın ne kadar derin kökleştiği hakkında ne anlatıyor?

 

Kayin’in doğumunda Havva çok mutluydu. Henüz doğurduğu çocuğun Yaratılış 3:15 ayetinde sözü verilen Kurtarıcı olduğuna tüm kalbiyle inanmıştı. “‘RAB’bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim’ dedi” (Yar. 4:1). Metinin kelimesi kelimesine tercümesi şöyle anlaşılabilir, “Bir adam doğurdum: Rab.” En temel anlamıyla, bu açıkça Havva’nın Rabb’in vaat ettiği Kişi’yi doğurduğunu düşündüğünü gösterir (Yar. 3:15).

 

Kayin’in çocukluk yıllarındaki neşe ve yeni ebeveynlerin ilk bebeklerinin gelişimini gururla izlemeleri hakkında hiç bir şey söylenmiyor. Hikâye hızlıca ikinci doğuma atlıyor ve sonra iki genç adamın ibadet ettiğini görüyoruz. Fakat çoğu zaman gördüğümüz gibi, ibadet konusundaki farklar trajediye yol açıyor.

 

Yaratılış 3:9, 10 ve 4:9 ayetlerini okuyun. Her biri günah işledikten sonra Allah onları sorgularken, Adem’in tepkisi ile Kayin’in tepkisini karşılaştırın. Benzer olan nedir? Farklı olan nedir?

 

Kayin’e kıyasla Adem’in duygularındaki farklara dikkat edin. Adem kafası karışmış, korkmuş, ve utanmış gözüküyor (Yar. 3:10), Kayin ise kızgın (Yar.4:5), alaycı ve isyankâr (Yar.4:9). Kayin, Adem’in yaptığı gibi zayıf bir bahane sunmak yerine, bariz bir yalan söylüyor.

 

Fakat umutsuzluktan bir miktar umut ve iyimserlik ortaya çıktı. Şit’in doğumu ile birlikte Havva tekrar Vaat Edilen Kişi’yi doğurduğunu düşünür (Yar. 4:25). “Şit” ismi “yerleştirmek, koymak” anlamındaki kelimeden gelir. Aynı kelime Yaratılış 3:15 ayetinde yılanla mücadele edip başını ezmesi için devreye sokulacak Kurtarıcı için de kullanılmıştır. Yaratılış 3:15 ayetine bir kez daha paralel olarak, Havva yeni oğlunu Habil’in yerini alacak “tohum (soy)” olarak tanımladı. Böylece, onca umutsuzluk ve felâket ortasında bile, iyi ve kötü arasındaki büyük mücadele yayılmaya devam ederken, insanlar hâlâ kurtuluş umuduna tutunuyor. O olmadan neyimiz var ki?

 

Adem ve Havva’nın oğullarının ölümü üzerine yaşadıkları kederi düşünün. Diğer oğulları tarafından öldürülmesi de üzerine tuz–biber ekmişti. Bu şekilde iki oğullarını da kaybettiler. Taze günahın kendisinin çok daha ötesinde, günahın sonuçları da olduğundan nasıl sert bir ders çıkarabiliriz?

 

Pazar

 

11 Ocak

 

Tufan

 

Yaratılış 6:1–13 ayetlerini okuyun. Burada iyi ve kötü arasındaki büyük mücadelenin, hatta bu kez öncekilerden daha yoğun bir şekilde, nasıl ifade edildiğini görüyoruz?

 

Tufanda Yaratılış’taki özel işlerin kısmi olarak tersine çevrildiğini görüyoruz; Allah’ın ayırmış olduğu şeylerin birçoğu yeniden bir araya getiriliyor. Yukarıdaki sular ile aşağıdaki sular, kara ile deniz, denizdeki balıklar, havadaki kuşlar ve yeryüzüne dağılan tüm canlılar, hepsi bir araya getiriliyor. Öyle görünüyor ki, dünya geriye “şekilsiz ve boş” olmaya doğru gidiyor (Yar. 1:2).

 

Kötülüğün güçleri kazanıyor gibi görünmesine rağmen, Allah’ın üstün yaratıcı zekâsı hâlâ çalışıyor. O değişik unsurları tekrardan ayırarak yeni bir yaratılış başlatıyor. İlk olarak Nuh’u (doğru ve kusursuz bir adam) yozlaşmış, şiddetçi, her düşüncesi kötülük olan ve büyük kötülükler yapan zamanın insanlarından ayırıyor (Yar. 6:8, 9 ayetlerini 5, 11–13 ayetleri ile karşılaştır). Sonra Allah Nuh’a dev bir gemi inşa etme işini veriyor. Daha sonra küçük bir insan grubunu, kuşları ve hayvanları ayırıyor ve onları gelmekte olan felâketten canlı olarak kurtulabilmeleri için gemide güvene alıyor. Allah’ın lütfu ile yaşam devam edecek ve eskisinin kalıntıları üzerinde yeni bir dünya yükselecek. Yeni bir yaratılış söz konusu.

 

Fakat mükemmel olmaktan çok uzak. Tufandan bir süre sonra Nuh ve ailesi tekrardan yerleşirlerken, bize insan iyiliğinin zayıflığı hatırlatılıyor. Nuh sarhoş oluyor ve utanç verici şeyler meydana geliyor (Yar. 9:20–27). Böylece, iman kahramanlarından biri bile (İbr. 11:7) kötü zamanlar yaşamış oluyor. Büyük mücadele, sadece büyük ölçekte değil, aynı zamanda her bir bireyin kalbinde de devam ediyor.

 

Kutsal Kitap Tufanı tüm hayatın silinmesi olarak tanımlıyor (Yar. 7:4). Kutsal Kitap’ta başka yerlerde benzer bir ifade de, Kurtarıcı’nın günahları affetmekteki eylemlerini tanımlamak için kullanılıyor (Yşa. 25:8, 43:25, Mez. 51:1). Ya hayatlarımız siliniyor, ya da günahlarımız. Bu açık gerçek, konuların gerçekte ne kadar siyah ve beyaz olduklarını nasıl gösteriyor?

 

Pazartesi

 

12 Ocak

 

İbrahim

 

İbrahim (ilk ismi Avram) Allah’a sadakati ile tanınsa da, aslında onun hayat tecrübeleri daha çok Allah’ın ona karşı sadakatini göstermektedir.

 

Allah İbrahim’e iki kez oğul sahibi olacağı güvencesini verdi. Bunu ona ilk kez İbrahim yaklaşık 75 yaşındayken (Yar.12:2, 4), yaklaşık on yıl kadar sonra da (Yar. 13:16) bir kez daha söyledi.

 

Nihayetinde, hatta İbrahim’in onca tökezlemelerinden sonra, vaat edilen çocuk –antlaşmanın oğlu– doğdu ve Allah’ın sadakati zaman zaman tereddüde düşen hizmetçisine gösterilmiş oldu (bkz. Yar. 17:19, 21; Yar:21: 3–5).

 

Yaratılış 22:1–19 ayetlerini okuyun. Tüm büyük mücadele göz önüne alındığında burada nasıl bir umut ortaya konuyor?

 

“Allah İbrahim’e oğlunu kurban etmesini emrederek onun imanını denerken, aynı zamanda müjde gerçeğini onun aklına işlemek için de bunu yapıyordu. İnsanların kurtuluşu için ebedî ve ezelî Allah’ın gerçekleştirdiği kurbanın büyüklüğü hakkında kendi tecrübelerinden bir şeyler anlasın diye, korkunç sınavın karanlık günleri boyunca çektiği ıstıraba izin verilmişti. Oğlunu kurban olarak sunmasının dışında hiç bir deneme İbrahim’in ruhunda böyle bir acıya sebep olamazdı. Allah, Kendi Oğlu’nu ıstırap ve utanç dolu bir ölüme teslim etti. Allah’ın Oğlu’nun alçalmasına ve ruhunun acılarına tanıklık eden meleklerin, İshak’ın durumunda olduğu gibi araya girmelerine izin verilmemişti. ‘Yeter’ diye bağıracak bir ses yoktu. Yücelik Kralı, düşkün insan neslini kurtarmak için Kendi canını verdi. Allah’ın sonsuz merhametine ve sevgisine daha ne kadar güçlü bir kanıt verilebilir? ‘Öz Oğlu’nu bile esirgemeyip O’nu hepimiz için ölüme teslim eden Tanrı, O’nunla birlikte bize her şeyi bağışlamayacak mı?’ (Romalılar 8:32).

 

İbrahim’den istenen fedakârlık yalnızca kendi iyiliği için değildi, sadece gelecek nesillerin yararına da değildi; fakat aynı zamanda gökteki ve diğer dünyalardaki günahsız zeki varlıkların eğitilmeleri içindi de. Mesih ile Şeytan arasındaki mücadele sahası, kurtuluş planının yürürlüğe konulduğu saha, evrenin ders kitabıdır. İbrahim Allah’ın vaatlerine inançsızlık gösterdiği için, Şeytan onu meleklerin önünde ve Allah’ın huzurunda antlaşmanın şartlarına uymamakla suçlamış ve bereketlerine lâyık olmadığını ileri sürmüştü. Allah tüm göğün huzurunda Kendi kulunun sadakatini kanıtlamayı, kusursuz itaatten daha azının kabul edilmeyeceğini göstermeyi ve gözlerinin önünde kurtuluş planını bütünüyle açmayı arzuluyordu.”—Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler, s. 154, 155.

 

Salı

 

13 Ocak

 

Yakup ve Esav

 

Allah’ın amaçları ile bireyin isyanı arasındaki mücadele, Yakup ile Esav’ın öyküsünde daha da gelişiyor. Eski zamanlarda ilk doğan oğulun babasının ölümünden önce ondan bereketleme (ilk oğulluk hakkı) alması gelenekti. Bu ailenin mal varlığının büyük bir kısmını da içeriyordu; böylece en büyük oğul ailenin refahından sorumlu oluyordu.

