Sebt Günü Çalışma Kitapçığı – 4.çeyrek 2014 - Yakup’Un Kitab - 2 bölüm

KADERİ DEĞİŞTİREN – KUTSAL KİTAP ÇALIŞMA KİTAPÇIKLARI SERİSİ



5 adet kitapçıktan ve 1 adet promosyon kitabından oluşan bu seride Kutsal Kitap’ın Yaratılış öyküsünden, son bölüm olan Vahiy kitabına kadar tüm bölümler, kendi kültürümüze has öykülerle süslenerek, anlaşılır ve kolay bir dille anlatılmış olup, hem inanlı topluluğunuz, hem kendiniz, hem de çevrenizdeki insanlar için muhteşem bir başvuru kaynağı olacaktır.



Yayınlanan Kİtaplarımız


EN ZENGİN MAĞARA ADAMI


Yazar: Batchelor / Toker


Orijinal Adı: The Richest Caveman


Gerçekten yaşanmış bir öykü… Milyoner bir baba ile gösteri dünyasında çalışan bir annenin oğlu olan genç Doug Batchelor, paranın satın alabileceği her şeye sahipti. Mutluluk hariç her şeye. Uyuşturucu kullandı, okulda kavgalar çıkardı ve intihar düşüncesiyle hayaller kurdu. Kendinden tiksinen ve hayatın hiçbir amacı olmadığına inanan Doug, yaşayabileceği tüm eğlence ve heyecanları yaşamayı kafasına koydu. Onun aradığı mutluluk sürekli kendisinden kaçıyordu, ta ki bir dostun mağarasında bıraktığı tozlu bir kitabı bulana dek. Bundan sonra olanlar ancak mucize olarak açıklanabilir.






RUHLAR DÜNYASINA YOLCULUK


Yazar: Roger J. Morneau


Orijinal Adı: A Trip into the Supernatural


Gerçekten yaşanmış öyküler ve deneyimler içeren bir kitap. Küçüklüğünde ve savaş zamanında yaşadığı deneyimler Roger’i Allah’tan uzaklaştırmış, sonunda O’ndan nefret etmesine ve satanistlerin bir kulübüne katılmasına neden olmuştu. Fakat daha sonra sevgi dolu bir Tanrı’yı keşfederek iblislere ibadetten ayrılmak istedi. İşte Roger’in satanizmin dehşet verici dünyasından ilahî müdahaleyle kurtuluşunun öyküsü.








BEREKET DAĞINDAN DÜŞÜNCELER


Yazar: Ellen G. White


Orijinal Adı: Thoughts From the Mount of Blessing


Mesih’in Mutluluk Vaatleri Dağı’ndan söylemiş olduğu sözler, zamanın sonuna dek gücünü koruyacaktır. Her bir cümle, gerçeğin hazine dairesinden gelen bir mücevherdir. Bu konuşmada ifade edilen ilkeler, tüm çağlar ve tüm sınıflardan insanlar için geçerlidir. Mesih, ilahî enerji ile, birbiri ardınca pek çok sınıfı, doğru karakterler edindikleri için bereketlenmiş olarak ilan ederken, onlara olan inancını ve umudunu açıkladı. Herkes, Yaşam Kaynağı’nın verdiği yaşamı sürerek, O’na iman aracılığıyla, O’nun sözlerinde ortaya konulan standarda ulaşabilir.


Yayınlanan DVD’lerİmİz




DVD SERİSİ:


BİZİM MİRASIMIZ


Orijinal Adı: Our Heritage – SDA Church History


Yedinci–Gün Adventistleri tarihinin anlatıldığı bir DVD.





















YEDİNCİ GÜN


Orijinal Adı: The Seventh Day


5 DVD’den oluşan Türkçe altyazılı bu sette Yedinci–Gün Sebt’inin tarihçesi detaylı olarak anlatılmaktadır. Hiç merak ettiniz mi, dünya üzerindeki yaşam bir tesadüfle mi başladı? Neden haftanın 7 günü var? Allah haftanın bir gününü neden diğerlerinden ayrı tuttu? Yaratılıştan bugüne dek Sebt Günü’ne inanan insanların izlerini süreceğiz.







Yayınlanan Broşürlerİmİz




BROŞÜRLERİMİZ:


YEDİNCİ–GÜN ADVENTİST TOPLULUĞU


Yedinci–Gün Adventistleri kimlerdir? Neye inanırlar? Ana doktrinleri nelerdir? Tarihçemiz, yaşayışımız nasıldır?








CEP BROŞÜRLERİ SERİSİ – SONUN BELİRTİLERİ:


İSA YENİDEN GELDİĞİNDE


İsa nasıl gelecek? Yeniden geldiğinde ne olacaktır? Belirtiler nelerdir? Nasıl hazır olabilirsin?


BEN KİM’İM?


İsa’nın kim olduğunun açıklandığı bu broşürde O’nun özellikleri çeşitli açılardan ele alınmaktadır.


SONSUZA DEK YAŞAYABİLİRSİN


Sonsuz yaşam nasıl elde edilebilir? Lütuf ne demektir? Nasıl kurtulunur? Sonsuz yaşam formülü nedir?


HATIRLANMASI GEREKEN BİR GÜN


Sebt (Şabat) Günü’nün anlamı ve öneminin kısaca anlatıldığı bu broşür, onun nasıl tutulabileceğine yönelik kısa talimatlar içermektedir.




1/2015 – Gelecek Kitapçığın Konusu


Özdeyişler




K


utsal Kitap’taki birçok kitap, derin ruhsal ve teolojik gerçeklerle doluyken, Özdeyişler kitabı, günlük yaşam için pratik, dünyaya yönelik tavsiyelerle doludur.


Örneğin: “Ey tembel kişi, git, karıncalara bak, onların yaşamından bilgelik öğren” (Özd 6:6). Veya: “Çölde yaşamak, can sıkıcı ve kavgacı kadınla yaşamaktan yeğdir” (Özd 21:19). Ya da: “Düşmanın acıkmışsa doyur, susamışsa su ver. Bunu yapmakla onu utanca boğarsın ve RAB seni ödüllendirir” (Özd 25:21, 22). Böyle bir benzetmeyi kim unutabilir ki?


Özdeyişler kitabı, nesiller boyu birikmiş bir bilgeliğin tanıklığıdır. Onun insan yazarları arasında Kral Süleyman (Özd 1:1–9:18, 10:1–22:16, 25–29); kadim Yakın Doğu diyarından gelen bilinmeyen “bilge adamlar” (Özd 22:17–24:22, 24:23–34); ve İsrailli olmayan Agur (Özd 30:1–33) bulunmaktadır. Kitap, Kral Hizkiya’nın derlemelerini bile onaylamaktadır (Özd 25:1). Bazı durumlarda, kitap kadim Yakın Doğu metinlerini yansıtmaktadır, özellikle kadim Mısır’dan olanları.


Bununla birlikte Özdeyişler kitabı Allah’ın Söz’üdür, çünkü yazarlar katkılarını hep birlikte ilahi bir ilham altında sunmuşlardır. Allah ayetlerde nadiren açıkça anılsa da, O her zaman mevcuttur: pazarda nerede isek veya yiyor, içiyor, çalışıyor, alıyor, satıyor, sohbetleşiyor ve seviyorsak, Rab de oradadır. Özdeyişlerdeki Tanrı, ister kâhin isterse sıradan bir mümin olsun, sadece dindar bir kişinin Tanrısı değildir. Burada dindarlık, çalışma giysilerine bürünmüştür.


Özdeyişler kitabından, pratik bir tarzda ama sağlam bir şekilde nasıl bilge olunacağını öğreniriz. Kitap şu gibi sorulara yanıt verir: Çocuklarıma neyi, nasıl öğretmeliyim? Nasıl mutlu ve başarılı olabilirim? Neden para sorunlarım var? Mesleğimde nasıl ikramiye alabilirim? Cinsel ayartılara nasıl direnebilirim? Hiddetime veya dilime nasıl hakim olmalıyım?



Jacques B. Doukhan, İbranice ve Eski Ahit Tefsiri profesörü olup, Andrews Üniversitesi Yedinci–Gün Adventistleri Teolojik Seminerinde, Musevi–Hıristiyan Araştırmaları Enstitüsü direktörüdür. Fransız vatandaşı (Cezayir doğumlu) olan Doukhan, Strasbourg Üniversitesinde doktora yapmıştır ve Andrews Üniversitesinde teoloji doktoru ünvanına sahiptir.



Web sayfamızı ziyaret edin:


www.adventistler.com    / www.adventistler.org




Kasım 9PazarPazar


  


Sorumluluk



Yak 3:1’i okuyun. Burada sorumluluk konusunda hangi önemli hususu vurguluyor?




İnanlı topluluğunda ve okullarında öğretmenler özellikle ağır bir sorumluluğa sahiptirler, zira onlar yıllarca kalıcı olacak tarzda zihinleri ve kalpleri şekillendirmektedirler. Bu etki, o anki neticenin de ötesinde bir dalga etkisiyle diğer birçok kişiyi de kapsayacaktır. Ne kadar çok bilirsek, bu bilginin kullanılması ve paylaşılmasında o kadar fazla sorumlu oluruz.


İngiltere’deki Cambridge Tyndale House kütüphanesinin girişinde, buraya giren her araştırmacıya şunu hatırlatan bir tabela asılıdır: “RAB korkusudur bilgeliğin temeli.” (Özd 9:10). Her şeyin ölçütü insan değildir; Allah’tır ve her doğru eğitim O’nunla başlar ve biter. Maalesef, bilgi arttıkça, Allah’a bağımlılık azalmaktadır. Sık sık, örneğin bilimin Allah’tan bağımsız çalıştığı uygulatılmakta ve öğretilmektedir. Bazı teoloji öğretmenleri güvenilirlik çabası içinde, imanla hiç ilgisi olmayan metotları kullanmaktadır. Bunun sonucu olarak, iman hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin zihinlerinden ve kalplerinden gittikçe uzaklaştırılmaktadır. Ancak sadece bu dünya için değil, sonsuzluk için eğitim verildiği sürece, öğretmenler ve öğrenciler açısından başlıca şey olan öğrenim, değerli ve hatta ilham verici bir uğraş olacaktır.


Pavlus da bu sorumluluğu anlamıştı, zira kurduğu kiliseler için liderler eğitmiş ve atamıştı (Elç 14:23, Titus 1:5 ile karş). Hatta Timoteos’a, tecrübesiz ve bilgelikten yoksun çobanlara karşı sürüyü koruması talimatını vermiş (bkz. 1Ti 1:3–7; 3:2–6; 6:2–5; 2Ti 2:14, 15), bazılarının “her zaman öğrenen, ama gerçeğin bilgisine bir türlü erişemeyen” (2Ti 3:7) kişiler olduğu uyarısını yapmıştı.


Ebeveynler, daha sonra başkalarını da etkileyecek olan çocuklarına öğretirken, ağır bir sorumluluk taşırlar. Aslında hepimiz verdiğimiz örnekle, çevremizdekilere oldukça büyük bir etki bırakırız. O halde bizlere vaat edilen (Yak 1:5) Allah’ın bilgeliğini ararken, O’nun yollarının örneği olup, tanrısal bir etki bırakabiliriz. Zira ister iyi ister kötü olsun, hepimiz başkaları üzerinde etki bırakırız.



Seni olumlu yönde etkileyenleri düşün. Ne yapmışlardı? Seni nasıl etkilemişlerdi? Ve en önemlisi, aynı şeyi sen nasıl başkalarına yapabilirsin?



Kasım 10Pazartesİ


  


Söz Gücü



“Çünkü hepimiz çok hata yaparız” (Yak 3:2). Ne kadar canlı bir uyarı, özellikle de, Yakup’un davranışlar üzerine vurgusu göz önüne alındığında! Yine de, “gerçek” konusundaki görüşümüz, dünya üzerinde O’nun temsilcileri olarak Allah’ın bizler için olan idealine inancımızı karartmaması gerekir.


“Sözleriyle hata yapmayan kimse, bütün bedenini de dizginleyebilen yetkin bir kişidir” (2. ayet). Grekçedeki şart hali, sözlerle tökezlememenin gerçek bir olasılık olduğunu ima etmektedir. Sözlerin önemine çok değer verilmektedir. Düşünceler sözlere dökülür, bunlar da eyleme dönüşür. Sözler aynı zamanda düşüncelerimizi pekiştirir. Bu nedenle, onlar sadece bizim yaptıklarımıza değil, aynı zamanda başkalarının ne yaptığına da etki eder. Dil aracılığıyla insanlarla bağlantıda kalırız.


Bu haftanın pasajı dilin gücünü belirten birkaç betimleme içermektedir. İlk üçü küçük bir şeyin nasıl büyük sonuçlar doğurabileceğini vurgulamaktadır: gem ve yular atı yönlendirebilir, dümen bir gemiyi idare edebilir ve kıvılcım bir ormanı yakabilir.



Kutsal Yazı’da “dilin gücü” hakkında ne gibi olumlu ifadeler bulabiliriz? Bkz. Yasa 6:6, 7; 23:23; Mez 40:3; Özd 10:20, 21; 12:25; Mal. 2:6, 7; Luka 4:22; Rom 10:6–8.






Çocuklar çok hassastır, ancak tıpkı ağaçların sağlam ve sabitçe büyümeleri gibi, çocuklar da yaşlandıkça değişime daha çok direnirler. İster evde, isterse inanlı topluluğunda olsun bir anlamda hepimiz öğretmenleriz. Sözlerimiz çok güçlü olduğundan, günün ilk saatlerinde düşüncelerimizi Allah’ın Söz’üne daldırmamız önemlidir. Her şeyden evvel, düşüncelerimizi ve sözlerimizi ne besler: Allah’ın Ruh’u mu yoksa başka bir kaynak mı? Diğer kaynaklara zıt olarak, Allah’ın Söz’üyle mümkün olan muazzam değişimi gözardı etmemeliyiz (Mez 33:6, 2Ko 4:6 ile karş.).


Sözler o kadar güçlü bir potansiyele sahiptir ki, sadece birkaç cümleyle bir kişiyi harap edebilirsin, belki de tüm yaşamının geri kalanını. Diğer yandan, olumlu sözler birini yüceltebilir, belki de uzunca bir süre.



Eğer elinde bir dinamit olsaydı, onu taşırken ne kadar dikkatli olurdun? Yanıtın, dinamitten bile daha güçlü olan bir şeyle nasıl davranman gerektiği konusunda ne söylemelidir?



Kasım 11Salı


  


“Küçük” Şeyler, Büyük Şeylerdir



Yak 3:3–5’i okuyun. Her iki benzetmedeki ortak yön nedir ve dil ile nasıl bir ilişkileri vardır?






Hem atın ağzındaki gem, hem de geminin dümeni, kontrol ettikleri şeyle kıyaslandıklarında oldukça küçüktür. Ancak elin ufak bir hareketiyle atın veya geminin yönü tamamen değişebilir. Bunun gibi “dil de bedenin küçük bir üyesidir, ama büyük işlerle övünür” (5. ayet). Diğer bir deyişle bir sözcük, hatta bir bakış veya jest bile küçük görünebilir, fakat her biri bir dostu düşmana çevirebilir veya kötü bir durumu iyi bir ortama dönüştürebilir. “Yumuşak yanıt gazabı yatıştırır, oysa yaralayıcı söz öfkeyi alevlendirir” (Özd 15:1). Yanlış yöne doğru bir atın dörtnala koştuğunu ve bir geminin tam gaz suları yararak ilerlediğini düşünün. Bir şey ne kadar hızlı giderse, varış noktasından o kadar uzaklaşır. En iyi rota, durmak ve mümkün olduğu kadar çabuk geri dönmektir. Aynı şey sözlerimiz açısından da geçerlidir. Eğer konuşma kötü yöne kayıyorsa, en iyisi derhal durmalıyız.



Luka 9:51–56’yı okuyun. Öğrencilerin önerisine İsa’nın verdiği yanıt neydi? Sonuç neydi ve bu öyküden nasıl bir ders çıkarabiliriz?






Öğrenciler önerilerini geçmişten meydana gelen dini bir olaydan esinlenerek yapsalar da (2Kr 1:10, 12), İsa bu öneriyi reddetti. Azarlaması durumu değiştirdi. Öykü, şöyle sona eriyor, “Sonra başka bir köye gittiler” (Luka 9:56). İsa, Samiriyeli köy tarafından reddedilişi, takipçileri için bir öğrenme tecrübesine dönüştürdü. O anın heyecanıyla, kendimizi savunmak maksadıyla duygularımız kabarırken, İsa’nın örneğini hatırlayabilir ve mecazi olarak “başka köye” gidelim diyebiliriz.


“Damlaya damlaya göl olduğu gibi, küçük şeyler de yaşamı oluşturur. Yaşam bir ırmaktır, sakin, serin ve hoş, ya da çetin bir ırmaktır, hep çamur ve kirleri yığan.”—Ellen G. White, That I May Know Him, S. 209.



Yaşamında “küçük” gibi gözüken, ama daha sonraları düşündüğünde pek de “küçük” olmayan bazı şeyler nelerdir?



Kasım 12Çarşamba


   


Hasar Kontrolü



Hepimiz yaşadık. Söylediğimiz bir şey o kadar büyütüldü ve abartıldı ki, biz bile ne olduğunu anlayamadık. Yakup’un dediği gibi, “Düşünün, küçücük bir kıvılcım koca bir ormanı tutuşturabilir” (3:5).



Duayla ve dikkatle Yak 3:6’yı okuyun. Dilimizin gücü, sözlerimizin bizim hakkımızdaki her şeyi “kirletmesi” hakkında ne söylüyor? Bu ayet neden konuşmadan önce bizi titretmelidir?






Sembolik olarak kullanıldığında ateş arındırmayı sembolize ederken (Yşa 4:4, Zek 13:9), düşüncesiz sözlerin yıkıcılığı da dahil (Özd 16:27, 26:21), daha çok yıkıma işaret eder (örneğin bkz., Yşu 6:24; 11:9, 11; 1Sa 30:3; Mat 7:19).


Bir kıvılcımdan sadece büyük bir ateş başlamaz, aynı zamanda korkunç bir hızla her şeyi yakıp yıkar. Aynı şekilde sözler de dostlukları, evlilikleri ve itibarları yok edebilir. İnsanlar bir çocuğun ruh haline girip, öz kavramlarını ve gelecekteki gelişimlerini mahvederler.


Günah, yeryüzünde görünüşte masum bir soruyla başlamıştı (bkz. Yar 3:1). Göklerde de benzer bir tarzla başladı. Lusifer “göksel varlıklara hükmeden yasalara ilişkin kuşkular doğurdu.”—Ellen G. White, Geçmişten Sonsuzluğa, 1. Cilt, S. 11. Bu nedenle, dilin “cehennemden alevlenmiş” (Yak 3:6) olduğunu söylemek, bir abartı değildir.


Söz ağızdan çıktığında bir daha unutulmadığı ve söylediklerimizi bir daha geriye alamadığımız doğru olsa da, bu tahribatı azaltabilmek ve düzeltmek için elimizden geleni yapmalıyız. İşleri düzeltmek için bazı adımlar atmak, aynı yanlışı tekrarlamamamıza da yardımcı olacaktır. Örneğin, Allah’tan daha sonra gelen bir vahiyle peygamber Natan, söylediği bir şeyi derhal düzeltmek için Davut’a başvurmuştu (bkz. 2Sa 7:1–17). Petrus Mesih’i inkâr ederken acı acı ağlamış ve daha sonra tövbesinin hakikiliğini daha açıkça sergilemişti (Yu 21:15–17).


“Dili hiçbir insan evcilleştiremese de” (Yak 3:8), “dilimizi kötülükten, dudaklarımızı yalandan uzak tutmak” (Mez 34:13) konusunda uyarıldık. Sadece Allah’ın Ruh’u sözlerimizi kontrol altında tutmaya yardımcı olabilir (bkz. Ef 4:29–32).



Yak 3:6–8’i okuyun. Bu ayetlerdeki düşünceler, neden söylediklerimize dikkat etmemiz gerektiğini ima eder? Ağzımızda zaptettiğimiz iyilik veya kötülük gücünü değerlendirmeyi nasıl öğrenebiliriz?



Kasım 13Perşembe


  


Bereket ve Lanet



Yak 3:9–12’yi okuyun. Yakup, pınar, incir ağacı ve asmayı kullanarak, ne gibi bir gerçeği betimlemektedir?






Bir imanlının ağzından hem bereket hem de lanet çıkması fikri, en azından rahatsız edicidir. Peki ya hafta boyunca küfürlü televizyon programları ve filmleri seyredip de Sebt Günü Allah’ın Söz’ünü dinlemek için kiliseye katılmaya ne demeli? İsa hakkında gerçeği ve harika sözleri söyleyip de ardından müstehcen fıkralar anlatana ne demeli? Bu imajlar ruhsal açıdan rahatsız edicidir, zira bunlar doğru olduğunu bildiğimiz şeylere aykırıdır. Allah’ı öven aynı ağız, daha sonra kirli şakalar mı yapıyor? Bu tezatta yanlış olan şey nedir?


Yakup, pınar imajını kullanmaktadır. Su kalitesi kaynağına bağlıdır ve kök de meyveyi belirler (Mat 7:16–18 ile karş). Benzer şekilde eğer Allah’ın Söz’ü içimize yerleştiyse, onun işleyişi yaşamımızda kendini belli edecektir. Bu gerçeği anlamak, imanımızı “kanıtlamak” derdinden bizleri özgür kılar. Saf din, kendini doğrulayan imandan kaynaklanır, tıpkı saf su pınarının, ondan doğal olarak akan sudan başka bir şeyle kanıtlanmaya ihtiyacının olmaması gibi.


Ancak aynı zamanda şöyle sorulabilir, “Eğer Allah’ın adanmış takipçilerinin yaşadıkları düşüş anlarından bir enstantane alsaydık (Musa’nın bir Mısırlıyı öldürmesi, Davut’un Bat–Şeva ile meselesi, vs.), onların durumlarını sorgulamada haklı olmaz mıydık?”


Tabii ki Allah’ın istemi, bizim günah işlemememizdir (1Yu 2:1). Ancak Adem ve Havva’nın düşüşünden beri, eğer günah işlersek, vaat edilen Kurban’a iman temelinde, Allah bağışlanmamız için önlem almıştır (Mez 32:1, 2 ile karş). Bununla birlikte, itaatin bereketi getirdiği gibi, günahın da üzüntüyü getirdiği gerçeği bakidir. Musa, onu ölüme götüren eylemi unutmak için 40 yıl koyun gütmüştü ve Davut, Bat–Şeva’nın doğurduğu çocuğun ölümüyle yıkıldığı gibi, bölünmüş kabileler yaşamının sonuna kadar krallığını tehdit etmişti. Şüphesiz ki, işledikten sonra günahlarımız affedilebilir; ancak sorun şu ki, çoğunlukla bu günahların yıkıcı sonuçları, hem bizler hem de başkaları için kalmaya devam eder. Zafer gücünü dileyerek dizlerimizin üzerine çökmek, af için dua etmekten ve sonra da kontrol altına alınan zarar için yalvarmaktan çok daha iyidir.



Kasım 14Cuma


  


Ek Çalışma: Ellen G. White’ın Christ’s Object Lessons, S. 335–339 kitabındaki “Yetenekler” bölümünden konuşmanın gücünü oku ve grubunla seni etkileyen hususları paylaş.



“Akılsızca konuşmalarla iştigal edenlerin topluluğunda bulunduğumuzda, görevimiz mümkünse konuşulan konuyu değiştirmektir. Allah’ın lütfunun yardımıyla sözleri sessizce kesmeli ya da konuşmayı yararlı bir kanala yönlendirecek bir konu başlatmalıyız.


“Mesih’in izleyicileri olarak, sözlerimizi Hristiyan yaşamında birbirimiz için bir yardım ve teşvik olacak hale getirmeliyiz. Kendi deneyimimizdeki değerli kısımlar hakkında, şimdi yaptığımızdan çok daha fazla konuşmalıyız. Allah’ın merhametini ve sevgi dolu şefkatini, Kurtarıcı’nın sevgisinin benzersiz derinliklerini anlatmalıyız. Sözlerimiz övgü ve şükran sözleri olmalıdır. Zihin ve kalp Allah’ın sevgisiyle dolu olursa, bu konuşmada açığa çıkacaktır. Ruhsal hayatımıza giren şeyi vermek zor bir mesele olmayacaktır. Büyük düşünceler, asil istekler, gerçeğe dair net anlayışlar, özverili amaçlar, dindarlık ve kutsallık arzusu, kalp hazinesinin karakterini ortaya koyan sözlerle meyve verecektir. Mesih konuşmamızda bu şekilde sergilendiğinde, O’na canlar kazanma gücüne sahip olacaktır.”—Ellen G. White, Christ’s Object Lessons, S. 337, 338.



Tartışma Soruları:


¤ Sözlerle olan sorun, çoğumuzun ağzından çok kolayca çıkmasıdır. Ayrıca, çoğunlukla ne söylediğimizi daha düşünme şansı olmadan çıkmaktadırlar. Bu bir gerçek olduğundan dolayı, ağzımızı açmadan önce dikkatle düşünmeyi nasıl öğrenebiliriz?


   


¤ Kendi benliğinden bile daha güçlü olan sözlerinin gücünü düşün. Şu deneyi yap: bir başkasına sürekli Allah’ın senin yaşamında yaptığı şeyden, seni nasıl bereketlendirdiğinden, denenmelerinde seni nasıl koruduğundan, vs. bahset. Bunu bir, iki gün yap ve sonra kendine şunu sor, Bu benim imanımı nasıl etkiledi?



¤ Sözlerinin, kalbinden geçenleri başkasına belli ettiği konusunda ne düşünüyorsun? Düşündüğünden fazlasını mı açıklıyor? Bir gün boyunca konuşmalarını kaydedip, sonra da dinleseydin, senin hakkında ne ifşa ederdi?



Güneşin Batışı: 16:47 (İstanbul)



Konu 8*Kasım 15–21



Göksel Bilgeliğin


Tevazusu





Sebt Günü



Konuyla İlgili Metinler: Yak 3:13–4:10; Yasa 4:6; Gal 5:17; Yer 3:6–10, 20; Elç 19:13–16; Mez 24:3–6.



Hatırlama Metni: “Rab’bin önünde kendinizi alçaltın, sizi yüceltecektir” (Yak 4:10).



B


irçok orta ve büyük ölçekli şirketlerde “ara–müdürlük mentalitesi” mevcuttur. Bu kavram, çalışanların kendilerini henüz sahip olmadıkları bir yetkiye sahipmiş gibi hissettiklerinde ortaya çıkar: daha fazla saygı, daha yüksek maaş, daha yüksek pozisyon, vesaire. Bu sağlıksız davranış, zamanla kişinin yükselme çabasını körükler. Karar vericilere yaltaklanma işaretleri ve meslektaşlar arasındaki kaba davranışlar, hepsi de bencilce bir rekabet ruhuyla dolu belirtilerdendir. Büyük bir televizyonun ana haber spikeri, başkalarına zarar vermeden zirveye ulaştığında iş arkadaşı hayranlıkla şunu ifade etmişti: “Cesetler yoktu.”


Bencilce rekabetin sadece seküler organizasyonlarla sınırlı olduğunu, kilisenin ise çok farklı işlediğini düşünmek saflık olur. Maalesef Kutsal Yazı, dünyevi “bilgeliğin” imanlılar arasında da çoğunlukla etkin olduğuna dikkat çekmektedir.


Bu hafta, Allah’ın Söz’ünün bu talihsiz gerçek hakkında ne söylediğine göz gezdireceğiz.



*22 Kasım Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



PazarPazar  Kasım 16


  


Bilgelikten Doğan Alçakgönüllülük



“Aranızda bilge ve anlayışlı olan kim? Olumlu yaşayışıyla, bilgelikten doğan alçakgönüllülükle iyi eylemlerini göstersin” (Yak 3:13). “Bilgelikten doğan alçakgönüllülük?” Bu ne anlama geliyor?






Bazı yorumcular, Yakup’un üçüncü bölümünün tamamının, insanları öğretmenler olarak tanımlamakla (veya tanımlamamakla) ilgili olduğunu düşünür. Doğal olarak “bilge ve anlayışlı” olanlar iyi adaylarmış gibi gözükmektedir, fakat kapsamı daha geniştir, tüm topluluğu kapsıyormuş gibidir. Yakup’un burada ve mektubu boyunca tarif ettiği bilgelik, aslında kadim Grekler ve günümüzdeki birçok batılı toplumlar tarafından rağbet edilen entelektüel bir çeşitlilik değildir. Aksine bilgelik, Grekçesi anastrofe olan sözcüğün, “idare etmek, yönetmek” anlamındaki çevirisinin de işaret ettiği gibi, bir kişinin gidişatında ve yaşam tarzında görülebilir (1Ti 4:12, İbr 13:7, 1Pe 1:15, 2:12 ayetlerinde de kullanılmıştır). Eylemlerimiz ve gidişatımız bizim ne kadar bilge olduğumuzu kanıtlar. İsa da şöyle söyleyerek, aynı şeyi öğretmişti: “bilgelik, ortaya koyduğu işlerle doğrulanır” (Mat 11:19).


İlginç olan, Eski Ahit’te “bilge ve anlayışlı” ifadesinin bulunduğu tek yer, Musa’nın Allah’ın buyurduğu tüm emirlere itaat etmeleri için İsraillileri uyardığı şu ayettir: “Onlara sımsıkı bağlanın. Çünkü ne denli bilge ve anlayışlı olduğunuzu uluslara bunlar gösterecek. Bu kuralları duyunca, uluslar, ‘Bu büyük ulus gerçekten bilge ve anlayışlı bir halk!’ diyecek” (Yasa 4:6).


Buna karşılık, Yak 3:11’de anılan “acı” su, inanlı topluluğunda “kıskançlık ve bencillik” (14. ayet) üretir. Sonraki Grekçe eritheia sözcüğünün çevirisi, “birinin kendi çıkarlarına ayrıcalık tanıması” anlamına gelir.—Ceslas Spicq, Theological Lexicon of the New Testament (Hendrickson Publishers), Cilt 2, S. 70. Bu, imanlıların dünyada yaptıklarından çok, Şeytanın göklerdeki tavrını andırıyor. Kendi nefsimizi köreltmek konusunda bilinçli bir seçim yapmayıp, istemimizi Rab’be teslim etmedikçe, hepimiz burada Yakup’un uyarmış olduğu davranışları gösterme tehlikesi içine girebiliriz.



“Bilgelikten doğan tevazu” ifadesi üzerinde düşün. Şu anda senin açından böyle bir bilgelik, hangi durumlarda sana çok yardımcı olabilir?



Kasım 17Pazartesİ


   


İki Çeşit Bilgelik



Yak 3:15, 16’yı okuyun. Dünyevi bilgeliğin tarifi nedir? Dünyada, hatta inanlı topluluğunda gördüğümüz bu “bilgeliğin” ortak yönleri nelerdir?






Doğal olarak sahip olduğumuz bilgelik “dünyevidir,” hatta “uğursuz” veya “şeytani” olup, Ruh’tan yoksundur. Bu sürpriz olmamalı. Uzun zaman önce Süleyman, “insana düz gibi görünen yolun,” “ölüm yolu” (Özd 14:12; 16:25) olduğundan bahsetmişti. Bu bilgelik, özünde yıkıcıdır. Eğer kıskançlık ve bencilce ihtiraslar beslenir ve öne çıkarılırsa, bunun doğal sonucu, Korint’teki duruma benzer şekilde bozukluk ve ihtilaftır (aynı sözcüğün farklı türlerinin kullanıldığı, 2Ko 12:20’ye bkz).



Yak 3:17, 18; Yu 3:3–7; Koloseliler 3:1, 2’yi okuyun. Bu ayetler, hep birlikte bize “göksel” bilgelik hakkında ne söylüyorlar?






Yakup, doğrudan Kutsal Ruh’u hiç ima etmese de, yeni doğuş fikri açıkça sergilenmektedir. Elçi, belki de müjde mesajını duyduklarında, insanların kalbine “ekilme” sözcüğünü ima eden İsa’nın benzetmelerini temel alarak (bkz. Mat 13:3–9, 18–23), ekim yapmak ve meyve toplamak gibi ziraî mecazları tercih etmektedir. Göksel bilgelik, “merhamet” ile olduğu kadar, “iyi meyvelerle” doludur. Gördüğümüz gibi, Yakup imanın meyvesi olarak itaat ve iyi işleri vurgulasa da, merhamet yargıya bile galip gelmektedir (Yak 2:13). Diğer bir deyişle, gerçek bilge sadece İsa gibi uysal ve alçakgönüllü olmakla kalmayıp, aynı zamanda barışçıl, nazik, merhametli, bağışlayıcı ve başkalarının hatalarını görmezden gelen, eleştirici ve yargılayıcı olmayan kişidir.



Dünyanın gidişatına uymak ne kadar kolay, değil mi? Kendini araştır: gökten gelen bilgeliğe nazaran, dünyevi bilgelik yaşamını ne kadar çok etkilemektedir?



Kasım 18Salı


  


Çatışmanın ve Kavganın Kaynağı



“Aranızdaki kavgaların, çekişmelerin kaynağı nedir? Bedeninizin üyelerinde savaşan tutkularınız değil mi?” (Yak 4:1; Gal 5:17 ile karş). Her iki pasaj da hangi temel çekişmeyi tarif etmektedir?






Yakup 4’ün açılış ayetleri, imanlıları acı çekişmeler nedeniyle içeriden parçalara ayrılmış kişiler olarak tarif etmektedir. İnanlı topluluğunun harici kavgalarının dahili sebepleri vardır: dünyevi tutkulara sahip olmak (Grekçesi hedonizm). Pavlus’un mecazen “benlik” olarak ima ettiği bu günahkâr arzular, daha yüce, ruhsal güdülerimizle aktif bir savaş halindedir. İmanlının yaşamı, süresi uzatılmış bir savaşı kapsar, eğer “gökten inen bilgelik” (Yak 3:17), ile yönetilmiyorsa, inanlı topluluğuna yansır ve imanlılar arasında ruhsal bir travmaya neden olur.



Yak 4:2, 3’ü okuyun. Ne gibi günahkâr arzular belirtilmiştir ve bunlar inanlı topluluğunu nasıl etkilemektedir?






Bu ayetler, On Emir’e doğrudan referanslar içermektedir: “Bir şey arzu ediyor, elde edemeyince adam öldürüyorsunuz. Kıskanıyorsunuz, isteğinize erişemeyince çekişip kavga ediyorsunuz” (Yak 4:2). Kıskançlık, gıpta etmek, arzulamak ve tutku sorunu için tekrarlanan imalar (Yak 3:14, 16 ile karş.), Dağdaki Vaaz’da İsa tarafından vurgulanan, sadece harici eylemlerin değil, dahili güdülerin yarattığı probleme benzer bir perspektifi yansıtmaktadır. Bu nedenle adam öldürme iması, belki de geniş anlamda hiddeti de içermektedir. İlk topluluklar, muhtemelen birbirini öldüren üyelerden oluşmuyordu. Diğer yandan, Elçilerin İşleri kitabından öğrendiğimiz kadarıyla, özellikle Yakup’un oturduğu Yeruşalim’de, ihanet baş gösterdiğinde, üyeleri tutuklamaya hatta öldürmeye varan anlar mevcuttu.