 

Esav aldatılarak bu büyük şereften mahrum kaldıktan sonra Yakup’tan nefret etti ve babaları öldükten sonra onu öldürmeyi planladı (Yar. 27:41). Rebeka, bir kaç gün sonra işlerin yoluna gireceğini düşünerek, güvende kalması için Yakup’u uzaklara gönderdi (Yar. 27:43, 44). Bu bir kaç gün yirmi yıla dönüştü ve Rebeka Yakup’u bir daha görmedi.

 

Yaratılış 28:12–15 ayetlerini okuyun. Yakup’un düşünde nasıl büyük bir umut vardı?

 

Allah İbrahim’e verdiği vaatleri tekrarlayarak, Yakup’a planların işlediği güvencesini veriyordu. Yakup’un hareketleri Allah’ın planını görmezden geliyor gibi gösterse de, Allah hâlâ onun yanındaydı. Ne var ki, Yakup 20 yıl boyunca önce evliliğinde sonra da ücreti için kayınpederinin aldatmalarına maruz kalmak zorunda idi (Yar. 29:20, 23, 25, 27; 31:7). Ancak kaderin bir cilvesidir ki, karısı için çalıştığı bu yıllar, aynı Rebeka’nın Yakup’un kendisinden uzak kalacağını düşündüğü zaman gibi, ona bir kaç gün gibi göründü (Yar. 29:20).

 

Yakup eve geri dönmeye karar verdiği zaman, ilk önce Lavan onu kovaladı (Yar. 31:25, 26), daha sonra da Esav onu karşılaması için 400 adam yolladı. İki durum da hayatî tehlike arz ediyordu ve Allah ikisine de müdahil olup onu kurtardı; ilkinde Lavan’a Yakup’a zarar vermemesini söylemek için rüyada görünerek (Yar. 31:24); daha sonra da Yakup ile güreşip kalçasını sakatlayan kişi olarak (Yar. 32:24–30). Yakup’un baston ile sekerek yürümesi Esav’ı etkileyerek Yakup’un bir tehdit oluşturmadığına ikna etmiş olmalı. Armağanlar önceden gönderilmişti ve Yakup’un dikkatli konuşması da eklenince her şey iki kardeş arasındaki kırgınlığı iyileştirmeye yeterli gözüküyordu. Onları bir arada en son babalarını gömerken görüyoruz (Yar. 35:29); böylece Esav’ın önceden tasarlamış olduğu cenaze töreninden sonra Yakup’u öldürme planları artık unutulmuştu.

 

Akılsızca seçimlerin hem masum hem de suçlu kişilerin başına getirdiği tüm bu acı ve ızdıraba bakın. Bir şey yapmadan önce düşünmeyi, düşünmeyi ve düşünmeyi nasıl öğrenebiliriz?

 

Çarşamba

 

14 Ocak

 

Yusuf ve Ağabeyleri

 

Yakup’un kardeşi Esav’a yaptıklarının karşılığında Esav’dan daha beterini hak ettiği gibi, benzer bir durumu Yusuf ve kardeşlerinin öyküsünde de görüyoruz.

 

Burada tekrar, birisine diğerlerine karşı iltimas geçilmesi nedeniyle kardeşin kardeşten nefret etmesi olayına tanık oluyoruz (Yar. 37:3, 4). Uzun ve renkli giysi, çizgili yatak çarşafından yapılmamıştı. Orijinal sözcük bunun ayrıcalıklı insanlar tarafından giyilen, zengin nakışlarla ve renkli el işleri ile süslü, yapılması yaklaşık bir yıl süren pahalı bir kaftan olduğunu ima ediyor.

 

Bundan sonra, Yusuf ağabeylerine rüyasını anlatınca (Yar. 37:5–11) kendisine karşı daha da çok nefret ve kıskançlık doğmasını sağladı. Böylece ilk fırsatta ondan kurtulmayı planladılar (Yar. 37:19, 20). Kardeşler onu hayatlarından bu kadar kolay çıkardıkları için birbirlerini tebrik etmiş olmalılar. Fakat hiçbiri, Allah’ın bu durumu yıllar sonra kendilerini kurtarmak için kullanacağını aklından bile geçiremiyordu.

 

Yaratılış 45:4–11 ayetlerini okuyun. Yusuf’un gördüğü büyük resim neydi? Odaklandığı temel nokta neydi?

 

Zincire vurulmuş halde bir devenin arkasından yürüyen ve çocukluğunun geçtiği evin bulunduğu tepeler uzaklarda kaybolurken onlara doğru bakan bir çocuk olarak, Yusuf’un aklından neler geçmiş olabileceğini bir düşünün. Daha sonra müzayede için bir taşın üstüne çıkarılması ve meraklı alıcıların fiyat teklifi vermeden önce onu yakından kontrol ederken dürtüklemeleri ve aşağılamaları. Pek çok kişi bundan daha az acı ve aşağılamadan ötürü imanlarından vazgeçtiler.

 

Yusuf kızmayı ve Tanrı karşıtı olmayı seçebilirdi, fakat o bu üzücü kavganın, hayatında etkileyici bir şekilde sahnelenen büyük mücadelenin ortasında imanını sürdürmeyi seçti. Kısa sürede ülkenin en önemli askerî personelinden birinin ev halkına uyum sağladı ve Allah’ın lütfuyla çok geçmeden Potifar’ın güvenini kazandı (Yar. 39:1–4). Nihayetinde, köle Mısır’da lider oldu.

 

Bu hikâye, içindeki inanılmaz derecedeki ailesel işlev bozukluğu, ihanet ve kötülüğe rağmen, mutlu bir sonla bitiyor. İşler Yusuf’un hayatında olduğu gibi iyi gitmiyor gibi göründüğü zamanlarda imanınızı sağlam ve davranışlarınızı zarif tutmaya nasıl devam ediyorsunuz?

 

Perşembe

 

15 Ocak

 

EK ÇALIŞMA: Şüphesiz, bu hikâyelerin de gösterdiği gibi, bu dünyadaki yaşam büyük mücadelenin ortasında her zaman bizim istediğimiz gibi gerçekleşmeyebilir. Örneğin, Adem ile Havva yeni doğan çocuklarını kollarına aldıklarında, birinin diğerini öldürmesini öngörmemişlerdi. Sippora Musa ile evlendiğinde, kesinlikle hayal ettiği gibi bir geleceğe sahip olmadı. Sizce Lea’nın evlilik hayatı bir genç kız iken düşlediği gibi miydi? Gencecik Yeremya ise –arzuları ve umutları her ne idiyse– kendi ulusu tarafından azarlanmayı, cezalandırılmayı ve hain yerine konmayı kesinlikle düşünmemişti. Davut ile Bat-Şeva, sonuç olarak yaşadıkları öyküden başkasını tercih etmezler miydi (şüphesiz Uriya da)? Peki ya İsa? Şüphesiz İsa dünyaya ölmek için geldi; meselenin özü buydu. Fakat O’nun insanî yanı, bizimle aynı topraktan doğmuş olan yanı, Getsemani’de “Baba, mümkünse bu kâse benden uzaklaştırılsın” (Matta 26:39) diye haykıran yanı tarafından bakıldığında; dövülmüş, küçümsenmiş, dalga geçilmiş ve 33 yaşında çarmıha gerilmiş olmak kesinlikle kimsenin umacağı bir şey değildi. Şüphesiz hayat bizi kirletebilir, kirletiyor da. Fakat bu şaşırtıcı olmamalı, değil mi? Düşmüş ve günahlı dünyada ne bulmayı bekliyorsunuz, cenneti mi? Aden çoktan yok oldu. Fakat geri gelecek. Geri geldiği zaman yaşamlarımızın şu anki durumu ile daha sonra olacak halleri arasındaki fark, arzuladıklarımız ile bunun yerine sahip olduklarımız arasındaki farktan sonsuz derecede daha büyük olacak.

 

TARTIŞMA SORULARI:

 

Allah’a imanını sürdüren ve sürdürmeye gerek görmeyen kardeşler arasındaki önemli farklılıklar nelerdir?

 

Kardeş rekabetleri ve kıskançlıklarının Allah’ın aileler için tasarladıklarını gölgeliyormuş gibi göründüğü günümüzde, bu ailelerin yarına olumlu bakmaları nasıl mümkün? Kilisenizdeki ailelerin Allah’ın kendileri için hazırladığı daha büyük hedefleri görmelerini sağlamak amacıyla neler yapılabilir?

 

Topluluğunuzda hayatlarının anlamsız ve değersiz olduğunu düşünen ve bu dünyada kendilerini yalnız hisseden insanlar için neler yapılabilir?

 

Hayatınız umut ettiğiniz gibi iyiye gitmiyorsa dahi, sonsuz yaşam vaadi hayal kırıklığının sizi bunaltmamasını nasıl sağlayabilir?

 

Cuma

 

*16–22 Ocak

 

Anlaşmazlık ve Kriz: Hâkimler

 

Sebt Günü

 

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Hak. 4, Hak. 6, Hak. 14, İbr. 11:32, 1Sa. 2:12–25, 8:1–7.

 

HATIRLAMA METNİ: “Hanna şöyle dua etti: ‘Yüreğim RAB’de bulduğum sevinçle coşuyor; Gücümü yükselten RAB’dir. Düşmanlarımın karşısında övünüyor, kurtarışınla seviniyorum!’” (1. Samuel 2:1).

 

Hâkimler dönemi kutsal tarih içinde karmakarışık bir dönemdi. Allah’ın halkı Rabb’in gözünde kötü olanı yaptı, Rab onları zalim birinin ellerine “teslim etti”, halk Rabb’e yakardı ve Rab ülkeye barış getiren bir kurtarıcı çıkardı. Yani, aynı üzücü döngü tekrar başlayana kadar.