“Huzursuzluğun asıl kaynağı kibirdir. Ruhsal olarak yeniden doğduğumuzda, İsa’nın düşünceleri bizim de düşüncelerimiz olacaktır. O, bu düşüncelerin ışığında bizim kurtarılmamız için kendisini alçalttı. O’nun yanında oturup O’ndan ders almayı arzu edeceğiz.”—Ellen G. White, Sevgi Öğretmeni, S. 312.



Kasım 19Çarşamba


  


Dünyayla Dostluk



Yak 4:2–4’ü okuyun. Yakup okuyucularını neden “zina yapanlar” olarak anıyor? Bkz. Yer 3:6–10, 20; Yşa 54:5; Yer 2:2; Luka 16:13.




Dini bir kavram olarak, İsrail’i Allah’ın gelini olarak ima etmekle, Yakup imanlıları dünyevi adetlerin ardından gidip, dünyevi tavırlardan etkilenerek ruhsal zina yapmış gibi görmektedir. Aslında onlar farklı bir efendi ve rab seçmektedirler.


Sonraki ayet olan Yak 4:5’i anlamak kolay değildir. Bazıları bunu, Yeni Ahit’in anlaşılması en zor ayeti olarak görür. Grekçesinin çift anlam taşıması, çevirilere de yansımıştır. Bazılar “ruhu” Kutsal Ruh olarak ele almıştır (“içimizdeki Ruh kıskançlıkla özler,” “O kıskançlıkla Ruh’u özler”). Diğerleri ise bunu insani bir ruh olarak algılar (“Tanrı içimize koyduğu ruhu kıskançlık derecesinde özler, “Tanrı içimizde doğurduğu ruhu kıskançlıkla özler”). Sonraki çeviri, gramere ve bağlama daha uygundur, ancak çeviriyi dikkate almadığımızda, ayetin anlamı pek açık değildir. Ayetin sözdizimi ve bağlamı üzerinde yapılan dikkatli bir çalışma temelinde, 5. ve 6. ayetler şöyle çevrilebilir: “Sizce Kutsal Yazı kıskançlık hakkında boş yere mi konuşuyor? O, içimize koyduğu ruhu özler, fakat O bizlere daha fazla lütuf verir. Bu nedenle O şöyle der: ‘Tanrı kibirlilere karşıdır, ama alçakgönüllülere lütfeder.” (Yak 4:5, 6, yazarın çevirisi).


1–4. ayetlerin açığa kavuşturduğu gibi, insan ruhu (veya “kalp”) orijinalinde kötü olmasa da, kötü arzuların içine sızmasıyla günah sayesinde kötü yollara sapar. Durumumuz için tek çözüm, lütuftur. Ancak kibir, kendisini öyle bir yere yerleştirmiştir ki, lütfu kolayca alamaz. Birisi bizim lütfu, şelalenin önünde teneke bir kâse tutan bir dilenci gibi elde ettiğimizi yazmıştı. Sadece alçakgönüllü, uysal ve bağımlılığa ihtiyaç duyduğunu ve her bakımdan değersiz olduğunu fark eden bir kişi lütfa, hak edilmemiş olan iyiliğe açıktır. Ellen G. White’ın da yazdığı gibi, “Asıl ihtiyacımız, sadece Allah’ın lütfunu talep etmektir.”—Sevgi Öğretmeni, S. 206.



Kendine bir bak. Seni kurtuluşa layık kılan ne var? Yanıtın, kendi yaşamında lütfa olan büyük ihtiyacını fark etmene nasıl yardımcı oluyor? Çarmıh, sadece Çarmıh bu ihtiyaca nasıl yanıt verir?



Perşembe     Kasım 20


  


Allah’a Teslimiyet



“Bunun için Tanrı’ya bağımlı olun. İblis’e karşı direnin, sizden kaçacaktır” (Yak 4:7). Buradaki buyrukların sırasına dikkat edin. Eğer iblise kendi gücümüzle direnmeye çalışırsak, nasıl bir başarı şansımız olabilir ki? Bir tür büyülü formül olarak İsa ve Pavlus’un ismini kullanan yedi Yahudi cinci, kötü ruhlara tutsak olmuş bir adamı kurtarmaya çalıştığında, cine tutulan adam onlara karşı o kadar güçlenmişti ki, adamlar sonunda çıplak ve yaralı olarak oradan kaçtılar (Elç 19:13–16). Bu nedenle, iblise direnebilmek için Allah’a ve O’nun istemine teslim olmak zorundayız. Aslında bu önemli adımı atarak, iblise karşı direnmiş oluruz.


Aynı zamanda Yakup’un mektubunun ilk okuyucularının hiçbir zaman daha önce Allah’a teslim etmiş olduklarını varsaymamalıyız. Yakup açıkça sözde imanlılara yazmaktadır. O halde, belki de gündelik olarak kendimizi Allah’a teslim etmeyi ve ayartıları ne zaman kendisini gösterse, iblise direnmek konusunda daha çok düşünmeliyiz.



Yak 4:8–10’u okuyun. Yakup hangi buyrukları veriyor ve bunlar kendi arasında nasıl ilişkilidir? Aynı şekilde Allah’a itaatle de nasıl bağlantılıdır?






Bu ayetlerdeki değişim ricası, Yakup’un 3:13’den beri tüm söylediklerinin bir özetidir. Bu hafta çalıştığımız pasajlarda, göksel bilgelik ve şeytani bilgelik arasındaki iblisinki gibi kendisini yüceltenlerin kibri ile (bkz. Yşa 14:12–14) Allah’a teslim olarak kendisini alçaltanlar arasındaki zıtlıklar mevcuttu. Aynı zamanda Allah’ın antlaşmasına ihanet (Yak 4:4) ile kararsız olmakla suçlanma tekrarlanmıştı (Yak 4:8, 1:8 ile karş). Bu yüzden Allah’a itaat çağrısı, ahlaki uyarının da ötesindedir; bu İsa’nın buyurduğu, günahkârları tövbeye çağrısıdır (Luka 5:32).


Nasıl tövbe edilmelidir? Yakup bu adımları veriyor (Mezmurlar 24:3–6 temelinde): (1) Allah’a yaklaş, O da sana yaklaşacaktır; (2) ellerini temizle ve yüreğini arındır (yani eylemlerin ve düşüncelerinle); (3) kusurlarınız için kederlenin, yas tutup ağlayın, tek ihtiyacınızın sadece Allah’ın lütfuna tutunmak olduğunu yeniden fark edin.



“Rab’bin önünde kendinizi alçaltın, sizi yüceltecektir” (Yak 4:10). Bu ne demektir? Kendini alçaltmayı nasıl öğrenebilirsin? İsa’nın gösterdiği tevazuya özenmeyi nasıl öğrenebiliriz?


Cuma     Kasım 21


   


Ek Çalışma: “Dünya standardına erişmeye çalıştıkları için üzüntü ve kederin yükü altında acı çeken birçok insan vardır. Dünyaya hizmeti seçmişler, kederlerini kabul etmişler ve geleneklerini benimsemişlerdir. Böylece onların karakterleri bozulur ve yaşamları bir enkaza dönüşür. Dünyasal hırs ve arzularını tatmin etmek için vicdanlarını yaralarlar ve kendilerine ek bir pişmanlık yükü getirirler. Sürekli acı çekmeleri, sahip oldukları yaşama gücünü zayıflatmaktadır. Rab’bimiz onlara, tutsaklık boyunduruğunu çıkarıp atmalarını buyurur ve şöyle der: “Boyunduruğum kolay taşınır, vereceğim yük de hafiftir.” Onlara ilk önce kendisinin dürüstlüğünü ve Tanrı’nın hükümranlığını aramalarını buyurur.”—Ellen G. White, Sevgi Öğretmeni, S. 311.



Tartışma Sorusu:


¤ Pazartesi günkü çalışmamızda tartıştığımız iki tür bilgelik hakkında daha fazla düşün ve birbiriyle birleşik düşüncelerin listesini yap. Şimdi bu hafta boyunca aldığın önemli kararları ve eylemleri düşün. Ne tür bilgelikleri kapsıyordu?



¤ Pazar günü gördüğümüz gibi, Allah İsrail’e yasalarına itaat etmeleri neticesinde çevredeki ulusların gelip onları “bilge ve anlayışlı” insanlar olarak takdir edeceklerini vaat etmişti. Fakat bu İsrail’i gururlu yapmaya yöneltmedi mi? Bu, tabii ki alçakgönüllüğe sevk eden göksel bilgeliğe aykırıdır. Onlara ne oldu ve onların yaptığı yanlıştan kaçınmayı nasıl öğrenebiliriz? Tapınak hizmetinin gerçek anlamına yönelik anlayış, nasıl onların gurura karşı en iyi savunması olabilirdi? Günümüz için Çarmıh, kibire karşı nasıl nihai savunma olabilir?



¤ Yukarıdaki Ellen G. White’ın ifadesini tekrar okuyun. Kaç çeşit dünya standardıyla mücadele ediyoruz? Bu standartlar hep yanlış olmak zorunda mıdır? Sık sık, dünya standartlarına göre her şeye sahipmiş gibi gözüken ama yaşamları enkaza dönüşen insanları okuruz. Bu durum, gerçekte dünyanın sunduklarının ne kadar aldatıcı olduğu konusunda bizlere ne söylemelidir? Daha da önemlisi, gençlerimize dünyaya direnerek, onun verdiği sahte vaatlere kolayca kapılmamalarını nasıl öğretebiliriz?



¤ Tevazu konusunda düşün. Bir imanlının yaşamında bu neden çok önemlidir? İsa’yı takip etmek isteyen birisi için gurur neden çok ölümcüldür?




Güneşin Batışı: 16:42 (İstanbul)



Konu 9*Kasım 22–28



Tek Yasa Koyucu


ve Hakim





Sebt Günü



Konuyla İlgili Metinler: Yak 4:11–17; Elç 17:11; İbr 4:15, 16; Luka 12:13–21; Vaiz 2:15–19; Titus 2:14.



Hatırlama Metni: “Oysa tek Yasa koyucu, tek Yargıç vardır; kurtarmaya da mahvetmeye de gücü yeten O’dur. Ya komşusunu yargılayan sen, kim oluyorsun?” (Yak 4:12).



İ


ster Allah’ın ister insanın olsun, yasaya karşı tavrımız başkalarıyla ve hatta Allah ile olan ilişkilerimize etki eder. Bazen zenginlerin ve ünlülerin, sanki yasaların üzerindeymişler gibi davranışlarına hiç dikkat ettiniz mi? Hatta bazen yasa koyucular ya da bunları teşvik edenler, bu yasaları kendi çıkarlarına göre yazma yolları arayabilirler. O zaman toplumun yasalarına saygısızlık, diğer insanlara saygısızlığı kapsayabilir, zira yasalar birbirimizle nasıl ilişki kurmamız gerektiğini yönetirler.


Aynı zamanda, yasaya karşı tavırları katı ve bükülmez olanlar, insanlar arası ilişkilerde zorluk yaşarlar. Daha derin bir düzeyde, yasaya olan bakışımız, yasa koyucunun bilgeliğine ve onun yasalarının adilliğine duyduğumuz saygıya bağlıdır.


Bu haftaki çalışmamız, yasaya bakışla başlayacak, fakat daha sonra farkında olmadığımız ama günah işlemek, Allah’ın yasasını ihlal etmek konusunda uyarıldığımız, kibir ve özgüven türleri konusunda önemli sözlere yönelecektir. Aslında Yakup’ta bizlere günaha farklı bir açıdan bakma olanağı verilmektedir.



*29 Kasım Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



PazarPazar  Kasım 23


  


Yargılama veya Muhakeme?



“Kardeşlerim, birbirinizi yermeyin. Kardeşini yeren ya da yargılayan kişi, Yasa’yı yermiş ve yargılamış olur. Yasa’yı yargılarsan, Yasa’nın uygulayıcısı değil, yargılayıcısı olursun” (Yak 4:11). Başkalarını yargılamak, nasıl yasanın yargısına maruz kalmaya eşittir?






  1. ayetteki ana ifade olan “yermek” sözcüğü, iftira, yalancı şahitlik ve öfkeli sözler sarf etmek de dahil, sözle işlenen çeşitli günahları içermektedir (bkz. Lev 19:15–18). Diğer yandan, Yakup burada, 3. bölümde kullandığından daha ılımlı bir dil kullanıyor gibidir; ancak bir kardeşimizi yermek, yasanın kendi yaptığından çok daha ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Kendimizi yargı makamına oturtmakla kendi zayıflığımızı görmezlikten gelir (bkz. Mat 7:1–3) ve sanki kendimiz yasaların dışında veya üzerindeymişiz gibi başkalarının hatalarına odaklanırız. Böyle bir odaklanma, komşularımızı kendimiz gibi sevmemizi engeller (Lev 19:18). Bu durumda yasayı tutamayız.

Ancak aynı zamanda başkalarını yargılamazken, ruhsal muhakemeyi de öğrenmek zorundayız.



Aşağıdaki pasajlarda ruhsal muhakemeyi gerektiren yerleri göster: Elç 17:11, 1Ko 6:1–5, 2Ko 13:5, Flp 1:9, 1Yu 4:1, Gal 6:1.






Allah’ın Söz’ünü öğreten ve vaaz eden insanları kıyaslamalıyız. Ayrıca mümkün olduğunca inanlı topluluğu üyelerini, hakimlerin Allah’ın Söz’üne göre hareket edip etmediği belli olmayan mahkemeler yerine, farklılıkları birbirleri arasında düzeltmeleri için teşvik etmeliyiz. Daha da önemlisi, iman ilişkimizin sağlığının ve düşündüklerimizin iman yaşamımız açısından yararlı veya zararlı olup olmadığını araştırmalıyız.



Başkalarını eleştirmek ve yargılamak çok kolaydır, özellikle de sevmediğimiz şeyleri yaptıklarında. Ruhsal muhakeme ile Allah’ın yasası konusunda yargılayıcı olma arasındaki ince çizgiyi aşıp aşmadığımızı nasıl bilebiliriz?




Kasım 24


   


Yasa Koyucu Hakimdir



Eski Ahit’in tüm yasaları İsa’dandır. Onun aracılığıyla verildiğinden dolayı, bazen Musa’nın yasaları olarak anılır (2Ta 33:8, Neh 10:29), ancak, İsraillileri çölde yöneten ve Sina Dağında onlara On Emri veren İsa idi (bkz. 1Ko 10:1–4). Dağdaki Vaaz’da İsa yasayı aydınlığa kavuşturmuş ve açmıştı. O, “insan olup aramızda yaşayan Söz’dür” (Yu 1:14), ve O’nun Söz’üyle yargılanacağız (Yu 12:48).



“Oysa tek Yasa koyucu, tek Yargıç vardır; kurtarmaya da mahvetmeye de gücü yeten O’dur. Ya komşusunu yargılayan sen, kim oluyorsun?” (Yak 4:12). Şu ayetler, bize yargıcımız İsa hakkında ne söylüyor? Yşa 33:22; 11:1–5; İbr 4:15, 16; Vah 19:11–16.






Yasa ister çiğnensin isterse çiğnenmesin, sadece yasayı çok iyi bilen biri, yargılamaya yetkilidir. Pratiğe başlamaya hazır olduklarını ölçen yeterlilik sınavına girmeden önce, avukatlar uzun yıllar öğrenim görürler. İsa zamanındaki din bilginleri (içlerinden çoğu Ferisiydi) gayretli bir şekilde eğitim görmüşlerdi, sadece Musa’nın yasalarını değil, aynı zamanda bütün resmi gelenekleri de. İsa’nın, bu geleneklerin çoğuyla hemfikir olmaması, liderlerle ciddi anlaşmazlıklara neden olmuştu. Fakat bu yasaları veren Biri olarak, sadece O bunların anlamını açıklayabilecek ve çiğnenip çiğnenmediğini değerlendirebilecek yeterliliğe sahipti. O halde tekrar geldiğinde, herkese yaptığının karşılığını vermek için ödülleri yanında olacaktır (Vah 22:12). Bundan başka, İsa insan doğasını almakla, günahsız bir yaşam sürmekle, bizim yerimize ölmekle ve günah ile ölüme karşı zafer kazanarak dirilmekle, bizleri günahtan kurtarmaya kadirdir.


“Allah tüm yargılamayı Oğul’a teslim etmiştir, zira O, tartışmasız insan bedeninde beyan edilen Rab’dir.


“Allah, insan bedenindeki acıların Efendisi’nin tüm dünyayı yargılamasını tasarlamıştır. İnsanı ebedi ölümden kurtarmak için göksel saraylardan gelen; dünyevi yargıç kürsüsü önünde suçlu bulunan ve aşağılık bir biçimde çarmıhta ölümü tadan Kişi—ödül ya da ceza kararını ilan edecek olan sadece O’dur”—Ellen G. White, Maranatha, S. 341. Hem Yasa koyucu hem de Kurtarıcı olarak Mesih, Yargıcımız olacak yeterliliğe sahip tek Kişidir.



İster ödül, ister ceza olsun, sadece birine maruz kalacağız. Tek ödül umudun nedir?



Kasım 25


  


İleriyi Planlamak



Yak 4:13’ü okuyun. (Luka 12:13–21 ile karş.) Gelecek için tedbirli bir planlama ve her gün Mesih’in yakın geliş beklentisi ile yaşama ihtiyacımız arasındaki dengeyi nasıl kurabiliriz? Daha büyük “ambarlar” kurma tuzağından nasıl kaçınabiliriz?






Bir yıl veya daha önceden plan yapmak çok mantıklıdır. İş dünyası yaygın olarak kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapar. Bireyler ve aileler, gelecek için birikim yapmalı ve beklenmedik masraflar için önlem almalıdır. Diğer yandan İsa’nın yakın zamanda gelişine ve günün birinde tüm dünyevi varlıklarımızın alevlerle yok olacağına da inanıyoruz (bkz. 2Pe 3:10–12).


Yaşama dair bu iki yaklaşımın, birbiriyle anlaşmazlık içinde olması gerekmez. Biri şöyle demişti, “Sanki Mesih çok uzun zaman sonra gelecekmiş gibi plan yap, fakat her gün sanki yarın gelecekmiş gibi yaşa.” Uzun vadede bu iyidir, ama uzun vadeli planlamayı gündelik aşamaya indirgemek zordur. İsa’nın dinleyicilerinden birçoğu (ve kuşkusuz günümüzde birçok imanlı) daha büyük ambarlar inşa etmeye karar veren adamın zengin olduğunu varsayar, çünkü Allah onu bereketlendirmiştir. Fakat İsa, bize adamın içinde sakladığı düşüncesini açığa vurmaktadır: “Kendime, ey canım, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar diyeceğim” (Luka 12:19). Kısacası onun asıl tasası, hazineyi kendisine saklamaktı.


Daha da önemlisi, planlarınızı çok kesin yapmak yerine, “Rab dilerse yaşayacak, şunu şunu yapacağız” (Yak 4:15) demelisiniz. Bu, gelecek planlarımızı anlatan cümlenin sonuna “İnşallah” deyimini eklemekten daha fazlasıdır. Tüm planlarımızı Allah’a havale etmek demektir. Şöyle dua edebiliriz: “Rabbim, Senin istemini bilmek istiyorum. Eğer bu planlardan hoşnut değilsen, lütfen bana göster.” O zaman eğer planlarımız iyi değilse, planlarımızı düzeltmek konusunda özenli ve istekli olduğumuz, hatta bunları tamamen değiştirmek istediğimiz sürece, Allah bize bunu gösterecektir.



Yeniden Yak 4:13’ü okuyun. Yüzeysel olarak söylenen şeyde yanlış bir şey olmasa da, burada açıkça bir sorun vardır—insanların yapmak istediği şeyde değil, bilakis bu konuda sergilediği davranışlarında. İstemeyerek de olsa, aynı tavıra kapılmamak açısından nasıl dikkatli olabiliriz?



Kasım 26



Buğu



Yak 4:14’ü okuyun. Burada hangi önemli husus vurgulanıyor?






Yaşam belirsizdir. Her nefes bir armağandır. Yak 4:14, çevirisi “buğu” veya “sis” olan, çok nadir Grekçe bir sözcük kullanır (atmis). Vaiz’de İbranice olarak 38 kez geçen ve çoğunlukla “boşunalık” olarak çevrilen hebel (“nefes, buğu”) sözcüğü gibi, yaşamın doğasının geçiciliğini vurgular. Özellikle yaşlandığımızda, yaşamın ne kadar çabuk geçtiğini ve kısa sürdüğünü kim tecrübe etmemiştir ki? Çok iyi tanınan evangelist Billy Graham yaşlılığında şöyle demişti, “Yaşamın bu kadar çabuk geçeceğini hiç ummazdım.”


Diğer bir deyişle ölümün yakınlığı hep mevcuttur. Hepimiz ondan bir kalp atışı kadar uzağız. Her birimiz, birçok nedenden ötürü bir anda ölebiliriz. Yakup ne kadar da doğru söylemiş, “yarın ne olacağını bilmiyorsunuz” (4:14), ölüm dahil.


“Dünyadaki hayatımız belirsizdir. Kısa sürebilir. Kutsal Ruh’un sesine kulak vermeyip günah içinde yaşama tehlikesi vardır. Rab’be itaat etmeyi geciktirmek bu seçimi yapmış olmak demektir.”—Ellen G. White, Cennete Giden Yol, S. 26.


Buna ek olarak yaşam sadece çok kısa olmakla kalmayıp aynı zamanda tatmin edici olmayabilir.



Vaiz 2:15–19; 4:4; 5:10; 9:11, 12’yi okuyun. Burada Süleyman’ın mesajı, Yakup’un ifadesine nasıl katkı sağlıyor?






Bu yaşamda bunca adaletsizlik, bunca insafsızlık, bunca anlamsız şey görüyoruz. Bizlere İsa aracılığıyla verilen sonsuz yaşam vaadini hepimizin özlemesine şaşırmamak gerekir. Bu olmaksızın tıpkı kaybolan ve hiçbir zaman hatırlanmayan bir buğu gibiyiz.



Durum değerlendirmesi yap: bu dünyanın ne kadarı seni kavradı? Onun ne kadar fani olduğunu nasıl hep aklında tutabilirsin?   



Kasım 27


  


İyi Olanı Bilmek ve Yapmak



Daha önceki ayetler bağlamında Yak 4:15–17’yi okuyun. Burada hangi önemli noktayı vurguluyor?






Yakup burada özgüven meselesiyle meşgul oluyor. Aslında bu davranışı “kibir,” söylenen sözleri de “övünme” olarak niteliyor; bunlara “kötü” diyor. İşte bu yüzden doğru davranış, imanlı açısından çok önemlidir.


  1. ayeti okuyun. Kutsal Kitap, günahı iki yolla tarif etmektedir: (1) yanlış yapmak; (2) doğruyu yapmamak. İlk tarif, Yuhanna tarafından yapılmaktadır: “günah, yasaya karşı gelmek demektir” (1Yu 3:4). Birçok modern versiyon bunu “günah yolsuzluktur” diye çevirmektedir, fakat Grekçe sözcük anomia, alışılagelmiş yolsuz davranışlar yerine, yasanın belirli bir yönünün ihlalini ima eder (bunun kullanımı için bkz. Rom 4:7, Titus 2:14, İbr 10:17). İkinci tarif ise Yak 4:17’de verilmektedir: “Bu nedenle, yapılması gereken iyi şeyi bilip de yapmayan, günah işlemiş olur.” Bu nedenle sadece hata yapma ayartısına direnmenin ötesine geçmeliyiz. Bizlere “ışık çocukları” (Ef 5:8) ve “Sizin ışığınız [ışığımız] insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi [işlerimizi] görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler!” (Mat 5:16, vurgu yazar tarafından eklenmiştir) denilmektedir.

Tabii ki, kolayca düş kırıklığına uğranılabilir, zira her şeyden evvel her gün kim sürekli iyilik yapabilir ki? Fakat mesele bu değil. İsa’nın yaşamı bile, sürekli dur durak bilmeyen aktivitelerden oluşmuyordu. Duaya çekildiği veya sadece dinlendiği anlar da vardı (Luka 5:16, Mar 6:31). Daha da önemlisi, O yaptığı her şeyde Allah’ın istemini arıyordu (Yu 5:30). Hatta İsa Allah’ın istemini, yemekle karşılaştırmıştı: “Benim yemeğim, beni gönderenin isteğini yerine getirmek ve O’nun işini tamamlamaktır” (Yu 4:34). Bir oturumda ne kadar yemek yiyeceğimizin bir sınırı olduğuna göre, yapabileceklerimizin de bir sınırı vardır. İsa işte bu yüzden kimisi ekerken kimisinin biçeceğini, fakat her ikisinin de “birlikte sevineceklerini” (36–38. ayetler) söylüyor. Rab için çalışırken daha fazlasını yapmak için teşvik edilecek ve mümkün olan her yolla daha büyük bir gönüllülükle kullanılmak için dua edeceğiz.



Dua, nefsimizi köreltmeye ve böylece Allah’ın istemine teslim olmaya nasıl yardımcı olur? Planların ne olursa olsun, bunları Rab’be teslim etmeyi nasıl öğrenebilirsin?



Kasım 28


   


Ek Çalışma: Ellen G. White’ın, “Yetenekler” Christ’s Object Lessons, S. 342–346 kitabından zamanın değerini oku ve etkilendiğin noktaları grubunla paylaş.



“Aranızdan hiç kimse, bu ruhun [diğerlerinin kötü güdülerini fark etmek] hata yapanları sadakatle karşılamanın gerekli bir sonucu olduğunu ve gerçeğin sürekli savunulması gerektiğini söyleyip, gerçeğe karşı gelerek övünmesin. Böyle bir bilgeliğin çok hayranı vardır, fakat bu çok yanıltıcı ve zararlıdır. Bu yukarıdan gelmez, bilakis ahlaksız bir kalbin meyvesidir. Bunun yaratıcısı bizzat Şeytan’ın kendisidir. Başkalarını suçlayanlar, kendisinde muhakeme yeteneği olduğunu varsayıp övünmesin; zira böyle yaparak Şeytan’ın özelliklerini doğruluk elbisesiyle kaplar.”—Ellen G. White Comments, The SDA Bible Commentary, Cilt 7, S. 936, 937.


“Haksızlıktan ilk şüphe edecek olan kişi, kendisi de haksızlık edendir. Başka birisini yargılayarak, kendi kalbindeki kötülüğü gizlemeye ya da mazur göstermeye çalışmaktadır. İnsanlar kötülük hakkında bilgiyi günah aracılığıyla edindiler; ilk çift günah işler işlemez birbirlerini suçlamaya başladı; Mesih’in lütfuyla kontrol edilmediği zaman insan tabiatının kaçınılmaz olarak yapacağı şey de budur.”—Ellen G. White, Bereket Dağından Düşünceler, S. 119.



Tartışma Soruları:


¤ Yukarıdaki Ellen G. White’ın son alıntısına bakın. Kendimizi aynı şeyi yapmaktan nasıl koruyabiliriz: başkalarını yargılamak, suçlamak suretiyle, hatalarımızı gizleyerek kendimizi daha iyi hissetmekten?



¤ Yaşamın ne kadar hızlı geçtiği gerçeği üzerinde düşün. Bu, önceliklerimizin neler olması gerektiği konusunda bizlere ne söylemelidir? Özel Görelilik Kuramına göre, referans çerçevesinde ne kadar hızlı hareket ettiğimize bağlı olarak zamanın da değişeceği söylense de, bir şey kesindir: ne kadar hızlı veya yavaş olsa da, zaman geçmektedir, bir kez geçince de ebediyen kaybolmaktadır. Bu ayıltıcı düşünce, zamanımızla ne yaptığımıza nasıl etki etmektedir?



¤ Günahlarını kabullenmesi gerekenlerle meşgul olurken, aynı zamanda Yakup’un uyardığı tuzağa nasıl düşmemeliyiz?



Güneşin Batışı: 16:38 (İstanbul)



*Kasım 29–Aralık 5



Ağla ve Feryat Et!





Sebt Günü



Konuyla İlgili Metinler: Yak 5:1–6, Mez 73:3–19, 1Sa 25:2–11, Lev 19:13, Luka 16:19–31, Mat 5:39.



Hatırlama Metni: “Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacaktır” (Matta 6:21).



“K


im Milyoner Olmak İster” adındaki televizyon şovunun dünya çapındaki popülaritesi, birçok insanın bir anda fakirlikten zenginliğe ulaşma fantazisini ve belki de günün birinde bu şansın kendilerine de çıkacağı umuduyla yaşadıklarını göstermektedir.


Fakat zenginlik, birçok insanın zannettiği gibi değildir. Araştırmalar göstermiştir ki, gelir artışını, azalan hasılat takip etmektedir: insanların daha konforlu yaşayıp daha çok mülke sahip olması, daha fazla mutluluk satın alamıyor. Anlamlı ilişkiler, işinde doyum ve gayeli bir yaşam, genelde zenginlikten ziyade birinin mutluluğuna daha büyük katkıda bulunur. Sevgi dolu sözler, bir gülücük, dinleyen bir kulak, basit bir nezaket, kabullenme, saygı, sempatik bir dokunuş ve hakiki bir dostluk gibi en iyi şeyler bedelsiz verilir.


En değerlisi ise Allah tarafından verilen armağanlardır: iman, umut, bilgelik, sabır, sevgi, hoşnutluk ve daha birçok bereket, O’nun Ruh’unun yaşamımızdaki varlığıyla olur. İroni şudur ki, birçok imanlı bu duygularla hemfikir olsa da, günlük yaşamları bencillikleri nedeniyle bunun tam aksini gösterir. Bu hafta göreceğimiz gibi, hırs korkunç sonuçları olan büyük bir yanlışlıktır.



*6 Aralık Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



 Kasım 30


  


Adalet Gelecek!



Yakup’un 5, bölümü bir patlamayla başlıyor: “Dinleyin şimdi ey zenginler, başınıza gelecek felaketlerden ötürü feryat edip ağlayın!” (Yak 5:1). Hiç şüphesiz, bu dinleyicilerinin dikkatini çekmiş olmalıydı.


Yak 1:10, 11’de, zenginliğin geçiciliği hatırlatılıyor. Burada 5. bölümde ise, inatla ona bağlı kalanlara, “feryat edip ağlayın” demektedir. Sanki yaklaşan yargı, daha şimdiden başlarına gelmiş gibi. Pasajımızda geçen bu canlı tarif, bu hafta sürekli karşımıza çıkarak, Mesih’in dönüşünden hemen önceki periyodu karakterize eden kötü taşkınlıklar için ilahi cezayı akıllara getirecektir (bkz. Luka 17:27–29; 2Ti 3:1, 2; Vah 18:3, 7). Benzer bir davranış, Allah’ın son günlerdeki inanlı topluluğuna da sızmaktadır (Vah 3:17). İlginç olan, Yak 5:1’de “felaketler” olarak çevrilen Grekçe sözcük, Vahiy 3:17’de Laodikya’yı tarif etmek için kullanılan “zavallı” sözcüğüyle aynı kökten gelmektedir.



Dünyada bunca adaletsizlik var, özellikle de ekonomik adaletsizlik. Bazen, yoksulu sömürerek bazı insanların ne kadar zenginleştiğini anlamak çok güç, daha da kötüsü neden bunu yapmayı sürdürüyorlar! Mezmurlar 73:3–19’u okuyun. Bu kalıcı sorun hakkında bu ayetlerde nasıl bir umut vardır?






Eski Ahit peygamberlerinin kitapları boyunca, adalet kaygısını ve işleri düzeltmek için Allah’ın eyleme geçeceğinin vaadini görmekteyiz. Fakat Allah’ın müdahalesini beklerken, umuda yönelik bu ısrarlı ve sabit his, rahatsız edici ve kafa karıştırıcı periyodu daha kolay hale getirmiş gözükmüyor. Örneğin, Allah’ın halkı arasında ikiyüzlülüğün yayıldığı, Babil’in gururla kabararak kudretini ve refahını kutladığı bir zamanda, peygamber Habakkuk Allah’ı iğneli sorularıyla kışkırtmaktadır (bkz. Hab 1:2–4, 13, 14). Allah’ın kısa yanıtı, peygamberin O’na güvenmesi ve kısa bir süre daha beklemesiydi (Hab 2:2–4). Peygamber de öyle yaptı (bkz. Hab 3:17, 18).



Hangi adaletsizlikler senin hiddet ve zorbalıkla kaynamana ve patlamana neden olur? (Ve daha bilmediğin birçok şey var!) Haksızlığı yatıştırmak için elimizden geleni yapmamız gerekse de, her şey bittiğinde Allah’ın adaletinin yerine geleceğine dair vaade dayanmayı nasıl öğrenebiliriz?




Aralık 1


  


Zenginlik Değer Taşımadığında



Yak 5:2, 3’ü oku. Yakup burada hangi uyarıyı yapıyor? Sözleri bir hayli sert olsa da, ne tür bir zenginlikten bahsediyor? Temel mesaj nedir?






Çürümüş servet, güveler tarafından yenmiş giysi ve pas tutmuş gümüş ve altın—bunlar mutlu bir şekilde dönerken, gittikçe hızlanarak ölümüne doğru giden evrenimizin cidden düşündürücü görüntüleridir.


Dünyanın ekonomik durumu her zaman bir krizden öbürüne gidiyormuş gibi gözükmektedir; nadiren gelen “iyi” anları bile hep darboğazlar takip etmektedir. Global pazarın sunduğu herhangi bir ekonomik stabilite ve sükûnet görüntüsü, geçici ve geniş ölçüde hayalidir. Zengin ve yoksul arasındaki eşitsizlik artarken, hoşnutsuzluk ve dengesizlik büyümektedir. Yakup, yoksulluğun çaresizce arttığı ve zenginin muhtaç olanın durumuna hoşgörüyle yaklaşmadığı böyle bir durumu anlatmaktadır.



Aşağıdaki bireyleri göz önüne alın ve onlar üzerindeki zenginlik etkisini (veya yokluğunu) tarif edin:



  1. Naval (1Sa 25:2–11)


  1. Hizkiya (2Kr 20:12–19)


  1. Petrus (Elç 3:1–10)


Er ya da geç, dünyevi zenginlik hepimiz üzerindeki ihtişamını kaybedecektir. Onun sınırlarını öğreneceğiz, hatta karanlık taraflarını. Paranın bir yeri vardır; sorun, insanların onu yanlış yere koymalarıdır.


Yakup, onu yanlış kullananlara paranın “karşı tanıklıkta” bulunacağını söylüyor (Yak 5:3). Bu uyarıyı son çağ bağlamında verse de, şu husus çok açık olmalıdır: para meselelerini nasıl hallediyoruz. Eti yiyip bitiren ateş imajında, para konusunda yaptığımız seçimlerin ciddiliğinin bizleri uyandırması ima edilmektedir. Sonunda yanıp kül olacak hazineler mi yığıyoruz, yoksa ebediyete mi yatırım yapıyoruz? (Bkz. Luka 12:33, 34.)