 

İsrail’in hâkimlerinden biri olan Debora, etrafındaki erkeklere telkin ettiği güvenle de dikkate değer birisiydi. O ve Yael, erkekler korkaklıklarından ve iman eksikliklerinden dolayı cesarete gereksinim duyduklarında onları cesaretlendiren kadın kahramanlardı. Büyük mücadelede tekrarlanan yardımcı temalardan biri de, Gidyon’un hikâyesinde, Allah’ın halkı imkânsızlıklarla karşılaştıklarında görülüyor.

 

Şimşon son hâkimlerden biriydi. Ondan sonra ulus anarşiye ve umutsuzluğa düştü. O, Allah’a kulluk etmekten çok putlara tapınmakla ilgilenen vatandaşları gibi, Allah’ı takip etmekten çok kadınların peşinden gitmekle ilgilenen isteksiz bir kahramandı.

 

Samuel ulusa umut getirir. Onun yönetimi altında krallar içeren yeni bir önderlik altyapısı inşa edilmişti, son yaptıklarından biri de geleceğin kralı Davut’u meshetmekti.

 

*23 Ocak Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

 

17 Ocak

 

Debora

 

Debora’nın hikâyesi büyük mücadele temasına ilginç ayrıntılar ekliyor. Burada Allah’ın halkının zulüm altında acı çektiğini ve imkânsızlıklar ile karşılaştığını görüyoruz. Bu, Vahiy 12. bölümde gördüğümüz yedi başlı ejderha ile yeni doğmuş bebek arasındaki son derece adaletsiz olan mücadele ile paralellik gösteriyor (bkz. ilk haftadaki Salı dersi).

 

Bu hikâyedeki ana karakterler Kenan kralı Yavin, onun ordu komutanı Sisera ve o zamana göre oldukça sıra dışı seviyede otorite ve etki sahibi olan, peygamber ve hâkim (karşıt taraflar arasındaki hukukî anlaşmazlıkların arasını bulan) bir kadın.

 

Hakimler 4. bölümü okuyun. Burada büyük mücadele temasının ne şekilde ifade edildiğini görüyoruz? İsrail’in değersizliğine rağmen, sonunda zaferi onlara tek başına kim getirdi?

 

Bu hikâyenin kadın kahramanı, kendini Allah’ın halkı arasında görmekten korkmayan ve Allah’ın düşmanlarının bozguna uğratılmasında çok önemli bir rol oynayan Hever’in karısı Yavel’dir. Onun eylemlerini bizim bugünkü bakış açımızdan değerlendirmek kolay değil. Varmak istediğimiz sonuç ne kadar doğru olursa olsun, o sonuca ulaşmak için kandırmaca ve şiddete başvurmayı onun eylemleriyle aklamaya çalışmak ise, yapmamamız gereken bir şeydir.

 

Çatışmaya uzanan yoldaki konuşmalarda, Debora Barak’a savaşın Allah’ın savaşı olacağı güvencesini verdi (kesinlikle büyük mücadelenin bir yansıması). Allah’ın bunu nasıl yapacağını açıklamak için iki fiil kullanılıyor (Hak. 4:7). Rab Sisera’yı Barak’ın eline “teslim edeceği” Kişon Vadisi’ne “çekecek” (bu sözcük ağla balık tutmayı hatırlatıyor). Debora’nın şükran ezgisi (Hakimler 5) bazı ayrıntıları gösteriyor. Sisera’nın atlı arabaları şiddetli yağmur nedeniyle Kişon Irmağı yakınlarındaki dar geçitten geçerken batağa saplandı. Göklerden ve bulutlardan yağmur “boşandı” ve “sarsılan” dağlardan sular coşarak geldi (5:4, 5), ani bir sel oluşturarak düşman askerlerini uzaklara süpürdü ve İsrail kurtarıldı (5:21).

 

Bu savaşçı adamların Debora’ya duydukları güveni düşünün. Bu bir yere kadar iyiydi (şüphesiz), fakat başkalarına ne kadar güvenmemiz gerektiği konusunda neden her zaman dikkatli olmalıyız?

 

Pazar

 

18 Ocak

 

Gidyon

 

Hakimler 6:1 ayetini okuyun. Burada ne oluyor? Bkz. Hakimler 6:10

 

Debora’dan sonra ülke 40 yıl boyunca barışın tadını çıkardı, fakat çok geçmeden yine zalimlerin eline düştüler. Bu seferkiler, müttefikleriyle birlikte İsrail’e girip yeni ekilmiş ekinleri yok eden ve hayvanlarını çalan Midyanlılardı (Hak. 6:3–5). İsrailliler büyük ölçüde fakirleşti ve Allah’a yakardılar (Hak. 6:6, 7). Fark ettiler ki, asortik ilahları şimdi işe yaramıyorlardı.

 

Hakimler 6:12–16 ayetlerini okuyun. Rabb’in meleği Gidyon’a ne dedi ve Gidyon’un tepkisi ne oldu? Bu işlerin başlarına neden geldiğini bilmesi gerekmez miydi? Bkz. Hakimler 6:7–10.

 

Gidyon’un haksız şikâyetine rağmen (itaatsizlik etmişlerdi; bu yüzden zulme uğramışlardı), Allah tekrar onları kurtarmaya hazırdı, fakat bu sefer Gidyon aracılığıyla. Gidyon’un kendisini tamamen farklı bir şey olarak görmesine rağmen, Allah’ın Gidyon’u “yiğit savaşçı” diye adlandırması ne kadar ilginç: “Ey Efendim, ben İsrail’i nasıl kurtarabilirim? Ait olduğum boy Manaşşe oymağının en zayıf boyudur. Ben de ailemin en genç adamıyım” (Hak. 6:15). Şüphesiz, Gidyon’un gücünün en önemli unsurlarından biri kendi önemsizliğinin ve zayıflığının farkında olmasıydı.

 

Hakimler 6:36–40 ayetlerinde, Gidyon’un Rabb’e ne sorduğuna da dikkat edin. Yani kendi zayıflığının ve karşılarındaki tüm zorlukların farkında olarak, Allah’ın orada bulunduğuna dair güvence aradı. Dolayısıyla, burada tamamen Allah’a muhtaç olduğunun farkına varmış bir adam görüyoruz. Hakimler 7. bölümde Gidyon’un halkına zulmedenlere karşı muhteşem başarısını ve Allah’ın İsrail’i kurtarışını okuyabiliriz.

 

Bu kurtarma sürecinde Rab neden düşmüş insanları kullanmayı seçti? Yani, o an İsrail için gerekeni yapmak üzere “on iki tümenden fazla melek” (Mat. 26:53) çağıramaz mıydı? Hem büyük mücadele içinde hem de müjdenin yayılmasında, düşmüş insanlık olarak ne rol oynuyoruz?

 

Pazartesi

 

19 Ocak

 

Şimşon

 

İyi kötü arasındaki savaşın hatları Şimşon’un öyküsünde bulanıklaşıyor. Onun hayatı, Rabb’in meleğinin onun doğumundan itibaren bir Nezîr (adanmış kişi) olacağını duyurmasıyla, etkileyici bir biçimde başlıyor. Melek Şimşon’un anne ve babasına bu özel bebek için nasıl hazırlanmaları gerektiğini öğretiyor. Annesine alkollü içki içmemesi ve yasak yiyecek yememesi söylendi (Hak. 13:4, 13, 14; ayrıca Levililer 11. bölüme bakınız). Gerçekten, Allah’ın Şimşon için özel planları vardı; maalesef olaylar olması gerektiği gibi gerçekleşmedi.

 

“Şimşon tam erkekliğe girdiği günlerde, ilahî görevini yerine getirmesi gereken zamanda; diğer zamanlardan daha da çok Allah’a sadık kalması gereken zamanda; İsrail’in düşmanlarıyla ilişki kurdu. Kendi seçtiği bir nesneyle birlik olduğunda Allah’ı daha iyi yüceltip yüceltemeyeceğini, ya da bunu yaparak kendini hayatının amacını gerçekleştiremeyecek bir konuma getirip getirmediğini sorgulamadı. Allah öncelikle Kendisini şereflendirmek isteyen herkese bilgelik vaat etmiştir; fakat benliğini tatmine odaklananlara verilen bir vaat yoktur.”—Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler, s. 563.

 

Hakimler 14:1–4 ayetlerini okuyun. Şimşon’un kadınlara karşı zaafını Allah’ın “Filistlilere karşı fırsat” olarak kullanması nasıl mümkündür? (4. ayet).

 

Şimşon Filistlilere karşı bir kaç yolla “kullanıldı”, her biri kişisel pürüzlere karşı öfkeli tepkilerdi. Önce borcunu ödemek için 30 adam öldürdü ve giysilerini alarak düğününe geri döndü (Hak. 14:19). Daha sonra karısı sağdıcına verilince onların ekinlerini yok etti (Hak. 14:20, 15:1–5). Sonra karısını ve karısının babasını öldüren Filistlilerden öç almak için birçoğunu öldürdü (Hak. 15:6, 7, 8). Filistliler bunun intikamını almaya çalıştığında (Hak. 15:9, 10), bin Filistliyi bir eşeğin çene kemiğiyle öldürdü (Hak. 15:14, 15). En sonunda da, onu kör ettikleri için tapınaklarını çökertti ve 3.000 Filistliyi öldürdü (Hak. 16:21, 28, 30).

 

İşte size kusurlu bir kahraman. İbraniler 11:32 ayetinde epey yüceltilmiş kişilerle aynı listede yer almasına rağmen, Şimşon’dan örnek almak isteyeceğimiz çok az şey var gibi görünüyor. Belli ki bu hikâyede gözle görünenden fazlası var. Allah’ın Şimşon ile neler yapabileceğini düşünün. Peki ya biz? Bizden bekleneni verebilseydik ne kadar daha fazlasını yapabilirdik?