Parayla olan tutumunu ve bunun ilişkilerini nasıl etkilediğini düşün. Onu nasıl kullandığın hakkında ne söylüyor?




Aralık 2


  


Yoksulun Çığlıkları



Yakup’u okurken, birkaç farklı kategoride zengin insanlar görürüz, kendi uğraşları içinde kaybolup giden zengin tüccarlar (Yak 1:11), yatırımlarını korumak amacıyla ricada bulunan iş adamları (Yak 2:6) ve işçilerinin ücretlerini alıkoyan toprak sahipleri (Yak 5:4). Bunlar, geçmiş davranışları, mevcut tutumları ve gelecekteki ceza temelinde, zengini olumsuz bir şekilde tasvir eden ayetlerdir. Bu insanlar aslında yoksulun sırtından “zenginliklerine zenginlik katmışlardır” (Yak 5:3).



“İşte, ekinlerinizi biçen işçilerin haksızca alıkoyduğunuz ücretleri size karşı haykırıyor” (Yak 5:4). Lev 19:13; Yasa 24:14, 15; Yer 22:13 ile karş). Burada hangi önemli ilke görülüyor, sadece acil bağlamda değil, fakat başkalarıyla olan ilişkilerimiz açısından genel bir çerçevede.






Kutsal Kitap zamanlarında İsrail’de ücret ödenir ödenmez, işçilerin çoğu bu kazançlarını ailelerini beslemek için yiyecek satın almaya harcardı. Ödenmeyen maaş, çoğunlukla ailenin açlık çekmesi anlamına geliyordu. Bu yüzden Yakup’un burada belirttiği şey ciddi bir meseleydi.


O halde, Yakup’un çalışanların maaşlarını alıkoyanlar hakkında bu kadar sert konuşmasına şaşırmamak gerekir. Birini dolandırmak yeterince kötüyken, zaten zengin olan birinin yoksuldan çalarak zenginliğine zenginlik katması günahtır, sadece yoksula karşı değil, göklere karşı da. Ve Yakup’un yazdığı gibi, zamanı gelince hesaplaşılacaktır!


“Zenginlik beraberinde büyük sorumluluk da getirir. Ticarette hile yapmakla, dul ve yetimin hakkını yemekle, servetine servet katmakla ve ihtiyacı olanı ihmal etmekle, adaletsiz yöntemlerle zenginliği elde etmek, sonuçta kendisine ilham gelen elçi tarafından da ifade edildiği gibi adil cezayı getirecektir: ‘Dinleyin şimdi ey zenginler, başınıza gelecek felaketlerden ötürü feryat edip ağlayın.’ ”—Ellen G. White, Testimonies for the Church, Cilt 2, S. 682.



Para söz konusu olduğunda başkalarıyla olan ilişkileriniz nedir? Bu meseleler imanın hakkında ne anlatır ve Mesih’in karakterini ne kadar çok yansıtır?



Aralık 3


  


Şişman ve Mutlu (şimdilik)



“Yeryüzünde zevk ve bolluk içinde yaşadınız. Boğazlanacağınız gün için kendinizi besiye çektiniz” (Yak 5:5; Hez 16:49’u Amos 4:1 ile karş). Bu pasajların, lüks içindeki şımarıklıkla nasıl bir bağlantısı vardır?






Kadim dünyada, zenginliğin sabit bir miktarda hüküm sürdüğü kanısı vardı, yani bazılarının zenginliği arttıkça, başkalarının zenginliği azalıyordu. Diğer bir deyişle, bir zengin, ancak yoksulu daha yoksul yaparak, daha çok zenginleşebilirdi. Ancak, başkalarının zenginliğine zarar vermeden zenginlik “yaratmak,” göreceli olarak modern bir kavramdı. Hatta bazıları, zengin daha çok zenginleşirken, yoksulların da zenginleşmesine yardımcı olabileceklerini iddia ediyordu. Diğer yandan, kısıtlı kaynaklara olan ilginin gittikçe arttığı, gelişmiş ve gelişmekte olan uluslar arasındaki rekabeti göz önüne aldığımızda, zenginlik yaratmanın sınırlarının daha çok baskı altında olduğunu görmekteyiz. Bu yüzden varlık eşitsizliği meselesi, günümüzde de etkisini korumaktadır.


Eşitsizlik konusunun ele alındığı, İsa’nın en ünlü öykülerinden biri de, zengin adam ile Lazar’ın benzetmesidir (bkz. Luka 16:19–31). İsa’nın zamanında bir yerine iki elbiseye sahip olan insanların birçoğu şanslıydı ve yılda bir kez ziyafete katılanlar ise mutluydu. Buna karşın öyküdeki zengin adam, “mor, ince keten giysiler giyiyordu” (en pahalı kumaş cinsi) ve “bolluk içinde her gün kendine ziyafet çekiyordu” (19. ayet). Zavallı Lazar, zengin adamın evinin önüne bırakılmasına rağmen, zengin adamın kırıntıları için dilenmek zorunda kalırdı.


Popüler düşüncenin aksine, bu benzetmenin gerçek odak noktası, sonraki yaşam değil, bu yaşamdır. Aslında, orijinal Grekçesinde, “cennet” ve “cehennem” hiç anılmıyor bile. Hem zengin adam hem de Lazar aynı yerde tarif ediliyor (23. ayet)—ölüler diyarında (hades). Onları birbirinden ayıran uçurum, bir kişinin öldükten sonra ebedi kaderinin sabit olduğunu sembolize etmektedir. Bu yüzden, bu yaşamda insanlara nasıl davrandığımız (29, 30. ayetlerde “Musa ve peygamberler”de tarif edildiği gibi), son derece önemlidir. Burada başaramadıklarımızı, gelecekte telafi edebileceğimiz bir yaşam yoktur: “ ‘Tanrı’yı seviyorum’ deyip de kardeşinden nefret eden yalancıdır. Çünkü gördüğü kardeşini sevmeyen, görmediği Tanrı’yı sevemez” (1Yu 4:20).



Şu anda “telafi edip” daha sonra telafi edemeyeceğin ne gibi pişmanlık duyulacak şeyler yaptın?



Aralık 4


  


Kurbanı Suçla



Bir hata yapıldığında, doğal eğilim, sorumluluktan kaçmaya çalışmaktır. İnsanlar sık sık bunu, sorumluluğu başkasına yıkarak yapmaya çalışmaktadırlar—kendisine yanlış yapılan kişi de dahil. Katiller, kendilerini savunarak veya yetişme tarzlarını suçlayarak bahaneler üretirler. Cinsel tacizciler, baştan çıkarıldıklarını söyleyerek kurbanı suçlarlar. Boşanan kocalar ve eşleri, başarısız evlilik için birbirlerini suçlarlar. Mesih inancına sahip olanları şehit etmekten suçlu olanlar, onları kâfir olmakla suçlarlar. Doğrusu İsa öğrencilerini şöyle uyarmıştı, “öyle bir saat geliyor ki, sizi öldüren herkes Tanrı’ya hizmet ettiğini sanacak” (Yu 16:2). Aslında Yakup’un da imanından dolayı öldürüldüğüne inanıyoruz.


Bu sözler ışığında, Yakup 5:6’daki sözler ağır basmaktadır:


“Size karşı koymayan doğru kişiyi yargılayıp öldürdünüz.” Daha sonra yanlış yapanın aslında kendin olduğunu fark etmiş olduğun kaç kez başkalarını yanlış yere kınadın? Özellikle bu ayetin ilk yarısını düşünün. Bu, insanların üzerimize gelmesine izin vermemiz gerektiğini mi ima ediyor? Diğer yandan, eğer direnç göstermeseydin, birçok anlaşmazlığın hiç meydana gelmeyecek olacağını düşündün mü? İsa, “diğer yanağını çevirmek” ifadesiyle ne ima ediyor? (Mat 5:39). Pratik anlamda bunu nasıl yapabiliriz (veya “pratik” olduğunu zannettiğimiz sorun, aslında gerçekten pratik mi)?






Gördüğümüz gibi, zengin ve yoksul hakkında Yakup’un söyleyecek çok şeyi var. Ancak Yakup’un zengini zengin olduğu için hiç kınamadığını da göz önünde tutmalıyız. Allah için önemli olan, onların tavırları ve eylemleridir. Benzer şekilde, birinin ekonomik açıdan yoksul olması gerçeği de aslında birini Allah’a sevdirmez. “Göklerin egemenliğinin mirasçıları,” “ruhta yoksul” ve “imanda zengin” olanlardır (Mat 5:3, Yak 2:5). Bu içsel vasıfların, bizim ekonomik durumumuzla bir ilişkisi olmayabilir. Fakat olabilir de. “Zengin olup, mallarını artıranlar” (Vah 3:17) düşündüklerinden daha çok ruhsallığa ihtiyaç duyabilirler. Allah, vaat edilen ülkeye girip, refaha ulaştıktan sonra, “serveti toplama yeteneği” de dahil, haz duydukları her iyi şeyin O’ndan geldiğini unutmamaları için İsrail’i uyarmıştı (Yasa 8:11–18).




Aralık 5


   


Ek Çalışma: “Paranın büyük değeri vardır, çünkü büyük iyilik yapabilir. Allah’ın çocuklarının ellerinde, açlara yiyecek, susuzlara içecek ve çıplaklara giysidir. Zulüm görenler için bir savunma, hastalara yardım etmek için bir araçtır. Fakat para, hayatın gereklerini karşılamakta, başkalarını bereketlemekte ve Mesih’in davasını ilerletme kullanılmasının dışında, kumdan daha değerli değildir.


“Biriktirilen zenginlik yararsız olmakla kalmaz, bir lânettir de. Bu hayatta cana bir tuzaktır, zira duyguları göksel hazineden uzaklaştırır.


“Paranın bir Allah vergisi olduğunu fark eden kişi onu tutumlu kullanacak ve vermek için tasarruf etmeyi bir görev belleyecektir.”—Ellen G. White, Christ’s Object Lessons, S. 351, 352.



Tartışma Soruları:


¤ Şu ifadeler üzerinde düşünün: “Zengin yoksullara egemen olur, borç alan borç verenin kulu olur” (Özd 22:7). “Birçok yoksul aile, parayı alır almaz harcadıklarından dolayı yoksuldur.


    “Borçlanan birisi, ruhlar için tuzak kuran Şeytan’ın ağındadır.”—Ellen G. White, The Adventist Home, S. 392. Borçtan kurtulmaları için insanlara yardım etmek mi yoksa borca girmekten kaçınmak mı “yoksullara müjdeyi iletmenin” (Luka 4:18) bir parçasıdır? Neden, veya neden değil?


   


¤ Paranın mı bize yoksa bizim mi paraya hizmet ettiğimizi gerçekten nasıl bilebiliriz? Bkz. Luka 16:10–13.



¤ Ekonomik eşitsizlik her yerdedir. Bazı insanlar 2, 3, hatta 4 adet lüks eve sahipken, bazıları kafasını sokacak bir dam buldukları için mutludurlar. Peki ya dünyanın her yerinde aç olarak yatağa giren çocuklar varken, tıka basa yiyerek obez olanlar? Bazıları zenginden alarak yoksullara daha fazla verebileceğimizi iddia etmektedir. Diğerleri, zengin daha çok zenginleşirse, yoksulu sefaletten çıkartmaya yardımcı olabileceğini ummaktadır. Aşırı yoksulluk sorununu dindirmek açısından, imanlılar olarak ne yapabiliriz? Yardım etmek için ne gibi şeyler yapmalıyız, ne gibi şeyler yapmamalıyız?



Güneşin Batışı: 16:36 (İstanbul)



*Aralık 6–12



Hasada Hazırlanmak





Sebt Günü



Konuyla İlgili Metinler: Yak 5:7–12, Rom 13:11, 1Ko 3:13, Luka 7:39–50, Kol 4:6.



Hatırlama Metni: “Siz de sabredin. Yüreklerinizi güçlendirin. Çünkü Rab’bin gelişi yakındır” (Yak 5:8).



G


reko–Romen zamanlarında (bazı yerlerde günümüzde bile), büyük bir şahsiyet gelmeden önce telaş içinde birçok aktivite yerine getirilirdi. Sokaklar temizlenir, dükkân camları silinir, çiçekler asılır ve suç önleyici tedbirler alınırdı. Her çaba, resmi şahsiyet geldiğinde yerin mükemmel göründüğünden emin olabilmek için verilirdi.


Yeni Ahit’te olduğu gibi, Yak 5:7, 8’de Mesih’in “gelişi” için kullanılan Grekçe sözcük parousia, teknik açıdan bir kralın veya önemli bir şahsiyetin gelişini vurgulamaktadır. Eğer dünyevi yöneticilerin gelişinden önce böyle hazırlıklar yapılıyorsa, Rab ve Kurtarıcımız’ın gelişi için de kalplerimizi hazırlamak adına her türlü çabayı sarf etmemiz gerekmez mi?


Fakat “o günü ve saati” (Mat 24:36) bilmiyorsak, böyle bir hazırlığı nasıl yapabiliriz? “Sabırlı” olmak ve yüreklerimizi “güçlendirmek” ne demektir? Bu, “ilk ve son yağmur” (Yak 5:7) fikriyle nasıl ilişkilidir? Bu haftanın ayetindeki bağlam, çağların sonunu çağrıştırsa da, temel mesaj her an imanlılar açısından geçerlidir. Tarih boyunca ve hem de şu anki yaşamımızda, tıpkı eskiden peygamberlerin yaptığı gibi, imanımızda sabit kalmamız çağrısının yapıldığı denenmeler ve acılarla yüzleşiyoruz.



*13 Aralık Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



 Aralık 7


  


“Yağmuru” Beklemek



Çiftçiler geçimlerini sürdürebilmek için doğrudan hava durumuna bağımlıdırlar. Eğer hava çok kuru ya da nemliyse, çok soğuk ya da çok sıcaksa, ürünleri de buna zıt olarak etkilenecektir. İsrail gibi kuru ülkelerde, zararlılardan koruma toleransı daha düşüktür ve uygun zamanda bol yağmurun önemi ön planda tutulur. İster küçük bir aile çiftliği olsun isterse geniş bir arazi, mahsul ve sonraki değeri direkt olarak yağmura bağlıdır.


Genellikle Ekim–Kasım’da düşen ilk yağmurlar, toprağı nemlendirir ve ekim ile filizlenme için hazırlar. Mart ve Nisan aylarındaki son yağmur ise, hasat için mahsulü olgunlaştırır.



Yak 5:7’yi okuyun. (Yasa 11:14, Yer 5:24, 14:22, Yoel 2:23 ile karş.) Eski Ahit pasajları, yağmur hakkında ne söylüyor? Sence Yakup, Rab’bin gelişi ile ilişkili olarak neden bu imgeyi kullanmıştı? Ayrıca bkz. Hoş 6:1–3; Yoel 2:28, 29.






“Doğu ülkelerinde ekim ve hasat zamanında yağan ilk ve son yağmur tasvirinden yola çıkarak, İbrani peygamberler çok önceden Allah’ın inanlı topluluğuna alışılmadık ölçüde ruhsal bereketler bağışlandığını söylemişlerdi. Elçilerin zamanında Ruh’un yağması, ilk veya önceki yağmurun başlangıcıydı ve sonucu görkemliydi. Fakat dünyevi hasadın kaldırılmasına yakın, İnsanoğlu’nun gelişinden önce inanlı topluluğunu hazırlamak için özel bir ruhsal bağış vaat edilmiştir. Ruh’un bu dökülüşü, son yağmura benzetilmiştir; ve imanlılar ‘son yağmur anında’ hasadın Rab’binden bu ilave gücü rica edeceklerdir.”—Ellen G. White, Our Father Cares, S. 212.


İsa, “dünyanın sonundaki” (Mat 13:39) “hasadı” ima etmektedir. Mar 4:26–29, Yak 5:7’dekine çok benzer bir resim sergilemektedir. Çiftçi tahılların olgunlaşmasını bekler: “Önce filizi, sonra başağı, sonunda da başağı dolduran taneleri verir. Ürün olgunlaşınca, adam hemen orağı vurur.” (28, 29. ayetler). Buğdayı delicelerden ayırmak sadece hasat vaktinde mümkündür (Mat 13:28–30; Mal. 3:17, 18 ile karş).



Buğdayı delicelerden sadece hasat zamanında ayırabilmemiz gerçeği, hasattan önce şu anki imanımızı nasıl yaşamamız gerektiği hakkında ne söylemeli?


Aralık 8


   


“Yakın” Ne Kadar Yakın?



Yak 5:8, Mesih’in gelişinin “eli kulağında” veya “yakın” olduğunu beyan etmektedir. Ancak neredeyse ikibin yıldan sonra bu vaadi nasıl algılamalıyız?


İsa, alışık olmayanlara egemenliğin gelişini (Mat 4:17, 10:7, 24:33), onların anlayacağı şekilde benzetmeler aracılığıyla öğretmek suretiyle “göksel şeyleri” tarif etmişti. Bu benzetmeleri yakından inceleme, egemenliğin iki yönünü ortaya koyar: mevcut, ruhsal gerçeklik ve gelmekte olan görkemli gerçeklik. Tüm elçiler umutlarını İsa’nın yakın gelişine odaklamış (Rom 13:11, İbr 10:25, Yak 5:9), ancak tam olarak ne zaman gerçekleşeceğini hiçbir zaman saptayamamışlardır. Tıpkı bizler gibi onlar da ne zaman olduğunu bilmek istemişlerdi, ancak İsa bu bilgiye sahip olmanın onlar açısından iyi olmayacağını açıklamıştı (Elç 1:6, 7). Her şeyden evvel, eğer müjdeyi dünyayla paylaşma işinin neredeyse 2000 yılda bitirilemeyeceğini bilselerdi, ne kadar şevkle çalışabilirlerdi ki?