 

Salı

 

20 Ocak

 

Rut

 

Rut’un hikâyesi Allah’ın halkını tehdit eden devasa ordular yerine, daha küçük bir şeyden bahsediyor: neredeyse ortadan kalkmak üzere olan, fakat bunun yerine hayata döndürülen bir aile. Hikâye iki daha büyük tema daha içeriyor: Allah’ın yarattıklarının yok edilmesi ve halkının tehdit altında olması; ancak bunun yanı sıra Rut gerçekte her zaman kişisel seviyede yürütülen büyük mücadeleden bahsediyor.

 

Yahuda ülkesinin hâkimler zamanında kıtlıktan muzdarip olması şaşırtıcı değil (Rut 1:1, Yas. 28:48, 32:24; ayrıca bkz. Hak. 17:6, 21:25). Bu, antlaşma halkının Allah’ı terk ettiğinin bir göstergesiydi. Günah ve isyan süt ve bal akan ülkeyi verimsiz ve kurak bir bölgeye dönüştürmüştü, fakat Rut kitabında Allah “halkının yardımına yetişti” ve onlara tekrar “yiyecek sağlayıp” topraklara yeniden hayat verdi (Rut 1:6).

 

Elimelek, eşi Naomi ve iki genç oğulları kendilerine bir gelecek kurmak istedikleri için ilk önce Moav topraklarına gittiler. Düşman ülkesi geçici bir rahatlık verdi, ama kocası ile iki oğlu öldü ve nihayetinde Naomi memleketine geri dönmeye karar verdi.

 

Rut 1:8, 16, 17 ayetlerini okuyun. Rut’un Naomi ile gitmek istemesinin önemi nedir?

 

Rut İsrail’i defalarca yok etmek istemiş olan düşman bir ulustandı, fakat Allah’ın halkından olarak anılmayı ve onların Tanrısı’na tapmayı seçti. Ayrıca, kabul edildiği vatanda, sadece Boaz’ın gözünde değil (Rut 2:10) kendisini tanıyan insanların gözünde de lütuf buldu (Rut 2:11). Boaz da Rut’un Allah’ın gözünde lütuf bulduğundan emindi (Rut 2:12), böylece ona hayranlığını bir adım ileri götürüp onunla evlenmeyi kabul etti (Rut 3:10, 11).

 

Fakat Boaz’dan daha yakın, Rut ile evlenirse ölmüş adamın toprağı üzerinde hak iddia edebilecek bir akraba vardı. Fakat bu daha yakın akraba, başka bir eş mali planlarını karıştıracağından dolayı, evlenmeyi düşünmüyordu (Rut 4:6). Bu aşamada, tanık olan topluluk Rut’u İsrail tarihinin büyük kadınlarına benzeterek bereketledi (Rut 4:11, 12). Bu benzetme, Rut Mesih’in atalarından biri olduğu zaman tam anlamıyla yerine geldi (Rut 4:13, 17; Mat. 1:5, 6).

 

İşte size bir “onlar erdi muradına” hikâyesi. Maalesef Kutsal Kitap’ta bunlardan çok fazla yok. Tabii ki, Kutsal Kitap haricinde de çok fazla yok. Burada yine de hayatın inişlerine ve çıkışlarına rağmen sonunda Allah’ın arzusunun galip geldiğini görüyoruz. Bu da O’nu seven ve O’na güvenen herkes için iyi haberdir.

 

Çarşamba

 

21 Ocak

 

Samuel

 

Samuel kitabının başlangıcı ile büyük mücadelenin ne ilgisi var? Yaratılışın düzenine karşı açık bir tehdit ve sınırlara dayanmış dev ordular yok. Kötülüğün saldırısının üstü örtülü, fakat kesinlikle aynı ölçüde gerçek.

 

  1. Samuel 2:12–25 ayetlerini okuyun. Bu üzücü ayetlerde açıklanan kötülüğe karşı iyilik gerçeğini nasıl görüyoruz?

 

“Ancak her ne kadar [Eli] halkı yönetmek üzere atanmıştıysa da, kendi ailesini yönetemiyordu. Eli müsamahakâr bir babaydı. Huzura ve rahata düşkün biri olarak, çocuklarının kötü alışkanlıklarını ve tutkularını düzeltmek için yetkisini kullanamıyordu. Onları yola getirmek ya da cezalandırmak yerine, isteklerine boyun eğiyor ve kendi başlarına buyruk yaşamalarına izin veriyordu.”—Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler, s. 575.

 

Onların aksine, rahip gibi giyinmiş küçük bir çocuk görüyoruz (1.Sam. 2:18, 19). İsa gibi, “...giderek büyüyen genç Samuel RAB’bin de halkın da beğenisini kazanmaktaydı” (1Sa. 2:26, Luka 2:52). Tabi ki bu Samuel, sonunda İsrail’de güçlü ve imanlı bir lider oldu. “Samuel’in RAB’bin bir peygamberi olarak onaylandığını Dan’dan Beer-Şeva’ya kadar bütün İsrail anladı” (1.Sam. 3:20).

 

Yine de bu, her şeyin iyi gittiği anlamına gelmiyor. Ulus Filistlilerle savaşta karşı karşıya geldi ve Eli’nin iki oğlu öldürüldü; Filistliler Allah’ın sandığını ele geçirdiler ve bu haberi duyan 98 yaşındaki Eli öldü (1Sa. 4:14–18).

 

Ne yazık ki Samuel de Eli’yle aynı sorunla karşılaşacaktı: imanda ve bağlılıkta kendi izinden gitmeyen oğullar (1Sa. 8:1–7).

 

Samuel Allah’ın halkının tarihinde bir geçiş noktası olarak iz bıraktı. O hâkimlerin sonuncusuydu ve büyük mücadelenin gelişimi içerisinde anahtar bir şahsiyetti. Onun sağlam etkisi, kritik zamanlarda halkı yönlendirdi. Oğullarının onun izinden gitmemesi çok yazık oldu, fakat Allah insan hanedanlarına bağlı değildir. İhtiyarlar sapkınlıklarının sonucunda bir kral talep ettiler. Fakat yüzyıllar boyunca tarih bunun akıllıca bir hareket olmadığını ortaya çıkaracaktı.

 

Ev hayatlarımız ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, büyük mücadelede kime hizmet ettiğimizden kendimiz sorumluyuz. Yaptığınız hata her neyse, bugün, şu anda, Rabb’in huzurunda onu düzeltmek için asla çok geç olmadığını neden her zaman hatırlamalısınız? Yarın çok geç olabilir, ama bugün değil.

 

Perşembe

 

22 Ocak

 

EK ÇALIŞMA: Kutsal Kitap’ın insanın günahının ve kötülüğünün üstünü örtmediği bilinir. Eğer öyle yapsaydı, insanın durumunu nasıl doğru olarak tasvir edebilirdi? 1. Samuel 2:12–25 ayetlerinde, Eli’nin oğullarının genç Samuel’e tezat teşkil eder bir halde sunulmasında, insanî kötülüğün bilhassa keskin bir tasviri bulunur. 1.Samuel 2:12 ayetinde “Eli’nin oğulları Belial’ın oğullarıydı. RABB’i tanımıyorlardı” sözlerini okuyoruz. Dikkat edin, ilk olarak zıtlık: Kutsal Kitap dönemi hayatında soy önemli bir rol oynuyordu ve bu soyda “Eli’nin oğulları” bunun yerine artık “Belial’ın oğulları” olmuşlardı. Belial zengin anlamlar içeren bir kelimedir ve neredeyse her zaman olumsuz olarak, birçok değişik biçimde ve bağlamda kullanılır. Aslında, “hayır”, “değil” veya “olmadan, olmaksızın (–siz, –sız)” anlamlarına gelen İbranice bl ve bli kökleri ile bağlantılıdır. Belial sözcüğünün kendisi “değersiz,” “işe yaramaz” anlamına gelir, başka yerlerde de Eli’nin oğulları için kullanıldığı şekilde kullanılmıştır; yani başka adamlar da “Belial’ın oğulları” olarak adlandırılmıştır (2Ta. 13:7, 1Kr. 21:13). Özdeyişler 6:12 ayetinde kötü ile aynı anlamda kullanılmıştır. (Diğer bazı kadim yakın doğu yazınlarında, Belial Şeytan’ın başka bir adı olarak görülür.) Kutsal Kitap’ta neredeyse her kullanılışında, olumsuz anlamda ortaya çıkar. Allah’ın suretinde yaratılmış insanoğulları olarak, bir amaç ve anlam dâhilinde yaratılmışlardı; oysa ki Kutsal Kitap’a göre bu adamlar değersizdiler, “değersizliğin oğulları”ydılar. Ne acıklı bir hayat israfı. Bizler ya Rabb’in yanında, O’nun için anlamı ve amaçları olan bir şeyler yapan kişileriz, ya da sonuç olarak değersiziz. Tüm var oluşumuzun ve hayatımızın amacımızın sadece Allah’tan geldiğini düşünecek olursak, bu da mantıklı.

 

TARTIŞMA SORULARI:

 

Kutsal Kitap büyük mücadelede tarafsız bölge olmadığını açıkça ortaya koyuyor: bizler ya bir tarafta ya da diğer taraftayız, ya Mesih’in ya da Şeytan’ın tarafındayız. Ancak, bildiğimiz hayat her zaman böyle net ve çarpıcı zıtlıklarla gelişmez, değil mi? Bazen doğru veya yanlış kararın ne olduğundan bile emin olamayız; hatta ahlakî durumlarda bile. Ne yapılması gerektiğini belirlemek her zaman kolay değildir. “Doğru” seçimin hangisi olduğunu anlamanın zor olduğu zamanlarda, doğru seçimleri yapmak için ne gibi yollardan yardım arayabiliriz?