Yakup, “yüreklerinizi güçlendirin” (Yak 5:8) ifadesiyle ne demek istiyor ve beklenen ürün neden “değerli” (timios; 7. ayet) olarak anılmaktadır? (Bkz. 1Se 3:13, 2Se 3:3, 1Pe 1:19, 1Ko 3:12.)






Güçlendirmek (sterizo) sözcüğü, “sağlamlaştırmak” veya “pekiştirmek” anlamına gelir. Kalplerimiz Rab’be o kadar bağlanmalı ki, ne kadar baskı olursa olsun ayrılmamalı. Gerçekle pekiştirilmek (2Pe 1:12), ayartılara dayanmak, sıkıntılara göğüs germek ve imanımız için acı çekmek (Elç 14:22), bunların hepsi de bu işe katkıda bulunurlar.


Ruhsal büyüme, her zaman kolay olmayan fakat “değerli meyveler” taşıyan bir süreçtir. “Mesih’in değerli [timios] kanıyla” (1Pe 1:19) kurtulan imanlılar, göksel “Çiftçi” için sonsuz değere sahiptir. Timios sözcüğü Allah’ın ruhsal tapınağının “temel” taşı olan Mesih üzerine “inşa edilen” imanlıları sembolize eden “değerli taşları” tarif etmek için de kullanılmıştır (1Ko 3:11, 12). Pavlus, diğer yandan istikrarsız imanlıları dayanıksız ve sonunda Mesih geldiğinde ateşe atılacak tahtaya, ot ya da kamışa benzetmiştir (1Ko 3:12–15). Bu nedenle sürekli olarak enerjimizi gerçekten en çok değer verdiğimize, bizim için en değerli olan neye ve kime yönlendirdiğimize harcamalıyız!



“Herkesin yaptığı iş belli olacak, yargı günü ortaya çıkacak. Herkesin işi ateşle açığa vurulacak. Ateş her işin niteliğini sınayacak” (1Ko 3:13). Yaşamına bir bak. Ne tür bir iştir?



Aralık 9


  


Homurdanmak, İnlemek ve Gelişmek



İkinci Geliş ne zaman olacak? Neden halâ buradayız? Şu an, 21. yüzyılda bile şüpheciler ve alaycılar olması sürpriz değildir. Kilise tarihinde, bu yeni bir şey değil. Tarih boyunca İsrail’e en tehlikeli tehditler düşmanlarından değil, kendi tabakasından ve kendi yüreklerinden gelmiştir. Aynı şekilde Rab’bin gelişi yaklaşırken, “dışarıdan ziyade içeriden geleceklerden korkmalıyız... İnançsızlık hoş görülecek, şüpheler vurgulanacak, karanlığa değer verilecek, kötü meleklerin varlığı özendirilecek ve Şeytan’ın araçlarının becerileri için yol açılacaktır.”—Ellen G. White, Last Day Events, S. 156.



Bu yüzden Yak 5:9 bizleri uyarıyor, “Kardeşler, yargılanmamak için birbirinize karşı homurdanmayın. İşte, Yargıç kapının önünde duruyor.” Başkalarına, hatta inanlı topluluğuna karşı hangi kine ve homurdanmalara sahipsin (belki de bazen iyi nedenlerden)? Soru, bunları nasıl ele aldın? Allah tarafından bağışlandığın gibi uysallıkla, tevazuyla ve bağışlayarak mı (bkz. Luka 7:39–50) yoksa dünyevi standartlarla mı? Kendine karşı dürüst ol!






Bu mektupta daha önce de okuduğumuz gibi, iltimas (Yak 2:1, 9), kötü kuşkular (2:4), birbirine karşı kötü konuşmalar (3:10, 4:11), kıskançlık (3:14), anlaşmazlık (4:1) ve dünyevilik (4:4, 13, 14) dahil, imanlılar arasında ciddi çatışmalar vardır. Yakup bizleri sürekli şu sorunların derin çözümlerine yönlendirmektedir: iman (Yak 1:3, 6), “içimize ekilmiş söz” (Yak 1:21), “özgürlük yasasını” korumak (Yak 1:25, 2:12), kararlı olmak ve tanrısal bilgelik (Yak 3:13, 17), lütuf (Yak 4:6), temiz eller ve saf bir yürek (Yak 4:8). O, üzgün ve unutulmuş olanları ziyaret etmek (Yak 1:27), merhamet göstermek (Yak 2:13) ve ihtilaf yerine barış tohumları ekmek dahil (Yak 3:18), Allah’ın içsel işleyişinin, harici ifadeleri olduğunda ısrar etmektedir (Yak 2:14–26).


Sonuçta, Allah’a karşı sorumluyuz; hesap vermemiz gereken tek Kişi, Yargıç olan ve herkese yaptığı işe göre verecek olan Rab’dir.



Rab’bin gelişini beklerken, başkalarına cesaret verecek ve teşvik edecek olumlu yollar nelerdir? Böyle yapman neden önemlidir?




Aralık 10


  


Sabırla Katlanma Örnekleri



Yak 5:10, 11’i okuyun. Eyüp ve peygamberlerin ortak yönü nedir? Bu örnekler neden vurgulanmıştır? Kendi sorunlarımızın ortasında, bu öykülerden ne gibi şahsi dersler çıkarabiliriz?






İsrail’in peygamberleri, çarpıtmaksızın veya taviz vermeksizin sadakatle Rab’bin sözünü vaaz etmişlerdi. Peygamberlerin sadakatini öven İbraniler, şu açık tabloyu sergiler: onlar “aslanların ağzını kapadılar [Daniel], kızgın ateşi söndürdüler [Şadrak, Meşak ve Abed–Nego], kılıcın ağzından kaçıp kurtuldular [İlyas ve Elişa]... hapse atıldılar [Yeremya ve Mikaya]... taşlandılar [Zekeriya, Yehoyada’nın oğlu]... testereyle biçildiler [Yeşaya] ve kılıçtan geçirildiler [bkz. 1Kr 19:10]” (İbr 11:33–37). Tabii ki, kendi öz karısının ve onun kederini paylaşmak için gelenlerin eleştirilerine rağmen büyük bir sabır örneği gösteren Eyüp’ün acıları en bilinenidir. Bu iman kahramanlarını ve birçok diğerlerini, Allah’ın normal ve vasat takipçisinden ayıran fark nedir? Yakup birkaç vasfı anmıştır: sabır, dayanıklılık ve hepsinden önemlisi Allah’a umut ve güven.


Özelliklerden biri olan “sabır” (makrothymias), aynı zamanda “çile çekme” veya “hoşgörü” olarak da çevrilebilir. Zor şartlarda ve denenmelerde, yaşam (ya da iblis!) bizi nereye savurursa, ayakta kalma kapasitesini ifade eder. Peygamberler, Allah’ın sözü için sabırla tüm acılara katlandılar (Yak 5:10). Bu söz, Allah’ın kendisine bir oğul verme vaadini gerçekleştirmesi için İbrahim’in “sabırla” uzun yıllar katlanması da dahil (İbr 6:12, 15), Yeni Ahit’te sürekli kullanılmaktadır. Ayrıca çarmıhta İsa’nın sabırla tüm acılara ve ölüme katlandığını da açıklamaktadır (2Pe 3:15).


Diğer yandan, katlanmak (hypomone), bu sürecin nihai amacına odaklanarak, bitiş çizgisini hedeflemektedir. Eyüp, bu vasfın somut bir örneğini oluşturmaktadır. Acı çektiği her şeye rağmen, Eyüp ısrarla almayı beklediği nihai zafere doğru bakmıştı. (Eyüp 14:13–15, 19:23–27).



Şu an ne ile mücadele ediyorsun? Henüz gerçekleşmemiş ne için dua ettin? Umutsuzluk hissini ne kadar sık yaşadın? Yukarı sıralanan (ve diğerlerinin) Kutsal Kitap karakterlerinden bazılarının denenmelerini düşün; bazen kendilerini ne kadar çaresiz hissetmiş olabileceklerini hayal et. Kendininkilerle başa çıkabilmen açısından, onların acılarından ne öğrenebilirsin?


Aralık 11


  


Gün ışığı Gibi Apaçık



Yak 5:12’yi okuyun. Yorumcuların, Yakup’un neden ağır yeminler etmeyi gerektiren büyük meseleler üzerinde durduğu konusunda kafaları karışmıştır. İçerik, bu tür konuşmaları yasaklasa bile, bu bölümde veya belki de tüm mektupta neden sanki bu konu “her şeyden” önemliymiş gibi gösterilmektedir? Bu gerçekten de büyük bir mesele midir? Bu mektuptaki çalışmamızda gördüklerimizi göz önünde tutmalıyız: Bazen onun hakkında duyduğumuz karikatürlere karşın, Yakup yüzeysel bir imandan veya dini formdan hoşnut değildir. Yakup tamamen müjde yönelimlidir, o kadar ki, Allah’ın bağışlaması ve teşvik edici lütfu olmaksızın bu hedeflere ulaşmamızın çok zor olduğu standartlar kurmaktadır. Sözlerimiz kalplerimizden geçeni açıklar: “ağız yürekten taşanı söyler” (Mat 12:34). Yakup’un teolojisi, bizlere şöyle buyuran İsa’nın düşüncesine sinmiştir: “hiç ant içmeyin: Ne gök üzerine, çünkü orası Tanrı’nın tahtıdır; ne yer üzerine, çünkü orası O’nun ayak taburesidir; ne de Yeruşalim üzerine, çünkü orası Büyük Kral’ın kentidir” (Mat 5:34, 35). Bazı insanlar sözlerini garanti etmek için başındaki saçları bile rehine verir (36. ayet). Fakat İsa bunların hepsinin kötü olduğunu söylemişti: “Evet’iniz evet, ‘hayır’ınız hayır olsun.” (Mat 5:37).


Başımızda her saç dahil, her şey Allah’a aittir (bazı durumlarda pek fazla olmasa da!), öyleyse “Bu nedenle, sözümüzü yerine getireceğimize dair, sanki kendimizinmiş gibi, teminat olarak göstermeye hakkımız olan hiçbir şey yoktur...


“Mesih imanlılarının yaptığı her şey günışığı kadar şeffaf olmalıdır. Gerçek Allah’tandır; aldatmaca ise, sayısız biçiminin her biriyle, Şeytan’dandır.”—Ellen G. White, Bereket Dağından Düşünceler, S. 68. Açıkçası Mesih hukuki yeminleri yasaklamıyor, zira kendisi de Baş Kahin’in önünde yemin ettirildiğinde, ne yanıt vermeyi reddetmiş, ne de doğru bir şekilde yargılanma konusunda bir hayli sapmalar olsa da bu süreci kınamıştı (Mat 26:63, 64).


Gerçeği konuşurken birkaç şeyin akılda tutulması gerekir, birinci ve en önemlisi, bizler nadiren tüm gerçeği bilebiliriz, kendi hakkımızda bile, bu nedenle alçakgönüllü olmalıyız. İkincisi, gerçekten söz edilirken, her zaman sevgiyle ve bunu duyanları terbiye etmek için konuşulmalıdır.



Efesliler 4:15, 29 ve Koloseliler 4:6’yı okuyun. Bu ayetlerin güçlü mesajını dikkate alın. Allah’ın lütfuyla, bu uyarıları katı bir şekilde izlediğinde, yaşamının ne kadar farklı (ve daha iyi!) olabileceğini düşün.



Aralık 12


  


Ek Çalışma: Denenme anlarında İlyas ve Eyüp’ün tecrübelerini ve bunun son günlerde bizler için önemini, Ellen G. White’ın, “Yizreel’den Horev’e Kadar,” S. 91–98; “Burada Ne Yapıyorsun?’” S. 99–104; “İlyas’ın Ruhu ve Gücü,” S. 105–112, Geçmişten Sonsuzluğa, 2. Cilt kitabından okuyun.



“Sabırla beklemek, her şey karanlık göründüğünde Allah’a güvenmek, O’nun etkinliğini yürüten önderlerin öğrenmesi gereken bir derstir. Sıkıntılarla yüzleştiklerinde Gökler onları boşa çıkarmayacaktır. Hiç kimse kendi hiçliğini fark eden ve tümüyle Allah’a bağımlı olan bir kişi kadar çaresiz ama aynı zamanda yenilmez olamaz...


“Sınavlar gelecek ama geçip gidecektir. Bunlar imanını güçlendirecek ve ruhsal hizmet için seni pekiştirecektir. Kutsal Yazı’da kayıtlı olan tarih, sadece okuyup hayran kalmamız için değil, aynı zamanda Allah’ın eski hizmetkârlarında etkin olan imanın bizlerde de işlev görmesi için yazılmıştır.”—Ellen G. White, Geçmişten Sonsuzluğa, 2. Cilt, S. 103, 104.



Tartışma Soruları:


¤ Hasat zamanına dek birlikte yetişen buğday ve deliceler benzetmesini hepimiz biliriz (Matta 13). Fakat kilise disiplini açısından bu terim ne ifade ediyor? Kendi saflarımızdan gelen açık isyan veya ikiyüzlülük açısından ne ifade ediyor? Sadece oturup, Rab dönüşünde her şeyi halledeceğini söyleyerek, hiçbir şey yapmayacak mıyız? Tabii ki değil. Bu benzetme ışığında olduğu kadar, Korintliler ve Galatyalılar gibi ilk inanlı topluluğunda görülen disiplin örnekleri ışığında, özellikle de tek amacı buğdayı boğmaktan başka bir şey olmayan delicelerle nasıl meşgul olmalıyız?


   


¤ Denenmeler ve zorluklar hepimizin başına gelir. Kutsal Kitap’tan ve Ellen G. White’ın yazılarından hangi vaatler sana huzur vererek imanını korumana yardımcı oldu? Zorluklar ve/veya gelecekte olacaklar karşısında, hangi dini karakterler senin için en çok anlam taşır?



¤ Yakup bizlere “birbirinize karşı homurdanmayın” (5:9) der. Ancak insanlar, hatta imanlılar bile bizlere sıkıntı verecek ve sinirlendirecek şeyler yapabilirler. Yaşamda bizleri huysuzlaştıran, hırçın ve gerçekten kötü tanıklar yapan diğer birçok “önemsiz” şeylere rağmen sevmeyi, affetmeyi, katlanmayı nasıl öğrenebiliriz?



Güneşin Batışı: 16:36 (İstanbul)



*Aralık 13–19



Dua, Şifa ve Yenilenme






Sebt Günü



Konuyla İlgili Metinler: Yak 5:13–20; 1Yu 5:14; 1Ko 15:54; İbr 12:12, 13; Yu 8:43–45; Özd 10:12.



Hatırlama Metni: “Bu nedenle, şifa bulmak için günahlarınızı birbirinize itiraf edin ve birbiriniz için dua edin. Doğru kişinin yalvarışı çok güçlü ve etkilidir” (Yak 5:16).



İ


nsanlar mucizevi ve büyülü şeylere hayran kalır. Çoğunlukla garip veya cesaret gerektiren şeylere ilgi duyarlar. Böylece İsa’dan da sadece eğlence amaçlı (Luka 23:8, 9), Mesihliğine dair bir işaret (Mat 12:38–41) hatta kendi meşru ihtiyacını gidermesi için (Mat 4:2–4) mucizeler göstermesi rica edildiğinde, reddetmişti. İsa tarafından yetkili olduğu ve mucizevi şifalara etki ettiği öğretilen Ruh, basitçe kullanılabilecek bir güç değildir; bizler O’nun elinde araçlar olmalıyız. Allah, hasta olan herkesi memnuniyetle iyileştirebilir, fakat O daha sağlam, daha kalıcı bir şifayla ilgilenir.


Böylece bu bağlamda bazı önemli sorulara bakacağız: hastanın iyileşmesi konusunda Yakup’un sözlerini nasıl anlamalıyız? Duaya yanıt olarak, şifa ve af arasında bir ilişki var mıdır? Geniş çaplı bir döneklik zamanında, İlyas önemli bir dua modeli olarak sergilenmişti. Onun dua yaşamından ve İsrail’i tekrar Allah’a ve gerçek ibadete döndürme çağrısından ne öğrenebiliriz?



*20 Aralık Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



 Aralık 14


  


İmanlı İçin Gerekli Alet



Yak 5:13’ü okuyun. Burada ne gibi ilginç bir tezat sergilenmektedir? Bu uyarıları kendi yaşamımıza nasıl uygulayabiliriz?






İki farklı şeyle meşgul olsa da (sıkıntı, sevinç), Yakup bunları dua ve övgüyle ilişkilendirmektedir: sıkıntıdayken dua edin, sevinçliyken övgüler sunun. İki uygulama birbirinden farklı değildir, ancak birçok övgü mezmurları aynı zamanda dua da olduklarından, Yakup mektubuna başlarken çeşitli sıkıntılara düşen dinleyicilerini “büyük sevinçle karşılayın” diye teşvik etmektedir, “çünkü bilirsiniz ki, imanınızın sınanması dayanma gücünü yaratır” (Yak 1:2, 3). Dua zamanı ile övgü zamanı genelde düşündüğümüzden daha geçişli olabilir.