 

Saygı duyduğunuz veya hayran olduğunuz kişiler sizi ne şekilde hayal kırıklığına uğrattılar? Aynı zamanda, size karşı saygı veya hayranlık duyan kişileri siz ne şekilde belki de hayal kırıklığına uğrattınız? Bu olaylardan iman, güven, lütuf ve insanî zaaf hakkında ne öğrendiniz?

 

Cuma

 

*23–29 Ocak

 

Mücadele Devam

Ediyor

 

Sebt Günü

 

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: 1Sa. 17:43–51, 2Sa. 11:1–17, 1. Krallar 18:21–39, 2. Krallar 19:21–34, Ester 3:8–11, Nehemya 1.

 

HATIRLAMA METNİ: “Onlara Tanrı’nın bana nasıl destek olduğunu ve kralın söylediklerini anlattım. Onlar da, ‘Haydi, onarmaya başlayalım’ dediler. Var güçleriyle bu hayırlı işe başladılar” (Nehemya 2:18).

 

Davut’un, İlyas’ın, Hezekiel’in, Ester’in ve Nehemya’nın hayatlarını karşılaştırdığımızda, aynı temalar ortaya çıkıyor: Allah kötülüğün istikametini tersine çevirmek için “önemsiz” insanları kullanabilir. Bu hikâyeler aracılığıyla, dev engellere rağmen, kötülüğün ezici baskısı altında eğilmek zorunda olmadığımızı görebiliriz. Bunun yerine dik durabiliriz, ama sadece antlaşmasının vaatlerine sadık olan ve bizim için bu vaatleri İsa’da yerine getiren Allah’ın gücü ile. Allah’ın halkı O’nun kudretiyle dayandığında, kötülüğün kuvvetlerinin son zaferi kazanacak kadar güçlü olmadığını görecekler.

 

Bizim için odak noktası ve zorluk, O’nun kurtarışında sevinmektir. Bu, bazen kendimizi içinde bulduğumuz ezici zorluklar ve boyumuzu aşan sıkıntılar düşünüldüğünde, her zaman bir anlam ifade etmez. Allah’ın kurtarışında, henüz bunun gerçekleşmesinden önce sevinmek, etrafımızda meydana gelen olayların mantıklı bir sonucundan ziyade, bir iman eylemi ve ibadettir. Öte yandan, Mesih’in bizim için yaptığı şey nedeniyle, Allah’ın sadık oluşuna güvenmek gerçekten de yapabileceğimiz tek mantıklı şeydir.

 

*30 Ocak Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



  1. Ders

 

24 Ocak

 

Davut, Golyat ve Batşeva

 

Hayat karmaşıktır, bu nedenle biz insanlar da karmaşığız. Düşünün: evrenin yaratıcısı olan Allah’ın suretinde yaratılmış ve sonradan kendilerini kirletmiş varlıklar. Hem iyilik hem de kötülük potansiyelimizin olağanüstü seviyelere erişebilir olmasına şaşmamalı. Bir de, bazı insanlar çok büyük “iyilik” seviyelerine ulaşırken, diğerlerinin ne yazık ki aşırı günahkârlığa düşmeleri o kadar basit değil. Aslında her iki aşırı uç aynı kişide de görülebilir! İyi haber, bir noktada en düşük seviyede olan birilerinin, Allah’ın lütfuyla, O’nun için ve insanlık için büyük işler yapmış olmalarıdır. Tabii ki tersi de olabilir: yukarılarda olanlar diplere düşebilirler. Şeytan gerçektir, büyük mücadele gerçektir, Rab’le bağlantılı olmazsak en iyimiz bile düşmanımıza yem olabilir (1Pe. 5:8).

 

  1. Samuel 17:43–51 ayetlerini okuyun. Davut’un ağzından zaferini anlamak açısından çok önemli olan hangi kelimeler çıkıyor? Buna karşıt olarak 2. Samuel 11:1–17 ayetlerini okuyun. Burada aynı adamda ne kadar şiddetli bir tezat görüyoruz? Fark yaratan neydi?

 

Golyat’ı yenen Davut ile kendi arzusuna ve kibrine yenilen Davut aynı kişiydi. Bu adam zaten kaç kadına sahipti? Sonra bir kadın daha görür, üstelik evli bir kadın, bunun üzerine “savaş Rabb’indir” (1Sa. 17:47) veya “İsrail’de Tanrı var” (1Sa. 17:46) gibi sözler birdenbire nereye gider? Davut’un sadece “savaşın Rabb’in olduğunu” bilmekle kalmayıp, aynı zamanda bu savaşta Allah’ın zırhı içinde dövüşmeyi de bilmesi gereken bir zaman olmuşsa, bu Ela Vadisi’nin savaş alanında değil, hepimizin içinde büyük mücadelenin sürdüğü yer olan kalbinin derinliklerindeydi.

 

Batşeva’yla korkunç bir şekilde düşüşünün ardından aklı başına geldikten sonra, Davut’un hayatı boyunca sürecek kederi ve suçluluk duygusu oldu. Acısı onu 51. Mezmur’u yazmaya sevk etti, burada temiz bir kalp (10. ayet) ve Allah ile paydaşlığının onarımı için (11. ve 12. ayetler) yalvarmaktadır. Büyük evrensel çatışmada güçlü adamlar da en düşük rütbedeki zayıf kişiler kadar yaralanmaya açıktır. Fakat Allah samimiyetle tövbe eden herkesle çalışmaya isteklidir.

 

Şu anda kendinizi düşünün: başarıları, hayal kırıklıklarını, zaferleri, düşüşleri. Bu hikâyelerden aldığınız dersleri şu an karşılaştığınız herhangi bir duruma nasıl uygulayabilirsiniz?

 

Pazar

 

25 Ocak

 

Onların Yüreklerini Döndürmek

 

Tişbeli İlyas Kutsal Kitap’taki en renkli karakterlerden biri olmalı. Onu ilk kez, hayretler içindeki bir kralın karşısında durup ona gelecek üç yıl yağmur yağmayacağını söylerken görüyoruz (1Kr. 17:1). Bir krala yaklaşmak da, ondan kaçmak da kolay değildi, fakat bu deri kemerli tüylü adam (2Kr. 1:8) muhafızları atlatarak Allah’ın bildirisini iletir, sonra yaklaşık 12 kilometre ilerideki dağa kaçar.

 

O günler İsrail’in kuzey krallığı için sıkıntılı zamanlardı. Birçoğu Rabb’i terk etmişlerdi (1Kr. 19:10) ve O’nun yerine bereket tanrılarına tapıyorlardı. Yağmur yağmayacağını söylemek, çiftçileri zengin eden ekinlerin ve sürülerin bereketli olmasını sağlamak üzere yağmur getirdiği sanılan Baal’ı doğrudan sorgulamak anlamına geliyordu. Yaygın dinî ritüeller verimlilik ve kazanç üzerine odaklanmıştı.

 

Gelecek üç yıl bereket tanrıları aciz kalmışlardı. Bundan sonra İlyas tekrar kralın karşısına çıkar ve Aşera’nın (bereket tanrıçası) ve Baal’ın tüm peygamberleri ile kendisi arasında bir hesaplaşma talep eder: bir adam 850 kişiye karşı (1Kr. 18:17–20).

 

Belirlenen gün gelip kalabalıklar Karmel dağının zirvesinde toplandığında, İlyas halka seslenir: “Daha ne zamana kadar böyle iki taraf arasında dalgalanacaksınız [topallayacaksınız]?” (1. Krallar 18:21). Boğalar seçilir ve kurban edilmek üzere hazırlanır, insanlar hangi tanrının gökten ateş yağdırabilecek kadar güçlü olduğunu görmek için bekler. Antik verimlilik dinlerinde boğa en güçlü nesneydi. Muhakkak ki bereket tanrıları güçlerini gösterecekti.

 

  1. Krallar 18:21–39 ayetlerini okuyun. Buradaki açık büyük mücadele gerçeğine rağmen, İlyas gerçekte İsrail’de ne olmasını istedi ve bu bize bugün neden bu kadar uygun?

 

  1. Krallar 18:37 ayeti her şeyi anlatıyor. Mucize, ne kadar etkileyici olsa da, başlı başına asıl konu değildi: konu İsrail’in antlaşmaya bağlılığıydı. Kalplerini kimin döndürdüğüne de dikkat edin. O Rabb’in Kendisiydi, hatta mucizenin gerçekleşmesinden bile önce. Fakat Allah kalpleri Kendisine döndürmek için zorlamaz. O Kutsal Ruhu’nu gönderir, insanlar da o Ruh’a karşılık vererek önce O’na dönmeyi seçmelidirler; ancak bundan sonra O’nun gücüyle bu seçimlerinin gerektirdiği gibi davranabilirler. Bugün de durum farklı değil. Her kalbin atmasını sağlayan sadece Allah’ın gücüdür. Fakat O, bu atan kalplerden birini bile Kendisini takip etmeleri için zorlamaz.

 

Pazartesi

 

26 Ocak

 

Meydan Okuma Sözleri

 

Yeni süper güç Asur krallığı kuzey İsrail krallığını işgal edip yaşayanları Mezopotamya’ya dağıttığı günlerde, Hizkiya Yahuda kralıydı (2. Krallar 18:9–12). “Bundan böyle onlar aracılığıyla atalarının ülkesinde yapamayacağı şeyi, onları putperest uluslar arasına dağıtarak gerçekleştirmeye çalışacaktı. İnsanlığın Kurtarıcısı aracılığıyla sağlanan aftan pay almayı seçen herkesi kurtarma planının yerine gelmesi gerekiyordu; İsrail’in üzerine getirilen sıkıntılarla da, Kendi yüceliğini yeryüzünün tüm uluslarına bildirmenin hazırlığını yapıyordu.”—Ellen G. White, Peygamberler ve Krallar, s. 292.

 

Birkaç yıl sonra Asur kralı Sanherib dikkatini Yahuda’ya çevirdi ve tüm güçlü şehirlerini ele geçirerek onları ağır haraca bağladı (2. Krallar 18:13–15). Hizkiya’nın tapınak ve saray hazinesini boşaltmasına rağmen, Asur kralı memnun olmadı ve Yeruşalim’in teslim olmasını görüşmek üzere memurlarını gönderdi.

 

Asurlular bundan sonra çevrelerindeki halkların ilahlarının kendilerini Asur ordusundan kurtaramadığından bahsederek halkla alay ettiler ve Yahudilerin neden kendi Tanrıları’nın bundan daha iyisini yapabileceğini düşündüğünü sordular. (Bkz. 2. Krallar 18:28–30, 33–35.)

 

Bundan sonra Hizkiya yapabileceği tek şeyi yaptı: dua etti (2. Krallar 19:15–19). Allah Yeşaya’yı daha önce Hizkiya’yı cesaretlendirmesi için kullanmıştı (2. Krallar 19:6), şimdi de bu peygamberi tekrar ona gönderdi.

 

  1. Krallar 19:21–34 ayetlerini okuyun, özellikle 21. ve 22. ayetlerin üzerinde durun. Bu korkunç bunalımın ortasındaki Kendi halkına Allah’ın mesajı neydi?

 

Tüm bunların sonucu, dev Asur ordusu Yeruşalim surları etrafında ordugâh kurduğunda görüldü. Kuşatılan şehrin korkmuş ahalisi bir sabah uyandıklarında, galip ordunun kuşattığı şehrin savunmalarını hızla yarıp geçerek öldürücü darbeyi vurmasını değil, göz alabildiğine her yere dağılmış, ölümcül bir hareketsizlikle yerde yatan askerleri gördüler (2. Krallar 19:35). Rezil olan Asur kralı memleketine döndü, fakat yalnızca iki öz oğlunun elinden sonu gelecekti (2. Krallar 19:36, 37).

 

En umutsuz ve imkânsız gözüken durumlarda bile Rabb’e güvenmeyi nasıl öğrenebiliriz? Neden her zaman aklımızda büyük resmi tutmalıyız, özellikle olaylar her zaman, en azından şimdilik, iyi şekilde sona ermediğinde?

 

Salı

 

27 Ocak

 

Ölüm Kararı

 

Ester’in hikâyesinin geçtiği antik Pers İmparatorluğu’nun kültürünü ve geleneklerini anlamak günümüzde bizim için oldukça zor (şüphesiz, yüzyıllar boyunca çeşitli kültürlerden olan insanlar için de öyle olmuştu). Yine de bir şey kesin: Rab, İsrail ulusuna vaat edilmiş antlaşmanın vaatlerinin, yani İbrahim’e kadar dayanan vaatlerin yerine getirilmesi sürecinde bu imparatorluğu kullanmıştı (bkz. Yar. 12:1–3, Yşa. 45:1, 2Ta. 36:23).

 

Genç Yahudi kızı Ester kendini kraliçe olarak bulmuştu. Onun yükselişi Yusuf’un Mısır’daki veya Daniel’in Babil’deki güzergâhından farklı değildi; o da (Yusuf ve Daniel gibi) tam olarak Rabb’in istediği yerdeydi ve Allah tarafından etkili bir şekilde kullanıldı; bu kullanış büyük mücadele temasının tarih içinde nasıl gerçekleşebileceğini göstermektedir.

 

Ester 3:8–11 ayetlerini okuyun. Allah’ın tasarılarının, özellikle Mesih’in gelişinle ilişkin olarak, Yahudi halkı için olduğunu aklımızda tutarak soracak olursak; bu fermanın uygulanması ne gibi sonuçlar doğururdu?

 

“Kral bu fermanın bütünüyle uygulanmasının getireceği uzun vadeli ve geniş kapsamlı sonuçları hiç düşünmemişti. Bu entrikanın gizli azmettiricisi olan Şeytan, gerçek Tanrı’ya ilişkin bilgiyi koruyanları bu dünyadan silip atmaya çalışıyordu.”—Ellen G. White, Peygamberler ve Krallar, s. 600, 601. Ayrıca, bu insanlar arasından Dünyanın Kurtarıcısı çıkacaktı.

 

Meselenin ibadet konusundan (bkz. Ester 3:5, 8) ve belli bir grup insanın iktidar sahiplerinin yasalarını ve geleneklerini reddetmeleri üzerine başlamış olması ne kadar ilginç. Tabi ki, çağların sonunda şartlar değişecek olmasına rağmen, meselenin ardındaki gerçek —Mesih ile Şeytan arasındaki büyük mücadele— halen aynıdır ve Allah’a sadık kalmak isteyenler Yahudilerin burada karşılaştığına benzer şeylerle karşılaşacaklar. Bizler, dünya tarihinin kapanış sahnelerinde “[canavarın sureti] kendisine tapmayan herkesi öldürebilsin” (Vahiy 13:15) diyen fermanın çıkacağına ilişkin uyarıldık. Tarihten öğrendiğimiz bir şey var: tarihten ders almadığımız.

 

Neden sıklıkla bizden farklı olanlara karşı şüpheci olma eğilimi gösteriyoruz? Her insanın değerli olduğunu ortaya koyan Yaratılışın ve Kurtarışın güçlü gerçekleri, bu davranışın ne kadar yanlış olduğunu bize neden göstermeli? Son derece kusurlu olan bu eğilimden kalbimizi nasıl temizleriz?

 

Çarşamba

 

28 Ocak

 

Nehemya

 

Nehemya’nın hikâyesi İsrail ulusunun artık politik bir varlığının olmadığı, aksine yabancı topraklara dağılmış bir kalıntı oldukları dönemde başlıyor. İnsanlar antlaşmanın kendi üzerlerine düşen kısmını yerine getirmekte başarısız olsalar da, Allah, her zaman olduğu gibi, antlaşmasının vaatlerine bağlı kalacaktı.

 

Nehemya 1. bölümü okuyun. Onun duasının arka planı nedir? Daniel 9:4–19 ayetlerindeki Daniel’in duasını ne şekilde hatırlatıyor? Her iki durumda da mesele nedir ve bu mesele tüm büyük mücadele sahnesinde nasıl gerçekleşmektedir?

 

Kralın lütfuyla Nehemya’ya Yeruşalim’e dönme ve orada onarım yapma izni verilir. Nehemya geri döndüğünde ilk bir kaç günü sadece etrafa bakarak geçirir. Şehri gece araştırmak ister fakat moloz yığınları o kadar geniştir ki fazla uzağa gidemez (Neh. 2:14); böylece onları incelemek üzere surların dışına gider (Neh. 2:15).

 

Nehemya 2:16–18 ayetlerini okuyun. Sizce Nehemya imkânsız olduğunu düşündükleri bir şey üzerinde çalışmaya başlamaları için liderleri nasıl ikna etti? Nehemya bugün yaşasaydı bizim kilisemize ne öğretebilirdi?

 

Nehemya başlangıçta liderlere niçin geldiğini söylemese de, onun gelişinden rahatsız olan ve Yeruşalim’in gelişmesi için yapılan her işi engellemek için ellerinden geleni yapan bazı kişiler vardı (Neh. 2:10, 19, 20). Duvarları onarma işi başladığında (Nehemya 3) bu yabancı memurlar “öfkeden deliye döndü” (Neh. 4:1) ve bu çabaları alaya aldılar (2. ve 3. ayetler). Allah’ın halkının yaptıkları iş hakkında ciddi olduklarını gördüklerinde (6. ayet), sinirlendiler ve bir saldırı planladılar (7 ve 8. ayetler).

 

Caymak çok kolay olabilirdi; fakat yaptıkları işe karşı geliştirilen her çeşit entrikalara rağmen, inatla devam ettiler. Allah’a güvenen Nehemya, duvarların yeniden inşa edilişini gördü ve düşmanlarının tehditlerini Allah’ın eline bıraktı (Neh. 6:14, 15).

 

Hepimiz engellerle karşılaşıyoruz. Ne zaman vazgeçeceğimizi ve ne zaman devam edeceğimizi nasıl bilebiliriz?

 

Perşembe

 

29 Ocak

 

EK ÇALIŞMA: Kuşkusuz, bu hafta işlediğimiz gibi, Allah’ın Sözü tekrar tekrar Allah’ın kendi halkına olan sadakatini gösteriyor. Tabi ki birçok durumda, olayların gerçekleştiği zamanlarda, bu sadakat her zaman çok açık ve görünür değil. İncelediğimiz olaylarda, hikâyeyi baştan sona kadar görebiliyorduk; Hititli Uriya gibi olaylara dâhil olan bazı karakterler ise görmedi. Bugün biz kendimiz, aynı incelediğimiz insanlar gibi, büyük mücadeleye sonuna kadar karışmış haldeyiz. Sadece onlar da değil, Kutsal Kitap metnine girenler kadar gerçek, fakat hayatlarındaki sorunların böyle iyi şekilde çözümlendiğini her zaman göremeyen birçokları vardı. Bu yüzden Hristiyanlar olarak, özellikle zor zamanlarda (ki sıklıkla olurlar), Pavlus’un harika sözlerini hatırlamak bizler için çok önemli: “Bu nedenle cesaretimizi yitirmeyiz. Her ne kadar dış varlığımız harap oluyorsa da, iç varlığımız günden güne yenileniyor. Çünkü geçici, hafif sıkıntılarımız bize, ağırlıkta hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar büyük, sonsuz bir yücelik kazandırmaktadır. Gözlerimizi görünen şeylere değil, görünmeyenlere çeviriyoruz. Çünkü görünenler geçicidir, görünmeyenlerse sonsuza dek kalıcıdır” (2Ko. 4:16–18). Burada Pavlus bize günlük zahmetlerin, insanlığın kusurlarının ve zayıflıklarının ötesinde bir şey göstermek istiyor: buradaki hayatı zalim bir saçmalıktan öte bir hale getiren tek umudu.