Yak 5:13’de geçen “sıkıntı” sözcüğü, daha önce peygamberlerin acılarını ima eden aynı kökten gelmektedir (Yak 5:10). Hem maddi hem de manevi sıkıntıları kastetmektedir—“mücadelenin ilk ve en önemli tehlikesi ve zahmeti” (Ceslas Spicq, Theological Lexicon of the New Testament, Cilt 2, S. 239), fakat aynı zamanda yorucu bir çalışmayı ve değerli çabaları da. 2.Timoteos 2:9 ve 4:5’de “herhangi bir zorluk veya acıdan yılmayan apostolik çalışma”yı da tarif eder—Theological Lexicon of the New Testament, Cilt 2, S. 240. İmanlılar olarak sıkıntılar baş gösterdiğinde, içgüdüsel olarak Allah’a döneriz. Zorluklarla karşılaştığımızda dua özellikle zaruridir, fakat kutsal müziği çalmak veya söylemek de (psalleto sözcüğü her ikisini de ima eder) yararlıdır.


“İlahi söylemek de bir ibadet eylemidir. Aslında birçok ilahi, bir duadır.”—Ellen G. White, Education, S. 168. Kaçımız morali bozuk olup veya kendini yalnız hissedip de aklına ilahi sözleri geldiğinde ruhunu ferahlatmadı ki? Aramızda, dua ve ilahilerle dolu bir gezintiyle teselli olacak, acı çeken veya cesarete ihtiyaç duyan çok kişi var. “Sevinenlerle sevinin, ağlayanlarla ağlayın” (Rom 12:15). Bu, başka hiçbir şeyin yapamayacağı kadar ruhlarımızı yüceltecektir.


Mezmurlar kitabı, yardım için nereye gideceğimizi bilemiyorsak, özellikle ilham, teşvik ve yönelme sağlayan bir hazine evidir.



Hepimiz, acı çekmenin bizleri Rab’be ve duaya nasıl yakınlaştırdığı biliriz. Ancak işler iyi gittiğinde, bizler için oluşacak ruhsal tehlikeler nelerdir? Özellikle bu gibi zamanlarda övgüler neden çok önemlidir? Neyi hiç unutmamamıza yardım eder?



Aralık 15


  


Hasta İçin Dua



Yak 5:14, 15’i okuyun. Hastayı yağlamak için Yakup’un buyurduğu gerekli unsurlar nelerdir ve bu ayetlerde ne gibi önemli ruhsal bileşenler bulunmaktadır?






Hasta olan kişinin, inanlı topluluğunun yaşlılarını çağırıp, “Rab’bin adıyla” üzerine yağ sürmeleri ve dua etmelerini istemesi gerçeği, bireyin ruhsal arzusunu ve şifa için ilahi aracılığın gerekli olduğu yönünde kolektif bir kanaatin var olduğunu göstermektedir (Mar 6:13). Günahların affı iması, bu gelenek aracılığıyla Rab’bin ruhsal olarak şifa bulmak istemeyen kişiyi, fiziksel olarak da iyileştirmeyeceğini göstermektedir. “Şifaya kavuşmak için dua isteyenlere, ister doğal ister ruhsal olsun Allah’ın yasasının çiğnenmesinin ihlalinin günah olduğu açıkça belirtilmeli ve O’nun bereketlerini alabilmesi için günahın itiraf ve terk edilmesi gerektiği söylenmelidir.”—Ellen G. White, The Ministry of Healing, S. 228.


İlahi aracılık için inanlı topluluğunun yaşlılarının çağırılması talebi, hastalığın kişiyi aciz halde bırakmış ve belki de inanlı topluluğunun bir araya gelemediği çok acil bir durum söz konusu olduğunda teklif edilmelidir. Burada hasta için iki farklı Grekçe sözcük kullanılmaktadır: birincisi (14. ayetteki astheneo) “hastalanıp ölen” (Elç 9:37) Tabita (çev.: Ceylan) için kullanılmıştı; ikincisi ise (15. ayetteki kamno), genel olarak hastayı, fakat aynı zamanda ölmekte olan kişiyi ima etmekte olup, buradaki bağlamda bitkin düşmüş veya tükenmiş birini ifade etmektedir. Şifa arzusu, ne olursa olsun Allah’ın istemine tam olarak itaat etmeyi gerektirir (1Yu 5:14). Hastayı “kurtarma” ve “kaldırma” (Yak 5:20’deki “ölümden kurtarmak” ile karş.) imaları açıkça mükemmel bir şifayı temsil eden dirilişe işaret etse de, asıl şifa, “çürüyen ve ölümlü beden çürümezliği ve ölümsüzlüğü giyinince” (1Ko 15:54) gerçekleşecektir.



Çoğumuz, hastanın iyileşmediği fakat öldüğü, yağ sürme hizmetini bilir veya buna katılmıştır. O halde bu ayetlerde geçen diriliş umudu neden tek güvencemizdir?



Aralık 16


  


Ruh için Şifa



Bedenin şifasından da önemli olan ruhun şifasıdır. Her şeyden evvel amacımız insanları sağlıklı günahkârlar yapmak değil, bilakis onları İsa’da bulunan sonsuz yaşama yönlendirmektir. Belki de bu nedenle, 13–15. ayetlerde değinilen kuramsal durumlardan, bu hafta 16. ayetteki şifa ile ilgili hatırlama metnimize yöneldik. Bu ayetteki şifa sözcüğü (iaomai), fiziksel hastalığın tedavisinin ötesine geçmektedir (örneğin bkz. Mat 13:15). Zaten 15. ayette saklı olan geniş şifa anlayışına (diriliş) sahip olarak, Yakup hastalık ve tüm sorunlarımızın kökeni olan günah arasında ilişki kurmaktadır—her hastalık belirli bir günaha dayandırılamasa da, hastalık ve ölüm, günahkâr olmanın sonuçlarındandır.



Mar 2:1–12’yi okuyun (İbr 12:12, 13; 1Pe 2:24, 25 ile karş). Bu pasajlar ne tür bir şifayı tarif etmektedir ve bu şifanın temeli nedir?






İsa’ya iman, ruhsal zayıflık ve günahtan, şifaya doğru götürür. Bir anlamda İsa’nın gerçekleştirdiği her şifa, insanların dikkatini daha derin bir kurtuluş ihtiyacına çekmek için bir benzetmedir. Markos 2’deki felçli adamın olayında, ruhsal iyileşme aslında onun en çok ilgilendiği meseleydi, bu nedenle İsa ona bütün günahlarının affedildiği güvencesini vermişti. Buna karşın “günahtan kurtulmayı, fiziksel olarak iyileşmekten daha fazla istiyordu. Eğer İsa’yı görebilse, affedileceğinin ve gökyüzü ile barış kurabileceğinin güvencesini alabilse, Tanrı’nın isteğine göre ölmeye ya da yaşamaya razıydı.”—Ellen G. White, Sevgi Öğretmeni, S. 245. Günümüzde Allah’ın şifacıları hastalıkları iyileştirmek için her türlü tıbbi aracı kullansa da, çabalar insanı bütünüyle iyileştirmek için verilmelidir, sadece bu yaşam için değil, ebediyen.


Şifa, ilişkilerin iyileştirilmesini de içerir, bu nedenle yanlış yaptığımız kişilere karşı (Mat 18:15, 21, 22) “günahlarınızı birbirinize itiraf edin” (Yak 5:16) diye uyarılıyoruz, Yani, başkalarına karşı yanlış yaptıysan veya gücendirdiysen, onlara itiraf et. O zaman Rab’bin bereketi üzerine yağar, zira itiraf süreci kendi benliğini inkâr etmeyi içerir ve sadece kendi benliğini inkârla, Mesih senin içinde şekillenebilir.




Aralık 17


  


Dua Örnekleri



Yak 5:17, 18’i okuyun. İlyas’ın örneğinden dua hakkında ne öğreniyoruz? Şifa, af ve yenileme ile nasıl ilişkilidir?






Bu ayetler, Yak 5:16’nın sonunda verilen güvenceyi örneklemektedir: “Doğru kişinin yalvarışı çok güçlü ve etkilidir”. İlyas “doğru” bir adamdı, hatta göğe bile alındı, ancak süper bir insan değildi. Tıpkı bizler gibi aynı tutkulara ve duygulara sahipti. Allah’ın onun duasını duyması, bizim dualarımızın da duyulacağı yönünde bizlere cesaret vermelidir. Yakup İlyas’ın yağmur yağmaması için “gayretle dua ettiğini” (Eski Ahit’te detayları anılmıyor), Yasa 11:13–17’in gerçekleşmesini rica ettiğini (Yak 5:18’de ima ediliyor) söylüyor.


İsrail’in, fırtına ve şimşek tanrısı Baal’e tapınması, Yasa’daki bu peygamberlik temelinde karşılıksız kalamazdı. İlyas’ın dualarına yanıt alana kadar ne kadar dua ettiğini bilmesek de, yakarışları onun mevcut şartları ışığında, Allah’ın Söz’ünün dikkatle çalışılmasına ve bunun yansıtılmasına dayanıyordu. Tıpkı Daniel’in duasının, Yeremya’nın peygamberliği üzerindeki çalışmasını temel aldığı gibi, duasının bir parçası olarak, Yasa’nın Tekrarı’ndan alıntı yapmış olabilirdi (bkz. Dan 9:2, 3). Bizim dualarımız da, Allah’ın Söz’ü ışığında şartlarımızı özenle düşünmeye dayalı olarak daha etkili olabilir.


Yağmursuz periyodun üçbuçuk yıl sürmesi (Luka 4:25’de de anılmıştır), Kutsal Yazı’da deneme zamanı olarak önemli bir süredir (Daniel 9:27’de İsa’nın hizmetine ilişkin peygamberlik periyodu olan “yarım hafta” veya üçbuçuk yıllık hizmeti ve Daniel 7:25 ve Vahiy 12:14’de geçen Hıristiyanlığın “üçbuçuk zaman” süren dönekliği gibi). Bu periyodun sonunda, Allah canlanma ve reformasyon işine başlayarak, insanlar dönekliklerinin derinliğini fark edebilsinler diye İsrail’i uyandırmıştı. Bu, Mesih’in ilk gelişinin yolunu hazırlamak amacıyla hem Vaftizci Yahya’nın birinci yüzyılda İsraillilere yaptıklarıyla belirginleşen, hem de İkinci Geliş için günümüzde bakiye kalan inanlı topluluğuna emanet edilen bir iştir (bkz. Mal. 4:5, 6; Mat 11:13, 14).



İnanlı topluluğu olarak, canlanma ve reformasyon istiyoruz. Fakat bu, kendi yaşamlarımızda, kendi içimizde, şahsi ve günlük bazda başlamalıdır. Sadece sen, kendi yönünü çizmek, nihayetinde yaşamının kaderini belirlemek adına hangi seçimleri yapabilirsin?



Aralık 18


  


Restorasyon ve Bağışlama



Allah’ın Ruh’u, İlyas aracılığıyla İsrail ile Allah arasındaki ilişkiyi iyileştirmeye çalışmıştı. Fakat İlyas’ın işinin çoğu Karmel Dağı’nın üzerinde yapılmamıştı. Bu sadece bir başlangıçtı. O, diriliş ve reform hizmetini peygamberler yetiştiren okullarıyla gelecekte ruhsal liderler yetiştirmek, çoğaltmak için, bunu küçük köylere ve evlere taşıdı.



Yak 5:19, 20’yi okuyun. Burada tarif edilen iş, İlyas’ın, Vaftizci Yahya’nın ve diğerlerinin yaptıkları işlerle nasıl kıyaslanabilir? Bkz. Luka 1:16, 17; Elç 3:19.






Sık sık İlyas’ın yıllarca yaptığı nazik ve sabırlı işi unuturuz. Vaftizci Yahya da insanları gerçeğe döndürmeye, tövbe ederek vaftize yönlendirmeye odaklanmıştı. İsa, kendi işini benzer terimlerle tarif etmişti: insanları yanlıştan kurtarmak ve gerçeğe döndürmek (bkz. Yu 8:43–45).


Yak 5:19, 20’da tarif edilen bu kuramsal durum, Grekçe’de koşullu bir çatı kullanmakta, dönekliğin mevcudiyetini kesin olarak değil, bir olasılık olarak varsaymaktadır. Gerçekten ayrılış, sadece doktrin bazında değil, yaşam tarzında da bir düşüşü ima eder, zira çoğunlukla ilki, ikinciye yöneltir. İnançlarımızı şüphe şekillendirmeye başlar, kararsız davranışlara yöneltir ve sonunda açıkça imandan çıkmaya götürür. “Günahkârı sapık yolundan döndüren, ölümden bir can kurtarmış olur” (Yak 5:20). Daha öncekileri özetleyen Yakup, inanlı topluluğundaki kardeşlerinden, insanları Allah’a döndürmek için, İlyas’ın yaptığı işe benzer bir hizmette bulunmalarını rica etmektedir.


Bu iş, sabır, sempati, şefkat ve tevazu gerektirir: “Kardeşler, eğer biri suç işlerken yakalanırsa, ruhsal olan sizler, böyle birini yumuşak ruhla yola getirin. Siz de ayartılmamak için kendinizi kollayın.” (Gal 6:1). İlyas’ın işi, kalpleri Allah’a ve O’nun halkına çevirmektir, onlardan uzaklaştırmak değil. Çoğunlukla kişi günahlarından haberdardır ve bunların belirtilmesine ihtiyacı yoktur. Daha fazla gerekli olan şey, İsa tarafından biçimlendirilen ve O’nun ölümüyle sağlanan aftır. Ölümden ruhları kurtarmak, sadece günahların “örtülmesiyle,” müjdeyi yaşamımıza tatbik etmekle ve merhametin araçları olmakla mümkündür (Özd 10:12).



Gerçekten hata yapmış ve bundan haberdar olan birini düşün. Bu kişiyi tekrar Rab’be çekmek için ne yapabilirsin ve ne söyleyebilirsin?



Aralık 19


  


Ek Çalışma: Ellen G. White, “Prayer for the Sick,” S. 225–233, The Ministry of Healing; “Şeytan Nasıl Alt Edilir?” S. 280–286, Büyük Mücadele kitaplarını okuyun.



“İsa bizden, insanlığı kurtarmak için kendisiyle bütünleşmemizi ister ve şöyle der: “Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin.” Günah tüm kötülüklerin en büyüğüdür; bizler de günahkâra acımalı ve yardım etmeliyiz. Yanılgıya düşen, bundan dolayı utanç duyan ve kendi hatasının farkında olan birçok kişi vardır. Onlar kendilerine cesaret verecek olan sözlere susamışlardır. Neredeyse sefalete sürükleninceye dek kendi hatalarına ve yanlışlarına bakarlar. Bu kimseleri ihmal etmemeliyiz.


“Yaralı ve incinmiş kişiye merhem olan cesaret verici sözler söyleyin.”—Ellen G. White, Sevgi Öğretmeni, S. 494, 495.



Tartışma Soruları:


¤ İşlediğin günahla her şeyi berbat ettiğin, kendine, başkalarına ve Rab’be zarar verdiğin bir anı düşün. Eylemlerine göz yumulmasa da (ki genelde haklı olarak dehşete düşmüş olabilirler), seni cesaretlendiren ve yücelten insanlar, senin için nasıl bir anlam ifade etmişti? Bu tecrübeler hakkında en çok neyi hatırlıyorsun ve bu anılar, aynı büyük hataları yapanlara da yardım etmen konusunda, seni nasıl teşvik edebilir?


   


¤ Yak 5:16’yı duayla ve dikkatle oku. Burada bizler için ne gibi ruhsal dersler vardır? Bu, bizlere duanın gücü ve onun ruhsal yaşamımız açısından ne kadar önemli olduğu konusunda ne söylemektedir? Dua, çok özel bir mesele olsa da, duanın sana nasıl yardımcı olduğunu, dualarının nasıl yanıtlandığını, duaların arzu ettiğin gibi yanıtlanmasa bile Rab’be güvenmeyi nasıl öğrendiğini diğer arkadaşlarınla paylaş. Sonunda, “etkin coşkulu bir dua” ile gelen en önemli pratik yararlar konusunda ne söyleyebilirsin?



Güneşin Batışı: 16:38 (İstanbul)



*Aralık 20–26



Sonsuz Müjde





Sebt Günü



Konuyla İlgili Metinler: İbr 4:2; Mez 130:3, 4; Luka 15:11–32; Rom 3:24–26; İbr 10:1–4; Vah 14:12.



Hatırlama Metni: “Ona uzaktan görünüp şöyle dedim: Seni sonsuz bir sevgiyle sevdim, Bu nedenle sevecenlikle seni kendime çektim” (Yeremya 31:3).



Y


akup ile olan çalışmamızda, müjdeyle ilişkili olan birçok meseleye baktık ve diğer dini yazarlarla bazı karşılaştırmalar yaptık. Yakup’un sözlerinin Kutsal Kitap’ın diğer yerleriyle nasıl uyum sağladığını açıkça anlamak her zaman kolay olmasa da, özellikle de müjde merkezinde, fakat gördüğümüz gibi oluyor. Ve son çağda görevimizin temeli “her ulusa, her oymağa, her dile, her halka” (Vah 14:6) müjdeyi vaaz etmek olduğu için, bu çok önemlidir.


Bu son haftamızda, imanla kurtuluş, Yakup da dahil tüm Kutsal Kitap’ta öğretilen bir inanç olan “sonsuz müjde” hakkındaki temel sorulara odaklanacağız.


Hatırlanması gereken en önemli husus, Kutsal Kitap’ın kendisiyle çelişmediğidir, özellikle de kurtuluş gibi temel bir konuda. Bu çeyrek yılın bitiminde, müjdenin Kutsal Kitap’ta nasıl göründüğüne göz atarken, Yakup’un Allah’ın kurtuluş planındaki geniş tabloya nasıl uyum sağladığını daha iyi göreceğiz.



*27 Aralık Sebt Günü’ne hazırlık için bu haftanın konusunu çalışın.



 Aralık 21


   


Eski Ahit’teki Müjde



“Çünkü onlar gibi biz de iyi haberi aldık. Ama onlar duydukları sözü imanla birleştirmedikleri için bunun kendilerine bir yararı olmadı” (İbr 4:2).



Bu ayetin ima ettiği şey ürkütücüdür. Birincisi müjde, öylesine bir “iyi haber” değildir, bilakis iyi haber Eski Ahit’te de vaaz edilmiştir. İkincisi o tıpkı Yeni Ahit zamanlarındaki gibi vaaz edilmiştir. Mesajın kendisinde fark olduğuna dair hiçbir işaret yoktur. Bu nedenle sorun, mesajda değil, bilakis onun duyuluş tarzı ile ilgilidir. Günümüzde de farklı insanlar aynı müjde mesajını çok farklı duymaktadırlar. O halde, Söz’ün öğretilmesinde kendimizi mutlak imana teslim etmemiz çok önemlidir, öyle ki müjde vaaz edildiğinde onu doğru olarak duyalım.



Aşağıdaki ayetlere bak ve her birindeki müjde mesajını özetle:



Yar 3:15



Çıkış 19:4–6



Mez 130:3, 4; Mez 32:1–5



Yşa 53:4–11



Yer 31:31–34



Ortak nakarata dikkat ettin mi? Bizi kurtarmak için Allah araya giriyor; Günahlarımızı affediyor ve “istekli ve itaatkâr” (Yşa 1:19) olabilelim diye, günahla bizim aramıza “düşmanlık” koyuyor. Biri (İsa), birçoğu için öldü, onların (bizim) kötülüklerini üzerine aldı ve hak etmeyeni akladı. Yeni antlaşma, eski antlaşmadan farklıdır, çünkü yasa yüreklere yazılmıştır ve artık günahlar “hiç anılmayacaktır” (İbr 8:12). Kısacası, af ve yeni doğuş bir pakettir: aklanma ve kutsanma, günah sorununa Allah’ın çözümünü sergiler. Bu pasajlar çoğaltılabilir, zira Kutsal Kitap boyunca mesaj hep aynıdır: günahımıza karşın, Allah bizi sever ve bizleri kurtarmak için mümkün olan her şeyi yapmıştır.



Yasayı tutmanın önemine inanan insanlar olarak, yasayı tutmanın bizleri aklayacağına inanma yanlışından kendimizi nasıl koruyabiliriz? Bunu yapmak neden her zaman kolay değildir?



Aralık 22


  


Beden Olan Müjde



Bazılarının Müjdeler’de müjdeyi bulmaları oldukça güçtür! İsa’nın öğretileri kuralcı olarak görülebilir, fakat sadece öykünün geri kalanını dinlemezsek. İsa’nın zamanında İsrail’deki çoğu insan Allah’ın önünde iyi bir konumda olduklarını zannediyorlardı. Gerekli vergiyi ödemekle ve uygun kurbanları sunmakla tapınağı desteklemekteydiler. Murdar yiyeceklerden kaçınıyorlardı, oğullarını sünnet ettiriyorlardı, bayram günlerini ve Sebt Günü’nü tutuyorlardı ve dini liderleri tarafından öğretilen yasayı genel olarak tutmaya çalışıyorlardı. Sonra Yahya geldi ve şöyle haykırdı, “Tövbe edin” ve vaftiz olun. Daha sonra da İsa yeni bir doğuşun gerekli olduğunu (Yu 3:3, 5) ve “doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisiler’inkini aşmadıkça, Göklerin Egemenliği’ne asla giremezsiniz” (Mat 5:20) dedi. Diğer bir deyişle İsa şunu söylüyordu, “Sahip olmadığınız bir şeye ihtiyacınız var. İşleriniz yeterince iyi değil.”



Luka 15:11–32, 18:9–17’yi okuyun. Bu benzetme müjdeyi nasıl betimliyor?






Müsrif oğul benzetmesinde, oğul kaybolmuştur ve bunu bilmemektedir. Sonunda babasının sevgisini yeni bir açıdan görmeye başlar ve geri dönmeyi özler. Gururu yok olmuştur. Bir hizmetkâr olarak kabul edilmeyi umut eder, ancak babasının müsrif bir şekilde onurlandırmasıyla şaşkına döner. İlişki sadece onarılmamıştır. Dönüşüm geçirmiştir. Benzer bir ters beklenti, ikinci benzetmede de görülür. “Doğru” Ferisi Allah tarafından önemsenmezken, “günahkâr” vergi toplayıcısı, sadece kabul edilmekle kalmaz, aklanmış, affedilmiş ve suçlarından özgür kalmış olarak oradan ayrılır.


Her iki öykü de Allah’ı bir Baba ve dinsizin Aklayıcısı olarak daha açık bir şekilde görmemize yardım eder. Sıkılmış üzüm kâsesini, “günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanı” olarak tarif etmişti, İsa gerçek Fısıh Kuzusu olarak acı çekti, bizim olması gereken ölümü tattı (Mat 26:28; Mar 10:45 ile karş). Bu nedenle kurtuluş bizler için bedelsizdir, çünkü İsa bunun tam bedelini ödemiştir.



Her bir benzetmeden kendin için nasıl bir umut çıkarabilirsin? Buradaki bazı insanlarla kendini nasıl bağdaştırabilirsin ve yanıtın, ruhsal yaşamında yapman gereken değişiklik konusunda ne söylüyor?




Aralık 23


  


Pavlus’daki Müjde



Birçok hemşehrisi gibi, Pavlus da ruhsal durumunun iyi olduğunu düşünüyordu. Fakat sonra “beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu” (Gal 2:20) olarak İsa’yı gördü. Aniden kurtulduğunu değil, kaybettiğini anladı; Allah’ın hizmetkârı değil, Allah’ın düşmanı; doğru değil, günahkârların başı olarak. Gözündeki pullar düştü, diğer bir deyişle Eski Ahit’i okuyuş tarzı. Şahsen kendisine ve Kutsal Yazı aracılığıyla açıklanan Allah’ın vahyi, yüreğini ve yaşamını sonsuza dek değiştirdi. Bunları üreten temel gerçekleri fark etmeden Pavlus’un mektuplarını anlayamayız.



Bu ışık altında 2.Korintliler 3:14–16’yı ve sonra da 2–6. ayetleri okuyun. Önemli bir adım olarak Pavlus burada neyi tanımlıyor?






Eski antlaşmanın anlamı, sadece “biri Rab’be dönerse” (16. ayet) açıklığa kavuşur. İsa kurtuluşun yoludur. Her şey O’nda başlar ve biter. İsrail—Pavlus’un imana gelmeden önce yaptığı gibi kendi sadakatine güvenmekle—ölümün vekili olarak eski antlaşmayı tecrübe edinmişti. Neden? Çünkü İsrail halkı da dahil, “herkes günah işledi” (Rom 3:23), ve böylece buyruklar onları sadece suçlayabilirdi (2Ko 3:7). Buna karşın Korint’teki imanlılar, “mürekkeple değil, yaşayan Tanrı’nın Ruhu’yla, taş levhalara değil, insan yüreğinin levhalarına yazılmış Mesih’in mektubu”ydular (3. ayet).



Romalılar 1:16, 17; 3:24–26’yı okuyun. Pavlus müjdeyi nasıl tarif ediyor? Mesih’e iman aracılığıyla neyi alırız?






Müjde, iman eden herkesi kurtaran Allah’ın gücüdür. Doğruluk, bizim yaptıklarımıza değil, bilakis imanla talep ettiğimizde Mesih’in bizler için yaptığı şeye dayanır. Bu “imandan imana” (Rom 1:17) gelişen bir inançtır. Pavlus’un bununla ima ettiği şey, aslen 3. bölümün sonunda yer alan, Romalılar kitabının geri kalanında ortaya konulur. Mesih sayesinde kurtuluşa (günahlarımızı ödeyerek Allah bizi geri satın almıştır), aklanmaya (suçtan arındırıldık ve lütufla temizlendik) ve affa (Allah bizleri geri kabul eder ve geçmiş günahlarımızı “unutur”) sahip oluruz. İlginç olan, Mesih’in kurbanlığıyla, İsa’ya inanan imansızları aklayarak, Allah kendisini adil olarak kanıtlar.




Aralık 24


  


“Yeni” Antlaşma



İbraniler kitabı, yeni antlaşmayı eski antlaşmadan “daha iyi” olarak tarif eder (İbr 8:1, 2, 6). O halde ortaya çıkan soru şu, Eğer kusurluysa, Allah neden eski antlaşmayı tesis etmişti? Ancak sorun, antlaşmanın kendisi değil, insanların ona nasıl yanıt verdiğidir.



İbr 7:19, 8:9, 10:1–4’ü okuyun. Eski antlaşmayla ilgili hangi sorunlar anılmaktadır?



İnsanlar antlaşmaya “sadık kalmadılar” (İbr 8:9), aksine söz dinlemez ve isyankâr oldular. Bunlar, hayvan kurbanlarının hiçbir zaman günahları ortadan kaldırmayacağı gerçeğiyle birlikte (İbr 10:4), günah sorununun kalmaya devam ettiğini göstermektedir. Sadece, “İsa Mesih’in bedeninin ilk ve son kez sunulması” eski antlaşma altında işlenenler günahlar dahil, günah için kefaret edebilirdi (İbr 10:10; 9:15). Ve bu, “Çünkü Yasa hiçbir şeyi yetkinleştiremedi. Bunun yerine, aracılığıyla Tanrı’ya yaklaştığımız daha sağlam bir umut verildi” (İbr 7:19) diye ifade edilen, yeni antlaşma vaadi sayesinde oldu.


Bir anlamda yeni antlaşma aslında kesinlikle yeni değildir, çünkü—Aden bahçesinde yılanın başını ezecek soya verilen vaatten beri—kurtuluş planı hep, “dünya kurulalı beri boğazlanmış Kuzu” (Vah 13:8; ayrıca bkz. Yer 32:40; İbr 13:20, 21; Yu 13:34) olan Mesih’in ölümünü doğrulamıştı.


“Lütuf antlaşması yeni bir gerçek değildir, zira ebediyen Allah’ın zihninde mevcut olmuştur. İşte bu nedenle ebedi antlaşma olarak anılır.”—Ellen G. White, The Faith I Live By, S. 77.


Diğer yandan Pavlus’da gördüğümüz gibi, Rab’be döndüğümüzde çok özel bir şey meydana gelir. Allah ebedi antlaşmayla ilişkili olarak şunu vaat etmişti, “benden hiç ayrılmasınlar diye yüreklerine Tanrı korkusu salacağım” (Yer 32:40). İman olmaksızın, hayvan kurbanları getirmek, sanki günahlar için ödeme yapmak gibidir. Buna karşın, “sonsuza dek sürecek antlaşmanın kanıyla” (13:20) ödenen, “utancı hiçe sayıp çarmıhta ölüme katlanan” ve “günahkârların bunca karşı koymasına katlanmış Olan” (İbr 12:2, 3) İsa’ya bakmak, günahın ölçülemez bedelini açıklar. Bu “yeni” antlaşma her şeye olan bakışımızı değiştirir, tıpkı birbirimizi sevme buyruğunda olduğu gibi. Bu gerçekten yeni değildir (Lev 19:18), sadece komşularımızı kendimiz gibi sevmekle değil, bilakis İsa’nın “sizi sevdiğim gibi” (Yu 13:34) ifadesi dışında.



İsa’nın bizleri sevdiği gibi, başkalarını sevmeyi nasıl öğrenebiliriz?



Aralık 25


  


Müjdenin Zirvesi



“Yedinci melek borazanını çaldığı zaman, Tanrı’nın sır olan tasarısı tamamlanacak. Nitekim Tanrı bunu, kulları peygamberlere müjdelemişti.” (Vah 10:7).



Bariz bir şekilde, Vahiy 10:7, Vahiy’deki diğer ayetler içinde (Vahiy 14:6 yanında) özellikle müjdenin vaaz edilmesini ima eden tek ayettir (“müjdelemek” olarak çevrilen Grekçe sözcük evangelizo, “müjdeyi ilan etmek” demektir). Bu iki bölüm, Yedinci–Gün Adventistleri için çok özeldir, çünkü bunlarda bizlere yapılan çağrı ve görevi buluruz. Diğer bir deyişle, Allah başka hiçbir grubun “sonsuz müjdeyi” ilan edemeyeceği bir tarzda, belirli bir şekilde bizlere görev vermiştir.


Gördüğümüz gibi, müjde Yaratılış’tan Vahiy’e kadar aynıdır. Yasa aynıdır. Antlaşma aynıdır. İsa, Pavlus ve Yakup, hepsi İbrahim’in de inanmış olduğu aynı müjdeyi doğrular (Yu 8:56, Rom 4:13, Yak 2:21–23). Bazılarının bu iddiayla sorunları vardır, zira onlar müjdeyi Kutsal Yazı’dan daha sığ bir tarzla tarif ederler. Ancak İbrahim’in itaatkâr imanı, İsa’nın kurbanlığını öngörmesinden kaynaklanmaktadır. Kurtuluş için, imanı iyi işlerle dengelemek zorunda değiliz. İman tek başına yeterlidir, ancak ne iblisinki gibi bilgiye dayanan bir iman olmalı, ne de kurtuluş şartlarına boyun eğmeden Allah’ın vaatlerini talep eden küstah bir iman olmalıdır; aksine işleyen bir iman olmalıdır.



Buyrukları tutma konusunda Vahiy 12:17 ve Vahiy 14:12’deki referanslar ile İsa’daki imana tanıklık, neden ebedi müjde açısından önemlidir?



Zamanın sonundaki yanıltıcı mesele şudur: kime ibadet ve itaat edelim? “Göğü, yeri, denizi, su pınarlarını yaratan” Allah’a mı? (Vah 14:7). Yoksa, canavara ve onun işaretine mi? İtaat ve buyruklar (Sebt Günü dahil), İsa’ya olan iman sayesinde, sonuna kadar sadık kalanları belirler. Gerçek din, hem imanı hem de itaati gerektirir.


“Çoğunlukla baskı ve zulmün ortasında olsa da, Allah’ın yasasının kalıcılığına ve yaratılışın Sebti’nin kutsal zorunluluğuna sürekli bir tanıklık verilmiştir.


“Vahiy 14. bölümde ‘sonsuza dek kalıcı müjde’yle bağlantılı olarak sunulan bu gerçekler, Mesih’in gelişi zamanında O’nun kilisesinin ayırt edilmesini sağlayacaktır. Zira üç aşamalı mesajın sonucunda şu bildiri verilmektedir: ‘Allah’ın emirlerini ve İsa’nın imanını koruyanların tahammülü buradadır.’ ”—Ellen G. White, The Great Controversy, S. 453, 454.



Aralık 26


   


Ek Çalışma: Ellen G. White’ın, “The Loud Cry,” S. 198–202, Last Day Events kitabını okuyun.



“Daha yüksek bir standarda çıkmak, ileriye gitmek ve yükseltilmiş imtiyazlarımızı talep etmek zorundayız. Tevazuyla Allah ile yürümeli, karakter mükemmelliğiyle övünmemeliyiz, fakat Allah’ın sözündeki her vaadi yalın bir imanla talep etmeliyiz; zira onlar itaat edenler içindir, Allah’ın yasasını ihlal edenler için değil. Allah’ın tanıklığına inanmalı, tamamen ona dayanmalıyız, böylece kendini yüceltme veya kibir olanağı da ortadan kalkar. Doğrusu bizler imanla kurtulduk, pasif bir imanla değil, bilakis sevgiyle işleyen ve ruhu arındıran bir imanla. Mesih’in eli en küçük günahkâra bile uzanabilir ve onu ihlalden itaate getirir; fakat hiçbir Hıristiyanlık, Allah’ın kutsal yasasının taleplerinin üzerine çıkabilecek kadar ulvî değildir. Bu, İsa’nın yardım etme gücünün üzerinde olurdu, onun öğretilerinin ve örneğinin dışında olurdu; zira şöyle demişti, ‘Ben Babam’ın buyruklarını yerine getirdim ve sevgisinde kaldım’ ve Mesih’i takip eden herkes Allah’ın kutsal yasasına itaat edecektir.”—Ellen G. White, Signs of the Times, Mart 31, 1890.



Tartışma Soruları:


¤ Benzerlikler ve farklılıklar da dahil, İsa, Yakup ve Pavlus’un öğretilerindeki çeşitli müjde vurgularını tartışın. Bunları bir araya getirerek ve bütün resmi görerek, kendimizi kuralcılığa veya ucuz bir lütfa düşmekten nasıl koruyabiliriz?


   


¤ Ruhsal durumun hakkında düş kırıklığı hissettiğinde, hangi müjde vaatleri, seni bu düş kırıklığından kurtarmaya yardımcı olmaktadır? En karanlık anlarda bile neden hiçbir zaman vazgeçmemelisin ve hak etmeyen günahkârlara bir armağan olarak İsa’nın doğruluğunun vaadi, neden seni vazgeçmekten koruyan bir anahtardır?



¤ Üç melek mesajı, Yaratılış’ı çok sıkı bir şekilde kefaret ve kurtuluşa bağlar. Aynı şekilde Yu 1:1–14 de. Bu iki husus neden birbiriyle çok yakından ilişkilidir? Bu yakın ilişki, Sebt Günü’nün Allah’ın yasasının merkezi bir unsuru olduğunu açıklamaya nasıl yardımcı olmaktadır? Bu yakın bağlantı, son günlerin son çatışmasında, Sebt Günü’nün merkeziliğini anlamamıza nasıl yardımcı olur?



Güneşin Batışı: 16:41 (İstanbul)