 

TARTIŞMA SORULARI:

 

Nihai umudumuzu gösteren diğer bazı Kutsal Kitap vaatleri nelerdir? Yapabildiğiniz kadarını bir araya getirin ve bunları yalnızken veya ders sırasında yüksek sesle okuyarak, ne söyledikleri üzerine düşünün. Bize nasıl bir resim sunuyorlar?

 

Davut’un düşüşünü bu kadar feci hale getiren, Allah’ın bereketini bu kadar müstesna bir şekilde almış olmasıydı. Kendisine tüm verilenlere rağmen, yine de bu şekilde bir günah işledi. Bununla birlikte, sadece olumsuz tarafa odaklanmak yerine, onun kötü hikâyesinin olumlu tarafı hakkında düşünün: Allah’ın lütfu, çok yüksekten çok aşağıya düşmüş olan birisine bile. Bu, İsa’da sahip olduğumuz kurtuluşun gerçekten ne kadar tam ve mükemmel olduğu hakkında bize ne söylüyor? Ne yapmış olursak olalım, düşüşümüz ne kadar yüksekten olursa olsun, Davut gibi tövbe edersek affa sahip olacağımızdan nasıl emin olabiliriz?

 

Cuma

 

*30 Ocak–5 Şubat

 

Çölde Zafer

 

Sebt Günü

 

KONUYLA İLGİLİ METİNLER: Mat. 1:20–23, Yu. 9:39, Mat. 3:7–12, 4:1–10, Yas. 34:1–4, Va. 21:10.

 

HATIRLAMA METNİ: “Nitekim İnsanoğlu, kaybolanı arayıp kurtarmak için geldi” (Luka 19:10).

 

Şeytan kendisiyle kadın arasında, kendi soyuyla kadının soyu arasında düşmanlık olması gerektiğini duyduğunda, insan doğasını ahlâksızlaştırma çalışmasının kesintiye uğrayacağını... anladı. Ancak kurtuluş planı daha ayrıntılı olarak açıklandığında, Şeytan melekleriyle birlikte, insanın düşüşüne neden olmakla Allah’ın Oğlu’nu yüce konumundan indirebileceğine sevindi. Tasarılarının şu zamana dek yeryüzünde başarılı olduğunu ve Mesih insan doğasına büründüğünde O’nun da yenilgiye açık olacağını ve böylelikle düşkün insan neslinin kurtuluşunun önlenebileceğini bildirdi.”—Ellen G. White, Atalar ve Peygamberler, s. 66.

 

Bu hafta, çöldeki denenmeyi incelerken, belki Kutsal Kitap’ta daha önce hiç bu kadar net bir şekilde gösterilmemiş olan Mesih ile Şeytan arasındaki açık savaşı, büyük mücadeleyi görebiliriz. Şeytan dünyanın kendisine ait olduğunu iddia etmişti ve Mesih onu geri kazanmaya geldi. Onu geri kazanmasının merkezinde ise kurtuluş planı vardı. İsa’yı doğumundan hemen sonra öldürmeyi başaramayan Şeytan, insan neslinin kurtuluşunu sabote etmek için başka bir yol denedi. Bunun nasıl gerçekleştiğini çöldeki denenmede görüyoruz.

 

*6 Şubat Sebt Gününe hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.

 

  1. Ders



31 Ocak

 

İmdada Yetişen İmmanuel

 

Matta 1:20–23 ayetlerini okuyun. İsa’ya verilen “İmmanuel” adının anlamı ve önemi neydi?

 

İsa neden “bizimle” olmak için bu dünyaya geldi?

 

Birincisi, Adem’in kaybettiği egemenliği geri vermek için geldi (Rom. 5:12, 15). O kalabalıklara ilham verirken (5.000 kişi O’na taç giydirip kral yapmak istedi) ve çocuklar hozanalarını (halkı düşmanlarından kurtaran birisine yönelik bir tür övgü) söylerken, İsa’nın krallık yönüne (egemenlik sahibi olmasına) dair bir ipucu görüyoruz. Ayrıca bir şekilde hasar görmüş insanları tekrar sağlıklı hale getirdiği zaman (örneğin, kör doğan adam ve 12 yıllık kanaması olan kadın) O’nun yaratılış üzerindeki gücünü, fırtınayı yatıştırdığında ve rüzgâra ve dalgalara sakin olmalarını söylediğinde ise doğa üzerindeki gücünü görüyoruz.

 

İkincisi, O yargı getirmeye ve iblisin işlerini yok etmeye geldi (Yu. 9:39, 1Yu. 3:8). Kötülüğün neden başarılı olduğunu ne kadar sık merak ediyoruz? İsa adaletsizlik sorununun üzerine gider ve bize sonun yakın olduğu güvencesini verir. İsa’nın üzerlerinde gücü olduğunu cinler de kabul ediyordu. Sıklıkla O’nun gerçek kimliğini haykırıyorlardı, hatta bazen İsa bunu açıklamadan önce. Diğerleri korku içinde kaçarken O cine tutulmuşlara huzur verdi ve onların akıl sağlıklarını iyileştirdi.

 

Üçüncüsü, İsa bu dünyaya kayıp olanı aramaya ve kurtarmaya (Luka 19:10) ve onların günahlarını ortadan kaldırmaya geldi (Yuhanna 1:29). O bizim gibi oldu ki, sadık bir Başrahip olabilsin ve bizi Allah’la barıştırsın (İbr. 2:17). “Günahla savaşmak, insanları ondan kurtarmak, onlara lütuf vermek, affetmek, aklamak, yüceltmek. Tüm bunlar başlangıçtan beri olan, şimdi ise İsa Mesih’te yerine gelmiş olan tek antlaşmanın amacıydı.”—N. T. Wright (2009–09–25), Justification: God’s Plan and Paul’s Vision [Aklanma: Allah’ın Tasarısı ve Pavlusun Vizyonu] (Kindle Locations 1462–1463: InterVarsity Press. Kindle Sürümü).

 

Son olarak, İsa bize Allah’ın nasıl olduğunu göstermek için, bize –ve evrendeki izleyenlere– O’nun gerçek karakterinin ne olduğunu açıklamak için geldi (Yuh. 14:9).

 

Mesih’in bu belirtilen geliş sebeplerinin her biri yaşamına ve Rab’le birlikte yürüyüşüne nasıl katkıda bulunabilir ve bulunmalıdır?

 

Pazar

 

1 Şubat

 

İsa’nın Vaftizi

 

Vaftizci Yahya’nın ortaya çıkışı tüm bölgede heyecan dalgası yaratmış olmalı. Burada İlyas peygambere benzeyen bir adam vardı (Mat. 3:4, 2Kr. 1:8). O, insanların 400 yıldır duydukları ilk peygamberlik sesiydi. Allah daha önce hiç bu kadar uzun süre sessiz kalmamıştı. Şimdi O insanlarla bir kez daha konuşuyordu. Anlaşılan önemli bir şey olmak üzereydi.

 

Matta 3:7–12 ayetlerini okuyun. Vaftizci Yahya neden Mesih’in gelişini anlatırken gelmekte olan gazap (7. ayet), ağaçların köküne dayanmış balta (10. ayet), harman yerinin temizlenmesi (12. ayet) ve samanın sönmeyen ateşte yakılması (12. ayet) gibi yargı temalarına bağlantı yapıyor?

 

İnsanlar son günlerde yaşadıklarını düşünüyorlardı. Yahya’nın çölden geldiğini ve onları Ürdün nehri sularını vaftiz aracılığıyla geçmek için cesaretlendirdiğini gördüler. Bu bir anlamda yeni bir Mısır’dan Çıkış gibiydi ve bizzat Mesih’in onları Roma’ya karşı kazanılacak bir zafer düşüncesinden, peygamberler tarafından bildirilmiş olan Allah’ın sonsuz krallığının müjdelenmesine yönlendirmesiyle birlikte, temizlenerek yeni Vaat Edilen Ülke’ye hazırlanmaları için (kurumuş nehir vadisinden yürüyüp geçmek yerine) ıslanmaları gerekliydi. En azından birçok kişi böyle düşünmüştü.

 

Fakat ne İsa ne de Yahya siyasî bir harekete önderlik etmiyorlardı; bu bir kurtuluş olayıydı. Luka’nın Yahya’nın yaptıklarını açıklamak için kullandığı ifadeler, Yeşaya kitapçığından, sürgünlerin Vaat Edilen Ülke’ye dönüşü için Allah’ın yol hazırlayışının tanımlandığı bir alıntıdır (Luka 3:3–6). Yeremya bu özel yolun hazırlanmasının sebebini açıklıyor: toplumun en zayıf ve savunmasızlarının (körler, topallar, hamileler, bebekli anneler) kullanabilmesi için ve yolu Vaat Edilen Ülke’ye dönmek isteyen diğer herkese uygun hale getirmek için (Yer. 31:7–9). Halkın Yahya’ya üşüşmesine şaşmamalı; yakında üzerlerinde olacak Rabb’in büyük günü için kendilerinin de hazır olabilme umutları alevlenmişti.

 

Ne var ki, birçoğunun beklemediği şekilde geldi; onlara söylenmediği için değil ama Kutsal Yazılar’ın anlamını kavrayamadıkları için (Luka 24:25–27).

 

İmanlı insanlar Rabb’in ilk gelişi hakkında ciddi yanlış algılara sahipti. Son günlerde yaşayan imanlı insanlar O’nun ikinci gelişinin niteliği hakkında ciddi yanılgılara düşmekten nasıl korunabilirler?

 

Pazartesi

 

2 Şubat

 

Taşlar Ekmeğe

 

Matta 4:1–3 ayetlerini okuyun. Ne oluyor ve neden? Büyük mücadelenin burada nasıl gerçekleştiğini görüyoruz?

 

“İsa denenmek üzere çöle götürüldüğünde, Allah’ın Ruhu tarafından götürüldü. O ayartıyı davet etmedi. O çöle yalnız kalarak görevi ve işi üzerinde düşünmek için gitti. Yürümesi gereken kanla çizili yol için Kendisini oruç ve duayla hazırlamalıydı. Fakat Şeytan Kurtarıcı’nın çöle gittiğini biliyordu ve bunun O’na yaklaşmak için en uygun fırsat olduğunu düşündü.”—Ellen G. White, Çağların Arzusu, s. 114.

 

İsa’nın denenmesi ile İsraillilerin Mısır’dan çıkışta çölde dolaşma tecrübeleri arasında etkileyici paralellikler var. İsa sudan çıktıktan sonra çöle gitti, orada 40 gün boyunca hiç bir şey yemedi ve denendi. Benzer bir şekilde İsrailliler sudan geçtiler (Kızıldeniz), hiçbir yiyeceklerinin olmadığı çöle girdiler ve orada 40 yıl kaldılar. Yasa’nın Tekrarı 8:2, 3 ayetlerinde bunun nasıl anlatıldığına bakın. “Tanrınız RAB’bin sizi kırk yıl boyunca çölde dolaştırdığı uzun yolculuğu anımsayın! Buyruklarına uyup uymayacağınızı, amacınızın ne olduğunu öğrenmek için sizi sıkıntılara sokarak sınadı. Sizi aç bırakarak sıkıntıya soktu.”

 

Müjdenin anlatımı İsa’nın 40 gün sonra acıktığını söylüyor (Matta 4:2). Bundan sonra, bir anlamda Eyüp’ün tesellici dostları gibi, “yararlı” tavsiye veren biri ortaya çıkar. Bu Şeytan’ın zor durumdaki birilerine “yardım etmeye” gelmesinin ilk tasviri değildi. Zekeriya 3. bölümde Babil sürgününden sonra Yeruşalim’in onarımı zamanındaki başrahibin hikâyesi kayıtlıdır. O bir görümde Allah’ın önünde dururken, sağ yanında birisi belirdi. Sağ yanda duran kişi, her zaman en çok güvenilen dost, gelebilecek her türlü saldırıya karşı koruyan kişi demekti. Fakat Zekeriya 3. bölümdeki güvenilir “sağ kol”, güvenilir dost taklidi yapan “suçlayıcı”dan başkası değildi.

 

Aynı şey çölde İsa’nın başına geldi. “Yardım” etmeye gelen, “Tanrı’nın Oğlu’ysan, söyle şu taşlar ekmek olsun” dediğinde kendini açığa çıkardı (Matta 4:3). Allah tarafından gelen bir meleğin İsa’nın tanrılığı konusunda şüphesi olmaması gerekirdi.

 

Tekrar, İsa’nın verdiği yanıtın (Matta 4:4) Mısır’dan çıkışla bağlantılı bir alıntı olduğuna dikkat edin. “[Tanrı] sizin de atalarınızın da bilmediği man ile sizi doyurdu. İnsanın yalnız ekmekle yaşamadığını, RAB’bin ağzından çıkan her sözle yaşadığını size öğretmek için yaptı bunu” (Yas. 8:3).

 

Ayartıya yenik düşmemek önemli olsa da, başka birini farkında olmadan da olsa ayartıya itmediğinizden emin olmak ne kadar daha önemlidir?

 

Salı

 

3 Şubat

 

Diğer Bir Denenme

 

İlk denenme Çıkış ile benzerlik taşır ama kökleri ilk günaha dayanır. İsa önceliği tutkular yerine Allah’a bağlılığa vererek, Adem’in iyiliği ve kötülüğü bilme ağacında kaybettiklerini telafi etti. Ne var ki, insan neslinin Adem zamanından beri gitgide düşerek açtığı arayı tamamıyla kapatmak için, İsa’nın iki kez daha denenmesi gerekiyordu.

 

Matta’ya göre, ikinci denenme Şeytan’ın İsa’yı tapınağın en yüksek yerine, tahminen dik bir vadiye bakan güneydoğu köşesine götürmesiyle gerçekleşti. Ayartıcının İsa’nın dostu olmadığını gösteren o alaycı ifade tekrar geldi: “Tanrı’nın Oğluysan”.

 

Şeytan burada gerçekten ne yapmaya çalışıyor? İsa atlasaydı bir şeyi kanıtlanmış olacak mıydı? (Mat. 4:5–7).

 

İsa ucuz şovlar ile ilgilenmiyordu. Onun Allah’a güveni hakikiydi, başkalarını etkilemek için yapmacık değildi. İsa’nın Babası’na tam güveni göğü terk edip insan olmasında, acı çekmesinde, yanlış tanıtılmasında, insanların önünde aşağılanmasında ve adaletsizce öldürülmesinde sergilenmişti (bkz. Flp. 2:5–8). Bu O’nun kaderiydi ve O bunun için tamamen hazırdı. O’nun görevi Adem’in ve soyundan gelenlerin kaybettiği dünyayı geri almaktı. İsa’da antlaşmanın tüm vaatleri yerine getirilecek ve dünya bir kurtuluş fırsatına sahip olacaktı.

 

İsa tekrar “Yazılmıştır” diye cevap veriyor, tekrar Yasa’nın Tekrarı kitapçığından alıntı yapıyor ve tekrar Kendi tecrübesi ile Mısır’dan çıkış arasında bağlantı kuruyor: “Massa’da olduğu gibi, Tanrınız RAB’bi denemeyeceksiniz” (Yas. 6:16). Massa İsraillilerin suyun yokluğundan yakındıkları ve Musa’nın su çıkarmak için taşa vurduğu yerdi. Musa bu tecrübeyi değerlendirirken, halkın “‘Acaba RAB aramızda mı, değil mi?’ diye RAB’bi denemiş” olduklarını belirtti (Çıkış 17:7). Tabi ki İsa işin aslını biliyordu ve tuzağa düşmedi, hatta bu sefer Şeytan’ın “Yazılmıştır” ifadesini Kendisine karşı kullanmasına rağmen (Matta 4:4, 6).

 

Dua ettiğimizde Rab’den beklentilerimiz söz konusu olduğunda, mucizeler için Allah’a güvenmek ile haddini bilmezlik arasındaki sınırı görmek her zaman kolay değildir. Birini diğerinden ayırmayı nasıl öğrendiniz? Cevabınızı Sebt günü derste söyleyin.

 

Çarşamba

 

4 Şubat

 

Şeytan’a İbadet

 

Matta’nın anlatımında, ilk denenme tutkular, ikincisi Allah’ı yönlendirmek üzerine odaklanırken, üçüncüsü ise Mesih’in Kendisine, krallığına ve dünyadaki nihaî görevine doğrudan bir meydan okumaydı.

 

Matta 4:8–10, Yasa’nın Tekrarı 34:1–4 ve Vahiy 21:10 ayetlerini okuyun. Şeytan’ın İsa’yı çıkardığı “çok yüksek bir dağ”ın önemi nedir?

 

Kutsal Kitap’ın “ulusları görmek için çok yüksek bir dağa çıkma” temasını kullanış şekline bakarsak, İsa’nın yolculuğunun gezi turu olmadığını görebiliriz. Bu senaryoya eklenmiş peygamberlik görümü var. Musa dağın tepesinden Vaat Edilen Ülke’yi daha sonra olacağı haliyle görür, daha sonra da Yuhanna gelecekteki Yeni Yeruşalim’i görür. Benzer şekilde İsa da antik Roma dünyasının ülkelerinden daha fazlasını görür. Şeytan’ın her şeyi en iyi şekliyle gösterdiğine dikkat edin. O suçu, acıyı ve adaletsizliği değil, zenginlikleri ve göz kamaştırıcılığı gösteriyor.

 

Sonra Şeytan “yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim” der (Matta 4:9). Şeytan Adem ve Havva’yı (zaten Tanrı’nın suretinde oldukları bir zamanda) Tanrı gibi olma isteği ile kandırdığı şekilde, kendisinin Tanrı olduğunu ve dünyadaki uluslara sadece kendisinin sahip olduğunu ve küçük bir saygı eylemine karşılık bunların hepsini kolayca İsa’ya verebileceğini ileri sürdü (bkz. Luka 4:6; Mez. 2:7, 8 ayetleriyle karşılaştırın).

 

Bu sınav bağlılık üzerine odaklıydı. İnsan nesli nihaî bağlılığı kime göstermeliydi? Aden bahçesinde Adem ve Havva yılana boyun eğdiklerinde aslında Şeytan’a bağlılık gösteriyorlardı ve bu salgın hızlı bir şekilde nesilden nesile yayıldı. Doğrudan ilahî müdahale olmasaydı, büyük mücadele Şeytan’ın lehine sonuçlanabilirdi. İnsan nesli ve hatta dünya üzerindeki yaşam devam etmeyebilirdi. Risk o kadar büyüktü.

 

İsa’nın, Yusuf ve Potifar’ın karısı örneğinde olduğu gibi, kötülüğün Kendi yanında durmasına izin vermediğine dikkat edin. İsa Şeytan’a uzaklaşmasını emretti. Yusuf bunu yapamazdı, bu nedenle potansiyel kötülüğün faaliyet alanından ayrıldı (Yar. 39:11, 12). Bizim için de ne kadar basit bir ders.

 

Tüm bu üç denenmede, İsa savunması olarak Kutsal Yazılar’ı kullandı. Pratikte bu bizim için ne anlam ifade ediyor? Yani, denenme ile karşılaştığımızda aynı şekilde zafer elde edebilmek için Kutsal Yazılar’ı nasıl kullanabiliriz?